Kinyas Oluşturma zamanı: Temmuz 29, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Temmuz 29, 2008 Sabahattin Ali/Kürk Mantolu Madonna'dan: "İnsanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini göstecek bir insan bulmaktan daha kolaydır."(s.11) "İnsanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu." (s.12) "Mühimce mevkilere geçen adamların esaslı adetlerinden biri de galiba eski- ve kendilerinden geri kalmış- arkadaşlarına karşı gösterdikleri bu biraz da şuurlu dalgınlıktı. Sonra, o zamana kadar 'siz' diye hitap ettikleri dostlarına birdenbire ahbapça 'sen' diyecek kadar alçakgönüllü ve babacan oluvermek, karşısındakinin sözünü yarıda kesip rastgele manasız birşey sormak ve bunu gayet tabii olarak, hatta çok kere şefkat ve merhamet dolu bir tebessümle birlikte yapmak..."(s.14) "Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz."(s.15) "İnsanları, kendi cinslerinden biri üzerinde kudret ve salahiyetlerini denemek kadar tatlı sarhoş eden ne vardır?" (s.20) "Bütün teessürlerimiz, inkisarlarımız (düş kırıklıklarımız), hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik taraflarıdır. Her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?"(s.23) "İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar."(s.32) "Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!... Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatıyla öteye geçiveriyoruz?" (s.38) ' ' İrvin Yalom/ Nietzsche Ağladığında'dan: ''Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyormuş gibi görünür; bizi ayıran küçücük bir köprü vardır, hepsi o kadar. Ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam: "Bu köprüyü geçip bana gelir misin?"İşte o anda artık istemeyiverirsin; sorumu tekrarlasam, öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer; bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın'' Albert Camus/ Yabancı'dan: "Alakanızı uyandıran bir kimseyi,bizce meçhul ve mechullüğü derecesinde cazibeli bir hayatın unsurlarına karışmış sanmak ve hayata ancak onun sevgisiyle girebileceğimizi düşünmek bir aşk başlangıcından başka neyi ifade eder?" V.C.Andrews/Öç Yuvası'ndan: '' Büyüdüğüm evde bir tuhaflık vardı. Köşeler gölgeler, merdivenler fısıltılarla doludu. Ve dürüstlük kadar önemsizdi zaman kavramı. Evimizde gizli bir savaş sürüyordu. Bunu nasıl anladığımı bilemiyorum. Bu sessiz savaşta silahların patladığını duymuyorduk. Yerlere serilip kalanlarda ceset değil sadece ölen isteklerdi. Kurşunların yerini sözler almıştı ve akıtılan kana da gurur deniyordu... '' Susanna Tamaro/ Yüreğinin Götürdüğü Yere Git'den: '' Sevgi, insanın içine ekilmiştir. Bazılarının işine yaramasa bile ilişikte bulunan bir ek gibi yine de herkeste vardır. Tabii, bazen insanlar buna; nefret adını verir. '' Hakan Günday/ Kinyas ve Kayra'dan: '' Ruhumdaki düğümler fazlasıyla sıkı. Kimsenin onları çözecek kadar ince tırnakları yok. Bense çoktan vazgeçtim tırnaklarımı uzatmaktan. '' Hakan Günday/Zargana'dan: '' Hastane, cinayet, afyon, aşk... Tanrı kayıp çocuklarını geri almak için elinden geleni yapıyor. '' Bİrkaç örnekle konuyu açmak istedim. Konuyu bu şekilde devam ettirebiliriz... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Lorelei Yanıtlama zamanı: Temmuz 29, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 29, 2008 Güzel bir konu gerçekten. Teşekkürler:) Sana Gül Bahçesi Vadetmedim ~ Joanne Greenberg Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim ve hiçbir zaman huzur ya da mutluluk da vadetmedim. Sana ancak bütün bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. Sana sunduğum tek gerçeklik savaşım. Ve sağlıklı olmak, gücün yettiği kadarıyla, bu savaşımı kabul edip etmemekte özgür olmak demektir. Ben yalan şeyler vadetmem hiç. Kusursuz, güllük gülistanlık bir dünya masalı koca bir yalandır... üstelik böyle bir dünya çok can sıkıcı bir yer olur! Yüreğinin Götürdüğü Yere Git ~ Susanna Tamaro Akmayan gözyaşları kalpte birikirler, zamanla kabuk tutarlar ve kirecin çamaşır makinesini tıkaması gibi kalbi tıkayıp felç ederler. Simyacı ~ Paulo Coelho Bulunduğum yerden, diye yanıtladı güneş, Evrenin Ruhu’nu görebiliyorum. Benim ruhumla iletişim halindedir ve ikimiz, birlikte, bitkileri büyütüp gölge arayan koyunları yürütürüz. Bulunduğum yerden, sevmeyi öğrendim. Dünyaya biraz daha yaklaşacak olsam, üzerinde bulunan her şeyin yok olacağını ve Evrenin Ruhu’nun yok olacağını biliyorum. Bu nedenle karşılıklı bakışmakla yetiniyoruz ve birbirmizi seviyoruz: Ben ona hayat ve ısı veriyorum, o da bana yaşama nedeni veriyor. Keşke Gerçek Olsa ~ Marc Levy Çok kısa sürede bana pek çok şeyi, özellikle de mutluluğun tadını öğretmiş olan birine borcumu ödüyorum. Biliyor musun, her rüyanın bir bedeli vardır! Aforizmalar ~ Franz Kafka İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürleri bunlardan çıkar. Sabırsızlık ve tembellik. Sabırsız oldukları için Cennet’ten kovuldular tembelliklerinden geri dönemiyorlar. Ama beki de belli başlı sadece bir günahları var. Sabırsızlık. Sabırsızlıklarından ötürü kovulmuşlardı, sabırsızlıklarından ötürü geri dönemiyorlar. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2010 Eğer insanlar - niçin böyle yaratıldıklarını Tanrı bilir- imgelemleriyle geçmişteki kederin anılarını çağrıştırmak uğruna bu denli çaba gösterecekleri yerde, kayıtsız bir şimdi'ye katlansalardı çektikleri acı daha az olurdu. Genç Werther'in Acıları - Goethe İnsan yaşamının yalnızca bir düş olduğunu başkaları da daha önce düşünmüştür; bu duygu benim de peşimi bırakmıyor. İnsana ait etkin ve araştırıcı güçleri tutsak eden sınırlamalara bakıp, bütün etkinliklerimizin, zavallı varoluşumuzu uzatmaktan başka hiçbir amaç taşımayan gereksinimleri karşılamaya yönelik olduklarını görüp, sonra da araştırmalarımızın bazı noktalarıyla ilgili olarak kendimizi teskin etmemizin, tutsağı olduğumuz duvarları renkli biçimlere ve aydınlık görüntülere boyayan düşsel bir boyuneğmeden başka birşey olmadığını farkedince işte o zaman suskunlaşıyorum Wilhelm; o zaman kendi içime dalıyor ve içimde br dünya buluyorum! Ama böyle yaparken düzenli ve canlı bir güçle değil, daha çok sezgiyle ve karanlık bir arzuyla hareket ediyorum. O zaman duyularım bulanıklaşmaya başlıyor ve ben, düşlerin arasından dünyaya gülümsemeye devam ediyorum. Genç Werther'in Acıları - Goethe 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Mart 17, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 17, 2011 Kadın dedi ki; - Meğer ne kadar vefasızmışsın! Bunca yıl geçti aradan, ne bir mektup,ne bir haber? Adam dedi ki; - Ey sevgisi kalbimde yer edinen selvi boylu! Senin yüzünü görme bahtiyarlığından ben mahrum iken, o şerefi postacıya mı bağışlasaydım? İskender Pala - Katre-i Matem Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Mayıs 2, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 2, 2011 Müşteri : "Tanrı dünyayı altı günde yarattı, ama siz altı ayda bana bir pantolon dikmeyi beceremediniz." Terzi : "Ama bayım, bir şu dünyanın haline bakın, bir de pantolonunuza..." "Dünya ve Pantolon" -Samuel Beckett- ***************** "yıl 2000, Nisan'ın 43'ü" "Mart Aralık, ayın 86'sı. Gündüzle gece arası" "Herhangi bie ay. Gün belli değil" "Ayı hatırlamıyorum. Gün hepten yok. bir şey var... Ama onun da ne olduğu belli değil" "madrid.30 Şubat" "Aynı yılın Şubat'tan sonra ki Ocak ayı" "Şubat, 34 yıl 349" -Bir Delinin Hatıra Defteri- Gogol 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Mayıs 16, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 16, 2011 Uygarlık bir unutuş olarak değil, çoğu zaman bir hatırlayış olarak değerlendirilir; bu yaklaşıma göre dil, bilgi birikiminin ileriki kuşaklara aktarılması ve başkalarının deneyimlerinden, sanki o deneyimler birinin kendi deneyimlerimizmiş gibi yararlanılmasını sağlamaktadır. Herhalde uygarlığın unuttuğu şey tam da bu olsa gerek; yani, başkalarının deneyimlerinin bizim kendi deneyimlerimiz olmadığı ve bu yüzden uygarlaştırma sürecinin temsili olarak yaşanan yapay bir süreç olduğu gerçeği. Anlaşılır nedenlerden dolayı dilin, neredeyse yaşamla özdeş olduğunu iddia ettiğimizde, yaşamın doğrudan yaşanan deneyimlerden koparak ilerlemeci bir mantıkla bu deneyimlerin önüne geçtiğini söylemekten başka bir şey yapmamış oluyoruz. John Zerzan / Gelecekteki İlkel Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Mistero Yanıtlama zamanı: Ağustos 17, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 17, 2011 Rahmi Vidinlioğlu__Şizofreni Yalnız Oynanmaz " Sen, bir hayal, bir yalan denemesi! Hani evcilik oynamak için arkadaş bulamayan küçük kızlar, tek başlarına oynamak zorunda kalırlar ya evlerinin bir kenarında, ama o küçük kız öylesine inanır da evcilik oynadığına, oyuncak bardaklardan bile ikişer tane koyar ya sofraya, aynen öyle bir oyun oynamaktayım işte ben de. Bilirim elbette, bilirim aslında senin hiç olmadığını ve asla da olamayacağını ama şizofreni de tıpkı evcilik gibi yalnız oynanmaz! " Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2012 “eğer bir önemi olsaydı gittiğim yerlerin, tanıştığım insanların, yaptığım uzun konuşmaların, hepsini teker teker dökerdim önümdeki kağıtlara. farkım kalmazdı balzac’tan. hiçbir farkım kalmazdı celine’den. ağır bir dille yazılmış, özenle seçilmiş sıfatlarla dolu tasvirler kaplardı bu sayfaları. ölümlerini gördüğüm insanların dudaklarının kalınlığından, üzerlerindeki paçavraların dokumasına kadar her ayrıntıyı anlatırdım. ama ben doğanın bana emrettiğini yapıyor ve unutuyorum. bütün fazlalıkları unutuyorum. şekilleri hatırlamıyor ve önemsemiyorum. tek önemsediğim ve yazmaya değer bulduğum, olayların mantığı. başka bir şey öğrenmedim ben hayattan. belki gelecek sefere! düşük bütçeli filmlerin vazgeçilmez konusu reenkarnasyona has bir dilekle, belki gelecek sefere diyorum. ancak şimdilik dikkat etmiyorum karşımdakinin gömleğinin temizliğine, rengine…” Kinyas-Kayra Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
juniper Yanıtlama zamanı: Nisan 20, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 20, 2012 "Halbuki şimdi her şey değişmişti. Bu kadının resmini gördüğümden beri geçen bir hafta içinde, ömrümün bütün senelerinden daha çok yaşadığımı hissediyordum. Her günüm, her saatim, uyuduğum zamanlar bile dopdoluydu. Bana sadece yorgunluk veren uzuvlarımın değil, ruhumun da yaşamaya başladığını; içimde, haberim olmadan bekleşen üstü örtülü derin tarafların da birdenbire meydana çıkarak bana fevkalade cazip, kıymetli manzaralar arz ettiklerini görüyordum. Maria puder bana bir ruhum bulunduğunu öğretmişti ve ben de onun, şimdiye kadar rastladığım insanlar arasında ilk defa olarak, bir ruhu bulunduğunu tespit ediyordum. Muhakkak ki bütün insanların bir ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu. Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek birbirine koşuyordu." Kürk Mantolu Madonna- Sabahattin Ali Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
juniper Yanıtlama zamanı: Nisan 28, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 28, 2012 Kendimi ölümsüz olarak görüyorum. Mekân ve zamandan kopalı yıllar oluyor. Bir kıza âşık olmuştum. Onu görmek için altı saat yol almam gerekiyordu. Bir sabah, treni kaçırdım. Âşık olmaktan vazgeçtim. Kendinden vazgeçmenin ne olduğunu asıl ben bilirim. Benim adım Kaygusuz Abdal. Tanrı'dan vazgeçtim. Ölmekten vazgeçtim. Çünkü ölürsem ve eğer yukarıda beni ödül ve ceza sisteminin bekçileri bekliyorsa çok büyük kavgalar etmem gerekecekti. Ölmek istemiyorum, çünkü Tanrı'yı da öldürürüm diye korkuyorum. Ve böyle bir vefata benim dışımda kimse dayanamaz... Platon'un Mağara İstiaresi'ne karşılık, ben de Kuyu İstiaresi'ni yazdım: doğdukları andan itibaren düşen insanların, yanlarından hızla geçen fırsatlara ve başka insanlara tutunup tırmanmalarını ve bunu sadece doğdukları andaki yüksekliklerine erişebilmek için yaptıklarını anlattım. Ancak ellerini ağızlarına sokup, parmaklarını ısırıp hiçbir şeye tutunmamaya kararlı olanları da anlattım. Ve sordum, Tanrı'nın yukarıda mı yoksa aşağıda mı olduğunu. Eskiden poker oynardım. Şimdi de, Tanrı’nın aşağıda, kuyunun dibinde olduğuna oynuyorum. Hayatım masada, birkaç kırmızı oyun fişiyle. Az yedim, çok içtim. Hâlâ içiyorum, içki ayırmadım. Alkolü kendime yakıştırdım. Her türlü uyuşturucudan tattım. Bağımlılıktan nefret ettim. Gitmemi, terk etmemi engeller diye. Ne bir maddeye, ne de bir insana bağlandım. Sırf bunu kendime kanıtlamak için eroin kullandım, âşık oldum, ikisini de arkama bakmadan bırakıp gittim. Geçmişe tükürüp geleceği çiğnedim. Bugünü ise uyuyarak geçirdim. Benim adım Houdini. Dünyayı bir oyuncağa çevirdim. Ayak basmadığım yer kalmadı. Kalan varsa, onları da amuda kalkar geçerim! Duvarlara, bedenime resimler çizdim. Bir gün öyle gürledim ki önümde duran şarap kadehi çatladı. Benim adım Hitler.Kendi ordumu kurmak için bir sürü kadına tohumlarımı bıraktım. Şimdiyse ağlıyorum. Hepimiz için. Çünkü hiçbiri işe yaramadı... Uyumadım. Pişman olmadım. Kendimden bile. Ben gerçektim.Dünyanın en gerçek adamı! Bana ait bir gezegen bulana kadar insanlara ve kendime zarar vermeye devam edeceğim... Biliyorum, beni linç edecekler. Beni bütün dünya öldürecek. En derinde benim cesedim olacak ancak bedenimi toprak bile kusacak... Aranızdayım her gece. Dolaşıyorum sokaklarda sol elimde Şam'dan taşıyıp geldiğim yakutlu hançerimle.. Hakan Günday / Kinyas ve Kayra Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
juniper Yanıtlama zamanı: Mayıs 8, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 8, 2012 "Şu beğenmediğimiz akılsızlığa misal olarak zikrettiğimiz eseklerin içinde ne filozof kafalılar vardır bilir misin evlât?... Yedikleri sopanın sayısı ne olursa olsun yürüyüslerini değistirmezler. Hızlı gitmenin sopadan kurtulmak için çare olmadığını çünkü sahiplerinin büsbütün hırslarını artırarak kendilerini atlarla yarıstırmaya sevkedeceğini biliyorlar.." Acımak - Reşat Nuri Güntekin Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nakreb Yanıtlama zamanı: Mayıs 8, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 8, 2012 istediğin her şeyi alabilirsin yeter ki karşılığını ödemeye razı ol (Benzerlik) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Mistero Yanıtlama zamanı: Mayıs 8, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 8, 2012 Bir Atatürk heykeli düşünüyorum: Bir ağaç dalına asılı salıncakta oturmuş, gülümsüyor... Tıpkı, 28 Kasım 1930'da, Ege vapurunun güvertesinde çekilen fotoğrafındaki gibi... Salıncaktaki Atatürk'ü sallamak için ağacın ve dolayısıyla heykelin bulunduğu alana yalnızca çocuklar girebilir. Çocuklaın salladığı bir Atatürk heykeli... Çocuklar dedim; çünkü bir onların elleri kaldı kirlenmemiş! Sunay Akın__Kırdığımız Oyuncaklar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
juniper Yanıtlama zamanı: Mayıs 9, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 9, 2012 '' Ne güzel gülüyorsun Andre! Oysa çok gülenlerin yüreğinde keskin bir acı saklıdır... '' Maksim Gorki / Ana --------- Büyükanne. Aklaşmış saçlarını toplamış, yüzü ince. Sıska bacakları. Hep mutfakta, midesine bir bıçak dayamış olarak yakaladığım büyükanne, hareketsiz. Ne kendi kıpırdıyor, ne de bıçağı kıpırdatıyor. - Ne yapıyorsun burada? diye soruyor çocuk. - Kendimi öldürmeye çalışıyorum. Anıların tüm görüntülerini vermeyeceğim. Sonsuz gerideler. Bu görüntülerin renkleri soldu. Ama kaybolmadılar. Benim sönüp gitmemi bekliyorlar. Bu kadar hain bu görüntüler. Sen sonsuz gecelerce sevişmiş, sonsuz zamanlar sindirmiş olabilirsin içine. Böylesine hain bu görüntüler, yok olmuyorlar. Seni söndürüyorlar yavaş yavaş. Yeşil yayla rengi bugün gri yeşile dönüştü. Çok uzakta hafif dağ tepeleriyle çevrili. Kızkardeşim olması gereken bir kızın elini tutuyorum. Doğa ölmüş. Çocuklar ölmüş. Onlarla birlikte her şey. Küçük kentin göl kıyısında son bulduğu yerde büyük otlar bitiyor. Otların arasında dolaşıyor ve büyükanneyi arıyoruz. İnce bacakları olan. Kentten çok uzaklaştık. Herhangi bir çukurda kafasını görüyoruz. Gözlüklerini takmış. Uçları rüzgarda uçuşan başörtüsü var. Onu bu büyük otlar arasındaki çukurda nasıl tanıdığımızı bilemiyorum. Yaz rüzgarı esiyor. - Burada ne yapıyorsun büyükanne, biz seni arıyoruz. - Bu dağların ardında yitip gitmek istiyorum. Yitip gitmek.. - Dağların ardında yitip gitmek ne demek büyükanne? Bulduk mu onu Eve getirdik mi? (..) Çocuk ben beşikte yatıyor. Bir beşik çocuğundan daha büyüğüm oysa. Ama beş yaşında da değilim. Beni beşiğe koyan büyüklere kızıyorum. Yoksa iki yaşında mıyım? Konuşabiliyor muyum? Neden bağırmıyorum? Neden beşikte fenalaşmayı, kusmayı bekliyorum? Beni kaldırmaları için neden bağırmıyorum? Yoksa konuşamıyor muyum? Konuşma yaşına henüz gelmedim mi? Peki, beşik çocuğunu, beni saran can sıkıcı atmosferi nasıl kavrayabiliyorum? Şimdi konuşabiliyor muyum? Kırk yaşında konuşabiliyor muyum? (..) Otobüs dağ yamaçlarının virajlarında ilerliyor. Ağaçlar gri. Gri ağaçların gerisindeki göl gri. Gri su durgun duruyor. Sıcaklık da gri. Gölden beyaz, bembeyaz bir ceset çıkartılıyor. Bir gencin ceseti. Bu bir yazın başlangıcı. Ve ben sonraları çocuk olarak elma ağaçlarının üzerinde olacağım. Tezer Özlü - Kalanlar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
juniper Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2012 “Biliyorum. Bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veriş, körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapamayacağımı biliyorum.” "Geleceği görüyorum. işte orada, sokakta. şimdiden daha silikçe. daha ne bekliyor gerçekleşmek için sanki? gelecek, bu ihtiyar kadına daha fazla ne sağlayabilir ki? ihtiyar kadın topallayarak uzaklaşıyor. aniden duruyor. başörtüsünden sarkan aklaşmış bir tutam saçı yana doğru itiyor. yeniden yürümeye koyuluyor. demin oradaydı, simdi ise burada... hiç anlayamıyorum içinde bulunduğum durumu: hareketlerini gerçekten görebiliyor muyum, yoksa onları tahmin mi ediyorum? Şimdiyi gelecekten hiç ayırt etmiyorum artık. çünkü, sürüp gidiyor bu, yavaş da olsa gerçekleşiyor; ihtiyar, koskocaman erkek ayakkabılarını sürüye sürüye ilerliyor ıssız sokakta. budur işte zaman, hem de çırılçıplak zaman, yavaşça var oluyor. kendini beklettirir ve geldiğinde de tiksinti verir. çünkü zaten, uzun süredir onunla birlikte bulunulduğunun farkına varılır." Jean Paul Sartre/Bulantı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
boynuzsuzgeyikler Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2012 Tembeller için, ''gerçek dünyanın dışında yaşıyorlar'' denir. Peki, gerçek dünya nedir? Bütün gün didinip durmak ve insanları daha mutsuz ve daha yoksul bir hale düşürmek için gereksiz şeyler üretmek mi? Gerçek dünya kurallar, yaşam sigortası, emeklilik planları, borç harç, hesap kitap, yağcılık mı demek? Aklı başında olmak, zamanında işine gitmek ve keyifsiz bir yaşam sürmek mi? Bütün bunlarla aslında ''sahte'' bir dünya yaratmıyor muyuz? Gerçek olan ve kendi içimizde yaşattığımız dünyadan bizi koparan bir oyalamaca değil mi hepsi? Evet, her iki dünya da hayal gücünün ürünü aslında. O halde, neden birinin öbüründen daha iyi olduğu işleniyor beyinlerimize? Çözüm, bu iki dünyayı uyum içinde yürütmektir; tembellerin işi de budur aslında! Onlar gündelik yaşamla düşlerini dengede tutarak yaşamayı bilir. Bir tembel ağır görünse de, canlı ve hayat doludur ve her an harekete hazırdır. --------------- On yedinci yüzyıl tembellerinden , Rene Descartes, Felsefesini kendi yaşantısından geliştirmiştir.Gençliğinde Cizvit okulunda , sabahları asla kalkamayan bir öğrenciydi.Papazlar kovalarca buz gibi su dökerek onu uyandırmayı denedikleri halde , Descartes tekrar öbür tarafına dönüp uyumuştur.Ancak, o yaşlarda bile dehası fark edildiği için kendisine geç kalkma ayrıcalığı tanınmıştır.Yatakta yatıp keyif çatarken matematik problemleri çözen Descartes için düşünmek insan olmanın temeliydi.''Düşünüyorum , öyleyse varım'' ifadesi bunun bir sonucudur.cogito ergo sum - yani , yatakta yatıp düşünüyorum , öyleyse varım. TEMBEL AYAKLANMASI / VE YAN GELİP YATMANIN MANİFESTOSU Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Sphynxinator Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2012 "Hoşlandım; o iğrenç düzüşmeden, onun her yanımı okşamasından keyif aldım!" Carrie'nin annesi - Carrie. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
boynuzsuzgeyikler Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2012 Tembel düşmanı bie isim de Thomas Edison'dur.İnsanlar gece gündüz demeden çalışsın diye ampulü bulan adam tam bir iş manyağı değil de nedir.Edison yüzünden ''vardia'' sistemi doğmuştur.Ondan sonra makineler hiç durmadı.Kendi adına gece dört saat uykunun yeterli söyleyerek övünmesine karşın, Stanley Coren onun gün boyunca fırsat buldukça kestirdiğini bildirmiştir.Elektrik mühendisi Nikola Tesla da Edison ile çalıştığı uzun yıllar , ''gece üç dört saat uykuyla yetinirdi ama günde iki kezüç saat uyurdu'' diye anlatmıştır.Coren, bir diğer tembel düşmanı Herry Ford'un bir gün Thomas Edison'u ziyaret ettiğini ve onun gün ortasında uyuduğunu görerek çok şaşırdığını anlatır.Ford , Edison'un asistanlarından birine bu ikiyüzlülüğü açıklamasını istemiş ve asistan şöyle demiştir: ''fazla uyumaz aslında ama sık sık böyle kesti rir.'' ------------------------------------------------------------- Ne yapacağınıza karar veremediğiniz bir an gelirse , uyuklama zamanıdır. ---------------------------------------------------------- Her şey nasıl bu hale geldi?Eh, anti-tembeller iş başında!Fazla uykunun zararları üzerine atıp tutmalar ikibin yıl öncesine dayanıyor İncil'de bu konu işlenmiş: Karıncaları izle, tembel de olsanonların nasıl çalıştıklarını gör ve akıllan. Bir rehberi , bir yol göstereni olmayan o karıncalar Yazları et , hasat zamanı tahılını toplar. Sen daha ne kadar uyuyacaksın, ey miski! Bu uykundan ne zaman uyanacaksın? Biraz uyku biraz tembellik derken Yoksulluk ve açlık seni bulacak... Burada , her şeyden önce insanlara karıncaları örnek gösteren bir dini sorgulamakgerekir diye düşünüyorum.Karınca örneği, milyonlarca işçi arının çalışıp didinmesine karşın hiçbir iş yapmadan oturan kraliçe arıyla parazit erkek arılardan oluşan bir sistemde görebileceğimiz aristokrasi sömürüsüne dayanır.Kutsal Kitap'ta Tanrı Tembel kullarının kulağını çekerek aç ve yoksul kalacaklarına dair onları uyarıyor.Tembelliğin bir günah olduğu açık, günahın cezası da ölüm.İngiltere'de çalışkanlığın bedeli ise , yılda 22.585 sterlin! Tembel Ayaklanması / Yan Gelip Yatmanın Manifestosu Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mksubzero349 Yanıtlama zamanı: Mayıs 14, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 14, 2012 "Her birimizin içinde, kendi kaderimizi şekillendirme yeteneği vardır. Bu kadarını biliyoruz. Ama, daha da önemlisi, her birimizde, evrenin kaderini şekillendirecek aynı yetenek vardır. Ah, buna inanmayı daha güç buluyorsunuz. Ama ben size bunun böyle olduğunu söylüyorum. Yediler Konseyi'nin önderi olmanıza gerek yok. Çevrenizdeki dünya üzerinde önemli bir etkiniz olması için elf kralı, insan hükümdarı, cüce kralının başı olmanız gerekmiyor. Okyanusun enginliği içinde herhangi bir damla diğerlerinden daha büyük müdür? 'Hayır' diyorsunuz, 've tek bir damla bir dalga da oluşturmaz.' 'Ama' diye itiraz ediyorum size, 'eğer okyanusa tek bir damla düşerse, dalgacıklar yaratır. Ve bu dalgacıklar yayılır. Ve belki -kim bilir- bu dalgacıklar büyüyebilir, yükselebilir ve bir süre sonra köpüklenerek kıyıya vurabilir.' Engin okyanustaki bir damla gibi, her birimiz, kendi yaşamlarımızda hareket ederken dalgacıklar yaratırız. Yaptıklarımızın etkileri -ne kadar önemsiz görünse de - bizden öteye yayılır. En basit eylemimizin bile diğer ölümlüler üzerinde ne kadar etkili olabileceğini hiç bilemeyebiliriz. Okyanustaki yerimizin, dünyadaki yerimizin, diğer yaratıklar arasındaki yerimizin bilincinde olmalıyız. Çünkü eğer yeteri kadarımız güçlerini birleştirirse, olay dalgaları yaratabiliriz -iyilik ve kötülük yolunda." Ölüm Kapısı Serisi - Yedinci Kapı - EK 1: Su Damlaları Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
juniper Yanıtlama zamanı: Mayıs 14, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 14, 2012 "..sonra da hayatı boyunca kurmuş olduğu bütün hayalleri düşündü. içlerinden sadece biri gerçek olmuştu. O da gerçekleşmemesi gerektiği için hayal olarak kurulmuştu. Sadece hayalde kalacağı için kurmaya cesaret ettiği tek hayali gerçek olmuştu. Sonra başka bir şey düşündü: kim seçiyor acaba, dedi içinden. Hangi hayalin gerçek olacağını? o hayali kuran mı, yoksa o hayali kurduran mı?" -Hakan Günday // Az- Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
CihanBora Yanıtlama zamanı: Mayıs 14, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 14, 2012 Sarp alaylı bir ifadeyle güldü."Anlamıyorsun değil mi? Milyarlarca insanın ölümünden bahsediyorsun. Öyle bir düzenden bahsediyorsun ki, insanların zalim yöneticilere ve korkunç, küçük tanrılara taparak yaşayacağı dehşet çağı... Sürgündeki var veya yok , kendi kafandaki çarpık bir fantezi dünyası oluşturuyorsun.İyi ama benim farkım ne olacak o zaman John. Herkes avcı, kötülük sıradan olacak. Oysa biliyor musun belki de ben kötülüğü, avcılığı farklı olmak için seçmişimdir.Çoğunluk olan şey sıradandır John. Ben şu anda farklıyım, olağanüstüyüm , hakim olan ahlakın, iyi ve kötü kavramların dışındayım. Bu dünyanın kendi yarattığı yaşam stilinin tek temsilcisi olan bir türüm. Asiyim.Oysa senin düzenin beni sıradan yapacak... Orkun Uçar / ASİ Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Lucinda Yanıtlama zamanı: Mayıs 14, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 14, 2012 Bu dünyada küçük şeyler yoktur. Bakmasını bilen göz için her şeyin bir anlamı vardır. Üstün Dökmen/ küçük şeyler... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
boynuzsuzgeyikler Yanıtlama zamanı: Mayıs 14, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 14, 2012 ..........Malcolm X '' Bir taş at , bir taş daha at , bir şiir ateşle , bir yumruk yükselt , sesini yükselt'' diyordu , içeriden babam ise '' bir çay koy , bir çay daha koy , şu sigarayı yak , ağzıma koy'' diyoru. Çayın karpuzun olduğu yerde isyan olmuyordu. Onlar gibi olmak istemiyordum, olmayacaktım. Ama nasıl? Düşünüyor , düşünüyor bulamıyordum. Millet aile baskısı geçirince yazar neyin oluyor.Kafka'yı Dostoyevski'yi inanılmaz baba baskısı beslemiş , baskıya uğradıkça yazmış ha yazmışlar. Ben ise şu şahane baskı dönemini Buzparmak'la Meybuz'la hayvan gibi geçiriyordum. ''Baskı'' dediysem Yasinlerle tatile gitmeme izin vermemişlerdi sadece. Şimdi düşünüyorum da Yasinlerle tatile gitme izni alamadım diye edebi bir eser vermem de çok acayipmiş.............(Umut Sarıkaya'nın bir yazısından alıntıdır. Büyük ihtimalle ''Benim de söyleyeceklerim var 2 de vardır yoksa da 3 de kesin olacaktır. ) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
juniper Yanıtlama zamanı: Mayıs 14, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 14, 2012 Aydınlıkta köhneliği belirginleşen ve kentte ve konutta hiçbir şey neyse ben oyum. Öylesine bağsız ve yeğniyim ki bu hafifliğin şiddetinin bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum. Sanki varoluş beni cezalandırmak ister gibi; yoğunluğundan bana düşen payını benden geri alarak bu yoğunluğa, olur olmadık herkese ve her şeye fazlasıyla katlayarak sunuyor. Ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım yok. Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben yalnızca buna inanabilirim, ben. Yere göğe zamana denize kayalara ve kuşlara da dokunan aynı tanrı değil mi? Bu kutla tanrının yönetkenliğinde, olmayan ellerimle bir yok-tanrı'yı tutuyor ve ölçüyorum yokluğun ağırlığını. Kefe'lerinden birine onun oylumu pekâlâ sığıyor, diğerine duygular, duyumlar ve düşünceler yığılıyor, işte yetkin eşitlik...her gün her gece bu eşitliğin bilgisiyle geçiyor. Bir eskiciden satın alınmış bu teraziyi birgün başka bir eskiciye vereceğim, o gün, tozanlarım her bir yana dağılıp toprağın suyun ölümsüzlüğüne eklemlenecekler ve ben özgürleşeceğim. Nilgün Marmara Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
masal perisi Yanıtlama zamanı: Mayıs 16, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 16, 2012 (düzenlendi) Hiçbir yerde insanlar eşit değil.hala demokrosiyi savunuyorum ama bunu insanlara anlatmak için güçlü olmalısınız..insanlar kardeş olmak istemiyor..ama bir gün nasıl olsa olacaklar bunu bilmiyorlar..Geçen hafta Londra'ya geldiğim gün insanların kardeşliği konusundaki düşüncelerim kayboldu.Trende insanların binenlere yer vermek için kımıldamadıklarını görünce değişti bu düşüncem.İnsanlara iyiyi göstererek bir anda değiştiremezsiniz onları..Ama öngörülü bir güç onları istediğiniz yönde davranmaya zorlayabilir.Hala tüm insanların kardeşliğine inanıyorum ama henüz çok erken..bir on bin yıl daha geçmesi gerek bunun için..sabırsızlığın yararı yok..değişim uzun bir süreçtir... Köşkteki Esrar-Agatha Christie Nisan 10, 2015 masal perisi tarafından düzenlendi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.