Jump to content

Liderlik Tablosu

Popüler İçerikler

10-05-2009 tarihinde, tüm alanlarda en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor

  1. iskandinav mitolojisinin büyük tanrısı odin -------------------- Adı "tahrik", "hiddet" ve "şiir" anlamına gelen ondan gelmektedir. İskandinav panteonundaki diğer birçok ilahi varlık gibi karmaşık bir rol üstlenir; savaş ve bilgelik tanrısıdır. Ayrıca büyü, zafer ve av tanrısı olarak bilinir. Güneş ve Kelt haçı ile sembolize edilir. Odin: (Alfadir ,Allfather (Herkesin Babası)) Tanrıların babası; Asgard'daki salonu Valaskjalf'da (Katledilmişlerin Korunağı) tahtı Hlidskjalf bulunur. Bu tahttan dokuz diyarda olan tüm olayları gözler. Ayrıca yeryüzüne ve gökyüzüne hakimdir, gerektiğinde kartala dönüşebilir. Odin'in sadece güneş gibi parlayan tek bir gözü vardır. Diğer gözünü Bilgelik Kuyusundan içebilmek için feda etmiş ve sonsuz bilgi elde etmiştir. Habercileri Valkyrie’ler ölü savaşçıların ruhlarını Valhalla’ya taşırlar. İngilizcedeki Wednesday (Çarşamba) günü Woden's Day (Odin'in Günü) den gelmektedir. Simgeleri, hiç hedefini ıskalamayan mızrağı Gungnir, her dokuzuncu gecede yeni sekiz yüzüğü ortaya çıkran yüzüğü Draupnir ve sekiz ayaklı atı Sleipnir'dir. Sleipnir suda ve karada gidebilir ayrıca iki kuzgunu vardır. Bu kuzgunlar ona dünyadan haberler getirir. Kuzgunlardan birinin adı Huginn (düşünce) ve diğerinin adı Muninn'dir (hafıza).Ayrıca yanında Freki ve Geri adında iki tane kurt eşlik eder. Kuzey mitolojisinin Zeusu denilebilcek tanrı. Eşi Frigg'den olan çocukları, Balder, Hod Bragi ve Hermod , tanrıça Jord'dan olan çocuğu Thor ve dev Grid 'den olan çocuğu da Vidar 'dır. Buda ona yeni bir unvan kazandırır, Bu Tanrıların Tanrısı'dır. Elindeki mızrak ise yine 9 ya da 7 gün asılı kaldığı kuzey mitolojisin gerçekleştiği yerin yaşam ağacında runeleri öğrenmesi sonuçu kurtulduğunda kopardığı bir daldan yapılmıştır. Ragnarok günü geldiğinde, Fenrir Odin'i öldürecektir. http://www.crystalinks.com/norsegods.html -------------------- sıra thor da: Thor - veya Donnar - İskandinav mitolojisinde en güçlü tanrıdır. İki sihirli nesneye sahiptir. bu nesnelerden biri Mjöllnir'dir. Mjöllnir, adının anlamı "parçalayıcı" olan kocaman bir çekiçtir. Çekici Brokk ve Eitri isimli iki cüce kardeş yapmışlardır. Çekiç yapılırken Loki sinek kılığına girip cüceleri ısırarak rahatsız edince bir kaza olmuş, çekicin sapı kısalmıştır. Bu iki cüce ayrıca bu çekice birçok farklı özellik vermiştir. Çekiç, Thor'un onu kolayca saklayabilmesi için küçülebilir. Ayrıca bir bumerang gibi, bir düşmana atılınca düşmana tüm gücüyle çarpar ve sahibinin ellerine geri döner. Thor kılık değiştireceği zaman çekici ile kendi yörüngesinde hızlıca döner. Fırtınaları çekici ile kontrol eder, yağmurları onunla yağdırır. Çekici ile evlilikleri ve nesneleri de kutsayabilir. Onun güçlü olmasını sağlayan bir diğer sihirli nesne de altın bir kemerdir. Bu kemeri takar takmaz gücü ikiye, hatta üçe katlanır. Ayrıca Thor'un iki tane keçisi vardır. Bu keçilerden birinin adı Tanngniost (Diş Çatırdatan) diğerinin adı da Tanngrisnir (Diş Gıcırdatan)dır. Bu keçilerin çektiği arabası yerde de gökte de gidebilir. Özel Hayatı [değiştir]Thor, Odin ve Frigga'nın oğludur. Odin'den sonra gelen en önemli tanrı olarak kabul edilir. "Altın saçlı tanrıça" Sif ile evlidir. İskandinav tanrıları arasında en kurnaz, en kötü tanrı Loki'dir. Loki, Sif'e "Seni seviyorum, benimle evlen" der. Sif, namuslu bir tanrıça olduğu için kabul etmez. Fakat Loki çok sinirlenir ve bir gece Sif uyurken yanına gidip güzelim uzun saçlarını keser, kestiklerini de yakar. Artık Sif hiç çekici değildir. Thor da uyanınca bunu görür ve Sif'ten boşanmak yerine onun intikamını almaya karar verir. Bu işi ancak Loki yapar diye düşünüp Loki'nin yakasına sarılır. Loki de can korkusundan (Evet, İskandinav tanrıları tamamen ölümsüz değiller) özür diler ve cüce İvaldi'nin oğullarına gider. Bu ünlü cüce demirciler Sif için altından saç telleri yaparlar, Loki de bu saçları bizzat Thor'a kendi elleri ile verir. Thor altın saçları eşine takınca (Ki "Altın saçlı tanrıça" lakabı bu olaydan sonra denmeye başlanmış) onun daha da çekici olduğunu düşünür ve onunla birlikte olur. Bu birleşmeden sonra da Thrud adlı bir kızı, Lorride adlı da bir oğlu olur, dördü beraber Thrudheim'deki 540 odalı Bilskirnir isimli saraylarında yaşarlar. Thor'un maceraları [değiştir]Bir efsaneye göre; tanrıların evlerini yapan dev Thrym, aşk tanrıçası Freyja'yı çok beğenir ve ona evlenme teklif eder. Freyja bu teklifi sert bir şekilde reddedince Thrym Thor'un Mjöllnir'ini kaçırır, fidye olarak da Freyja'yı ister. Thor çekicini geri almak için bir plan yapıp tanrılara açıklar. Gelinlik giyip Freyja'nın mücevherlerini takar ve devler ülkesine gider. Thrym onu görr görmez çekici bir yana koyup Freyja sandığı Thor'a koşar. Thor da hemen çekicini kapıp Thrym'in üstüne indirir. Thrym o anda yere yıkılıverir. Bir başka gün, yoksul köylülere yardım etmek için bir köye iner ve iki keçisini onlar için kesip pişirmiştir. Eğer keçilerin postları güzel yüzülürse ve bütün kemikleri bu postların içine doldurulursa Mjöllnir'in kerameti ile keçiler canlanır. Köylüler ziyafet çekerken hiçbir kemiğe zarar vermemeye dikkat ederler. Bir delikanlı, kemiklere dikkat edilmesi gerektiği uyarısını duymaz ve bir incik kemiğini parçalayıp iliğini emmeye başlar. Tam bu sırada Thor onu görür ve kırık kemiği onun elinden alıp bütün kemikleri toplar ve keçileri canlandırır. Fakat ne çare, keçilerden biri kırık kemiği olduğu için topallamaktadır. Bunun üzerine Thor, delikanlıyı kendine köle yapmak şartı ile o ailenin kökünü kurutmamaya karar verdiğini söyler, aile de delikanlıyı seve seve Thor'a verir. "Hiç kimse ama hiç kimse, onun büyük kahramanlıklarını aklında tutup ezbere söyleyecek kadar bilge değildir." -------------------- loki: Loki Laufeyjarson veya Loki İskandinav mitolojisinde Kötülük tanrısıdır. Loki, İskandinav tanrilarinin savasip yendigi Buz Devlerin'den biridir. Babasi Farbauti annesi ise Laufeydir. Savas sirasinda Buz Devlerine ihanet ederek Aesir Tanrilarina onemli bilgiler vermistir. Bu hareketi Odin'in onu kan kardesi olarak kabul etmesini saglamistir. Loki karmasik bir karaktere sahitir. Diger Aesir Tanrilarin'a oyunlar oynayarak eglenir.En onemli tuzaklarindan biri kor tanri Hodr'i kandirarak,Odinin oglu Balder'in oldurulmesini saglamak olmustur. Bu hareketinden sonra Odinin kan kardeslik bagindan cikarilmis,dunyanin derinliklerindeki bir magraya hapsedilmistir.Ayrica sekil degistirme yetenegine sahiptir. Loki'nin,Angrboda ile evliliginden Jormungandr, Fenris/Fenrir ve Hel adinda cocuklari vardir.Sigyn ile olan evliliginden ise Narfi ve Vali adli iki cocugu bulunmaktadir. Loki magrada oldurulen oglu Narfi nin bagirsaklariyla bir tasa baglanmis olarak yatmaktadir. Tepesindeki sarkitlara dolanmis dev yilanin agzindan aka zehir gozlerine damlamakta ama esi Sigyn elindeki tahta kapla Loki'yi korumaya calismaktadir. Ancak kap doldugu zaman, bosaltmak icin uzaklastiginda Loki zehirden etkilenmekte ve bu da Iskandinav inanclarina depremlere sebep olmaktadir. Bu ceza Iskandinav mitolojisinde mahser gunu olarak adlandirilan Ragnarok'a kadar devamedecektir. Ragnarok geldiginde Loki, Odin'in oglu Heimdall ile dovusecek, bu dovusun galibi olmayacak ve her ikisi de savasta olecektir. Blackmetal grubu Black Omen'inde Loki Causer Of Ragnarok Adlı bir şarkısına konu olmuştur . -------------------- Aslinda loki çok iyi bir tanriymis ama bir gece ansizin olan bi olay
    1 puan
  2. Aşağıdaki konuşmalar tamamen gerçek olup, Deniz Navigasyon kanalı 106 (Finisterra / Galicia ) tarafından kayıt edilmiştir. İspanyollar: 'Burası A-853, çarpışmadan kaçınmak için lütfen rotanızı 15 derece güneye çevirin. su anda 25 deniz mili uzaklıktasınız ve tam üzerimize dogru gelmektesiniz. ' Amerikalılar: 'Asıl siz kendi rotanızı 15 derece kuzeye çevirin.' İspanyollar: 'Negatif ! Tekrarlıyoruz. Rotanızı 15 derece güneye çevirin.' Amerikalılar: 'Sizinle ABD gemisinin kaptanı konuşuyor. Kendi rotanızı derhal 15 derece kuzeye çevirin.' İspanyollar: 'Öneriniz mümkün görülmedi. Bize çarpmak istemiyorsanız rotanızı 15 derece güneye çevirin.' Amerikalılar: '(Artık sesini yükselterek) Sizinle ABD Deniz filosunun büyüklükte ikinci uçak gemisi USS Lincoln'un Kaptanı Richard James Howard konuşuyor. Beraberimizde iki kruvazör, avcı uçakları, dört denizaltı var. Ayrıca bizi hücumbotlar destekliyor. Size TAVSİYE etmiyorum, EMREDİYORUM! Rotanızı 15 derece kuzeye çevirin, aksi halde filomuzun emniyeti için tedbir alacağız. Derhal rotamızdan çekilin gidin.' İspanyollar: 'Sizinle Juan Manuel Salas Alcantara konuşuyor. Burada iki kişiyiz. Beraberimizde bir köpek, akşam yemeğimiz, iki şişe bira ve bir de kanaryamız var. Kanarya şu anda uyuyor. Ayrıca bizi radyo istasyonu Cadena Dial La Coruna destekliyor. Şu anda İspanya'nın Finisterra Galicia kıyısında veA-853 numaralı Deniz fenerinde olduğumuzu göz önünde bulundurarak, buradan hiçbir yere gitmeye niyetimiz olmadığını söyleyelim. Deniz fenerimizin İspanya'daki deniz fenerleri arasında büyüklük açısından kaçıncı sırada olduğu konusunda hiç bir fikrimiz yok. Kayalık sahillerimize kafadan geçirmek üzere yönlenmişboktan geminizin emniyeti için istediğiniz boktan tedbiri alabilirsiniz. Ama yine de ısrarla tavsiye ediyoruz. Rotanızı 15 derece kuzeye çevirin.' Amerikalılar: 'Okey, anlaşıldı. Teşekkürler...'
    1 puan
  3. çok detaylı.. çok orjinal..muhteşem bence:D http://i0905.hizliresim.com/2009/5/10/3126.jpg http://i0905.hizliresim.com/2009/5/10/3178.jpg http://i0905.hizliresim.com/2009/5/10/3130.jpg http://i0905.hizliresim.com/2009/5/10/3157.bmp http://i0905.hizliresim.com/2009/5/10/3153.jpg http://i0905.hizliresim.com/2009/5/10/3180.jpg
    1 puan
  4. yaklaşık 3,4 sene önce koyu bir satanist olan grubun kurucusu, dahisi, aynı zamanda söz yazarı jon nödtveidt (en önde duran arkadaş) intihar ettikten sonra tüm tadını kaçıran grup.fazla koyu satanistti kendisi.ve zaten pek uzun süre kalmayı tercih etmiyorlar bu dünyada. neyse..parçaları gayet güzel ve dinlenilesidir.özellikle giriş kısımlarını hemen hemen her parçada çok güzel yapıyorlardı. elizabeth bathori,anti christ,where dead angels lie,at the fathomless depths tavsiye edebileceğim parçaları.
    1 puan
  5. Sanki ben bu cümleleri bikaç filmde görmüştüm:Ddediğin gibi monkey yüzüklerin efendisindeki gibi aynı,paylaşım için saol nevermore her zamanki gibi süpersin.İlginç
    1 puan
  6. nevermore harikasın çok farklı bir kişiliğin var
    1 puan
  7. Ucuz... Leş... Tüyler ürpertici... Heyecan verici... Bu ifadeler 'Pulp' kültürünün kelime olarak karşılıkları. Amerikalı sıradışı yönetmen Quentin Tarantino "Pulp Ficton" filmini çekerken bu kelimenin cazibesine kapılmış ve içinde bulunduğu toplumun karanlık, vahşi ve acımasız yanlarını gözler önüne sermişti. Bir tür 'zalimlerin dünyası' da denilebilir. Edebiyattaki yeri ise biraz daha farklı. 1900'lerin başından ortalarına kadar süren sessiz, kendi halinde bir akım başlar. Ekonomik sıkıntı içindeki işçi kesimini hedef alan, ucuz kalın kağıda basılmış, okuması kolay romanlar sarar ortalığı. Dönemin biraz daha pahalı olan orta sınıf süslü magazinlerine göre oldukça kaba bir görünüme sahip olmalarına rağmen içerik olarak çok daha etkileyici ve eğlencelidirler. O yıllarda büyük bir kesim tarafından hor görülen bu dergiler, zaman geçtikçe son derece popüler olmaya başlar. Haksız bir başarı değildir bu; okuyucularına sınırsız bir hayalgücü, akıcı bir dil, açık ve sade bir anlatım sunmaktadırlar. O dönemin işçi sınıfına dertlerini biraz olsun unutturan bu dergilerin, aslında edebiyat dünyası için bulunmaz bir nimet oldukları anlaşılır ve böylece günümüzün popüler kültürünü oluşturacak olan ilk bilimkurgu-fantazi eserlerin yolu da açılmış olur. http://www.istegenc.com.tr/content/images/kitap/pulp1.jpghttp://www.istegenc.com.tr/content/images/kitap/pulp2.jpgOldukça yaratıcı ve yeniliklere açık olan Pulp dergilerinde konu yelpazesi alabildiğine geniştir: bilimkurgu, savaş, western, mizah, aşk, esrarengiz olaylar, süper kahramanlar... Ancak konu her ne olursa olsun, Pulplar kendilerine has bir beceriyle heyecan dozunu her zaman yüksek tutmayı başarmışlardır. Belki de başarılarının sırrı burada saklıdır. Önce Argosy adlı bir dergiyle seslerini duyuran Pulp yazarları, ilk öykülerini basmak için rahat bir zemine kavuşmuş olurlar. Bu derginin basıldığı 'ucuz' saman kağıt, daha sonra bu edebiyat türünün ismini de koymuş olur. Bu derginin tutulmasıyla birlikte yazarlar dergiden bağımsız ucuz romanlar yazmaya ve ucuz yayınevleri ile anlaşarak bunları basmaya başlarlar. Gelmiş Geçmiş 'En' Pulp Kahramanlar Western kahramanı Buffalo Bill ve dedektif Nick Carter'ın maceralarının pek revaçta olduğu bu dönemde fantastik öyküler yazarı E. R.Burrougs'un Ormanlar Kralı Tarzan karakteri büyük bir hayran kitlesine sahip olur. Maymunların büyüttüğü Tarzan, şehir hayatının ağırlığı ve kısır döngüsü içinde bunalan insanlar için yeni bir soluktur. Üstelik Pulp romanlarda pek tutulan aşk öğesi, burada da Jane şeklinde tekrar karşımızdadır. Bu başarının ardından fantastik öyküler giderek artar. Sonunda fantastik Pulp'ın unutulmaz dergisi Weird Tales (Garip Hikayeler) gelip ortaya çıkar ve bu döneme damgasını vurur. Artık basılmayan, ama hala pek çok fanatiği bulunan bu dergi aynı zamanda bilim-kurgu ve korku öykülerinin de yolunu açar. Günümüzde de pek sevilen H.P. Lovecraft Cthulhu efsanesini, Robert E. Howard Conan'ın maceralarını ilk kez bu dergiyle duyurmuşlardır. Hatta ünlü Amerikan oyun yazarı Tennessee Williams'ın ilk öyküsü de bu dergide basılmıştır (henüz 14 yaşındadır). http://www.istegenc.com.tr/content/images/kitap/pulp6.jpghttp://www.istegenc.com.tr/content/images/kitap/pulp5.jpghttp://www.istegenc.com.tr/content/images/kitap/pulp7.jpg Epeyce okur edinmeye başlayan bilim-kurgu, ünlü yazar H.G Wells'in piyasaya girmesiyle hareketlilik kazanır. O arada her seferinde değişen yazarlar tarafından yazılan Captain Future ortaya çıkar ve uzun bir süre bilimsel maceralarıyla okurlarını eğlendirir. Bilim-kurguya yönelik en popüler dergi Astonishing Stories (Şaşırtıcı Öyküler) olur. Tabii ki bu dergiden de Isaac Asimov, Arthur C. Clarke gibi günümüzün önemli bilimkurgu yazarları çıkar. http://www.istegenc.com.tr/content/images/kitap/pulp8.jpgFakat o dönemin en çok ses getiren, belki de Pulp edebiyatının tutulmaya başlamasına neden olan en popüler kahramanı Shadow'dur: "Hangi kalpte kötülük olduğunu kim bilebilir? Tabii ki Shadow." Bir tür gölge adam da diyebileceğimiz Shadow, kötülerin korkulu rüyasıdır; kötülük tohumlarını kim ekerse Shadow onların başını ezer. Gizemli, ne zaman ortaya çıkacağı belli olmayan ve sürprizlerle dolu kahraman Shadow, tüm okurların baştacıdır. O kadar ki bir süre sonra çizgi romanları yazılmaya, radyo oyunlarına uyarlanmaya, hatta filmleri çekilmeye başlanır. Bunların en sonuncusu 1994 yılına Alec Badwin'in oynadığı versiyonudur. Shadow o kadar sevilmiştir ki; onu diğer kahramanlar takip eder. Bunların arasında ses getiren bir diğer kahraman Spider'dır (aman bizim örümcek adamla karışmasın). Maskeli ve pelerinli kahraman, Shadow gibi kötülüğün peşindedir, hiçbir kötü ondan kaçamaz. Kurbanlarının üzerine örümcek işareti bırakmakla ün yapan Spider, ne yazık ki Shadow karizmasına sahip olmadığı için kısa sürede unutulmaya mahkumdur. http://www.istegenc.com.tr/content/images/kitap/pulp10.gifhttp://www.istegenc.com.tr/content/images/kitap/pulp9yatay.jpg http://www.istegenc.com.tr/content/images/kitap/pulp12.jpg 2. Dünya Savaşı'nın başladığı yıllarda Pulp en parlak dönemini yaşamaktadır. İşte tam o günlerde süper kahraman Süperman gökyüzünden süzülerek aramıza iner. İlk başlarda pek şans tanınmayan çizgi-roman türevi Süperman, ona inanmayanları yanıltır ve zirveye oturur. Bu Pulp için sonun başlangıcıdır, çünkü Süperman'le birlikte küçükten büyüğe herkeste çizgi-roman sevdası başlamıştır. Pulp, kendisine nazaran daha kolay okunan ve daha eğlenceli bir görünüm sunan çizgi-romanlarla rekabet etmeye çalışırken ikinci darbe gelir. Artık yayınevleri daha kaliteli kağıtlara basılan klasik ve modern edebiyat serilerini son derece ucuz fiyatlarla yayınlamaya başlamışlardır, üstelik deniz aşırı ülkelerde savaşan askerlere de bu kitaplardan sandıklar dolusu gönderilmektedir. Tabii ki bu durum Pulp'ın havasını epeyce söndürecektir. Savaşın bittiği yıllarda artık Pulp dönemi de sona erer. Birkaç bilimkurgu dergisi dışında, bütün Pulp serileri, kapılarını okuyucularına kapatmak zorunda kalır, zaten pek de okuyucusu kalmamıştır. Peki ya Pulp etkisi? İşte bu hiçbir zaman sönmez. Aksine giderek artar ve günümüz pop çağının patlamasına sebep olur. Belki artık Shadow yoktur, ama onun bayrağını devralan ve başarıyla sürdüren Süperman, Batman, Örümcek Adam ve daha pek çok çizgi-roman kahramanı vardır. http://www.istegenc.com.tr/content/images/kitap/pulp13yatay.jpg Dahası son günlerde Pulp edebiyatının yavaş yavaş yeniden dirildiğini de görmekteyiz. Fantastik ve kara dizi yazarlarının birbiri ardına olağanüstü ve heyecan dolu eserler yazmasıyla ve okurların da bunları giderek daha çok talep etmesiyle birlikte, pek çok yayınevi bu türe ağırlık vermeye başlamıştır. Pulp'ın, büyük bir coşkuyla yeniden canlanan ve sinemayı da alevleri arasına katan bu efsanevi ateşi, bu kez kolay sönecek gibi görünmüyor. Alıntı. ---- Bilim-kurgu, çizgi roman ve Fantastik Edebiyat'a dair, ''Ucuz Edebiyat'' adıyla, dönemleriyle beraber ele alınmış bir yazı. Ucuz Edeebiyat'a ilgi duyanlar ve daha fazla bilgi edinmek isteyenler şuraya bakabilirler.
    1 puan
  8. boşlukdasın kendini çok üzüldüğünden saçma şeylere vermişsin ama bu yakınlarda çok özlediğin bi ışığı yakalıcaksın o ne dersen üzüntü yaşıcaksın ama bu bi anlamda seni unuttun şeylere yönlendiricek
    1 puan
  9. Peki bu arada dünyaya o kadar çok ilk hediye etmişiz ki bunlardan bir tanesi de üniformalı ve rütbeli kadın asker ilk defa bizim ordumuzda, bizden dünya orduları örnek alıyor. Kurtuluş Savaşında rütbe alan kadın askerlerimiz; Binbaşı Ayşe ALTUNTAÇ, Üsteğmen Emine VARDARLI, Üsteğmen Fatma ŞİMŞEK. Ama dünya tarihine tek geçen bir üsteğmenimiz var; 700 erkek 43 kadından oluşan bir müfrezenin reiseliğine bizzat ATATÜRK tarafından atanmış, Üsteğmen Kara Fatma. Evet dünyadaki ilk müfreze reisesi kadın ünvanını taşır Kara Fatma. Ben geçenlerde Erzurum’a davetliyim, Erzurum Üniversitesi rektörümüz davet etti uçakla gittim. İndim uçaktan “off ayağım belim melim” dedim, bir an aklıma geldi, biliyorsunuz Kara Fatma Erzurumlu; Erzurum’u 13 kadınla müdafaa ediyor, atına atlıyor Bursa’ya kadar geliyor, Bursa’nın Kurtuluşuna da tanık oluyor. Ben uçakla zor gittiğim yere, önümde yemeğim, arkamda suyum, sıcacık, ama bu kadının yaptığı! Ha o zaman sanıyorum şu andaki Türk kadını asla ve asla yoruldum demeye hakkı yok, eğer Kara Fatmaları eğer Şerife bacıları tanısaydı. http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/anadolu/images/a39.JPG Evet anlıyorum bu hanımlarımızı tanımadan önce bir şey yaptım zannediyordum. Şu anda hiçbir şey yapmadığıma kaniyim. Bu arada Kara Fatma’nın savaşta yaptıklarını, dedim ya Bursa’ya kadar gelmiş, üç oğlunu şehit vermiş, kızının parmakları İzmit muharebesinde kesilmiş, sadece savaşı anlatmak için bir konferans gerekir Kara Fatma’nın. Ama Tamim gazetesini okuyorum, Tamim gazetesini okurken Kara Fatma’yla yapılmış bir röportajı okudum, inanılmazdı. Gazeteci soruyor diyor ki; “çok fakirsin çok çok ihtiyacın var paraya neden üsteğmenlik maaşı sana bağlanan maaşı Kızılay'a bağışladın” diyor. Verdiği cevap tarihi bir cevap aynen şöyle: “Ben Kurtuluş Savaşında yaptıklarımı bir menfaat ve çıkar karşılığında yapmadığıma inandığım için en son vatani vazifem olarak maşımı Kızılay’a bağışlıyorum” diyecektir. Bu bana neyi hatırlattı biliyor musunuz? ATATÜRK ’e bir gazeteci sorar; “neden mal ve mülkünüzü milletinize bağışladınız” diye. ATATÜRK ’ün verdiği cevabı aynen aktarıyorum: ”Mal ve mülk bana ağırlık yapıyor, onları asıl sahibi olan milletime bağışlamaktan ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar asıl zenginlik insanın manevi şahsiyetinde olmalıdır.“ diye cevaplayacaktır. Ne güzel değil mi en son kademeden en tabana kadar, kadınından erkeğine kadar hepsi aynı söylemde ama alışmadığımız gibi aynı eylemdeler ne diyelim sağ olsunlar, varolsunlar. Dileyelim sizin nesle, genç nesle, hortumcular soyguncular değil, Kara Fatmalar, Mustafa Kemaller örnek olsunlar. Tabi Kara Fatma’nın örnek olabilmesi içinde bir okuma kitabımızda hiç olmazsa bir okuma parçası olarak Kara Fatma’nın olması lazım ki örnek alabilesiniz. Bu arada ATATÜRK ’ün şu sözü çok hoşuma gider diyor ki; ”Geçmişi ne kadar çok unutursak geleceği korumak o kadar zor olur.” Biz Kara Fatmaları mutlaka hatırlamalıyız sanıyorum. Bu arada bir kadınımızı daha vermek istiyorum,Melek Hanım. Haçin katliamını hepiniz hatırlıyorsunuz, 535 Türk hunharca katledilmiştir.Hepsi öldüğüne göre nerden biliyorsun hunharca katledildiğini? Şair Melek hanım diye anılırmış Haçin’de. Şahadetinden sonra kolunun altından bir bohça çıkıyor, bohçayı açıyorlar, 18 kıtalık bir destan yazmış. O anda gördüklerini kaleme almış. Mektupçu Hüseyin nasıl vahşetle öldürüldü, komşu kızı Hatice nasıl vahşetle öldürüldü hepsini kaleme aldığı bir destan. Başına ne demiş biliyor musunuz “inşallah okuna”. Ben 45 yaşımda bunu okuyabildim en sonuna da “bizden sonrakiler neler çektiğimizi bileler diye yazıyorum” demiş son iki kıt’ayı sizlere okuyorum Meydan kazanı kurdular Tüm bebeklerimizi kaynattılar Gün görmedik anaları Süngü ile oynattılar Kundakları verdiler Kanlı kundak yu dediler Bebelerimizi kaynattılar kaynattılar Kuzu eti diye hepimize zorla yedirdiler Evet biz burada kolay bulunmuyoruz, bu koltuklarda kolay oturmuyoruz. Evet bakıyorum çok buruldunuz, çok üzüldünüz ama liderlik dedik biraz da gülümseyelim mi? Lider dedik, ATATÜRK ’ün resimlerine bakıyorum hepsi asık suratlı hepsi ciddi. Lider olmak için böyle mi olmak gerekiyor, acaba ATATÜRK hiç mi gülmemiş, hiç mi espri yapmamış? Hadi gelin Antalya’ya gidelim. Antalya yolunda mola verir kulağına bir türkü gelir “Ya bu türküyü çok sevdim bulun getirin bu türküyü söyleyeni” der. küçücük bir çoban gelir. Derki “Sesin çok güzel bana da bir türkü okurmusun”. Başlar çoban “demirciler demir döver tunç olur” diye. bitince ATATÜRK dalmıştır “bis bis” der. Çoban böyle bakar. “Oğlum der bis” der “Çok beğendik tekrarla anlamına gelir”. Hiç nazlanmaz gene aynı türküyü okumaya başlar. ATATÜRK türkü bitince cebinden bir harçlık çıkarır uzatır. Çoban hemen alır harçlığı, kuşağına kor, elini uzatır ATATÜRK ’e “bis bis” der. Bu espri ATATÜRK ’ün çok hoşuna gittiği için çok ünlü bir sanatçımızın yetişmesi sağlanacaktır. ATATÜRK ’ün hayatta en hoşlanmadığı şey dalkavukluk, ama yemek masasında hiç hoşlanmıyor. Karşısındaki adam da ATATÜRK ’e “sen Türklerin şahısın şususun bususun...”, feci dalkavuk. Yoğurt kasesi adamın önündeymiş diyor ki Atatürk;“Şu yoğurt kasesini bana uzatır mısınız”. Adam yoğurt kasesi uzatacak, el insaf ayağa kalkıyor, önünü ilikliyor, tam yoğurt kasesini alacak parmakları içine giriyor. “Ah...” diyorlar “...adama taktı ATATÜRK, bir de zaten sinirlenmiş durumda, bir de çok titiz bu konuda, şimdi bir fırtına kopacak”. adam perişan, ah paşam vah paşam derken “Ya niye bu kadar üzüldünüz demin yoğurt yiyecektim şimdi cacık yemiş olurum”. Evet, bu espriyle 25 yılın sonunda ATATÜRK ’ün müthiş espritüel olduğunu keşfettim ve yeni hazırladığım konferansımın konusu ne biliyor musunuz? “ESPİRİLERİYLE ATATÜRK”. Bugün onu hazırlıyorum, 6-7 ay sonra bitecek inşallah sizlerle buluşacağız. O konferansta çok güleceğiz ama inanın çok da düşüneceğiz. Bir gazetecide Atatürk’e sorar “size de diktatör diyorlar ne dersiniz”. Atatürk şöyle bir bakar, “Eğer ben diktatör olsaydım hanımefendi bu soruyu sorduktan sonra siz asla canlı kalamazdınız “ diyecektir. Peki diktatör mü Mustafa Kemal bakalım. İzmir kurtuldu, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara’ya hareket edecekler. Trene binerler kompartımana çekilirler. Ertesi gün kompartımanı çalar yaveri, açar yorgun, bitkin, kravatını yıkamaktadır Atatürk. Yaveri “ya paşam bu ne hal hiç uyumadınız herhalde niye böylesiniz” der. “Ya çocuk kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuşunuz. Kolumu yastık yaptım ağrıdı setremi yastık yaptım üşüdüm bende uyumadım kalktım” der. Yaveri; “aman paşam! Birimize haber vereydiniz hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik” der. Ve bir ülke kurtarmaktan dönen komutan söylüyor bunları tarihi bir cevap derki “Geç fark ettim hepiniz en az benim kadar yorgundunuz. Hiçbirinize kıyamadım. Önemli olan benim uyumam değil milletimin rahat uyuması”. Var mı böyle bir şey! Bu insana diktatör demeye kimin dili varabilir. Ayaklarının altına Yunan bayrağı serildiğinde bayrak bir ulusun onurudur diye basmayıp kaldırtan bir insanın kendi milletinin inancını çiğneyebileceğini düşünmek ancak onuru ve şerefi olmayan kişilerin işi olabilir diye düşünmeden de edemiyorum. Bu arada içimizde çok değerli öğretim görevlilerimiz ve öğretmen arkadaşlarımız var. Onların için de çok özel bir anısını anlatacağım. İstanbul Üniversitesinin açılış töreni. Çok mütevazı bir salon, tahta iskemleler, ortaya ATATÜRK ’ün oturması için kırmızı renkte süslü muhteşem bir koltuk konmuş. Profesörlerle birlikte geliyor, buyurun diyorlar. Bir koltuğa bakıyor dönüyor profesörlere, aynen şunları söylüyor; “Sizlerden öğrenecek o kadar çok şeyim olduğuna göre bu koltuk sadece sizlere layıktır” diyor. En kıdemli profesörü o koltuğa oturtuyor ve kendisi tahta iskemlede programı sonuna kadar izliyor. Evet yani kendince hak etmediği hiçbir koltuğa oturmayan bir Mustafa Kemal’i görüyoruz orada. Dünya lideri olmak sanıyorum bu evet . Bu arada İstanbul ve Ankara illerinden birisine ATATÜRK adının verilmesi için bir kanun önergesi veriliyor meclise. ya İstanbul’a ATATÜRK diyorduk ya Ankara’ya. Bu önergeyi vereni hemen çağırıyor ve aynen şunları söylüyor ;“Bir ismin dillerde kalması için şehrin temellerine sığınmasına gerek yoktur. Bakın bu şehrin ismi İstanbul ama Fatih Sultan Mehmet’i hemen hatırlıyoruz. Eğer ben bir şey yapabildiysem bunu binaların tepelerine, şehrin temellerine ismimi yazarak değil milletimin kalbine yazarak anılmak isterim” diyecek, hiçbir yere adının verilmesini kabul etmeyecektir. Şimdi bakıyorum da hortumcunun soyguncunun hepsinin adı bitaraflarda şey gibi yazıyor merak ediyorum nasıl oluyor bu diye. Evet, galiba beni bıraktınız, ben 25 yıl kolay değil, beni bırakırsanız sabaha kadar buradayız. En iyisi son iki anı ama onu en iyi anlatan anılarla programıma son vermek istiyorum; İşte ilki öğrenciler evet sizin için. Bir öğrenci anlatıyor, Mahmut SADİ. Şöyle anlatır Mahmut SADİ. “Yıl 1923. İstanbul Üniversitesinde öğrenci olduğum sıralar. Okul duvarında bir ilan görüyorum. Avrupa’ya talebe yollanacaktır. Allah Allah diyorum, ülke yıkık dökük yıl 1923 Avrupa’ya talebe! Lüks gibi gelen bir şey, ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içerisinde 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına ATATÜRK “Berlin Üniversitesine gitsin” diye yazmış. Zaman geldi. Sirkeci garındayım, ama kafam öyle karışık ki gitsem mi kalsam mı, orda beni unutur mu bunlar, para yollarlar mı, gurbet ellerde ne yaparım? Bir an gitmemeye karar verdim, döndüm. O sırada bir müvezzi ismimi çağırdı “Mahmut SADİ, Mahmut SADİ, bir telgrafın var” telgrafı açtım aynen şunlar yazıyordu ”sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum alevler olarak geri dönmelisiniz”. Var mı böyle bir şey? 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hesap edebilen bir lider dünya lideri olmasın da ne olsun. Yıl 1923, biz evimizde bir çocuğumuzun huyunu değiştiremiyoruz bir huyunu. Tüm ülkenin huyu değişiyor. Bunla uğraşan bir insan yolladığı 11 öğrenci nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hissedebiliyor. Mahmut Sadi devam ediyor “gel de şimdi gitme, git de orda çalışma, dön de bu ülke için canını verme”.diyor. Evet bu gün en büyük şikayeti ne Türkiye’nin? Beyin göçü. En iyi beyinlerimizi kapıp götürüyorlar ama o çocuklarımız arkalarına baka baka gidiyorlar. Peki diyeceksiniz ki engellemek o kadar mı zormuş? Ha o gün 11 öğrenciymiş, telgrafmış. Bu gün milyon öğrenci olsun, e-mail bilgisayar var. Yeter ki şu iki cümleyi ifade edebilecek, onların sorumluluğunu alan bir liderleri olsun. İşte son anım, Nehire NEHİR hanımefendiden; şöyle anlatır “O zamanlar kadınların sanatçı kimliğini yeni yeni kazandığı dönemler. Benim tiyatroda çömezlik dönemim. Muhsin ERTUĞRUL Darül Bedai’ye baş yönetmen olarak atanmış. Çok titiz bir insan. Provadan oyuna her şey saat titizliği ile işliyor, perde bir saniye bile geç açılmıyordu. Provaya geç kalan oyuncu derhal oyundan uzaklaştırılıyordu. Eee tahmin edersiniz ki bu durumda Muhsin Ertuğrul’unda düşmanı çoktu. Bir gece Dolmabahçe ’den ATATÜRK ’ün Şehir Tiyatrolarına geleceği haber verildi. Ben de karşılamak için hazırdım. Fakat Paşa gecikti. Muhsin Ertuğrul kendisini beklemeden perdeyi saniyesi saniyesine açıp oyunu başlattı. ATATÜRK 4 dakika geç kalmıştı. Etraftaki dalkavuklar ATATÜRK geldiğinde Muhsin ERTUĞRUL ’un onu beklemeden perdeyi açtığını ellerini ovuştura ovuştura anlattılar ATATÜRK “Yaaa öyle mi Muhsin Ertuğrul’la görüşürüz” dedi. Herkes Muhsin ERTUĞRUL ’un işinin bittiğine inanıyor, ben müdür olacağım sen müdür olacaksın kavgaları bile başlamıştı. ATATÜRK piyesin bitiminde Muhsin ERTUĞRUL ’u ayakta karşıladı. Deminkileri de yanına çağırarak aynen şunları söyledi. “Sizi tebrik ederim işinizle ilgili ciddiyetiniz ülkenin gelişimini ciddiye aldığınızı gösterir biz geç kaldık siz vazifenizi yaptınız eğer bir tek benim için perdeyi açmayıp oyunu başlatmasaydınız bu dalkavukluktan ileri gitmez ve beni çok üzerdi ben herkesin her sahada işini bu kadar ciddiye almasını istiyorum ülke ancak böyle ilerler efendiler “ demez mi. Etraftakilerin suratları görülmeye değerdi o sırada”. Ama işte liderlik diyorum. Şimdi bir an günümüze geliyorum, hadi bakalım baba iseniz başlatın programı gelmeden. Mümkün mü! Ondan sonra artık beğenin haritadan bir yer, evet ki bu insan bir ülkenin en büyük lideri değil asrın lideri olan bir insan bunu yapıyor. Evet ATATÜRK ve onunla el ele verenler sayesinde üç tarafı deniz yerin üstünü anlatayım mı? Lütfen pazara gidelim. Yabancı ülkelere gittim. Portakalı taneyle jelatinlere sarıyorlar, kıymetli madde, karpuzu dilimle yiyorlar, biz kelek çıktı mı atıyoruz, bir tane daha açıyoruz var mı böyle bir nimet. Lütfen pazara gidelim, yeşilin her tonu; geçen bir yabancı konuğum var; pazardan geçmek zorunda kaldık dedi ki bana “Türklerin özel bir günü herhalde bu gün”. “Neden” dedim? Eee baktı kadın naylon torba naylon torba yok öyle bir dava, böyle bir nimet nerde, hangi ülkede. Bir tane salatalık, bir tane domates, biz kilolarla. Ve bana ne dedi biliyor musunuz? “Yahu ülkeme dönünce ne isteyeceğim biliyor musun”. “Ne” dedim. “Türkiye’yi isterim de isterim diye tutturacağım” dedi. Bir espriydi ama bir gerçek payı da olduğu su götürmez. Peki yerin altına geçelim. Krom, brom , toryum, bor. Tamam güzel ama petrolün zekasına hayranım. Neden mi? Burada çıkıyor, burada çıkıyor, burada çıkıyor ama Türkiye’nin sınırını ezberletmişler petrole, bir kilometre girmiyor içeri. Var mı böyle bir petrol, yani altımız petrol dolu aslında. Hadi petrolü de geçelim, uzaydan çekilen fotoğraflara göre bugün petrolden bir derece zengin maden var, uranyum. Bu gün dünyadaki, Türkiye’de değil dünyadaki eni iyi uranyum rezervi bizim Karadeniz dağlarında arzı endam ediyormuş. Hoş o bize bakıyor biz ona bakıyoruz ama Türkiye’nin dış borcunun 19 katı değeri olduğu tespit edilmiş uzaydan çekilen fotoğraflara göre. Yabancı ülkelere gittiğimde ufacık bir tarihi vesika buluyorlar, üç kere etrafını çeviriyorlar, birde bol para ödüyorsunuz, böööyle bakıyorsunuz. 15 ayrı medeniyeti barındıran 10000 yıllık bir tarih var altımızda. Romanya devlet bütçesinin üçte birini nasıl kalkındırıyor? Suni termal tesis yapmış adamlar düşünebiliyor musunuz suni. Erzurum’a gittim kaynıyor, Kozaklıya gittim kaynıyor, Bursa’ya gittim kaynıyor, İzmir kaynıyor. Sadece bizim sıcak su kaplıcamız. Hakikisi var çünkü elimizde. Geçen gün Isparta Süleyman Demirel üniversitesi beni davet etti rektörlük, oraya gittim. Beni Davraz diye bir kayak merkezine götürdüler.Kayak merkezinde kayakla kayıyordu herkes Davraz’ta. Birbuçuk saat sonra, Antalya Akdeniz üniversitesinde vereceğim konferans için Antalya’ya indim. Millet denizde yüzüyordu. Var mı böyle bir ülke söyleyin bana. Birbuçuk saatlik mesafede. Bursa, Uludağ’a gidiyorsunuz kayak kayıyorlar, 20 dakikada Mudanya’ya gidiyorsunuz denize giriyorlar. Hakikaten yok böyle bir ülke. Dünya yuvarlağını çevirin hepsinin bir araya geldiği bir ülke söyleyin bana, ben bulamadım. Ya güneşi var ya karı var ya denizi var ya dağı var birinden biri mutlaka. Peki bu kadar özel ve güzel bir ülke bizim elimizdeyken başımız dertten kurtulur mu? Asla. Düşmanımız dünden daha az değil, dünden daha çok. Bütün ülkelerin gözü bizim ülkemizde. Nasıl olmasın ki! Galiba bir tek bizim gözümüz yok şu ülkede. Bu gün bunun için parçalama ve bölme girişimlerini yüz yıllardır uyguluyorlar. Bir ara siyasi girdiler, sağ-sol diye böldüler, kapışın dediler, yutmadık. Daha sonra etnik böldüler, Kürt-Türk dediler, kapışın dediler, yutmadık. Dinimizi kullandılar, kapanan-kapanmayan, laik olan–olmayan, ATATÜRK ’çü olan–olmayan diye dörde beşe, tarikatlara bölünün dediler ki kolay alalım, yutmadık. Ekonomiyi kullandılar, zengin-fakir alan-alamayan dediler, gene olmadı. Yani tazı eski tazıydı, habire çulunu değiştirdiler. Oyunun kuralı buydu ama biz bu oyuna hiç gelmedik gelmeye de asla niyetimiz yok. Yeni ATATÜRK ’ler yetişiyor ve gelmekte. İşte bugün bizi kuvvetlendikçe budanan, diğer türlü olduğu sürece de sulanan bir ağaç misali görmek gafletinde olan yada başka bir deyişle ayağa kalkmayacak kadar destekle ama yere düşmeyecek kadar köstekle politikası uygulamaya çalışan tüm ülkelere, iç ve dış düşmanlarımıza karşı en güzel cevabı ne zaman vereceğiz biliyor musunuz? Onu anmayı bırakıp anlamaya başladığımız zaman. Onu yakamızda taşıdığımız kadar fikir ve eylemlerimizde de taşıyabildiğimiz zaman. Onu özlediğimiz kadar özümsediğimiz zaman. Onunla yarışan ama onu aşmış yeni Mustafa Kemalleri yetiştirebildiğimiz zaman vereceğimiz inancıyla. sizlerden Nakiye Hanım, Kara Fatma, Mustafa Kemal gösterdiğin hedefe henüz ulaşamamış olmaktan dolayı özür diliyor ve bu hedefe ulaşana dek sakın bizi affetmeyin diyor ve bir şiirle programıma son veriyorum. ATATÜRK de et artı kemik artı kandı, İnsanüstü değildi yani ATATÜRK, ATATÜRK de herkes gibi kusurları olan, Küçük büyük ve çirkinde olabilirdi, Ama güzeldi ATATÜRK yorgunluk kahvesini bir su başında yudumlamayı, Serhat türkülerini, Alaturkayı, mesela Safiye Aylayı, Yemeklerden fasulye pilakisini seven, Miri kelam bir İstanbul efendisi. Aşık ve şair, mahcup ve ürkek, Ama Karadenizli değil Karadeniz kadar canlı, Adanalı değil ama Adanalı kadar sıcak kanlı, Ve bir Aydınlı kadar oturaklı ve zeybek. Velhasıl bizim mayamızdan bizim kumaşımızdandı Mustafa Kemal. İnsan üstü değildi ATATÜRK, Tam insandı.
    1 puan
  10. neşeli biri gibi görünmeye çalışıyor ama içinde fırtınalar kopuyor
    1 puan
  11. Ankettekilerin hepsi ve dahası hiçbir ankete sığması mümkün olmayan; varlığıyla, ayrılığıyla her an' ıyla sonsuz anlar bütünü, varlığın yegane kadim sultanı AŞK... ey sevgili; sen söyle bana, hangi anını hangi anından üstün tutayım??? Selamlar sana, adaklar sana, fedalar sana, gözyaşları sana, canlar sana feda, murad olunan sensin, cennet sensin, hayat'ki onu bahşeden sensin, ömür sensin keza ölümde sen, isyanlarımdın sen, huzur sen, senden uzak zanneden; bilinmeyen yönlerinle zihnin karanlıklarında korku dolu cehennem sen, tek konuştuğum sen, tek konuşmak istediğim sen, tek gördüğüm sen, tek işittiğim sen, içime sinmedi senden yoksun yaşamak ki, yaşamak denebilinirse buna. Beni kıskanan aleme deli dedirten mecnun eden sen, bu alemin her yerinde bir kez bu göz seni gördü gayrı alem ne etsin; bu göz alemi gördükçe canan neylesin...
    1 puan
  12. Hiç bitmeyeceğini hissettiğiniz andır... Ama genelde hep biter
    1 puan
  13. Dedim ki: de ki; unutma. Dedi ki; unutma Unutma ki, ben demiştim.. Unutmadım aslında Hatırlamıyorum hala..
    1 puan
This leaderboard is set to Istanbul/GMT+03:00
×
×
  • Yeni Oluştur...