raskolnikov Oluşturma zamanı: Ağustos 22, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 22, 2008 Nazım'ın 'öteki defterler'i Nazım Hikmet'in 1938'de İstanbul Tevkifhanesi'ndeyken kullandığı defterler, Piraye'ye yazılmış mektupların olduğu sandıkta bulundu. Nazım'ın yeni defterlerinde bulunan dört anlatı parçası 'Öteki Defterler' adıyla eylül ayında YKY'den çıkıyor. Memet Fuat arşivi düzenlenirken, Piraye'ye yazılmış mektupların bulunduğu sandıktan çıkan, yarım kalmış ve bugüne kadar hiçbir yerde yayımlanmamış roman ve hikaye parçalarıyla dolu defterlerden 160 sayfalık yeni bir Nazım Hikmet kitabı hazırlandı. Piraye'nin 5 Mart 1938 tarihli mektubunun görseliyle başlayan kitapta 'Orası' adlı yarım kalmış bir roman, kitapta yüz sayfalık bir bölüm oluşturuyor. Yarım kalmış romandan Sübyan kısmıyla beraber komünistler de avluya çıkarılmıştı. İçlerinden biri, Cemal Mahir, arkadaşlarından ayrıldı. Cemal Mahir muharrirdi. İnce balmumundan yüzünde simsiyah kaşları şeytancasına yukarıya doğru çekikti ve tevkifhaneye girdikten sonra bir gün, belki canı sıkıldığı için, belki de Lenin'i düşünerek çenesinde kırmızısı bol, sivri bir sakal bırakmıştı. Musa Ağa'nın başına toplanan çocuklara sokuldu. *** Memet'i dinledi ve sordu: 'Senin suçun ne?' 'Hırsızlık. Ne olacak?' 'Hiç... Öyle sordum. Anan baban yok mu?' 'Var. Dünyaya zembille inmedik ya. Babam Bursa'da şofördü. Ama birbirimizi kaybettik. Ne soruyorsun? Akraba mı çıkacağız?' Kürt Musa, *** Memet'i azarladı, 'Ulan doğru cevap versene. Bey gazeteci. Belki seni yazar.' (...) Ziyaretçiler gittiler. Cemal Mahir fırsatını bulup görüşme yerinin bir an açık kalan kapısından karısını kucakladı. Ressam Halim, Hatice'nin gidişini seyretti. Tornacı Aziz gelen erzakları ve çamaşırları didik didik eden Yusuf Baba'ya çıkıştı. Ve sekiz komünist, Selami'yle Mehmet oğlu Mehmet de dahil, Cemal Mahir, Tornacı Aziz, Saatçi Kerim, Ressam Halim, Mimar Ali ve Nuri, bayram yerinden dönen çocukların sevinçli mahzunluğuyla, ellerinde paketler ve kese k‰atları avluyu geçerek localara girdiler. 'Zeytin ve Üzüm Adası'ndan 'Yok. Ankara'da yengeç yok. Ankara'da deniz yok. Ama deniz yalnız Ankara'da yok sanma. Başka yerlerde de deniz yok. Oraları hep toprak. Toprak, toprak, toprak. Gider gidersin, toprak. Deniz bir bitti mi toprak başlıyor. Artık bir daha deniz yok. Dere var, çay var, deniz yok. Toprak. Ne kadar çok toprak, deniz kadar. Şu gördüğün denizi kurut, toprakla doldur, işte öyle. Belki denizden daha çok toprak. Kimisi sarı, kimisi kırmızı, kimisi bizim adanınki gibi. Buradan giderken denizi bir günde tükettik. Toprağa çıktık. Ankara'ya kadar toprak bir haftada tükenmedi. Daha bir hafta bir ay gitsen tükenmez diyorlar.' 'Piraye' bölümünden 'Şimdi bunları ot yatağa o ilk uzanışımdan üç ay sonra yazmaya başladığım için o akşam saatlerin hesabını bitirince daha ne gibi işlerle uğraştığımı iyice hatırlayamıyorum. Fakat mutlaka düşünmüşümdür. Hareket hürriyetinden mahrum edildiğim zaman sınırsız bir düşünce hürriyetine kavuştuğumu ve böyle günlerimde resim seyreder, ses duyar, hatta yemiş yer gibi düşündüğümü sana birçok defalar söylemiştim. Herhalde o akşam da bu eski iptilaya tekrar kavuşmamın zevkiyle işin sefahatına kadar varmışımdır. Buna eminim. (...) Soğuk. Soba sönmüş. Dar, uzun battaniyemin altında yapayalnızım. Halbuki bilirsin ki ben en iyi yazılarımı sokakta kalabalığın arasında dolaşarak yazmışımdır, evde okuduğumu anlamak için çocuklarımın gürültüsüne muhtacım ve insanların arasından ayrıldığım vakit karaya vurmuş hazin bir palamuda benzerim.' Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Arinra Yanıtlama zamanı: Ağustos 22, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 22, 2008 yaşasın Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.