ensiferum13 Oluşturma zamanı: Eylül 27, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 27, 2008 http://i36.tinypic.com/2s8ok0m.jpg Korku edebiyatı ile erotizmi harmanlayan popüler imgelerden biri çizgi romandan geldi. Kosta Ceran, korku çizgi romanların klasiklerinden biri haline gelen Vampirella’nın yayın yaşamını inceliyor. Halk inanışına göre Vampir, kurbanını öldürmeden önce onunla bir oyun oynar. Yaklaşıp koklar, kokusunu hafızasına kaydeder, sonra kısa süreliğine uzaklaşmasına izin verir. Tekrar yaklaşır, tekrar uzaklaşır. Av ile avcı ölümle dans edercesine kendi etraflarında döner durur. Ta ki av yorulup kendini ecelinin dişlerine teslim edene dek. Klasik korku filmlerinde de benzer bir teleturjiye rastlarız. Ne var ki bu filmlerde av ve avcı hep karşı cinstendir ve vampir kurbanının boynunu ısırmadan önce öper, hatta yalar. Kanının emildiğini hisseden kurban acıdan bağırmaz, aksine zevkten kıvranır. Bu gibi sahneler, hiç çıplaklık içermemelerine karşın tamamıyle erotiktir. Kan emmek sevişmenin yerini almıştır. Doyuma ulaşan vampirin gözlerindeki tatmin, orgazmın ta kendisidir. Erkek vampirlerin egemen olduğu sinemadan farklı olarak çizgi roman, dişi vampirleri tercih etmiştir. Normal kadınlardan hiç eksiği olmayan bu dişi kan emiciler, acıktıklarında en yakındaki insanın hayat suyunu içmek gibi bir huy edinmişlerdir. Ne var ki sırf bedenen değil, aynı zamanda ruhen de insanlara benzerler ve sık sık aşka kurban olurlar. Bu durumda öldürmek için değil, açlıklarını gidermek için aşıklarının boynunu “azıcık” ısırırlar. Ve bu da çok yoğun erotizm içeren bir olgudur. Filmlerdeki egzantrik ve nekrofil vampirlerden bir diğer farkları da çoğunlukla güneşten rahatsız olmamalarıdır. Hatta bronzlaşmaktan da kaçınmazlar. Şehirde gezinir ve hatta alış veriş yaparlar. Fakat gene de dolunayın aydınlattığı karanlık sokaklar ve kimsesiz serseriler onlara daha cazip gelir. İlginç olan şudur ki, erkekler bu yaratıkları normal kadınlardan daha çekici bulur ve onları korumak için gerekirse kendi hayatlarını tehlikeye atarlar. Buna karşılık dişi vampirler de aşık olduklarında erkeklerini gerçekten sever ve onların banka cüzdanlarıyla veya toplumsal konumlarıyla ilgilenmezler. Ve ne de ailevi durumlarıyla! İşte Vampirella’nın başarısının ardındaki sır... Korku dergileri, 60’lı yıllarda Amerika’da bir hayli ilgi çekerdi. Bir taraftan dönemin korku filmlerinin başarılı olması korku türünün yaygınlaşmasını sağlarken; diğer taraftan da kullanılan şiddet, cinsellik vb. sebeplerden ötürü toplumun olaya hoş bakmaması bu türün marjinal bir boyut kazanmasını sağlamıştı. Marjinal yayınlar ise her zaman ilgi çekerdi. Çok büyük tirajlara ulaşamamakla beraber, bu dergiler sabit ve sadık bir okuyucu kitlesine sahip olduklarından, her dönem için kârlı birer yatırım olmuşlardır. Warren Publishing, işte bu yıllarda yayınladığı Famous Monsters of Filmland (1958) , Creepy (1964) ve Eerie (1965) gibi dergilerle tanınmıştı. 1969 yılında Warren, farklı bir okuyucu kitlesine seslenmeye karar verdi. Bu kitle, çok daha seçici davranıyordu ve basit korku hikâyelerinden fazlasını istiyordu. Warren Yayıncılık’ın sahibi James Warren, yeni içerikli bir dergi projesi hazırlama işini Forrest J. Ackerman’a verdi. Ackerman, Famous Monsters’ta gayet başarılı olmuş bir kişiydi ve okuyucunun nelerden hoşlandığını çok iyi biliyordu. Kendisi de bir korku meraklısı ve koleksiyoncu olan Ackerman, biraz da o yıllarda popüler olan Jane Fonda’lı Barbarella filminden esinlenerek, Vampirella karakterini yarattı. Aynı yıl (Eylül 69) Vampirella #1 bayilere dağıtıldı. İlk sayının kapağı Frazetta’ya aitti ve 50¢ fiyatla Frank Frazetta, Neal Adams, Reed Crandall, Billy Graham ve Tom Sutton imzalı hikâyeler içeriyordu. Bu ilk sayının ilk hikâyesi olan Vampirella of Drakulon, kahramanımızı hayli acımasız bir vampir olarak tanımlamaktaydı. Vampi, açlığını gidermek için her şeyi yapabilecek bir kişiliğe sahipti. Kendi gezegeni kuraklığa yenilip de dolu dolu kan akan nehirler tozlu birer dere yatağına dönüştüğünde, bir uzay gemisine atlayarak hiç tanımadığı Dünya’ya gelmekten çekinmemişti. Ne var ki kendisi için paha biçilmez olan yaşam sıvısı, yalnızca bu gezegen sakinlerinin damarlarında mevcuttu ve onları avlamak o kadar kolay değildi. İlk yedi sayıda, hepsi de bu doğrultuda ilerleyen hikâyeler yayınlandı. Okuyucunun tepkisi de pek fena sayılmazdı. İspanyol ağırlıklı çizer takımının çabaları sonuç vermiş ve Vampirella, finansal açıdan çıkmaza giren Warren’ın kurtarıcısı olmuştu. Frazetta’nın yanısıra Enrich ve Sanjulian’ın kapakları her sayıda yeni okuyucuların dikkatini çekiyordu. Esteban Maroto ile Jose Gonzales’in resimlediği öykülerde Vampi tüm seksapelini gözler önüne seriyordu. Ancak sekizinci sayıdan itibaren hikâyeleri Archie Goodwin yazmaya başladı ve Goodwin’in Vampirella’ya bakışı tamamen farklıydı. Vampirella #8, ilk Goodwin tarzı hikâyeleri yayınladı ve okuyucu tarafından o denli benimsendi ki, derginin 1983’teki son sayısına dek hiç kimse bu çizgiyi değiştirmeyi düşünmedi (veya cesaret edemedi). Sayı #11 Pendragon karakterini okuyuculara tanıttı. Sevimli ve egzantrik bir karakter olan Pendragon, Vampi’nin dostu ve yol-kader arkadaşı olarak takip eden sayılarda hikâyedeki yerini aldı. Vampi’nin birinci yıldönümünü işaret 12. sayı, aynı zamanda Jose Gonzales’in de çizgilerini müjdeliyordu. Gonzales, Vampi’yi belki de ta en başta çizilmesi gerektiği gibi, yani seksi bir vampir olarak çizmeye başladı. Akıllarda kalan Vampirella imajı da bu oldu zaten: Ölümcül ama çekici bir dişi yaratık! Vampirella artık güçlü bir karakter yapısına kavuşmuştu. Gerek kadın, gerekse erkek okuyucuların kendileriyle doğrudan özdeşleştirebilecekleri bir kahramandı. Bunun sonucu olarak, bir zamanların “ucuz” Vampi hikâyeleri de yerlerini çok daha ciddî ve sağlam senaryolara bırakmaya başlamıştı. Bu çizgide yaratılan yeni karakterler, okuyucuların da beğenisini toplayarak, 10 yıldan uzun sürecek bir yaşama kavuştular... Dergi, yayın hayatının ilk yarısı boyunca tahmin edilemeyecek bir popülariteye sahip oldu. Ancak, hayatının ikinci yarısı ne yazık ki ilk yarısı kadar başarılı olamadı ve dergi, eski hikâyelerin tekrar baskılarıyla yoluna ağır aksak devam edebildi. Nitekim, doğumundan 14 yıl sonra, Mart 1983’te, Vampirella #112 bayilere dağıtıldı. Bu son sayı, pek de son sayıya benzemiyordu aslında. Önceki sayılardan hiç bir farkı yoktu ve hatta yeni hikâyeler bile müjdeliyordu. Ne var ki, bu yeni hikâyeler hiç bir zaman gün ışığını göremedikleri gibi, 112. sayı da Vampi’nin mezar taşı oldu. Warren, bir daha açmamak üzere kapılarını kapamıştı, ve de hiç kimse Vampirella’ya tam olarak neler olduğunu öğrenemeyecekti... Neden oldu? Vampi neden öldü? Buna kesin bir cevap vermek zor, ama maliyet artışı gibi klasik etkenler bir tarafa, sanırım en büyük sorun derginin sabit bir yazar-çizer kadrosu oluşturamamasıydı. Bu da sırasıyla hikâye kısırlığına ve derginin yavaş yavaş okuyucu kaybetmesine sebep olmuştu (#30’un tirajı 95.000 civarındayken #112’de bu rakam 65.000’lere düşmüştü). Bilindiği üzere 80’li yılların ilk yarısı, marjinal kesimin ilgisini Korku’dan Bilim-Kurgu’ya kaydırdığı zamanlardı. Dönem, Star Wars ve E.T. dönemiydi... Kosta Ceran alıntıdır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.