raskolnikov Oluşturma zamanı: Eylül 18, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 18, 2008 "Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken, eski harman içinde...Ben deyim bu ağaçtan, siz deyin şu yamaçtan, uçtu uçtu bir kuş uçtu, kuş uçmadı gümüş uçtu, gümüş uçmadı memiş uçtu. Uçar mı uçmaz mı demeye kalmadı; anam düştü eşikten, babam düştü beşikten... Biri kaptı maşayı, biri aldı kaşağıyı; dolandım durdum dört bir köşeyi...Vay ne köşe bu köşe ! Dil dolanmadan ağız varmaz bu işe: Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi. Şu köşe güz köşesi diye iki tekerleyip üç yuvarlarken aşağıdan sökün etmez mi Maraş Paşası! Hemen bir sarığa bir fare deliği bulup attım kendimi dışarı; gel gelelim şu mahallenin yumurcakları haşarı mı haşarı; bir fiske vurdular enseme gözlerim fırladı dışarı! Bu öfke ile minarenin birini belime soktum, borudur diye! Kubbelerini dersem cebime koydum, darıdır diye! Abdurrahman çelebi de bir çifte attı, geri dur diye! Amma velakin, ben de tuttum kuyruğundan, ileri diye! O gitti ben gittim...Az gittim, uz gittim... Dere tepe düz gittim... Çayır, çimen geçerek; lale sümbül biçerek; soğuk sular içerek altı ayla bir güz gittim. Bir de dönüp ardıma baktım ki, ne bakayım gide gide bir arpa boyu yol gitmişim! Ne ise, var varanın, sür sürenin, baykuşu çoktur viranenin, derken efendimin ağası, bir ayağımı baldıranlara basmayayım mı korudur diye! Birini de tutup denize atmayayım mı kıyıdır diye! Kuruydum ıslandım sel beni neyler! Islandım kurudum; yel beni neyler? Mangırım yık, pulum yok, il beni neyler? Dostu düşmanı araladım, bedavadan bir kayık kiraladım; fış fış kayıkçı; kış kış kayıkçı, kayıkçının küreği tıp tıp eder yüreği, akşama fincan böreği, sabaha bayram çöreği... Yesem yesem doymasam! Kabeye gitsem gelmesem! Zemzem ile yusalar! Kına ile gömseler! Yok yok kayıkçı, aman çabuk kayıkçı! Evde benim etim var; bir yaramaz kedim var; kedim eti yerse, anam beni döverse... Vay başıma, hay başıma, bir devlet kuşu konsa şu benim kel başıma! Demeye kalmadı, bir de gördüm ki, ne göreyim? Adı ile sanıyla, yeşiliyle alıyla zümrütü anka dedikleri değil mi? Arafat dağının üstünden süzüm süzüm süzülüp geliyor.Bakın be yahu! Yüzü insan gözleri ahu! Martaval değil, masaldır masal bu!.." Eflatun Cem Güney, Zümrütü Anka girişi.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.