ensiferum13 Oluşturma zamanı: Eylül 22, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 22, 2008 Aseksüel tiplemelerden hınzır ve edepsiz kahramanlara, sansür düzenlemelerinden underground yayınlara kadar çeşitlenen erotik çizgi romanlar, coğrafya, kültür ve tarihsel dönemlere ilişkin zengin bir birikim taşıyor. http://i33.tinypic.com/nq1hl5.jpg Çizgi romanı ister sanat dalı, ister tüketim ürünü, isterse her ikisinin bir karışımı olarak görelim erotik bir boyutu olduğunu yadsıyamayız. Bu bazen, yaratıcısının cinsel nabzının bir tür yansıması olarak karşımıza çıkar. Bazense, hikâyeye eklenen erotik boyutun amacı piyasaya albenisi olan, "ticari" bir çizgi roman sunmaktır. Ancak her ne sebeple olursa olsun erotizm, tarihi süresince çizgi romana damgasını vurmuştur ve içerdiği tüketime yönelik sanatsal kaygılar sebebiyle araştırmaya değer bir alandır. Günümüz toplumundaki her şey tüketime yönelik hazırlanıyor ve sanat eserleri de bundan payını almamazlık edemiyor tabii. Çizgi roman, yansıttığı cinsel tercihler ve işlediği fantezilerle erotizme bakış açımızı belirtir. Dolayısıyla, sosyolojik boyutunu da dikkate alarak, içinde yaşadığımız toplumun cinsel tepki ve saplantılarını kaydeden bir "sanatsal tüketim" ürünü şeklinde ele alınması kaçınılmaz olur. "Cinsel Obje" Olarak Çizgi Roman Bir zamanlar fotoromanlar vardı. Ucuz aşk hikâyelerinin anlatıldığı bu çizgi romanımsı anlatım tarzı belki de çizgi roman yapmak isteyip de çizim kabiliyetine sahip olmayanlarca yaratılmıştı. Gene de, anlatılan hikâyeler ne kadar ucuz olursa olsun, genç kızların pembe düşlerine yeni fanteziler ekler, çamaşır yıkamaktan bıkmış usanmış ev kadınlarının en gizli ümitlerini, "bir gün..." diye başlayan hayallerini besler ve hatta, kuru kuru gitmesin diye, arada bir yanaklardan süzülen gözyaşlarına bile sebep olurdu. Çizgi romanlar (belki 50'lerdeki "love comics" dönemi hariç), hiçbir zaman bu tür hisler uyandırmadı okuyucularında. Bazı "porno" cep çizgi romanları birkaç kamyon şoförünün rahatlamasına yardımcı olmuştur belki ama aynı türdeki fotoğrafik ürünler kadar etkili olamadıkları kesin... Çizgi roman erotizmi, fotografik ürünlerden farklı olarak varlığını sonsuza dek sürdürebilecek bir yapıya sahip değildir. Sanatçının yapıtıyla okuyucu arasında bir ilişki var olduğu sürece çizgi roman da "erotik" olarak vardır. Çizgi romancıyla okuru arasındaki o doğrudan ilişkinin yoğunluğu, çizgi roman erotizminin esasını teşkil eder. Bu ilişki bittiğinde (okuyucu o yapıta karşı ilgisini yitirdiğinde) çizgi romandaki erotizm de biter. Burada gözden kaçırılmaması gereken nokta, bir çizgi romanın erotik olabilmesi için aynı zamanda çağdaş olma zorunluluğudur. Çünkü "erotik" bir işlevi yerine getirdiğinden, hitap ettiği kitlenin tercihlerine bağlı olarak zaman içinde değişime uğraması ve çağa ayak uydurması gerekir. "Müzelik" olarak nitelenecek bir çizgi roman erotik sayılamayacağı gibi, okuyucusunun zevklerine (bu durumda fantezilerine) hitap etmeyen bir çizgi romancı da erotik olarak algılanamaz. Çizgi romanın çoğu kişi için ticari bir meta olduğu şu son dönemde, bu yaratıcı-okuyucu ilişkisinin önemi daha da yoğun bir şekilde kendini hissettirmektedir. Yıllar önce sandığa atılıvermiş bir avuç çizgi romanın günü geldiğinde sahibine aktaracağı his geçmişe özlemdir, nostaljidir. İçeriği ne olursa olsun (şu anki durumda erotik içerikli olsun), aradan geçen zaman içinde bu çizgi romanla sahibi arasındaki erotik bağ kopar. Geriye kalan sadece geçmişte (çizgi romanın ilk alındığı tarihte) hissedilen duyguların hatırasıdır. Dolayısıyla çizgi romandaki erotik boyut, zamandan veya içinde bulunduğu toplumsal şartlardan soyutlanamaz. 30'lu ve 40'lı yıllarda erotizm unsuru, o dönemde moda olan "pulp magazine"lerin kapaklarında kullanılmaktaydı. Resmedilen, genellikle vahşiler, canavarlar veya uzaylılar tarafından kuşatılmış yarı çıplak bir kadının hikâyenin kahramanı tarafından kurtarılmasıydı. Derginin benzerleri arasından sıyrılması ancak bu tür kapaklarla mümkün olabiliyordu. Fakat uzunca bir süre kapakta hapsedilmiş olan bu erotik unsurlar, zamanla derginin içine de sızarak hikâyelerdeki yerlerini almaya başladılar. İleriki yıllarda senaryolarda karmaşık aşk entrikaları, kıskançlıklar ve sonsuz sadakat yeminleri yer almaya başlamıştı. Hatta bazı bazı, masum öpücüklere de rastlanmıyor değildi. Örneğin, Alex Raymond'un Flash Gordon'unda bu gibi durumlara sıkça rastlanırdı. 30'lu yılların bu ünlü çizgi-kahramanının etrafı güzel kızlarla çevriliydi. Ancak Gordon, kendi etrafında bir güvenlik duvarı örmüştü. Kadınlarla ilişkisi hep soğuk ve mesafeliydi. Harold Foster'ın Prince Valiant'ıysa, Gordon'un tersine klasik bir şövalye davranışı sergileyerek çevresindeki kızlara fazla dikkat etmezdi. Tabii Foster, Raymond'un sarı saçlı kahramanından farklı olarak, kendi karakterini oldukça narsist bir çizgide geliştirmişti. Ancak her ikisi de hikâyelerine erotik bir boyut eklemeyi ihmal etmemişlerdi. Dönemin bir diğer eseri olan Buck Rogers’ın (1929) etrafı da hatunlarla çevriliydi ve kendisi bundan şikayetçi gibi durmuyordu. Dick Calkins kahramanını bir maceradan diğerine koştururken, öykülere üstü kapalı erotik unsurları da dahil etmeyi uygun bulmuştu. Burada önemli bir ayrıntıya dikkat çekmekte fayda var: 20'li ve 30'lu yıllar boyunca yayınlanan çizgi roman bantları (strip) çoğunlukla yetişkin bir kitleye sesleniyordu. Gazetelerin Pazar eklerinde yer alan renkli bantlarsa çoğunlukla çocuklara yönelik olarak hazırlanırdı (Çizgi romanların çocuklara yönelik olarak hazırlandığı iddiaları bu gerçeğe dayandırılır). Bu yüzdendir ki, bu döneme ait en erotik bantlar hafta içi yayınlanırdı. Bu bantlarda, dürüst yoldan para kazanmaya çalışan genç kızlar sinsi işverenlerle ve çılgın âşıklarla uğraşmak zorunda kalırlardı. Ama bu türdeki Winnie Wincle, Boots, Tillie the Toiler vb arasından sıyrılanlar, gene de Blondie ve Betty Boop gibi kısmen daha "ciddi" kızlardır. Takip eden yıllarda erotik unsur, daha çok sinemadaki "femme fatale" şablonu içinde okuyuculara sunulur. Raymond'un Jungle Jim'indeki içten pazarlıklı casus Shangai Lil (ki Shangai Express filmindeki Marlene Dietrich karakterinden esinlenilerek çizilmişti) kahramanımızın yanında şefkate muhtaç bir kıza dönüşürdü. Ama Milton Caniff'in Dragon Lady’sini de unutamayız. Ona mistik bir hava veren filtreli sigaraları, derin yırtmaçlı etekleri ve kritik noktalara düşen gölgeler o dönem okuyucuların rüyalarını süslerdi. Erotizm ve Tehlike Unsuru Her bölümü "devamı var" veya "arkası yarın" gibi notlarla biten ilk dönem Amerikan bantları için devamlılık esastı. Karakterlerin bir "geçmişi" vardı ve bu sayede bir "gelecek" kazanıyorlardı. Benzer ama aynı olmayan durumların tekrarıyla sağlanan bu süreklilik içerisinde çizgi romancının görevi, her bölümde kahramanın o ana dek bilinmeyen bir yönüne ışık tutmaktı. Aynı zamanda ileride ortaya çıkması muhtemel detayları "hissettirmek" de okuyucunun merakını mümkün olduğunca canlı tutmak açısından önemliydi. Okuyucu daima kahramanın hayatında dönüm noktası olacak "o" sürpriz gelişmeyi bekler. Ama aynı okuyucu bu türde bir gelişmenin (evlenmek, emekliye ayrılmak, ölmek) kendisini sevdiği kahramandan uzaklaştıracağını da bilir. Değişimden korkar, çünkü bu, dizinin sonu olabilir. Belirli sınırlar dahilinde okuyucu ile sanatçı arasında danışıklı bir dövüş vardır. Böyle bir ortamda tehlike, bir güvensizlik unsuru olmaktan çıkıp tam tersine bir güvenlik unsuru haline gelir. Normal hayatta maceradan maceraya atlamanın getireceği hareket ve heyecan bir süre sonra yorgunluk ve bıkkınlığa dönüşecekken, çizgi roman evreninde serinin (ve kahramanın) devamlılığına hizmet eder. Bu yüzdendir ki erotizm hep üstü kapalı aktarılır, aşklar hep yarım yaşanır bantlarda. Hep bir sonraki bölümde anlatacak bir şeyler olsun diye. Günümüzün tv soap-opera’ları da bu mantıkla hazırlanmıyor mu zaten? Fransız-Belçika ekolünden gelen pek çok çizgi roman (Tin-Tin, Blake et Mortimer, Asterix vb) aşktan ziyade maceraya önem vermiştir. Bu sayede yaratılan aseksüel kahramanlar, dönemin (ve belki bugünün) toplumsal ahlak değerlerini yücelten bir yapıya kavuşturulmuşlardır. Bu dizilerin kahramanları henüz bir macerayı bitirememişken, yorulmaksızın hemen yeni bir maceraya atlarlar. Çünkü bu onların var olma sebebidir. Okuyucu da bu durumdan memnundur esasında. Çizgi roman her zaman gerçek hayatın bir yansıması olmuştu. Ancak gerçek insanlarda var olan cinsellik kâğıt kahramanlarda yoktu. Aseksüel kahramanlarda oluşan bu eksikliğin giderilmesi için onlara ek özellikler kazandırılması gerekiyordu. Superman (1938) bu yüzden ilahlaştırıldı: Ölümsüzlük, yenilmezlik, sınırsız görme ve işitme yeteneği, yerçekimi kurallarını hiçe sayma. Batman (1940) insanüstü bir zekâya ve parasal kaynaklara sahip oldu. Wonder Woman (1942) Superman benzeri güçleri olması yanında kutsal bir görevin ve sonsuz bekâretin yılmaz savunucusu oldu. Donald Duck’ın efsanevi şanssızlığı ona aşk için hiç zaman bırakmadı. Hatta Tarzan (1929) bile, bütün çıplaklığına rağmen aşk hayatından yoksundu ve bu eksikliğini ormana zarar verenlerle mücadele ederek kapıyordu. Çizgi roman kahramanı aslında maceraya âşıktır. Yalnız bir savaşçı rolündedir. İster mitolojik vahşi beldelerde olsun, isterse günümüz metropollerinin bir modeli olan hayali şehirlerde, kahraman hep sonsuz aşkı aramakla meşguldür. Arada birkaç kötü adam pataklarsa oh ne âlâ! Ancak kahramanımız aradığı şeyi hiçbir zaman bulamaz. Mükemmel kadını bulsa dahi fiziksel olarak temas edemez. Bedensel bütünlük, onun asla sahip olamayacağı tek şeydir (Sevgilisi "son anda" dizinin kötü adamı tarafından kaçırılır, kahramanımıza sürekli yeni görevler verilir, "düğün" hep ertelenir). "Tehlike" ile beslenen "aşk" ve "kahraman", bir kısır döngü içinde dizinin sürekliliğini sağlar. Ölüm, sadece kötüler için vardır ve onlar da her macerada yenileriyle değiştirilir. Senaryoya erotik unsurlar katılması, çizgi romanın “Altın Çağı” olarak kabul edilen 1930-50 yıllarında karşılaştığımız bir durumdur. Bazı şeyleri "ima etmek", açıkça ifade etmekten daha kolaydır. Ancak bu dönemde bile, bazı ekseriyetler oluşmuştu. Özellikle II. Dünya Savaşı sırasında pin-up dediğimiz yarı çıplak, seksi kadın çizimleri askerler arasında çok tutuluyordu. Bu durumdan faydalanan çizgi romancılar cheese-cake denilen bir kadın profili yarattılar. Askerleri bir tür röntgenci olarak algılayan çizerler, oluşan bu arz-talep dengesi içinde hep daha "fazlasını" göstermeye başladılar. Önceleri çıplaklık durumunun oluşması için bir ön hazırlık gerekiyordu. Senaryo yazılırken gerekli atmosfer oluşturulur ve bazı yerlerde fazladan bir sahneye yer verilirdi. Bu sahneler genellikle vücudun "ayıp" kısımlarını örtmek üzere gölge oyunları içerir ve fetişist dekorlarla süslenirdi. Bu ortamda Pett’in Jane Arden’i her fırsatta iç çamaşırlarına dek "soyunur", Caniff’in çekici ama "muhafazakâr" Dragon Lady’si yerini tahrik edici Miss Lace’e (sanatçının 40’larda askerler için hazırladığı Male Call serisi) bırakırdı. Tijuana Bibles olarak adlandırılan ve Küba veya Meksika’da basılan cinsel içerikli çizgi romanlar sonraki yıllarda yayınlandı. Bu dergiler çoğunlukla 8 sayfadan oluşur ve kaçak olarak dağıtılırdı. Özellikleri, o zamana dek erkeklerin sadece hayallerinde yaşattıkları fantezileri kâğıda aktarmalarıydı. Yalnızlıktan canı sıkılan ev kadınının kapısını çalan ilk erkeğe (sütçü, postacı) saldırırcasına kendini sunması bu noktada akla ilk gelen örneklerden. Klişeleşmiş femme-fatale kalıbından sıyrılmış, pin-up’lardaki makyajlı hallerinden eser kalmamış kadın tiplemeleriydi bunlar. Bildik kadın kahramanlar, bu dergilerde farklı yönlerini ortaya koyarlardı. Blondie ve Jane Arden günlük hayatın ucuz alış-verişlerine dahil olmuş, ahlaksızlaşmıştır bu sayede. Savaş sonrası dönemde EC Comics’in ortaya çıkmasıyla devamı olmayan kısa öyküler yayınlanmaya başladı. Bu yayınevi bilimkurgu, korku ve cinayet öyküleri yayınlardı. Ancak erotizm de önemli bir yer tutardı öykülerde, cinsel tutkular ve aşk cinayetleri gibi "sıcak" konular işlenirdi. Sabit bir kahramanı olmazdı bu dergilerin. İlginçtir, “love comics” diye anılan ve saf sevgi öyküleri yayınlayan dergiler de gene bu dönemde yayıldı. Love Secrets, Love Adventure gibi melodramatik isimler taşıyan yayınlar hep bu kategoriye girer. Hatta Frank Frazetta gibi sonradan illüstrasyona kayan isimler bile kariyerlerine bu aşk öykülerini çizerek başlamışlardı. Dr. Wertham’ın Seduction of the Innocent isimli kitabının yayınlanmasından sonra çizgi romanlar Amerikan gençleri arasında her geçen gün artan şiddetin kaynağı olarak algılanmaya başladı. Bu sebepten dolayı yayıncılar Comics Code Authority olarak anılan bir öz denetim kurulu oluşturup yayınladıkları öykülerde birtakım ahlaki kaygılar gütmeye başladılar. 42 maddeden oluşan bu "kod", çizgi romanlarda yer almaması gereken her durumu detaylı olarak açıklıyordu ve yaratıcılar da bu etik değerlere uymak zorundaydılar. Buna göre küfür, cinsellik, şiddet ve tahrik unsuru olarak algılanabilecek her türlü davranış yasaktı. Kadın ve erkeğin bedensel özellikleri dahi erotik olmayacak şekilde çizilmeliydi. “Cinayet” ve “ölüm” kelimeleri ancak diyaloglarda kullanılabilir, olayın kendisi direkt olarak aktarılamazdı. “Seks” kelimesi sözlükten çıkarılmıştı. Ailevi değerler yüceltilmeli ve siyaset yapılmamalıydı vs. Amerikan çizgi romanlarının bu yeni kurallara uyduğu dönem (1955-75) “Gümüş Çağ” olarak anılır. Kosta Ceran alıntıdır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.