raskolnikov Oluşturma zamanı: Ağustos 18, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 18, 2008 Çocukluğumuzun ortaları, Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses patlaması yaşanıyor, pop müzik yeniden canlanıyor, Müslüm Gürses konserlerinde kanlar akıyordu. Cezaevlerinde olan darbe tutsakları serbest bırakılıyor, Ahmet Kaya yorgun demokratı söyleyip, cezaevinden çıkıp, ekmek derdine düşen siyasileri anlatıyordu. Raskolnikov sokakta oyun oynuyordu. Sıcaklık sokakta kimseyi bırakmamıştı. Herkes bir yerlere gidiyor, gölge yerler arıyordu. Sadece birkaç çocuk sokağa çıkmış oyun oynuyorlardı. Onların da bütün enerjileri çekilmişti. Sokağa Ahmet girdi, elindeki dondurmayı yalıyarak onların yanına doğru ilerliyordu. - sen şimdi o dondurmayı yiyon emme o dondurma eriycek… - erimiycek be!... - eriycek, üstün başın dondurma olcek… - sussana sen, erimiycek işte, yiycem hepsini.. Aslında zaten erimeyecekti dondurma ama işte öyle söylenince daha bir gaza geliyor insan. Dondurma eridi, Ahmet’in giydiği tişörte bulaştı, Ahmet bağıra çağıra eve giderken raskolnikov da aceleyle eve gidiyordu. Birazdan Ahmet’in annesinin çıkıp ona bağırmasından korkuyordu. - ben yatcam!... - hayırdır, daha beş Dakka önce oynuyodun?.. - yatcam işte ya!... - tamam be tamam, git yat içerde!... O gün evde geçirilir, balkona dahi çıkılmaz. Bir gün sonra, öğlen yeniden sokağa çıkar raskolnikov, dışarısı çok sıcak olduğundan kendi evlerinin bahçesinde tek başına top oynuyordur. O sırada bahçeye Ahmet ile Veysel girer. Ahmet sinirli bir şekilde gelip Raskolnikovu yiter. - ne itiyon olum!... - iterim lan sana ne… - iter olum iter… iterde siter de!... Ahmet o sırada topu almış elinde çeviriyordur. Gözleri sinsi sinsi bakar bir vaziyette raskolnikov’a dikilmiştir. - versene olum topumu!.. - verim vermem sana ne!... - ne sana ne lan, ne sana ne!... top benim bi kerem.. - ispatla!.. - ben aldım.. - ispatla!... - ver lan topumu, top!.. - vermiycem topu, hatta patlatcam topu… - laaayyyyynnnn!.... bu son söz raskolnikovdan çıkmıştı ki daha sonra nasıl böyle davrandığını düşünecekti. O gün Ahmet ile Veysel için iyi bir gün değildi. Raskolnikov, kendine geldiğinde duvara yaslanmış, kesik kesik soluk alıyordu. Ahmet ile Veysel ise çamurlu toprağın ortasında duruyorlardır. Top ise ortalarındaydı ve raskolnikov dışında kimse topa bakamıyordu. Raskolnikov bir süre sonra ayağa kalkıp topu alarak eve doğru ilerledi. - hava soğudu, ben balkonda oynuycam!... İKİ GÜN SONRA…. - olum sen şimdi o çiklatayı yiyon emme o çiklata eriycek… - çikalata o bi kerem…. - Neyse ne lan…eriycek işte, yüzün hep çiklata olcak… - Olum… s.ktir lan.. senle oynamıycam ben… - Hee.. oynamıycaz senlen.. bi s.ktir git.. s.ktir.. - S.ktirdiğin yere mum diktir.. he he he… çok komiğim dimi… - Hiçte bilem… - Komiğim lan.. güldürükçüyüm lan.. sana şimdi bi korum…. - Tamam lan komiksin…. - Çiklatayı bana versene… - Vermem niye verim.. benim çikalatam o…ben aldım.. - Döverim… - Tamam al… Raskolnikov, elinde çikolata ile evine doğru gidiyordu. Geride bıraktığı Ahmet ise şaşkın şaşkın onun arkasından bakıyordu. Günler sıcak, sıcak olması ile birlikte sakin bir şekilde geçip giderken sokakta artık kimse raskolnikov’a karşı çıkmamaya başlamıştı. Raskolnikov, yaptığı buyurgan tavırlarından dolayı, oyunlarda hep yeniyordu, bu hep yenen tavrı, artık raskolnikov’u da sıkamya başlamıştı. Bir zaman sonra bu yenilmez tavır bu hep yenen tavır raskolnikovun gözünde değerini yitirmiş gibi gözüküyordu.. - olum sıkıldım lan, hep ben kazanıyom… - haaa!... - olum siz niye yenemiyonuz lan, beceremiyonuz mu?... - sen bizi dövüyon… - söz len dövmüycem… - valla mı!... - hem valla, hem billa lan… misketler yere dizilir, herkes atmaya başlar ama bu sefer bütün ustalıklarını göstermeye başlamışlardır. Raskolnikov yine yenmeye devam ettiğinden keyfi yerindedir. İlk birkaç oyun böyle geçer, sonra raskolnikov bir el yenilir ama sorun etmez bunu ama iki saat sonra iki el üst üste yenilince sinirlenmeye başlar. - tamam lan, verin bilyalarımı!... - ne vercez olum, biz uttuk onları.. - lan verin bilyalarımı… g.tü boklular… - uttuk olum seni, bizim artık onlar…. - Laaayyyynnnnn….. - ….. -BİR SAAT SONRA.. - olum ben size verin demedim mi?.. ne diye uğraştıyonuz adamı.. - hani bişey etmiycektin, hani utulsanda bişey olmıycaktı.. - lan top, kaybettim kazandım, tamam… ver dedim mi vercen… - utunca bizim olmuyo mu ya… - benim la onlar!...utsam da utulsam da benim… .............................. tamam dağılın şimdi... arkası yarın.. yoruldum be yazmaktan, yeter bugünlük:p dağılın be.. kapatmayın tükkanın önünü.....:rofl: ARKASI YARIN!.... 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
efemera Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2008 harika ya.Her eve lazımsın. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
astralruh Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2008 olum sıkıldım lan, hep ben kazanıyom… - haaa!... - olum siz niye yenemiyonuz lan, beceremiyonuz mu?... - sen bizi dövüyon… - söz len dövmüycem… - valla mı!... - hem valla, hem billa lan… :D:D:D eline sağlık rasko abi ... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Riyuetan Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2008 ya harikaymış ya bittim güldürükçüyüm ben Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
psiozzy Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2008 ya hep harika yine harika rasko abi... eine sağlık Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2008 sen şimdi o dondurmayı yiyon emmee II............... raskolnikov ceplerinde misketleri ile zafer kazanmış bir komutan edası ile eve doğru gitmeye başlamıştı. Eve geldiğinde, mutfakta annesi ile abisinin yere serilmiş bir bezin üzerinde ortaya dökülmüş büyük bir yığını küçük poşetlere koyduğunu gördü. Ortadaki yığın una benzemiyordu ama un gibiydi, sadece rengi biraz sarıydı ve tadı şekerliydi. - bu ne böyle be… - leblebi tozu!... - ne çok böyle, yiycez mi hepsini? - Yapıp satıcaz bunları.. - Niye, işi yok mu babamın?.. - Yetmiyo işte burada, bizde evde bunları yapıp satıcaz.. Böylece raskolnikov hayatı öğrenmeye başlamıştı. Artık zamanın çoğunu evde geçiriyor, leblebi tozu paketliyordu ki buna kendisi de sevinmişti aslında. Leblebi tozları ufak poşetlere dolduruyor, sonra da o ufak poşetleri yüzer yüzer ayırıp plastik sürahilere koyuyorlardı. Abisi de onları satıyordu ki bir süre sonra raskolnikov da satmaya başlayacaktı. Yaparken yiyebiliyordu ve bazen bu yeme kısmı biraz abartılıyordu. - bu çuvalda neden eksik çıktı? - Ne eksiği ya… yaptık işte!.. - Lan her çuvalda 20 sürahi çıkıyordu, bunda 18 çıkmış… - Eksik koymuşlardır belki!... - Yedin dimi?... - Ne yiycem be… azcık yedim…. - Lan iki sürahi leblebi tozunu nasıl yedin be!.... - Anaaaaaaaa…. Bundan sonra yemedi raskolnikov demeyi çok isterdim ama yedi, sadece azalttı… hergün gördüğünden artık sıkılmıştı ondan ama çalışması gerektiğinden yapıyordu. Borçları vardı ve tek kişi ödeyemiyordu. Büyümeye başlamıştı raskolnikov, daha ilk okula gidiyordu ama hayat bazen erken büyütor insanları… -BİR HAFTA SONRA… Aradan bir hafta geçmiş, raskolnikov zamanının çoğunu leblebi tozunu paketleyerek geçirmişti. Babasının aldığı leblebi tozları bitmiş, yenilerinin alınması için yapılanları satılmasını bekleyeceklerdi. Raskolnikov bir hafta sonra sokağa çıkmıştı. Bakkaldan aldığı sakızı çiğneyerek sokakta dolaşıyordu, sokağın başındaki inşaatta çocukların toplandığını görüp oraya gitti. Sokaktaki bütün çocuklar, inşaatın içine toplanmış bir şeye bakıyorlardı ya da başka bir şey yapıyorlardı. - ne yapıyonuz la burda?.. - sana ne… - biz senle konuşmuyoz… - konuşmayın la, ne yaptığınızı söyleyin… - kırkayak var ona bakyoz… - hani!... inşaat duvarında bir kırkayak sakin bir şekilde ilerliyordu. Çocukları daha fark etmemişti. Çocuklarda sessizce onu izliyordu… - bunun şimdi kırkayağı mı var? - Var tabi.. - Saydın mı olum!... - Kırk ayağı olmasa niye kırkayak desinler be!.. - Saycam.. - Olum, eline alma la günah… - Ne günahı be.. yemiycez, saycaz… - Şu sopayı versene sen bi… Raskolnikov, sopayı eline alıp kırkayağa dokundu. Kırkayak, kendini güvene almak için top haline gelip duvardan düşünce bütün çocuklar birkaç adım geriye kaçtılar ama raskolnikov olduğu yerde durup kırkayağa bakıyordu. Sopayla bir daha dokundu. Hareketsiz olduğunu görünce yerden bir sopa daha alıp kırkayağı açmaya başladı… - olum yapma ya, yazık ya, günah ya!.. - olum sen şimdi böyle yapyon emme, sen ölünce de o kırkayak seni böyle açcak.. - ne açcak be.. g.tünden uydurma… - ne uydurcam olum anam dedi… - benim anam niye söylemedi, senin anan uydurmasın bunları… konuşma sürerken raskolnikov kırkayağı açmış, ayaklarını sayıyordu. - valla kırk ayağı var lan!.. - dedim ben olum… - sana niye inanim la to..ahaa!... - ne oldu… - sopa kafasına battı… ölmüş müdür?.. - anaaa…kırkayağı öldürdün, kırkayağı öldürdün… - la sus dövmeyim seni… - seni anneme söylüycem, kırayağı öldürdün.. - niye?..anan kırkayağın akrabası mı?.. -İKİ GÜN SONRA… - oğlum gel artık yemek hazır.. - aç değilim ya… - gelsene sofra seni bekliyo… - biraz daha oyniyim mi ne olur… - lan gel, boyu devrillesice…kime çekmiş bilmem ki… raskolnikov, yanındaki çocuk güdünce sokakta tek başına kalmıştı. Öğle olmuş ve sokakta kendisinden başka çocuk kalmamıştı. İnşaattan bir çivi alıp bahçeye gitti. Tek başına çivi oynamaya başlamıştı. Ne kadar zaman geçti bilinmez ama raskolnikov kafasında bir çocuğun durduğunu hemen fark etmemişti. Zayıf kendisinden biraz uzun boylu bir çocuk ona bakıyordu. Üzerinde yeni aldığı belli olan bir kot pantolon, kırmızı renkli temiz bir tişört vardı - raskolnikov sen misin? - Ne var!.. - Sen ahmete karışıyomuşun.. - Sen kimsin la sırık… - Sana ne.. ahmete karışırsan döverim seni.. - Kimsin la sen!... Çocuk, boyu uzun olduğundan kendini güçlü sayıyor ve onun içinde daha sert davranıyordu. Raskolnikov ayağa kalkıp, kafasını kaldırarak çocuğa baktı. - olum bak, sen kimsin? - Ahmete karışma, kimsem kimim hem top!... - Laaayyynnn!.... - Aahh… ………………. - hıhıhıhı…ooooofffff (kesik kesik nefes sesi) - aahhh.. - olum s.ktir git… sana sordum kimsin die…. Soluk soluğa bahçeden çıkan raskolnikov, üstündeki tozları silerek eve doğru ilerliyordu. O sırada bakkalın önünde soda kasasına oturmuş ahmete baktı. Ahmet kola elinde bekliyordı, göz göze geldiklerinde raskolnikov gülerek ahmete baktı. - sen şimdi o kolayı içiyon emme, üstüne dökülcek… - dökmem ki ben… - …. - Ne yapıyon be… - Sen dökmezsen ben dökerim.. yine de dökülür… Raskolnikov ahmetin üzerine kolayı döktükten sonra eve girerken büyük bir kamyon da sokağa girmişti. Kamyonun arkasında bir çocuk onlara bakıyordu. Kısa bir ara raskolnikovla göz göze geldiler. İkisi de gözlerini birbirlerinden ayırmadan bakıyorlardı ama kamyon sokağın sonuna doğru gidince raskolnikov eve girdi. Gelen Jirki’ydi… ..................... biter mi...... bitmez.... ama bundan sonrası başka bir öykü de artık... hadi... kapatmayın bakem tükkanın önnü... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
DEB. Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2008 ohauahhaaha süperdi yaa seviyorum abicim hem seni hem yazdıklarını :D:D iyiki varsın ve .. başı gibi sonu da süper olmuş :D;) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Ağustos 20, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 20, 2008 saol küçüğüm....begendiğine sevindim..diğer arkadaşalrında begendiğine sevindim.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
psiozzy Yanıtlama zamanı: Ağustos 20, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 20, 2008 rasko abim yine koptum yaa... her yazında kopartıyosun beni... ellerine sağlık Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Ağustos 20, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 20, 2008 ufak bir hatırlatma... http://www.gnoxis.com/forum/not-defteri/20804-evde-kasayla-var-yemiyo.html Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Eylül 22, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 22, 2009 okuyun okuyun... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.