Jump to content

Bugün Sizi Hangi Şiir Anlatıyor?


schizophrana

Önerilen Mesajlar

İÇİNDEN DOĞRU SEVDİM SENİ

çinden doğru sevdim seni

Bakışlarından doğru sevdim de

Ağzındaki ıslaklığın buğusundan

Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de

Beni sevdiğin gibi sevdim seni

Kar bırakılmış karanlığından.

Yerleştir bu sevdayı her yerine

Yüzünde ter olan su damlacıklarının

Kaynağına yerleştir

Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına

Gül taşıyan çocuğuna yerleştir

Ve omuzlarına daracık omuzlarına

Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın

Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten

Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir

Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde

Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe

Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran

Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne

Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun

Kar taneleri gibi uçuşan

Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine

Yerleştir bu sevdayı her yerine.

Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere

Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden

Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen

Sevdayı

Ve köpüklendir

Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın

Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten

Öğrenmez ama öğretir mutluluğu

Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi

Biraz da herkes içindir.

Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli

Var eden kendini birincisinden

Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.

Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen

Tanımadığın bir ülke gibi

İçinde yaşamadığın bir zaman gibi

Tam kendisi gibi mutluluğun

Beni bekliyorsun

Ve onu bekliyorsun beni beklerken.

EDİP CANSEVER(saygıyla.....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Geceyle tanışık biri oldum çıktım.

Yağmurun dışında ve içinde yürüdüm.

Çıktım şehir ışıklarının dışına.

En hüzünlü kentin daracık sokağına bakıp durdum.

Geçtim bekçinin yanından

Ve indirdim gözlerimi, açıklama yapmak istemeden.

Uzakta bölünmüş bir ağlayış

Başka caddeden evlerin üstüne geldiğinde

Sessiz durdum ve durdurdum ayaklarımın sesini.

Fakat geri çağırış veya veda için değildi,

Ve dahası dünyasal olmayan bir tepede

Göğe karşı ışıklı bir saatti,

İkrar ediyordu zamanın ne doğru ne de yanlış olduğunu.

Geceyle tanışık biri oldum çıktım.

 

R.F

 

geçmişin beşiğin,mezarın şimdin...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Mutsuzluktan söz etmek istiyorum

Dikey ve yatay mutsuzluktan

Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun

sevgim acıyor

 

Biz giz dolu bir şey yaşadık

onlar da orada yaşadılar

Bir dağın çarpıklığını

bir sevinç sanarak

 

En başta mutsuzluk elbet

Kasaba meyhanesi gibi

Kahkahası gün ışığına vurup da

ötede beride yansımayan

Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi

Öbürünün bir kadından aldığı verem

Bütün işhanlarının tarihçesi

Bütün söz vermelerin tarihçesi

sevgim acıyor

 

Yazık sevgime diyor birisi

Güzel gözlü bir çocuğun bile

O kadar korunmuş bir yazı yoktu

Ne denmelidir bilemiyorum

sevgim acıyor

Gemiler gene gelip gidiyor

Dağlar kararıp aydınlanacaklar

Ve o kadar

 

Tavrım bir şeyi bulup coşmaktır

Sonbahar geldi hüzün

Kış geldi kara hüzün

Ey en akıllı kişisi gündüzün

sevgim acıyor

Kimi sevsem

Kim beni sevse

 

Eylül toparlandı gitti işte

Ekim falan da gider bu gidişle

Tarihe gömülen koca koca atlar

Tarihe gömülür o kadar

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda

 

Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim

 

Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim

 

Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

 

 

 

İmrendiğin, öfkelendiğin

 

Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim

 

Yani yaşamışlık sandığın

 

Geçmişim

 

Dile dökülmeyenin tenhalığında

 

Kaçırılan bakışlarda

 

Gündeliğin başıboş ayrıntılarında

 

Zaman zaman geri tepip duruyordu.

 

Ve elbet üzerinde durulmuyordu.

 

Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,

 

Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.

 

Başlangıçta doğruydu belki.

 

Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,

 

Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,

 

Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.

 

Ve hala bilmiyordun sevgilim

 

Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

 

Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana

 

Bütün kazananlar gibi

 

Terk ettin.

 

 

 

Yaz başıydı gittiğinde, ardından,

 

Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim.

 

Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.

 

Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.

 

Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.

 

Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu

 

Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından

 

Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine

 

Çerçevesine sığmayan

 

Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine

 

Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.

 

 

 

Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.

 

Seni bir şiire düşündükçe

 

Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi

 

Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.

 

Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük

 

Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,

 

Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.

 

Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.

 

Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?

 

'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda.

 

Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.

 

Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını

 

Takvim tutmazlığını

 

Aramızda bir düşman gibi duran zamanı

 

Daha o gün anlamalıydım

 

Benim sana erken

 

Senin bana geç kaldığını.

 

 

 

Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.

 

Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.

 

Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,

 

Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.

 

Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.

 

Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi

 

bakışıyorduk.

 

Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.

 

Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.

 

Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.

 

Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.

 

Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.

 

Şimdi biz neyiz biliyor musun?

 

Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.

 

Birbirine uzanamayan

 

Boşlukta iki yalnız yıldız gibi

 

Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz

 

Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca

 

Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız

 

Ne kalacak bizden?

 

Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim

 

Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında

 

Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden

 

Bizden diyorum, ikimizden

 

Ne kalacak?

 

 

 

Şimdi biz neyiz biliyor musun?

 

Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.

 

Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada

 

Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi

 

Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek

 

Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.

 

 

 

Kış başlıyor sevgilim

 

Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor

 

Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan

 

Oysa yapacak ne çok şey vardı

 

Ve ne kadar az zaman

 

Kış başlıyor sevgilim

 

İyi bak kendine

 

Gözlerindeki usul şefkati

 

Teslim etme kimseye, hiçbir şeye

 

Upuzun bir kış başlıyor sevgilim

 

Ayrılığımızın kışı başlıyor

 

Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

 

 

 

Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,

 

Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,

 

Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak....

 

Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır

 

Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır

 

İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun

 

Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar

 

Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz

 

Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar,

 

Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar

 

Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,

 

Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.

 

 

 

Dışarda hayat düşmandır size

 

İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz

 

Bir ayrılığın ilk günleridir daha

 

Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta

 

Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup

 

Kulak verdiğiniz saat tiktakları

 

Kaplar tekin olmayan göğümüzü

 

Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç

 

Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz

 

Bakınıp dururken duvarlara

 

Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek,

 

Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,

 

Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında

 

Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi

 

Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi

 

Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,

 

Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya

 

Kendimizi hazırlar gibi.

 

 

 

Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi

 

Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,

 

Ve kazanmış görünürken derinliğimizi

 

Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde

 

Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar

 

O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi

 

Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar

 

Göremeseniz de, bilirsiniz

 

Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.

 

 

 

Bana zamandan söz ediyorlar

 

Gelip size zamandan söz ederler

 

Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.

 

Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.

 

Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.

 

Dahası onalar da bilirler.

 

Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.

 

Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki

 

hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak

 

kolay değildir elbet.

 

Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.

 

Zaman alır.

 

Zaman alır sizden bunların yükünü

 

O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe

 

çöker.

 

Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.

 

Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.

 

O boşluk doldu sanırsınız

 

Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

 

 

 

Gün gelir bir gün

 

Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide

 

O eski ağrı

 

Ansızın geri teper.

 

Dilerim geri teper.

 

Yoksa gerçekten bitmissinizdir.

 

 

 

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi

 

kavranır.

 

Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.

 

Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.

 

Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık

 

Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan

 

Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır

 

Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla

 

Günlerin dökümünü yap

 

Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini

 

Kim bilebilir ikimizden başka?

 

Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış

 

Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,

 

Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği

 

Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün

 

Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya

 

Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor

 

Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla

 

Bunlar da bir işe yaramadıysa

 

Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.

 

 

 

Bu şiire başladığımda nerde,

 

Şimdi nerdeyim?

 

Solgun yollardan geçtim.

 

Bakışımlı mevsimlerden

 

İkindi yağmurlarını bekleyen

 

Yaz sonu hüzünlerinden

 

Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim

 

Geçti her cağın bitki örtüsünden

 

Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından

 

Bakarken dünyaya

 

Yangınlarla bayındır kentler gibiyim:

 

Çicek adlarını ezberlemekten geldim

 

Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların

 

Unuttuklarını hatırlamaktan

 

Uzun uzak yolları tarif etmekten

 

Haydutluktan ve melankoliden

 

Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden

 

Duyarlığın gece mekteplerinden geldim

 

Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti

 

Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları

 

Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

 

 

 

Bu şiire başladığımda nerde,

 

Şimdi nerdeyim?

 

Yaram vardı, bir de sözcükler

 

Sonra vaat edilmiş topraklar gibi

 

Sayfalar ve günler

 

Işık istiyordu yalnızlığım

 

Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum

 

İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde

 

Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden.

 

Karardı dizeler.

 

Aşk...Bitti. Soldu şiir.

 

 

 

Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden

 

Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım

 

Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde

 

Ask yalnız bir operadır, biliyordum:

 

Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım.

 

Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim

 

Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu

 

El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk

 

Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır:

 

Eksiliyorduk

 

Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim

 

Her otelde biraz eksilip, biraz artarak

 

Yani çoğalarak

 

Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin

 

Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında

 

Ağır ve acı tanıklıklardan

 

Geçerek geldim. Terli ve kirliydim.

 

Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum

 

Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu

 

Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...

 

Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları

 

Ve açık hayatları seviyordu.

 

Buraya gelirken

 

Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim

 

Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri

 

Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi

 

Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri...

 

panayır yerleri...

 

Ölü kelebekler...

 

Ölü kelebekler...

 

Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.

 

 

 

Adım onların adının yanına yazılmasın diye

 

Acı çekecek yerlerimi yok etmeden

 

Acıyla baş etmeyi öğrendim.

 

Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?

 

İpek yollarında kuzey yıldızı

 

Aşkın kuzey yıldızı

 

Sanırsın durduğun yerde

 

Ya da yol üstündedir

 

Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar

 

Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar

 

Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.

 

 

 

Aşkın bir yolu vardır

 

Her yaşta başka türlü geçilen

 

Aşkın bir yolu vardır

 

Her yaşta biraz gecikilen

 

Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler

 

Gözlerim

 

Aşkın kuzey yıldızıdır bu

 

Yazları daha iyi görülen

 

Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler

 

İlerlerim

 

Zamanla anlarsın bu bir yanılsama

 

Ölü şairlerin imgelerinden kalma

 

Sen de değilsin. O da değil

 

Kuzey yıldızı daha uzakta

 

Yeniden yollara düşerler

 

Düşerim

 

Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda

 

Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında

 

Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler

 

Yaşamsa yerli yerinde

 

Yerli yerinde her şey

 

Şimdi her şey doludizgin ve çoğul

 

Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi

 

Şimdi her şey yeniden

 

Yüreğim, o eski aşk kalesi

 

Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden

 

Dönüp ardıma bakıyorum

 

Yoksun sen

 

Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren.

YALNIZ BİR OPERA

 

MURATHAN MUNGAN

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

4. boyutun habercisiydi bu aşk

 

Hislerin yansımaları kadardı duygularımız bugün

Bugünün hiç olmayan zamanları kadardı yaşadıklarımız

Kaç sıfat kullanmak isterdim

Ama kaçtım

Gidebildiğim yere

Parçalanıp hasretinle mezelendiğim şehre

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Uçurum dibinde nasıl göründüğümü

Merak ederim hep.

Yüzümün aynadaki boşluğuna hep bakmak isterdim.

İnançlarımın kırık döküldüğü yeri anlamak için

kalabalıklar içindeki yalnızlığıma dokunmak isterdim...

Aşktı adın uçurumda, yanı başımda

aynadaki suretimdi yüzüm,

aykırı kanardı bana.

İnançlarımın çoğu yalanmış

alay ederdi benimle.

Çok geç anladım, kalabalıklar arasındaki

senmişsin dokunamadığım...

Yalnızlığım diye küçümsediğim senin sevginmiş,

Geceleri ansızın uyanıp

incitilip durduğum senin yokluğunmuş...

Onca sevişmeden sonra değişememişsem,

sihirli bir aydınlıkta,

içimde bir yer sonsuz hasret kaldığı içinmiş...

İşte onca yalan geçen hayatımda

buymuş tek gerçeğim...

CEZMİ ERSÖZ

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Öfkem,kusacak kadar uzak/yakın!

 

Dik kenarının ölçüsü olmayan

piramit hapsi güdüler

El damarlarım

şifrelenmiş sessiz dil

canıma patlayacak!

Süküt,bugün yoluna şası

hayatkırılan bir nokta uzak/yakın

 

Ayn harabe,ten acuze

Süreyya misali derin

Kızıla boyanmış her yan

K'an görünmüyor telaşından...

 

Saklamalı bu melanet sözleri

kalbin çağrışımı al mı al!

Eşitliğin dengesizliği...

Hırsın zaferinde,itelediğin s'en

Anahtarı beyin gömütünde

Özümserim...

Çanlar da yok!

 

Hazırım tüm geşmişimi/geleceğimi

soyundum çırılçıplak...

Redd-i teslimiyet,

buz parçası gebeliğim

 

Aslı Filiz

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çözemediğim bir şeyler var hayatımda

Sualtı gibi derinlerde sessizce bekleyen

Dirensem, daha ne kadar direnebilirim artık

Nereye kadar gidebilirim, gitsem?

 

Aradığım nedir, o kentten bu kente?

Adressiz yaşamak da sıkar insanı gün gelir

Gider heyecanlar, istekler, gülümseyişler

Yüreğimdeki denizin suları birden çekilir.

 

Özleyip de vardığım her yerden, hemen kaçsam diyorum

Ne aradığımı biliyorum, ne bulduğumu

Bilmem neresinde yanıldım ben bu hayatın?

Yüreğimi kabartan o sevinç, şimdi sonsuz bir acı oldu.

 

Taşlar yığılmış önüne en güzel, en anlamlı duyguların

Uçsuz bucaksız bir tüneldeyim ve her yanım karanlık

Koluma giriyor bazı adamlar, bir şeyler söylüyorlar

Kalıplaşmış, sıkıntı verici, güdük.

 

Oysa acı diye bir şey var bu dünyada

Ölüm var -ki yüreğimde bu boşluğu yaratan birazda odur.

 

Yanıbaşımda ölüp gitti dostlarım, ben bakakaldım

Gözyaşlarının da bir yerlere gömüldüğü görülmüş müdür?

 

Çözemediğim bir şeyler var hayatımda

Sanki ilk benim duyduğum garip, anlatılmaz duygular

Sürse daha ne kadar sürer bu, bilmiyorum

Ölümü ve hayatı yanyana düşünmesini ne zaman öğrenir çocuklar?

AHMET ERHAN

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yitik bir ezgisin sadece

Tüketilmiş ve düşmüş gözden;

Düşlerinde bir çocuk hıçkırır

Gece camlara sürtünürken;

Çünkü hiç bir kelebek

Tek başına yaşamaz sevdasını,

Severken hiç bir böcek

Hiç bir kuş yalnız değildir...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...