raskolnikov Oluşturma zamanı: Temmuz 24, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Temmuz 24, 2008 ÖZ TÜRKÇE DÜŞÜNCELER Dönüm Yeri Türkçe bir dönüm yerindedir. Er geç bu dönümü dönecektir. Dilimizin temizliğe, güneşli su gibi ışıklığa doğru akışının önüne geçilemez. Dönüm yerleri köpüklü olur, bulanık olur.. Dönüm yerinde su dalgalıdır… Dilimiz de dönümünü dönerken köpüklenecek, bulanacak, dalgalanacak.. Bu köpüklenmeden, bu bulanmadan tiksinenler, korkanlar olacaktır.. Tiksinenleri böğürtüleriyle, korkakları korkularıyle başbaşa bırakalım… Dibinin derinliklerini karıştırarak dönümü geçen büyük akarsuda gemisini kullanamayanlar, batacaklardır.. Yırtık yelkenleri acem atkısından dokunmuş, hurma ağaçlarından işlenmiş tekneleri delik deşik gemiler, batacaklar!.. Onlar ağır kokulu, durgun, ışıksız sularda yüzmeye alışmışlardır. Ne bu doğudan esen delikanlı yele yelken tutabilirler, ne de bu köpüklü, kaynayan, baş döndürerek akan sulara dayanabilirler… Dönüm yeri acımak bilmez… Dilimiz, dibinin derinliklerini karıştırarak suyun yüzüne birçok sözler çıkardı… Bunların içinden gerisin geriye, dibi boylayacaklar yok değildir.. Birkaç söze takılıp köpükleneni, akanı görmeyenler var.. Ne yapalım? Anadan doğma körlere gözlüğün yararlığı dokunmaz ki, takalım.. Dilimizin, bugün içine girdiği dönüm yeri; konuşma diliyle yazı dilinin arasındaki derin ayrılığı kaldıracak; yalnız ikisini de temizleyerek ışıklan dırarak bu işi yapacaktır.. Ben, kendi payıma, ne yeni sözlerden korkuyorum, ne de birçoklarını yadırgıyorum.. Becerikli bir yapıcı, kurulan yeni yapıda, onların bir çoğunu yadırgatmadan kullanabilir.. İş becerikli olmakta… Dil yürüyor.. Yürüyenin önüne durulmaz.. 12 Teşrinisani 1934 KURTULUŞ Dün Edirne’nin kurtuluşu kutlulandı… Kurtuluş şenliklerini; biribiri ardından, biribirini bütünleyen, inanılmayacak kadar güzel seslerle örülmüş bir türkü gibi çağırıyoruz! Bu türkünün her haykırışı, ya dış emperyalizmin, ya iç derebeyliğin beynine inmiş yumruktan çıkan bir yankı, bir ses karşılığıdır.. Sözler vardır, istenilen anlayışa çekilebilir.. KURTULUŞ sözünün, nerde olursa olsun, anlattığı nesne tektir… Sözler vardır, soyları belli olmaz.. Kullanıldıkları yere göre boyalan değişir.. KURTULUŞ sözü sözlerin en aksoylusudur, nerde olursa olsun, hasboyası, yeni doğan güneşlerin alevindendir. Dün Edirne’nin kurtuluşu kutlulandı, İzmir’in kurtuluşu kutlulanacak, derebeylikten, hakanlıktan kurtuluşumuzu kutluladık, arap alfabesinden kurtuluşumuzu kutluluyoruz, dilimizin kurtuluşunu kutlulamak ta boynumuzun borcudur. KURTULUŞ sözüyle, yürümek, ilerlemek, değişmek, dönüm yerleri atlamak sözleri kan kardeştirler… KURTULUŞ sözünü öyle sık sık anıyoruz ki, bu anışm verdiği göğüs kabartıcı yürek açıklığını duymayanlar: “Bıkkınlık getirdik artık” diyorlar.. Biz onlara deriz ki, bu sözü daha sık sık, daha yüksek sesle analım, o bizim gücümüze güç, hızımıza hız katar… En eskimez sanılan düşünüşler, bu düşünüşleri kalıbı içine alan sözler eskiyebilir; bu kara toprak yuvarlağın üstünde eskimeyecek, kocamayacak bir tek söz vardır: KURTULUŞ… 26 Teşrinisani 1934 Başka bir örnek olarak, Nâzım’ın bu dönemde yazdığı eski yazı şiirlerin yenilikçi yapısı gösterilebilir. Eski yazı yazılmış şiirlerle bunların çevrimyazıları arasında kökten bir fark olmadığı gibi, şairin dil sıkıntısı çektiğini söylemek de güç görünüyor: RESM-İ GEÇİT “Ton! Ton! Ton!.. Nik Karter, Nat Pinkerton! Kelepçe, brovnik!.. Tik… Tik… Şerlok Holmes! Sesi kes! Hes, pes! Dur!… Pusu kur!… Köşede bir baş Yavaş! Ton!. Ton!.. Ton!… Nik Karter Nat Pinkerton! Bir, iki, üç! Sol, sağ, sol!…” Boşalttı mi’desini yetmiş yedi karakol! Resm-i geçit var bugün de Kapımızın önünde. Kahkahalarımızı dişlerimizde bir çubuk gibi sıkalım. Seyre çıkalım! …. İşte köşeyi döndüler Göründüler: En önde «KANBUR» geliyor, Mel’anet dolu çekmecesi ensesinden yükseliyor. San’atın bir civan piridir bu! Hepsinin Emir-ül Emîridir bu!… Kanbura kandilli bir selam çaktık, Sonra gülerek baktık, On adım arkadan gelen bıçkına!…. 7 1/2′luk bir cebel topu takmış kıçına, Kapamış gözlerini paltosunun yakası Ayna gibi parlıyor palaskasının tokası 20 okka içsem de yalpa vurmam diyor, Haaaaayt!… Kuş uçurmam diyor. Bu Fehim Paşanın hayr-ül halefi, Afi kesiyor… Afi.! !.. Bu rengârenk tavus kuşları Peşimizden tırmanırlar yokuşları; İnişlerde kayb etmemek için bizi gözden; Daha atik olurlar 50 yaşında bir öküzden. Kızmıyoruz onlara Kızılmaz, Acınır Böyle teneke oyuncak olanlara, Aramızda onların yalnız bir ismi var: ZAVALLILAR! Nâzım Hikmet (Aydınlık, sayı 29) H.N.: Nâzım Hikmet, Abdülhamid’in serhafiyesi Fehim Paşa’nın “şerrül halefi” demiyor; “hayrül halefi” demeyi tercih ediyor. (H.N., Metin İlkin’e ait hazırlayanın notu. Makale ve şiirin alındığı kaynak: Aydınlıkçı Şair-Aydınlıkçı Yazar Nâzım Hikmet, Haz. Metin İlkin, Oda Yayınları, 1976.) Nâzım’ın ilk futurist denebilecek denemelerinden biri olan bu çalışmada, eski yazı tipografik oyun kullanımı ilgi çekici; ve beraberinde şu soruyu da getiriyor, sesli harflerin yazımına izin vermeyen bir alfabe, modernist edebiyatın biçim oyunlarına ne ölçüde izin verirdi ve bu oyunlar çeviriye ne kadar açık olurdu? Her koşulda, Nâzım Hikmet, bir gecelik alt üst oluş yaşamamış gibi görünüyor. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.