naughty Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2016 "İstediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır." Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ilithyia Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2016 "Dünyada yaşamış insan sayısı kadar kırık kalp var, farkındayım. Ama benim için önemli olan hep senin kalbin olacak. Çünkü onu ben kırdım." Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2016 Yaşlı ve bilge bir Budist keşiş tanıyorum. Bu keşiş bir gün yurtdaşlarına şöyle seslendi: " Bilmek istiyorum, neden bir insan hep kendinden bahseder ve örneğin 'Ben dünyanın en zeki, en akıllı, en cesur ve en yetenekli insanıyım,' dediği vakit kahkahalarla karşılanır ve neden 'ben' yerine 'biz' sözcüğünü koyarak 'Biz dünyanın en zeki, en akıllı, en cesur ve en yetenekli ulusuyuz, ' dediği vakit, büyük bir coşku ile alkışlanır ve büyük bir yurt sever olarak nitelendirilir? Neden?" . Bu sözlerin aslında fanatik yurt sevgisiyle bir ilişkisi yoktur. Bir insan elbette, başka ülkelerde yaşayanların, ayaktakımında kişiler olduğunu ileri sürmeden de yurdunu sevebilir. Ama lnsanlar bu anlamsız saplantıya kapıldıkça, dünya barışı tehlikeye düşmektedir. Ernst H. Gombrich - Dünya tarihi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Eylül 17, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 17, 2016 Saticinin hikayesini dinledigim sirada sekiz gündür çölde bulunuyordum ve elimdeki suyun son damlalarini yudumluyordum. “Anilarini dinlemek gerçekten de güzel” dedim küçük prense, “ama henüz uçagimi tamir etmeyi başaramadim. Keşke ben de bir su pinarina dogru agir agir yürüyebilseydim. “Dostum tilki bana demişti ki...” “Sevgili dostum. Bunun tilkiyle hiçbir ilgisi yok ki!” “Ama neden?” “Çünkü susuzluktan ölecegiz.” “Insanin dostu olmasi iyidir. Ölecek olsa bile. Ben tilkiyle dost oldugum için çok mutluyum.” Kendi kendime “Tehlikenin farkinda degil” dedim. “Ne acikiyor, ne de susuyor. Istedigi tek şey biraz gün işigi.” Küçük prens sanki ne düşündügümü anlamiş gibi: “Ben de susadim. Hadi gidip bir kuyu arayalim” dedi. Bunun yararsiz oldugunu anlatan bir işaret yaptim. Çölün ortasinda bir kuyu aramak saçmaydi. Yine de birlikte yürümeye başladik. Hiç konuşmadan saatlerce yürüdük. Karanlik bastirdi, yildizlar da tek tek belirmeye başladi. Susuzlugumun etkisiyle, yildizlara bakarken kendimi rüyada gibi hissettim. Küçük prensin sözleri zihnimde yankilanmaya başlamişti. “Demek sen de susadin?” diye sordum. Ama sorumu yanitlamadi. Sadece: “su kalbimize faydalidir” dedi. “Ne demek istedigini anlamamiştim, ama bir şey sormadim. Artik ona soru sormanin hiçbir yarari olmadigini gayet iyi biliyordum. (...) Yürümeye devam ettik ve gün agarirken kuyuyu bulduk. “Insanlar,” dedi küçük prens, “ne aradiklarini bilmeden hizli trenlere doluşuyorlar. Endişe ve telaşla, ayni yerde dönüp duruyorlar.” Bir an durakladiktan sonra ekledi: “Çektikleri sikintiya degmez bu.” Buldugumuz kuyu Sahara Çölünün bilinen kuyularindan degildi. Sahara Çölü’ndeki kuyular kumda açilmiş çukurlardan ibarettir. Ama bizim buldugumuz kuyu kasabalardaki kuyulardandi. Oysa etrafta kasaba filan yoktu. Düş gördügümü sandim. “Ne kadar garip” dedim küçük prense, “her şey hazir durumda. Makara, kova, ip, hepsi hazir.” Güldü. Makarayi çevirmeye koyuldu. Uzun süredir çalişmamaktan paslanmiş olan makara, inlemeye başladi. “Duyuyor musun?” dedi küçük prens. “Kuyuyu uyandirdik. O da şarki söylemeye başladi...” Onun yorulmasini istemiyordu. “Bana birak” dedim. “Senin için fazla agir.” Kovayi agir agir çektim ve kuyunun kenarina biraktim. Kovanin içindeki su hala titriyordu ve makaranin sesini hem kulaklarimda, hem de titreyen suda duyabiliyordum. Güneşin titrek işiltilarini görebiliyordum. “Bu sudan içmek istiyorum” dedi küçük prens, “bana biraz su verir misin?” Işte şimdi onun ne aradigini anlamiştim! Kovayi dudaklarina dayadim. Içerken gözleri kapaliydi. Bir bayram şekeri kadar tatliydi bu su. Diger besinlerin hepsinden farkliydi. Yildizlarin altinda yapilan bir yürüyüşten, makaranin şarkisindan ve kollarimin emeginden dünyaya gelmişti. Kalbe faydaliydi. Bir armagandi sanki. Küçük bir çocukken Noel’de aldigim hediyenin güzelligi Noel agacinin işiltisindan, kutlamanin müziginden, gülümseyen yüzlerin sicakligindan gelirdi. “Senin yaşadigin yerdeki insanlar,” dedi küçük prens, “bir bahçenin içinde binlerce gül yetiştiriyorlar ve yine de aradiklarini bulamiyorlar.” “Dogru, bulamiyorlar” dedim. “Ve aslinda aradiklari şeyi tek bir gülde, ya da bir avuç suda bulabilirlerdi.” “Evet, haklisin” dedim. “Ama gözler göremez. Insanin kalbiyle bakmasi gerekir.” (Küçük Prens) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Karabuyu Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2016 "Eğer tanrı varsa ve insan özgürlüğüne hizmet etmek istiyorsa, bunu ancak var olmaktan vazgeçerek yapabilir." Tanrı ve Devlet - Mihail Bakunin Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2016 " Boş yere hayallere kapılıp şu insan denen yaratığa bel bağlamamalıydım. Çünkü, yüzyıllardır çözülemeyen acayip bir bilmeceydi insan. Derinlerden daha derin bir sırdi ya da, ucu bucağı olmayan, içi pislikler, içi eşsiz güzelliklerle dolu, alabildiğine karanlık ve karmakarışık bir evrendi. Öyle ki, onca kafa patlamasına rağmen, kendisi bile çozemiyordu kendini..." ben bir gürgen dalıyım - Hasan Ali Toptaş Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
celali Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2016 “Sessizlikten şiştim kadın.” “O halde Sör Cleos'la konuş. Benim canavarlara edecek lafım yok.” Jaime uludu. “Yakınlarda canavarlar mı var? Belki de suyun altında saklanıyorlar? şu söğütlerin arasında? Ve benim kılıcım bile yok!” “Öz kardeşinin ırzına geçen, kralını öldüren, masum bir çocuğu ölüme iten bir adam bundan başka bir isim hak etmez.” (başta hiçbirimiz sevmemiştik kingslayer adamdır ) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Eylül 19, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 19, 2016 "Kapı olmak hiç sevimli değil," diyordu içimizdeki çamların en yaşlısı." Bir kere kapı olunca kilit takarlar bize. İnsanoğlunun böyle acayip huyları vardır. Evet, gözümüzün yaşına bile bakmadan kilit takarlar. Kilit ne demektir bilir misiniz?" "Ne demektir?" "Ben söyleyeyim, kilit, insanın utancı demektir her şeyden önce. İnsanoğlunun nereye ulaştığının göstergesi demektir. İnsanların birbirlerine duydukları güvensizliğin elle tutulur halidir kilit. Birbirlerine duydukları saygının derecesidir. Bu yüzden, bir çeşit utanç belgesidir her kapı da. Hatta, her dolapta, her çekmecede, her çantada, her kasada, her kutuda... Gene de, insanların yüzü kızarmaz onu görünce." -ben bir gürgen dalıyım Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KurukafaDimtis Yanıtlama zamanı: Eylül 19, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 19, 2016 "Büyük bir acının tesirinden kurtulmaya çabalayan ruh manevi ümitlerden mahrum kalınca hayvani zevkler arar" Peyami Safa-Şimşek Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Karabuyu Yanıtlama zamanı: Eylül 22, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 22, 2016 “Ve örtünün üstündeki ellerim, daha şimdiden buruşmaya başlamış ellerime bakıyorum, benim değil artık onlar, kolum yok benim, bir çift bu, örtüyle oynuyorlar, belki de aşk oyunları bunlar, belki birbirlerinin üstüne çıkacaklar. Ama çok sürmüyor bu, yavaş yavaş kendime çekiyorum onları, oh direniş başlıyor. Kimi zaman, ayaklarım için de aynı şey oluyor, onları, biri parmaksız, biri parmaklı halde yatağın ucunda gördüğüm zaman. Ve bu, ayrıca üstünde durulmaya değer bir noktadır. Çünkü bacaklarım, az önceki kollarımın yerini tutan bacaklarım, şimdi, kaskatı ve son derece duyarlıdır ve onları, hani bir bakıma kazasız belasız duran kollarım gibi unutamamalıydım. Bununla birlikte unutuyorum ve benden uzakta, birbirlerini gözleyen çifte bakıyorum. Ama ayaklarımı, böyle oldukları zaman kendime çekmiyorum, çünkü yapamam bunu, onlar, benden uzakta, gerçi az öncekine oranla daha uzakta, ama yine de uzakta, öylece kalakalıyorlar.” Samuel Beckett - Molloy Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Eylül 24, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 24, 2016 "...Bir budist olmakla birlikte, Hamlet, niyetimizin ne olduğu bilmekle ilgili bu öğretileri pek güzel kavramıştı. Horatio'ya söylediği gibi: "Ne iyi ne de kötü vardır, fakat düşünmek gösterir iyi ve kötüyü". Bira örneğin, kendi başına iyi yada kötü bir şey değildir. Aslında niyetimiz, arkadaşlarımızla buluşup sohbet etmek olduğunda, bira içmek, bir araya gelmek için pek güzel bir bahanedir. Öte yandan kızgınsak ve niyetimiz işyerinde yüzümüze gözüüze bulaştırdığımız bir sunumu unutmaksa, içki içmek gerçeklikten kaçmak için bir yola dönüşür. Her iki durumda da, berbat bir baş ağrısıyla uyandığınızda bunun suçlusu bira değildir. Bizi bu hale bira getirmemiştir; zihnimiz getirmiştir, zira niyetimizi idrak edememiştir. ..." Buda Bir Gün Bara Girer...- Lodro Rinzler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
masal perisi Yanıtlama zamanı: Ekim 31, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 31, 2016 insanoğlunun dayanma gücü sahiden de büyük !insan her şeye alışabilen bir varlıktır,insana dair en iyi tanım budur kanımca ! Suç ,kalıp yargılarla kavranamaz; felsefesi tahmin edildiğinden daha karmaşıktır.Cezaevleri ve angarya suçluyu ıslah etmez,yalnızca cezalandırır ve toplumun huzurunun bozmasını engeller.hapis yatmak ve kürek cezası olsa olsa suçlunun nefretini,yasaklanan zevklere duyduğu açlığı ve küstahlığını artırır.diğer yandan o ünlü hücre cezasıyla ,kesinlikle yalnızca göstermelik bir amaca ulaşabileceğine inanıyorum.Bu cezalar kişinin ruhunu hırpalayarak zayıflatır,mumyaya dönmüş,yarı delirmiş bu insan ıslah edilmiş ve pişman bir misal olarak gösterilir.topluma isyan eden suçlu ,haliyle ondan nefret eder ve kendini haklı,toplumu ise haksız görür.Ayrıca toplum tarafından cezalandırıldığından dolayı onunla hesabını kapattığına inanır.Olaya böyle bakıldığında suçlu haklı bulunabilir mi?Fakat hangi açıdan bakarsak bakalım insanlık var olduğu sürece her zaman ve her yerde suç olarak kabul edilecek eylemler de olacaktır. --ölüler evinden anılar--dostoyesvki Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Kasım 22, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 22, 2016 Önsezi gibi bir şey hissetmiştim, ama neyi beklediğimi sorsalar kesinlikle açıklayamazdım, zaten açıklanabilecek bir şey değildi... - Anna Kavan - Kartal Yuvası Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Drizzt Yanıtlama zamanı: Kasım 22, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 22, 2016 http://i.hizliresim.com/r6dkBB.jpg Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
masal perisi Yanıtlama zamanı: Ocak 5, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 5, 2017 ayın on beşi karanlıksa,on beşi aydınlıktır.. çalıkuşu Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Ocak 5, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 5, 2017 "...en az doktorun verebileceği herhangi bir ilaç kadar etkili bir lapaydı bu, belki de daha etkiliydi. Glgelelim yosun lapası bedava olduğundan, kimselerde güven uyandırmıyordu." John Steinbeck / inci 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
BayParadoks Yanıtlama zamanı: Ocak 6, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 6, 2017 Akıllıca bir konuşmam oldu dün gece; Sana soracaklarım var, dedim; Sen ki her bilginin temelisin, Bana yol göstermelisin, Yaşamaktan bezdim , ne yapsam? Birkaç yıl daha katlan, dedi Nedir; dedim bu yaşamak? Bir düş , dedi; bir kaç gôrüntü. Evi barkı olmak nedir? dedim; Biraz keyfetmek için Yıllay yılı dert çekmek, dedi. Bu zorbalar ne biçim adamlar? dedim; Kurt, köpek , çakal makal, dedi. Ne dersin bu adamlara, dedim; Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi. Benim bu deli gönlüm, dedim; Ne zaman akıllanacak? Biraz daha kulağı burkulunca, dedi. Hayyam'ın bu sôzlerine ne dersin, dediim; Dizmiş alt alta sôzleri, Hoşbeş etmiş derim, dedi. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
masal perisi Yanıtlama zamanı: Ocak 10, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 10, 2017 bu baş başa kaldığım bana eşlik edecek olan yeni jandarmaydı.bana aşağı yukarı şunları söyledi: -suçlu,temiz kalpli biri misin? ona hayır dedim verdiğim cevabın sertliği onu şaşırtmıştı.biraz duraksamasına rağmen,yinede sözlerini sürdürdü. -zevk için kötü olmaz insan -niye olmasın diye cevapladım onu.eğer bana bunu söyleyeceksiniz lütfen beni yalnız bırakın.sözü nereye getirmek istiyorsunuz? affedersin suçlum diye cevap verdi.sadece iki kelime zavallı bir adamı mutlu etmek elinizde.üstelik hiç bir zahmete katlanmanız gerekmeyecek omuzlarımız silktim.. "siz charentondan mı geliyorsunuz oldukça tuhaf bir yer seçmişsiniz mutluluğu aramak için?ben mi birini mutlu edeceğim?" sesinin tonunu alçalttı ve aptal görünümlü suratına hiç de uymayan esrarengiz bir havaya büründü.Evet suçlum evet,mutluluk evet servet,bunların hepsi de sizin sayenizde gelecek bana.evet ! ben fakir bir jandarmayım.İşim çok ağır,kazancım çok az.şu bindiğim at kendi atım ve bana yük oluyor.masraflarımı karşılamak için piyangoya taktım kafamı.bu iş bile ustalık istiyor.şimdiye kadar doğru numaraları hep kılpayıyla kaçırdım.durmadan arıyorum, ama hep ya bir üstüne ya bir altına çıkıyor ikramiye.yetmiş altı numaraya koyuyorum yetmiş yedi numara çıkıyor.ne kadar uğraşsam doğru numara gelmiyor.lütfen biraz daha sabredin söyleyeceklerim bitiyor şimdi.oysa şimdi önümde bir fırsat var.Affedersiniz siz bugün öteki tarafa gidiyorsunuz galiba.bu şekilde öldürülenlerin piyangoyu önceden bildikleri söylenir.siz yarın gece bana geleceğinize söz verir misiniz?bana sadece üç numara söylerseniz,isabetli olanından üç numara.ne dersiniz?sakin olun ben hortlaklardan korkmam.adresim işte burada: Popin court kışlası,a merdiveni ,no:26.koridorun sonunda.artık beni tanıdınız değil mi ?eğer sizin için daha kolay olacaksa bu akşam da gelebilirsiniz :rofl: delice bir umut dalgası olmasaydı bu salağa cevap bile vermezdim.o an içinde bulunduğum bu çaresiz durumda,bir an geliyor ki insan saçının bir teliyle bir zinciri bile kırabileceğine inanıyor. -Dinle beni dedim ona.yakında öleceğini bilen birinin ,becerebileceği kadar iyi rol yaparak : "aslında seni bir kraldan bile daha zengin yapabilir,milyonlar kazanmanı sağlayabilirim.ama bir şartla !" -gözlerini şaşkın şaşkın açtı ve : nedir ?söyleyin nedir ?sizi memnun etmek için her şeyi yaparım suçlum -sana istediğin üç numara yerine,dört numara söylemek için söz vereceğim,sadece kıyafetini benimkiyle değiştirmeni istiyorum eğer benden istediğin sadece buysa ! diye haykırarak,üniformasının ilk düğmesini çözmeye başladı. yerimden kalkmıştım.kalbim müthiş bir hızla çarpıyor,onun her hareketini izliyordum.Üzerimdeki jandarma üniformasının karşısında bütün kapıların açıldığını,greve alanının ,sokağın ve adalet sarayının arkamda kaldığını görüyordum -Ah buradan kaçmak için istemiyorsunuz bunu değil mi? -artık her şeyin bittiğini anladım.o anda faydasız ve mantıksız bir çabayla son kez deneyerek ona "evet öyle ,ama sende servet sahibi olacaksın unutma...dedim" -Sözlerini kesti ve elbette hayır,bakınız, numaralarımın isabet etmesi için sizin ölmeniz gerek Her zamanki düş kırıklığı içinde tekrar sessizce yerime oturdum. bir idam mahkumunun son günü /victor hugo Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
celali Yanıtlama zamanı: Mart 14, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 14, 2017 Yalnız yaşamanın bir tek amacı vardır sanıyorum;o da daha başıboş, daha rahat yaşamak.Fakat her zaman,buna hangi yoldan varacağımızı pek bilmiyoruz.Çok kez insan dünya işlerini bıraktığını sanır,oysa ki bu işlerin yolunu değiştirmekten başka bir şey yapmamıştır.Bir aileyi idare etmek bir devleti idare etmekten hiç de daha kolay değildir.Ruh nerde bunalırsa bunalsın,hep aynı ruhtur;ev işlerinin az önemli olmaları,daha az yorucu olmalarını gerektirmez.Bundan başka,saraydan ve pazardan el çekmekle hayatımızın baş kaygılarından kurtulmuş olmuyoruz. Ratio et prudentia curas, Non locus effusi late maris arbiter,aufert. Dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir, O engin denizlerin ötesindeki yerler değil. Horatius Memleket değiştirmekle kıskançlık,cimrilik,kararsızlık,korku,tutku bizi bırakmaz. Denemeler/Montaigne Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
akuma Yanıtlama zamanı: Nisan 5, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 5, 2017 Güray Süngü - Kış Bahçesi Geçmiş zaman gözden geçirilince ne çabuk geçmiş denir. Gelecek zaman tasavvur edilmeye çalışıldığında ise hiç gelmeyecek gibi görünür. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
akuma Yanıtlama zamanı: Nisan 12, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 12, 2017 Halil Cibran - Ermiş -Kederin varlığınızda açtığı oyuk ne kadar derin olursa , taşıyabileceğiniz sevinç o kadar çok olur. -sevinçli iken yüreğinizin derinliklerine bakın, sizi şimdi sevindirenin , sizi bir zamanlar üzenden başka bir şey olmadığını göreceksiniz. Kederli olduğunuz zaman yine yüreğinize bakın, aslında bir zamanlar mutluluk kaynağınız olan için ağladığınızı göreceksiniz. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Temmuz 1, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 1, 2017 ... şimdi ise nefret duyacak kadar özgür hissediyordu kendini, ... Veronika her şeyden nefret ediyordu ya, en çok da yaşamını sürdürmüş olduğu biçimden, içinde barındırdığı yüzlerce Veronika'yı keşfetmeye zahmet etmeyişinden tiksiniyordu. ... ---- "Tüm sevgisini bana veren birinden nasıl nefret edebilirim?" diye düşündü Veronika. ...bu sevgi onu suçluluk duygusuna boğmayı başarmış, kendi hayallerini çöpe atmak pahasına bir başkasının beklentisini yerine getirmek isteğini yaratmıştı. ( Veronika Ölmek İstiyor) 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2017 (Nietzsche Ağladığında) Size düşen ödev kendinizi kabullenmenizdir, benim sizi kabullenmemin yollarını aramak değil. -- Görmüyor musun Josef, problem, senin huzursuzluk duyman değil! Göğsündeki baskının ya da gerilimin ne önemi var? Sana kim rahatlamayı vaat etti? Bu yüzden mi uykuların kaçıyor? Nedir yani? Sana kim deliksiz uyku vaat etti? Hayır, problem huzursuzluk değil. Asıl problem yanlış bir konuda huzursuzluk duyman. -- Zorunlulukla yaptığınız şeyleri erdeme dönüştürmeye çalışıyorsunuz. Duygularınızı derinlere gömüyor ve sonra da hınç hissedemedğiniz iiçin kendinizi azizlere benzetiyorsunuz. -- Öğretmen insanı yücelten biri olmalı. -- Belki de Josef, güven içinde yaşamaktır tehlikeli olan. Tehlikeli ve ölümcül olan. -- Dediğim gibi bunun, insanların varlığıyla veya yokluğuyla bir ilgisi yok, üstelik yalnızlığımı elimden aldığı halde gerçekten benimle olmayanlardan da nefret ederim. -- Ha, bu arada Montaigne'in ölüm üzerine yazdığı denemelerden birinde mezarlığa bakan bir odada kalınmasını öğütlediğini biliyor musunuz? İnsanın zihnini dinlendirdiğini ve yaşamdaki önceliklerin değerlendirilmesini sağladığını öne sürüyor. -- Uzun zaman önce Josef, kötü ünle baş etmenin vicdan azabıyla baş etmekten daha kolay olduğunu öğrendim. -- "Cevabını biliyorsam niye size sorayım?" "Kendi cevabınızı bilmekten kaçmak için!" -- Çocuklarınızı yetiştirmek için önce kendinizi yetiştirmeniz gerekir. Aksi halde, hayvani ihtiyaçlarınız ya da yalnızlığınız ya da içinizdeki boşlukları doldurmak için çocuk sahibi oluyorsunuz demektir. - ...ne demişti; "Bir yaratıcı olmaya ve ortaya yeni yaratıcılar getirmeye hazır değilsen çocuk yapma." İhtiyaç için çocuk yapmak yanlış bir şey, yalnızlığını hafifletmek için çocuğu kullanmak yanlış, insanın kendine benzer bir kopya çıkarmayı kendine amaç edinmesi yanlış. Tohumlarını geleceğe doğru kusarak ölümsüzlüğü araması da yanlış, sanki spermler bilincini de taşırmış gibi! -- Bugün en iyi öğretmenin, öğrencisinden bir şeyler öğrenen öğretmen olduğunu anladım. -- Biriyle tam bir ilişki kurabilmek için önce kendinle ilişki kurabilmelisin. Eğer kendi yalnızlığını kucaklayamazsak, inzivaya karşı kalkan olarak başka birini kullanırız. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Cronos Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2017 Karamazov ailesini yakından inceleyen genç tanık Bay Rakitin'in demin açıkladığı parlak düşünceyi hatırlayalım: ''Bu çeşit dizginsiz, alabildiğine taşkın tabiatlar için düşmenin alçaklığı en yüksek asalet duyguları kadar şiddetli ihtiyaçtır.'' Evet doğru, onlar bu tabii olmayan karışıma aralıksız ihtiyaç duyarlar. Evet efendim, aynı anda iki çelişme göklerin enginliği ve çirkef uçurumu; bunlar olmayınca bedbahtız, yaşamamızın tadı yok. Genişiz, anayurdumuz koca Rusya'mız gibi genişiz, içimize her şeyi sığdırır, her şeyi barındırırız! Karamazov Kardeşler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Ağustos 3, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 3, 2017 Denis Diderot - Kaderci Jasques ve Efendisi “Ama tanrı aşkına yazar," diyorsunuz, “Nereye gidiyorlardı?” Ben de size, ”Ama Tanrı aşkına okurum! insan nereye ggittiğini bilir mi?" diye cevap vereceğim. Ya siz nereye gidiyorsunuz? Size Ezop’ un macerasını mı hatırlatayım illa ki. Bır yaz ya da kış akşamı -çünkü Yunanlılar her mevsim yıkanırlar- efendisi Xantippe, Ezop'a der ki: "Ezop, hamam git, kalabalık değilse yıkanırız..." Ezop yola koyulur. Yolda Atina devriyesine rastlar. ---Nereye gidiyorsunuz? ----Nereye mi gidiyorum? Hiç bir fikrim yok, der Ezop. --- Hiç bir fikrin yok mu? Doğru hapishaneye. "Eh!" diye atıldı Ezop, "Nereye gittiğimi bilmiyorum dememiş miydim? Niyetim hamama gitmekti ama işte bakın kodese gidiyorum." ------ jacques:Bu kolay değil. insan karakterine, çıkarınaa, zevkine, tutkularına göre abartmaz ya da azımsamaz mı? Olduğu gibi söylemek ha! Kırk yılın başı olacak şey bu. Hem bakalım sizi dinleyenin keyfi konuşanınkinden daha mı yerinde? O kırk ylın başında da insanın konuştuğu gibi anlaşılması olacak şey mi? Efendi: Yetti artık jacques, dilin ve kulakların kullanılmasını yasaklayan özdeyişler bunlar. Hiç bir şey söylememek, hiç bir şey dinlememek ve hiç bir şeye inanmamak! Yine de sen kendin gibi söyle ben kendim gibi dinleyeyim ve inanabileceğim gibi inanayım sana. ------ jacques: Bu dünyada neredeyse söylenen hiç bir şey olduğu gibi anlaşılmıyorsa bundan beteri var: O da dünyada yapılan hemen hemen hiç bir şeyin olduğu gibi değerlendirilmemesi. ------- İyi biliyorum ki ileri gelenler filozoflardan nefret eder, çünkü filozoflar onların önünde diz çökmezler; memurlar toplumsal konumları gereği izinden gittikleri önyargıları muhafaza ettikleri için, rahipler onları sunaklarının önünde pek görmedikleri için, şairler de felsefenin güzel sanatları baltaladığını düşünen ilkesiz tipler oldukları için onlardan nefret ederler, kendi camialarında da iğrenç taşlamalarda bulunanların dalkavuktan başka bir şey olmadıklarını hesaba katmaksızın. -------- jacques: Efendim, hayatta neyin mutluluk, neyin üzüntü getireceğini bilemeyiz. Hayır şerri getirir, şer hayrı getirir. Gecenin içinde, yukarıda yazılanın altında yürüyoruz; isteklerimiz de, neşemiz de, üzüntümüz de mantığa sığmıyor. Ağladığım zaman sık sık aptallık ettiğimi fark ediyorum. Efendi: Peki güldüğünde? jacques: Yine aptallık ettiğimi fark ediyorum ama ağlamak da gülmek de elimde değil, beni çileden çıkaran da bu. Yüz kere denedim... Gece gözüme uyku girmedi... Efendi: Hayır, hayır, ne denediğini söyle bana. jacques: Her şeyle dalga geçmeyi. Ah keşke başarabilseydim! Efendi: Ne işine yarayacaktı bu? jacques: Kaygılarımdan kurtulacaktım, hiç bir şeye ihtiyacım olmayacaktı, tamamen kendi kendimin efendisi olacaktım. Kafam sınır taşının karşısında da, sokağın köşesinde de yastıkta da aynı şekilde rahat edecekti. Bazen öyleyim ama aksiliğe bak ki bu pek sürmüyor ve önemli durumlarda bir kaya gibi sert ve dayanıklıyken küçük bir uyuşmazlık, saçma sapan bir şey yüzünden kayışı kopardığım oluyor, kendimi tokatlayacak kadar. --------- Konuşmayı kekemelerden, yürümeyi topallardan çok seven yoktur. ---------- --- Bu çok güzel .... --- Elbette! Bu kahramanca davranışından dolayı Cousse'u çok mu ahlaklı sandınız? Şey, yanılgıya düşmeyin, onda olsa olsa turnabalığının kafasındaki kadar ahlak vardır. ---Bu imkânsız. ---Öyle. Benim için çalışmıştı. Ona seksen liralık bir vekâlete atadım, meblağ rakam olarak yazılıydı. O ne yaptı? Tutup bir sıfır daha ekledi ve sekiz yüz lirayı cebine attı. --Ah ne feci! --Arkadaşı için insan soyarkenki ahlakı beni söğüşlerkenki ahlaksızlığına denk. İlkeleri olmayan kaçığın biri. O seksen lira ona yetmiyordu, kaleminin ucunu oynatıp ona lazım olan sekiz yüz lirayı zimmetine geçirdi. Ya bana hediye olarak sunduğu o kıymetli kitaplar? O liralar... ----Ama ya Jacques ve efendisi? Ya Jacques’ııı aşkları? ---Ah okurum, beni öyle bir sabırla dinliyorsunuz ki bu iki karakterimin sizi ne kadar az ilgilendirdiğini açıkça görebiliyorum. Onları oldukları yerde bırakasım var. Değerli bir kitaba ihtiyac8m oldu, onu bana getirdi; bir süre sonra başka bir değerli kitaba ihtiyacım oldu, onu da getirdi; parasını vermek istedim ama reddetti. Üçüncü bir değerli kitaba ihtiyacım oldu. “Onu alamayacaksınız, çok geç söylediniz” dedi “Sorbonne’daki üstadım öldü.” ---Ustadınızın ölümü le benim istediğim kitabın ne ilgisi var? Diğer ikisini onun kütüphanesinden mi almıştınız? ----Elbette! -----lzin istemeden mi? -----E şey adil bir dağıtım yapmak için izne ne gerek var ki? Tüm yaptığım, kitapların iyi bir amaçla yerini değiştirmekti; onları işe yaramadıkları bir yerden alıp yararlı olacakları vaşka bir yere götürdüm. Şimdi kalkın insanların davranışları hakkında yargıya varın! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.