Jump to content

Bugün Sizi Hangi Şiir Anlatıyor?


schizophrana

Önerilen Mesajlar

Beni her ölüm etkiler.

Tanımasam bile üzülürüm

Yitirilmiş ümitlere...

Hiç gerçekleşmeyecek ideallere,

Yaşanmamış sevgilere üzülürüm...

Bu yüzden, korkarım yaşamı ertelemekten.

Ne yapılması, ne söylenmesi gerekiyorsa

Söylenmeli, yapılmalı.

Seviyorsanız, sevdiğinizi bugün söyleyin.

Sevdanızı bugün yaşayın.

İşinizde yapılacak ne varsa

Bir an önce yapın.

Yarın çok geç olabilir...

Bir anda bitebilir her şey.

Yaşamak için acele edin bence.

Kısa yaşanmışlıklar,

Yaşanmamışlıklardan daha iyidir.

Geriye dönüp baktığınızda "keşke"ler

Çoğunlukta olmasın.

Uzun vadeli hedefler için bile

Bugünden harekete geçmeli.

Yarınlar çok uzakta olabilir.

Daha okulda başlamıyor muyuz

Ertelemeye yaşamı?

Hep yarına yatırım, bu günü sonra

Yaşamacasına...

"İşe gireyim, sonra..."

"Evleneyim, sonra..."

"Çocuklar büyüsün, sonra..."

"Emekli olayım, sonra..."

Sonra...

Sonra...

Sonra...

Bu sürecin başında, ortasında,

Yaşam her an sona erebilir.

Sonrası olmayabilir.

Fedakârlıklar güzel ama unutmayalım:

Herkes kendi hayatını yaşar...

Ertelenen

sevdaların

bedelini

ödemiyor yaşam.

 

**Tayfun talipoğlu

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,

bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte

yani yürekte.

 

Meselâ bir barikatta dövüşerek

meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken

meselâ denerken damarlarında bir serumu

ölmek ayıp olur mu?

 

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

 

Seversin dünyayı doludizgin

ama o bunun farkında değildir

ayrılmak istemezsin dünyadan

ama o senden ayrılacak

yani sen elmayı seviyorsun diye

elmanın da seni sevmesi şart mı?

Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık

yahut hiç sevmeseydi

Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

 

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Baslayan bir sey vardi unuttum

Animsamaya çalisiyorum simdi

Emekdar kelimelerle:

Bahar

Gençlik

Bebek

Çiçek

Deniz

Isçi

Bagimsizlik

Özgürlük

Esitlik

Ask

Mezarimda dönüyorum da

Yuvarlaniyorum bastan kiça

Kalafattan yeni çikmis bir tekne

Dalga olmayan dalgalarin üstünde...

Can YÜCEL

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İki sigaram kaldı bu gece için maviş anne

İki muhabbet kuşum.

İki kendim varmış maviş anne

Biri benmişim, biri mutsuz

Ben ölürsem maviş anne, mutsuza kim bakacak?

Dünyaya bile bir dünya anne lazım.

Biri sen ol maviş anne, biri ben.

Dünyanın bütün sabahlarına iki bilet al da

birlikte gidelim maviş anne

Bana da kendi serüvenimden bir yer ayırt,

Şefkate söyle o da gelsin.

Özledim onu, o da gelsin saçlarıma dokunsun

Bilir misin, büyüler bile ninniyle büyür

Temiz kokan pazen gecelikler, şehriye çorbası...

Hepsi, hepsi ninniyle büyür.

Bilir misin maviş anne?

Ben çekildiğim her fotoğrafta

Defolu bir kelebek gibi çıkarım.

 

Mavi kareli gömleğiyle hatırladıkça babamı

Kırpıp kırpıp fotoğrafları, döküyorum başımdan aşağı

Sanırım ben assolist oldum maviş anne

Şimdi mutluyum

Geçmişini mi yok ettin kızım diye soran

Bir babadan kurtuluşumu kutluyorum

Babama söyle, o gelmesin maviş anne

Birileri mutsuzsa, mutsuzlara nergis yolla,

Bir kırmızı battaniye,

onlara bir mutluluk çadırı yolla

sonra belki, ben de gelirim

 

Kuşlarımı da bırakayım gitsinler

Dışarıda ölürler mi sence

Postacı mektup bile getirmezse onlardan

Ben bir anne gibi ağlarım sonra

Bırakmayayım, gitmesinler bari maviş anne

Ölürler yazık dışarıda!

Onlar birer yıldız olursa

Biri mavi, biri yeşil

Ben onlara bakarım maviş anne.

 

Kalbimi de büyüttüm sonunda

Artık bazen gözlerime tırmanıp bakıyor sokağa

Kirpiklerime tutunuyor, o ince parmaklıklara

Öyle çok büyüdü yani, görsen şaşarsın.

Kalbim sanırım büyüyünce

Sokaklarda ağlayan biri olacak

Rezillik yani maviş anne!

Kalbim komik kaçacak

Kaçmaması için sen en iyisi kalbime de

Benim serüvenimden bir yer ayırt

Aman, mutsuz bir yer olmasın!

 

İki sigaram kaldı bu gece için

Yüzyıl yetecek çocukluğum,

İki muhabbet kuşum,

Biraz da ateşim var.

Dua ediyorum ateşe

Vazgeçsin diye beni yakmaktan bu gece

Dünyanın bütün sabahları için iki bilet al maviş anne

Aman umutsuz bir yer olmasın!

 

İki kendim varmış maviş anne

Biri benmişim biri mutsuz

Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için

Dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.

 

Ben ölürsem mutsuza iyi bak!

 

Didem Madak

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ortalama insanda

Herhangi bir günde herhangi bir orduya

yetecek kadar ihanet,

nefret, şiddet

ve saçmalık vardır.

 

VE Cinayet konusunda En Becerikliler

Cinayet Karşıtı vaaz verenlerdir

VE Nefreti En İyi Becerenler

Sevmeyi Vaaz Edenlerdir.

 

VE-SON OLARAK-

SAVAŞI EN İYİ BECERENLER

BARIŞ VAAZI

VERENLERDİR.

Tanrıyı Vaaz Edenlerin

Tanrıya İhtiyacı Var

Barış Vaaz Edenlerin

Huzuru Yok

SEVGİYİ VAAZ EDENLER

SEVGİSİZDİR.

 

VAAZ VERENLERDEN SAKININ

Bilmişlerden Sakıının.

DURMADAN KİTAP

OKUYANLARDAN Sakının.

 

Yoksulluktan Nefret Edenlerden

Ya da Gurur Duyanlardan Sakının

Övgü Göstermekte Hızlı Davrananlardan SAKININ

Karşılığında ÖVGÜ Beklerler Sansürlemekte Hızlı Davrananlardan SAKININ

Bilmedikleri Şeylerden

Korkarlar.

 

Sürekli Kalabalıkları Arayanlardan Sakının;

Tek Başlarına

Bir Hiçtirler ortalama Erkekten

Ortalama Kadından

Sakının

Sevgilerinden SAKININ.

 

Sevgileri Vasattır, Vasatı

Aranır Dururlar

Ama Nefretleri Dahiyanedir

Nefretleri Seni Beni

Herkesi Öldürebilecek Kadar

Dahiyanedir.Yalnızlığı İstemezler,

Yalnızlığı Anlamazlar

Kendilerinden Farklı

Herşeyi yoketmeye

Çalışırlar.

 

Sanat yaratamadıklarından, sanatı

Anlayamazlar.

Yaratma Başarısızlıklarını

Dünyanın Beceriksizliğine

Yorarlar Kendileri.

Tam Sevemedikleri İçin

Senin Sevginin

Eksik Olduğuna İNANIR

VE SENDEN

NEFRET EDERLER.

 

Ve Nefretleri

Parlak Bİr Elmas

Bir Bıçak

Bir Dağ

Bir KAPLAN

Bir Baldıranotu Gibi

Mükemmeldir.

En Usta Oldukları

SANATTIR

NEFRET!

 

(kitlelerin dehası - charles bukowski)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çekilmez bir adam oldum yine

Uykusuz, aksi, lanet

Bir bakıyorsun ki ana avrat söver gibi

Azgın bir hayvan döver gibi

O gün çalışıyorum

Sonra birde bakıyorsun ki

Ağzımda sönük bir cigara gibi tembel bir türkü

Sabahtan akşama kadar sırt üstü yatıyorum ertesi gün

Ve beni çileden çıkarıyor büsbütün

Kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet...

 

Nazım Hikmet

masal perisi tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kimi der ki kadın

uzun kış gecelerinde yatmak içindir.

Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde

dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.

Kimi der ki ayalimdir.

Boynumda taşıdığım vebalimdir.

Kimi der ki hamur yoğuran,

Kimi der ki çocuk doğuran,

Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.

O benim kollarım, bacaklarım.

Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.

Nazım HİKMET

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ben, bu yaz serin geçer sanmıştım.

 

Uzun zamandır konuşmayı unutmak, hiç bir şeyi bilmemek, yalnızca, evet yalnızca gece yarısı edilebilecek bir telefonla uyanıp, eski, çok eski bir arkadaşın sesini duymak istemiştim.

Galiba, en büyük hatalarımdan biriydi bu. Ses ne kadarını anlatabilir ki bir insanın: görmeden, dokunamadan, ansızın kapatarak avcunu, bir kelebeği orda hapsetmek gibi bir şey olmalı. Oysa ağrılı yaralarım, ‘janti’ taklalarım, hububata dönüşmüş yanlarım vardı. Oysa ben, bu yaz serin geçer ve sessiz kalmayı tercih ederek, evimde, odamda, fallar açarım, belki biraz müzik dinler, ağlarım diye ummuştum. Hatırdan hiç çıkmayan yüzlerin hiç çıkmayacak fallarını açarım, bir parça tarihe geçerim diye ümit etmiştim. Ama olmadı. Olmadı işte, savruldum.

 

Artık her şeyi biliyorum. Artık her şeyi bilmekten başka çıkar yolum kalmadı. Bu ne sancılı bir telaş benim için;

 

...ben, bu yazı serin geçer sanmıştım. Alev alev. Her yer alevler içersinde; ve ben, bu korkunç yangında çatıya kaçacak gücü bile kalmamış bir kötürüm gibi, tekerlekli sandalyemde havanın her zaman olduğundan daha çabuk ve daha fazla kararmasını, damların hesapsız kediler ve matematisyen martılarla dolmasını bekliyorum şimdi.

 

Aşk, beni ünlü yapar sanmıştım! Neleri özlemiştim, ne mükemmel hisler beslemiştim: çıt çıkarmadan çekildiler, hükmen yenildik. Kaybolanları da gördüm. Samimi söylüyorum, hem de çok yakından gördüm. Kendi aralarında konuşuyorlardı. O mesafede gidip gelen bir nefes topluluğu, ağızdan kulaklara musikisi noksan bir söz kümesi taşıyordu. Bu kümeste tek tavuk da bendim! Ah, bir parça ağlarım diye ummuştum. Nafile! Olmadı velhasıl.

 

Artık her şeyi biliyorum. Artık her şeyi bilmekten başka çıkar yolum kalmadı. Bütün bütün boğuldum. Karaya da vuramam / vuramam.

 

Neden benden söz ettiler kısaca. Neden dolaştım bir serseri kurşun gibi oradan oraya. Oradan oraya ve kime götürüyordum parklardan topladığım oksijen oranı yüksek çiçekleri. Kim koklamaya cesaret edecekti, kim onları alıp bir vazoya yerleştirecek kadar kendini tanıyordu, bana inanıyordu, beni seviyordu, mıncıklıyordu, kolluyordu… hiç. Hiç kimse. Bunu da biliyorum. Buna da erdim.

 

Bir kere, en başta sezmiştim yanılacağımı… İlkin, telefon defterimi attım. Sonra fotoğraflar, ah çok hoş, elbette o mükemmel fotoğraflar. Renk renk, çeşit çeşit, insan insan, düşman düşman fotoğraflar. Topluca otururken, içki içerken, grup s*ks takılırken, hususi sevdaların o “sözü geçmese iyi olacak, mayonez alır mıydın” tipindeki sohbetlerinde çekilmiş, arşivlenmiş, çerçevelenmiş fotoğraflar! Deklanşöre basanın, karşısındaki topluluk içinde olamayışının da hüznünü, burukluğunu taşıyan o canım fotoğraflar! Kestim kendimi. Kestim kendimi, çıkarttım fotoğraflardan: Bir şiirde geçer ya hani: Oramda buramda biraz el, biraz bacak, biraz omuz kaldı... Oyup çıkarttığım o kadını, o Aptal Surat’ı attım, yani kendimi. Şimdi o fotoğraflardaki o insanlar bensiz, ben zaten mekansız, yurtsuz, huysuz ve savruk, anne tarafından serseri, baba tarafından alkolik, ölmüş ve yarı diri bir kadınım. Olmadı işte.

 

Artık her şeyi biliyorum. Artık her şeyi bilmekten başka çıkar yolum kalmadı. Romantizme kızıyorlardı. Evet, onlar da gözyaşlarını bir sır gibi saklamayı erdem sayanlardandılar. Kollarımda kör jilet yaraları, mutfakta üç haftalık bulaşık, ciğerimde dışarı atılması kasten unutulmuş bir miktar esr*r dumanı, kulaklarımda fış fış kayıkçının ilk iki mısrası, gidilmesi gereken ülkeler, kalınması gereken oteller var aslında. Godot’yum desem, bekleyenim olmaz! Acayip bunalımdayım. Sevmiyorum bu tür hijyenik cümleler kurmayı. “Artık” kelimesini kullanmaktan nasıl da sıkıldım. “Dert yanmak” fiiliyle başım uzun zamandır dertte! … Gecenin bu yarısında… Gece Yarısı Edilebilecek Bir Telefon! Evet, aslında ben yalnızca buna değinecektim. Hatta sabaha karşı…

 

-

Forum kuralları gereğince bazı yerlerini kesmek yada sansürlemek zorunda kaldım. Aslında sanatta sansür asla onayladığım bir şey değil fakat sanatın savunulacağı yer de burası değil. Konu; "Sizi anlatan şiirler" olunca bazı yerlerini de kendi ruh halime göre düzenledim. Şaire saygıyla...

Witch Of Rain tarafından düzenlendi
Çok sevdiğim ve şu an beni derinden üzen hastalığı sebebiyle yaşam savaşı veren Derman Iskender Över'e aittir.
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Didem Madak'ın öfke tanımını çok seviyorum. Hep okuduğum bu şiiri az önce üstüne ekleye ekleye okudum...

 

I.

Sevgili Pollyanna,

Sen bu mektubu okurken

Soğuk bir doğu sokağında,

Acılarla yüklü bir faytonla dolaşıyor olacağım

Atların boynunda ziller ve pembe orlondan püsküller

Şaklayan kırbaç ve gıcırdayan tekerlekler.

 

Kömürümüz bitti tam kışın ortasında

Toz hatıra ve talaş bastık sobaya

Üşüse böyle yapardı mutlaka hazreti İsa da.

Aşkın yüzünden düşen bin parçayı

Toplamaktan yoruldum ben artık Pollyanna

 

Yolda bavulumu çaldılar

Bana hediye ettiğin o kırmızı elbise de içindeydi

Ne güzeldi

Ben kendime çilek derdim onun giydiğimde

Bakar bakar anne derdim memelerime

İnsanın memesi olması büyük bir çilektir Pollyanna

Güzeldi yine de o yıllar

Küçük sarı pütürleriyle

Ne çabuk geçti.

 

Ama zaten onu burada giymeme izin vermezlerdi

Belki artık hiç olmaması daha iyi

Çalınmış bir güzellik,

Yasaklanmış bir güzellikten daha iyidir.

Ama onu asla unutmayacağımı bilmelisin.

 

Dilerim sen pötikareli gömlekler gibi neşeli,

İri dişli bir mısır koçanı kadar

Mutlu ve yan yanasındır.

Belki bir gün beni ziyarete gelirsin

Sana krem fıstıklı ekmek ikram ederim

Artık çok mutlu olacağızlı ekmekler

Süte ekmek doğrar ve

Papara papara diye şarkı söyleriz.

Sen ruhumun misafir odasında uyursun,

Süt ve gözyaşı lekeli yumuşak yer yatağında.

 

II.

Sevgili Pollyanna,

Senin romanlarında her şey o pazartesi başlardı

Kot pantolonlu, uzun bacaklı pazartesilerdi onlar

Ben mutfakta Edith Piaf dinler,

Bir lağım faresiyle göz göze bulaşık yıkardım.

Şehrimizin aşkı ve şehrimizin şarkısı

Öfkeyle pis su borularında dolaşırdı.

Sana patates kızartırdım.

Patatesler pazartesi kadar kırmızı oluncaya kadar...

Ölüm bizi ayırıncaya kadar...

Aşkımız şehrin en güzel aşkıydı

Kolay değildi, kolay olmamıştı

Yıllarca şehrin en güzel aşkının benekleriyle yaşamak.

 

Kirli muşamba perdeli meyhanelerde ağlardım

Masaaltı kedileriydi benim için ağlamak,

Bazen tekirdi, bazen sarman

Kim önce fırlarsa parsayı toplardı.

 

Öfkem içimde emekleyen kırmızı patikli

Bir bebekti sanki Pollyanna

Her köşede nergisler satıyorlardı sokaklarda

Baygın kokulu güneşler gibi...

Onları satın almak,

Sonra bir gün yüzü çatlak intiharlarımı boyatıp

Otuzaltı numara bir hayata başlamak...

Uzun bir nekahet döneminden sonra

Nihayet ayağa kalkmak...

Öfkem

Üstü kalsın derdi ve bırakırdı hayatımı

Bayat bisküvi kokan o mahalle bakkalına

Öfkem

İşi bitmiş bir çalı süpürgesi gibi

Dayamaktır kendini duvara...

Öfkem Pollyanna

Neden güzeldi?

Bütün güzeller gibi elinde bir bardak sıcak çayla.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

...

 

bütün pencerelerde bekleyen benim,

ve o çalmayan bütün telefonlarda aylardır konuşan da.

 

kabul.

bir kez yolda karşılaşalım

onunla da avunacağım.

adımı sesince duymaktan vazgeçtim,

sesini duysam, susacağım.

yel esiyor ama

değirmen dönmüyor.

kuraklık bu...

 

- Turgut Uyar

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bu anlamsız varoluş çukurunda,

En çok yaralarımdan öp beni…

Kararmış ve sevilmemiş,

Susmuş ve dile gelememiş çocukluğumdan,

Çocuksuluğumdan, vurdum duymazlığımdan,

En çok da zamanla beraber artan, yaşlarımdan

Gözyaşımdan öp beni…

Karanlık gecelerimden,

Beraberken bile yanımızda dikilen yalnızlığımdan,

Karalarımdan öp beni…

Aydınlıklarımı herkes sever,

Sen en çok bencilliğimden sev beni…

Doğruları herkes sever,

Yanlışlarımdan öp beni…

Bu anlamsız varoluş çukurunda,

Yoksun sen.

Hiç var olmadığın kadar yoksun…

Bu yüzden yoksunum…

 

-Ben-

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bugün en çok seni özledim

Önce rüyamda gördüm seni

Kalktığımda sen vardın aklımda

Yanımdaydın

Sanki seninle geçirecektim tüm günü

Bu sefer mutluluk verdi özlemin bana

Bütün gün sana yoğunlaştım…Öğleye dogru acıtmaya başladı özlemin

Gülüşün aklıma gelmeye başladı….

Sonra camın önüne gittim bi sigara yaktım…..

Giderek beynimi kemirmeye başladı duygularımın karmaşıklığı

ve çaresizliğim midemi bulandırıyordu

Beklemiyordum artık aramanı

Özlüyordum işte…..

Yanımda uyumanı,doya doya gözlerini seyretmeyi istiyordum ama yoktun işteBugün her şeyi seninle yapmak istedim.

Bide olacakmış gibi bir sürü hayal kurdum

Onlarda mutlu eder gibi oluyor ama gerçekle yüzleşince geçiyor

işte…

Sonrada içimdeki yorgunluk ve küskünlük…Şımarıklıktan nefret eden ben bugün seni şımartmak istedim..

Kendim için yaşayan ben bugün senin için yaşamak istedimBugün en çok seni özledim ben

Bütün alışkanlıklarını,ne biliyim yürüyüşünü falan göresim geldi…

Bir dokunuşunu, bir bakışını, sesini duymayı…

Seninle olmayı en çok bugün özledim ben.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili,

biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz acısını acımız yaptık çünkü.

Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşı bile içimizi parçaladı.

Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk...

Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı. Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...

Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.

Yaşamak ne güzeldir be sevgili...

Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...

Ve o vaz geçilmez sancılarını duyarak hayatın...

 

Yılmaz Güney

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bu yağmur... bu yağmur... bu kıldan ince

Nefesten yumuşak yağan bu yağmur...

Bu yağmur... bu yağmur... bir gün dinince

Aynalar yüzümü tanımaz olur

 

Bu yağmur kanımı boğan bir iplik

Tenimde acısız yatan bir bıçak

Bu yağmur yerde taş ve bende kemik

Dayandıkça çisil çisil yağacak

 

Bu yağmur delilik vehminden üstün;

Karanlık kovulmaz düşüncelerden.

Cinlerin beynimde yaptığı düğün

Sulardan, seslerden ve gecelerden.

 

Necip Fazıl Kısakürek

 

...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şehir yerinde değil,

sıcak gökyüzünde boğulan bir kadın gibi

yükselip kayan karaşın bir ağaç dışında

Şehir sessiz, kaynıyor gece onbir yıldızla

Ah! yıldızlı yıldızlı gece!

Ben böyle ölmek istiyorum

Hareket halinde. Her biri canlı

Ay bile esniyor turuncu rengiyle

sürmek için çocukları, bir tanrı gibi, gözünden

Yaşlı ve esrarlı bir yılan yıldızları yutuyor

Ah! yıldızlı yıldızlı gece!

Ben böyle ölmek istiyorum:

Atılıp kollarına gecenin canavarının

O büyük ejderha tarafından yutularak

Hayatımdan kopmak istiyorum, izsiz işaretsiz

Ne bir dans

Ne bir ağlama.

Anne Sexton

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

“İzimi süren bir panter var:

Bir gün beni öldürecek olan; …

 

…Adımlarını durdurmak için yüreğimi fırlatıyorum,

Susuzluğunu dindirmek için kan saçıyorum;

… O yiyor, ama yine de ihtiyacı yüzünden yiyecek arıyor,

Mutlak bir adaklığa zorluyor…

 

…Panter merdivende

Yukarı çıkıyor.”

Sylvia Plath

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

(...)

 

seni birkaç saniye düşünürsem;

ay kıvrılırsa diye

kan kıvranırsa diye

can sıçrarsa ölürken bir yerlere,

daha da ölürsem diye korktum

seni birkaç saniye düşünürsem;

sessem, sersem bir heceysem eğer

seni bir kelime edersem diye korktum

seni kötü bir cümlede kullanırsam

adını söylerken takılırsam, yalnış telaffuz edersem

böyle bir günah işlersem

tanrı affeder diye korktum

yağmura çok teşekkür ederim

bu gece yalnızca bu şiire yağdı

 

-Derman İskender Över

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

"ayrılık ne biliyor musun?

ne araya yolların girmesi,

ne kapanan kapılar,

ne yıldız kayması gecede,

ne ceplerde tren tarifesi,

ne de turna katarı gökte.

 

insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!

 

ipi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,

birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.

ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,

duvarlara dalıp dalıp gitmesi.

türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.

saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.

çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.

güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.

iki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,

hüznün arması ayrılık.

 

o küçük ölüm!

 

usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.

 

ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı.

ben bulutları gösterirken,

‘bulmacanın beş harfli yemek sorusuna’ yanıt aramanla halkalanmış,

‘aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı’

türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş,

dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip,

‘bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? ‘

diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan.

 

şimdi anlıyormusun gidişinin neden ayrılık olmadığını,

bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu.

bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını.

boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında….

 

ne mi yapacağım bundan sonra?

 

ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce.

şiir yazmayacağım bir süre,

fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye.

hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim.

senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim.

falcı kadınlara inanmayacağım artık.

trafik polislerine adres sormayacağım,

geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye….

 

ne yapacağımı sanıyorsun ki?

 

tenin tenime bu kadar sinmişken,

ömrüm azala azala önümden akarken,

gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..

senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,

bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım."

 

-şükrü erbaş

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...