Jump to content

Liderlik Tablosu

Popüler İçerikler

28-06-2008 tarihinde, tüm alanlarda en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor

  1. Yazmak için güzel bir gece dedi,güneş gecenin karanlığını akıl sağlığından arta kalanlarla birlikte süpürmeye başlayalı bir hayli olmuştu oysa.Bir cümleyle yola çıkcaksın önce,gerisi çorap söküğü gibi gelir.Zaten ben hep öyle yaparım.Korkunç bir trajedide Drakula isminin geçmesi ne büyük bir talihsizlik!Heyhat eski ayıplar şimdi adetten mi oldu yoksa? Bir parazit var ruhumda.Elim güneş gözlüğüne gidiyor.Kahrolası daha giderken titriyor.Kim bilir şöyle bir dokunuversem nasıl bir cinayet olacak? Lağım kokusu,kan kokusu sonra kükürt kokusu,ayna kırmaya yetecek kadar çürümüş tuz istiyorum ben,nerden bulabilirim acaba? Damlayamamış gözyaşlarında helezonlarca varmış diyorlar. Bütün yağlar yanmış bütün mumlar sönerken.Kaçışlarıma yapış yapış bir lav damlamış olacak,tökezledim. Kendimden uzağa gidiyorum ben.Yani herkesin sadece kollarının olduğu bir yerde,başımı koyuyorum ortaya.Kesilesi bir baş,andolsun öyle.Ellerim titremese hani,bir anlığına söz geçirebilsem kendim kesivereceğim.Ama süngerler beni korkutuyor. Viyolanın sesi ne kadar da soğuk,konçertolarınız neden bu kadar ürkünç sahi kuzum? Biraz neşeleneyim hadi,sonra biraz daha ve biraz daha.Gözümü neden kederlere açıyorum her neşeye bakışımda?Neden elleriniz arp tellerinden çok ok yaylarına gidiveriyor?Elimi eline uzatırken neden bir anda kayboluveriyorum? Şu gelen Tanrı mı?Hayır,onu nerde olsa tanırım,bu bir göktaşı olmalı,bir kıyamet olmalı bu. Bir ansikolopediye astım kendimi bu gece,iki kapak arası yüzlerce sayfa,her sayfasına bir defa astım,sonra kapaklara astım,sayfalara ölüm kokusu sinene kadar defalarca astım sonra. Bütün masumiyetimle bir tecavüz maduruydum oysa kendime tecavüz ederken. Bir sürgün bu! Keşke biraz daha fıstık ezmesi olsaydı Keşke keşkelerime bir tane daha eklemem gerekmeseydi.Çünkü ay alev alev,birileri yakmış geceyi,gece bekçileri ağlıyorlar.Biri imdat dilenirken yıldızlar savaş çığlıkları atıyorlar.Oysa biraz daha fıstık ezmesi olsa bunların hiçbirine gerek kalmayacaktı. Uzakta egzozu kırık bir at var.Oysa ben kanatlarımın çıktığından öyle emindim ki!Gölgemde bir eksiklik olmalı,gölgemin bir oyunu olmalı bu bana,benim kanatlarım var. Kanatlar,uzun beyaz tüylü melek kanatları,iblisin gelip onları koparmasından korktuğum için saklıyorum.Benim güzel kanatlarım... Bir gemi,bana bağlamışlar halatlarını.Neden?Ben iskele miyim?Hem gemi neden itiraz etmemiş bana bağlanmaya?Gemiler hür değil mi?Hem gemi benim de gideceğimi bile bile neden bana emanet etmiş onca halatı?Halatlar beni boğuyorlardı,kaçmaktan başka bir ihtimalim yoktu. Özür dilerim... Sonra yakamozun üstünden zıplayıp bir çırpıda kendimi marsa çekiverdim.Poseydon küfrediyordu,kurumuş ağaçlar tutmasaydı beni,şüphesiz bir kaza çıkacaktı elimden. Ben ölü ağaçları sevmesem,ben bütün ölüleri sevmesem bu kadar sevgi dolu olabilir miydim?Onları sevmesem,ne fark ederdi ki?Onları sevmesem de ölü tohumları sulamaya devam ederdim hem. Bu benim işim,cenaze levazımatçısıyım ben,mezarlık müdürüyüm.İçim ölülerle o kadar dolu ki,ölülerle o kadar içli dışlıyım ki!Ölüm bile bu kadar yakın değil onlara.Bu yüzden dışlıyor ya beni.Azrail beni hep kıskanmıştır,onun kanatları siyah,benimkiler beyaz o benim kanatlarımı kıskanıyor.Bu kadar kötü olmama,bi insan olmama rağmen melek kanatlarım olduğu için kıskanıyor beni.Biliyorum. Bir vals çalıyor,dans edelim kardeşlerim,kral için dans edelim,sonra öldürelim biricik kralımızı,biz kahpeyiz.Bir tek yalnızlık onurlu,bir tek o aristokrat.Bir de sigara söndürmek. Gözlerimi kapatıverdim,el yazım bozuldu birden,sadece yıldızları görüyorum şimdi.Arkadaşlıklar görüyorum,timsahların kardeşliğini görüyorum şimdi,gözlerim kapalıyken ne kadar da çok görüyorum.İhaneti görüyorum örneğin,güzellği görüyorum,huzuru görüyorum,bir de kör baykuşlar görüyorum,onların da beni gördüğünü biliyorum.... Gece kuşlarının hepsi kör müdür?Kör müdür bütün köstebekler?Bütün fesleğenler aynı mı kokar?Zaman geçicek dedim sonra. Zaman hepimizin üzerinden geçicek,ve sonra öyle bir yere gelecek ki,dönüp şöyle diyeceğiz zamana; Değdi mi bu kadar yıpranmaya? Bunların hepsi anlamsız.Zaman kimseyi dinlemez.Yüce tanrı kronos kimseden emir almaz,kimseye merhamet göstermez.Kendi çocuklarını yer o,o çocuklarla beslenir.Bizler daha zeusun kronosu öldürmediği zamanlarda yaşıyoruz. Yalnızca uyku,yalnız bir uyku bile uykusuzluktan iyidir,belki de tam tersi... Uyumak pek çok hastalığı yaşlandırır.Beyni dinlendirmek ne kokrunç lakırdı!Dinlenmek için önümüzde sonsuzluk var,hadi kalkın,kalkın da bir limanı yağmalayalım bu gece. Fahişe,vali,hırsız ve kontlarla beraber yürüyelim.Hayır hayır,emekleyelim sadece,dizlerimiz yosun tutana kadar emekleyelim.Sonra birbirimizi bıçaklayıp gülelim. Bu br elektrikli testere sesi,biri kaleyi buduyor olmalı yine,yılın bu mevsiminde yapılmaz ki.Yoksa sadece kraliçe arı dişlerini mi fırçalıyor?Hayır hayır bir yazar bu,dün bitirdiği kitabı yazıyor.Aklının dişlilerini yağlasa,bu kadar gürültü çıkartmazdı oysa. Herşey mekanik! Herşey mekanik! Bir panik sarıverdi gökyüzünü,kuşlar kaçışıverdi,bilinmez politiklara tünediler.Güneş dağların ardına sığındı,herkes korkuyor,korku kokuyor gökkube.Biri sevmek mi dedi ?!? Güldürmeyin beni,sadece böbrek ağrısı bu.... Yoksa... Yoksa; Sahiden deliriyor muyum? Güneşli bir akşam üstünde sahilde delirmek gibisi yoktur,hafifleyiverirsiniz,düşünmeyiverirsiniz,ağlamaktan vazgeçersiniz ya hani birden,öyle birşey işte.Aklın zincirinin koptuğu yerden bir karanfil filizlenir aniden. Evet,evet işte öyle bir yerlerdeyim şimdi ben,yıldızlar gülsün varsın,kanatlarım var benim,benim artık bir karanfilim var.... (her satırı Philip Glass dinlenerek yazılmıştır)
    4 puan
  2. http://img73.imageshack.us/img73/1645/gnoxishospitalzo0.jpg SSK GNOXIS HASTANESİ'ne hoşgeldiniz... Forumumuzun şiddetle ihtiyac duyduğu hastaneyı Sağlık Bakanlıgı'ndan çıkarttığımız ödenek ve hayırsever vatandaşlarımızın katkılarıyla hizmetinize açılmıştır. Hastahanemiz her türlü uzman doktoru, yüksek hemşireleri, sağlık personeli ile sizlerin emrindedir... HASTANE YÖNETİMİ... BAŞHEKİM...mescalin BAŞHEKİM YARDIMCISI...Nora, belfalas UZMAN HEKİMLERİMİZ... ORTOPEDİ UZMANI..........Locked, SpawN İÇ HASTALIKLARI UZMANI...eisenheim. pitch İNTANİYE UZMANI..........SchizophreniCorpse GENEL CERRAH.............freddy, locked_puppet, firdevs JİNEKOLOG................boogee, coldhellangel KADIN HASTALIKLARI VE DOGUM..........cheriour, Geceyuruyen, emtrem ÇOCUK DOKTORU....ChEEkYkiTTy, SCARRED PSİKOLOG........Parapsikolog, NighT_marE KARDİYALOG...........chris, Manje_Loa BAŞHEMŞİRE ...........VictoRia HEMOTOLOG...........Lighthouse HEMŞİRELER.....darkred_cactus, Lorelei, justy, ensiferum13, serenadaschizophrana http://www.kedimveben.com/june04/hemsire.gif Ekleyemedigim arkadaslardan özür diliyorum bikac benzer calısma daha olursa onlara da yer veririm Not : alıntı ama %70ini kurcaladım Begenirsiniz inş saygılar...
    3 puan
  3. JUMANJİ http://video.google.com/videoplay?docid=-858523714672260921&ei=4RRmSIi6HYGK2QKSkrG7DQ&hl=tr 120 http://video.google.com/videoplay?docid=5944496627669384878&q=120&ei=exhmSLvzEYfK2wLt2Z2rDA Maskeli Besler Kibris http://video.google.com/videoplay?docid=-1327113194287209904&q=maskeli+be%C5%9Fler&ei=5RlmSIuVOIru2wL98f2WCQ bunlarda benden devamı gelecek:D
    2 puan
  4. Tukyu(Asena) Tukyu' larin atalari Çinli' lerin (si-hayi) dedikleri bati denizi sahillerinde otururdu. Komsu hukumdarlardan bir bunlarin yurdunu basarak, kadin, erkek, cocuk ve onlerine gelenleri kilictan gecirdi. Bunlardan ancak on yasinda bir erkek cocuk kalabildi. Bu da elleri, ayaklari kesilmis olarak bir batakliga atildi. Cocuk orada acliktan, yaralarindan akan fazla kandan olmek uzere iken, bir disi kurt gelerek, ona bir parca et getirdi. Kurt her gun boyle yaparak cocugu besledi. Çocugun yaralari iyilesti. Yasi ilerleyince kurt bundan gebe kaldi. Atalarini olduren hukumdar bir sure sonra bu cocugun sag kaldigini haber aldi. Cocugu oldurmek uzere aratti, buldular. Hukumdar cocugun bulundugu yere birisni gonderdi. Bu adam batakliga geldigi zaman cocugun yaninda bir kurt gordu, sasirdi. Adam ikisini de oldurmek istedi. Fakat bir tanri onlari korudu. Kurt cocugu sirtlayarak bati denizinin dogu tarafina gecirdi. (Kao-cang) yakinlarindaki daglardan birinde bulunan magaraya goturdu. Magaranin arkasinda bereketli bir ova vardi. Ovanin her tarafi yalcin kayalarla cevrilmisti. Kurt burada sakat delikanlidan on cocuk dogurdu. Bunlardan biri aile adi olan (Asena)' yi aldi. Bu cocuklar buyudukleri zaman magaradan cikarak civardaki oymaklardan birer kiz kacirdilar. Bunlari magaralarina goturduler. Bu kizlarla evlendiler. Birkac nesil gecince bunlar cogaldi. Iclerinden (A-Hien-Se) adli birisi baslarina gecerek magarada cikardi. (Kin-San) daglarina giderek yerlestiler, (Cu-Cen) tatarlarina baglandilar. Bu daglarin tepelerinden biri takya seklinde oldugundan kendilerine bu anlamda (Tu-Kyu) adini verdiler. Asillarina delalet etmek uzere de bayraklarina bir kurt basi yaptilar. DokuzOguz-OnUygur (Agactan Dogan cocuklar) Dokuzoguzlar' in atalari olan bir hakanin iki guzel kizi vardi. Bunlar ancak tanrilara layikti. Babalari insanlardan ayri bulundurmak icin bu kizlari, yaptirdigi bir kulenin icine koydurdu ve yalvararak tanriyi cagirdi. Bunu uzerine tanri bir boz kurt olarak geldi, kizlarla evlendi. Tanrinin bu kizlardan Dokuz Oguz ile On Uygur evladi oldu. Bunlar zamanla cogaldilar. Bu Dokuzoguzlar'dan tureyenler Kumlanco adi verilen ulkede oturdular. Burada Hulin adinda bir dag vardi. Bu dagdan Tugla ve Selenka adinda iki irmak akardi. Bu irmaklarin arasinda da iki agac vardi. Bu agaclarin biri Kayin, oburu de Çam idi. Bir gece bu agaclarin uzerine gokten nur indi. Gun gectikce agaclardan birinin karni sisti. Dokuz ay on gun sonra agacin karninda bir kapi acildi. Iceride agizlarinda gumus emzikler bulunan bes cocuk gorundu. Daha cocuklar dogmadan bu agaclarin etrafinda gumusten bir daire turemisti. Agaclardan muzik sesleri geliyordu. Oradaki Dokuzoguzdan tureyen Türk'ler bu cocuklari buyuttuler; adlarini Sungur Tekin, Kutur Tekin, Tukak Tekin, Or Tekin, Bugu Tekin koydular. Bunlar onbes yasina gelince, baba ve analarini sordular. Halk onlari iki agacin yanina goturdu: Iste bunlardan bir babaniz, biri de ananizdir) dediler. Çocuklar bu agaclara saygi gosterdiler. (Sevgili anamiz ve babamiz) diye onlara sarildilar. O zaman agaclar da dile gelerek evlatlari hakkinda hayirli duada bulundular. Nihayet bir gun halk toplanarak, Bugu Tekin' i hakan sectiler. Cunku Bugu Tekin hem zeki hem de her boyun dilini, obalarinin sayisini biliyordu. Bunun uc kargasi vardi ki her yerden olup biteni haber verirdi. Bugu Tekin bir gece ruyasinda; beyazlar giyinmis, elinde beyaz bir asa tutan ak sakalli bir adam gordu. Bu adam fistik seklindeki (Yesim Tasi) denilen tasi gosterdi: (Turkler bunu ellerinde tuttukca dort bucaga hakim olacaklardir) dedi. Bugu Tekin ve Gök Kizi: Bugu Tekin bir gece otaginda uyumakta iken, birden bire pencerenin acildigini, iceriye gokten gelen guzel bir kizin girdigini gordu. Bugu Tekin neye ugradigini anlayamadigindan gozlerini kapayarak uyur gibi yapti. Kiz, Bugu Tekin'i uyandirmak icin cok calisti, bir turlu uyandiramadi. Umidini keserek pencereden cikti, gitti. Ertesi gece kiz yine geldi. Bugu Tekin kendisini yine uykuda imis gibi gosterdi. Kiz bu defa da uyandiramadan gitti. Sabah olunca, Bugu Tekin kizin tekrar gelecegini dusunerek, buna bir care bulmak uzere vezirine acti. Vezir dedi ki: (Bunda korkacak bir sey yok. Belki hepimizin sevinecegi hayrili bir is vardir. Her halde bunun gelisi size kutlu bilgileri ogretmek icindir.Yarin gece gelirse artik kendinizi uykuda gostermeyin. O zaman nicin geldigini anlarsiniz. Ucuncu gece kiz yine geldi. Ama bu defa Bugu Tekin onu karsiladi, saygi gosterdi. Bu kiz vezirin tahmin ettigi gibiydi. Gercekten bir tanrica ve gokten gelen bir kizdi. Bugu Tekin' e yeni bir din gostermek icin gelmisti. Bugu Tekin'e: (Arkamdan gel) dedi. Bugu Tekin kizi takip etti. Gittiler. Nihayet (Ak dag)'a ulastilar. Bugu Tekin'e yeni bir dinin gizli taraflarini anlatmaya basladi. Bundan sonra kiz otaga gelir, Bugu Tekin'i (Ak Dag)'a gotururdu. Bu durum cok gece devam etti. Bugu Tekin yeni dinin esaslarini ve sirlarini ogrendi. Bir gece artik bu gorusmelerin sonu idi. Kiz veda ederken (Gokte, yerde ne varsa hepsini ogrendiniz. Ben artik gelmeyecegim. Yarindan itibaren dunyanin dort bucagini fethe baslayin. Gosterdigim yolda adalet yapin. Size ogrettigim gercekleri her tarafa yayin) dedi. Sabah olunca Bugu Tekin kardeslerini cagirdi. Her birini bir orduya tayin ederek bunlari dort bucagin fethine gonderdi. Kendisi de buyuk bir ordu ile Çin uzerine yurudu. Heosi de seferlerini basardilar. Göç Bugu Tekin'den otuz nesil sonra, torunlarindan (Yulun Tekin) tahta cikti. O zaman Çin'de (Tang)sulalesi hakimdi. Çinliler; Türk'lerden korktuklari icin hukumdarlari (kiyuliyen) adli kizini hakanin oglu (Gali Tekin)'e gondermeye karar verdi. Bir elci yolda Türkler'in kudret ve buyuklugunun Tanri dagi civarinda bulunan (kutlu Kaya) adli byuk bir kayadan ileri geldigini ogrendi. Yulun Tekin'e dedi ki: (Hukumdarim size en kiymetli hediye olarak kizin gonderdi. Siz de ona bir hediye gondermek isterseniz, bizce makbule gecen hediye de (Kutlu Kaya) adindaki kaya parcasidir. Bu kayanin sizce bir kiymeti yoktur. Bunu hukumdarima hediye ederseniz makbule gecer.) Yulun Tekin, Çinliler'e kiymet veren milli duygulari gevsek bir hakandi. Kutlu Kaya'nin otuz nesilden beri Türklerce kutsal bir yer oldugunu bilmiyordu. Bir kizin bedeli olarak bu kayayi Çin'e vermekte hic tereddut etmedi. Yalniz bunu nasil gotureceklerini sordu. Elci de: (Kolaydir) dedi. Çin elcisi kayanin etrafinapdunlar yigdirdi, uzerine sirke dokturdu, odunlara ates verince kayalar parcalandi, dagildi. Elci bu parcalari dikkatle toplatti. Arabalarla Çin'e gonderdi. Orada sihirbazlar bu parcalari yagma ettiler. Her parcasi dunyanin bir kosesine gitti. Parcalar nereye gitti ise orada bereket, bolluk oldu. Bu tarafta ise, yedi gun sonra (Yulug Tekin) oldu, yerine Bugu Tekin'in torunlarindan biri hakan oldu. Türk yurdu da butun bereketini kaybetti, yesillikler sarardi, irmaklarin, derelerin suyu cekildi gogun rengi degisti. Butun kuslar, ahyvanlar, memedeki cocuklar Göç! Göç! Göç!) diye bagirismaya basladi. Bir taraftan da salgi nhastaliklar insanalri kiriyordu. (Göç!) sesleri devam ediyordu. Anladilar ki bu ulkenin (Yer-su)lari artik kendilerinin orada kalmasini istemiyor. Çadirlarini yiktilar, esyalarini, coluk cocuklarini hayvanlara yuklediler. Göç etmeye basladilar. Aksam olunca (Göç!) sesleri duruyor, sabahla beraber basliyordu. Türkler Turfan ulkesine gelinceye kadar (Göç) sesleri devam etti. Orada artik ses kesildi. Göç'ler de Turfan'da yerlestiler. Orada (Bes Balik) sehrini kurdular. Ergenekon Göktürkler, Tatrlarla yaptiklari savasta yenilmisler, hepsi kirilmis, yalniz Ilhan'in ogullarindan Kiyan ve Nogüz sag kalabilmisti. Savastan on gun sonra bir gece atlarin abindiler. Çoluk cocuklarini alarak kactilar. Savastan once ordu kurduklari yere geldiler. BUada deve, at, okuz ve koyunlari kalmisti, onlari aldilar. Biri oburune dedi: (Burada kalsak bir gun olur dusmanlarimiz bizi bulur. Baska bir boya gitsek her yanimiz dusmanlarla dolu. En iyisi daglarin arasinda, kimselerin yolu dusmeyecek yerlere gidip oturalim.) Buna karar verdiler, surulerini onlerine kattilar, daglara yuruduler. Bir disi geyik gorduler. Arkasindan gittiler. Geyik bunlari daglarin uzerinden duz bir yere goturdu. Orada her yeri iyice yokladilar. Geldikleri yoldan baska yol yok. Biraz ilerlediler. Genis, cimenlik bir ulke gorduler. Burada akarsular, pinarlar, meyve agaclari, hayvanlar vardi. Bunlari gorunce sevindiler. Tanriya sukur ettiler, buraya yerlestiler. Kisin hayvanlarinin etini yer, derisini giyerler, yazin da sutlerini icerlerdi. Burada dort yuzyil kaldilar. Basbuglar'a danistilar: (Babalarimizdan isitirdik ki, Ergenekon'un disinda genis, guzel yerler varmis. Atalarimiz orada oturmus. Bundan sonra korkup ta daglaral kapanacak degiliz. Bir yolunu bulup buradan cikalim). Hepsi bu sozleri uygun buldu. Yol aradilar, bulamadilar. Iclerinden demirdi Burteçine: (Ben bir yer gordum, orada demir madeni var. Eger onu eritirsek yol buluruz) dedi. O yeri gidip gorduler, demircinin sozunu dogru buldular. Baska bir anlatista: birgun bir disi kurt gormusler. Bu kurdun oraya nereden geldigini aramislar, kurt kacmis, arkasindan gitmisler. Bakmislar ki kurt bir delikten disari atladi. Deligin yanina gittikleri zaman etrafin demir madeni oldugunu gormusler. Manas Manas, Kirgiz kahramanlarindandir. Manas'in babasi Yakip Han, anasi da Çuriçi'dir. Yakip Han evlendikten on dört sene sonra Manas dogmustur. Dogdugu zaman Manas' in avucu kanli idi. Bu isaret onun ileride mesalsiz kahraman olacaginin gostergesi idi. Henuz memede iken konusmaya basladi. Dogumu uzerine cviardan gelen elciler, onun bir kahraman olacagini hemen anlamislardi. Az zaman icinde cok serpildi, boyu bes metreye kadar uzadi. On yasina gelince tam bir kahraman oldu. Dusmanlarin uzerine saldirarak perisan etti. Atlarina at erisemiyor,zirhina ok islemiyordu. Yakip Han, oglunun atilganliklarini, kahramanliklarini gorunce, onu korumak, onunla arkadaslik etmek uzere, Bakay adinda birisini ona katmisti. Manas'in savastigi dusmanlari arasinda en kuvvetlisi Gökçe idi. Bununla olan maceralari destanca epeyce yer tutar. Destan Radlof'a gore 12452 misra olup, savas hengameleri sirasinda ask maceralari , eglenceler, dugunler, Samanizm'in etkisi altindaki inanclar, gelenekler, kahinlerin rolleri goze carpar. Öksüz Kiz Kisin soguk bir gununde, öksüz bri Türk kizi, su almaya gider. Vucudu yari ciplak, ayaklari soguktan siskin; karni ac, gozleri yasli bir haldedir. Elinde bir bakrac vardir. Birden bir kasirga kopar. Ay ise gokteki sarayindan kasirgaya tutulmus olan, bu zavalli fakir kiza bakmaktadir. Ay, kizin haline acir. Kendi kendine der ki: (Mutlaka üvey annesi bu kiza zulum ediyor). Öksüz kiz o sirada bir caliliktan gecmektedir, ay caliya isaret eder: (O kizi al, yanima gel). Ayin bu emri uzerine cali hemen bir at olur. Bir yandan aya giden gok yolu acilir, bir yandan da at haline gelen cali, uzerinde kiz oldugu halde yukselmeye devam eder. Aya vardiklarinda kiz elinde bakraciyla ayin yaninda durur. Ay, bu öksüz kizi sever, ici urpermeye baslar. Sekilden sekile girmeye baslar. BUndan sonra ayin gokte sekilden sekile girisi de, bunun ve sevgisinin sonucudur. Ilk geceler ay bir gumus yay gibidir. Öksüz kiz buyudukce ay da buyumektedir. Bazi zamanlarda bu kiz gokteki ayin sarayindan iceri girer, hali dokur. O zaman ay sevgilisini gormedigi icin uzulur, hilale doner. Bazen de kizin keyfi yerine gelir, cosar, neselenir. O zamn ayin yuzu guler, dolun halini alir. Ayin keyfini kaciran guclu bir rakibi vardir. O da gokte bulunan beyaz ayidir. Bu ayi da Ösüz kizi sevmektedir. Bu sebeple ayi tutarak bogmak ister. Ama ne de olsa gucu yetmez. Yirmi bes gun ay bu ayiya ustun gelir, onu ezer. Ayi yalniz uc gun aya ustun gelir. Ay bundan korkar, saklanir, kimselere gorunmez. Bu mucadele her ay boyle devam eder. Cesteni Bey Cesteni Bey (aslanlarin yuruyusu ile yuruyup) (Uçayan) sehriin arkasinda durarak ileri geri dolasti. Ondan sonra dort yol agzina gelerek bu yollarin arasidan sayisiz denecek kadar cok cinler gordu. Bu cinler insan etini yiyip kanini iciyor, barsaklarini vucutlarina dolandiriyorlardi. Yuzlerini korkunc hale getirip pek kuvvetli sesle haykiriyorlardi. Ellerinde de bayraklar vardi. Ates gibi kizil ve orgulu saclarini omuzlarina birakiyorlar, kapkara buyuk daglara benzeyen vucutlarini kaldirip zehirli yilan govdeleriyle yuruyorlardi. Cesteni Bey bunlari gorunce yuregini pek tuttu, bir kaplan gibi hic korkup cekinmeden bu cinlerin arasina girdi. O zaman cinler Cesteni Bey'i gorup etrafina toplanarak: ( Hey, kimsin sen? Nasil oldu da kendi kendine bizim ustlu altli dag gibi dislerimize lokma olmaya geldin) dediler. Cesteni Bey bu sozu isittigi halde yuregini pek tutup hic korkmadan cinlere soyle dedi: (Hey cinler, cabuk soyleyin bana, benim sehrimdeki insanlari nasil olduruyorsunuz. SIzlere bu sehre girme iznini kim verdi? Benim su keskin kilicima bakin, bununla govedelrinizi keserek parca parca edip birakirim. Sehrimizde milletin basina gelen bunca felaket haberi dururken hala dayanilacak degildir.) Cesteni Bey'in bu sozunu duduktan sonra, cinler ofkelenip karma karisik oldular. Öd koparip kendilerince bir turku soyleyerek yumruklarini siktilar. Kolkola girerek, dirseklerini tutuyor, ates renkli kizil saclarini arkalarina saliverip alev gibi bayraklariyla, gurz ve tokmaklari ellerinde, Cesteni Bey'i mizraklayip, vurmaya calisiyorlardi. Birbirleriyle soyle soylestiler: (Daha ne bekliyorsunuz? Cabuk bunu mizraklayip keselim, vucudunu parcalayip oteki dunyaya gonderelim.) Bunun uzerine Cesteni Bey var kuvvetiyle atlayarak (Urumki) adli cini tepesindeki saclarindan yukari cekip tuttu. Kilicini yukari kaldirip , basini kesmek uzere vurdu. Boylece cinler Cesteni Bey'in gucunu, kuvvetini ve sansini gorerek cok korkarak kactilar. Ulu Toyun Ulu Toyun, Ay Toyun'un kizi Günes'e asik olmus. Bir gun Ulu Toyun anasi Secen'e der ki: (Ay Toyun'un gogune cik. Bana onun kizi Günes'i iste. Ne kadar cok agirlik isterse hic esirgeme, kabul et.) Secen hemen goge cikti. Ay Toyun'un otagina gitti ve: (Oglum, kizinizi sevmis, onu ogluma verir misiniz) dedi. Ay Toyun: (Peki veririm, fakat iki nisan isterim: biri dalga; Göl incisi, oburu Serap; Çöl incisi) dedi. Secen bu haberi ogluna getirdi. Ulu Toyun istenilen iki nisanin tedarikini kolay gordu. Yer ustunde, yeraltinda ne kadar cinler, periler, ruhlar varsa hepsini davet etti. Cumlesi geldiler. Ulu Toyun dedi ki: (Ey kahramanlar! Icinizde benim istedigim iki armagani bana getirmeyi kim uzerine alacak? Bu iki armagani bulmak, getirmek cok kolaydir. Bunun biri dalga; Göl incisi, oburu serap; Çöl incisi) dir. Gelenlerden bu teklifi kabul edecek kimse cikmadi. Ulu Toyun teklifi tekrar etti. Yine cevap veren olmadi. Ucuncu teklifinde kurt ile bir karga bu isi uzerine aldilar. Fakat kurt dalgayi tutabilmek icin uzun bacaklar istiyordu. Karga ise serabi gorebilmek icin keskin gozlere ihtiyac gosterdi. Ulu Toyun istediklerini onlara verdi ve: (Haydi kahramanlarim, gidin bana dalga ile serabi getirin) dedi. Bu iki kahraman yola dustu. Aradilar, taradilar, cok calistilar, ne kurt dalgayi, ne de karga serabi ele gecirdi. Yuz yillaar gecti. Bir turlu bu iki armagan gelmedi. Ulu Toyun istenilen nisanlari veremedi, Günes hanimi alamadi.) Geyik Avi Hikaye bir ogretmenin, ogrencisine, canlilarin oldurulmesinin ne kadar gunah oldugunu anlatmasiyla baslar. Ogrenci de ogretmeninden bu oldurme gunahi karsiliginda, tanri tarafindan verilen cezalara bir ornek gosterilmesini ister. Ogretmeni, Dantipala'nin hikayesini soyle anlatir: Kral Dantipala adamlari ile ava cikarak bir cok geyikler avlar. Baska bir ormanda daha besyuz geyige rastlar. Aralarinda oburlerinden cok guzel, altin renkli bir geyik vardir ki, geyiklerin yol gosterici kralidir. Bu ise geyik suretinde olan Buddha'nin kendisidir. Avcilar besyuz geyigi kovalamaya koyulurlar. Onlari alti defa kusatirlar. Olum korkusu icinde cirpinan geyikler bu guzel geyigin yanina gelerek canlarini kurtarmasini rica ederler. Fedakar, iyiligi temsil eden fazilet sahibi, geyiklerin krali (Buddha), onlara yardimda bulunmak, gerekirse kendini feda etmek ister. Kral Dantipala'nin yanina giderek ondan besyuz maralin hayatini bagislamasin irica eder. Nasihat ederek, iyilik etmege tesvik eder. Canlilari oldurmenin ne kadar gunah oldugunu anlatmaya calisir. Fakat Dantipala bunlarin hicbirini dinlemeyerek gozleri kanla dolu olup hiddetlenerek keskin kilicini ceker. Kutsal geyigin boynunu kesip, basini yere firlattigi sirada, sag eli bileginden koparak kiliciyla beraber yere duser. Dantipala feryat etmeye baslayarak yaptigi kotuluge pisman olur. Ama is isten gecmistir. Yer yarilir, Avici cehenneminden alevler cikararak Dantipala'nin butun vucudunu sarar, onu cehenneme goturur. Aviciden cikan korkunc alevler Dantipala'yi sardiktan sonra yukselir, goge dayanir. Korkunc bir yanki duyulur. Yagiz yer deprenir. Dort tarafi ates almistir. Buyuk daglar yikilarak birbirinin uzerine gelir. Dantipala da bu alevler icinde kalir, umidi kesilir, dayanamayarak kendisinden gecer. Vucudu yanip kavrulur. Avici cehenneminin seytani agzini acip Dantipala'yi yutar. Tepegöz ile Basat Bir gun Oguz otururken, dusman baskisina ugradi, gece vakti oradan goctu. Beraberindeki (Uruz Koca) nin kucuk oglu yolda dusmustu. Hic farkinda olmadilar. Yollarina devam ettiler. Yolda kalan bu cocugu bir arslan alarak goturdu, besledi. Gunlerden sonra, Oguz gene gelip yurduna yerlesti. O sirada Oguz Han'in atlarina bakan coban bir haber getirerek dedi ki: (Ormanda bir arslan kukruyor. Uzaktan gordum, salinarak yuruyusu insan gibi. Atlari yakalayip yatirarak kanlarini emiyor) dedi. Cobanin bu sozu uzerine Uruz da Oguz Han'a: (Hanim belki goctugumuz vakit yolda dusen benim oglumdur) dedi. Beyler hemen atlarina bindiler. Aslanin yatak yerine geldiler. Uruz'un dedigi gibi bu, kendi oglu idi. Oglani tuttular. Uruz, oglani alip evine goturdu. Hep sevindiler. Ziyafetler oldu. Ama oglan yine durmadi. Aslanin yatagina gitti. Bir daha tutup getirdiler. Bunun uzerine (Dede Korkut) geldi ve: (Oglum sen insansin, hayvanlarla dusup kalkma, gel iyi ata binmeyi ogren. Iyi yigitlerle beraber yasa. Buyuk kardesinin adi (Kayan Selcuk)tur. Senin adin da (Basat) olsun dedi. (Adini ben verdim. Yasini tanri versin) dedi. Oguz bir gun yaylaya gitti. Uruz'un bir cobani vardi. Adina (Konur Koca Sari Coban) derlerdi. (Uzun pinar) diye un alan bir pinar vardi. O pinara periler konmustu. Ansizin koyunlar urktu. Coban da bunu kecilerden bilerek onlara kizdi. Ilerleyince gordu ki, peri kizlari kanat kanata vermisler, ucuyorlar. Coban kepenegini uzerlerine atti. Peri kizlarindan birini tuttu. Zaman gecti. Oguz yine yaylaya gitti. Coban da pinara geldi. Yine koyunlar urktuler. Coban ilerledi, yerde bir yigin gordu. Bu yigin gittikce buyudu. Coban Korktu, birakti, kacti. Urken koyunlarin pesine dustu. Meger o zaman Bayindir Han ile Beyleri gezmege cikmislardi. Bu pinarin yanina geldikleri zaman garip birseyin yattigini gorduler. Etrafini aldilar. Iclerinden bir yigit, ayagi ile bunu tekmeledi. Tekmeledikce yigi nbuyudu. Uruz Koca da merak etti, atindan inerek tekmeledi. Fakat mahmuzu dokununca bu yigin yirtildi, icinden bir oglan cikti. Bu oglanin govedsi adam govdesi gibiydi. Ancak tepesinde bir gozu vardi. Uruz bu oglani alarak etegine sardi ve Han'im, bunu bana verin, Oglum Basat ile beraber besleyelim) dedi. Bayindir Han da Senin olsun) dedi. Uruz, Tepegoz'u aldi. Evine goturdu. Bir sut nine getirdiler. Kadin memesini Tepegoz'un agzina verdi. Oglan bir emdi, sut ninenin olanca sutunu aldi. Ikinci emisinde kanini aldi. Ucuncude de canini aldi. Birkac sut nine getirdiler. Hepsini boylece oldurdu. Baktilar ki olmayacak, sutle besleyelim) dediler. Gunde bir kazan sut yetmezdi. Beslendiler, buyudu. Gezmeye, oglan cocuklariyla oynamaya, oynarken de bunlardan birisinin burnunu, oburunun kulagini yemeye basladi. Nihayet herkes onun yuzunden caresiz kaldi. Uruz'a sikayet ettiler, aglastilar. Uruz her ne kadar Tepegoz'u dovdu ise de bu hareketlerini onleyemedi. Nihayet evinden kovdu. Bunun uzerine Tepegoz'un peri olan anasi gelerek oglunun parmagina bir yuzuk takti ve Oglum sana ok batmasin, vucudunu kilic kesmesin) dedi. Tepegoz, Oguz ilinden kacti. Bir yuce da vardi. Orada yol kesti. Adam esir etti. Buyuk eskiya oldu. Uzerine bir kac adam gonderdiler. Onlar Tepegoz'e ok attilar, batmadi. Kilic vurdular, kesmedi. Hepsini yedi bitirdi. Oguz ilinden bile adam yemeye basladi. Oguz'lar toplandilar, uzerine yuruduler. Bunu goren Tepegoz kizdi. Bir agaci yerinden koparip atarak elli altmis kisiyi oldurdu. Nihayet Basat bu Tepegoz'un uzerine gitti. Tepesindeki tek gozune sis saplayarak kor etti. Bundan sonra da kafasini kesti. Butun Beyler sevinc icinde kaldilar. Alpamis (Bamsi Beyrek) Alpamis; Alpamsi, Alpmasa, Bamsi Beyrek ve Boyrek gibi Turk boylari arasinda cesitli soylenislerle gecmekte, uzerine kurulan hikaye de biraz degisik rivayetlerle anlatilmaktadir. Bir anlatisa gore; Alpamis(Bay Boyrek) Oguz'un ogullarindan Ay Han'in ogludur. Ay Han'in oglu olmazdi. Bunun icin de cok uzuntulu idi. Birgun yanina veziri (Balcik Han) geliyor. Ay Han'a seyahat tavsiye ediyor. Ikisi yola cikiyor. Bir yerde Hizir ile karsilasiyorlar. Hizir onlara iki elma vererek kayboluyor. Elmanin birisini Ay Han, digerini de karisi yiyor. Nihayet bir erkek cocuklari oluyor. Adina da Bay Boyrek diyorlar. Bir anlatisa gore de; Bay Börü ile Bay Sari adindaki iki urk Beyinin cocuklari olmustu. Bunlar kirk gun Allah'a yalvariyorlar. Sonunda Bay Boru' nun, Hakem(Alpamis) adinda bir oglu, Bay Sari'nin da (Ay Barcin) adinda kizi oluyor. Ayni yasta olan bu cocuklari kucuk iken nisanladilar, henuz ucer yasinda iken okula verdiler. Alpamis yedi yasina gelince okuldan alindi. Ona beylik usulleri ile, beyler nasil hareket etmelidir, gibi isler ogretildi. Ok talimleri yaptirildi. Nihayet maceralar basladi: Alpamis Kalmuk'larla savasa girdi. Bu sirada (Askara) adindaki dagin tepesini bir ok atarak ucurdu. Ama yolda bir ak otagda guzel bir kizla uyumakta iken Kalmuk'lar bastilar, Alpamis'i esir ettiler. Goturup bir zindana attliar. Obur taraftan Kalmuk Han'in kizi Alpamis'a asik olmustu. Onu kurtarmak yollarini aradi, bulundugu zindana uzun bir ip sarkitarak onu zindandan cikartti. Alpamis'in Çobar yahut Benliboz adinda bir ati vardi. O ati da hazir buldular. Alpamis atina bindi. Tekrar Kalmuk'lara hucum ederek onlari perisan etti. Bundan sonra memleketine donunce sevgilisi Aybarç'in'i kolelerinden birinin almak uzere oldugunu ogrendi. Dugun hazirliklarinin yapildigi sirada ve eglenceler devam ederken, Alpamis bir ozan kiyafetine girerek Aybarçin'in bulundugu cadira yaklasti. Elindeki sazi calarak cadira dogru siirler soylemeye basladi. Bu sirada cadirda Bademca adinda bir kadin vardi. Biraz kekeme idi. O da Alpamis'e siirle cevap verdi. Alpamis tekrar soyledi. Sonunda gelinin bulundugu cadira alindi. Orada eglenceler, oyunlar devam ederken, bir kosede yaslar icinde bulunan gelin Alpamis'i tanidi. Bundan sonra ikisi de birbirine atildi. Herkes sasirdi. Alpamis da sevgilisni alarak babasinin yanina gitti, onu nyerine gecti. Oguz Kaan Oguz dogdugu zaman yuzu mavi, agzi ates gibi kirmizi, gozu ve saci, kaslari siyahti. Annesinin memesinden ilk sutu emdikten sonra bir daha emmedi. Lakirdi etmeye basladi. Yiyecek istedi. Kirk gunde buyudu. Dolasip oynuyordu. Oguz'un ayaklari okuze vucudu kurda, gogsu ayiya benzerdi. Bogurleri killi idi. At surusu guder, beygire binerek avlanirdi. Gunler, geceler gecti. Delikanli oldu. O sirada bu memlekette buyuk bir orman vardi. Icinden dereler, irmaklar akardi. Hayvanlar, kuslar coktu. Bu ormanda (Kiyant) adinda bir buyuk canavar bulunuyordu. Beygirleri parcalayarak yer, insanlari yutardi. Oguz bunu oldurmeye karar verdi. Birgun mizrak, ok, yay, kilic ve kalkan ile beygire atlayarak gitti. Bir geyik yakaladi. Bu geyigi bir av kirbaci ile agaca baglayarak cekildi. Gitti, sabah oldu. Gun dogarken oraya geldi. Lakin canavar onu yemisti. Bunun uzerine bir ayi yakaladi. Altin islemeli kemeriyle bir agaca baglayarak gitti. Sabah oldu. Gun dogarken oraya geldi. Lakin canavar onu da almisti. Bu defa Oguz agacin arkasina saklandi. Canvar tekrar gelince basi ile Oguz'un kalkanina carpti. Oguz mizragi ile canavarin kafasina vurarak oldurdu. Kilicla da kafasini kesti. Gitti. Tekrar geldigi zaman bir akbabanin, onun barsaklarini yemek icin geldigini gordu. Onu da oldurdu. Bir gun Oguz tanriya ibadet ediyordu. Birde bire ortalik karardi: Gokten mavi bir isik dustu. Bu isik gunesten , aydan dah parlakti. Bu isigin ortasinda tek basina bir kiz oturuyordu. Cok guzeldi. Basinda kutup yildizi gibi yanan parlak bir isaret vardi. O kadar guzeldi ki gulunce mavi gok de guluyor, aglayinca mavi gok de agliyordu. Oguz onu gorunce akli basindan gitti. Sevdi, aldi. Gunler, geceler gecti. Bundan uc cocugu oldu. Bunlara; Gün, Ay, Yildiz adlarini verdiler. Oguz yine birgun ava gitmisti. Uzaktan bir golun ortasinda bir agac ve agacin dibinde yalniz bir kiz gordu. O kadar guzeldi ki, gorenler bayilirdi. Oguz onugorunce akli basinda gitti. Sevdi, aldi. Gunler, geceler gecti. Oguz'un bu kadindan da uc oglu oldu. Gök, Dag, Deniz adini verdiler. Oguz bir gun avda iken babasi Kara Han'a oglunun baska bir din tuttugunu haber verdiler. Kara Han beyleri toplandi. Oglunun halini anlatti. Oguz'u yola getirmek icin etrafa haberler saldi. Karisi gizlice Oguz'a haber yollayarak babasinin kararini bildirdi. Oguz da etrafa boylara: (Babam asker toplayarak beni oldurmeye geliyormus. Beni isteyenler bana, babami isteyenler de ona gitsin) yolunda haber gonderdi. Kara Han'in kardeslerinin ogullari, boylari ile beraber Oguz tarafina gectiler. Baba ile evlat askerleri savasia tutustu. Oguz'un tarafi ustun geldi. Bu ustunluk uzerine Oguz butun Tekinleri, boylari davet ederek solen yapti. Solenden sonra tekinlere ve orada bulunanlara emretti, dedi ki Bana uyanlara hediyeler verip dost bilecegim, uymayanlari dusman bilecegim) dedi. Bir kisim halk Oguz'un dinini kabul etmeyerek, yurtlarini birakip doguya, tatarlarin ulkesine gitti. Oguz bunlairn arkasindan giderek Tatar'in yurduna girdi. Tatar'lari yendi, mallarini aldi. O vakitler sag tarafta (Altin Kaan) vardi. Oguz'a hediyeler, altinlar, gumusler, akik ve zumrutler gonderdi. Solda (Urum Kaan) vardi. Bu kaanin cok ordulari ve sehirleri vardi. Urum Kaan Oguz'un emirlerini dinlemedi. O vakit Oguz ordusunu hazirladi. Sancagini cekip atina bindi. Kirk gun sonra (Buz Dag) eteklerine geldi. Bir sabah Oguz'un yurduna gun isigina benzer bir isik girdi: Icinden boz tuylu, boz yeleli erkekr bir kurt gorundu, Oguz'a yol gostermek istedigini soyledi. Ondan sonra kurdun arkasi sira gittiler. Kurt (Idil Moran) kenarinda durdu. Oguz'un askeri de durdu. Orada savasa giristiler. Nehrin suyu kan damari gibi kipkirmizi oldu. Urum Kaan kacti. Memleketi, hazinesi ve halki Oguz'a kaldi. Urum Kaan'in, Uruz Bey adli bir kardesi vardi. Uruz Bey ogluna dag tepesinde (Tarang Moran) arasinda mustahkem bir sehir ismarlamisti. Oguz o sehre dogru yurudu. Uruz Bey oglu, Oguz'a haber gonderdi.: (Bizim saadetimiz senin saadetindir. Tanri bu topragi sana bagislamis, ben sana basimi verir, saadetimi feda ederim) dedi.Bundan sonra adi (Saklap) oldu. Oguz ordusu ile Idil'i gecti. Orada buyuk bir hakan yaiyordu. Oguz onun da ardina dustu. (Idil suyundan akacagim) dedi. Orada (Ulu ordu Usyuteng) isminde bir tekinin yeri vardi. Burasi cok agaclik bir memleket oldugundan, onlardan kesti. Agaclarin uzerine binerek nehri gecti. Oguz gulerek dedi ki Sen de benim gibi bir hakan ol, sana kipçak densin) dedi. Tekrar yoluna devam etti. Bu arada boz tuylu, boz yeleli kurt tekrar gorundu: (Ordu ile yuruyerek Tekin'leri, halki buraya getir. En onde size yol gosterecegim) dedi. Yuruduler, (It Barak) in ordusuyla karsilastilar. (It Barak) savasta olduruldu. Ordusu bozuldu. Yurdu, mali ve halki Oguz'a gecti. Oguz Han bir aygira bindi. Onu pek seviyordu. Fakat at colde gozden kayboldu. Burada yuksek bir dag vardi. Tepesi karli oldugundan (Buz Dagi) derlerdi. Oguz atinin kacmasina cok kederlendi. Orduda kahraman bir Tekin vardi. Bu yuksek daha tirmandi. Dokuz gun sonra Oguz'a atini getirip verdi. Her tarafi karla bembeyaz oldugundan Oguz ona bircok hediyelerle beraber (Karluk) adini verdi , bir cok tekinlerin uzerine han yapti. Tekrar yola duzulduler. Yolda bir buyuk ev gordu. Dami altindan, pencereleri halis gumusten ve demirdendi. Kapinin anahtari yoktu. Orduda (Tumur Dokagal) adinda akilli bir adam vardi. Oguz ona: (Burada kal, ac, sonra orduya gel) dedi ve (Kalaç) adini verdi. Tekrar yola dizildiler. Yine bir gun boz tuylu, boz yeleli kurt birden gorundu. Ordu da ona uydu. Bulunduklari yer ekili bir ova idi. (Çuçit) derlerdi. Burada insan coktu. Bunlarin cok da atlari, inekleri, altinlari, gumusleri, elmaslari vardi. Bunlar Oguz'a karsi ciktilar. Ok ve kilicla siddetli bir cenk oldu. Oguz ustun geldi. Curcit Han'in basini kesti. Burada da cok mallar ele gecti. Fakat Oguz'un ordusunda yuk hayvanlari pek azdi. Orduda(Parmakli çözüm Bilik) adinda akilli bir adam vardi. Hemen bir kagni yapti. Mallariona doldurdu. Hayvanlari da buna kostu. Herkes onu gibi arabalar yaparak esyasini yuklemeye basladi. Oguz Han bunu da gorerek guldu. Ona (Kankli) adin iverdi. Tekrar yuruduler. Boz tuylu, boz yelei kurt onde idi. (Tangut) ve (Sakim) memlektine gittiler. Bircok cenklerden sonra Oguz orayi da aldi. Gayet gizli bir kosede cok zengin ve cok sicak bir memleket vardi. Adina (Baçak) derlerdi. Burada bir cok vahsi hayvanlar, av kuslari yasardi. Ahalisinin yuzu siyahti. Hakani (Mazar) adli biri idi. Oguz onu da yendi, kacirdi, memleketini aldi. Oradan atina binerek yurduna dondu. Oguz Han'in yaninda ak sakalli, pek akilli, ihtiyar bir (Irkil Ata) vardi. Buna (Ulug Turk) de derlerdi. (Irkil Ata) bir gece ruyasinda altin bir yay ve uc gumus ok gordu. Bu altin yay dogudan batiya uzaniyor, bu uc gumus ok da gece tarafina ucuyordu. Uyaninca bunlari Oguz'a bildirdi ve bir nasihat etti. Oguz onu nnasihatini dinledi. Ertesi sabah ogullarini cagirdi. Dedi ki: (Ihtiyarladi. Benim icin artik Hakan'lik kalmadi. Gun, Ay, Yildiz siz gunesin dogdugu tarafa, Gok, Dag, Deniz siz de gece tarafina gidiniz.) Ogullari bu emri yaptilar. Gun, Ay, Yildiz bir cok hayvanlar, kuslar vurduktan sonra bir altin yay buldular, babalarina getirdiler. Oguz yayi uce ayirdi. Parcalarini yine onlara vererek: (Yay sizi nolsun. Yay gibi oku goge firlatiniz. Adiniz (Bozok) olsun) dedi. Kucuk kardesleri de bir cok hayvanlar, kuslar vurduktan sonra, colde bir gumus ok buldular, babalarina getirdiler. Oguz oku uce boldu. Yine onlara vererek: (Ok sizinolsun. Yay oku atar, siz de ok gibisiniz. Adiniz (Ücok)olsun) dedi. Bunun uzerine buyuk kurultay toplandi. Herkesi cagirdi. 900 at, 9000 koyun kestirdi. 90 havuz kimiz hazirlatti. Solen verdi. Kendisi icin direkleri altin kapli, uzerleri zumrut, yakut, firuze, inci ile altin islemeli otagini kurdurdu. Halki yedirip, icirdi. Otagin sagina kirk kulac uzunlugunda bir sirik diktirdi. Tepesine bir altin tavuk , tavugun ayagina beyaz bir koyun baglatti. Sol tarafina da kirk kulac uzunlugunda bir sirik diktirdi. Tepesine bir gumus tavuk, tavugun ayagina bir siyah koyun baglatti. Sag tarafta (Bozok)lar, sol tarafta (Ücok)lat oturuyordu. Boylece kirk gun kirk gece gecerek eglendiler. Bundan sonra Oguz yurdunu evlatlarina verdi. Onlara: (Evlatlarim! Çok yasadim, cok cenk ettim. Çok ok attim, cok aygirlara bindim. Dusmanlari aglattim, dostlari guldurdum. Tanriya her seyi feda ettim. Size de yurdumu veriyorum..) dedi. Alangova(Alan-hoa) Bortecine soyundan Minekli'nin oglu Yildiz Han'in iki cocugu olmus, bunlar kendisinden once olmus. Buyuk oglu(Dubun) adinda bir erkek, ikincisi de (Alangova) adinda bir kiz birakmis. Yildiz Han bunlari evlendirmis, (Bilgutay), (Bekcitay) adinda iki erkek cocuklari olmus. Cok gecmeden Alangova'nin kocasi olmus, dul kalmis, kendisini Han'lar istemis ise de varmamis. Alangova'nin gebe kalisi: Alangova bir gece sarayinda yatarken, seher vakti uyanip bacadan odaya nurlu bir golgenin indigini, bu golgeden beyaz yuzlu, sehla gozlu bir adamin ciktigini gordu. Yaninda yatan kadinlari uyandirmak ici haykirmak istedi, fakat dili tutuldugundan bir turlu sesi cikmadi. Kalkmaya calisti, elinin ayaginin kuvveti kesilmis oldugundan kiprdanamadi. Akli yerinde oldugu icin herseyi goruyor, biliyordu. Adam yavas yavas yataga girdi. Sonra yine bacadan cikti, gitti. Alangova: (Bunu soylesem kimse inanmaz.) diye olani biteni gizli tuttu. Adam bes alti gecede bir gelmeye basladi. Alangova ilk geceden gebe kalmisti. Dort bes ay gecince is anlasildi. Kardesleri gebeliginin nedenini sordular. O da ne olmussa anlatti ve: (Bana es lazim olsa bir kocaya varirim. Her ne kadar kadin isem de, bir coklari beni padisah edinmek icin istemisti. Kendimi bunca ilimi, iki oglumu halk icinde rusva edecek bir hali asla caiz gormem. Birkac gece evimin etrafinda saklanirsaniz tanri beni mahcup birakmaz) dedi. Herkes Alangova'nin sozune inandi. Uc kisi evin etrafinda nobet beklediler. Birkac gun sonra gokten seher vakti nurlu bir seyin indigini, Alangova'nin bacasindan iceri girdigini, bir zaman sonra ciktigini gorduler. Boylece Alangova'nin sozunun dogruluguna inandilar. Illuankas Eti ve Hitit efsanlerinden olan Illuankas M.Ö 1500 yilinda tertiplenmistir: Gunes tanricasi Arinna ile firtina tanrisinin, Mezulla ve Zintuhi adinda torunlari vardir. Guzellik ve hava tanricasi Inuras bunlarin cocuklaridir. Illuankas adindaki buyuk yilan ile firtina tanrisi arasinda Kiskilussa sehrinde korkunc mucadeleler olmus, sonunda firtina tanrisi kaybetmistir. Inuras sevilen, sayilan bir tanrica idi. Gokte alti kir atin cektigi arabasiyla gezerdi. Birgun Inuras; Hatusas sehrine geldi. Oradan Zigoratta sehrine gecti. Orada Hupasiyas(Hupanisa) adinda bir genc gordu, onunla aralarinda dostluk basladi. Inuras Illuankas'i oldurerek firtina tanrisinin intikamini almak istedi. Gence bu arzusunu anlatti, ondan yardim istedi. Genc de Inuras kendisin sevdigi takdirde ona yardim edecegini soyledi. Nihayet iki taraf karsilikli teklifleri kabul ettiler. Hupasiyas'in tertibi ile tanri Inuras(Inar) bir ziyafet hazirladi. Illuankas'i bu ziyafete cagirdilar. Buna sevinen Illuankas cocuklarini da alarak ziyafete geldi. Illuankas ile cocuklari o kadar yediler ki dondukleri zaman cok sistikleri icin yuvalarinin bulundugu delikten sigmadilar. Yari icerde yari disarda kaldilar. Bunu goren Hupasiyas. Illuankas ile cocuklarini kuyruklarindan birbirine bagladi. Oraya Inuras ta gelmisti. Illuankas kurtarilmasi icin ona cok yalvardi. Inuras aldirmadi. Gok tanrisi Yantanus'u da oraya cagirdi. Yantanus ta geldi, elindeki kargi ile yilanlari oldurdu. Inuras ta buyukbabasinin intikamini almis oldu. Telepinu Telepinu, buyuk firtina tanrisinin ogludur. Bolluk ve bitki tanrisidir. Telepinu kayboldugu zaman ocakta atesler sondu. Tapinaklarda tanrilar bunaldi. Agillarda koyunlar boguldu, Ahirlarda sigirlar oldu. Koyun kuzusunu, inek danasini birakti. Telepinu kayboldugu zaman, tarladan ekinleri beraber goturdu. Artik arpa, bugday bitmez oldu. Koyunlar, sigirlar ve insanlar ciftlesmez, gebeler dogrumaz oldular. Agaclar kurudu, filizler curudu, kaynaklar kesildi. Ulkeyi kitlik burudu. Insanlar, tanrilar acliktan kivrandilar. Buyuk gunes tanrisi bir ziyafet hazirladi. Bin tanriyi cagirdi. Yedilerse de doymadilar, ictilerse de kanmadilar. Bunun uzerine firtina tanrisi oglu Telepinu'yu arastirdi. Telepinu ise kizarak kacmis, butun iyi seyleri beraberinde goturmustu. Buyuk tanrilar, kucuk tanrilar Telepinu'yu aramaya ciktilar. Gunes tanri kartali oncu gonderdi ve (Git yuksek daglari, dereleri, yamaclari arastir)dedi. Kartal gitti. Telepinu'yu bulamadi. geri dondu. Gunes tanriya: (Kudretli tanri! Telepinu'yu bulamadim) dedi. Firtina tanrisi, bas tanricaya: (Ne yapalim? Acliktan olecegiz) dedi. Gunes tanricasi, firtina tanrisina: (Ne istersen yap, Telepinu'yu aramaya kendin git) dedi. Firtina tanrisi Telepinu'yu aramaya gitti. Onun sehrindeki evinin kapisini caldi. Fakat o evde degildi. Kapi acilmadi. Kendi evine donerek tahtina oturdu. Tanrica kartali bir daha gonderdi. Ona: (Git Telepinu'yu ara!) dedi. Firtina tanrisi, tanricaya: (Buyuk tanrilar, kucuk tanrilar onu aradilar, fakat bulamadilar. Bu kartal mi onu bulacak? Bunu gozu keskinse onlarin gozleri de keskindir) dedi. Tanrica yine kartali gonderdi: (Git yuce daglari ara, tara!)dedi. Kartal uctu, yuce daglari arastirdi, bulamadi. Su haberi getirdi: (Ben onu bulamiyorum). Tanrica bu defa Ari'yi gonderdi: (Git Telepinu'yu sen ara! Bulursan onun ellerini, ayaklarini sok! Onu al getir. Mum al, onu yika, temizle ve bana getir) dedi. Firtina tanrisi tanricaya dedi ki: ( Buyuk tanrilar, kucuk tanrilar onu aradilar, fakat bulamadilar. Bu ari mi onu bulacak?) Tanrica firtina tanrisina dedi ki: (Sen ariyi birak. O gidip onu bulacak). Ari oradan uctu. Aramaya basladi. Her tarafi dolasti. Irmaklari, kaynaklari arastirdi. Sonunda Telepinu'yu uyurken buldu. Telepinu acele evine geldi. O zaman ocaklara ates geldi, agillara koyun, ahirlara sigir doldu. Ana cocugunu, koyun kuzusunu ve inek danasini dogurdu. Hakan Su Zulkarneyn Semerkant'i gecip de Turk ulkesine yoneldigi siralarda, Saka Turkleri'nin Su adindaki Buyuk hakanina yaklasiyordu. Balasagun yakinindaki Su kalesini bu yaptirmisti. Hergun Balasagun'daki sarayinin onunde ucyuzaltmis nobet davulu vurulurdu. Hakan Su'ya Zulkarneyn'in yaklastigi haberi verilmis ve: (Emriniz nedir, savas mi edelim, ne buyurursunuz?) denilmisti. Halbuki Hakan Hocant irmaginin kenarina karakol kurmak, Zulkarneyn'in gececegini haber vermek icin kirk Tarhan'i gozcu gondermisti. Bunlar kimseye gorunmeden gitmisti. Su endise etmiyordu. Onun gumusten bir havuzu vardi. Sefere cikildiginda birlikte tasinir, icine su doldurulurdu. Sonra kazlar, ordekler yuzdurulurdu. Kendisine: (Ne buyurursunuz, savasa girelim mi? )denildigi zaman cevap olarak: (Su kazlara, ordeklere bakiniz, nasil suya daliyorlar) dermis. Bunun uzerine orada bulunanlar Su'nun savas icin hazir olmadigi zannina dusmusler. Zulkarneyn Hocant suyunu gecince, oradaki gozculer hemen Su'ya haber ulastirdilar. Hakan Su hemen davullari caldirarak doguya dogru yurudu. Halk gitmek icin hazirlik gormeden hakanlarinin boyle savusup gitmesinden umitsizlige dustu. Bir urkuntu, bir karisiklik oldu. Binek bulabilenler hayvanlarin sirtina atlayarak Hakanin arkasindan kostular. Sabah olunca ordu yeri duz bir ova halini aldi. O siralarda Taraz, Ispicap, Balasagun ve bunun gibi yerler yapilmamisti. Ora halki gocebeydi. Hakan ordusuyla gittikten sonra, oradaki halk coluk cocuklariyla yirmi iki kisi kalmis, geceleyin hayvanlarini bulamamisti. Bu yirmi iki kisi yaya olarak cekip gitmek, yahut orada kalmak uzere konusurlarken iki kisi cika geldi. Bunlar agirliklarini sirtlarina yuklemisler, yanlarina coluk cocuklarini almislardi. Ordunun izine duserek gidiyorlardi. Yorulmuslar, terlemislerdi. Bu yirmi iki kisi, yeni gelen iki kisi ile konustular, ikiler dediler ki: (Zulkarneyn denilen adam bir yolcusur, bir yerde durmaz. Buradan da gecer gider. Biz de kendi yerlerimizde kaliriz.) Yirmiikiler onlara: (Kal ac) dediler. Zulkarneyn gelip bunlari sacli, uzerlerinde Turk belgeleri bulundugunu gorunce, onlara: (Türk Manend) demis (Türk'e benzer). Hakan Su, Cin'e kadar gitmis. Zulkarneyn arkasina dusmus. Su Zulkarneyn'e bir boluk asker Zulkarneyn de ona bir boluk asker gondererek (Altun Kan) denilen bir dagda carpismislar. Ama Zulkarneyn Hakan ile barismis, Ugur sehirleirni yapmislar. Bir sure orada oturduktan sonra Zulkarneyn cekilip gitmis, Hakan Su da Balasagun'a kadar ilerlemis. Kendi adini vererek Su sehrini yaptirmis. Oraya bir tilsim koymus. Bugun oraya kadar leylekler gelir, oradan ileri gecemezler. Tilsim bu gune dek bozulmamistir. (Divan-i Lugat it Turk/ Tercume cilt: III)
    1 puan
  5. Müzikle,tınılar ile,notalar ile besteler ile anlatılamıyacak kadar tılsım kokan eşsiz ruh halinin kulaklar aracılığıyla kalbe girmesinin rehberidir o..Büyük insan eşsiz yorumcu,iyi yaşam ustası,ünlü anti semitist,Kuzeyin soylu Tanrı'larının ve cesur savaşçılarının,devlerin,berserker'lerin,cücelerin,ejderhaların,Valkrie'lerin,EİNHERJER:):)lerin,büyücülerden,iblislere kadar tüm gözardı edilip sanattan soyutlanmış karanlık, mistik,cesaret,güç ve onur gibi kavramlar üzerine eeserler yapan,yorumlayan,icra eden büyük insan Richard Wagner:thumbsup: Ride of Valkrie'yi dinlerken kuzeyin karlı dağlarının üzerinde onuru için savaşıp ölmüş bir savaşçıyı kolarının arasında taşıyarak Valhalla'ya taşıyan bir savaşçı kadını hissedebilirsiniz yeteri kadar okursanız ve inanırsanız,boş bir beyinle hissedilmez çünkü.. Ön adı Vilheim'dır 22 Mayıs 1813 yılında, Napolyon'a karşı yapılan kurtuluş savaşının başlamasından az sonra sonra ve Uluslar Savaşı'ndan bir kaç ay önce Leipzig'de doğmuştur,diyebilirm ki üvev babasından etkilenmiştir asıl babası(Frederich) polis memuruydu ve Wagner doğmadan ölmüştü bile, Üvey babası Ludwig Geyer ise oyuncu, ressam ve oyun yazarıydı. Üvey babası, Richard'ı tiyatrodaki provalarına götürür, rolü bittikten sonra da tahta sahnede Richard'a bir gece önce anlattığı masalların pandomimini yapardı. Bunların Wagner'in ilerki yaşantısına etkisi büyük olacaktır..ilerki yaşamı parlak başarılar ve ani düşüşlerle doludur bir ara hakkında hapis kararı bile çıkmıştı çareyi Zürüh'e kaçmakta buldu...bu mahkumiyetin nedeni siyasi görüşleridir etkilediği 2 büyük kişilik vardır Nietzsche ve Hitler ,Nietzscehe'ile olan dostluğu zaman içinde bozulmuştur ama bu tamamen Nietzcshe'nin Wagner'in karısına duyduğu platonik aşktan kaynaklanır sözün kısası Nietzsche kendi çalıp kendi oynamıştır ve bir çok şeyle olduğu gibi bunlada aklını adeta zehirlemiştir,Hitler her sene de bir günü Wagner günü ilan etmiştir ve Wagner akademisi ve müzesi kurdurmuştur Alman ordularında Wagner dinlenmesi emrini vermiştir,bunda Wagner'in yahudilere duyduğu tiksintinin de payı vardırkendisine sorulduğunda''Müziğede diğer tüm şeylere olduğu gibi inançları ve saygıları yok onuda diğer herşey gibi para kazanma ve hırsları için kullanıyorlar ve kirletiyorlar kişisel fikrim yahudilerin Alman ve Dünya kültürünü yokettikleridir fare peyniri nasıl kemirirse insanlığı ve güzel,saf,temiz olan herşeyi kemiriyorlar'' demiştir bu yüzden hala israil'de WAGNER çalınmaz ki Türkiyeden giden bir topluluk WAGNER çalmak istediğinde direk müdahale edilip müzik susturulmuştur bu bir skandaldı tabi ama çabuk ört bas edildi medyanın kontrolü durumları tipik..sonuç itibariyle Wagner diğer hepsinden farklının ötesinde onlardan değildir,dışarıdadır o uzakta veya yakında değildir onda zırlama ve sızlanma üzerine yapıtlar bulamzssınız size neden erkek olduğunuzu ve nasıl erkek gibi yaşanması gerektiğini bir arp ın tınılarıyla bile anlatabilir ve bir kadının neden kadın olduğunu asaletinin asıl nerden geldiğini...doğa-kahramanlık-cesaret ve onur WAGNER 'in işlediği temalar budur ama bunu yaparken sizinde içinize işler... Büyük .yorumcu diyelim artık:) 13 Şubat 1883 yılında kalp damarlarının tıkanması nedeniyle hayatını kaybetti. Wagner, GERMEN ruhunu etkili bir şekilde dile getirmiş ve Tipik İtalya'n opera tarzına uymayıp, ''dram müziği'' dediği, müziğe uydurulan sözcüklere dayanan değil sözcüklere uyan bir müzik icat etmiştir. Diğerleri gibi samanalevi gibi bir anda parlayıp sönmemiştir derler ki '' geleceğin müziği'' yakıştırması boşuna değil ama bence en önemli görüşü şuydu''İnsan ırklarıda müzik gibi saf olmalıdır,değerli,güçlü,kalcı'' BİR RİCAM OLACAK YORUM,CEVAP YAZACAKLAR LÜTFEN İNTERNETTEN İNDİRME BİLGİLERİ PASTALEMEYİN BU KONU İÇİN EĞER MÜMKÜNSE KONUYLA İLGİLİ OLANLAR YAZSIN AKSİ TAKDİRDE BİLGİ KİRLİLİĞİNDEN BAŞKA BİRŞEY DEĞİL KİMSENİN BURDAN WAGNER'İ ÖĞRENİP KLASİK MÜZİK DİNLEMEYE BAŞLIYACAĞINI SANMIYORUM:D AMA EĞER OLURSADA BUNU O BİLGİLERDEN ÇOK BURDAKİ YORUMLARDAN KAYNAKLANMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM,HEM BÖYLECE KONU YÜZEYSELLEŞMEZ TAKDİR SİZİN GENEDE..
    1 puan
  6. http://img151.imageshack.us/img151/3003/milkcoffee35vj8mg.jpg http://img151.imageshack.us/img151/7445/milkcoffee28gf1gx.jpg http://img151.imageshack.us/img151/2374/milkcoffee17ip3fe.jpg http://img151.imageshack.us/img151/8349/milkcoffee49dd0dn.jpg http://img522.imageshack.us/img522/1579/milkcoffee58wc6cm.jpg http://img522.imageshack.us/img522/8964/milkcoffee61sk5lb.jpg http://img522.imageshack.us/img522/3042/milkcoffee74ib9zo.jpg http://img522.imageshack.us/img522/7826/milkcoffee80vs2cj.jpg
    1 puan
  7. Acaba? Aşkları da devralır mı kalp nakli yaptıranlar? Acı Yaşamak uğruna ölmek bu olsa gerek Sevmek uğruna acı çekmek bu olsa gerek Hayat uğruna savaşmak bu olsa gerek Peki ya senin uğruna Üzülmek niye? Aşk Hayatı Sevmek gibi geliyordu her şey, sevmek gibi gidiyordu kadın adının anlattığı,canın teni yakmasıydı, bir bulut evet ama aslolan bulutun suyu yağmasaydı... 'bir insanı sevmekle başlıyordu her şey' ve boşanmak için en az iki şahit gerekiyordu Aşkımız Aşkımız iki gözlüklünün öpüşme çabasıydı; gözlükleri çıkarmak hiç aklımıza gelmedi. Hiç düşündün mü belki Belki, eline en yakışan takı benim elim. Belki de en belli olacak yalan, benim söylediğim... Belki sen ve belki ben... Yoksulluk, kirden rengi tanınmayan bir beyaz tutsaklık... İnsan kendine iltica edebilir mi? Ölü olarak ele geçiriliyor en sıcak insan sözleri.. Ve hüznüm bir kamu morgunda işe başladı. Başkalaşan Aşk Adını anmak güzeldi, dost ağızlarda sana dair cümlelerin ıslatılması... Adını anmak... Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel avuntularına sırt çevirip senden söz açmak... Biraz gülünç, biraz sitemkar... güzeldi... Adının Türkçedeki yankısı özeldi... Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı, Sülalesi Kandilli yoğurtçunun mekanında... Denize amors durup, yüzüne cepheden bakmak güneşli bir mavilikte.... güzeldi.. İpe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak, yüzünde Yüzyıllık bir hasreti gidermek güzeldi... Güzeldi'li geçmiş zamanları düşünüyorum şimdi... Cümlelerimiz öznesiz...Umursayan yok, Kanlıca'daki yoğurdu... ve eşikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir aşkın mührüdür artık... Büyüyorum Büyüdükçe, sentetik zamanlara kangren ayaklar bastım, izi kaldı ömrümün... Kara çaldılar yüzüme bütün kara parçalarında elbette 'afrika dahil' parça başı çalışan kiralık katildi zaman. Gülüşüm sivas yangını, ağlarsam kızma... ölmek bile yakışıyor bazı adama... Gülüşün Gülüşünde bir mana var, Saklayamazsın. Sarılışında ne düşler, Ne düşükler, Sakınamazsın. Aynı yolları, Kimsesiz mekanları, Birlikte özleme hasreti... Yalnızlığımın dert ortağı gastrit... Gülüşünde bir mana var, Saklayamazsın. Bütün iç savaşlarda, Rehin alındı bu yürek Kandıramazsın. Hangi çekilişin Büyük ikramiyesi bu, En uzak sevişmelerin Yeni yetme utancı. Lakin aşk, Biraz da utanmaktır yaşamaktan, Sakınamazsın... Yeni yetmelik işine gelince: O zaten hepimizin gizli öznesi Türkçede var. Bazı dillerde yok. Gülüşünde bir mana var, Saklayamazsın. Kime niyet kime felaket bu aşk, Anlayamazsın. Ödümüz patlıyor acı çekmekten Oysa; Biraz da acıdır, Aşkın mayası. Kaçınamazsın. Gülüşündeki manayı saklayamazsın. Tutunacak yerimiz yok, Resmi tutanaklarda. Gülüşünde bin yıllık hasret var, Saklayamazsın. .......................... Bu yazık karşılaşmanın Alnımıza çakılıyor anafikri: Aşka cesaretimiz yoksa Başka zaman görüşürüz! İşsiz Şiir bu imkansızlıklar bu yaralar hepsi, hepsi insan işi sevda diye bağıran yüzün, bir kitabın en sır satırını okuyan sesin, beni bana düşman eden, ağlamaklı gecelerimin tek temsilcisi ve hiçbiryerde şubesi olmayan yüzün yani baştan ayağa sen... bu bakışlar bu bakır tadı hepsi, hepsi insan işi ve insanın insana ettiği en yalan yemin: AŞK! hepsi, hepsi insan işi... Kayıp Kentin Yakışıklısı Dokuzunda kayboldu Mayıs'ın, Cesedi bulundu Onikisinde... Kaçırıldığında da Kaybolduğunda da Ve cesetken de Yakışıklıydı... Amcamdı... Kayıp YIldız Sonbaharın serin esen rüzgarlarında Sabahın güneşi, akşamın ayışığında Arıyorum! Kaybettim geceyi ve gündüzü Yokluğun acıydı hançer misali Sözlerin acıydı kurşun misali Ahirette arar bulurum seni Kendimi unutup unutmam seni Ömrüm Ömrüm mum yanar mum ışıldar kendileri yoktur gölgeleri oluşur ferinden korkulsa da rahmetin yenilmez toprağa can katmanın kudreti bir ömre kaç hayat sığar görülecektir.... mum aydınlar mum sınar ayrılık acısı kadar seversin ve sevmenin coşkusu kadar koyar insana aşk sözlüğünden ayrılmak mum yaralanır mum sürer kem göz sahibini sürükler son çağındır artık fitil kokar gövdende birikir senden eriyen parçalar mum biter mum söner dibine hayatın işte yaşadım dediğin bir mum ömrüdür eren ve eriten kendini.... Ötesi saçakların buz kırgını soğuk fırtınalar boranlar yara doğru sanrılar durulur duyulmaz vakitlerden kehribar şehr-i sefahatti kol kanat gerilmiş kuşaklar tetikte babil'in asma bahçelerinde infazlar dünyanın yedinci cücesiydi sekiz harika insandan biri mavi bir yuvarlaktı hepsi kainat kadar büyük ve küçücük bir damla hayat kadar bu işten en çok sıkılanlardır peygamberler nefsi terbiye zemininde uhrevi bir ıslıktı en kabadayı mucizesi kolaydı çünkü bir olmazı anlatmak inanmak isteyene denizler yarıldı yarıdan sönük bir akşam yemeğinin ortasında bir düzine uhrevana kaldı kabarık hesap ve sonuncunun mucizesi mucizesizliği oldu kardeşlerim! kardeşlerim acele etmeyiniz hele bir ölelim de gerisi kolay! Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayret, hasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde... Sen Sebep korkutma beni bu yaşlı başsız kelli felsiz halimle gereğinden ziyade güzelsin zaten aklımı çelme takma fikrime aksak ritimler o havaya ayarlı değil bu yelken bu gemiler kimin rastlantısı benim başıma geldi bilinmez ummandır ıslak aksak girilmez kapma kutusunu cahil ömrümün açılır da içinden boş bir hayal çıkar seçilmez daha bu yağış bir şey değil sen bir de acıklı halimi gör ürkünden derin soyulur farkına varmazsın suda balık nasıl aymayı bilmez su da balık da hangi denizin neresindedir ayırmaz böyle bir sevmek vardır ve birçok er mektubunda görülmüştür yok kadınlara aşık olanların işidir şiir kirlidir yakası gömleklerinin boyuna boyna fular papyon istemez şairin boğazı darboğazdır boğazın en inceldiği yerden solur gülme üstüme kaçacak yerim yok gelme yareme yarın veya başka seyir tarih tevellüt iklim cetvel yok saçlarında bulunabilir bazı kayıp kentlerin yakışıklı cesetleri bir ağıta asılı kalır infaz gibi acılı çağların yeri geldi diye ağlıyorum yoksa hiç aklımda yoktu gidenler gelirler her gece yalnızlığıma halleşir vedalaşırız bir merhaba saflığında kalanlarda kalmışya aklı gidenlerin hep eski haberler arıyorlar günlük taze gazetelerde ve yalanlar kalanlara kalıyor nasılsa gidenler gerçeğin olduğu yerde sebebim sensin bu mürekkep balığı bu bukalemun bu kalem yokluğun her şeyi sorduğum hayat beni rahat bırak! her evin kilerinde toz içinde kitabı ölülerle konuşma sanatının grev var ansiklopedilerin bazı sayfalarında süresiz olarak açıklamıyorlar bazı ideolojileri sözlüklerin bazı sapa harflerinde işi yavaşlatma eylemi beş saati buluyor anlamak bir sözün etnik kökenini bütün bunların sebebi sensin asla hatırlanmayacak bir rüyanın ortasında elinde derin bir uyku kokusu. Sessiz kavun kokulu odaların rayihasıdır karışan sulara senin fikrinle yoğrulmuş bir eser yoktur yüzümün sana traşlanmış bölümünde çoğu çiçekli kimi şarkılar geçer aklımdan sesime sesin dökülür bir ıssız bir mutlu koro başlar ardından şarkıya çünkü benim sessizliğimde senin de susuşun var. Son Durak Kilitlenmiş beton kanatları kuşların Oksit gibi yakışkan bir mayışmayla ağarmış gün Pas tutan kelimeler için bir iksir belki de Ya da aklına susamış sevgililerin safdilliği Acıtmış ömrünü çekirgelerin Medyatik soruşturmalardaki enflasyonist yargılar Haber değeri taşımıyor haber spikerinin ölümü Herkes kendi manşetinde satır arası Hiçbir bakışı aydınlatmıyor florasan buğusu Burası son durak inecekler için son fırsat Bir daha ne süper ne mega kupon verilecek Kalanlar şoförün evini göremeyecekler hiçbir zaman Oları sonsuza götürecek,afaroz edilmiş bir merak Burası son durak Hafızada kalan tek numara için Telefona uzanır elleri Ölümüne randevulu insanların Temize çekilemez not defterleri Susuştu Yüzün bir ufukta bitiyor yüzün ve başka bir gökyüzü başlıyor komşu ellerle sarmalanıyorsun yanıyorsun... ne kadar övülsen az avazım çıktığı kadar susuyorum ismindeki sesli harfleri mayınlı bir gülümsemeyle senin karasularında olmak üstünde ilkbahar bir entari; sanki yeniden eski bir öyküye başlamak... yüzündeki o billur akşam kahvaltısı sürgülerken özümü, ne kadarını sustuk konuştuklarımızın?... Yalnızlık Neden gulmesin gul gibi yuzler; Nicin aglasin o guzel gozler; Niye sevgiye sevimsiz sozler, Soylenir diye sasar aglarim. Su gordugumuz reng-a-reng cicek, Sevdali bulbul, ari, kelebek, Yek digerini birakip gidecek: Vefasizliga bakar aglarim. Solmasin dersin sunbulum, gulum; Yarin elinden alacak olum; Butun dunyayi inletse unum; Caresizlikten cosar aglarim. Nes'e gizlenir, coker bir melal; Her vucud, her sey mahkum-i zeval; Son nefese kadar tukenmez cidal. Tukenmez derdim sayar aglarim Yasak Yasak bana gözlerini anlamak ellerin bana yasak ah olaydım gözünde yaş fikrinde telaş düşünce suçun beraatin olaydım fakat yasak yasak bana gözlerini anlamak ellerin bana yasak ah olaydım yüzünde sürgün yatağında mülteci vatanın anayurdun olaydım fakat yasak yasak bana gözlerini anlamak ellerin,uyruğum bana yasak............. Yaşayabilme İhtimali Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam... Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim. İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman özlemeye başladım herkesi... Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra.. Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı... Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı... Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık.. Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla... Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle... Ağbilerimizden öğrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi.. Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu. Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri. Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben. Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim.. Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak.. Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu.. Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri. Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim Ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi adım Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum. Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum. Yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş ovasının yalancı maviliğini Otobüs oluyordum bir süre Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde Otobüs oluyordum Bir ülkeden bir iç ülkeye Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum. Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin Korkuyordum Sonra iniyordum otobüsten Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum. Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda.. Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam Ben seninle bir gün Van'daki bir kahvaltı salonunda Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği bir yol üstü lokantasında Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim! Yazmak İçin mevsim dışı sarışın bir kederdin soğuk yazlıkta... Sayfiye hanımın tembel düşlerine ve çıplak ayakla betona basıyordu yaz.. bense paslanmış bir keyifle hayatımı yazamak istiyordum sensizliğe gül buğusu bir edebiyat arıyordum.. her tanışmada bir 'memnun oldum' öldüren devrik katillerdik hepimiz ve sen faili yaz bir cinayettin o maktül yazlık akşamında... Yeni Bir Sayfada Sana Bakmak her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine. bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla sen bana ışık ver yeter bende filiz çok köklerim içimde gizlidir gelen giden açan soran bere budak yok bir şiir istersin “içinde benzetmeler olan” kusura bakma sevgilim heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok uzun bir yoldan gelen tedariksiz katıksız bir yolcuyum yaralı yarasız sevdalardan geçtim koynumda bir beyaz kağıt boşluğu her şeyi anlattım olan olmayan acıtan sancıtan bilsem ki sana varmak içindi bütün mola sancıları bütün stabilize arkadaşlıklar daha hızlı koşardım severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine sana bakmak suya bakmaktır sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır ne yazsam olmuyor çünkü bilenler hatırlar hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar bahçıvanlar değil tüccarlardır sen öyle göz sen öyle toprak ve güneş ortaklığı sen teninde cennet kayganlığı iken sana şiir yazmak ahmaklıktır bir tek söz kalır dişlerimin arasından ben sana gülüm derim gülün ömrü uzamaya başlar verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim ben sana gülüm derim gül sana benzediği için ölümsüz yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz sana bakmak bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır sana bakmak suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak sana bakmak bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır sana bakmak Allah’a inanmaktır Yeniliyorum yaralı yanlarımı kuşanıyorum çırılçıplak ve erkek uykuların kadar uyanık ve yenik şiirler kadar içtikçe cam kırıklarına basıyorum hayatımın yeniliyorum galip gelen yerlerimi seninle öncekiler gibi sıradan gidenler gibi kızgın kırgın tarihinden savaşların başlangıç ve bitişlerini imzalı imzasız antlaşmaları kan renginde verilen sözleri hatırlıyorum uğursuz haziranlarını meydanlarda çürüyen ölülerin yetiş diyorum yeniliyorum galip gelen yerlerimi ölü sevişmelerden devşiriyorum içine boşaldığım sabahları sancı diyorum sancı köpeklere kızıyorum nedensiz yeniliyorum galip gelen yerlerimi önsözlerini ezberliyorum okumadığım kitaların kahramanlar adam gibi ölsün istiyorum sozsözü intiharla yazılan romanlarda herkes için mutsuz sonlarım var yar yeniliyorum iyileştirmiyor beni yarım kalmış uykular durup dururken yabancı dillere çevriliyor en sevdiğim şarkılar yineliyorum yar yeniliyorum galip sandığım yerlerimden yeniliyorum yar yenildikçe yenileniyor aramızdaki duvar.. ---------------------------------------------------- ben beğendiklerimi seçtim,daha fazlası için; http://www.antoloji.com/siir/sair/sair.asp?sair=559&goster=siirler&page=1&ara=&order=oto
    1 puan
  8. http://img134.imageshack.us/img134/6663/gzlznefotonr8.jpg 1998 yılının Ekim ayında farklı şehirlerden bir araya gelen bir grup arkadaşın ve daha sonra yaşanan tüm değişikliklerin hikayesidir "GİZLİ ÖZNE" Antalya Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesinde birleşen 4 arkadaş zamanla çok sıkı dostluk kurarlar ve müzik ile ilgilenmeye başlarlar. İleride grubun gitaristliğini yapacak olan Yunus diğerlerine temel akorları öğretir ve böylece müziğe ilk adım atılmış olur. Bir zaman sonra Yunus Bilge Karay(Gitar),Burçin Bahadır Güner(Gitar),Halil Kaynak(Davul),Alper Tofta(Bas Gitar),Sercan Solmaz(klavye) şeklinde "THE SKYLIGHT" isimli grup kurulur ve gerek grup elemanlarının evlerinde gerek ise stüdyolarda çalışmalara başlanır ve grup 02.02.2002 tarihinde tamamen kendi imkanları ile okullarında konser düzenlemek ister ancak konsere az bi zaman kala grubun hala geçerli bir solisti yoktur. Daha önce 23.11.2001 tarihinde yine okulda verilen öğretmenler günü konserinde solistlik yapan Muhittin Yasin Çelikmakas tekrar grup ile sahne alır ve o tarihten sonra grubun solisti olur 2002 yılının mayıs ayında katıldıkları Eyilik Vakfının düzenlediği ve jürisinde "MELİH KİBAR,MELİS SÖKMEN ve BURCU GÜNEŞ" gibi isimlerin yer aldığı Akdeniz Bölgesi Liseler arası müzik yarışmasına beste ve yorum dalında katılırlar beste dalında klavyeci Sercan Solmaz’ın bestesi olan "ayrılık" ile katılırlar ve bu yarışmada şu derceleri alırlar EN İYİ BARIŞ MANÇO BESTE ÖDÜLÜ:3. EN İYİ ERKEK VOKAL: 1. EN İYİ PERFORMANS: 2. EN İYİ YORUM: 3. EN İYİ ORKESTRA: 2. 2002 yılında liseden mezun olurlar ve Antalya’da bulunan "The Bar" isimli rock barda sahne almaya başlarlar ancak bu program onların daha önce böyle bir tecrübeleri olmadığından dolayı uzun bir süre grup içinde uyum problemi ve çeşitli sıkıntılara yol açar ve çok sancılı dönemler geçirirler... 2002 yılının sonbaharında Yunus Bilge Karay(Gitar) kendi isteği ile gruptan ayrılır.Ekim ayında ise grup The Bar’dan ayrılır yaklaşık 2 ay kadar hiç bir yerde sahne almazlar ve 2002 yılının aralık ayında tekrar The Bar da sahne almaya başlarlar fakat bir değişiklik vardır davula halil’in yerine Volkan Cömert geçmiştir.2003 yılının Mayıs ayında Fanta Gençlik Festivaline Sercan Solmaz’ın(klavye) bestesi "AYRILIK"ile katılırlar ve Akdeniz Bölgesi finalisti olmaya hak kazanırlar ancak bölgesel finalde elenirler. Haziran ayında The Bar’ın kapanmasından dolayı buradaki programları biter ve Temmuz ayının sonuna doğru OFO otelin plajında sahne almaya başlarlar bu sırada davula Volkan’ın yerine kalıcı olarak Ali Gazener geçer burada 1.5 ay kadar çaldıktan sonra sezonun kapanmasından dolayı buradan da ayrılırlar 2003 Kasım’ında Burçin çeşitli sebeplerden dolayı İstanbula dönmek zorunda kalır ve Antalyadan ayrılır ancak gruptaki yerini korumaktadır yani gurubun istanbul şubeliğini yapar (16.11.2003) tarihinde gruptan çok şey değiştiği için isim de değiştirme kararı alınır ve o gün THE SKYLIGHT artık "GİZLİ ÖZNE" olmuştur.Bu sırada grup yaklaşık 4 ay kadar müzik yapmaz herhangi bir yerde sahne almaz.2003 aralık’ta The Bar tekrar açılır ve burda tekrar programa başlarlar, bu sırada klavyeci Sercan Solmaz çeşitli sebeplerden dolayı gruptan ayrılır grup yoluna devam etmekedir 4 ay kadar sonra 2004 Fanta Gençlik Festivali için beste yapmaya karar verilir ve klavye ihtiyacından dolayı Anıl Şahin klavyesi ile grubu dahil olur ve grup demo kaydına girer ve "ÖZÜR DİLERİM" isimli şarkıyı kaydederler ve yarışmaya katılırlar. NOT: Grubun Demo Parcalarını Gnoxis Müzik Player İcerisinde Buradan ---> http://www.gnoxis.com/music/musician/id_56/ dinleyebilirsiniz:) FARKETMEZ http://www.youtube.com/watch?v=rWKOYLsptUg Islak yorgun geldim, dargın kırgın derdim Sana topladığım çiçekleri Sensiz bensiz kaldım, bağırmayı cesaret sandım Dilime esir heceleri Oysa ben ben olabilseydim, düşerdim uçurumuna Yaralanmak aşk olurdu... İçim dışıma döndüğü an, biterdi kandırmalar Gülmenin adı aşk olurdu şimdi sen de yoksun hiç farketmez ben yine aynı ben.. acının şekli farklı hiç farketmez ben yine kaybeden...
    1 puan
  9. Uzun yollar geçti, uzun zamanlar.. Bir ahir zaman hikayesiydi onların yaşamı Sararmış siyah beyaz resimlerde kalan!.. Renkli resimlerin tek düzeliğine inat, Geçmişin güzelliğine sığınan… Egerek tüm vücudlarını öne, Bir kandilli selamı verdiler eski zaman kahramanlarına… Çıktılar yola; Bir parça özlem koydular çıkınlarına, Bir parça hasret.. Çıktılar yola, Yitirilmiş sevgileri, Hasretleri aramaya… Tüm çağ kahramanlarına inat, Yüreklerindeki sevgiyi silah yaptılar kendilerine.. Bir nefeslik sevgiler bırakılmıştı, Bir nefeslik özlemler!.. Ret edip tüm bunları, Nefesler yetmez sevdalarına tutuldular Eski zamanların… Duraklar yoktu onlar için, Bir nefes alımlık molalar yoktu. Yürekleri zapt edilmiş bir vatanın Zapt edilmez yürekleriydi onlar… Tüm acıları koyarak yüreklerinin en derin yerine Yaşamı sunmaya gittiler… Ne acılar gördü gözleri, Ne dayanılmaz gözyaşlarına boğuldu yürekleri… Gittiler; Bir kandilli selamı bırakıp yaşama, Aşktan örülmüş yolda çile çekmeye gittiler… Gittiler; Bir sevda bulutu bırakıp arkalarında Yeni sevdalar dağıtmaya gittiler… Gittiler; Dağ başlarında danslar bıraktılar, Sevdalılara aşklar bıraktılar.. Gittiler….
    1 puan
  10. İngiliz Hasta, 1992'de yayımlanmış olan Michael Ondaatje romanından uyarlanmış Oskar ödüllü bir film. Ayrıca romanı da ilgi çekici kurgusundan dolayı Kanada'da devlet tarafından verilen önemli ödüller kazanmıştır. Film ise 1996 yılında vizyona girmiştir. Filmin yönetmenliğini Anthony Minghella yapmıştır. Film 1996 yılında en iyi film de dahil olmak üzere 9 dalda Oskar ödülü kazanmıştır. Ek olarak, romanın yazarı Ondaatje de film yapımcıları ve senaristler ile birlikte çalışmış ve filmin romandan uyarlanma aşamasında önemli katkılarda bulunmuştur. Laszlo Almasy, bir harita yapımcısıdır ve Sahra Çölü'nün bazı bölgelerinde harita çıkarmakla görevlendirilir. 1930'lu yılların başından başlayarak II. Dünya Savaşı'na uzanan hikayede, bir uçak kazasında vücudunda yanıklar oluşan Almasy hasta yatağına düşer ve ona bakacak kişi Hana adında bir hemşiredir. İtalyan Manastırı'nda kalmaya başlayan Almasy, gizemli geçmişini hatırlamaya başlar. Ralph Fiennes - Kont Laszlo de Almásy Juliette Binoche - Hana Kristin Scott Thomas - Katharine Clifton Willem Dafoe - David Caravaggio Naveen Andrews - Teğmen Kip Singh Colin Firth - Geoffrey Clifton Kevin Whately - Hardy Jürgen Prochnow - Müller 1997 Oskar Ödülleri Ödül, En İyi Film Ödül, En İyi Yarımcı Kadın Oyuncu : Juliette Binoche Ödül, En İyi Sanat Yönetmeni :(Stuart Craig and Stephanie McMillan) Ödül, En İyi Sinematografi (John Seale) Ödül, En İyi Kostüm : (Ann Roth) Ödül, En İyi Yönetmen :(Anthony Minghella) Ödül, En İyi Film Montajı :(Walter Murch) Ödül, En İyi Müzik: (Gabriel Yared) Ödül, En İyi Ses :(Walter Murch, Mark Berger, David Parker, and Christopher Newman) Adaylık, En İyi Başrol (Aktör): Ralph Fiennes Adaylık, En İyi Başrol (Aktris): Kristin Scott Thomas Adaylık, En İyi Senaryo :En İyi Uyarlama (Anthony Minghella) Altın Küre(A.B.D) Ödül, En İyi Film - Dram Ödül, En İyi Original Score - Motion Picture (Gabriel Yared) Adaylık, En İyi Yönetmen - Motion Picture (Anthony Minghella) Adaylık, En İyi Başrol Aktör -: Ralph Fiennes Adaylık, En İyi Başrol Aktris- Drama: Kristin Scott Thomas Adaylık, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Juliette Binoche Adaylık, En İyi Uyarlama(Anthony Minghella) 1997 Bafta Awards, UK Ödül, En İyi Film Ödül, En İyi Sinematografi (John Seale) Ödül, En İyi Montaj (Walter Murch) Ödül, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu:(Juliette Binoche) Ödül, En İyi Uyarlama - (Anthony Minghella) Ödül, En İyi Muzik (Gabriel Yared) http://www.sinematurk.com/images/film/16187_1.jpg http://www.sineport.com/poster/eski/engpatient.jpg
    1 puan
  11. OCAK Hırslı ve ciddi kişilik Öğrenmeyi ve öğretmeyi sever İnsanların zaaflarını ortaya çıkarmayı sever Çok eleştirir Akıllı ve planlı programlıdır Çok çalışır ve üretkendir Duyarlı ve derin hisleri olan biridir İnsani nasıl mutlu edeceğini bilir Aşırı dikkatlidir Bünyesi kuvvetlidir Zor heyecanlanır Romantiktir ama aşkını ifade etmekte zorlanır Çocukları sever Evcil ve sadık bir eş olur Kolayca kıskanır Sosyal yönden zayıftır ŞUBAT Somut şeylere önem verir Değişkendir Sessiz utangaç ve ağırkanlıdır Kendine güveni pek yoktur Dürüsttür Özgürlüğüne düşkündür Bazen saldırganlaşır Kesin olmayan işlerden hoşlanmaz İnatçıdır Hayallerinin peşinden gider Batıl inançlara eğilimlidir MART Çekici kişilik Utangaç ve tutucu Esrarengiz Cömert ve sempatik Rahatına düşkün Duyarlı Hizmet etmekten zevk alır Kolay sinirlenmez Güvenilir Nezakete önem verir İyi bir gözlemcidir İntikamcıdır Seyahat etmeyi sever Dikkat çekmeyi sever Dekorasyona meraklıdır Tempolu müzikleri sever Çok değişkendir NİSAN Aktif ve enerji doludur Çabuk karar verip çabuk pişman olur Şefkatlidir Mantığını dinler Diplomatiktir İnsanları teselli etmeyi sever Dostlarının sorunlarıyla yakından ilgilenir Cesurdur Maceraperesttir Sevgisini ve ilgisini belli eder Hafızası güçlüdür Baş ve göğüs hastalıklarına eğilimlidir MAYIS Sert yapılı Kolay sinirlenir Kolay ilgi çeker Fiziksel güzelliğe önem verir Motivasyona ihtiyacı yoktur Sistematik çalışır Hayal kurmayı sever İleri görüşlüdür Kolay sakinleştirilir Anlayışlıdır Kulak ve boyun bölgesi hassastır Edebiyat ve sanatla ilgilidir Evde oturmayi sevmez Çocukları pek sevmez HAZİRAN Aynı anda birden fazla şey düşünür Nazik ve tatlı dillidir Hassastır Kararsızdır Komik ve eğlencelidir Konuşkandır Kolay arkadaş edinir Kolay incinir Gribe yatkın bünyesi vardır Çok inatcıdır TEMMUZ İyi bir sırdaştır Anlaşılması güç biridir Aşırı gururlu Başkalarının düşüncelerine aşırı önem verir Sokulgandır Kin tutma Sempatiktir Yanlız olmayı sever Kolay öğrenir Arkadaş sıkıntısı çekmez Mide sorunları olabilir Zor ikna olur Ağır işleri sever AĞUSTOS Şakalaşmayı sever Duyarlı ve ilgilidir Korkusuzdur Liderlik özellikleri vardır Ruhbilimle ilgilenir Kolay provoke edilir Dikkatli ve tedbirlidir Bağımsızlığına düşkündür Yol göstermeyi sever Romantiktir EYLÜL İnsanların hatalarını yüzüne vurmayı sever Detaylarla uğraşır İyi bir konuşmacıdır Sadık ve güvenilirdir Sorumluluk almayı sever Bilgi ve kültüre önem verir Spor ve seyahati sever İlişkilerinde seçicidir Hislerini kendine saklar EKİM Herkesle sohbet etmeyi sever İlgi odağı olmak ister Yalancılığı yapmacıklığı sevmez Arkadaşlarına çok önem verir Çabuk kırılıp cabuk toparlanır Kararsızdır Duygusaldır Kendine kolay güvenmez Etrafından çabuk etkilenir KASIM Eğlenceli kişilik İnsanları kolay etkiler Çalışkan ve sorumluluk sahibi Kontrolu ele almayı sever Enerjik ve çevresini motive eden biridir İyi bir liderdir İçten ve yardımseverdir Adil davranır Sürprizleri sever Hataları affetmez İradesi güçlüdür Derin duygularla sever Herkesi oldugu gibi kabul eder Sır saklamayı bilir ARALIK Sadık ve cömert Sabırsız Birlikte vakit geçirmesi eğlenceli kişilik Azimli Sosyal yönü kuvvetli Dostlarını kendinden fazla düşünür Kızgınlığı uzun sürmez Sevildiğini hissetmek ister Espri anlayışı gelişmiştir
    1 puan
  12. Burada herkesin gercek yüzünü göreceksiniz ilk adım : Acıların cocugu "eisenheim" http://dvdtoile.com/ARTISTES/28/28096.jpg Arkadasımız SchizophreniCorpse Adam doktor moktor derken ne hale gelmiş ilginc http://www.komik.bloger.hr/settings/komik/images/e4dfc153_ludi%20doktor.JPG Bizim NighT_marE http://candandostluk.files.wordpress.com/2007/04/cocuk15863hp.jpg KucuK PsisiK ayıp ama yakıstı mı şimdi ? http://img215.imageshack.us/img215/8242/cocuk17765yp9gx.jpg boogee gören kedi :rofl: http://www.resimvadisi.com/data/media/323/komik-resimler-yeniresimler.com_8.jpg ------------------------------------------------------------------------------------------------- http://www.kameraarkasi.org/sinema/sinemadaakimlar/hababamsinifi/muzikleri/bunedunyakardesim.jpg [en üst]SpawN : off kıza bak bea [bir altı]Locked : onu bırak la şu ne öyle [bir altı]webcan : harbi ha ne kızmıs o bea üf üf [en alt]blueboy : gelin nan operasyon başladı . . . http://www.cnnturk.com/images/kultur_sanat/hababam3hbr2206.jpg Eee... Mrb. Ben SpawN, tanıştıgıma memnun oldum hanımefendı be...be...be be be ben.... bendeniz ismim kısaca az ve öz en kücük miktarda; Locked memnun oldum eee..... (öle bakarsın iste ) abi elleri yumusacık dime? bana bu duyguyu tattırmak haram dime ? Cheriour : Ben de memnun oldum... (işleri gücleri yok naparsın ) -------------------------------------------------------------------------------- http://img220.imageshack.us/img220/3236/a32ejpg2er.jpg Nora görmüş gencler :rofl: :rofl: :rofl: http://img.blogcu.com/uploads/dignity_111111mo0%5B1%5D.png ChEEkYkiTTy ye kırıldık...Bizi çok üzdü... Ondan beklezdik bunu... Dimi? "niye lan" diye soracaklar var hissediyorum... Niye? ==> Casper ı tanıyor da tanıştırmamış bizimle... Tuhaf yaf... ------------------ http://img177.imageshack.us/img177/8425/biroldm9.gif Manje_Loa küçüklüğü http://img71.imageshack.us/img71/2985/l54740794ikqz4xe0.gif mescalin, scarred ve sorunlu bi üye --------- bugünlük bu kadar beğenilirse devamını getiririm not : kimsenin alınmaması ve bozulmaması dilegiyle... maksat eglenmek [konu sadece resimlerden ibaret olmadıgı ve devamında cok farklı şeylere yer verilecegi için burayı uygun gördüm. taşınmazsa sevinirim Saygılar.. ]
    1 puan
  13. 700 SENELİK TEST YAPABİLİRMİSİNİZ Bu testin 700 senelik olduğu söyleniyor.Karakteriniz ve gizli isteklerinizi açığa vuran bir bilinçaltı oyunu aslında.Ben bu oyunu sizlerden önce oynadım inanılmaz gerçek doğru ve şaşırtıcı.Adımları takip ederek siz de bana hak vereceksiniz eminim. 1-Gözlerinizi kapatıp bir ÇÖL hayal edin.Sade bir görüntü olmalı gökyüzü kumlar ve siz...Şimdi o çölün ortasında bir küp buldunuz.Neye benziyor detaylarını yazar mısınız?Büyüklüğü rengi özelliği... 2-Şimdi ise bir AT düşünün o çölün ortasında küp örneğindeki gibi detaylarını yazar mısınız? 3-Son olarak çölde bir MERDİVEN buldunuz.Nasıl bir merdiven bu sizinkisi CEVAPLARI ŞİMDİ OKUYUN KÜP: Büyük sert ve siyah bir küp; sizin nasıl görünmek istediğinizi gösteriyor..Büyük bir küp sizin başkaları içinde lider rolü oynamak sitediğinizi işaret ediyor..Görkemli rengi sizin güçlü ve yetenekli olma isteğinizi simgeliyor.. Küçük,transparan bir küp; Kübün içini görebiliyorsunuz,bu da insanların görünüşünüzden öte,gerçek sizi görmelerini istemenizden kaynaklanıyor..Küçük bir küp,kendinizi yalnız hissettiğinizi gösteriyor.Size yakın olan insanlarla çevrilmek istiyorsunuz ve sadece onlarla rahatlayabiliyorsunuz.. AT: Kahverengi bir at,kübün yanında.. İnsanların çoğu kahverengi bir at düşünürler..Bu,normal,ayakları yere sağlam basan bir eş istediğinizi gösterir..Eğer atı kübün yanında gördüyseniz,sürekli sizin yanınızda olan,bir eş istiyorsunuz demektir.. Siyah at;tutku..tehlike ve romantizmi gösterir..Beyaz ise sessiz sakin bir evlilik istediğiniz anlamına gelir.. MERDİVEN: Eski kırık dökük bir merdiven; Hayal ettiğiniz merdiven kırık dökük ve eskiyse..şu anki işinizde mutlu olmadığınızı gösteriyor..Bilinçaltınızda kariyerinizle ilgili düş kırıklığına uğramışsınız..Hayalinizdeki kariyerin bulunduğunuzdan çok daha parlak olduğu anlamına geliyor.. Yeni ve tahta merdiven.. Bulunduğunuz işte mutlu olduğunuzu gösteriyor..İşinize ve iş arkadaşlarını seviyorsunuz..Merdiveni çok yeni görmeniz,hata yapmaktan ve yetersiz olmaktan korktuğunuzu gösteriyor.. Demir merdiven ise..Güçlü isteğinizin daha güçlü pozisyon ve ilerleme isteğinizi açıklıyor..
    1 puan
  14. Livescience.com adlı internet sitesi ‘En iyi 10’ başlığı altında yaratılış mitlerini araştırdı. 10) Nors Mitolojisi http://www.ntvmsnbc.com/news/270853.jpg Geniş omuzlu, adeleli tanrıları ve balık etli tanrıçalarıyla İskandinav ve Germen kavimlerinin eski Nors dini, kesinlikle çok ilginç bir yaratılış miti. Norse bilimine göre Dünya (Midgard) var olmadan önce, ateş kılıcını kullanan Surt tarafından korunan korla kaplı Muspell; büyük bir boşluk olan Ginnunagagap ve buzlarla kaplı Niflheim vardı. Niflheim’ın soğuğu Muspell’in alevlerine dokunduğunda buzların çözülmesiyle dev Ymir ve büyük inek Audhumla ortaya çıktı. Sonra, inek, tanrı Bor ve karısını yalayarak hayata döndürdü. Çift’in Buri adlı bir çocuğu oldu. Buri’nin ise üç oğlu oldu: Odin, Vili ve Ve. Oğullar kalkıp Ymir’i öldürdü. Ymir’in etinden Dünya; kemiklerinden dağlar; saçından ağaçlar; kanından ise nehir ve denizler yaratıldı. Ymir’in içi oyulmuş kafatasından tanrılar yıldızlı cenneti yarattı. 9) Perslerin dini, Zoroastrianizm http://www.ntvmsnbc.com/news/270852.jpg Pers bölgesinin Bundahişn’i, tanrı Ahura Mazda tarafından yaratılan dünyayı anlatıyor. Dağ Alburz, gökyüzüne değene kadar 800 yıl büyüdü. Göğe dokunduğu noktadan yağmur yağmaya başlayınca Vourukaşa denizi ve iyi büyük nehir meydana geldi. İlk hayvan olan beyaz bir boğa Veh Rod nehrinin kenarında yaşıyordu fakat kötü ruh Angra Mainyu onu öldürdü. Boğanın spermleri aya taşındı ve birçok hayvan ve bitki yaratıldı. Nehrin diğer kıyısında güneş gibi parlayan ilk adam Gayomard yaşıyordu. Angra Mainyu onu da öldürdü. Güneş, spermlerini 40 yıl arıttı ve onlardan revent bitkisi filizlendi. Bu bitki ilk ölümlüler Maşya ve Maşyanag’a dönüştü. Angra Mainyu, onları öldürmek yerine kendine tapmaları için kandırdı. 50 yıl sonra ikiz çocuk dünyaya getirdiler ama günahlarının borcu olarak çocukları yediler. Uzun bir zaman sonra yine ikiz çocukları dünyaya geldi; onlardan da bütün insanlar (özellikle de Persler) meydana geldi. 8) Babil’in nehirlerinin kıyısında http://www.ntvmsnbc.com/news/270851.jpg Babil yaratılış miti Enuma Elish, su tanrıları Apsu ve Tiamat ile başlar ve daha genç Ea ve erkek kardeşleri gibi birçok tanrının yaratılışını anlatır. Fakat bu genç tanrılar o kadar çok gürültü yapar ki Apsu ve Tiamat uyuyamazlar. Apsu onları öldürme planları yapar ama Ea hızlı davranıp Apsu’yu öldürür. Tiamat öç almak için aralarında çılgın köpek ve akrep adamın da bulunduğu birçok canavar yaratır. Ea ve tanrıça Damkina kendilerini koruması için , dört gözü, dört kulağı olan dev tanrı Marduk’u yaratır. Marduk, Tiamat ile dövüşürken rüzgarları silah olarak kullanır ve Tiamat’ın boğazına kötü bir rüzgar fırlatır; sonra da kalbine ok saplayarak öldürür. Marduk, Tiamati’nin vücudunu ortadan ikiye böler ve yeri ve gökleri yaratmak için kullanır. Daha sonra tarım gibi tanrıların yapmak istemediği işleri yapmaları için insanı yaratır. 7) Eski Mısır ruhları http://www.ntvmsnbc.com/news/270850.jpg Eski Mısırlıların birçok yaratılış miti vardı. Herşey Nu’nun kıvrılarak dönen çılgın suyuyla başlar. Atum önce kendini yaratır sonra da bir dağı. Yoksa duracağı bir yer olmazdı. Atum’un cinsiyeti yoktur ve herşeyi gören bir göze sahiptir. Atum, bir oğul sıçratır. Bu hava tanrısı Shu’dur. Atum sonra bir kız kusar. Bu da nem ve bulutların tanrıçası Tefnut’tur. İkisinin görevi kargaşadan düzen yaratmaktır. Shu ve Tefnut, dünya Geb ve gök Nut’a can verir. Başlangıçta ikisi de birbinine sarmalanmış olsa da Geb Nut’u yukarıya kaldırır. Yavaş yavaş dünyada düzen hüküm sürmeye başlar ama Shu ve Tefnut geri kalan karanlıkta kaybolur. Atum herşeyi gören gözünü çıkarır ve onları aramaya yollar. Shu ve Tefnut gözün sayesinde geri döndüğünde Atum sevinçten ağlar. Gözyaşlarının dünyaya değdiği yerde insan meydana gelir. 6) Aztekler http://www.ntvmsnbc.com/news/270849.jpg Azteklerin anası Coatlicue, insan kalp ve ellerinden kolyesi ve yılanlarda eteğiyle çok ürkütücü. Hikayeye göre, Coatlicue obsidiyen bir bıçak tarafından hamile bırakılıyor ve ay tanrıçası olan Coyolxauhqui’yi ve güney semalarında yıldız olacak 400 erkek çocuğu dünyaya getiriyor. Daha sonra, gökten türlerden yapılmış bir top düşüyor. Bunu bulup kemerine bağlayan Coatlicue yine hamile kalıyor. Coyolxauhqui ve kardeşleri, çocuğun kimden olduğunu bilmedikleri için çok şaşırıp kızıyor. Fakat Coatlique’nin karnındaki savaş ve güneş tanrısı Huitzilopochtli annesinin rahminden tamamen büyümüş ve silahlı bir halde çıkıyor. Huitzilopochtli Coyolxauhqui’yi ateşten bir yılan yardımıyla öldürüp kafasını gökyüzüne fırlatıyor. Coyolxauhqui orada aya dönüşüyor. 5) Orta Krallık Çin http://www.ntvmsnbc.com/news/270848.jpg Karşıt güçler yin ve yang’ı içeren bir kozmik yumurta zamansız boşlukta yüzer. Bir kuluçka süresinden sonra ilk varlık olan Pan-gu ortaya çıkar. Yumurtanın ağır kısım yin aşağıya çökerek toprağı oluştururken hafif kısım yang ise yukarı çıkıp havayı meydana getirir. Kısımların yeniden oluşmasından korkan Pan-gu dünyanın üzerinde durup göğü havaya kaldırır. 18 bin yıl boyunca her gün 300cm büyüyerek gökyüzünü de genişletir. Görevi sona erince de ölür. Vücudunun parçaları evrendeki cisimlere dönüşür. Bazıları üzerindeki bitlerin insana dönüştüğünü söyler. Fakat bir başka açıklama da mevcut. Tanrıça Nuwa yalnızdır ve Sarı Nehir’deki çamurdan erkeği yaratır. İlk insanlar onu çok neşelendirir fakat insan yapmak uzun sürer. Bu yüzden dünyaya toprak zerreleri atar ve bu zerreler insan olur. Bu acelece yapılan insanlar halkı oluştururken ilk yaptıkları asilleri oluşturur. 4) Ada ülkesi Japonya http://www.ntvmsnbc.com/news/270847.jpg Tanrılar iki ilahi kardeş yarattılar: eski bir okyanusun üzerinde yüzen bir köprüde duran erkek kardeş İzanagi ve kız kardeş İzanami. İzinagi ve İzinami ilk adaya çıktılar ve orada evlendiler. Çiftin dört sakat çocuğu oldu. Tanrılar bunu protokolün ihlal edilmesine yordular. Evlilik ritüelinde ilk İzanami konuştu. Evlilik törenin doğru bir şekilde tekrarlayan çift ilişkiye girdi ve Japonya adası ile diğer tanrı ve tanrıçaları yarattılar. Fakat İzanami, ateş tanrısı Kagutsuchi-no-Kami’nin doğumunda öldü. Çok üzülen İzanagi onu ölülerin bölgesi Yomi’ye kadar takip etti. İzanagi İzanami’nin çürüyen bedenini gördüğünde çok korktu ve kaçtı. Öfkelenen İzanami diğer korkunç kadınlarla birlikte onun peşine düştü. Yomi’nin girişinden kaçan İzanagi girişi kayayla kapattı. Böylece ölümü yaşamdan sonsuza kadar ayırmış oldu. 3) Hint Kozmolojisinin Brahma’yla randevusu http://www.ntvmsnbc.com/news/270846.jpg Hint kozmolojisi birçok yaratılış miti içeriyor ve yüzyıllar boyunca asıl oyuncular sürekli değişiyor. En eski Vedik metninde Rig Veda, Puruşa adında bin kafalı, gözlü ve ayaklı bir devi anlatıyor. Pruşa parmaklarıyla dünyayı sarıyor. Tanrılar Pruşa’yı kurban edince vücudu yağ üretiyor. Bu yağdan hayvanlar doğuyor. Vücudunun parçaları dünyanın elementlerine ve Agni, Vayu ve İndra tanrıçarına dönüşüyor. Aynı zamanda Hindu toplumunun dört kastı Pruşa’nın bedeninden var oluyor: rahipler, savaşçılar, halk ve hizmetkarlar. Tarihsel olarak Brahma (yaratan), Vişnu (koruyan) ve Şiva (mahveden) önem kazandı. Brahm, uyuyan Vişnu’nun karnından çıkan nilüferde ortaya çıkıyor. Brahma daha sonra 4.32 milyar yılda evreni yaratıyor. Şiva evreni yok ediyor ve döngü böyle devam ediyor. 2) Titanlar http://www.ntvmsnbc.com/news/270845.jpg Eski yunan şairleri çeşitli kozmogoniler öne sürdü. Bunlardan en iyi korunmuş olanı Hesiod’un Teogoni’si. Teogoniye göre ilksel kaostan Gaia (toprak ana)’nın da içinde bulunduğu en eski ilahi güçler çıktı. Gaia gökyüzü Uranüs’ü kendini sarması için yarattı. Hekatonşir (50 kafalı, 100 elli canavar), Cyclopes gibi bir çok yaratıktan oluşan bir ekip kurdular. Sonrada Titanlar meydana geldi. Uranüs kendi çocuklarından nefret ederek onları Tartarus’a hapsetti. Öfkelenen Gaia devasa bir orak yapıp en küçük oğlu Kronus’a verdi. Uranüs Gaia ile ilişkiye girmek için geldiğinde Kronus belirdi ve babasının cinsel organlarını kesti. Uranüs’ün cinsel organlarının yayıldığı yerlerden canavarlar ve devler çıktı. Testislerinin yayılmasıyla meydana gelen deniz köpüğünden tanrıça Afrodit doğdu. Daha sonra, Kronus, Zeus ve Olimpiyanlar’dan oluşan ikinci nesil tanrılara babalık etti 1) Musevi-Hıristiyan ve İslam İnançlarının doğuşu http://www.ntvmsnbc.com/news/270844.jpgYahudi Torah ve Hıristiyan İncil’in ilk kitabı olan Cenesis/Genesis iki yaratılış hikayesi barındırır. Bunların ikisi de Musevi, Hıristiyan ve İslami inançlarda dünyanın yaratılışı olarak kabul edilir. İlkinde Tanrı “Işık olsun,” der, ışık meydana gelir. Altıncı günde Tanrı gökyüzünü, toprağı, bitkileri, ayı, güneşi, hayvanları ve insanları yaratır. Yedinci günde Tanrı dinlenir ve yarattıklarını düşünür. İkinci hikayede Tanrı ilk insan Adem’i topraktan yaratır, cennete/bahçeye koyar ve yasak ağaçtan elma yememesini öğütler. Adem yalnızdır. Tanrı Adem’in kaburga kemiğinden Havva’yı yaratır. Konuşan bir yılan Havva’yı elmayı yemesi için ikna eder, Havva da Adem’i. Tanrı öğrendiğinde onları cennetten kovar ve ölümlü yapar. http://www.ntvmsnbc.com/news/416846.asp
    1 puan
  15. yitirdiğin her şeyde kazandığın bir şey var; kazandığın her şeyde biraz yitirdiklerin. bu yüzden birileri hep ısınıp dururken dinmez üşümelerin... ben de benim olmayan şeylerle varım; benim olan zaten benimse, olmayan şeylerle... varsam, buradaysam belki de onlar için... yüzün için belki de, yüzün nerede? birbirini tekrarlayan günlerin yaslı boğuntusunda nedir aradıkları insanların? bu koşuşturmada, bin telaşla! herkes birileriyle bir mutluluk düşü kuruyor; o düşle ıslanıyor, o düşle uyuyup uyanıyorlar; sonra düşleri de yakıyor günler. bu kez yeni bir düş daha kuruyorlar; sonra bir daha, bir daha! bütün düşleri yakıyor günler. yaşam yanıltmanın, insanlar yanılmanın ustası oldukça yine yeni düşler deniyor ve deneniyorlar... işte her düşün peşine bir şarkıyı takıyorlar. düş gidiyor, peşisıra şarkı da. bir de(n) paramparça oluşunu görüyorlar düşlerin. her düşle bir şarkıyı yakıyorlar... şarkılar yakıyorlar; şarkılar onları yakıyor sonra. /İnsan, insanın diyalektiğine tükürüyor; insanı yakıyorlar!/ bunları düşünüyorum ve akıp gidiyor günler siyah beyaz resimler hırçınlığında. sormuştun ya, işte her şey ortada, her şey! önce kuşları vurdular orada, paramparça parçaları bir yana; bir bir savruldu yangınların ortasına kanatları da! ben soluk soluğa dışarıdayım, seni buldum... seni buldum ya, bu kez seni vurdular orada, seni! her şey sürdü yine, her şey! baktım daha durmuş da uzayın rengini demliyor asalak dünya; baktım ki dağlar ve güller yine akraba; daha bembeyaz uyuyordu kadınlar o esmer uykularda. oysa seni vurmuşlardı, seni, orada! sonra gelip geçen her sabahla öyle susadım ki yüzüne yokluğunda... yüzünü özledim, yüzünü, anlasana! “anlasana” diye yazdım ve üç nokta koydum yanına, ama boşuna, boşuna; “boşuna!” diye yazdım ve kalkıp dışarı çıktım. saat 0.5’i birkaç dakika ve bir miktar saniye geçiyordu; ağaran günün teninden sağanak dökülüyordu. yüzünü aradım... yüzünü aradım: kalan kuşlar sen bu kentteymişsin gibi uçuyorlardı. insanlar kalabalık ve kabarıktı; silahları ellerine, tetikleri parmaklarına göre seçiyorlardı. uçaklar pike yaparken bu kentin göklerinde, bak dedim, bakacak bir göğümüz bile kalmadı işte! yüzünü aradım gökyüzünde... yüzünü aradım: sabahın tenine birer birer dağılırken işçiler; yüzünü aradım rastgele atılırken kahve önlerine iskemleler. günler siyah beyaz resimler hırçınlığında ve ben burada bir eski çağ enkazında! kızlar, boyanıp kuşanıp kız kıza dansederken düğünlerde, yüzünü aradım, kendi olan yüzünü düğünlerde... sonra gelinler korkularını atmışlardı eşiklere; yorgunluktu sonrası işte, yüzünü aradım gelinlerde... yüzünü aradım, geçtim... geçtim: şarkıları paramparça görmekten, bu satırları yazmaktan geçtim! oysa hep kalemimle değil, bir gün kanımla kıpkızıl yazmak istediklerim vardı benim de; onları henüz yazmamış olmaktan geçtim... çalışma masamdan kalkarak elimdeki fincanı duvara çarpıp paramparça etmekten geçtim! geçtim: sabahla birlikte kaynayan çorba kazanlarının kokularından, yol boyu uykularını alamamış köpeklerin korkularından; siyah ışıklardan, çoğalan çocuklardan, azalan ağaçlardan, arabesk feryatlardan ve ucuz umutlardan... “iyiyim, sağol, sen nasılsın”lı merhabalardan; ağır ağır yayılan çöp kokularından, farlarını kapamayı unutmuş taşıtlardan, feodal şatolardan ve yasalara yelkovanlık yapıp, kendinin saniyesi bile olamayanlardan! hızla kirlenen bir dünyadan hızla geçtim... geçtim: sensizliğin tahriş olmuş sızılarından, eksoz homurtularından, cami avlularından, düşleri iğdiş ******lardan, yasadışı iş yapan yasa memrularından... ellerini çaldırmış ellerime bakmaktan geçtim; sensizliğe inanmamaktan... sis kaplamıştı kenti; dağılsa sanki bir bok varmış gibi! sisleri yarıp geçtim... yoktun, kendimden geçtim; kızdım, dağıttım, sana küfürler ettim... bir bilsen sana ne güzel küfürler ettim; yoksa kederden geberecektim! gökyüzü tümünü de ağır ağız izledi; gökyüzünün renginden geçtim... sonra yeni kuşlar üşüştü gökyüzüne. bir sevindim, bir sevindim; gökyüzü yüzlerce kanattı işte! ama sen, sen orada bir serçe gibi üşüyor muydun yine? üşüyordun ve bunu biliyordum; çünkü her şey ortada, her şey! bak, kimin temiz bir göğü varsa kirletip bırakmışlar avuçlarına... bu yüzden insanlar elleri ceplerde çıkıyorlar sabahlara. coşkular deprem, sevinçler sıtma... söyle senin yüzün nerede, yüzün? nerede başlar bir aşk ve biter, nerede? nerelere gömerim seni ben, nerelerde ölürsün oysa sen! nerede, yüzün nerede? sonra çıkıp bu kentin uğultusuna çarpıyorum; bu kent de uğultusunu bana çarpıyor, çarpışıyoruz, kimseler görmüyor... bir sorudur: “kurtarıcılar işgâlci olabilir mi? ya da işgâlciler kurtarıcı?” sonra oturup yüreklerden damlayan terin hesabını tutuyorum... hesabını kimselerin bilmediği bahçelerin dudağında kanayan uzak güllerin. sevgiye bütün misillemelerin, gecelerin, seslerin, kederlerin... karacadağlı bir çocuğun kan çıbanının, şemdinlili bir ağıdın, kasrik’ten esen poyrazın, peru’da bir balıkçının ve botan’da yakılan köy evlerinin... öyle acı ki her şey unutmak istiyorum! kendimi bir menekşenin rengine, bir gülüşe k(atıp) unutmak! unutma düşüncesini bile unutmak! yitirmiştim o aşkın kimliğini, hükümsüzdü... hükümsüze hükümlü bir aşkı unutmak istiyorum... sonra asker çocukları, mapus çocukları, ayyaş babalara sitemsiz çocukları, yitirilmiş çocukları... uçarı bir çocukluğu yitirmiş benim de yüzüm; yüzüm, zamansız ihtilallerde. ihtilalleri tutun çocuklar erken yaşlanmasınlar! yarayı tutun, yarayı! güçleri öpüştürün, gökyüzünü dönüştürün; yoksa ölünür alnında günün! ölmeleri hani sessiz, hani genç, unutmak istiyorum! eski yoldaşların gözbebeklerinde kaynayan bir düşün düşüşünü unutmak! unutmasam, ben de kalemimi kendim için kıracağım! biz kapkara gecelerin göğünde küçük, ak noktalardık; bir düşünün, ne aklıklar gizler gece; ne aklıklar öyle susar gecede, ama öyle öyle çok gecedir ki gece, aklığımızı büsbütün örtecek kadar... örtülüşünü usulca aklığımızın unutmak istiyorum... işte bundan, coşkuyu sevmiyorum artık öyle kabara köpüre nehirler gibi; siz orada kalabalık ve kabarık kalın, sağolun, yalnızlık iyi, yalnızlık iyi... yalnızdım, üşüyordum ey özlem! beni bir gün belki bu özlem öldürecekti. ölecektim bir gün erken, belki kederden. yakın o gün! beni yakın! savrulup aksın küllerim dicle nehrinden... akıp geçerken günler siyah beyaz resimler hırçınlığında, sormuştum ya, işte her şey ortada, her şey! /ben ölürüm; dağlar ve güller yine akraba.../ artık gün doğunca bütün darağaçlarını kursunlar, kursunlar, kur-sun-laar! her şey bu kadar güzelken, böyle bir yanıyla sığ yaşanana, boğulana, savrulana, kirlenene dalkavukluk, çirkinliğe figüranlık etmekten bık-tıııııııım! ya kuşlar? sahi, ne demek ister kalan kuşlar? Yılmaz ODABAŞI
    1 puan
  16. sis kaplamıştı kenti; dağılsa sanki bir bok varmış gibi! sisleri yarıp geçtim... yoktun, kendimden geçtim; kızdım, dağıttım, sana küfürler ettim... bir bilsen sana ne güzel küfürler ettim; yoksa kederden geberecektim! gökyüzü tümünü de ağır ağız izledi; gökyüzünün renginden geçtim... gerçekten de çok güzeldi:)
    1 puan
  17. Ve geri döndüm:D İrticaî......
    1 puan
  18. indir diyorum bende yanlıs anlamayın
    1 puan
  19. adı nevin şarap içer, rüzgâr giyerdi geceleyin.../ cok tşk ler cok guzeldı
    1 puan
  20. yaban ve asi dağlara dağılan taylar gibi ve yangın gençliğinin alazında ışıltılı bıçaklar gibi adana’da yollara dizilmiş garlarda çığlık çığlığa peronlarda çocuklar gibiydi gözleri /adı nevin şarap içer, rüzgâr giyerdi geceleyin.../ II o, kanadı kırık bir kuştu beyaza vurulmuştu kimseler görmnedi bir başka renk sevdiğini kimseler görmedi kimseler kirlendiğini... /adı nevin hüzün kokar ve korkardı geceleyin.../ III “kendini martılarla bir tutma” derdim; “senin kanatların yok. düşersin, yorulursun, beni koyup koyup gitme ne olursun!”* o, kanadı kırık bir kuştu gülümserken vurulmuştu kimseler görmedi uçtuğunu kimseler görmedi kimseler öpüştüğünü... /adı nevin özlem tüter ve ç(ağlardı) geceleyin./ IV “ışığın” diyordu: kırılıp düştüğü yerlerden geliyorum; karanlık kördü ve acımasız... ellerimle kırdım ben de kalan kanatlarımı; kanatlarımı kanatmaktan geliyorum... V o bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı. sonra da çift çıkardık; kar yağardı, biz dinlemez, çıkardık! o kentte bütün sokaklar biz yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı, insanlar dar yapılmıştı, çıkardık! kar durmazdı, üşüşürdü saçlarına ve hep bir şeylere ağlardı o karlı havalarda... avurtlarına çarpan kar taneleri, gözyaşlarının sıcaklığına çarpıp erirdi... erirdi... biz yan yana, yana yana... yana yana! /o bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı ben yürüsem bütün yollar ona çıkardı.../ VI gitti... kanatları yüreğimdeydi kalan, elimde minyatür bir kuş şimdi yitirdim o aşkın kimliğini hükümsüzdür... /adı nevin, ihaneti tutuşturduk bir sabahleyin!/
    1 puan
  21. 'Ben bir silahım! Ama hiçbir silah yaralamaz insanı, bir başka insan olmadan!' Harika bir paylaşım olmuş serena.....her satırda hayatı nasılda güzel tanımlamış İskender....
    1 puan
  22. Gamsız bir soğukluk Erken bir terkediş Cani bir aldanış Ermedi aklım bu gidişe Yürüyen ayaklar sustu Ürkek bakışlar söndü Resmedilen son bir kare Üstünde sigara yanıkları Yankısı vurur duvarlara Ecel alır seni benden Noldu be güzelim sana...
    1 puan
  23. pragmatist bir manifestonun edimsel imgelenmelerine öykünen yaptırımları karakterize eden kuramların tümünü gerçekleyebilme yetisine haiz bir öngörümsel önerme varyantı olarak kabul edilse de, içsel çatışıklıkları pasivize etmenin bilişsel algılanması söz konusu olduğunda pitoresk bir tümevarım sağlayabilecek bir betimlemeyi, en marjinal kulvarlarda, ayrımlanabilir ve determinist bir tarzda angaje edebilme kapasitesine sahiptir...
    1 puan
  24. BENİ UNUT Beni unut bu gece,dertlerimle kalacağım Islanırken sokakları,bu şehirden gideceğim Hiç içmediğim ilk sigaram ve dumanıyla uçacağım Bu son şarkımı kendime gözüm yaşlı yazacağım Aşk beni çekip alamazmıydı İçinde benim bile olmadığım sessiz sakin bir şehre Sonbahar bu kadar güçsüzmüydü Hüzünleri benden başka biri taşımazmıydı Ben bu parçayı daha çok seviyorum
    1 puan
  25. İYİ Kİ BU DÜŞTESİN Nehirler yarışır, çağıldar gözlerinde o nehirler benim nehirlerimdir… Aşk ki azar azar benim yerimdir. Üşüyorsam, sokaktaysam, yalnızsam, gözlerin ey yâr, benim evimdir… /Vurulup düştükçe… Düştükçe seni sevmekten caymayacağım; gece insin, el ayak çekilsin gelip kapında ağlayacağım…/ İyi ki bu sestesin. Dünyayı ısıtan nefestesin. Bir haydut gibi gezinirim kapında. Kalbimde tutuşan ateştesin… II Rüzgârlar uğuldar, savrulur gözlerinde. O rüzgârlar benim rüzgârlarımdır. Aşk ki azar azar benim yerimdir. Suskunsam, bozgunsam, bulutsuzsam, gözlerin ey yâr benim evimdir İyi ki bu düştesin. Her sabah ışıyan güneştesin. İyi ki yoksuluz bulutlar gibi Bu soğuyan dünyada sımsıcak fırınlar gibi… /Vurulup düştükçe… Düştükçe sana koşmaktan caymayacağım. Gece insin, el ayak çekilsin gelip kapında ağlayacağım…/
    1 puan
  26. Komedya Komedyanın Doğuşu Harman sonrası şarap tortularıyla yüzlerini boyayarak konvoy oluşturan kommos alayları önde bir fallusla yürürlerdi. Dolaşıp dururlar ve “şimdi size dinlemediğiniz bir şarkı söyleyeceğiz” derlerdi. Bu sözler, Aristofanes’te bulunabilir. Bu şarkılar kommos şarkılarıdır. Aynı alay gece de dolaşır, (yüzlerini gizlemenin ve gecenin de etkisiyle) sevmedikleri insanlara istedikleri şeyleri söylerlerdi. Dithyrambos, tragedyaya; kommos şarkıları ise komedyaya dönüştü. Dithyrambos’un tragedyaya dönüşümü bilinirken (Thespis, MÖ 534), kommos şarkılarının tam olarak hangi tarihte komedyaya döndüğü bilinmiyor. Karşılaştırmalar Komedya eleştirir, satir/hiciv suçlar, fars mazur görür (ne onaylar ne suçlar, “hayat böyledir işte” gibi bir tavrı vardır. Komedya ve Tragedya Tragedya da komedya da insani zayıflık üzerine kurulmuştur. Fakat ikisi de oyunun sonunda insan gücünü onaylar ve kanıtlar. Tragedyada insan hatası ya da kaderi ne olursa olsun kahramanla özdeşlik kurar. Komedyada ise insan sahnedeki kimseyle özdeşlik kuramaz ama yazar ile kurar. Uyuşmazlık, tragedyada trajiğin gerçeğiyle ilgiliyken, komedyada ise komiğin biçimiyle ilgilidir. (Komik ise öznel bir varoluştur.) • “Dünya hissedenler için tragedya, düşünenler için komedyadır.” • “Tragedya hayatın ortasında biz ölüm içindeyiz derken, komedya ölümün ortasında biz yaşıyoruz der.” • Tragedya ve dram dünya olaylarına yakından ve içten bir bakış açısıdır. Komedya ise dışarıdan, uzak bir bakış açısıdır. Eleştirel bakış budur. • Dünyada hayatın trajik bir kontrolü olduğu kadar komik bir kontrolü de vardır. • Tragedyanın değerleri evrensel boyutta tartışılır; hep doğrudur, hep mutlaktır. Oysa komedyanın değerleri toplumsal boyutta tartışılır. Toplumdan topluma, zamandan zamana değişir. Acep öyle mi? Tragedyanın değerleri de zamandan zamana, toplumdan topluma değişmez mi? Nietzsche’ye göre: “Tragedya, iki pozitif değerin çarpışması ve trajik kahramanın bu ikisi içinden birini seçmek zorunda kalışı”dır. Trajik kahramanın büyük tutkuları olmalıdır. Büyük bir mevkide olmalıdır ki yaptığı hatanın zarar vereceği kitle büyük olsun. Bununla birlikte bu mevkideki kişilerin komedya kahramanlarına yakışan hataları, tavırları gülünçten ya da trajik olmaktan öte korkunç olur. Bakınız Nero , Oidipus, Antigone, Brutus. Komedya ve Fars Komedya farsla bir çok ortak özellikler taşır. Fakat sonunda başka türlü bakar, doğru yolu seçer. Komedya görür, not alır ve hiç unutmaz. Komik duygu farsa karşıt olarak yaşam ile başa çıkmaya, bugünün baskılarının üstesinden gelmeye çalışırken bunu erişkinin sorumluluğuyla yapar. Bazı Kavramlar Mizah, durumu saptamadır, bir görüştür ve bu eleştirel görüşte hoş görü söz konusudur. Nükte, bir başkasının tanıklığını ister, bir söz komiğidir, hasmını zekanla kıstırmaya, onun sözünü tersine çevirip ona saldırmak için kullanmaya dayanır. İroni: Tersine söylemedir. Gerçek ve görünüş aynı güçte toplanır veya algılanır. İstihza: Küçümsemedir. Söyleyenin amacı güçlü, ikilem zayıftır. Komik Olan Komik, kişileştirmede katılığı, kahramanda insosyabiliteyi (toplum dışılığı), seyircide duygusuzluğu öngörür. Gülme, şaşırma, aldanma ve üstünlük duygusuyla ortaya çıkar. Gülünç, komedyanın özü olup, insanla ilgili bir kuramdır. İnsan ve davranışları gülünç görünebilir. İnsanın gülünçlüğü, durumun önemsiz, kişiliğinin de güçsüzlüğüyle ortaya çıkar. Gülünç bizi aklın bağlarından kurtarır. Nesne ile beklenti arasındaki çelişki eğlenceli gülüncü doğurur (luicrous). Bu çelişki akla ve duyumlara aykırıysa ciddi ya da aşağılayıcı gülünç (ridiculous) ortaya çıkar. Komedya Nedir? Komedya yetişkin insanların zaaflarını, kusurlarını yani kendilerini bilmeme ve topluma olan aykırılıklarının ortaya çıkarılıp bu kusurların cezalandırılmasıdır. Kahkaha toplumsal olanın olmayana verdiği cezadır. Amacı zevk vererek düzeltmektir. Komedya kendini bilmeme, zaaflarının farkında olmama, cahillik, toyluk ve bilumum bönlükten doğar. (Örneğin Moliere’de zaafların gülünçleştirilmesi komedya konusudur çoğunlukla.) İnsan, ölümlü olduğunu bilen tek canlıdır. Kusurlu olduğunu bilen insansa en olgun insandır. Komedya da bizim kusurlarımıza yöneldiği için en uygarlaştırıcı sanattır. Komedyanın gerekleri şunlardır: - Yetişkin sorumluluğu - Komik kahramanın toplumsal olamaması - Katılık - Seyircinin duygudaşlığının engellenmesi Komedyada seyirci sahnedeki hiç kimseyle özdeşleşmez, oyuncuyla değil yazarla duygudaşlık/özdeşlik kurar. Moliere’i seyrederken, onun göz(lüğ)ünü ödünç alırız. Bir durum komedisi türü olan qui proco: iki tarafın da birbirini yanlış anlamaya müsait olduğu durumlarda ortaya çıkar. Örneğin eve video istemeye gelinir, ev sahibi kız istemeye geleceklerini zannetmektedir vs. Komedyanın İşlevi Toplum da doğa gibi dağılmaktan korkar. Komedya, toplum değerlerinden uzaklaşmamayı sağlar. “Kahkaha kalbin bir anlık susuşudur . . . toplumsal olanın toplumsal olmayana yönelttiği bir cezadır” (Bergson) Ancak çok müstehzi (küçümsemeli) bir kahkaha komik etkiyi yok eder. Eğer eleştirel bakıştaki küçümseme aşağılama derecesine inerse hiciv, taşlama olur. Taşlama yazarının bakışı çarpıtan aynalar gibidir; gerçeği uyumsuzlaştırır, oranları bozar. Karikatürleştirme hicivcinin sanatıdır. Karikatür oranları bozar. Komedya ise abartma sanatıdır, onun tekniği çarpıtma değil abartıdır. Aykırılık ve beklenmedik olan vardır komedyada: “Bizi güldüren beklenmedik olandır” Komik Katharsis: Kathastatis Komik öz “birleşmiş toplumsal aklımızdan” doğar. Komedya kötülüğü lanetlemek için değil, öz bilgisinden kendine ilişkin bilgiden yoksun olanı gülünçleştirmek için tasarlanmıştır. Bunu dolaylılığı kullanarak ikilem ve ironiyle yapar. Komik idrak, kendimize ikili bir bakışta baktığımızda tutarsızlık, aykırılık perspektifi içinde doğar. Ancak komedya, insan ikiliğini rafine edebilir. Bu ikilik tutarsızlık, aykırılık, kendi durumunu bilmeme, kendisi ile kendisi sandığı şey arasındaki bir ikiliktir (duality). Tıpkı tragedya gibi komedya da aynı keşfe değer amaca sahiptir: Kendini bilme. Fernandez, Moliere için şöyle söyler: “Moliere bize o tarifsizce zor sanatı öğretir: kendimize rağmen kendimizi görmeyi.” Dolayısıyla komik bakış hayatta ulaşılacak en üst uygarlaştırıcı bakıştır. Bizi başkalarına ve kendimize karşı daha duyarlı yapar. Kendimizi sorguya çekmemizi, hatalarımızı düzeltmeye yönelmemizi sağlar. Biz insanlar kendi kimliğimiz hakkında yanılmışızdır, hep yanılırız, komedyada yanlış kimlikler klasik bir konudur. Kendimizi aldatarak dostlarımızı da aldatırız. Komedya sanatı gözünü açma, hatadan kurtulma, maskeleri soyma sanatıdır. İnsan, ölümlü olduğunu bilen tek canlıdır. Kusurlu olduğunu bilen insansa en olgun insandır. Komedya da bizim kusurlarımıza yöneldiği için en uygarlaştırıcı sanattır. Komedya ve Özellikleri Komedya toplumdur, dram insanlıktır; toplum yüzyılın gereksinimlerine göre değişir ve yeni görüntüler alır. Her yönetim ona başka bir biçim; her devrim ona başka bir yürüyüş verir. Oysa insanlık değişmez, tutkular kesindir. Komedya sağduyuyu öngörür. Kendine gülmeyen, kendini denetleyemeyen, kendini nerede aşabileceğini göremeyen insan sağduyulu değildir. Kendimize gülebildikçe, korkumuzu da, suçluluğumuzu da yenebiliriz. Komedya bir yandan yararlı olanı, diğer yandan da kaçınılması gerekeni gösterir. Yararlı olan toplumun doğruları ve dengesi, kaçınılması gereken dengeyi bozan davranışlardır. Bu bakımdan komedya kahramanını karşıt kişi gibi düşünmelidir. Oysa farsta karşıt kişi dünyadır. Komedyanın konusu kusur ve gaflettir. Komedya şiir sanatının demokrasisidir. Komedyanın eğlendiriciliği gerçeğe benzerlikle beslenmelidir. Komedya ruhu, elinde sopa duygusallığımızı ve bencilliğimizi gözetler, iki yüzlülüğümüzü ortaya çıkarır. Komedyanın konusu olan kusur, yüzeysel ve hafif olursa gülünç olur. Gülünç olanın temelinde çirkinlik vardır. Fakat çirkinliğin sürekliliği iğrenmeyi doğurur. Çirkin olanın güldürmesi için beklenmedikle verilmesi gerekir. Zevk verici duyumların gülüncü doğurması için çirkinlikle karışık olması gerekir. Nelere güleriz? Gülüncün özü uyuşmazlıktır. Beklentilerin bozuma uğraması sonucu güleriz. Başkalarının yanılmasına güleriz. Fiziksel bozukluklara güleriz. Uyumsuzluğa aykırılığa güleriz. Açık saçıklığa güleriz. Fars Farsta her hareket mübahtır. Hayatta kalmak için her şey yapılabilir. Örneğin Şarlo Farstır. Soytarı insanda akıl ve içgüdü, maddi ve manevi, melek ve şeytan tarafların hepsini temsil eder. Soytarı kurallar arasındaki çelişkiyi dile getirir. Uzlaşmaz, aykırı, saçma olanı verir. Onun için de soytarı uzlaşmaz, aykırı ve saçmadır. Toplumsal olarak onaylanmasa da yaşam açısından kusursuzdur. Fars kahramanının (soytarı) toplumsal açıdan onaylanmak için kurallarla denge kurması, uzlaşmazı gerekirse, o durumda, komedyanın konusu olacaktır. Fars, dünyada akıl almaz rastlantıların, şaşırtmacaların ortasında, kendini ayakta tutabilen insan canlılığının imgesidir. Canlı tabiatı, ilkel gerginlik ve çözümünü insan tabiatında mevcut hayvansı dürtüleri dile getirir. Farsta karşıt kişi gerçekte dünyadır. Bu dünyanın zevkleri olduğu kadar engelleri de vardır. Ne sürekli yengi ne de sürekli yenilgi vardır. Bundan dolayı farsta insan kavgası yüceleştirilmez. Komik aksiyonda (yani farsın aksiyonunda) kahramanın dünya ile mücadelesi, dengesinin bozulup düzelmesi yer alır. Fars kahramanı talihi ya da talihsizliği filozofça kabullenir. Farsın mutlu sonu bu kabulleniştedir. Bu bakımdan fars duygusu, bahtına meydan okuyan insanın yoğun canlılık (hayatiyet) duygusudur. Fars ve farsta soyları, bu zafer şarkısının imgesidir.
    1 puan
  27. Severim Gizli Özne ' yi.. İlk dinlediğim parçaları ''Özür Dilerim ''di.. Buyrun bu da canlı performansla Özür Dilerim parçası.. http://www.youtube.com/watch?v=JZEwDfJ6nxI Özür Dilerim Yapabilseydim. Ağlayabilseydim yanında, sokulsaydım sıcacık rüyalarına. Olmuyor. Göz yaşının değmediği bahçede aşk, yetişmiyor. Uzağındaydı. Senleyken seni mutlu etmek, kendimi daha bulamamışken. Yatağındaydı. Seninle bir ayrı korku, kalbimi henüz uyandıramamışken Özür dilerim bugün çıkıyorum hayatından Korkma kapıyı çok sert kapatmam. Bizim gibi olmasın, yepyeni hayallerim. Suskun olma , sakın ağlama… Söz – Müzik : Gizli Özne
    1 puan
  28. Bence orada devasa bir hamster yaşıyordur...
    1 puan
This leaderboard is set to Istanbul/GMT+03:00
×
×
  • Yeni Oluştur...