Jump to content

Öz Türkçe Düşünceler - Nazım Hikmet...


raskolnikov

Önerilen Mesajlar

ÖZ TÜRKÇE DÜŞÜNCELER

Dönüm Yeri

 

Türkçe bir dönüm yerindedir. Er geç bu dönümü dönecektir. Dilimizin temizliğe, güneşli su gibi ışıklığa doğru akışının önüne geçilemez.

 

Dönüm yerleri köpüklü olur, bulanık olur.. Dönüm yerinde su dalgalıdır…

Dilimiz de dönümünü dönerken köpüklenecek, bulanacak, dalgalanacak.. Bu köpüklenmeden, bu bulanmadan tiksinenler, korkanlar olacaktır.. Tiksinenleri böğürtüleriyle, korkakları korkularıyle başbaşa bırakalım…

 

Dibinin derinliklerini karıştırarak dönümü geçen büyük akarsuda gemisini kullanamayanlar, batacaklardır.. Yırtık yelkenleri acem atkısından dokunmuş, hurma ağaçlarından işlenmiş tekneleri delik deşik gemiler, batacaklar!..

 

Onlar ağır kokulu, durgun, ışıksız sularda yüzmeye alışmışlardır. Ne bu doğudan esen delikanlı yele yelken tutabilirler, ne de bu köpüklü, kaynayan, baş döndürerek akan sulara dayanabilirler… Dönüm yeri acımak bilmez…

 

Dilimiz, dibinin derinliklerini karıştırarak suyun yüzüne birçok sözler çıkardı… Bunların içinden gerisin geriye, dibi boylayacaklar yok değildir.. Birkaç söze takılıp köpükleneni, akanı görmeyenler var.. Ne yapalım? Anadan doğma körlere gözlüğün yararlığı dokunmaz ki, takalım..

 

Dilimizin, bugün içine girdiği dönüm yeri; konuşma diliyle yazı dilinin arasındaki derin ayrılığı kaldıracak; yalnız ikisini de temizleyerek ışıklan dırarak bu işi yapacaktır..

Ben, kendi payıma, ne yeni sözlerden korkuyorum, ne de birçoklarını yadırgıyorum.. Becerikli bir yapıcı, kurulan yeni yapıda, onların bir çoğunu yadırgatmadan kullanabilir.. İş becerikli olmakta… Dil yürüyor.. Yürüyenin önüne durulmaz..

 

12 Teşrinisani 1934

 

KURTULUŞ

 

Dün Edirne’nin kurtuluşu kutlulandı… Kurtuluş şenliklerini; biribiri ardından, biribirini bütünleyen, inanılmayacak kadar güzel seslerle örülmüş bir türkü gibi çağırıyoruz!

Bu türkünün her haykırışı, ya dış emperyalizmin, ya iç derebeyliğin beynine inmiş yumruktan çıkan bir yankı, bir ses karşılığıdır..

 

Sözler vardır, istenilen anlayışa çekilebilir.. KURTULUŞ sözünün, nerde olursa olsun, anlattığı nesne tektir…

 

Sözler vardır, soyları belli olmaz.. Kullanıldıkları yere göre boyalan değişir.. KURTULUŞ sözü sözlerin en aksoylusudur, nerde olursa olsun, hasboyası, yeni doğan güneşlerin alevindendir.

 

Dün Edirne’nin kurtuluşu kutlulandı, İzmir’in kurtuluşu kutlulanacak, derebeylikten, hakanlıktan kurtuluşumuzu kutluladık, arap alfabesinden kurtuluşumuzu kutluluyoruz, dilimizin kurtuluşunu kutlulamak ta boynumuzun borcudur.

 

KURTULUŞ sözüyle, yürümek, ilerlemek, değişmek, dönüm yerleri atlamak sözleri kan kardeştirler…

 

KURTULUŞ sözünü öyle sık sık anıyoruz ki, bu anışm verdiği göğüs kabartıcı yürek açıklığını duymayanlar: “Bıkkınlık getirdik artık” diyorlar.. Biz onlara deriz ki, bu sözü daha sık sık, daha yüksek sesle analım, o bizim gücümüze güç, hızımıza hız katar…

En eskimez sanılan düşünüşler, bu düşünüşleri kalıbı içine alan sözler eskiyebilir; bu kara toprak yuvarlağın üstünde eskimeyecek, kocamayacak bir tek söz vardır: KURTULUŞ…

 

26 Teşrinisani 1934

 

Başka bir örnek olarak, Nâzım’ın bu dönemde yazdığı eski yazı şiirlerin yenilikçi yapısı gösterilebilir. Eski yazı yazılmış şiirlerle bunların çevrimyazıları arasında kökten bir fark olmadığı gibi, şairin dil sıkıntısı çektiğini söylemek de güç görünüyor:

 

RESM-İ GEÇİT

 

“Ton! Ton! Ton!..

Nik Karter, Nat Pinkerton!

Kelepçe, brovnik!..

Tik… Tik…

Şerlok Holmes!

Sesi kes!

Hes, pes!

Dur!…

Pusu kur!…

Köşede bir baş

Yavaş!

Ton!. Ton!.. Ton!…

Nik Karter Nat Pinkerton!

Bir, iki, üç!

Sol, sağ, sol!…”

Boşalttı mi’desini yetmiş yedi karakol!

Resm-i geçit var bugün de

Kapımızın önünde.

Kahkahalarımızı dişlerimizde bir çubuk gibi sıkalım.

Seyre çıkalım! ….

İşte köşeyi döndüler

Göründüler:

En önde «KANBUR» geliyor,

Mel’anet dolu çekmecesi ensesinden yükseliyor.

San’atın bir civan piridir bu!

Hepsinin Emir-ül Emîridir bu!…

Kanbura kandilli bir selam çaktık,

Sonra gülerek baktık,

On adım arkadan gelen bıçkına!….

7 1/2′luk bir cebel topu takmış kıçına,

Kapamış gözlerini paltosunun yakası

Ayna gibi parlıyor palaskasının tokası

20 okka içsem de yalpa vurmam diyor,

Haaaaayt!… Kuş uçurmam diyor.

Bu Fehim Paşanın hayr-ül halefi,

Afi kesiyor… Afi.! !..

Bu rengârenk tavus kuşları

Peşimizden tırmanırlar yokuşları;

İnişlerde kayb etmemek için bizi gözden;

Daha atik olurlar 50 yaşında bir öküzden.

 

Kızmıyoruz onlara

Kızılmaz,

Acınır

Böyle teneke oyuncak olanlara,

Aramızda onların yalnız bir ismi var:

ZAVALLILAR!

 

Nâzım Hikmet

(Aydınlık, sayı 29)

 

H.N.: Nâzım Hikmet, Abdülhamid’in serhafiyesi Fehim Paşa’nın “şerrül halefi” demiyor; “hayrül halefi” demeyi tercih ediyor.

 

(H.N., Metin İlkin’e ait hazırlayanın notu. Makale ve şiirin alındığı kaynak: Aydınlıkçı Şair-Aydınlıkçı Yazar Nâzım Hikmet, Haz. Metin İlkin, Oda Yayınları, 1976.)

 

Nâzım’ın ilk futurist denebilecek denemelerinden biri olan bu çalışmada, eski yazı tipografik oyun kullanımı ilgi çekici; ve beraberinde şu soruyu da getiriyor, sesli harflerin yazımına izin vermeyen bir alfabe, modernist edebiyatın biçim oyunlarına ne ölçüde izin verirdi ve bu oyunlar çeviriye ne kadar açık olurdu? Her koşulda, Nâzım Hikmet, bir gecelik alt üst oluş yaşamamış gibi görünüyor.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...