schizophrana Oluşturma zamanı: Ağustos 16, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 16, 2008 ÇAĞIMIZDA HER AŞK Ayrıntılardan arındırsam hayatımı; desem ki: ben Elsa'yı çok sevdim. O kadar. Bir kapı aralandı kısaca: Bir başka dünyada, başka bir çağda mümkün olabileceğini gördük aşkın. Usulca kapandı tekrar kapı sonra. Uzun uzun durmasam üzerinde; desem ki: ben Elsa'yı çok sevdim. O kadar. Aşkın başkalarını dışladığı, sevdanın ille de bire bir yaşandığı yerde, biri bir başkasını ne kadar sevebilirse, o kadar sevebildim ben de işte. Desem ki, böylesi bir dünyada, böyleyken insan ilişkileri başka türlü sevemezdik zaten. Elsa duymuyorsa artık sözlerimi, ne anlamı olabilir ki dediklerimin! Sonuç olarak yenildik işte. Desem ki, yumuşak bir sesle, baştan yeniktir çağımızda her aşk. Herkes gibi yenildik işte biz de. İsyan etmesem, doğal karşılasam ve ağlamayabilsem. Ağlamasam. Desem ki, değişecek birgün herşey, çıkacak aşk bireylerin tekelinden. Ne değişir ki bizim için? Ne değişir ki? Baştan yeniktir çağımızda her aşk ve çağımızın çocukları, Elsa'yla ben, yenildik işte herkes gibi. -------------------- CAVİT BEY'İN KARISINA SON MEKTUBU Büyükada'yı düşünüyorum bozkırın ortasında. Hatırlıyor musun son verdiğimiz ziyafeti? Tamamlanmıştı Maliye kitabımın hani Beşinci cildi onca emekten sonra, Böyle bir davet görülmemişti sanırım Ada'da. Odanın her köşesinde sırmalı Paşalar, Eski nazırlar, son sadrazam, devlet erkânı. Evimize taşınmıştı sanki konsolosluklar. Anadolu Kulübü'nden masa arkadaşları, Cemiyet'ten tek tük sağ kalanlar. Balkona çıkmıştım da bir ara ben, Onca kalabalık ve eğlence arasında, Denize bakarken aklıma her nasılsa, Şehzade Burhanettin Bey'le evliyken Seni ilk kez görüşüm gelmişti bir baloda. Yalnız kaldığımızda sonra sabaha karşı Anlattığımda sana düşüncelerimi, Kalkıp o saatte hazırlattırıp arabayı, Nasıl unuturum Ada turu yaptığımızı, Balkonda başbaşa çay içtiğimizi? Penceremden çorak bir alan görünüyor. Çay içerken onu seyrediyorum şimdi. Duvarın hemen dibine besbelli Hapishanenin çöpleri dökülüyor, Her sabah yaşlı bir adam gelip eşeliyor. Mahkemem bu sabah sonuçlandı. İdamım yarın. -------------------- MENDİREK Antik mendireğin ucunda vaktinden evvel kararıyor hava, denize doğru iniyor bulutlar, ince bir yağmur başlıyor birden. Palamut iskelesiymiş burası milattan önce kimbilir kaç yılında. Arkamda yalçın bir tepe, birkaç sütun, zeytinlikler. Yavaşça, denizin derinliklerinden volkanik bir ada yükselircesine, Elsa geliyor yine aklıma. Nasıl yenilebildim koşullara! Gemilere palamut yükleyenler, palamutu toplayanlar, gemiciler, hiç biri yok artık. Sadece mendirek ve zeytinlikler. Roni MARGULIES Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ağustos 27, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 27, 2008 İKİ KENTİN ÖYKÜSÜ Otuzdört yaşıma bastığım gün yıllarımı Londra'yla İstanbul arasında eşit paylaştırmış olduğum geldi aklıma. Ve bu yıl bir gün, kırkımda, başıboş dolaşırken Londra sokaklarında, her köşenin, otobüs durağının, heykelin, nehrin her bir kıvrımının, herşeyin, eski bir öykü anlattığını farkettim bana. Konuştuğumu farkettim kentin her taşıyla (volta atarken bir kasabanın anacaddesinde, selâmlaşır gibi karşıma çıkan herkesle). Elinde küçük bir çakıyla yaramaz bir çocuk RM harflerini kazımış sanki kentin her yanına. İşte ilk sevgilimle Londra'daki ilk yılımda, Parlamentonun gotik fiyakasının yanıbaşında, güneşli günlerde gelip oturduğumuz tahta sıra ve her an eğilip nehre değecekmiş gibi duran demiryolu köprüsünün kenarındaki yaya yolu. Karşıda Fransız filmleri izlerdim bir başıma. Bir yandan garip bir gurur, bir yandan korku, bir yandan da hüzün verirdi bana yalnızlığım (bir yemeğin tadı gibi ansızın hatırlanan bu duygu hâlâ yoklar beni zaman zaman). İşte karşı köşede yeşil deri koltukları ve ahşap masalarıyla The Swan barı: Hulusi ve Mehmet'le gittiğimizin üzerinden daha bir yıl geçmeden birini bir kadın, birini pankreas kanseri almıştı elimden. İşte Elsa'yla son kez konuştuğum telefon (kısa bir konuşma, yanıma kalmıştı son jeton). Ve ilk sosyalist gazetemi sattığım işyeri (yaşlı, Hintli bir metal işçisiydi: "Benden", demişti, "geçti ama, bir de siz deneyin haydi"). Bir gün babam "Sıkıntılıyken içki içme" demişti, "keyifsizken daha kötü eder insanı içki". Haklıymış: Şurada her gece içmiştim ölümünü beklerken. Sahilyolu'nun kenarında denizden yeni çıkmış tarihöncesi bir canavar gibi duran Cerrahpaşa çocukluğumdan beri hep korkunç gelmiştir bana. Şimdi de zaman zaman bir çocuk sanatçı gibi, turnede gibi hissetmekten alamıyorum kendimi: Bir sahne gibi geliyor Londra bana bazen, piyes İngilizce, oyuncuların çoğu Türkiyeli. O akşam yaşlı bir turist durdurdu beni, bir adres sordu, her gün geçtiğim önünden. Durakladım. Bilmem aklımdan neler geçti. "Kusura bakmayın", dedim, "Londra'lı değilim ben". Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Mart 14, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 14, 2009 ŞİŞE Her paylaştığımız şarap şişesi uzun bir ayindi adeta, birlikteliğimizi teyid ederdi. Tanıştığımız yaz Girit'te bir bağda durup yediğimiz üzümleri anmış gibi olurduk her bardakla. Şimdi de, kim olursa olsun yanımda masama gelen her şarap şişesini Elsa'yla birlikte içiyoruz. Kırık bir şişenin yarısı onda, yarısı bende sanki: Keskin kenarlarını paylaşıyoruz. Roni MARGULIES Sofia O zaman öyle düşünmüyorduk kuşkusuz ama, Çok gençtik o zamanlar gibi geliyor şimdi bana. Okul bitmiş, Selanik'e gitmişti yaz için o, Ben İstanbul'a. Ne sevgiyi ciddiye alıyor insan o yaşlarda, Ne ayrılığı. Telefonda konuşuyorduk ara sıra. "Gelsene" demişti. Gitmiştim Keşan üzerinden. Eğlence bu ya! Denize girmiştik Ege'nin öbür tarafında. Zeytinlikler, çamlar, ahşap bir taverna. Üçüncü gün anlamsız bir kavga etmiştik. Bırakmıştı beni oracıkta. Bir arkadaşı götürmüştü beni havaalanına. Beklenmeden çıkagelmişti birden son anda. Sarılıvermiştik birşey olmamış gibi. Götürürken beni uçağa Mavi gözlü bakır bir baykuş almıştı bana. "Bak" demişti, "bilgelik tanrıçası bu, Sofia". Masamın bir kenarında oturur hâlâ o baykuş, Ve o günden bu yana İzledikçe 16 yıldır yaşadıklarımızı Elsa'yla Gördüklerine inanamazmış gibi çok zaman Hafifçe gülümseyen bir ifade belirir yüzünde adeta. Roni MARGULİES Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.