boogee Oluşturma zamanı: Eylül 3, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 3, 2008 Nabız zorlar, çözerim gözlerimi, kendimle oynadığınım oyunu bitiririm.. Gelmeye çalışırım gittiğim yerlerden zordur kendime dönüş, artık bilirim.......... Şimdi, gecenin bir vakti, erken ve hesapsız devinimlerimde inceldiği yerlerden kopmasına izin verdiğim bir şeyleri bağlamaya çalışıyorum... Onarılması zor yanlarımı anestezik yazılarla uyuşturuyorum... Herkese bir şeylerin açıklamasını yapmaya çalışan ben, herkesin sorunlarının cevap anahtarlarını çoğaltmaya uğraşan ben, anahtarını kaybetmiş bir çilingir gibi dışarıdayım şimdi... Üşüyorum, sabah güneşinin aydınlığı ortaya çıkarıyor karanlığımı ve ben karanlıkta görebiliyorum ama üşütüyor beni görebildiğim her şey... Üflediğim zaman geçmişin tozlarını, geleceğin pasları ortaya çıkıyor sanki... Hiç tanımadığım insanlar hakkında bildiklerimi, kendime ait bilgisizliğe dönüştüren ne??? O bir türlü dindiremediğim en derinlere inebilme isteği mi??? Yoksa başkalarının yaşamlarını, aşklarını, acılarını paylaşırken, bir türlü kendi iç dökümünü kimseye yapamayan kalbim mi??? Nedir, içimi en acıyan yerlerinden mühürleyen? Nedir insanı en yükseklerden kuytulara sürükleyen? Ve konuşur içim, dudağımı ısırırken düşlerim: "Aşk; ihanetine bile ihtiyacım var... Artık biliyorum... Yokluğunda çoğalıyor yokluklar..." Şimdi ben, vaktin ağır aksak ivmesinde, bir sigara paketinin arkasına yazmış olduğum imlası alkollü şu satırları okuyorum: "Gözlerimle kurşuna dizebilmek için seni, son bir hoşçakal ıssızlığını yaşayabilmek için geldim kapılarına korkma içeri girecek değilim sadece kapına asılı kalsın istedim dualarım, gözlerim ve tüm düşlerim..." Bir "Hoşçakal" ıssızlığıyla kalmak nedir bilir misin?...... Bilir misin ardından kapanan kapılara asılı kalan göz bebeklerinin inanılmaz harabeliğini? Tüm anlamlarını kaybetmiş bir alfabeyle, "Lütfen" kelimesini kekeleyebilir misin? Defalarca yutkunarak ve direnmeye çabalayarak gözlerini sürüklemeye hazır sele nasıl "Kendine iyi bak" denir bilir misin? "Sen de" dendiğinde çoktan dağılmış yanlarını saklayabilir misin?.... Aşkın ihanetini bile özleyecek kadar, Aşkı sevebilir misin?...... Aynaya baktığımda bu sabah, canlanmak için sabırsızlanan bir heykel duruyordu karşımda... Nedense bu sabah erken başladım içmeye, nedense erken uyandı, içimdeki kozasını kalın ören duygu sinsilesi. Kozasından çıkabilmek için tek kanadını feda etmeye hazır bir kelebek gördüm içimde bu sabah. Ve hatırladım ne kaldıysa dün geceden... Suskunluğum yeni cinayetler tasarlıyordu Eski tanıdıklar geçiyordu içimden... Üçüncü tekil şahıs olarak, nesnesiz ve kimsesiz kurabildiğim tüm cümleler, tek tek yıkılıyor işte bu sabah... Kendimi düelloya davet ettim bu sabah. Senin için düello eden iki erkek, ikisi de benim... İkisi de ölecek ve sen gideceksin, ben kalacağım cesedimle, yine gömüleceğim içime, kendimi bulamayacak kadar derinlere... Oysa ne kadar huzurdun, ne kadar bendin, biliyorum belki uzaktın ama o gece uyuduğumda suydun, başucumdaydın.. Uyandığımda yoktun devrilmişti bardak akmıştı su... İçimde; bir düşün yükseklerden düşme korkusu... Okuduğun bu darmadağın yazı, darmadağın bir Pazar sabahında kendime özgü bir sen anlatımıdır sadece. Satır aralarında saklı hiçbir anlam kendimden sakladığım, yüzleşmeye korktuğum anlamları açıklayabilecek kadar cüretkar değil... Seni özledim sevgilim... Sana sevgilim dememi yadırgıyor musun sevgilim? Çocuk yanlarımın kimliğini sana gösterebilmek isterdim sevgilim... Aşkın ihanetine bile ihtiyacım olduğunu bilebilmeni isterdim, Sevgilim... Çok eski bir zamanda ailesiz, oyunsuz, şaşkınlığını ve açlığını örtbas etmeye çalışan gözleriyle, kimseyle konuşmayan, baktığı her şeyi anlamaya ve küçük aklına sığdırmaya çalışan bir çocuk varmış. Üşümesini ve açlığını sıcacık düşleriyle örtermiş küçük çocuk... Susarmış susmasına, düşleri büyürmüş, bedeni açlıktan küçülürken yine de direnmeye çalışırmış küçük busesinden taşan yaşlarına... Bir gün düş tacirleri gelmiş küçük çocuğun büyük şehrine... Büyük paralar veriyorlarmış büyük düşlere... Açlığından, üşümesinden bitkin düşen küçük çocuk daha fazla dayanamamış. Satmış düşlerini... Sahip olduğu tek varlığını da takas etmiş düş tacirleriyle.. Aldığı paralarla karnını doyurmuş, üstünü örtmüş küçük çocuk. Ama şimdi daha çok üşüyormuş.. Şimdi midesi aç değilse bile içinde bir yerlerde bilemediği bir yanları acıyormuş tokluk açlığından... Şimdi senden bana kalan ne bir resim ne de yüzünü anımsatacak bir hayal bıraktın zaman denilen ve senden olan şerefsizin işbirliğiyle... Ama sen unuttun mu yoksa şizofren oyununda sürükleyici bir sahne yaratma düşüncesi miydi bilmiyorum... Seninleyken yap-bozundaki yanlış adlandırmalarına kurban giden soğuk benliğime ters kaynayan kalbimin alt katındaki eksik çocukluk geçiren mide ağrılarım seni hatırlamaya ve yaşamaya yetiyor.Onun için ülser krizim başladıkça sen daha bir sen oluyorsun ruhum tırmıklanırken midem ağrıyor ve kalbim aldanıyor yine aldatan sana... Satılık düşün var mı sevgilim? Bu yazının ilk harfinden bu yana üç saat geçti. Bu yazıyı yazan parmaklardan kaç ömür geçti, kaç ütopya kendi okyanuslarında kayboldu sen bilemezsin... Kaç Eylül' de dirildim daha Mayıs'taki cesedimi toprağa vermeden. Kaç kere bu mevsimde kıyılara vurdum, karasularımın genişliğinden... Yılın en güzel ayı Eylül değil mi sevgilim? En güzel anın sen olduğun bir mevsimde Hikayelerim bittiği zaman, sana çocukluğumu anlatırım... Sıkılmayasın ve hüzünlenmeyesin diye başka çocukluklardan mutlu alıntılar bile yaparım. Aşkın, onurun ve iyi bildiğim her şeyin, çocukluk kütüphanemdeki kitaplarımda yazılı kaldığı zamanlarımı anlatırım sana. O kitapları okuyarak nasıl büyüdüğümü, büyüdükçe küçülmenin ne olduğunu anlatırım... "Çocukluğun bittiği zaman ne anlatacaksın?" diye sorma sevgilim... Çocukluğum bittiği zaman kendimi terk ederim... Bu yazı bir pul istemez sevgilim... Bu Pazar sabahı hissettiğim her şeyin, bir ana fikir istemediği gibi... Keşif atlaslarında ikimizi işaretlemeye kalkıştığım bu Pazar sabahında, bildiğim tüm gemicileri konuk ettim sana yazdığım bu yazıya... İstedim ki bağlayabilsinler inceldiği yerden kopmasına izin verdiğim onca şeyi... Amacım; en çözülmez düğümde buluşmaktı seninle... Sonbaharın en inatçı yaprağıyla dalı gibi... Şimdi uzaktasın Yaşıyorsun kendi şehrini Surlarında boşuna bekleme geceni Bir Pazar sabahı şehrine geleceğim sevgilim Gözlerimle kurşuna dizebilmek için seni.... Artık Pazar değil, sabah da değil... Kendinden bir şeyler çıkarmaya çalışmanın, en karanlık labirente girme cüreti istediği, birimi umursanmaz, bir dingin zaman şimdi... Seninle ve kendimle konuşmaya başladığım, giderek, tanımadığım insanlara şahitlik yaptığım zamanların, tutanakları bu harfsel coşku. Tahribatı yüksek, zaman ayarsız duygular sana yapmaya çalıştığım tarifler. Akan suyun, yatağını bulduğunu sanıp durgunlaşması, yatağından kovulup tekrar çağlaması bu sezinlediğin gel-gitler... Aslında: gidilecek yerin aynı olması bu gelmeler Barındıracak anlamı bile olmayan yerlere sığınmayacak kadar cesur, sığındığı yerlerde fazla kalamayacak bir göçebe kadar korkak olmanın gel - gitleri siniyor kelimelere... Yine de bu yazıya başladığımda biliyordum keşif atlaslarında ikimizi işaretlemenin zorluğunu... Yırtılan onca yelkenime rağmen hazırdım fırtınalarının hırçınlığına.... Kayıp adaları geçecektim, En derin okyanusları içecektim, Yeni kıtalarda oyalanmayıp bulacaktım şehrini, Gelecektim... Gözlerimle kurşuna dizebilmek için seni... Adressiz sorgulara bulaşmayan, hiçbir nedene ihtiyaç duymamasına rağmen, çok sebebini kendi içinde gizleyebilen, zamanı bazen birimsiz, bazen çekilmez bırakan, dibine kadar yaşanmasını kendiliğinden zorunlu kılan, duygusal bir coşkuydu yaşadığımız... Göz ucuyla aşka bakarken gizliden gizliye, Adlandırmaya çalıştığımız.... Yokluğun, ismi bile henüz konmamış bir çocuğun ağlamasıdır şimdi. Yine de o çocuk ödedi ne varsa aşkın vasiyetinde yazanı. Ve ben bir vasiyet gibi saklıyorum ne kaldıysa bana senle yaşanan özlemi... Bir Pazar sabahı ansızın ve hiçbir şeyin hesabında olmaksızın çıkıp geleceğim geleceğim şehrine gözlerimi bırakacağım gözlerine ve birkaç kurşunu... Yığılıp kalabilmek için ellerine... ...Alıntı... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Satılık düşün var mı sevgilim? Bu yazının ilk harfinden bu yana üç saat geçti. Bu yazıyı yazan parmaklardan kaç ömür geçti, kaç ütopya kendi okyanuslarında kayboldu sen bilemezsin... Kaç Eylül' de dirildim daha Mayıs'taki cesedimi toprağa vermeden. Kaç kere bu mevsimde kıyılara vurdum, karasularımın genişliğinden... Yılın en güzel ayı Eylül değil mi sevgilim? En güzel anın sen olduğun bir mevsimde Hikayelerim bittiği zaman, sana çocukluğumu anlatırım... Sıkılmayasın ve hüzünlenmeyesin diye başka çocukluklardan mutlu alıntılar bile yaparım. kardeşim, canım.... yüreğine sağlık, ellerine sağlık... umarım düzelir bütün yaşamın....ne demiş şair - ki hep söylerim bu sözü - "yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cehavir" -------------------- http://www.yasaktube.com/index.php?tag=hareket+vakti&type=tag okuduğumda aklıma gelmişti, belki anlamsız olabilir ama aklıma ilk gelen bu oldu... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Vitriol Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Sanırım bunu yazanı tanıyorum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
boogee Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Sanırım bunu yazanı tanıyorum. isim verirsen alıntı yazan yerin yanına ekleriz vitriol;) video icin tesekkurler rasko... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Vitriol Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 isim verirsen alıntı yazan yerin yanına ekleriz vitriol;) video icin tesekkurler rasko... Kesin emin değilim ama yazdığını tahmin ettiğim kişi ile konuşunca sorar emin olduğumda bilgilendiririm. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
zibailelectra Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Bir Pazar sabahı şehrine geleceğim sevgilim Gözlerimle kurşuna dizebilmek için seni.... nede güzel anlatmış... paylaştığın için sağol bugim Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nazirella Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Şimdi senden bana kalan ne bir resim ne de yüzünü anımsatacak bir hayal bıraktın zaman denilen ve senden olan şerefsizin işbirliğiyle... güzelmiş.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
dark death Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Bişey diyemiyorum gerçekten harika bir yazı sağol paylaştığın için boogee.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Geceyuruyen Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Vay anasını bea eleman sağlam yazmış sonu da mükemmel yığılıp kalabilmek için ellerine.Eyv. boogee boogee;) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mysteriouslady Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Adressiz sorgulara bulaşmayan, hiçbir nedene ihtiyaç duymamasına rağmen, çok sebebini kendi içinde gizleyebilen, zamanı bazen birimsiz, bazen çekilmez bırakan, dibine kadar yaşanmasını kendiliğinden zorunlu kılan, duygusal bir coşkuydu yaşadığımız... Göz ucuyla aşka bakarken gizliden gizliye, Adlandırmaya çalıştığımız.... Bazen yaşaman gerekir,hiçbir sebebi yokken üstelik...çünkü aşk,bir nedene bağlamadan sevmeyi gerektirir...şartlandırılmış duyguların mahsulü değildir ki...Duygular rüzgara karışır,rüzgar savurur,kalplerimizin en verimli köşesinde can bulur aşk... Teşekkürler boogee...Yaşayan bilir.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Zeki Kumova 'nın şiir. Bir çok yerinde ve aslında Kumova'ya ait diğer şiirlerde de Murathan Mungan tadı aldım ben. Ve bir de benim okuduğum versiyon şu şekilde başlıyor ekliyorum ; Yüreğinizin devrik hükümdarlığı İsyanın eşiğindedir Artık her şeyin boşluğunda salınırken Her şeyden tanım çıkarmaya ve anlam bulmaya zorlanırken Yabancılar kolonisidir her bildik sima Bir amaçsızlık yatağına varmaktadır her eyleminizle içinizde yükselen nehir Şimdi; her yaşadığınız bir fotoğraftır incelen ve giderek soluklaşan her bakışta yüreğinizde bir telaş hazırlanır yeni bir milada............ Yaşama ve aşka dair gizleriniz ayaklandığında bir özlem parçalar sızlayan yüreğinizin kapakçıklarını. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
felidae Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 dağıldım..... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
coldhellangel Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 sanırım tükendiğim noktaydı... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Her Aşk İntihar Eğilimlidir "bil ki sevgili, her aşk; er geç ayrılığın onayından geçecektir ve elbet her yaşamı ölüm tasdikleyecektir...” I sığındığımız deniz fenerinde suları çekilmiş bir okyanus zaman zırhlı bedenlerin, saydam ruhlarıyız infialden inzivaya dönen bir mevsimde artık kendi med cezirimize hazırlanmalıyız.... görüş mesafesi acılar kadardır bebeğini düşürmüş gözlerin ve zamanla sıvanmış duvarlar gibi aşk en derin çatlağıdır tarihimizin... kundaklanmış ömrümüzden arda kalan küller ve isli ayna kırıkları etimize hükmünü çoktan yitirmiş fermanlar yazacak son ampül de kırılmışsa deniz fenerimizdeki ölüm; aşkın buğusuna yazılan bir vasiyettir ancak! II namludan çıkıp tetiği vuran kurşuni bir dumanın isinde en derininden bir nefes çekmeliyiz mühürlenmeden ferman çünkü sevgilim kusursuz aşkların seri katilidir zaman bizden geriye sevgili dillendirilmemiş isyanımız kalacak yadigar ve bir kaç kısa cümle a rh pozitif mürekkeple yazdığımız bir çerçeve düşecek duvardan vesikalığa dönüşecek fotoğrafımız...* yine de; tehditkar bir korkunun tereddütündeysen eğer meydan okurcasına en büyük ihanetlere 4 kıratlık bir dolunayda dişlerinin arasında gümüşi bir jiletle şahdamarımdan öpmelisin beni ne de olsa bir bağımlılıktır yalnızlık yine de bilmelisin; tekilleşemez ayrılık... gövdemi titretirken yüksek nabız incelirken tuz tenimde yatağını terk etmişken tükürük ve gözyaşı irkilmeliyim lif lif bazen sevişirken ölmek oldukça cazip bir teklif... III sabahına söz vermiş bir gecede önsözü çoktan yazılmış bir aşkın son sözleri söyleniyor tılsımını üfleyen rüzgar savuruyor örümcek ağındaki kımıltısız hayalleri sokak lambalarının sefilliğine boyun eğiyor, kutsadığımız deniz feneri... ayyuka kavuşmak isterken kaybolan iki kuşun intiharını soluyor gece iniltili bir iç çekiş gibi ve nemli bir sisin gölgesinde hiçliğe uzuyor iki çıplak beden tabir-i caiz aşklar katli vacip yaşamlara dönüşürken..... Zeki Kumova (Yalnız Bir Opera tadı alıyorum nedense her şiirinde.) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
whiteladys Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 3, 2008 Bir Pazar sabahı ansızın ve hiçbir şeyin hesabında olmaksızın çıkıp geleceğim geleceğim şehrine gözlerimi bırakacağım gözlerine ve birkaç kurşunu... Yığılıp kalabilmek için ellerine... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.