schizophrana Oluşturma zamanı: Ekim 18, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Ekim 18, 2008 11 Ekim'de 80. yaşını kutlayan Yıldız Kenter, bu sezon sahnelenecek ve Alzheimerlı eski bir dansçının ölüme yaklaşmasını anlatan Victoria adlı oyunun yönetmenliğini üstlendi. Kenter, önce oyunda oynamayı da düşünmüş ama sonra başrolü Defne Halman'a emanet etmiş. "Yine uyandık bu sabah yahu..." diye başlıyor güne... Gerisini onu tanıyabildiğim kadarıyla ben ekliyorum, izniyle... "Acele etmeliyim, tiyatroda provam var. Önce bankaya uğramalıyım. Dekorcu da bekliyor... Acele etmeliyim, acele etmeliyim...'' 80. yaşında genç kız ruhu ve heyecanına sahip, işini tutkuyla seven, hayatı 'konservatuvar, tiyatro, turne' üçgeninde geçen, hep bir yerlere yetişme telaşından yemeğini hâlâ rahatça yiyemediği için ablası tarafından "Yıldız arkana yaslan, acele etme!'' diye uyarılan, 80 yaşında parlayan bir yıldız, Yıldız Kenter... 11 Ekim'de 80 yaşını kutlayan sanatçı, gözü gibi baktığı ve "Ayakta tutmak çok zor,'' dediği tiyatrosunun, yerin iki kat altındaki çalışma odasında konuşurken, "60 yıldır sahnedeyim. Seyahat etmek, Madagaskar'a, Çin'e gitmek istiyorum ama herhalde ancak 90 yaşımda zaman bulacağım,'' diyor gülerek... Yıldız Kenter'le 60. sanat yılında yönetmenliğini üstlendiği ve yıllardır Amerika'da yaşayan Defne Halman'ın bu oyunla yeniden sahnelere döneceği Victoria adlı oyundan hayallerine kadar konuştuk... - Victoria, uzun zamandır gerçekleştirmeyi düşündüğünüz bir proje miydi? - Bazı dostlarım benim için oyun ararlar. Bana oyun tavsiye edenlerin birincisi Işık Yenersu'dur. 'Yıldız abla bir şey buldum, bu tam sana göre,' diye getirir. Halbuki kendi oynasa daha güzel oynayacaktır. Genco Erkal da getirir. Victoria'yı Zuhal Olcay önermiş, 'Bunu Yıldız yapar,' diye... Gerçekten çok hoşuma gitti. - Niye siz oynamıyorsunuz Victoria'yı? - Daha çok dans ağırlıklı, ben de 80 yaşındayım. Onun için biraz düşündüm... Defne'yi o kadar severim ki... Teksi okuyunca Defne'nin bunu daha iyi gerçekleştireceğini düşündüm. O da çok sevdi. Oyunu Dulcinea Langfelder, Charles Fariala'nın bir öyküsünden esinlenerek gerçekleştirmiş ve dünyanın çeşitli sahnelerinde sergilemiş. - Doğaçlamaya dayalı bu oyuna siz neler kazandırdınız? - Kendi toplumunuza göre ufak tefek yorumlar ve değişiklikler getirebilirsiniz. Oyun tekerlekli sandalyeye bağlı, Alzheimerlı eski dansçı, tiyatrocu bir kadını anlatıyor. Özgürlüğü düşlediği zaman, kendini oynarken ve dans ederken yakalayabiliyor. O düşleriyle yaşadığı gerçek arasındaki git-geller oyun... Victoria, zafer demek. Ölüme giderken küçük küçük zaferler kazanıyor ve dans ederek ya da tiyatroda olduğunu sanarak özgürlüğünü bulduğuna inanıyor. Böylece öteki tarafa geçişi özgürce ve mutlu oluyor. Hareketlere de diyaloglara da ilaveler koyuyoruz. - Alzheimer çağın hastalığı gibi yayılıyor... Bu hastalıkla ilgili araştırmalar yaptınız mı? - Evet, her ailede bir Alzheimerlı var. Alzheimerlılar üzerine çalışıyoruz, kitaplar okuyoruz. Yengem de Alzheimer'dı, geçenlerde kaybettik. Her şeyi kaybetmeye razı oluyorsun, ama kafanı kaybetmeye razı olamıyorsun. Hasta, onun bilincinde olmadığı için ölümün de ne olduğunu bilemez hale geliyor. 'Benim için tek kurtuluş ölüm,' demiş şair Nigar Hanım, ama bilinçle söylemiş bunu... Oyundaki kadının böyle bir kurtuluşu da yok. Hep bir şeyi hatırlamanın gerilimini yaşıyor ve bundan sıyrıldığı anda hemen dansa geçiyor. Tiyatroda, oyunculukta önemli olan da o andır. Bir anı yakaladığınızda birçok problemi halledebilirsiniz. Victoria da 'Anı yakalayamıyorum,' diyor. Öyle bir bocalama ki, ancak dansı, tiyatroyu düşleyerek her türlü bağımlılığı özgürlüğe dönüştürebiliyor. - "Keşke ben oynasaydım,'' diyor musunuz provalarda? - "Keşke,'' demiyorum çünkü ben oynayacaktım ama Defne daha iyi oynayacak. Öğrencilerimin başarısı beni çok mutlu ediyor. Çünkü öğrencilerim artık benim hocalarım gibi oldu. Onlardan o kadar çok şey öğreniyorum ki... Onlarla beraber olmak da benim özgürlüğüm... Hayatımı kaplayan, mutlulukla uzatan bir şey... - Bu sezon sahnede de görecek miyiz sizi? - Sahneyi hep düşünüyorum. Ben Anadolu devam ediyor. Bu yıl tiyatromuzu devlet tiyatromuzla paylaşacağız. 15 gün biz, 15 gün onlar oynayacak. Bunun bize bir parça maddi katkısı olacak. Onda da nasıl bir pazarlık... Bazen diyorum ki 'Bu kadar sıkıntıya katlanılır mı? Çalışılır mı? Sat, ye parasını...' Ama bu yaşıma kadar yememişim de bundan sonra ne yiyeceğim. Buranın, tiyatro olarak kalmasını istiyorum. - 80. yaşınız kutlu olsun... Enerjinizle ve yaratıcılığınızla hep örnek oluyorsunuz... - 80 yaş artık yaş... Her yaşın kendine göre güzelliği var, sağlığınız yerindeyse. Ben de bir sürü şeyle uğraşıyorum herkes gibi... Ama çaresi yok. Belki de bu kadar uğraştığım için 80 yaşına geldim. Bazı ilaçlar alıyorum, yoga yapıyorum. - 60 yıldır da sahnedesiniz... Bu bir ömür süresi gibi değil mi? - 60 yıl... Bütün ömrüm sahnede geçmiş. Sevdiğim, bana heyecan veren bir işi yaptığım için kendimi mutlu saymalıyım, aksi nankörlük olur. Çünkü konservatuvara girmek için çok çektim. Ayağımda hâlâ ağabeyimin 'Gitmeyeceksin,' diye attığı tekmenin izi var. Daha sonra en büyük desteği de o vermişti. - 'Biraz ara vereyim,' demediniz mi hiç? - 'Demedim,' dersem yalan olur, ama yapamadım. Madagaskar'ı görmek istiyorum. Prosper Merimee'nin, Bizet'nin Carmen Operası'nın temasını oluşturan Carmen romanında, Marius adlı bir genç vardır. Aklı hep başka deniz ülkelerinde olan Marius... Buradan Madagaskar kafama çakıldı kaldı. Kızım Leyla ve damadım, Madagaskar'a gidince, ben de düşlemeye başladım. Japonya'ya, Çin'e de gitmek istiyorum. - Ne zaman yapacaksınız bu seyahati? - 90 yaşıma gelince... Şimdi çok meşgulüm (gülerek). Kaynak 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
naughty Yanıtlama zamanı: Ekim 18, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 18, 2008 Keyifli bir röportaj olmuş Teşekkürler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
zibailelectra Yanıtlama zamanı: Ekim 18, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 18, 2008 "60 yıldır sahnedeyim. Seyahat etmek, Madagaskar'a, Çin'e gitmek istiyorum ama herhalde ancak 90 yaşımda zaman bulacağım" ne kadar umut dolu bir söz Yıldız Kenter örnek alınabilecek nadir insanlardan biri, Türkçe'yi kullanış biçiminden duruşuna kadar herşeyiyle harika bir sanatçı umarım uzun seneler görebiliriz O'nu... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pithc Yanıtlama zamanı: Ekim 18, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 18, 2008 serenad cok tesekkurler...Yıldız Kenter bir dönemin iyi oyuncularından ve yetiştirdigi ögrencileri ile türk tiyatrosuna iyi bir gelecek hazırlamaya calısan sanatcılardan biri...:D Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.