Jump to content

Devrimci Polisiye Örnekleri...


raskolnikov

Önerilen Mesajlar

Everest Yayınları'nın 'Siyasi Polisiye' dizisinin ilk iki kitabı geçtiğimiz günlerde yayımlandı: 'Keskin Nişancı' ve 'Mutlu Son Yoktur'

 

Polisiye romanın ülkemizdeki yüz yılı aşkın serüveni son on yıldır yükselen bir seyir izlemekte. Daha önceleri türün dünyada öne çıkanları, Arthur Conan Doyle, Mickey Spillane, Agatha Christie, Dashiell Hammet okunurken şimdi casus romanlarından, gerilim romanlarına kadar uzanan adlarını burada veremeyeceğim kadar geniş bir yazar kitlesinin romanları ülkemizde yayımlanmakta ve giderek daha yaygın bir okur kitlesi bulmakta.

 

 

 

Bu olguyu belirtmemin nedeni, ülkemizde polisiye roman türünün yaygınlık kazanmasında yayınevlerinin ne denli önemli olduğunu vurgulamak. Gerçekten de Türkiyeli okurun, polisiye romana ilgi duyduğunu söylemek çok zor.

 

Bırakın ilgi duymayı polisiye romana karşı önyargılı olduğunu söylersek, abartmış olmayız. "Ben polisiye okumam" diyen o kadar çok okurla karşılaştım ki. Üstelik bu insanların çoğunun polisiye roman konusunda ciddi bir fikirleri olduğunu bile sanmıyorum. Önyargının kırılmasında ülkemizde polisiye yazan yazarlarımızın çabası kadar, yayınevlerinin polisiye romanlar yayımlamasını, bu türde özel diziler çıkarmalarını da önemli buluyorum. Altın Kitaplar'ın, Ayrıntı Yayınları'nın, Can Yayınları'nın, Doğan Kitap'ın, Oğlak Yayınları'nın ve bu türde kitaplar yayımlayan öteki yayınevlerinin çabalarını takdir ve saygıyla karşılıyorum.

 

Suçlar cinsel erkle ilgili

 

Bu yayınevlerinin arasına 'Siyasi Polisiye' dizisiyle Everest Yayınları da katıldı. Polisiye türüne ilgisini saklamayan Ömer Türkeş'in editörlüğünde başlayan 'Siyasi Polisiye' dizisinin ilk iki kitabı geçtiğimiz günlerde yayımlandı: Fransız yazar Jean-Patrick Menchette'nin 'Keskin Nişancı'sı ile Meksikalı yazar Paco Ignacio Taibo'nun 'Mutlu Son Yoktur' adlı romanları.

Siyasi polisiye ismi belki okuyucuyu yadırgatabilir ancak edebi türlerin içinde önüne en fazla sıfat eklenen, kendi içinde çeşitlenen tür polisiyedir. Siyasi polisiye, tarihi polisiye, felsefi polisiye, casusiye, gerilim romanı, gizem romanı vb. Bunun nedeni de polisiye romanın ortaya çıkışından bu yana hep gelişme göstermesi, yeni olanı alıp kendi bünyesinde eriterek, benzersiz yapıtlar yaratabilme yeteneğidir. Siyasi polisiye ise polisiye romanın kaçınılmaz olarak varacağı önemli doruklardan biriydi. Çünkü öyle ya da böyle doğrudan ya da dolaylı iktidarın bulaşmadığı bir suç düşünmek olanaksızdır. Yeryüzünde işlenen suçların ya da suç sayılan eylemlerin büyük bir bölümü politik erk ya da cinsel erkle ilintilidir. Herhangi bir suçun sosyo-ekonomik / sosyo-psikolojik çözümlemesi bizi doğrudan bu sonuca götürür.

 

Bu sonuca da ilk ulaşan polisiyenin büyük isimi Amerikalı yazar Dashiell Hammet'ti. Ama ondan önce, Dashiell Hammet gibi suçu sosyo-ekonomik yapıyla bağlamasa bile siyasi polisiyenin ilk örneğini veren bir başka yazardan söz etmeliyiz: Gilbert Keith Chesterton. Chesteron'un Bay Perşembe'sini ilk siyasi polisiye metin olarak adlandırabiliriz. Bay Perşembe, suçun ekonomik kaynaklarından çok politik erkle ilgili kaynaklarına yönelir. Hem de dolaysız olarak. Ancak Avrupa'da politik polisiyenin yaygın örneklerinin verilmesi için 68 hareketini beklemek gerekiyordu. Dünyayı sarsan bu hareket edebiyatı da etkileyecek, yazın dünyasındaki sonuçlarından biri olarak 'Yeni Kara Roman' ya da başka bir deyişle 'Devrimci Polisiye Roman' ortaya çıkacaktı. Everest Yayınları'nın siyasi polisiye dizisinin ilk iki romanı da bu güçlü etkinin sonucunda ortaya çıkmış yapıtlardır. Şunu da belirtmeliyim ki, 'Devrimci Polisiye' adını verdiğimiz tür bu denli yaygın olmasa bile 68'den önce de Avrupa'da vardı.

 

'Keskin Nişancı'nın baş kişisi olan Martin Terrier, sadece pis işlerini gördüğü derin devletin değil, aynı zamanda kendine yaşama amacı olarak seçtiği kadının da ihanetine uğrar. Romanın, fırtınanın hüküm sürdüğü bir kış gecesinde Martin Terrier'in yalnızlığıyla açılıp fırtınalı başka bir gecede yine onun yalnızlığıyla kapalması yazarımızın bireyin kadim yalnızlığının altını çizmek için başvurduğu bir yöntemdir. Yazarımız bu tercihinden ötürü, Marksist iktisatçı ve iflah olmaz bir polisiye tutkunu olan Ernest Mandel tarafından şöyle eleştirilir:

 

"Jean-Patrick Menchette belli bir anarşist ve goşist geleneği izler. Herbiri aynı sözde görüş açıklığı ve insan cömertliğinden yoksunlukla karakterize edilen mülk sahipleri ile devrimcileri aynı kefeye koyan bu gelenek sonunda okura egemen sınıfların "ne kadar değişirse o kadar aynı şey", "her zaman zengin ve fakir, yöneten ve yönetilen olmuştur" gibisinden eski vecizlerini -halk kitlelerinin bir kesimince aktarılan bu harcıâlem halini almış yutturmaya varır. Birinci sonuç şudur: Başkaldırmak bir işe yaramaz. İkinci sonuçsa şudur: Her şeyin olduğu gibi kalmasıyla değişecek bir şey de kalmaz; bunun anlamı güçlülerin iyiliği için biz bahçemizi çapalamaya devam edelimdir. Dolayısıyla, bireysel başkaldırı ile toplumsal başkaldırı birbirlerini otomatik olarak desteklemezler." (1)

Ernest Mandel'e duyduğum derin saygıya karşın yukarıdaki sözlerine pek katılmıyorum. Edebi bir metnin, politik mücadele ile doğrudan ilintilendirilmesini doğru bulmuyorum. Bu anlayışın, edebiyatın çok işlevliliğini, tek işleve indirgemek anlamına geldiğini düşünüyorum.

 

Her iki romanda benzer başat konular var. Her ikisinde de, son yıllarda ülkemizde sıkça tartışılan bir politik olguyla karşılaşırız: Derin devlet.

Derin devlet, ulus devletlerin gerçek amaçlarını ve görünmeyen yüzlerinin sergilemesi açısından ilginç bir olgudur. Gerek Türkiye'de, gerekse öteki ülkelerde derin devletin uygulamaları, ulus devletlerin anayasalarında yer alan hümanist önermelerin pek çoğunun gerçekte birer aldatmaca olduğunu gösteren, uygarlığımızın ikiyüzlülüğünü tarih sayfalarına kanla yazan birer kanıttan başka bir şey değildir. Derin devletin uygulamaları birer suç olduğu için gizli yerine getirilir. Suç ve gizlilik ise polisiye romanın ana malzemesidir. İşte bu nedenle de dünyada ve ülkemizde polisiyenin vazgeçilmez konusu olarak yer alır. Ülkemiz için bu konunun daha da önemli olduğunu düşünüyorum. Bizde suç yapısı hâlâ feodal kültürün etkisi altındadır. Genellikle bireysel suçlar, polisiye romanın konusu olabilecek içerikten yoksundur. Ancak devleti, cumhuriyeti, dini korumak adına işlenen, ustaca düzenlenmiş, inceden inceye kurgulanmış pek çok suç vardır. 16 Mart Katliamı, Abdi İpekçi Cinayeti, 1 Mayıs Katliamı, Uğur Mumcu cinayeti ve daha adlarını sayamayacağım kadar çok cinayetin failleri hâlâ bulunamamıştır. Yani derin devlet ile ona bağlı ya da ona karşıymış gibi duran örgütlerin faaliyetleri polisiye roman için eşsiz bir malzeme olmayı sürdürmektedir. Sorun bu malzemeyi nasıl kullandığımızdır. Bu noktada da polisiye romana bakış açımız kaçınılmaz olarak işin içine girer.

 

Olmazsa olmaz klişeler

 

Bilindiği gibi polisiye romanın kolay yazılan, kolay okunan, binlerce örneği vardır. Bu romanların üretimi öyle seri bir hal kazanmıştır ki, olmazsa olmaz klişeler icat edilmiş, hatta polisiye romanlar bu klişelere bakılarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Böylece de birbirine benzeyen romanlar piyasayı doldurmuştur. Ancak iyi polisiye yazmak peşinde olanlar,-Dashiel Hammet, Raymond Chandler, Leo Malet vb.-klişeleri kullanarak klişe olmayan yapıtlar ortaya çıkarabilmişlerdir. Bence işin en zor ve önemli kısmı da budur. Herkesin kullandığı malzemeleri kullanarak, biricik olanı yaratmak. Kendi adıma 'Keskin Nişancı' ile 'Mutlu Son Yoktur'da ne yazık ki bu özelliği bulamadım. Örneğin Fransa'daki ya da Meksika'daki derin devletin farklılıkları, onlara karşı neredeyse tek başlarına mücadele eden iki kahramanımızın ruh halleri yeterince açığa vurulmuyor. 'Mutlu Son Yoktur'da, zaman zaman romanın akışının kesilip araya portrelerin tanımına girilmesi, hatta bir yerinde, tarihsel-politik değerlendirmeler yapılması yer yer romanın organik yapısını bozuyor, akışı kesintiye uğratıyor.

Bütün bunlara rağmen 'Keskin Nişancı' da, 'Mutlu Son Yoktur' da merakla, zevkle okunan, kara romanın atmosferik özelliklerina sahip iki kitap.

1. Hoş Cinayet, sayfa 163.

 

* * *

 

KESKİN NİŞANCI

Jean-Patrick Menchette, Everest Yayınları, 2002, 184 sayfa, 5 milyon 500 bin lira.

MUTLU SON YOKTUR

Paco Ignacio Taibo, Everest Yayınları, 2002, 192 sayfa, 5 milyon 500 bin lira.

 

 

Ahmet Ümit...

Radikal

22/11/2002

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...