kaan Oluşturma zamanı: Temmuz 21, 2006 Paylaş Oluşturma zamanı: Temmuz 21, 2006 İki ayrı varlık düşünelim: Bir tanesi spatyumda, ötekisi dünyada... Bedensiz ruh varlığı, spatyum hayatında, dünyada yaşamış olduğu birçok saplantılardan kurtulamadan, üst planlara doğru yükselemiyor. Bu atalet halinden kurtulabilmesi için bazı olaylar yaşaması gerekli. İşte bu yüzden içindeki nefsani güdülerin uygulamasına izin verilir. Varlık hemen harekete geçer ve dünyada bu olaya uygun birisini bularak, etkisi altına alır. Burada her iki kişinin hem kazançları hem de kayıpları olabilir. Eğer bedensiz varlık, yaptıklarının anlamsız olduğunu hislerinin geriliğini, yaptıklarının egosunu tatminden öteye gitmediğini anlarsa obsesyon olayı hemen hemen bitmiş demektir. Demek ki, bilgili bir operatör ya da iyi bir şifacı, böyle bir varlığı kurtarmak isterse; onunla mücadele yerine, ikna yoluna gidip, yaptığının anlamsız olduğunu, kendisine zaman kaybettirdiğini, fizik bedeni terketmiş varlığa makul düzeyde anlatması gerekir. DÜNYA YAŞAMINDA MADDEYE DÜŞKÜN OLANLARIN VE BAZI SAPLANTILARDAN KOPAMAYANLARIN SPATYUM HAYATI Bu gruptaki ruhlar, spatyumda maddesel yaşamın etkilerinden kurtulamazlar ve bu intibalarını uzun süre korurlar. 0nlar hala fizik yaşamda olduklarını sanırlar. Yıllarca dünyadaki işleriyle orada da meşgul olurlar ve imajlarıyla oluşturdukları bir ortamda koşuşup dururlar. Materyalist biri için ölüm anlaşılmaz bir bilmecedir. İşte uyum sağlayamadığı bu ortamda; dünyaya ait sözlerini, duygu ve alışkanlıklarını telkin edecek bir kimseyi bulamayan ruh varlığı yalnızlığının sıkıntısını, ancak dünyada kendisine kapısını açan bir kimseye adapte olarak gidermeye çalışır. SPATYUMDAKİ VARLIĞIN ŞUURSUZLUĞU Nasıl oluyor da bedenden tamamen kurtulmuş bir ruh, ancak bağlı şuur için mümkün olabilen şuursuzluk halini, serbest şuura kavuştuğu zaman da gösterebiliyor? Çünkü kişi, bedeninden ayrıldığı halde, spatyumun ilk aşamasında kendini bedene bağlı hissetmekten kurtaramaz. Yeteneklerini de, bedene bağlı bulunduğu olanakların dışında kullanamaz. Böylece, bağlı olduğu tüm melekeleri gibi, şuuru da bağlı kalır . Teşevvüşleri uzayan bu varlıklar çok ıstırap yaşarlar. Dünyada iken varlığının farkına vararak maddeden nispeten soyutlanabilmişse, o zaman spatyumun birinci merhalesindeki teşevvüş halinden hızla kurtulur. İşte Cennet ve Cehennem örneğini bu teşevvüş hali olarak düşünebiliriz. VARLIK TEŞEVVÜŞTEN NASIL KURTULUR? Teşevvüşten kurtulmak demek, artık dünyada yaşamadığına yalnız düşünceyle değil, duyguyla da inanmış ve bunu kabul etmiş olması demektir. Ayrıca yüksek varlıkların yardımlarını da unutmamak gerekir. "Şah damarından yakın olmak." Hami varlığımızı her an görebildiğimizi düşünelim. Yanımızda bir ekran var, başkaları göremiyor ama ben görüyorum. Nasıl dikkatli oluruz? Olayların sonuçlarını görebilmek, yaşayabilmek. Bilerek yürümek. İşte "AGAH OLMAK" budur. İşte, uyanık ve bilgili yürüyüş… "Ben bu sonuçları tahmin ediyor ve bilerek gidiyorum." diyebilmek!.. "Akıl kalbin tahtında oturur." derler, oraya oturtacaksın. Rasyonel, bilinçli olarak yaptığın her türlü hareket, düşünce, aklın tahtında oturduğu anda, sana sonuçları sevdirir, hissettirir ve yanıtı sezgiler şeklinde gelir. Yani yaşadığın her şeyi Bütün’ün parçaları olarak görürsün. Bütünün ihtiyaçları bende tezahür ediyor, dersin. Bütün’ün ihtiyacı nedir? “Ben Bütün’ün parçası olarak, Bütün’ün şuuruna daha çok ermeliyim. Benden bunu istiyor; Çünkü ben bütünü genişleteceğim. Benim gibi varlıklarda genişleyecek. Bir süre sonra biz, aynı frekanstaki varlıklar olarak, bir plan meydana getireceğiz.” Aynen askeri hiyerarşi gibi albayın bildiğini binbaşı, yüzbaşı bilir mi? Al, birliği şu alana konuşlandır. O bilmezki, tatbikat mı, savaş mı nedir? Ancak belli bir noktaya gelince, savaş düzeni derler. Olay dejenere edilmez. Bedenli varlıkların telafi mekanizmalarını çalıştırabilmesi için, haz merkezlerini uyanık tutarlar ki; ilerleme kaydedebilsin. Kahve içer, içki içer, her türlü hareketi dener. Bu yüzden günahlar koyarlar ki; ölçülü hareket etsin diye. Çok sıkı kontroller altında çalışmalar sürdürülür. Din vermiştir, bir sürü engeller koymuştur. Bunların hepsini çok iyi analiz etmek gerekir. Onun için diyoruz ki, gerçek günahın, Tanrı gözünde ne olduğunu kim bilebilirki! Bizim yaşamımız %80 telafi mekanizmalarının işlemesi, alt ben gruplarının canlı tutulması içindir ve belli enerjinin stoklanması içindir. Bazı insanlar sanki bedensel problemlerini halletmiş gibi, Ruhsal Alemle ilgili bilgileri öğrenmek isterler. Sen önüne bak, işinle meşgul ol, RAB'leri, Alemlerin RAB' bini bırak, HAMİ varlığından gelene bak. Hami varlıklar, yöneticilerden aldıklarını aşağıya ulaştırmak zorundadırlar. En ağır işçi bunlardır. Hamiler hem spatyumda, hem de dünyada olabilirler. Kendi aralarında da hiyerarşiye tabidirler. Bireylerin hamileri olduğu gibi, ailelerinde hamileri vardır. Onlara belli bir oranda mozayiği görme izni verilmiştir. Sürekli her şeyi kontrol ederler. Ayağımızı yere basalım ve önce kendi içimizdeki gerçeğe ulaşalım ki, ellerimiz gökyüzüne değsin. Boşuna dememişler, "Kendini bilen Rab'bini bilir." diye!... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.