selim Oluşturma zamanı: Temmuz 21, 2006 Paylaş Oluşturma zamanı: Temmuz 21, 2006 "Shambhala" (Şambala), "Dünyanın Kalbi", "Yüce Ülke", "Bilgeler Ülkesi" gibi çeşitli adlarla belirtilen Agarta, teozofik ve ezoterik kaynaklara göre, önceki devrenin sonlarına doğru Mu ve Atlantis'ten göç eden bilim-rahipleri tarafından kurulmuş bir organizasyondur. Önceleri beşeriyetle açık temas halinde olan bu organizasyon, bu devrenin koşullarından ötürü gizlenme gereği görmüş ve ikâmet yeri olarak birbirlerine tünellerle bağlanan, dağlar içindeki yeraltı kentlerini tercih etmiştir. Agarta, dünya insanlığının tekamülünde sorumluluk sahibidir. İlahi Hiyerarşi'ye hizmet eder. Dünyanın Efendisi ve "Kutup" olarak ifade edilen ve "Brahatma" veya "Brahitma" adıyla belirtilen Agarta'nın lideri, Dünya'yı sevk ve idare eden İlahi Hiyerarşi'nin fizik alemdeki temsilcisidir. 1912'de Müslüman olduktan sonra Abdül Vahid Yahya adını alan; ezoterik, okült ve mistik konularda çok sayıda yapıtı bulunan Fransız asıllı Mısırlı düşünür ve yazar Rene Guenon'a göre tradisyonlarda "Kutsal Dağ", "Dünyanın Merkezi" olarak ifade edilen yer, O'nun mekânıdır. Kimilerine göre, dünyanın tüm geçmişi, yitik kıtalara indirilmiş dinler ve kozmik öğretiler, Agarta arşivlerinde kayıtlıdır ve birçok peygamber (Musa, İsa), dinlerini kurmadan önce, bu arşivleri incelemişlerdir ki, bazıları burada 'inisiyasyon'dan da geçmiştir. Agarta'nın yeryüzüne açılan 7 (kimi kaynaklara göre 4) ana çıkış noktası bulunmakla birlikte, mağaralarda inzivaya çekilen bilgelerin ve mağaralarda etkinliklerini sürdüren bazı inisiyatik toplulukların Agartalılar ile ilişki içinde oldukları ileri sürülür. Rene Guenon'a göre bu durum, en çok, Türklerin yaşadığı Orta Asya'da görülmektedir. Kimi yazarlara göre, Göktürk, Uygur ve Hun masallarındaki, "ataların kutsal mağaraları" ve bir mağaradan geçilerek ulaşılan "gizli ülke" inanışında Agarta'nın sembolizmi bulunmaktadır. Tibet tradisyonlarına göre, Agartalılar şimdiki devrenin sonunda dışarı çıkacak ve Agarta'nın lideri yeryüzündeki menfiliği yenecektir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
selim Yanıtlama zamanı: Temmuz 22, 2006 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 22, 2006 agarta nın istanbulun altında olduğu hakkında rivayetler vardı ama nekadar doru kim neren çıkarmış bilmiyorum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
doors Yanıtlama zamanı: Ağustos 15, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 15, 2006 Agarta, bir eksik ya da fazla harfi olmadan Abhazca/Abazaca'da 'Götürülecek Yer' anlamına gelmektedir. En eski yazıtlara göre Shambala, “Badh Gayaren”in (Kuzey Hindistan’da eski budist kutsal bir yer) kuzeyinde saklıdır. Shambala’nın yeri Tibet manastırlarında yüzyıllardır tartışılıyor. Düşünceler o kadar farklıdır ki, bazı Lamalar Shambala’nın yerini Kuzey Tibet olarak belirlerken diğerleri Kuzey Kutbu olarak dahi gösteriyorlar, hatta New York bile aday olarak gösteriliyor. Shambala’nın normal gözle görülüp, görülemediği, en önemli tartışma noktalarından biridir. . . 96 prensliği olduğu söylenen saklı ülke için dünyada gizli bir yer olduğu ve Lotus çiçeği şeklindeki bir dağ zinciri şeklinde olduğuna inanılıyor. Ama uydu araştırmalarına göre böyle bir yerin var olmadığı bilinmekte.Manastırcı Budistler ,Shambala’nın dünyada bulunduğu düşüncesindeler. Buna karşı Halk Budizm’in yandaşları ise, Shambala’nın tanrıların oturduğu gökyüzünde olduğuna inanıyorlar. Tibet’te bugün dahi Shambala’ya giden yolu tarif etmeye çalışan “Rehberler” vardır. Ama bunu öylesine anlaşılmaz bir şekilde yaparlar ki, bu tarifleri takip etmek neredeyse imkansız olur. Yol anlatımları genelde Tibet’in ve Kuzey Hindistan’ın bilinen yerlerinde başlayıp, kuzeydeki bilinmeyen bölgelere gider. Yalnız tümü şaşırtıcı ve inanılmaz bir ayrıntıda uyum sağlarlar: Sonuçta her rehber, geziyi yapanı yola sadece havadan devam edebileceği bir yere götürür. Gezi orada kalır ve sürdürülemez. 1557 de bir Tibet’li prens tarafından yazılan bir şiirde gizem doludur: “Yüceler, seni ondan sonra altın müzikle birlikte omuzlarına çıkaracaklar ve seni pamuk gibi dağ zincirlerinin üstünden taşıyacaklar. Onların mucize güçleriyle şemsiye gibi havada uçaçaksın ve kartallar bile utanacak.” Tibet kehanetlerine göre bir gün “kötü bir ruh” gelecek ve “Barbarlara” (Barbarlar Kalcahra ibretine yani bir anlamda şeytanın egemenliğine inanmayan insanlardır) güçlü dünyalı olmadıklarını açıklayacaklardır, çünkü Shambala imparatorluğu vardır. Bazı Lama’ların düşüncelerine göre Barbarlar ellerindeki teknik araçlarla Shambala’nın var olduğunu öğrenebilirler veya oraya gidebilirler. Ama bu kehanete göre önce huzurlu bir anlaşma yapılacaktır; Shambala’da hükümdarlığını sürdüren Kral Rudra Çakrin istila edenleri karşılayacak ve onların başkanına egemenliği birlikte sürdürmeyi teklif edecektir. Ama kısa bir süre sonra Barbarların kralı egemenliği kendi eline geçirmeyi çalışacak ve uçan araçlarıyla Shambala’ya saldırarak havada bir savaş başlatacakdır. Ama Barbarlar başarılı olamayacaklar çünkü Rudra Çakrin onları yıkmak için savaşacaktır. Kehanetlerde şunlar belirtilir: “Sonunda Kral Shambala’dan barbaları yok etmek için çıkacak ve aşağıya inecektir”. Bazı Lama’lara göre Kral bir başka dünyadan bizim dünyamıza gelecektir, çünkü “Jambudvipa” denen o yer, onların gözünde bütün bir dünya veya gezegendir, sadece bir kıta veya bölge değildir. Bu son savaşdan sonra ise bir “Demir tekerlek” gökyüzünde belirip düşecek ve Rudra Çakrin’in egemenliğinin başlangıcı belirtecektir. Bu nedenle ona “Tekerlekli çılgın” adı da verilmiştir. Bazı Yogi’ler bu tekerleği gördüklerini iddia ederler ve hepsi aynı şeyi anlatır: Tekerlek bir eve”yaklaşır ve bu ev bizim gezegenimizdir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
doors Yanıtlama zamanı: Ağustos 15, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 15, 2006 AGARTA'NIN TAHMİNİ YERLERİ: 1. GOBİ ÇÖLÜ: Teosofistler ve kurucuları Madam Blavatsky´ye göre, antik bir Hint yazıtı olan Karma Purana´da Şamballa, kuzeydeki denizde bulunan bir adadadır. Ve Gobi Çölü eskiden bir iç denizdi. 2. AMU DERYA: Macar düşünür Körös, Şamballa´yı Amu Derya ırmağının kuzeyinde bulunuyordu. 3. BELOVODYE: 1923´de Kokushi Dağları´na bir araştırma gezisi yapıldı ama geri dönen olmadı. 4. KUN LUN: Çin Mitolojisi´ne göre Şamballa, Kun Lun Dağları´nın buzlu zirveleri arasındadır. 5. TABU ÜLKESİ: Taoist Mitoloji, dünyanın en güzel yerinin Tabu Ülkesi olduğunu belirtir. Bu yer Tibet ile Szechwan arasındadır. 6. TARIM IRMAĞI: İtalyan Tibetolog Guiseppe Tucci´ye göre Şamballa ırmağın doğduğu bölgededir. 7. TASHİ LHUMPO MANASTIRI: Efsanenin doğuş yeri kabul edilen bu manastır bilindiği kadarıyla 1447´de kurulmuştur ve Kalacahkra bilgeliğinin merkezidir yani bilinmeyen uygarlıkların ve dönemlerin... 8. ALTAY DAĞLARI: Geoffrey Ashe´a göre, Şamballa için en uygun yer Altaylardır. Yazara göre Orta Doğu ve Yunan Mitolojileri bunu belirtmektedir. 9. MOĞOLİSTAN: "Şamballa´nın Kırmızı Yolu" adlı eserde, Şamballa´nın girişi Moğolistan sınırındadır. 10. HUMBOLD DAĞLARI: Nicholas Roerich ekibiyle beraber bu bölgede araştırma yaparken, bir UFO görmüştü, çok büyük ve güneş kadar parlak, diyordu ve tüm ekibin gördüğü dev UFO dağların arasında kaybolmuştu. Ayrıca Roerich´e Darjeeling-Ghuan´da bulunan bir yolda Ghum rahipleri Şamballa´lı olduğunu söyledikleri bir Lama ile tanıştırmışlardı. Ayrıca Tibet´in başkenti Lhasa´nın ve Türkistan´daki Turfan kentlerinin altında Şamballa´ya giden tüneller olduğu iddia edilmektedir. İngiliz dağcı Frank Smythe ise, Himalaya Dağları´nda 9000 m. yükseklikte iki büyük UFO gördü, dağcı UFO´ların dağların içine girdiğini iddia ediyordu. James Hilton´a göre ise, Şamballa veya Shangri-La kesin Himalayalar´dadır. Bir diğer iddia ise, 1900´lerin başında nedeni bilinmeyen atomik bir patlamanın olduğu Sibirya´daki Tunguska´nın Şamballa olduğudur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Sand Wraith Yanıtlama zamanı: Aralık 21, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 21, 2006 Burda bi yanlış anlamamı var yoksa yanlışmı belirtilmiş... Bildiğim kadarıyla Agarta majiyi kötüye kullanmayanlardan e ezoterik öğretileri korumaya çalışır Shambala ise kara maji ile ilgilenir ve kendi çıkarları için kullanır yani iki zıt taraf ama bu konuda aynı anlamda kullanılmış.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mistik Yanıtlama zamanı: Aralık 21, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 21, 2006 evet benim bildiğim kadari ile de agarta ve şambala zıt enerjileri besleyen ayrı uygarlıklardır.ancak kökenlerin aynılığından dolayı ayrım yapılmamış olabilir??? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mistik Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2007 AGARTHA Hint, Tibet ve Moğol tradisyonları ve gelenekleri yerin oldukça altlarında saklı ve dünyanın bütün kıtalarında bulunan gizli girişli tünellerle yaklaşılan ve dünyanın okült yönetimini tüm kudret ve bilgeliğiyle elinde tutan Agarta ve onun reisi Dünyanın Kralı' ndan söz ederler. Agarta yeryüzünde yer kürenin içinde, hepimizin yakınında durmaktadır. Onun varlığı bilinir çünkü bizim onu unutmamıza fırsat kalmaz. O kendini sık sık hatırlatır ama onu iyice tanımak için uzandığımızda Agarta kendini hemen geriye çeker ve kalın bir sis perdesi arkasında kaybolur. Böyle bir özelliği var. AGARTHA Hint, Tibet ve Moğol tradisyonları ve gelenekleri yerin oldukça altlarında saklı ve dünyanın bütün kıtalarında bulunan gizli girişli tünellerle yaklaşılan ve dünyanın okült yönetimini tüm kudret ve bilgeliğiyle elinde tutan Agarta ve onun reisi Dünyanın Kralı' ndan söz ederler. Agarta yeryüzünde yer kürenin içinde, hepimizin yakınında durmaktadır. Onun varlığı bilinir çünkü bizim onu unutmamıza fırsat kalmaz. O kendini sık sık hatırlatır ama onu iyice tanımak için uzandığımızda Agarta kendini hemen geriye çeker ve kalın bir sis perdesi arkasında kaybolur. Böyle bir özelliği var. İngiliz sömürge idaresi Hindistan 'ın hakimi durumundayken İngiliz hükümetinin de onayıyla, bazı subaylarıyla birlikte bilimsel bir ilgiden çok, daha ziyade batılı medeniyetlerin edepsiz ve soyguncu tavırlarıyla, Tibet'te araştırmalar yapmış ve böylece hem bu Agarta söylentileri gerçek mi diye bir araştırma yapmak hedefini gütmüş hem de bir takım servetler elde etmeyi düşünmüş ve sonuçta İngiliz subayları, Agarta 'nın bir efsane olmadığını hemen öğrenmişlerdir. Her teşebbüslerinde Agarta 'nın varlığı kendini bir kez daha kanıtlamaktaydı, fakat sır da sır olmaya devam etmekteydi. Mesela Tibet 'te bulunan bir çok manastırların altlarında yüzlerce km. ye ulaşan tünelleri buluyorlar, fakat araştırmaları bundan öteye bir türlü gidemiyordu. Agarta 19. yy. a kadar kendini gizli tutmuştur. Hiçbir yerden malumat sızmamıştır. Ancak sanırım Vedalarda bazı çok kapalı ifadeler var fakat bunları da pek kimse anlamadığı için yaklaşık 19. yy. ın başlarına kadar Agarta devleti hakkında hiçbir bilgi yoktur. Ancak Agarta 'dan yazılı olarak söz edilmesi izni çıktığında, bu tanıtma görevi Martinist Tarikat'ın Üstadı Marki Saint Yves D'alvedre'ye verilmiştir ve bu şahıs Hint Misyonu isimli kitabında, batıda ilk kez Agarta 'dan ve dünyanın okült yönetiminden söz etmiştir ve dünyanın kralından da. Ancak Hiyerarşi'nin müsaade ettiği dozdan fazlasını ifşa ettiği için almış olduğu uyarı neticesinde kitabını baskıdan çıkar çıkmaz imha etmiştir. Fakat imhadan kurtulan tek bir nüsha markinin ölümünden sonra majisyen Papüs'ün eline geçer ve onun oğlu tarafından yayınlanır. Dolayısıyla Agarta hakkındaki ilk bilgileri bu kaynaktan aldığımızı ifade ediyorum. İkinci büyük kaynak Polonya asıllı Rus Prof. Ferdinand Antony Ossendowski' dir. Ossendowski Moğol kaynaklarını kullandığı için Agarti olarak bu ifadeyi telaffuz etmiştir. 1876 doğumlu olan Prof. Ossendowski, 1917 Ekim Devrimi'nde, Kızıl ordudan kaçarak Yeniçay Ormanları'na, Moğolistan'a ve daha güneye doğru kaçtı ve burada bu kaçış esnasında yaşadığı müthiş serüvenler esnasında Agarta gerçeği ve gizemiyle karşılaşmış ve Agarta kralına, Cihan Hakimi olarak ifade etmiştir kendisi ve bu konudaki bilgilerini İnsanlar, Hayvanlar ve Tanrılar isimli kitabında 1924 yılında yayımlamıştır.. Bu kitabın Türkçe tercümesi de ülkemizde Nasuhi Baydar tarafından yapılmıştır bu kitap ile ilgilenenler bunu Beyazıt devlet kütüphanesinde bulabilirler. Şimdi Ossendowski 'nin kitabından dünya kralı veya cihan hakimi hakkında birkaç cümleyi orijinal haliyle nakletmek istiyorum. Şöyle söylüyor : "Dünya kralı, cihan hakimi, bir mitos veya doğa üstü bir varlık değil, dünyanın gizli kaderinin efendisi olan ve tamamen etten ve kemikten bir şahıstır." Bir diğer cümle alıntı olarak : "Dünya kralının pek çok kereler Orta Asya da Hindistan'da, Tayland 'da beyaz bir fil ya da lekesiz bir ata binmiş olarak elinde asasıyla halkı kutsadığını anlatan bir dizi kesin tanıklık mevcuttur. Dünyanın kralı insanlığın kaderini yönetenlerin, hükümdarların ve idarecilerin tümünün de düşünceleriyle bağlantılıdır. Onların niyet ve fikirlerini bilir, bunlar Allah'ın takdirine uygunsa, cihan hakimi bunları görünmeyen yardımları vasıtasıyla destekler." Evet, bir diğer araştırmacı Rene Guenon, tanıyacaksınız bu şahıs daha sonra Müslüman olmuştur, Abdül Vahid Yahya olarak isim kullanmaktadır. Bu şahsın asıl misyonu, Batı Gnosu, Batı Gnostik bilgileri ile Hint Mistizmi'nin bir sentezini yapmaktır. Bu uğurda hemen hemen bütün dünyayı gezmiş, bir çok dinleri, felsefeleri incelemiş bu noktada Agarta gizemiyle de temas etmiş ve Agarta konusunu yani Agarta 'nın dünya okült yönetimindeki hakimiyeti ve işlevi konusunu Kabaladaki ve Ezoterik Hristiyanlık'ta ki Metatron denen kavramla birleştirmiştir ki buna uzun şekilde girmeyeceğim. Ayrıca bir diğer kaynak gene teozofinin kurucusu Helena Petrowna Blavatsky, Agarta konusunda kitaplarının bir çok yerinde bahsetmiştir. Ayrıca Agarta konusunda yaklaşık sekiz on tane araştırmacı da çeşitli vesilelerle bilgiler aktardılar. Onların isimlerini sizlere sunuyorum : Jacques Weiss, Serge Hutin, Frida Wion, Richard Chanfrey, Robert Charroux, Peter Kolosimo, Nicholas Roerich, Andrew Thomas, Kut Humi. Şimdi bizlerin sizlere sunduğumuz bilgilerin kaynakları temel olarak bunlardan kaynaklanmakla birlikte bunlara ilaveten burada bazı özel bilgilerin de nakledileceğini ifade ederim. Bu okuduğum kitapların tamamı okunup incelenmeye açıktır ve konunun ciddiyetini zannediyorum kavramak için yeterlidir. Fakat tüm bu kitaplardaki ifşaatlara rağmen inisiyasyon ve gizlilik hala vardır çünkü bu, bilginin kendi yapısından kaynaklanmaktadır. Bilgi ancak hak edene gider yani herkes layık olduğu hitaba muhatap olur. Bu bilginin enerjetik yapısı ile ona muhatap olan varlığın enerjetik yapısındaki ahenkten, senkronizasyondan kaynaklanmaktadır. Şimdi kendilerini belli bir program ve icap gereği geri çekmiş olan bu bilgelik üstatlarının yani bu Agarta üstatlarının, Kali Yuga'nın veya demir çağının yani içinde bulunduğumuz devrenin başlangıcından itibaren inisiyatik bilgilerin, büyük hakikatlerin yitirilişinden itibaren, yer kürenin en gizli bölgelerine çekmiş bulunan bu ruhun prenslerinin, gerçek kralların, beşeriyetin gerçek okült rehberlerinin, bu Kaliyuga dediğimiz devrenin sona erişiyle birlikte, bulundukları ölümsüzler ülkesinden (buda tabii ki sembolik bir ifade) geri dönerek yeryüzüne çıkacakları ve alenen dünya beşeri ile temas edecekleri birçok antik tradisyonlarda bildirilmektedir. Agarta devleti, büyük Himalaya dağları altındaki devasa doğal ve yapay yer altı galerilerinde bulunan bir inisiyatik merkezdir. Dışsal abideyi teşkil eden Himalaya dağları Agarta ülkesi için adeta bir piramit vazifesi yapmaktadır, yani içi piramit gibi forme edilmiştir. Bundan dolayı yani piramitsel formun getirmiş olduğu çok büyük bir enerji konsantrasyon merkezi durumundadır Agarta. Şimdi piramit formundan biraz bahsetmek istiyorum. Piramit formu kozmik bir formdur yani gelişigüzel yaratılmış bir form değildir. Özellikle okült ve astrolojik bilgilere göre dünyamıza çeşitli yıldız sistemlerinden, yıldızlardan ve gezegenlerden bir çok tesirler ve enerjiler gelmektedir. Bunlardan biri de piramitle bağlantılı olduğu için ifade ediyorum, Satürn planetinin çevresindeki kuşaklardan veya o alanlardan yayılan büyük iyon dalgaları veya manyetik fotonlardan dünyamıza gelen tesirlerdir. İşte piramit formu bu enerjileri toplamakta, orijinal formundan dolayı bünyesinde toplamakta, biriktirmekte ve kullanıma sunmaktadır. İşte bu yüzden Agarta ' da yaşayan varlıklar organik yapı olarak hem daha uzun yaşayabilmekte, hem daha sağlıklı kalabilmekte, hem her türlü bunun getirdiği avantajı kullanabilmektedirler. Agarta veya Agarti sözcükleri Sanskritçe de ele geçirilemeyen, ulaşılamayan, her şeyden korunmuş, şiddetin yakalayamayacağı, anarşinin erişemeyeceği anlamlarına gelmektedir. Dünyanın yer altı sistemlerinin merkezi Agarta böylece Asya nın göbeğinde yer altı tünelleriyle dünyanın hemen hemen her noktasına, kıtaların ve okyanusların altına uzantıları bulunan uçsuz bucaksız bir yer altı devleti olarak bulunmaktadır. Dünyasal beşeri evrimin ve yeryüzünün gelip geçmiş nice medeniyetlerinin tüm genel evrim sefahatlerinin ve onların tüm genel bilgilerinin, yaradılışın, ruhun ve tekamülün evrensel bilgilerinin ve her türlü maddesel bilimin kayıtları Agarta da mevcuttur. Özellikle kadim Mu ve Atlantis' in tüm bilim ve bilgeliklerinin dünya planetinin başlangıcından son anına kadar tüm akaşik kayıtlarının ki bu kayıtları her an inceleme olanağına sahiptir Agarta üstatları, tüm bu kayıtların tamamı Agarta nın kilometrelerce uzunluğundaki kütüphanelerinde, ki milyonlarca kitaptan meydana gelmiştir, mevcuttur. Böylece Agarta üstatları dünyamızda yaşanmış olan ve yaşanmakta olan bütün hadiselerin hem kronolojik gerçek akışı, hem iç yüzü, hem bilinen hem de bilinmeyen sebepleri hakkında daima bilgi sahibidirler. Agarta bu devasa bilgi hazineleriyle, doğu tradisyonlarında ifade edildiği gibi bir üniversite, bir sinarşi üniversitesi, bir evrensel bilim araştırma merkezidir. Sinarşi, anarşinin zıddı olan bir kavramdır. Tam anlamıyla barışı ifade eden bir kelimedir. Ezoterik öğretiler, Agarta 'nın hakimini, dünyanın kralı rütbesiyle anarlar. Yardımcıları durumundaki iki rahip kral ile birlikte bütün dünya beşeriyetinin genel ve özel evrimsel gidişatı üstünde etkin rol oynar. Sembollerinden biri bugün günümüzde hala Hint ve Tibet tapınaklarını süsleyen gamalı haçtır. Bu sembol kadim Mu 'dan kaynaklanan çok orijinal bir semboldür. Bunu kısaca çizmek istiyorum. Gamalı haç sembolü biliniyor ama çıkış olarak bu güneşi ifade eden kadim bir semboldür, dünyanın tanıdığı en eski semboldür ve burada güneş veya bu daire, Mutlak Yaradan'ın monoteistik sembolü idi. Şimdi bu sembol yaradılışın ve oluşumun bilgilerini anlatmak için gelişmeye başladı ve ikinci aşamada şu hale dönüştü. Bir haç oluştu içinde, bu haç yaradılışın dört kuvvetini sembolize eder ve dört büyük enerjiyi sembolize eder. Sembol daha da gelişerek şu hale geldi yani yaradan enerjiden, asıl enerjiden kendini dışarıya doğru çıkarttı anlamına geliyor bu sembol. Bakın dairenin dışına taştı dört enerji veya dört elementi de sembolize eder, dört ana yönü de sembolize eder, bunlara Mu 'nun kutsal sembolleri konusunda değinmeye çalışacağım daha geniş olarak. Bu sembol biraz daha gelişince şu hale geldi, yani bunların ucuna ilmik dediğimiz ekler kondu böyle oldu o zaman. Bu hareket, bu ucuna konan ilmikler enerjinin faal hale geçtiğini, hareketin başladığını ifade ediyor. Böylece gamalı haç denilen ve Mu 'nun orijinal sembolleri olan Agarta' nın da benimsediği ve daha sonra II. Dünya savaşında Nazilerin de ancak tersini çevirip kullandıkları haline gelecektir. Mu ve Atlantis medeniyetlerinin kademeli olarak batışları ve özellikle son batışla birlikte ve yeni dünya devresinin genel programı gereği bilgi ve bilgelik giderek kendini geriye çekerken spiritüel üstatlar ve bir kısım seçilmiş halk Himalayalar' ın altındaki doğal ve yapay yer altı galerilerine yerleştiler. Ve ilerleyen bin yıllarda Agarta merkezi Agarta ve Şambala olarak ikiye ayrıldı ve Şambala Gobi bölgesinde dünyanın fizik ortamının ikinci eter katmanına yerleşti. Bunlar ne demek şimdi bunları bir şemayla anlatmaya çalışacağım. ŞEMA - 1 Ve bu geliştiricilik ve yetiştiricilik misyonu,(Sambala) için de söz konusudur. Hem Agarta hem de Şambala dediğimiz iki merkez ve bu merkezlerin yüksek hiyerarşileri ve asıl inisiyeleri dünya dışından gelen ve yeryüzü beşeriyetine çeşitli bilinen ve bilinmeyen kimliklerde rehberlik eden kozmik öğretmenlerdir. Dünya Rab Mekanizması'nın fizik ve eter katmanları üzerindeki iki görev merkezi olarak hizmet veren Agarta ve Şambala merkezleri, beşeriyetin evrim olayında son derece yüksek, önemli ve kutlu işlevleriyle birer ışık ve rahmet merkezleri olarak, Rabbin fizik dünya üzerindeki iki elidir. Bu ellerin kudret alanında yeryüzünün tüm ülkeleri ve beşeriyetin tümü bulunmaktadır. Yaradılış enerjitik olarak ve sayısal olarak daima yedili bir yapı izlemektedir. Buna bağlı olarak dünya küremiz yedi enerjitik katmandan meydana gelmiştir. En katı bölümüne, litosfer dediğimiz taş küre bu yedinci enerjitik seviyeyi ifade ediyor, altıncı enerjetik katman ondan süptil olan hidrosfer dediğimiz sıvı bölümü, dünyamızın üçüncü bölümü veya katmanı atmosfer dediğimiz gazların teşkil ettiği bölüm ve bundan sonra beş duyuyla algılayamadığımız, yani bizim donanımlarımızın, fizik beş duyumuzun algılayamadığı dördüncü eter, üçüncü eter, ikinci eter ve birinci eter dediğimiz enerjetik katmanlar gelmektedir. Bu birinci eter dediğimiz katmandan itibaren dünyanın astral seviyesi başlamaktadır ve bu da yedi enerjetik katmana bölünmüştür. Buradan yukarıya doğru sonsuz bir gidişe sahip olan bir enerjetik katmanların anlatım şekillerinden biri. Bu anlatıma bağlı olarak Agarta merkezi şurada göstermeye çalıştığım gibi Dünyanın fizik küresi içerisinde bulunmaktayken, Şhambhallah dediğimiz enerji merkezi veya inisiyasyon merkezi dünyanın fizik seviyesinin ikinci eter katmanında yer almıştır, mesele budur. Şimdi, Şambala' nın misyonundan biraz daha bahsetmek istiyorum, bu daha ziyade dış beni eğiten bir tesir odağıdır. Eşya bilimini, ruhun bilimine hakim kılmak ister ve bu uğurda ateşle simgelenen fizik enerjileri kullanır. Ve gerektiğinde şiddete de baş vurabilir. Her türlü fizik kıymet ve güç onların endüklemesi, onların esinlendirmesi ve onların muhayileleri sonrasında ortaya çıkar. Günümüzdeki teknolojiye dayalı, ekonomiyi her şeye üstün kılan ki bu devrenin özelliğine uygundur bütün bu faaliyetler Şambala' nın esinlendirmeleri sonucu ortaya çıkmaktadır. Şambala ve Agarta' yı birbirinin zıddı olan iki kutup olarak ele almamalıyız yani biri pozitif, biri negatifi ifade eder şeklinde değil. Bu konu biraz yanlış anlaşılmıştır yani bir karşı kutup şeklinde değil. Şambala faaliyetlerini Agarta dan ayırmış ve geleneklere göre de İsa'dan önce üç bininci yıllarda bu iş olmuştur. Kendine has bir organizasyonu bulunan tesir dağıtıcı bir mihraktır. Kendisi de kozmogonik bir varlık olan dünyanın, Agarta, sevgi sunumu ile dünyanın kalp çakrasına hitap ederken veya tekabül ederken, Şambala, dünyanın tepe çakrasına tekabül etmektedir. Birisi Tanrının sevgisini yeryüzünde sunarken, diğeri Tanrının iradesini yeryüzünde sunmaktadır. Yani meseleyi bu şekilde ele alırsak bunların asla birbirinin zıddı olan iki kutup olmadığını anlarız. Şimdi bir de ışınlar konusu var kısaca buna da değinmek istiyorum. Bilgi yada logos yada bilgi enerjisi sistemimizde yedi büyük ışın yada yedi büyük enerji tarzında tezahür etmektedir. Şöyle bir şemamız daha olacak ŞEMA -2 Bunların ilk üçü bu sistemin ana enerjilerini yani isteği, hizmeti ve aktiviteyi oluştururken diğer dört enerji daha tali konumda kalmaktadır. İşte bu ışınların, bu enerjilerin odaklandıkları asıl astronomik sistemler gerçek astrolojinin konusunu teşkil etmektedir. Eldeki bilgilere göre herkes adeta bu yedi enerji akımına ayarlanmış durumdadır veya uyumlanmış veya sabitlenmiş durumdadır. Ve bir insanı anlamanın en iyi yolu o şahsın kişiliğinin hangi ışına ait olduğunu bulup çıkarmaktır. Şimdi eldeki bilgilere göre birinci ışın yeryüzündeki insanlara yani ona bağlı olarak faaliyet gösteren insanlara varlıksal yapının okültist, aksiyoner, başlatma iradesine sahip olan, kudreti, gücü, isteği, amacı sunmakta ve kaynak olarak yani astrolojik kaynak olarak veya kozmogonik kaynak olarak Büyük Ayı Takım Yıldızı'ndan, tesir almaktadır. Sırası geldiğinde bu konuda Tevrat ta da bilgiler var yani "Dübb-i Ekber'i bağlayabilir misin?" mealinde orijinal ifadeler geçiyor, zannediyorum bunlarla ilgilidir onları da konuşmaya çalışacağız. İkinci ışın, Pleades takım yıldızı veya Ülker takım yıldızı dediğimiz hatta bizde Yedi Kandilli Süreyya diye de geçer, bundan esinlenmektedir, buna bağlı olan varlıklarda yaşamlarında orijinal görev olarak sevgiyi, hikmeti, merhameti, birleşme iradesini, inisiyasyonu ve şuur genişlemesini tezahür ettiriyorlar. Üçüncü ışın dediğimiz ışın, Büyük Köpek Takım Yıldızı'ndan ve Sirius' tan esinlenmektedir. Buna bağlı olan varlıklar düşünceyi, zekayı, anlayışı, yaratıcı zekayı, uyum sağlama yeteneğini, majisyen ve evrimleşme isteğini tezahür ettirmektedirler. Üçüncü ışının alt ışınları olarak, dördüncü ışında uyum sağlama iradesi, beşinci ışında somut bilgi ve bilim, altıncı ışında idealizm, soyut kavramlar, kendini adama, inanç gücü, sebep olma iradesi ve yedinci ışında da grup bilinci, organizasyon, disiplin, kendini ifade etme iradesi, tiyatral ritüelleri insanların karşısında başarıyla sunabilmek ve maji. Tabi burada maji kelimesini büyücülük anlamında değil, evrendeki mevcut tesirleri bilinçli, doğru ve ilahi irade yasaları yönünde kullanmak anlamında kullandığımızı ifade ediyoruz. Buna bağlı olarak Şhamballah misyonunun dünyada özelikle son yıllarda en büyük etkinliğinden biri olan İkinci Dünya Savaşı'ndan biraz bahsetmek istiyorum. Hitler Almanya' sı gerçekte bütünüyle majik bir gruptur. Adeta majik bir alandır. Beşyüz kişiyle devleti ele geçirmişlerdir, yani Nazi partisi beşyüz kişiyle devleti ele geçirmiştir. Bu normalde mümkün olan bir olay değildir ve Hitler Almanya' sı gerçekte Sovyetler Birliğini hedef almıştır ve ana hedef yani gizli hedef, gerçek hedef Sovyet Rusya da reenkarnasyonlar yoluyla yeniden doğmakta olan eski ve barışçı Hiperboreen enkarnasyonları daha yavruyken ortadan kaldırmaktır. Böyle kozmik bir savaş var aslında. Dışarıdan gözüken, devletlerin didişmesi gibi gözüken savaşın altında böyle enteresan bir kozmik mücadele yatmakta. Çünkü barışçı ve ruhun biliminin dünyaya egemen olmasını sağlayıcı yöndeki faaliyetler bu dünyanın, bu devredeki genel evrim gidişi için bir çatışma yaratmaktadır. Bunları ileriki konularda geniş olarak anlatacağım şimdi kısa geçmek durumundayım. Ana hedef budur. Şimdi İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru bir zamandayız. Tahrip olan bir Nazi karargahında yıkıntılar arasında oniki Tibet' li rahibin cesedi bulunuyor. Bu duruma, o yıllarda, o keşmekeşte hiçbir anlam verilemiyor. Zaten kimse bunu düşünecek durumda da değil. Evet, Nazi' ler Şhambhallah ile ilişki içindeydiler. Bu arada, Hitler in ve Nazi partisindeki özellikle Thule Grubu'ndaki varlıkların hepsinin çok disiplinli birer vejetaryen olduklarını da belirtirim. Şimdi her şey Thule efsanesi ile başlıyordu. Thule Efsanesi'nin kökeni, kayıp bir uygarlığa dayanmaktadır. Bu da Nazizmin temelini teşkil etmektedir. Bu efsane altında birleşen bir grup Thule adında gizli bir tarikat kurdular. Nazi Partisi'nin yedi kurucusundan biri olan Dietrich Eckart, Thule Tarikatı'nın temel efsanesini şöyle açıklıyordu : Thule' nin tüm sırları eski kayıp bir uygarlığa dayanmaktadır. İnsanoğlu ile dış zekaların arasında bulunan bazı aracı varlıklar bu sırlara erenlere büyük bir güç kaynağı oluşturmaktadırlar. Bu güç Almanya' yı bütün dünyaya egemen kılacaktır. Yine bu güç ve bu gücün kaynağı geleceğin üstün insanının ortaya çıkması için imkan sağlarken, insan türünün de değişimine yol açacaktır. İşte bu ifadeler özet olarak Nazizmin temelini oluşturmaktadır, yani ezoterik Nazizmin, bilinmeyen Nazizmin. Biz burada her şeyin bilinmeyeni ile meşgulüz, yani görünen ve bilinen Nazizm var, bilinmeyen ve görünmeyen Nazizm var. Şimdi onunla meşgulüz. Gizli Thule tarikatı üyeleri arasında Rudofh Hess tarihten bilinen, Karl Haushofer , Alfred Rosenberg ve Adolf Hitler gibi isimler bulunmaktadır. Özellikle Karl Haushofer' in ve Adolf Hitler' in birtakım paranormal yetenekleri olduğu bilinmektedir. Örneğin Karl Haushofer ileri derece prekognisyon yeteneğine, yani geleceği önceden bilme yeteneğine sahipti. Öyle ki düşman güçlerinin saldıracağı saati, bölgeleri, hatta top mermilerinin düşeceği noktalara kadar koordinatlarını bile önceden haber verebiliyordu. Bunların hepsi çağdaş ve klasik yani bilinen konvensiyonel kayıtlarda mevcuttur. Dahası hakkında hiçbir şey bilmediği ülkelerdeki siyasal gelişmeleri de önceden tahmin edebiliyordu. Örneğin Hitler o dönemdeki Amerikan başkanı Franklin Roosvelt' in 1945 yılında öleceğini çevresindekilere söylemiştir bu da kayıtlıdır. Hitler' in bir çok vizyonlar gördüğü, bir çok bilgiler ifade ettiği bilinmektedir. Hitler' in çevresindekilerin görmediği fakat kendisinin gördüğü, böyle mekanda otururken, bir çok varlıktan söz ettiği yine kayıtlara geçirilmiştir. Hatta Hitler' in bu noktada şizofreni olduğundan bile şüphe edilmiştir. Bu arada yine Hitler meydanlarda ve radyolarda yaptığı konuşmalarda ses majisi denilen bir tekniği uygulamaktaydı. Ve böylece geniş halk kitlelerini süratle etkisi altına alıp yani obsede edip kendi alanına bağlıyor ve onları adeta taparcasına kendisine ve Nazizme biat ettiriyordu. Televizyonlarda hatırlıyorsunuz on binlerce kişinin Heil Hitler deyişini ve şuursuzca olan faaliyetleri. Bu arada Karl Haushofer'in Hindistan da, Japonya ve Tibet te uzun süre okült çalışmalarda bulunduğu ve inisiyasyondan geçtiği de gene bazı kayıtlarda mevcuttur. İşte bu arada az önce ifade ettiğim gibi Nazizm, Haushofer 'in Hindistan da ki çalışmaları esnasında esinlendiği bu gamalı haç sembolünü ters çevirip kullanması da buradan kaynaklanmaktadır. Bu sembol, bu kadim sembol, Cengiz hanın yüzüğünde de mevcuttur. Cengiz hanın bir metal yüzüğü vardır, çok meşhur, o yüzükte de aynı sembol bulunmaktadır. Bunu bilen bilir. Şimdi Agarta' ya devam edelim. İlk verilen bilgilerde bu devlette yaşayanların nüfusunun yirmi milyon olduğu söylenilmekteyse de bugün bu nüfusun kaç kişi olduğu bilinmemektedir. Şimdi Agarta' nın hiyerarşik yapısını bu şemada izlemeye çalışalım. ŞEMA -3 Yirmi milyon dediğimiz, o sayıya biz de bağlı kaldık, Dwija ve Yogi' ler, bunlar Agarta inisiyatik hiyerarşisinin en dış halkasını teşkil ederler, onlar Agarta' nın simetrik olarak bölünmüş dış bölgelerinde yaşarlar ve Agarta halklarının kendilerini temsil ederler. Bunların üstünde beş bin Pandita veya alimler vardır, eskiler buna ilmiye sınıfı tabir ederler bunların görevi temel eğitim ve öğretimi halk kademelerine sunmaktır. Bunların üstünde 365 Bhagwanda 'nın meydana getirdiği Yüce Meclis Dairesi gelir. Sonraki daire 36 kişiden meydana gelir. Hiçbir kayıtta bunların ismini bulamadığım için buraya koyamadım, 36 kişinin meydana getirdiği bir grup daha ve onların da üzerinde yüksek inisiyasyonu temsil eden oniki ulu inisiyasyon azasından meydana gelmektedir. Bunlara 12 Büyük Maj Yeşiller de denmektedir. Ve nihayet bunlarında üstünde iki yardımcısıyla dünyanın kralı Brahitma veya Brahatma veya bunları yan yana da koyabilirdik böyle üçgen bu şekil güzel olsun diye böyle yaptım aslında bu yanlış Mahitma ve Mahingayı yan yana koymak gerekiyor. Dünyanın kralı Brahitma ve iki yardımcısı rahip kral Mahitma ve Mahinga gelmektedir. Ve böylece Agarta' nın bu hiyerarşik dizilişi bir Yüce İdare Mekanizması'nın görev ve fonksiyonunu fizik planda ifade etmekten ibarettir veya temsil etmekten ibarettir. Şimdi bazı ezoterik bilgileri sizlerle paylaşmak durumundayım. Bu oniki Maj hakkında biraz konuşmak istiyorum. İsa Peygamberin Beytlehem'de dünyaya geldiği zaman, üç maj tarafından ziyaret edildiği bildirilmektedir. Bu hikaye klasik, kanonik dediğimiz İnciller'de mevcuttur. İşte İsa Peygamber'i ziyaret eden üç maj, aslında bizdeki bilgilere göre Agarta' dan ve bu oniki Maj Yesiller Grubu'ndan gelen üç üstat idi ve orada İsa henüz doğmuşken, İsa' ya orijinal görevini bir kez daha hatırlatmışlardı. İsa peygamber doğumu ve gelişi itibariyle çok özel bir varlıktır. Onun en büyük kavli veya ahdi, doğmadan önceki şuur halini doğduktan sonrada taşıyacağı yolunda idi ve onun dünyayı yendim ifadesi bu yönde anlaşılmalıdır. Yani İsa peygamber dünyanın maddesel yapısının veya kozmik yapısının doğumla birlikte yol açtığı unutma vetiresini, örtme vetiresini, kapatma vetiresini kendi gücüyle yenmiş bir varlıktır. İsa peygamberin Kuran da ana karnındayken ve doğduğu anda insanlarla konuştuğu yazılıdır. Yani o enkarnasyon üstadı ulu varlığın, fizik sisteme, fizik bedene ne derecede hakim olduğunun bir ifadesidir bu. Ayrıca bu üç maj, İsa peygambere bu hatırlatma görevini yapmıştır ve hatta O' nu kutsamış bir takım hediyelerde getirdiği ki onların hepsi semboliktir ifade edilmektedir. Şimdi bu on iki maj ile ilgili olarak bir bilgimiz daha var onu da paylaşalım sizlerle. En büyük Majlar'dan birisi de Muhammed peygamberdir. Çok seneler evvel, yani bir peygamber tarzında, orijinal bir misyonla doğmadan evvel, orijinal bir misyonu ifa etmeden evvel, Agarta' da bu oniki Majdan, bu oniki üstattan birisi olarak yaşamıştır. Ve Sirius Kültürü'nü, Mu' dan sonra ikinci kez beşeriyete lütfedilmesi için çok büyük çaba harcamıştır. Şefaat meselesini bu yönden de ele alabiliriz. Kendisi gerçekten büyük bir efendidir. Yani bu kozmik bağlantının, bu müthiş devasa kültürün, bu Sirius Kültürü'nün yeryüzüne getirilmesi için yapmış olduğu büyük çalışmayı şefaat konusu olarak ele alabiliriz. Ve orada kendisi bu büyük şefaat için çok büyük bir ruhsal yayına başlamıştır. Aşağı yukarı 120 yıl boyunca yeryüzüne ikinci kez verilecek olan Sirius Kültürü'nü Agarta da bizzat kendisi planlamıştır. Neyi, ne kadar, ne ölçüde ve ne zaman ifade edeceğini bizzat kendisi planlamıştır. Bu arada dünyanın akaşasını da tetkik etmiştir yani insanların bu Siriusyen kültürle uyumları, Mu dan itibaren 200.000 yıl önceden insanların bu kültürle uyumları, tepkileri, nerede problem çıkar, nerede çıkmaz gibi bütün araştırmaları yaptıktan sonra bu konudaki hesabını kitabını yaptıktan sonra dezenkarne olmuştur. Daha sonrada orijinal bir misyonla peygamber tarzında doğup yeniden bu işi ifa etmiştir. Bu kültürün sembolü kara taştır. Yani kara taş kültü olarak devam etmektedir. Karataş bugün Kabe' de, hala Kabe'de bulunan Hacer-ül Esved dedikleri, herkesinde öptüğü o siyah taştır. Hacca giden herkes aşağı yukarı bunu öpmeye çalışıyor. Şimdi, Muhammed peygamber Kabe' deki bütün putları yıktığında veya kırdığında, o dönemde bir put gibi kendisine saygı gösterilen ve özen gösterilen bu taşa dokunmayarak, onu muhafaza etmiştir. Bunun mutlaka bir nedeni vardır, bilerek yapılan bir şeydir bu ve bu taş Sirius Kültürü'nü sembolize eder. Kaynak olarak ta Satürn' den geldiği ve bu taşın eskiden çok büyük bir manyetik güce sahip olduğu ifade edilmektedir yani sistem buna çok büyük bir manyetik güç yüklemiştir. Bugün kristallerle uğraşanların, kristallerle şifa yapanların ve kristal teknolojisini az çok bilenlerin bu taşlara nasıl bir güç yüklenebileceğini bildiklerinden yola çıkarak bir misal olarak bunu verdim. Bu taşın böyle bir özelliği de vardır. Hatta bir bilgiye göre Sufiyun onun dünyaya geldiğinde aslında bembeyaz olduğunu, fakat dünyanın ve insanların halinden dolayı utancından kapkara kesildiği yönünde de bir ifade kullanmaktadır ama bu sembolik de olabilir. Böyle bir bilgiyi de nakledeyim, bende kalmasın. Şimdi ezoterik bilgilere göre bu Sirius Kültürü, Satürn ve Venüs aracılığı ile gelmiştir. Ve hatta şöyle bir bilgi de var. Muhammed peygamberin Satürn'deki bilgelerle de bu konuyu tartıştığı, münazara ettiği de ifade edilmektedir. Bu arada İslam da yeşil rengin kutsal olduğu bilinmektedir. Bu yeşil nereden gelmektedir diye bir soru yönelttiğimizde, hatta İran minyatürlerinde de Muhammed peygamberin yüzü yeşil peçeyle örtülü olarak resmedilmektedir. İşte bu yeşilin de asıl dayandığı ilk hatıranın Agarta da ki Maj Yeşiller Grubu olduğu ifade edilmektedir. Geleneksel olarak Agarta' nın altı girişi bulunmaktadır. Himalaya kapısı, Gobi kapısı, Saint Michel' deki kapı, Batı Fransa da Bretagne' daki Brocéliande Ormanı'nda yer alan eski kent, Néant Partius' daki kapı, Gize' deki Sfenksin pençeleri arasındaki kapı (ki buradan girilip inisiyatik merkeze ulaşılıyor idi, o zaman) ve Tibet kapısı. Tabi şimdi bu kapılar öyle gidildiğinde çalınıp açılacak tipte değil. Bir takım majik yasalarla gizlenmiş durumda. Size bir misal vereyim. Önünden belki otuz sene gelip geçtiğiniz duvar ve duvar olarak geçtiğiniz bir mekan siz enerjetik seviyenizi yükselttiğinizde size bir kapı olarak gözükmektedir ve o kapıdan dalıp gidiyorsunuz, böyle anlayın. İşte böylece Agarta Konseyi, yeryüzündeki beşeri evrimi fizik düzeyden denetleyip, gözetlemek, etkilemek ve taleplere göre yönlendirmek gibi işlevlere sahiptir. Agarta inisiyeleri nadiren kendi bedenleri ile ve genellikle de enkarnasyon yoluyla yer üstü beşeriyetinin aralarına girerek geliştirici ve yükseltici vazifelerini yapmaktadırlar. Bir çok peygamberler, filozoflar, bilim adamları, liderler, sanatçılar, bilinen ve bilinmeyen ve kimlikleri çoğu zaman saklı üstatlar ve vazifeliler Agarta ' da bu mürşitler odağında inisiye olmuşlar, özel eğitim ve himaye görüp beşeriyete rehberlik etmişler ve etmeye de devam etmektedirler. Böylece inanılmaz bilimler ve kudretler merkezi inisiyelerince fizik ve psişik yetenekleri olağan üstü gelişmiş, maji biliminin hayır yolunda kullanılımının bütün inceliklerine sahip olan Agarta, özellikle son elli bin yıldan beri bütün dünya beşer varlıklarının evrimsel gidişatına çok çeşitli yardımlar yapan bu yüce inisiyatik merkez, yeryüzüne tam olarak hadim olabilen ve tasarruf edebilen ve beşeriyetin gelişim programında pek azı bilinen ve çoğu kez de bilinmeyen sürekli gelişim ve yardımları ile Tanrı'nın arslanlarının gizli yatağıdır. Agarta veya Agarti, bilgisini, felsefesini, ahlakını ve dini materyalini ve bilimini doğrudan doğruya Mu'dan ve kısmen Atlantis'ten almıştır. Yani Güneş Kültürünün bir devamıdır diyebiliriz. Güneş, az önce değindiğim gibi Mu' da Tek ve Mutlak Tanrı'nın monoteistik sembolü idi. Agarta' nın asıl misyonu Mu' nun vahye dayalı Siriusyen Bilgileri'ni muhafaza etmek ve bunları nesillerden nesillere aktarmak, öğretmek böylece geliştirme misyonunu sürdürmekti. Böylece Agarta yaklaşık elli bin yıldan beri Mu kültürünü, dinini, ahlakını ve bilimini hemen hemen değişik görünümler ve kisveler altında fakat hep aynı kökene ve hep aynı orijine, aynı ana kültüre bağlı kalarak aynı hakikatleri nakletmiştir. Bu arada Hindistan da ki kutsal nehir Ganj 'a da değinelim. Ganj nehri niçin kutsaldır? Niçin insanlar Ganj 'a girip yıkanırlar, bundan ne umarlar? Bunun üstünde biraz durmak istiyorum. Şimdi manyetik şifa ile meşgul olanlarınızın bildiği gibi suyun tesir taşıma, tesir tutma ve tesir nakletme özelliği vardır hatta manyetik şifacıların suya tesir yükleyip daha sonra o suyu bir hastaya içirdiklerinde manyetik tesirle yüklenmiş sudan şifa buldukları bir çok deneylerde kanıtlanmış bir gerçektir. İşte Agarta bilgeleri dünya insanının üzerindeki çalışmalarında her türlü imkanı, her türlü ne buldularsa kullanma adına Ganj nehrine de böyle bir tesir yüklemişlerdir. Yani Ganj nehri o zamandan itibaren bu kültürü, bu tesiri, bu bilgiyi bünyesinde taşımakta olan bir manyetik nehirdir. Bunun içine girmek halk arasında kutsal vasfını bundan dolayı kazanmıştır, bunun içine girmek, bunda yıkanmak adeta o bilgiye kavuşmak, ona temas etmek, ona dokunmanın bir özlemi olarak gerçekten de bu yönde hizmet görmüştür. Ve bugün artık mikrop yuvası halindedir ama hala bu gelenek devam etmektedir. Şimdi,ezoterik bilgiler dünya beşeriyetinin eğitim ve öğretim ana programının Sirius Kozmik Kültür Merkezine bağlı olduğunu bildirmektedir demiştik ve bilgilerinde hiyerarşiye bağlı olarak ve kademeli olarak önce Satürn' e oradan da Venüs' e intikal ettirildiğini de ifade etmiştik. Şimdi buraya şu bilgiyi de ilave etmek istiyorum. Aslında iki Agarta var, bir Agarta yok. İlk Agarta, bundan seksen bin yıl önce Venüslü kültür temsilcileri tarafından, bunlara okült bilgilerde Alev Senyörleri de deniyor, bunlar tarafından Gobi' de, Gobi' de ki Beyaz Ada'da kurulmuştur. Ve o çağlardaki ismi Agarta değil, Ayodyha (Güneş Kenti) veya Paradeşa bu Paradeşa zamanla Paradi, Paradis yani cennet kavramına gelmiştir. Gobi de kurulmuş bir inisiyasyon merkezi idi. Tarihi günümüzden yaklaşık seksen bin yıl gerilere gitmektedir. Ve asıl amacı o çağlarda yaklaşık seksen bin yıl önce görevi yüklenebilecek olan Mu insanlarına, Mu bilgelerine, Mu rahiplerine veya Mu hiyerarşisine bu Sirius Kültürünü intikal ettirmekti. Esas misyon buydu ve bu misyon bin yıllar boyunca devam ettirilmiştir. O dönemde bu merkezi teşkil eden soy, Venüsyen soy, Venüsyen bir ırktı ve köklü ve nesillerden nesillere intikal eden orijinal saf bir soydu. Ve bu nesil kendi bünyesine dünyadan hiçbir varlığı almayarak orijinal genetik vasfını korumuş, belli yıllarca korumuş ve misyonunu devam ettirmiştir. Ancak ilerleyen yıllarda özellikle bizim devremizin başında beşeriyetin genetik yapısının yükselmesi açısından dünya insanlarıyla da eşleşmeler yapılmıştır. Bu bilgi Tevrat'ta vardır. Tevrat'ın Yaratılış bölümünde (Genesis) "Tanrı oğulları, dünya kızlarından kendilerine eşler aldılar" ifadesi sarih bir şekilde mevcuttur. Ve onlardan çocukların doğduğu da ifade edilmektedir. Bu bağlamda eldeki bilgilere göre Sümerlerin ve Mısırların ilk krallarının Venüs' lü olduğu ve orijinal Venüs genetiği taşıdığı bildirilmektedir. Bu geleneğin Mısır' da ki yansıması da hepinizin bildiği gibi Mısır' da ki kral sülalesinin daima kendi içinden evlendiği, bünyesine halktan birini almadığı şeklindedir. Bizim şu anki bilgilerimize göre akraba evlilikleri biliyorsunuz özellikle bağışıklık sistemi üzerinde çökme yarattığından sakat doğumlara, zeka özürlerine yol açmaktayken bu nesilde böyle bir probleme yol açmamakta idi. Yoksa bütün Mısır Kral Sülalesi geri zekalı olurdu hiç öyle sakat sukat bir firavun gözükmüyor hepsi taş gibi firavun ama tabi zaman içerisinde bunların hepsi dejenerasyona uğradılar ve orası da bu devrenin bir özelliği olarak dejenerasyonla bir sona doğru, bir sönümlenmeye doğru gitti. Şimdi, bunlara Güneş Sülalesi de deniyor ve bunlar Venüslü varlıklar daha sonradan dünya insanlarından da doğdular ve genellikle Aryenlere enkarne olarak mücadelelerini bu yolla devam ettirdiler. İşte çok sonraları bu merkez Mu ve Atlantis' in kademeli batışlarıyla birlikte Himalayalar' ın derinliklerine doğru çekildi ve bugün bizim söz konusu ettiğimiz okült, gizli Agarta merkezini meydana getirdi. Böylece Agarta 'nın kuruluşunu ve faaliyetlerini, bu Güneş Sülalesini de bu Güneş Kültürünün bir devamı olarak kabul edebiliriz. Yakın çağlara doğru geldiğimizde Agarta' nın bizlere en büyük faydasının özellikle son tufandan sonraki insan neslinin tekamül etmesi için onlara dünyanın muhtelif bölgelerinde meydana getirdikleri mizansenler, hadiseler olarak bakabiliriz. Ayrıca tekamülün ivme kazanması bakımından bir çok sosyal, askeri, kültürel, dini ve tarihte geçen ve geçmeyen tüm hadiselerin arkasında görünmeyen bir güç olarak Agarta bilgeleri mevcuttur. Ve tabiki Şambala güçleri. Bu arada büyük önder Atatürk' ün de Şambala tesirlerini çok olumlu kullanan bir vazifeli olduğunu da bildirmek isterim. Agarta' nın faaliyetleri yani bu son devredeki, bizim devremizdeki faaliyetlerinin aşağı yukarı Tevrat' ta anlatılan olaylar, bunlar Musevi takvimlerine göre sekiz bin yıl gerilere gidiyor, Mısır'a da bağlı bu, yani tahmini on altı bin yıllık geçmişte çok aktif faaliyetleri gözükmektedir ve özellikle daha önceki faaliyetleri bir kenara bıraktığımızda on altı bin seneden beri yani bu neslin atalarından itibaren, bizim atalarımızdan itibaren bu nesli ayıklamak, terbiye etmek, genlerini düzeltmek ve özellikle Atlantis'ten intikal eden kötü karmanın ve astral de öbeklenmiş olan negatif düşünce formlarının yok edilmesi için çok büyük faaliyet harcamıştır Agarta, çok büyük mesai harcamıştır. Çünkü bu formpanselerin psişik tesir ve saldırılarına bütün dünya hala maruzdur. Ve bir bilgiye gören Atlantis 'i batıran on nedenden yedisi bugün Amerika da tezahür etmiş durumdadır. Ve böylece sonuç olarak aslında Agarta ve Şambala her yerdedir diyebiliriz. Eğer insan yeterli oranda samimi, dürüst, namuslu, idrakli ve bilgili olursa ve bilgece yaşarsa mutlaka bu merkezlerden kendisine gelecek olan tesirlerle kontakt kurabilir, her türlü destek ve yardımı alabilir. Ve işte böylece en gizli mabet olan bu mekan gezegenimizin okült hükümetinin merkezidir. Üstatların ve dünyanın gizli arşivlerinin güvence altına alındığı bu yer altı ülkesinin destanı muhteşem bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Cahit Cümbüşel'in 22 şubat 2001'deki konferansından alıntıdır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mistik Yanıtlama zamanı: Şubat 11, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 11, 2007 http://kayipkitamu.sitemynet.com/mynet_resimlerim/agarta.jpg http://kayipkitamu.sitemynet.com/mynet_resimlerim/agarta_ingilizce_harita.jpg konuyla ilgili olarak bakılabilir: http://www.gnosis.gen.tr/forum/kapadokya-agharta-samballah-ve-hitler-gizemi-t5827.html Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Necromonger Yanıtlama zamanı: Nisan 17, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 17, 2007 Burda bi yanlış anlamamı var yoksa yanlışmı belirtilmiş... Bildiğim kadarıyla Agarta majiyi kötüye kullanmayanlardan e ezoterik öğretileri korumaya çalışır Shambala ise kara maji ile ilgilenir ve kendi çıkarları için kullanır yani iki zıt taraf ama bu konuda aynı anlamda kullanılmış.... neye göre iyi yada neye göre kötü? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Nisan 17, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 17, 2007 evrensel düzene göre.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Lighthouse Yanıtlama zamanı: Ekim 29, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 29, 2008 Agarta’nın Öyküsü http://i36.tinypic.com/zoerue.jpg Agarta ismini, Batıda ilk defa 19. yüzyılda Saint-Yves d’Alveydre kullanmıştır. Bu ilginç okultist, Orta Asya manastırlarına mensup inisiyeler ile görüşme imkânı bulmuş ve bu görüşmeler sırasında öğrenmiş olduğu bilgileri "Hind'in Misyonu" adlı kitabında biraraya getirmiştir. Onun ardından, Fransız konsolosu olan Jacoliot "Hint'teki Tevrat adlı eserinde, teozofinin kurucusu olan H. P. Blavatsky’de "Gizli Doktrin ve Gün lşığına Çıkarılmış İsis" adlı eserinde Agarta'yı tekrar gündeme getirmişlerdir. Bir süre sonra konuyu bu kez Rene Guenon ele almıştır ve onun belirttiğine göre: binlerce yıl önce cereyan etmiş olan bir tufan, o sıralarda bugünkü Gobi yöresinde yer almakta olan çok gelişmiş bir uygarlığı yerle bir etmiştir. Bu yörede yaşamakta olan ve "Öteye Ait Zekâların Oğulları" diye anılan ruhsal bilgeler, tufan sırasında, Himalayalar’ın altında yer almakta olan muazzam bir mağara şebekesine sığınmışlardır. Agarta konusuna ilişkin en eksiksiz ve en şaşırtıcı bilgileri gün ışığına çıkaran kişi Ferdinand Ossendowski olmuştur. O, yolculukları sırasında birçok lama manastırında konaklamış ve oralarda ilk elden sağlamış olduğu bilgileri daha sonra yani 1924'de yayınlamış olduğu "Hayvanlar, İnsanlar ve Tanrılar" adlı eserinde biraraya getirmiştir. Kaldığı manastırlarda Ferdinand Ossendowski' ye, altı bin yıldan da fazla bir zaman önce, kutsal bir insanın bütün bir oymakla birlikte muazzam bir mağarada kayıplara karıştığı ve orada, yitip gitmiş bir bilim yardımıyla, Agarti adlı bir yeraltı krallığının temelini attığı anlatılmıştır. Bu krallığın tahtında, tabiatın bütün güçlerini tanıyıp bilen, insanların gönüllerini ve yüce kader kitabını okuyabilecek kudrete sahip bulunan Dünya Kralı oturmaktadır. Gözle görülemez yapıda olan bu kralı emirlerini icraya her an hazır durumda bulunan sekiz yüz milyon insana hükmetmektedir. Kimilerine göre, dünyanın tüm yitik geçmişi, yitik kıtalara indirilmiş dinler ve öğretiler Agarta arşivlerinde kayıtlıdır. Dünyadaki birçok mistik öğretinin kaynağında Agarta yatmaktadır. Mağaralarda inzivaya çekilen bilgelerin ve toplulukların Agartalılarla ilişki kurdukları ileri sürülür. Rene Guenon’a göre bu durum en çok, Türkler’in yaşadığı Orta Asya’da görülmektedir. Kimi yazarlara göre, Göktürk, Uygur, Hun masallarındaki, “ataların kutsal mağaraları” ve bir mağaradan geçerek ulaşılan “gizli ülke” inanışında Agarta’nın sembolizmi bulunmaktadır. Agarta'nın dört girişi olduğu iddia edilir: Bir tanesi Gize' deki Sfens' in pençeleri arasında, diğeri Saint-Michel Tepesi' nde, bir üçüncüsü Broceliande Ormanı' ndaki bir yarın içinde ve ana kapı da Tibet' teki Şamballa' dadır. Kimi kaynaklarda bir giriş kapısının, Anadolu’da, Kapadokya bölgesinde olduğu söylenmektedir. Agarta’yı Dünyaya Anlatan Türk Ömer Sami Ayçiçek, 1994 yılında yazdığı “Agarta” serileriyle tanınan, belki de ülkemizde bu konudaki en yetkin isim. Kendisinin 12’si yayınlanmış 70 kitabı mevcut ve 30 yıldır tasavvuf ve parapsikolojiyle ilgili çalışmalar yapmakta. Agartalılarla bağlantı kurduğu ve bu bağlantı esnasında öğrendikleri “Agarta” kitap serilerinde okurlara sunuluyor. Ömer Sami Bey, Agartha nedir? Agartha, Kur’an’da “Dabbet-ül arz” olarak da geçen bir ademiyettir. Şu anda dünya üzerinde yaşayan insanlıktan önce yaşamışlar ve sonra da yeraltına çekilmişlerdir. Bu çok yüksek uygarlık zamanı geldiğinde kendini insanlığa tanıtacaktır. Tasavvuf’ta da bilinirler. Elmalılı’nın çevirisinde “Dabbet-ül Arz”, insanlık olarak değerlendirilmiştir mesela. Bu da bu bilginin aslında hep bilindiğine dair bir göstergedir Agarta nasıl bir uygarlıktır biraz bahsedebilir misiniz? Agartalılar yeraltına inmişler ve orada yaşıyorlar. Ama yeraltında yaşama bizim düşündüğümüz şekilde ilkel değil. Nasıl olsun? Onlar medeniyet olarak bizden çok ileride. Yeraltının, yerüstünün ve uzayın nimetlerinden yararlanıyorlar. Yiyeceklerini yeraltında yetiştiriyorlar. Ama aynı Güneş’ ten bizden çok daha fazla yararlanıyorlar. Et yemiyorlar. Aynı hayvan türleri onlarda da var. Güneş onlar için de, bizim için de aynı yerden doğup batıyor. Göz ile görünebiliyorlar ama kendilerini insanlardan gizliyorlar. Başka gezegenler ile ilişki içindeler. Yönetimleri bir "Üstatlar Meclisi" ne bırakılmış. Onlar ise gerçekten çok değerli varlıklar ve hatasız çalışıyorlar. Alabildiğine özgürler. Bedenleri bizimki ile hemen hemen aynı ama hastalıklı değil, hastalanmıyorlar ve çok uzun süre bedenlerini genç tutabiliyorlar. Bizim tarihimizi en ince noktasına kadar biliyorlar ve çok güçlü bir bilgi merkezleri var. Dünyada büyük değişim gerçekleştiğinde bizimle irtibata geçecekler ve yeni düzenin kurulmasında bize yardımcı olacaklar. Peki Agarta’nın örgüt olduğuna dair söylenenlere ne dersiniz? İnsanlığın bilgeliğini korumaya dayalı bazı örgütler mevcuttur ve böyle bir örgüt kendine ad olarak Agarta’yı seçmiş olabilir. İnsanlık tarihi boyunca varolan bir bilgidir bu ve isim olarak seçilmesi de mümkündür. Ama Agarta aslında bir örgüt değil, bir yüksek uygarlıktır. Ergenekon Efsanesi ile Agarta’nın bağlantısı var mıdır? Türklerin dünyaya geliş sebeplerinde Ergenekon’un rolü vardır. Destanda gerçeklik payı vardır yani. Aynı zamanda da Türk milletinin Agarta ile birebir bağlantısı vardır ki zaten Agarta Uygarlığı’nın tanıtımı görevi Türklere verilmiştir. Son cümlenizi biraz daha açabilir misiniz? Kur’an’ın “Nurla tamamlanmış dünya” dediği çağa yani barış dolu bir dünya oluşumunda Türkler ana vazifeli millet. Bu noktada Türkler, Agartalılarla birlikte çalışıyor. Türkler de, Agartalılar da bu yeni dünyanın yaratılmasında görevliler. Agarta sembolik bir anlatımdır. İ.Tibetli, Agarta konusunda en çok veriye sahip olan http://www.agarta.org sitesinin kurucusu ve bu konu üzerine yıllardır çalışan bir isim. Sayın İ. Tibetli, Agartha sizce nedir? Gerçekten dünyanın içinde yaşayan bir ileri uygarlık var mı, yoksa bu bir gizli örgüt mü? Düşünceleriniz nedir? Bana göre Agarta kavramı daha çok sembolik bir anlam çeşitli mitolojilerde adı geçen "ulaşılmayan yer", "yeraltı uygarlığı" gibi kavramlarda da buna değiniliyor yani mitolojik hikayelerde oraya ulaşabilenler, hep kalbi temiz olanlar, kendini tanıyanlar olurdu. Aslında bakarsanız "yeraltına inmek" kavramı sembolik olarak "insanın kendi içine inmesi, kendini bulması anlamındadır". Şimdi gelelim örgüt olup olmadığına daha çok yakın zamanlarda batıda yaşamış olan ve çeşitli mason ve gül-haç grupları ile bağlantılı olan mistik düşünürler "Agarta" kavramını örgüt gibi kullanmaya başlamıştır, ama milattan öncesine dayanan mitolojik "Agarta" kavramı, eskiden örgüt olarak hiçbir zaman geçmemiştir. Agarta ile Ergenekon arasında bağlantı olması mümkün müdür? Ergenekon destanında bir şehirden bahsedilir. Eski Türk halkının büyük bir düşmandan kaçması sonucu burayı bulduğu söyleniyor yanılmıyorsam. Orada yıllar boyu yaşayıp sonra tekrar çıkmışlar. Aradaki tek benzerlik bu bana kalırsa. Yani Agarta da ulaşılamayan bir yermiş, Ergenekon da o zaman sadece o halk tarafından bilinen bir bölgeymiş. ------------------------------------ Erhan Altunay, derKi'de paganizm ve özellikle de komplo teorileri üzerine yazılarından tanıdığımız, özellikle de mitolojiler ve sembolizm konusunda uzman bir isim. Agarta konusunda da Türkiye’de önde gelen uzmanlardan. Sayın Altunay, Agarta nedir? Öncelikle Agarta'nın ne olduğunu ve ne olmadığını tartışmak gerekir. Agarta bazı yazarların söz ettiği bir efsanevi "yeraltı krallığı"dır. Aslında Agarta efsanelerini farklı bir gözle görmek gerekmektedir. Pagan kültüründe, insan, yeraltı ve gökyüzü dünyası arasında bir nevi "Orta Dünya" bulunur. Gökyüzü her zaman belli bir düzeni ile tanrısallığın en uç göstergesi olmuş ve bizim inançlarımızı etkilemiştir, yeraltı dünyası ise her zaman gizemini korumuştur. Öte yandan, insanoğlu her zaman gökyüzü ile olduğu gibi yeraltı dünyası ile de ilişkiye geçmek istemiştir. Bunun için yeraltı mitleri bu ilişkiyi kurmuştur. Bir taraftan dilimizde de yerleştiği gibi, göz önünden uzak durmak isteyen toplulukların "yeraltına" indiğinden söz edilmektedir. Aslında bu "yeraltına " iniş çok eski zamanlardan beri uygulanan bir yöntemdir. Mitra dini, ilk Hıristiyanlar vb. kendilerini hep yeraltında koruyabilmişlerdir. Bunun anısını da Anadolu'daki yeraltı şehirleri yaşatır. Bugün mafya gibi oluşumlar için de yeraltı deyimini kullanırız Agarta gizli bir örgüt müdür? Değildir. Agarta ile ilgili spekülasyonlara girmeden önce Ergenekon ile olan alakasına bakalım. Ergenekon son zamanlarda yaşanan en ilginç olaylardan biri. Eğer bu olayın gelişmesine dikkatle bakarsak, müthiş bir kurgunun içinde buluruz kendimizi. Aslında "dalga dalga" yayılan bu "soruşturma" çok iyi bir kurgulanmış bir dezenformasyon ya da bilgi kirliliği kampanyası haline geldi. O kadar büyük bir bilgi kirliliği yaratıldı ki halk, aslında gizli kalması gereken bir soruşturmada neyin nereye uzandığını anlayamadı ve son 10 yılın önemli olayları arasından her türlü komplo teorisine açık bütün olaylar seçilerek buraya monte edildi. İktidar da boş durmadı ve aslında "kendi dışında " gelişen bu olaya muhaliflerini de katmayı ihmal etmedi. Bu karışıklığın içinde Agarta'nın yer alması da çok doğal geliyor çorbaya tuz anlamında. Ama Agarta'nın geçmişine baktığımızda hep bu tür spekülasyonların içinde yer aldığını görürüz. Özellikle insanların "üstadlar" tarafından yönetilmesi ile ilgili komploların adında hep Agarta adı geçmiş hatta 1966 yılında İstanbul'da gizli bir Agarta toplantısı" yapıldığı da söylenmiştir. Bu bağlamda bakarsak, bilgi kirliliğine dayanan ve aslında demokratlık adı altında bazı güçlerin faşizmini güçlendiren bu davada verilen çok ince bir mesajdır da Agarta. Sizce nedir o mesaj? İşte o mesaj önemli Bir dönem Saadettin Tantan, bir operasyona "Tapınakçılar" demişti. Bu bir mesajdı. Agarta da öyle. Yeraltı egemen güçlere karşı bir mesaj bu Aslında Ergenekon soruşturmasının da amacını anlatıyor bence. Bunun arkasında hükümeti bile aşan müthiş bir kurgu mevcut olabilir, belki de Ortadoğu'da çıkarılması planlanan bir savaş ile alakalıdır. Bazı kadim kaynaklarda, zamanı geldiğinde yeraltındaki Agarta Uygarlığı'nın insanlıkla tanışacağı ve barış dolu bir dünyanın kuruluşunda yardımcı olacağı yazıyor. Ama tabii buna engel olmaya çalışan güçlerin de var olacağı ve bir nevi aydınlık karanlık çatışması yaşanacağı söyleniyor. Kastettiğiniz bu mudur? Evet bazı kaynaklarda bunun geçtiği doğrudur, ancak bir çok kaynak Agarta ile ilgili ezoterik oluşumlardan ve üstatlardan söz eder. Dünya barışı için uğraşmakta olan gruplara bir gönderme var burada kesinlikle. Ama eğer bu dezenformasyon başarılı olursa; kimse kendini güvende hissetmeyecek. Hükümet de zaten kapatma davası ile meşgul yani bir yığın demokles kılıcı sallanıyor her yerde ki, Türkiye bir kirli savaşta yer alsın. Alıntı: Hasan Sonsuz Çeliktaş - derki.com Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
attart Yanıtlama zamanı: Ekim 30, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 30, 2008 Aydınlatıcı özellikle de kafası ergenekon, agarta, orta asya gibi kavramlarla karışmış bizler için 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar