Jump to content

Gökçimen - Fakir Baykurt...


raskolnikov

Önerilen Mesajlar

1

 

GÖKÇİMEN

 

Gökçimen'i bilen azdır.

 

Ankara'ya bağlı bir köydür bu. Bir küçük tepenin eteğinde elli

kadar ev, bir cami, bir dibek, bir çeşme, bir yunak, bir çürük okul ve

elli kadar gübreliktir. Evler yan yana, birbirine bitişik ve toplucadır.

 

 

 

Hepsinin yönü güneyedir. Köyün ardında çamı, ardıcı tükenmiş bir

dağ durur. Ön yanı açıklıktır. Bu açıklıkta Gökçimen'in tarlaları serilir.

 

Tarlaların bir başından bir başına kırk dakikada yürünür. Bu açıklığın

hepsi Gökçimen'in değildir üstelik. Evci köyünün tarlaları gelir

Gökçimen'in koltuğuna sokulur. Bir yandan da Kayadibi köyünün

tarlaları başlar.

 

Arkadaki dağdan belli belirsiz bir su çıkar. Büküle büküle öteki

köylerin topraklarına gider. İki kıyısına söğüt, kavak dikmişlerdir.

Bağ bahçe yapmışlardır. Kimi yerler çayırlıktır. Köyün camızı, sığırı,

sıpası buralarda yayılır. Yaz gelince de kesilmez. Gökçimen'in insanlarına,

hayvanlarına yeter iyi kötü.

 

Oysa çoğu köylerin suyu kesilir. Çiçek çimen, yeşermiş ot, ne

varsa yanar kavrulur yazın. Çevre köylerde bir inanç vardır: "Gökçimen'in

suyu kesilmediğinden, her yanı çayır çimendir. Çayır çimenin

yeşili kızların gözüne yansır. Bu yüzden göküş olurlar. Eğer avucunda

üç kuruşun var da kendine yeni bir karı almak istiyorsan, Gökçimen'e

git, kız al!" derler.

 

Geçen zamanlar bu inancı doğrulamış, çevrenin varsıllarını hiç

yanıltmamıştır. Parayı kuşağına doldurup gelen, istenen altınları da

takınca; beğendiği kızı ata bindirip götürmüş, gel demiş imama, kıydırmış

bir nikah, ondan sonra istediği kadar çalıştırmış, istediği kadar

çocuk doğurtmuştur. Yıllar geçip Gökçimenli kız biraz kocayınca,

onu bir köşeye itmiş, belki onun kazancıyla, Gökçimen'e varıp bir kız

daha almıştır.

 

Karşıdan bakarsan Gökçimen'e çok para girer. Bu sözün karşılığını

köylüler şöyle verirler:

 

"Canım, kız parası değil mi? Elde avuçta eğleşmez ki... Tütüne

gayfaya anca yeter..."

 

Analarının, ebelerinin dediği gibi, bu köhne dünyanın üzerinde

olanlar hep Gökçimenli kızlara olmaktadır! Sanki bir alın yazısıdır bu.

Değişmez! Epeyce oluyor, erkekler Birinci Dünya Savaşı'na gitti. Seferberlik

oldu. Yunanı kovdular. Cumhuriyet geldi. İkinci Dünya Savaşı

oldu. Neyin nesi, kimin fesi olduğu belirsiz bir demokrasi çıktı.

Yarım yurum bir okul geldi. Kaymakam uğradı. Evlere çantalı, pilli

radyolar girdi. Gene de dipli köklü bir değişme olmadı yaşamda. Kızların

alınıp satılması geleneği sürdü geldi. Daha da gidecek...ti!

 

Velikul'un Dürü, geçen mayısta beşi bitirdi. Vekil öğretmen Kızılca'dan

fotoğrafçı getirtip resmini çektirdi. Resimli bir diploma

verdi Dürü'ye. Diplomayı aldıktan sonra göğüsleri kabarmaya başladı

kızın. On üçünü bitirip on dört oldu yaşı. Anası saçlarını uzattı

hemen. Boyalı iple, gök boncukla ördü. "Dorum kızım, döşlü kızım,

göküş gözlü kızım!.." diyerek okşadı.

 

"Dürü, o yazı, ana babasının yanında, bağda bahçede, toprakla

uğraşarak, burçak yolarak, ekin biçerek, döven sürerek, saman çekerek,

harman yeri süpürerek geçirdi. Çalıştı, pişti. Güz geldi.

 

Güz geldi, unluk buğday yudular. Ardından bulgur kaynattılar.

Çulları, cecimleri dam başına sermişlerdi. Bulguru kurutuyorlardı.

Çabuk kurusun diye sık sık karıştırıyorlardı. Dürü, eline bir ayva

almış, kemiriyordu. Dürü'nün yüzü, yanağı pembe, gözleri yeşildi.

Gökçimen köyünün yeşiliydi tastamam. Ayva sarıydı.

 

Dürü dam başında ayva kemirirken, at üstünde bir "herif' belirdi.

Evin önündeki yoldan geçip gidecekti. Hızlı sürüyordu atı. Birden

yavaşladı. Sol elini başına götürüp şapkasını tuttu. Sağ elinde kamçısı

vardı. Gözünü kızın üstüne yapıştırdı bir süre. Sonra usulca, ağır ağır

geçip gitti. "(Bu kızı Allah kendi yapıp yaratmış! Uzun uzun uğraşmış!

Elini yüzünü, kaşını gözünü kendi tamamlamış. Kalfalara filan

havale etmemiş!.. Böylesini Cenabı Allah ancak kendisi başarabiiir!

Bravo!..)" dedi.

 

Dürü titredi. Elinde ayva, kalakaldı öylece. Ağzındaki lokmayı

yutamadı. Giden "herif'in ardından öfkeyle baktı. Bir süre sonra, hiç

ayırdında olmadan, "Kudurası nalet! Tastamam bir nalet, başka ne

olacak!" dedi:

 

Anası işitti: "Ne o gıı? Kime "nalet" diyorsun?"

 

"Geçip giden herife diyorum! Baktı bana!"

 

"Baksııııın! Ne varımış bakmayla?"

 

"İstemiyorum! Ona bak dedim mi?"

 

Havana korkuyla doğruldu. Gideni araştırdı: "Haaa!" dedi birden.

Aklı suya eriverdi, "Kabak Musdu gidiyor ay kızım! Hıyanet köpeğin

biridir. Kuşağı para doludur. Baktı mı kötü bakar. Sen de ne

dikiliyordun saçakta, elinde ayva? Tüh tüh! Gördün mü şimdi?"

 

Dürü korktu: "Neden tüh çekiyorsun?"

 

Havana başını eğdi. Bulguru karıştırdı.

 

"Söylesene ana, neden tüh çekiyorsun?"

 

"Yok bir şey! Yok bir şey!" dedi Havana. Kabak Musdu'nun ardından

bir daha baktı. "Kudurası nalet!" dedi.

 

Atın üstünde parçalanmış gibi duruyordu Kabak Musdu. Bağların

arasına girdi. Ağaçların arasında yitti. Bağlar bitince yeniden beliriyor

yol. Havana, gözlerini dikip beklemeye başladı. Bir süre bekledi.

Musdu çıkmadı. "(Allah Allah, neden çıkmadı bu?)" dedi. Belki atın

başını çekti, düşünüyor orda. Yooo; beri yandan çıktı birden! (Hay

nalet!..)" Dönüp geri geliyor! "(Hay kudurup da yağlı kurşunlardan

gidesi!..) "

 

"İçeri gir Dürü! Hemen içeri gir gözel kızım!"

 

Dürü koştu içeri: "Kudurası nalet!" dedi yeniden.

 

Ellisine geldi Kabak Musdu. "(Böyle kızları görünce, zaten yumuşak

olan yüreğim daha da yumuşar. Ne hikmetse, sadeyağ gibi eriyiverir!..

Bayılırım elini yüzünü Cenabı Allahın kendinin yaptığı kızlara!..)"

dedi kendine.

 

Ankara'nın bu köylerinden koyun kuzu toplar, götürür Et Balık

Kurumu'na, yada kasaplara satar. Vekillere, elçilere mor lahana, bal,

peynir götürür. Petekli oğul balı bulur. Ankara'daki Amerikan pazarlarından

da mal alır, içerlere aktarır. Çankaya köşküne keklik, bıldırcın,

av kuşu götürür. Ankara'da bir spor kulübünün onur üyesi. Partinin

başkan vekillerinden hovardalık arkadaşları var. Kabak kafa, şiş

göbek bir şey. Ağzı fişek kapçığı gibi, gümüş krom dolu. "(İnsan bu

gözel dünyayı bir iki karıyla geçirecek değil ya! Variyeti, dirayeti, hem

de şansı olan herkes bakmalı ötekilerini de tadına, ne sakıncası var?)"

diye düşünürdü. Bir "Serkisof" saati, parmağında kocaman bir yüzüğü

var. Yeni yeni tırnak kesecekleri, çakıları var. "(Gözel sevmek ayıp

değil, yasak değil, günah hiç değil! Toprağımızda parayı veren düdüğü

çalıyor çok şükür; karıyı kızı tespih gibi diziyor. Dahi Ankara'da!..)"

derdi. Çakmağı, tespihi, içinde balık resmi görünen anahtarlığı

var. "(Kelami Kadimin, Cenabı Allahın, büyük peygamberlerin,

eşkıyaların hem de hocaların dediği, yaptığı bu değil mi? Nafakasını

sağlayabildikten sonra, al alabildiğin, sev sevebildiğin kadar! Evet,

yenilerini sevmekle, eskilerini de sefil ettiğimiz yok şükür!..)" derdi.

Aynası, dürbünü, tabancası var. Cepleri aktar dükkanı gibi. Her şeyi var.

(Yeşil gözlü, göküş kızlara bayılıp bitiyorum!)" derdi. Parası da var...

 

Geldi kocakapının önünde durdu:

 

"Gııı Havanaaa!" dedi.

 

Havana seslenmedi.

 

"(Eğer bu kapıdan bir kısmet varsa bize, yaşadık yolun sonuna

doğru! Yonca yaprağı gibi ağzına tükürdüğümün kızı! Şu Cenabı Allahın

ne hünerleri var dünyada!)" dedi.

 

"Havana, gıı! Velikul evde mi? Kuzu alacağım!.."

 

Havana yüzünü gözünü topladı yazmasıyla:

 

"Bizde satlık kuzu yok Kabak Ağa, git işine!"

 

"Başka iş de konuşacağım gı, yok mu Velikul?"

 

"Yok, dedim! Kızılca'ya gitti, dönmeyecek!"

 

"Gı o nasıl laf? Kendi yoksa, evi var! Aç kapıyı!"

 

"Açamam! Sahibi olmayan evi nasıl açarım?"

 

"Gı deli olma, hayırlı bir iş konuşacağım!"

 

"Senin karnında hayır eğleşmez! Açamam!"

 

"Allah Allah ve süphanallah!" dedi Musdu. "(Ulan ne kuduz

karı! Şunun laflarına bak! Az önce gördüm kocanı bükecin başında

ulan! Ama haydi! Neyse! Yüzüne furmayım yalanını! Saydığım yerler

var!..)" Atını köy içine sürdü.

 

Dürü, kapının aralığından başını uzattı: "Yılışık herif! Yok diyoruz,

hala sırnaşıyor! Def olup gitmiyor!"

 

Havana:

 

"Durduğumuz yerde, gördün mü başımıza geleni ay kızım? Sen

de eline bir ayva alıp ne dikilirsin o saçağa ay Dürüm? Gider babanı

bulur şimdi! Kendir büküyordu..."

 

Caminin dibinde yirmi kişi kadardılar. Velikul, kol çeviriyor.

Dört beş komşu da, elinde birer kendir kolçağı, çeke çeke gidiyorlar.

Bu telleri birleştirip urgan yapacaklar.

 

Kabak Musdu indi attan. "(Sersem karı! Benim nasıl temiz yürekli,

ne kadar yumuşak bir adam olduğumu sanki bilmiyor! Variyerimden,

dirayetimden sanki haberi yok! Açmıyor kapıyı! Hem sersem,

hem cahil, ne olacak?)" Atı yedeğine aldı. Yürüdü kendir bükenlerin

yanına doğru:

 

"Selaaam! Va aleyna aleykümselam ağalar!"

 

Dürü çıktı içerden: "Gitti mi o kudurası, ana?"

 

Havana'nın içi altüst. Elleri titriyor: "Gitti!" dedi. "Gitsin, bir

daha dönüp gelmesin inşaallah!.."

 

"Çok korkuyorum ana! Yüreğim güp güp furuyor!" Elini sol

göğsünün üstüne koydu: "Şuna bak!" dedi. Yuvarlacıktı orası. Güp

güp güp. "Şuna bak ana!.. '

 

"Ne bakayım deli? Benimki de furuyor!"

 

Adamlar saygı gösterip selam aldı. "Hayrola Kabak Ağa? Neden

döndün? Sormakta sakınca yok ya?"

 

"Ha... şey... yok! Şey, Veli'yle konuşacağım. Yaniya Velikul'la!

Satlık kuzusu olduğunu duydum da..."

 

"He hı şey..." deyip duruşundan kuşkulandılar.

 

Eski Muhtar Cemal sordu: "Koyun mu, kuzu mu?"

 

"Kuzu kuzu... şey!.. İstediği parayı vermeğe hazırım! Bir görüşelim

hemencik dedim."

 

Velikul, bükecin başında, Kabak Musdu'yu görüyor, ama konuşulanları

duymuyor. Kol çeviriyor habire.

 

"Velikul burda... ama?.." dedi Eski Muhtar. "Senin dediğin kuzunun

pazarlığı önce iki ahbap arasında açılır. İstersen alalım kendisini

tenha bir yere gidelim. İstersen bize de gidebiliriz yaniya..."

 

Havana:

 

"(Çok göz-önü bir yere yapmış bu yıkılası evi yapan!)" dedi kendine.

"Hiç insan getirir de köy içine ev kondurur mu? Şöyle bir kuytuya

yapar... Eee; ne olacak şimdi?)"

 

Dürü, "Korkuyorum ana, çok korkuyorum!..." diye bir ağlama

tutturdu. "Anacığım... anacığım!.."

 

"Anacığının adı batsın! Sen korkuyorsun da ben korkmuyor

muyum köpeğin eniği? Eline ayva alıp ağzını doldura doldura dikelmeseydin

yolun annacına! Şimdi de "Korkuyorum anacığım! Korkuyorum

anacığım!" diyorsun! Korkmadan git! Baban olacak herif de

bükecin başındadır şimdi!"

 

Kabak Musdu:

 

"Çok memnun olurum Cemal! Eve gidersek haggaten iyolur!

Velikul'a haber ver, tez gidelim! Yaniya ben bu işe birden karar vermiş

değilim. Eski fikrim..." Elindeki kamçıyı tozluklarına vurdu şap

şap: "(Soyka Havana, Kızılca'ya gitti diyor! İşte kıstırdım kocanı!..

Görgüsüz karı, gel buyur dersin! Hoş geliş edersin! Çay pişireyim mi,

çalkama yapayım mı? dersin! Allahın buyruğuyla, peygamberin kararıyla

kızına müşteri oluyoruz, ne suratını asıyorsun? Hiç mertebe,

hüsnü tabiyat yok mu sende? Bu edepsizliğinle o gözel kızı nasıl doğurdun,

nasıl büyüttün?)" Sokurdandı böyle.

 

Velikul:

 

"Valla, işimizi bitirmeden nasıl gideriz Cemal?" dedi. "Bitirelim

ondan sonra! Sorsana, ivmecesi neymiş?"

 

"İvmecesi neymiş olur mu? Önemli işi vardır! Alışverişçi adam!

Bir an önce cevabını alıp gitmek ister: Olur olur, olmaz olmaz!.."

 

"İyi ya, beklesin madem! Urgan büküyoruz!"

 

"Aksilik etme ulan; bükeci veriz komşulara! Tire sicimi olacak

değil ya senin danaların ipi! Ha biz, ha onlar! Komşular yapıverir. Biz

de gider konuşuruz!"

 

Zorla kalktı Velikul. Yerine bir adam oturttular. Eski Muhtar

Cemal de kendi yerine birini buldu. Kabak Musdu'nun yanına vardılar

birlikte. Saygılıca durdular önünde.

 

Musdu: "Merhabalar olsun Velikul!" dedi.

 

Velikuİ kısaca, "Merhaba!" diye aldı selamı.

 

Üçü birlikte yürüdüler.

 

Arkaları sıra Şakir Hafız da geldi. "Şayet bir sakıncası yoksa ben

de geleyim!.." diye ağız yaptı bir de. "Hayırlı konuşmalarda bulunmayı

severim!"

 

Kabak Musdu baktı: "(İstemez, kal ulan!)" diyecekti, düşüncesini

değiştirdi: "(İş yokuşa ağarsa yardımı dokanır!)" diye geçirdi içinden.

Sonra: "Yok canım, ne sakıncası olsun! Daha faydan dokanır; gel gel!" dedi.

 

Yürüdüler.

 

Dibeğin başına bir küme karı toplanmış. İkisinin elinde soku

var. Keşkek dövüyorlar. Sokuları indirip kaldırdıkça "Hık!" ediyorlar.

Kurumuş kocakarılar. Otuzundan yukardan. "(Genç olacaklardı da

sokuyu salladıkça turunçlarını görecektik! Gerdire gerdire patlatırlar

gömleklerinin göğsünü!)" Elinde kalbur, çuval tutan karılar usulca arkalarını

döndü. "Birkaçı: "Ne nalet herif! Yiyecek gibi bakıyor köyün

karılarına!" dedi. Ama bu sözler, dilleriyle dudaklarının arasından

ancak bir fısıltı kadar çıktığından, kimse uymadı, anlamadı.

 

"(Kıç döndü soykalar!.. Karı kısmı kocayınca işte böyle kıç dönüyor.

Dönün ulan! Adamın kuşağı dolu olunca genci bulunur bunun!

Genci, hemi de koklanmadık dormurcuk gülü de bulunur!..)"

 

Cemal'in kocakapının önünde bir dut ağacı. Fidanını ziraattan

yedi buçuk liraya almıştı. Aşılıydı. Epeyce boylanmıştı beş yılda. Dibinde

kazlar var. Mal maşat zarar vermeyecek sertliğe gelmiş. "(Dut

ağacı dut verir!)" dedi Musdu. İçinden aynı şeyi Cemal de geçirdi. "

(Yaprağını kıt verir! Oğlan büyük... kız küçük... Sarılması tat verir!)"

 

Cemal yan gözle Kabak Musdu'ya baktı. "(Ayı!..)" dedi içinden.

"(Ayı, ayı!.. Tadı tuzu olmaz bu işin, ayı!.. Biri bir tel, ince bir çayır!

Öbürü kooskoca bir ayı!..)"

 

Köpek ayaklandı.

 

"Suuuuust!" dedi Cemal. "Yat aşağı!.."

 

Köpek yattı aşağı. Musdu'nun atını sayvana bağladılar: Heybesini

indirdiler. Şakir Hafız oraya, duvarın dibine su döktü. Sonra çıktılar

yukarı, Cemal'in konuk odasına.

 

"(Aaah; olanak!)" dedi Cemal içinden. "(Bunun da miyadı

doldu, benimkinin!.. Azıcık olanak olsa; aah!..)" Sonra yüksek sesle,

"Kalk bize birer çalkama yap Güssün!" dedi. Karısı, teknenin başına

oturmuş tarhana karıyordu.

 

Güssün'ün yanında görümcesi var. Yardım ediyor. "Hemen kalkayım,

siz geçin!" dedi.

 

Geçip döşeli odaya oturdular. İçerisi ayva kokuyor. Yüklüğün

altı ayva dolu. Sarı bir mısır asmağı damın merteğine bağlanmış. Duvarda

bir de pazen entari sallanıyor. Kırmızı kocaman güller var entarinin

her yanında...

 

"(İlle de şu ayva kokusu yarabbim! Ulan bu dürzü Velikul'un kızında

ne var böyle, birden furdu beni? Allah Allah ve süphanallah!..

Pek de birden sayılmaz ama? İşte... Canım, tutup da tadına mı baktık?

Gene birden sayılır...)"

 

Dibeğin başındaki karılar:

 

"Üçü bir olmuş, Şakir Hafız'ı da almış, acap ne yapmağa gidiyorlar

dürzü Cemal'in evine? Velikul, koyun kuzu, dana düve mi satacak?

Yoksa petekli oğul balı mı verecek Almanlar, Amerikanlar yesin

diye?"

 

Kendir bükenler:

 

"Kıvratın ağalar kıvratın Velikul'un ipini! Şimdi döşeli odaya

girip pazarlığa oturdular. Velikul, paragözün biri. Şakir Hafız derseniz

ara bulmayı sever. Kabak Musdu kendi açıkgözün teki olduğundan

bu iş biter bugün! Eski Muhtar Cemal'a gelinceee!.. Cemal'a gelince...

Ulan senin ne çıkarın var da alıp götürdün bunları evine ay kara dinli

dürzü?.."

 

Kahveci Koca Linlin geçiyordu:

 

"Enayi enayi soruyorsunuz!" dedi. "Bu köyde Şişgöbeğin esas

bok yedicibaşı kim? Eski Muhtar Cemal! Dürü'nün pazarlığı kesildi

de pey verildi mi, Cemal belki de Velikul'dan daha çok kazanır dolaylı

olaraktan..."

 

 

Dürü, kapandı ağlamaya. Hayat duvarının dibine çöktü, kalkmadı:

"Ben de Elmalı'ya kaçar, Haçça teyzemin yanına saklanırım!

Gelmem geriye! Benim gibi bir kızınız yok derim! Haber yollasanız

da gelmem!.."

 

"Erişikli baban bilmez senin oraya gittiğini de saklanırsın! Hem

dur bakalım, kim bırakıyor Elmalı'yada kalkıp gidiyorsun ay deli?"

 

"Giderim! Ruhunuz duymaz! Bugünden giderim!"

 

"Bırak zırlamayı eşşeğin dölü! Belki baban keser atar, "Benim bu

işe rızam yoktur; hemi de kızım daha küçüktür!" der, bin yılın başında

adam gibi bir laf eder..."

 

Dürü: "(Şeklim şüphem kalmadı artık! Anam da benim gibi korkuyor!)"

dedi. Daha çok ağlamaya başladı: "Çileli başım! Kadersiz başııım!

Kara yazılı başıııım! Onmadık başıııım!.."

 

 

Havana'nın bir güleceği geldi: "(Tırnak kadar şey! Çok gözel yaslar

öğrenmiş! Çok da ufacık! Ben buna nasıl dayanırım ay gözel Allahım?)"

 

 

Fakir Baykurt / Tırpan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...