xteksus Yanıtlama zamanı: Mayıs 9, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 9, 2010 bugün tüm şiirler öksüz aşk sustu.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
chesterfield Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 evet aysem, memleketler icinde bir guzel memlekettir turkiye'm. ve memleketimizde kadin olmak zor zanaat bilirim. sen gittikten sonra degisen pek sey yok buralarda, yine rahsan var yine suleyman var ve yine orumcek beyinler... ablam kizina senin adini verdi,seslenmeye dayanamam.ama sen olume yan, yan da uyan,uyan da guldugunu bestelerime isleyeyim kadinim... ha! bu arada unutmadan, bu sene de sampiyonluga oynuyoruz ama sen olume yan, yan da uyan,uyan da guldugunu bestelerime isleyeyim kadinim...kadinim... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
optimist Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Araf'ta aşk yalnız yaşanır. Neden mi? Orada kendinden başkasını sevemezsin. çünkü sana birileri ya da kendin için çarpacak bir yürek vermezler. Dirildiğini sanırsın ama ruhun hala kafestedir. Kurtulmak istesen gideceğin yer yok, sevdiklerin yoktur. Yalnızca sen varsın. Yaşayacak bir gündüzün bile yokken nasıl geceyi ararsın? Sen tek kişilik bir aşkın kurbanısın. Yalnız kendine ağlar, yalnız kendine gülersin, sonsuza kadar aklından çıkmaz; sen mutlak kaybedensin. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
xteksus Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Araf'ta aşk yalnız yaşanır. Neden mi? Orada kendinden başkasını sevemezsin. çünkü sana birileri ya da kendin için çarpacak bir yürek vermezler. Dirildiğini sanırsın ama ruhun hala kafestedir. Kurtulmak istesen gideceğin yer yok, sevdiklerin yoktur. Yalnızca sen varsın. Yaşayacak bir gündüzün bile yokken nasıl geceyi ararsın? Sen tek kişilik bir aşkın kurbanısın. Yalnız kendine ağlar, yalnız kendine gülersin, sonsuza kadar aklından çıkmaz; sen mutlak kaybedensin. Sen tek kişilik bir aşkın kurbanısın. işte bu! bu şiir kime ait optimist? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mahzen Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Hakan Türkyılmaz olaması lazım yanlış hatırlamıyorsam... Teşekkürler optimist bu arada ... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
xteksus Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 güzel şiirmiş teşekkürler mahzen:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mahzen Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Ben bir şey yapmadım optimist'e teşekkür etmen gerekir bence.Bu keyifli şiiri çünkü o bizlerle paylaştı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
optimist Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Sen tek kişilik bir aşkın kurbanısın. işte bu! bu şiir kime ait optimist? . Hakan Türkyılmaz evet =) şiir değil bi yazı aslında ama bana şiir gibi geliyo öyle görmek istiyorum Arafta Aşk Yalnız Yaşanır! Araf'ta aşk yalnız yaşanır. Neden mi? Orada kendinden başkasını sevemezsin. çünkü sana birileri ya da kendin için çarpacak bir yürek vermezler. Dirildiğini sanırsın ama ruhun hala kafestedir. Kurtulmak istesen gideceğin yer yok, sevdiklerin yoktur. Yalnızca sen varsın. Yaşayacak bir gündüzün bile yokken nasıl geceyi ararsın? Sen tek kişilik bir aşkın kurbanısın. Yalnız kendine ağlar, yalnız kendine gülersin, sonsuza kadar aklından çıkmaz; sen mutlak kaybedensin. Akrebin beynindedir, damarlarına zamanın zehrini zerk eder ve sen açlığı öğrenirsin, dişlerin sadece kelimeleri öğütür, yeis, yuttuğun en acı lokmandır. Yaşadığın ve kıyısını bir türlü bulamadığın kum denizinde cenneti unutur, gördüğün herkesten ölüm dilenirsin. '' Keşke'' dersin, beni gerçekten sevenin aşkına karşılık verseydim. Aşk yalnız yaşanır, kendini seversin ve Araf yalnızların ülkesi olur. Unutulmuşların toprağında tek tanıdığın sen olursun hiç kimse seni anlamasa da, hiç kimse sana bakmasa da sen o ülkenin en meşhurusun. Neden mi? şunu asla unutma! Araf'ta kalanların sonuncususun. Aşk semadan inerken, sen şemsiyeni açıp karanlıkta gördüğün en uzak noktaya ulaşmak için aldırmadan yürümüştün bir zamanlar. şimdi aşka susamış dolaşmaktasın, sözlerini hatırlayamadığın şarkılar, bilmediğin yerlerde söylenmekte ve sen kendi kendine mırıldanırsın seslerin yankısını arada duyduğun zaman. Araf'ta dolaşırken üzerine basmaktan korktuğun gölgen bile senden yukarıdadır şimdi. Nerde eski günlerin ve dünyanın tatlı serinliği dersin ve gözyaşlarıyla karışık sahte ağıtlar düzersin. Dirildiği için matemde olanlarla birliktesin. Kurtarıcı bekleme sakın. Araf, kızgın kumlarıyla sarmalarken seni, sen kimi bekleyeceksin, şimşekleri durduracak, ateşi mi söndüreceksin? Kum denizinde çakılmışlarla birlikte karanlığın meçhul kızıllığında sıralanmış, adlarını meleklerin bile unuttuğu meçhullerin kervanına katılmak için ölümün çıkıp gelmesini istemektesin. Araf'ın aşıkları ölümü ister. Neden mi? Belki de istedikleri gibi ölemedikleri için. Lügatine hatayı ve hezimeti almamış bir komutan gibi tek kişilik ordunla kime karşı savaşmaktasın? Sen öldün bilmiyorsun, kral öldü yaşasın yeni kral diyenler bile evlerine varmadan cennet ya da cehenneme çekildiler. Adın not düşülmemiş kitaplara. Hamsun'un Açlık'ı oynanıyor etrafında. şenlik ateşler yakılmış gibi gökyüzü yanıyor. Belki de senin ölümün kutlanıyor Babil'de. Artık zafer senin değil, yenmenin hükmü kitaplarda kaldı, sen, en büyük yenilgini mezara konduğun gün aldın. Yalnız senin doğruların var ve yalnız sen bilirsin en iyiyi. Mükemmele ulaşmaya ramak kalmıştı, ölümü öldürseydin eğer. Hatalıyım dememek için bahanen çoktur, fırsatın olsaydı eğer, sana hatalısın diyenleri doldururdun çukurlara. Ama sadece kendini kesersin ve sadece kendine saplarsın ölümsüzlüğün ve unutulmuşluğun hançerini. Kükresen bile sen aslan değilsin, çakallar arasında bile yer beğenemezken, ne cennete ne de cehenneme layık olamamış yinede kendine ölümsüz bir krallık beklemektesin. Dikkat et; hep duyulmakta, hep görülmektesin. Sen nefsini, zaman seni sömürmekte ve Araf, sevgisizliğe mahkum olanlarla kaybedişini kutlayanları beslemekte. Araf'ta batışı izlenirken zevk verecek ikindi güneşi olmaz. Burada sadece, hep ben seslerini duyarsın, göreceğin ise insanlığını yitirmişlerle yakılmış ateşlerin aydınlığında Allah kelimesini hatırlamak için koşuşturanların çığlıkları olur. Bazen cehennem, cezam bitse de kurtulsam diyenler için kurtuluş kapısı olur. Ama sen affetmediğin için hiç, af dilemeyi bilemezsin. Boynuna, kibir ilmeğini geçirmiş, kendini benliğinle boğmuşsun. Tövbeni tek cümlede kuran, ilk vakitte bozandın, sevmek seni öldürmez ama sevgini sınayana seslendiği beş işaretiyle kızan yine sensin. Aşk Araf'a yakışmıyor. O cennetin malıdır. Sen elinin tersiyle ittin altın tepside gelen nimeti ve açlığına çare şimdi ateşte pişmiş kendi etin olmalı. Sen kaybolduğun gün ancak sevgiyi yitirmiş ve gözlerin kapalı diken tarlalarında gezerken kalmışsındır, kalbin kibirle yıkandığından belki de Araf sadece seninle doldu. ümit hep var oldu, sevgi hep var oldu. Aşka inanmasalar da insanlar acıya inanacaklar ama onlara asla acımayacaklar. Araf, sana aşkı öğretmez, sana aşkı yaşatır en platoniğinden. Bilemeyeceğin kadar çok uzun zaman sonra belki anlarsın kimsenin haberi olmaz senin gerçekten sevmek istediğinden ama kaydın düşülmüştür bir yerde, yalnız kendini sever, Araf'ta, sonsuza kadar unutulsun diye. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Peepss Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte Yani yürekte... Nazım Hikmet Ran Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mahzen Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Evet düz yazı ama şiir gibi akıyor yazı, xteksus onu kasdederek söyledi sanırım..Rezil olduk tüüüh be..:rofl:Özellikle ben nasıl düştüm böyle bir hattaya...Aynı anda bir çok şeyle ilgilenince böyle oluyor. Aşkta Yarın Yoktur Sevgili / Cezmi Ersöz Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur... Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında. Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de... Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan... Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye... Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya... İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır. Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır... Bazen denizler, kıyılar çeker insanı. İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu. Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara... Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi... İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler, kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu... Birazdan sabah olacak... Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak... Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım... Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek... Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak... Aşkta yarın yoktur sevgili... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
optimist Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Evet düz yazı ama şiir gibi akıyor yazı, xteksus onu kasdederek söyledi sanırım..Rezil olduk tüüüh be..:rofl:Özellikle ben nasıl düştüm böyle bir hattaya...Aynı anda bir çok şeyle ilgilenince böyle oluyor. Aşkta Yarın Yoktur Sevgili / Cezmi Ersöz Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur... Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında. Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de... Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan... Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye... Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya... İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır. Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır... Bazen denizler, kıyılar çeker insanı. İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu. Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara... Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi... İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler, kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu... Birazdan sabah olacak... Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak... Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım... Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek... Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak... Aşkta yarın yoktur sevgili... ben şiir gibi yazarsam düşersiniz ne önemi var şiir çok hoşuma kaçtı bu arada =) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
blackdeath Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2010 ...........kıkırdayıp ,yaşayıp gitmeleri unutmak gitmemek için gitmemeyi en iyi anlatıcak hissdişlerden uzak kalmak kalmak için kalamamak kalırken yarım kalmak . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
philadelphia_f Yanıtlama zamanı: Mayıs 11, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 11, 2010 Bir benzerlik var göle düşen kayalıkla Mezartaşlarına konan Martı heykelleri arasında Hani diyorum bir akşamüstü kalksam Gitsem çocukluğumun geçtiği Ormana Saçlarımı tarar mı yine ağlayarak maymunlar? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
optimist Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2010 Ben, kimsesiz seyyahı, mechuller caddesinin; Ben, yankısından kaçan çoçuk, kendi sesinin ... Ben, ben, ben; haritada deniz görmüş, boğulmuş; Dokuz köyün sahibi, dokuz köyden kovulmuş NFK Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2010 İpleri dolaşmış uçurtmalar misali Ne beraber uçabildik, boş verip şu dünyayı Ne gidebildik kendi yolumuza Rüzgarda savruk, başına buyruk Senle ben!... Elif Şafak.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Hush Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2010 Artık ne torbasında ekmek kırıntısı, Ne matrasında dudaklarınınn izi; Öyle bir ruzigâr ki, kendi gitti, İsmi bile kalmadı yadigâr. Yalnız şu beyit kaldı, Kahve ocağında, el yazısıyla: "Ölüm Allahın emri, Ayrılık olmasaydı." orhan veli uyandıramadım miniğimi.. uyan dedim,üfledim..uyanmadı. yalvardım,yakardım,nolur Jimmy dedim uyan.. uyanmadı.. kimle paylaşıcam şimdi meyveleri.. minik kuzum,küçüğüm.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Peepss Yanıtlama zamanı: Mayıs 14, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 14, 2010 ZAMANYOLU Ayrık zamanların saati gibisin Her tik tak ayırıyor seni, Her an,bir adım gibi giriyor aramıza, Sen,çalmadan geçen alarm gibisin, Beni buralara bağlayan,o,uyarıcı gibi... Ne zaman uyansam ,senin çığlığın asılı duvarda Senin kaygılarında varolur gibiyim Bana senden kayıp bıraktığın hediyede, Bu ıssız düşünceler gibi gizli Senin sessizliğinde uyanmış bir kuş var Ötüşüyor,yırtıyor geceyi, Yırtıyor gecemi,sana ve bana inat... Gözlerinde bir buğu var; Göremiyorsun ya da kapatmışsın yetini Ben orada,sen oranın ardında Ben izliyorum,sen gidiyorsun hala; Ben saniyeleri saydıkça Sen saatlerce kaçıyorsun moria Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
optimist Yanıtlama zamanı: Mayıs 16, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 16, 2010 Sustum artık ben, sustum artık Bu şiir utanıyor ondan. Mevlana Celaleddin Rumi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Hush Yanıtlama zamanı: Mayıs 18, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 18, 2010 İÇİNDEKİ O SEBEPSİZ SIKINTININ SEBEBİ BENİM ... uyandım ikimizden biri ağlıyordu … bilmiyorum yüzümü üst üste kaç defa yıkadım kirpiklerim aktı ömrüme diken düşlerim incecikti, sızdı ama nasıl bir gece sürdüysem gözlerime bir türlü çıkmadı … uyandım ikimizden biri uzaktaydı … bu kırlangıç yüreğinde bu kuzey kışıyla çok yaşamaz demiştim ben yanılmadım yaşamadı … …………………. içindeki o sebepsiz sıkıntının bir adı var artık sevgili … ne kalabalıklardan usanmış olman ne de dileklerin senin, hani tümü eksik kabul olmuş olan yada zorunlulukların hayat için ne de görünmez kelepçelerin seni bağlayan hiç biri değil inan bu kez bu kez o sebepsiz sıkıntının hem nedeni, hem de adı benim... hani var ya,renklerin günden güne daha solgun gelişleri sana hani bir başına yürümenin tedirginliği, arsız ilişkiler arasında, yada içinin çiçeklerinin açıp açıp kuruyuşu yine içinde veya onların kokularını hissedemeyişleri,senin asıl duymalarını istediklerin sonra ne kırgınlıkların şansına, nede burukluğun talihe bu kez içinindeki sıkıntısının sebebi de, adı da benim canım, başka suçlu arama ... bu aralar, uykulardan huzursuz uyanışların var ya hani bir biri üstüne ve hani yalancı gülüşlerin yorgunluklarıyla sızlayıp duran dudakların gün gün sonra neye dokunsan soğuk sonra kimi özlesen çekip gitmiş yada neyi tam görsen, yarım çıkmış sen ona uzandığında işte bunlar değil sözünü ettiğim bunlar değil inan bu defa nedenlerin bu kez o sebepsiz sandığın sıkıntıda şimdi benim adım gizli duruyor sevgilim … şimdilerde, hani birlikte hiç gidemediğimiz o yerlerde ve hani hiç yan yana olamadığımız anlarda ve zamanlarda ve zamanların bile dışında, uykularda hani aniden, ve hani birden bire hani hiç ummadıklarının yanında bi boşluk hissi bi gri leke hani ağır bi duman kasveti gibi birşey,sorgusuz sualsiz içine çöküyor ya var işte artık onun bi sebebi, ve bir adı ve nedeni.. sonra hani “böylesi daha iyi” dediğin zamanlarının sonra “zaten olmazdı” diyerek,kendini inandırma çabalarının ve durduk yere dalmaların bi noktaya hani durduk yere içini kaplayan ağlamakların ve kendini tutarkenki zorlanmaların onun ardından ve tamamının ve fazlasının yani içinde sebebini bilmediğin o sıkıntının ve ruhundaki sızının işte şimdi bi süre, nedeniyle birlikte, adıyım … sonra sigarayı artık daha fazla içine çekişlerinin,farkına varmadan sonra yağmuru deli gibi özleyişlerinin her zamankinden fazla ve birden bire kalbine yerleşen o halsizlik ve birden bire kalabalıkların gürültüsünden bunalman ama yalnız kaldığın zamanlarında sessizliğin dayanılmaz oluşu ve artık ağaçlarından düşen yapraklarının,canını daha çok yakıyor olması ve sonra uyuman gerekirken inadına kapanmayan o göz kapakların ve hani az önce oraya bir yere bıraktığın bir şeyin yerini unutup öylesine saatlerce araman işte bunların bunların ve fazlasının ve birde hani, o sıkıntının iç ağrının hani sebepsiz sandığının bir adı var sevgili ve sebebi ve işte şimdi benim bir süreliğine, onların her ikisi … …………………. anladım ikimizden biri yorgundu oysa bu kadar çok boşluğa bakılınca boşluk içine çekerdi insanı ve o içi kaplardı bak işte şimdi içimi kaplayan o boşluktan ve dışımı alıştırdığın yokluğundan sana bi parçacık bile olsa yer kalmadı … uyandım ikimizden biri ağlıyordu … bu kırlangıç,yüreğinde bu kuzey kışıyla çok yaşamaz demiştim ben yaşatamadım yaşamadı .. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Peepss Yanıtlama zamanı: Mayıs 18, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 18, 2010 Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun? Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek. Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun? ''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek. Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun? Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek... Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun? Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak. Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun? Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek. Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun? Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak. Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun? Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime. Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun? Nereden bileceksin? Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım. Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım. Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni.. Ama sen hiç benimle olmadın ki... YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN... Can YÜCEL Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Mayıs 19, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 19, 2010 O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer. Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer. Utanılacak bir şey değildir ağlamak, yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer. Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık, çalınan birinin kalbiyse eğer. Korkulacak bir yanı yoktur aşkların, insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer. O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses, hiçbir zaman duyulmasaydı eğer. Daha çabuk unutulurdu belki su sızdırmayan sarılmalar, kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer. Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla, öylesine delice bakmasalardı eğer. Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de, kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer. Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin, son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer. Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman, meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer. Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman, beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer. Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla, tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer. O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi, yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer. O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar, son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer. Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri, her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer. Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de, dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer. Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel, namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer. Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından, dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer. Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de, sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer. Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine, kulağına okunacak biri olsaydı eğer. İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde "onca ayrılığın birinci dereceden failidir" denmeseydi eğer. Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar, ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer. Issızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer. Sen gittikten sonra yalnız kalacağım. Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse... Evet Sevgili, Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!! http://seriesofhopes.files.wordpress.com/2009/07/can_yucel.jpg Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
optimist Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2010 Ağzının bir kıvrımından cesaret bularak ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldım kalmışsa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar kalmışsa bir kaç ısrar ölümle yarışacak onların yardımıyla dünyamıza acıdım. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Hush Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2010 yürümek; yürümeyenleri arkasında boş sokaklar gibi bırakarak, havaları boydan boya yarıp ikiye karanlığın gözüne bakarak yürümek.. yürümek; dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup, kelleni orta yere yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek .. yürümek; yolunda pusuya yattıklarını, arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek yürümek; yürekten gülerekten yürümek ... Nazım Hikmet ikinci el kitapları hep sevmişimdir. başkalarından izleri olan kitapları hele.. bir kitap aldım. ilk sayfasında bu yazıyordu. önceki sahibinden tek iz:). o zaman da etkilemişti beni, yine okudum yine vardım tadına. bu gün uzun uzun yürüdüm..bazen yürüdüğümün farkına bile varmadan. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
cuRsed Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2010 Öyle bir hayat yaşıyorum ki , Cenneti de gördüm, cehennemi de Öyle bir aşk yaşadım ki Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de Bazıları seyrederken hayatı en önden Kendime bir sahne buldum oynadım Öyle bir rol vermişler ki Okudum okudum anlamadım. Kendi kendime konuştum bazen evimde Hem kızdım hem güldüm halime Sonra dedim ki " söz ver kendine " Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım Öyle çok değerliymiş ki zaman Hep acele etmem bundandı Anladım... Nietzsche Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Peepss Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2010 AŞK Sebepsiz sevmektir aşk, nedeni olmadan bağlanmak birine. Gözlerine baktığında erimektir içten içe,...... Ellerini tuttuğunda titremektir tüm benliğinle. Hatta sarılamamaktır utançtan, Çünkü utanmaktır sevmek aslında, Sevmek nedir aslen? Ölmek mi uğruna? Yaşamak mı onunla? Sevmek mi ömür boyunca? yoksa ayrılmak mı gerekince? Nedir insanı başkasına bağlayan? Güzelliğimi? Bilmez kimse bu soruların cevabını.. Kimi sever güzelini, Kimi sever özelini... Can Yücel Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.