semuel Oluşturma zamanı: Ağustos 22, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 22, 2008 ORHAN ALKAYA (1958-....) İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda eğitim gördü. İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda oyunculuk yaptı. 12 Eylül döneminde 1402 sayılı yasa ile işine son verildi. Günlük gazetelerde ve dergilerde değişik sanat disiplinleri üzerine eleştiri yazıları, siyasi makaleler, denemeler yazdı. . Tiyatro yönetmeni, İstanbul Şehir Tiyatroları'da çalışıyor. Cumhuriyet gazetesinde tiyatro eleştirileri yazıyor. Şiirleri 1982’den bu yana pek çok dergide yayımlandı. Beş şiir kitabı ve Siyasi polemiklerini kitaplaştırdığı "Türkiye Hâlâ Mümkün" adlı kitabı yayımladı. Yapıtları : Parçalanmış Divan (1990); A!Etika (1991) Yenilgiler Tarihi Cilt 1 (1994 Erken Sözler (1999) Tuz Günleri (2001) Tuz Günleri bize yapılanları gördüm , hepsini bin ejder kuvvetinde kötüydüler bir kuşak yok edilirse belki, çok yılın öcünü alacaklardı; kimbilir haklıydılar hepsini gördüm; dağılan beyinler ucuz bir klişe kadar hakikiydi dağılan hayatlar tevazu ile romansız aşklar hep yarına ertelenmiş ve gizli sırtlanlar ısrarlı sır taciriydi annem de korkuyordu onlardan kimdi onlar çün hazır ve nazır onlar içimizde ve zahiriydi bize yapılanları gördüm, hepsini kimliksiz bir ülkenin sadık bekçileri yarınsız memurları dünden ari günün ve Aryan rü'yaların yanlış Batılıları harita üzerinde oda ararken hepsini gördüm, bir el bombası ellerinde patlayarak yok ediyordu boydangay boygay bir coğrafyayı sadakat hep bugüne gönderilmiş ve açık ebemler ısrarlı yol muhaciriydi gönlüm de korkuyordu onlardan onlar ki toprakta mayın suda kolera havada ihanet kadar çoktu onlar hem Yeşil hem Hareket bir ordu bize yapılanları gördüm , hepsini an benimle geçerken zamansız ve hep bir ukte kadar karanlık günler hayli sevimsiz hatıra haliyle isimler ölüm hükmündeydi kusmuğundan tanıyorduk artık insanı hırçın ve hükmedici bir hal sinmişti her yere hata! erken büyüyor burada Feryat da korkuyordu onlardan eksik arzu, kayıp çocuk, masum örümcek onlar boşlukta karşılıksız bir soruydu bize yapılanları gördüm, hepsini yanlış tariflerle uzatılmış bir yol gibiydik bizden mütevelli heyeti ve icracı avukat kötü gün yabancısı ve yatakta hoyrat sözsüzlüğe tutsak bir aile, sınav çocukları bizden bir aşağılanmanın hazır özneleri münasip suçortakları...ve suskunluk hücresi için bie adım ileri! istendi. yıldırımlar yaratmak memleketi yarısına kadar demir ağlarla donatmak memleketin yarısını unutmak beklendi bizden bir bok vardı gibi sundukları hayatta vazgeçemezdik sanki güzel ve yetenekli olmaktan kudretle aptaldılar, hiç bırakmadılar korkuyu memleket bile korktu onlardan güzel ölüm, iyi abla, sine qua non hayat arsenik ve çaydılar, rü'yasız uyku bize yapılanları gördüm , hepsini açlık gözümüze sokulmak için bekletiliyor vicdan derin çarpışmaların gazisi ibne! arkadaşımın müstear ismiydi havlamamızı istediler, uluyabileceğimiz kestirmeden onlar; zihnimize kartal salanlar haklıydılar, postumuza göz dikerken bedevi yol açacak, nizamcı oturacaktı daima argonotun yolu vardı ve uzakta meşkederdi yoksul tanrılar Adam bile korktu onlardan yaratılışı yaraladılar sır fabrikalarında bereketsiz süt ve inançsız başaktılar bize yapılanları gördüm, hepsini benliği gölgeleyen iktidar ardımızdan ağladı ve hep ikizini terketti hevesle kutsanan hayat! merakın sağrısında çok yol alındı kan tarif etti göbeğinden ayrılanı kırılan göğün altında kamaşan gözlerimizle az gittik uz gittik dere tepe biz gittik iklimden iklime değiştik, evet zamanın suyu vardı, bir de bunu bildik ve onlardan azade korkuyu bize yapılanları gördüm, hepsini kır hayvanını okşayıp isteğe uzandık kırk yıl ayrı koydular kadın ile erkeği bize bir harf öğreteni kırk yıl hayattan kovdular öğüt, tütsü ve fal tutuşturdular elimize cinayetimizi çaldı onlar nesebi gayri sahih sevgiyle. oysa ne güzel yenilmiştik öğrenmekteydik tam acının kudretiyle : sabit kalemlerle silinir kan insan yok etmeye yazgılıdır ve varlık bu şiddetle sınanır. işte şöyle : romanımızı yakarlar, hayvanımız yaralanır kalbimiz kırılır soludukça çok yıllık ölümü ırmağımızı ateşe salar semender tıynetan-ı aşk gül yanlış kokarsa, tuz yakaya takılır bize yapılanları gördüm , hepsini gül yanlış kokarsa tuz yakaya takılır Yenilmişler İçin İki Parça peki beni kim intihar etti kim tedavülden kaldırdı böyle erken inlerken görülmem hoşlarına gitmedi mi bir içevurum fazla mı geldi bu sığlıkta nasıl da dijital şimdi yakınlıklar parlak kanatlarıyla gökyüzüne kaybolurken anka kimse tanrıyım demesin, hepimiz sarhoş kaldık varedene duyulan hasret gibi yoksul anda nerde şimdi Burgonya Beyleri, Kara Şövalye gölgeye dokunanlar nerde böyle erken mi kesilecekti sözüm, tam da burada ciltler dağıldı, dağıldı olmayan ne varsa güzel sözcüklerim, Mallarme'm, Yahya'm nerde beni de beni de beni de... intihar ettiler dosya kapandı katilim nerde. Gündüz Körlüğü yatışmak için sığındım bütün dikenler gül karanlık dişleri gıcırtılı arka sokaklar iki sene mektep tatili oluyor dövüşmek için yöneldiğim o meçhul silüetlerde görüyorum umulmaz aşkın Daphne’sini yirmi dokuz yaşındayım gene, şairim, sakallarım bitkin eksik yaşanmış kağıtları yırtmak için açtığım çekmecede ah geri gelse yıllarımı buluyorum, henüz yaşanmamış cebime sığmayan bir şişeden fışkırıyor Köhne akşamlar Selahaddin Bey’in udu, diyorum Todori’de bir şişe rakı açılıyor Travis McGee ve ben, bir intihardan yeni kalkmış gibi Sırılsıklam aşık oluyoruz bütün kızlara Modigliani’lere, annelere üniversiteden içeri dalıyorum, yakamda paraşütlerle şenlik için birkaç molotof kokteyli kürsüye kalın sesli bir bildiri kızların rüyasına örgüte giriş formu bırakıyorum sonra çekip gidiyorum ne kadar çok gidiyorum hiçbir yerlere geceler boyu huysuz bir pardösü ve ufalanmış düşlerle kendi içimde dolanıp duruyorum bir şiir nasıl yazılır?ı öğrenerek şair uzun uzun unuttuklarımı söylememeyi öğreniyorum işte böyle, usul bir kımıltıyla sabah oluyor (Parçalanmış Divan’dan) -------------------- Nen Bilgisi'nden 1. ölü şairler geçiyordu uzun ırmağımdan seyrelen sesleriyle hepsi benden bir zerre ve ben onlardan yekûn bir şaşkınlık, işte nereden gelmişim, nereye? yalan bu yersiz sorularla kurcala beni ağzımın parçalanmış gönyesinden içeri bir söz daha sıkıştır bâtın olan kavuşulur ve unutulur bir sabah saati o usul ses imiş,sessizliğe dolan bunlara doğru haydi! itele kakala beni çünkü hep şairler geçiyor ırmağımızdan örtünürken bir şehir, tanede saklanıyor şer örtün evet, ey haile...örtün, evet ey şehr; örtün ve müebbet uyu, ey facire-i dehr!... (1) 2. ölü şairler geçer gider ırmak uzunsa seyrelir sesleri, benden zerre eksilir kimbilir aşktım, bendim, onlardım işte dilimizin üzerinden çelik gıcırtısıyla kaydı bir kılıç melâl-i hasret ü gurbetle ufk-ı şâma baktıydık aşk mı idi, -ki aksi ne kâbil-, biz sever iken incindik kıskanmamayı edindik, bardaktan boşanıp terk ettik öldürerek yaşıyordu, biliyordu oysa bütün canlılar hilkaten ehildik, biz de bilirdik ve öldürmedik gündeki geceydi ey arab! merdiveninde yaşananlar gökkuşağının altında idik; kız yahut oğlan geçemeyenler için ağıt yaktık, dans ettik çoğumuz dipte, kimimiz ise üzerindeyiz melâli anlamayan nesle âşina değiliz (2) (1) Sis, Tevfik Fikret (2) Ahmet Haşim (...) Özgür Edebiyat, sayı 1, 2007 Anlamlar I yalnız bir hata mı, sarsak adımlarıyla hayatı yürür hayat da yürür, dil ağır prangasıyla sürüklerken hayatı kuytu bir gül yaprağına sinmiştir, ne gam söz eksilmeseydi, yangın nereden nerelere yürür akşam koyu bir hatadır, telafisi üzerimize yürür gündoğumu ayrı şölen, her dilde ayrı yürür yalnız bayancı yabancılaşmaz, alışmak ağır ölüm ölüm gelir, her seferinde başlangıca yürür benim bu yok edici tutkum, hep içimden yürür bir adam kalır dışarda, yükü ömrüme yürür kuytu bir masal, bir mermi olur, kalbime yürür -------------------- Yol Sözleri ağır yaralı geceler boyu kenti sürükleyen ıssız yakınlıklar, gözlerimde boğazlanmış isyan gözlerimde kırılgan duruşlar saklayan hayat erken sözler hükmüdür- kuytuya sızan kar suyuna saldığım düşler: köpüren bir nadastan elimde son kalanlar, ağır kitaplara çivilenmiş avuçlarım kadar benimdir bitti işte! hiçin her şey olduğu bu yerde terk edilmiş bir cumhuriyetin gıcırtılarıyla örtülür gece oysa ben remil açmıştım hazin hüznüme en ince parmaklarında şeytan tırnağı büyüten bu ülke! varidatına ağlayan tahta suratlar buruk şarap tadında yalnızlığımız bu gece buruk bir yalnızlıktan başka ne sodome saatlerini yaşarken sokaklar ve zırhlarla kuşatılmış bir gök altında bütün cesetler açık toplantıdayken gene elbet günlüklerde kalacak benim adım çünkü ben, sessiz sözlerle arkadaşım işte: olmasa da olur bir remil açtığım, yolumdayım (Erken Sözler’den) -------------------- A! ETİKA "bizi hep erdemlere ittiler" ve "kendi isteklerime uygunluğumdur erdem" ise ben beni ittim, bizdim I aşkın atasözleriyle bayağılaşmış esrik dehlizler kara gülüşün ağısı, unutkan inanış bir ânâ sığınan ölüm, labyrinthos, gözler şiir formülleri: a yoktuydu, e idi, ö! uyuklayan kedi mırıltılarıyla aydınlan ey! kalp sen kısa sabah yürüyüşlerine söylenmemiş birşeyler bıraktıydın; kim sordu sabuklayan zihin dolambaçlarında etika bir ova, bir nehir, bir yer adıydı: viva la vita II düz'gün dokusu unutulurken gömüsünde hayatın sırdır ki sözüm yedi gök altında gömülen büyük aile: es! çözülürdü ars hars söner, asılır yedi askı çöldolabına ayağımı toprağa vurduğum yerden fışkırırdı serap a! kör ölür savaş biter. Hektor'un cenaze şöleni "atları iyi süren"... atları... ad... atikada hayat est! indi sin yeryüzüne, sır döküldü; feryat III görmezlerdi, göstermezdik, büyür uçlarında uçurumun uyumsuz ölüm yasaları uydururdu atonal tanrılar dizboyu cinayet bono kırdırır: gülüş üşüşür diplerde, gelirdi eşkenar sevicileri agora ve ün! tokuşturmaları ıskalayarak gelir ve sararmış sabah buluşmalarını bulur ne dediydin neler oldu İthaka: dur! IV aziz Jean-Luc göstermişti, ansızın kesilir sürmekte olan uy ve uydur erdem sözüne şehvetini yoksul akşam kırıntılarında majör dalgalar muare yalnızgezeri götürür limansız hollandalılar müzesine sürgit taşıyacak mısın bu zıkkım izleği ey hakik: öl ve dağılsın kentin belleği -------------------- DÜNYANIN EN GÜZEL DÖNÜŞÜ ölümün uzun atları götürürdü şairi sonsuzluğun rahmine; hüznün gölgesini silerken kendi ateşiyle dans eder gece serhôş bir rüzgar genişletiyor yangını tek heceli yılgıların uçsuz güzelliğinde alnını en son bulutun kıyısına yerleştirmiş yitirişin kaynağına sızıyor usulca ve ardından binlerce dize aktı toprağın gergefine yeryüzüne erimiş insan hem var hem yoktur daima ölmek en uzun şiirdi ölümü bilene Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.