Jump to content

Biz Bütün Oyunlara Bileğimizin Hakkıyla Girdik!...


raskolnikov

Önerilen Mesajlar

Çocuktuk!...

Kir pas içinde büyüdük, hiç temiz olmadı elbiselerimiz, hiç dikkat etmedik temizliğe… çünkü sadece evde temiz oluyordu elbiselerimiz ve günümüzün çoğu sokakta geçiyordu…

 

Çocuktuk!...

Bizim özel oyuncaklarımız olmadı hiç, aldığımız hiçbir oyuncağında kutusu olmadı. Zaten en pahalı oyuncağımız, pazarlarda poşette satılan, plastik tabancalardı. Arabalarımız vardı birde, ama daha çok kamyon alırdık. Hem büyüktü hemde ucuz ki büyük dediğime bakıpta, öyle bebeklerin oturduğu kamyonlar gelmesin aklınıza… hani şimdi ucuzluk pazarı denilen yerlerde bir milyon’a satılan kamyonlardı oynadıklarımız..

 

Çocuktuk!...

Soğuk başkent günlerinde büyüdük. Tenimiz esmerdi, konuşan az olurdu bizimle ve biz bütün oyunlarımıza bileğimizin hakkıyla girdik…

 

Çocuktuk!...

Her bayramda babamızın elinden tutup gider ama hiç binemezdik lunapark’taki oyuncaklara.. taki kendi paramızı kazanana kadar…

 

- baba çarpışan oto’ya binek mi?

- Yok oğlum…

- Uçağa?

- Yok oğlum…

- Komik aynalara…

- Yok oğlum..

- Neden geldik ki lunapark’a..

- Geziyoz ya oğlum…

 

Hani, hepimizin izlediği eski Türk filmlerinde olur ya, fakirdir aile, çocuk lunaparka gitmek ister, baba çalıştığı geçici işlerden birinden aldığı parayla bir bayram sabahı lunapark’a götürür çocuğu…

Bizde hiç öyle olmadı işte… paramız yoktu, babam para bulduğunda da, bizi lunaparka götüreceğine eve ekmek alırdı..

 

Çocuktuk!...

Yeni elbiselerimiz sadece bayramdan bayrama alınırdı bize ve her zaman iki beden büyük olurdu, “daha sonra da giysin” diye…hep siyah olurdu kazağımız, sümüğümüz akardı çünkü her gün ve mendil yerine kullanırdık kazağın kollarını..

Çok yırtıldı ayakkabılarımız, çok yama gördü elbiselerimiz…

 

Çocuktuk!...

Hiç karşılaşmadık başkent günlerinde.. hiç görmedik birbirimizi ama hep aynıydı yüreğimiz, hep aynı şeyleri düşündük… sokaklarda geçti bütün yaşantımız, kazandığımız her şeyin kavgasını verdik biz.. kendi dilimizde şarkılar öğrendik sonra, aşk şarkıları… öyküler dinledik dedelerimizden, nenelerimizden..bu topraklara ait aşk öyküleri….

 

Çocuktuk!...

Aşık olmayı çok geç öğrendik, hayat bize ilk kavgayı öğretti ama şairin dediği gibi “ doğdukları yerden dolayı, doğuştan kavgacı sanılan ama çoğu kavgadan nefret eden çocuklar”dık…

 

Çocuktuk!...

İlk sokakta tanıdık ayrımcılığı… “küçükken Kürtlerin kuyruklarından bahsedilirdi / şimdi ise uyruklarından” demişti şair.. kuyruklarımızın olmadığını ispat etmeye çalıştık, anlamadılar ilk seferde ama biz inandırması bildik….

 

Sonra büyüdük!...

Büyürken politikleştik, politikleşerek büyüdük… hani, büyüdük derken, aklınıza 20’li yaşlar gelmesin hemen.. yaş 15’ti, biz bu sefer sokakları oyunlar için değil, bizden sonraki çocuklar daha iyi oynasın diye yürüdük…

 

Bu ülke’nin başka yerlerinde, hiç görmeden, gökyüzüne uzattığımız sıkılı sol yumruklarımızla selamladık birbirimizi… sen, başkent’in soğuk memur resmiyetine karşı gösterirken sıcak yoldaş gülüşlerini, ben bu şehr-i derya’da, denizi fethetmek için çabalıyordum…

 

Devrimciyiz biz!... önüne, arkasına başka sıfat koymadan, etiket yapıştırmadan… sadece devrimciyiz…

 

Bu ülke’yi çok sevmeyi öğretti bize büyüklerimiz, hiçbir çıkar gözetmeden, neden aramadan sevebilmeli insan dedik.. sevgililerimizde oldu bizim, sevgili de olduk…”yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek” söz verdik kavgaya…

 

İşkence tezgahlarında, suratlarımızda kızıl fularlarla eylem alanlarında, haykırdığımız sloganlarda hep beraberdik… hiç yitirmedik umudu….hiç düşünmedik vazgeçmeyi… çok kişi gitti yanımızdan, nefesleri yetmedi çoğu kişinin bu sevdaya… hiç bakmadık ardımıza, nefesi yetmeyip, tıkananlara.. bütün yüreğimizle, nefesler yetmez sevdalara tutulduk…

 

Soğuk bir İstanbul akşamında kesişti yollarımız. Sanki bir ömür beraberdik, bir ömür hiç ayrılmamış gibi sarıldık birbirimize… geceleri, açlığı paylaştık birlikte… sıcak çay sohbetlerinde aktı yüreğimiz aynı derya’ya…

 

Üç kişiydik aslında… sonra birimizi aldılar aramızdan.. zamansız, beklenmedikti bu gidiş… biz hiç alışamadık zaten bu gidişlere.. oysa çoktu yaşamımızda böyle gidişler….

 

Küçük bir kitapçı dükkanında, elimizde sigara ve çaylarla kurduğumuz sıcak sohbetlere sığmadı hiç yüreğimiz…

 

Oturur tavla oynardık bazı vakitler, çay demlemesine…Erdal hep yenilirdi bana, her gün beklerdi senin gelişini dört gözle… ben Erdal’ı, sen beni yenerdin ama her zaman çayı Erdal demlerdi..

 

- yoldaş bi çay yap!..

- niye hep ben yapıyom ya…siz oynuyosunuz…anlaşma böyle değildi…

- bak, ben seni yeniyom sen yapıyon, benle teletabi oynuyo, sen boşsun, sen yapıyon…

- tamam o zaman..

 

sonra, çok satan ya da bizim gıcık kaptığımız kitaplarla alay ederdik üçümüz…

 

- bu ne lan, bende yazım.. sekiz cilt bi de!...

- bende yazdım, isme bak..

- bende okumadım lan..

- aha bende attım..

 

……………………….

 

- lan ne bu “Çılgın Türkler” furyası be..

- he oğlum, bugünde sordular…

- oğlum deme lan, yoldaş…

- aha, Erdal’ın komünist damarı azdı yine..

- lan bizde kitap basak..

- he valla…adı da şey olsun; “Sizinki de Çılgınlık mı?”

- Çılgınlıkta Ne Ola ki!..

- Sen sus lan pis kürt..

- Asıl sen sus lan sümüklü komünist…

- Ne oluyo lan burda…

- Sende git çay getir la, Allahın ateisti…

 

Sonra faşist tanıdık kitapçı da…kovduk faşistleri.. alay ettik onlarla….

 

- selamın aleyküm reis….

- Reis ne lan..rasko oğlum taka mı aldın?..

- Ne diyon la sen…

- Deniz Gezmiş’le ilgili kitap var mı?

- Aklın yetiyo mu onlara…hayırdı imana mı geldin?

- Ya, Deniz’de bizdenmiş..

- Sizden mi?

- Bunu herkes bilmiyo zaten, bende çok gizli bi yerden duydum..

- He herkes bilmiyo, senin gibi salak nasıl öğrenmiş..

- La s.ktir git…sana bi kafa atarım, boğulursun o deniz’de…

 

……………………….

 

- kitap sattın mı lan…

- yok… biri geldi, kavgam’ı sordu..

- kimdi lan, faşist mi?...

- yok kızdı..

- kızdan faşist olmuyo mu oğlum?..

- oluyomuydu!...

 

…………………

 

Ama durun; biz hiç dünya’yı kurtarmadık o sohbetlerde, hiçte öyle sohbetlerimiz olmadı zaten.. her şeyden konuşur, her şeyle dalga geçmesini bilirdik… gözlerimizin içinde buluşurdu sevgilerimiz… kulağımızda çınlar her vakit, o sıcak çaylı sohbetlerin vazgeçilmez sözü;

 

“devrim bir yaşam biçimidir yoldaş!.. derdimiz, bilmem hangi tepeye kızıl bayrağı dikmek değil, yüreklere dikmektir. Gülüşümüz, sadece bizim değil, hayatın gülüşüdür. Biz bu hayatı seviyoruz ve sevdiğimiz içinde, içindeki kötülüklerle savaşıyoruz..”

 

Bir yaşam biçimiydi bizim için devrim, biz devrim için bir yerleri yakmadık, yanan her daim bizim yüreğimiz oldu…

 

Ama hiç ağlamadık!... bize ağlayacak zamanı bile vermediler.. çok yoldaş kaybettik, çok yandı canımız.. gözlerimizden yaş gelmedi ama hiç…ağlamadık….

Bakın, ağlayamadık demiyorum burada…içimize aktı bütün gözyaşlarımız….

 

Soğuk bir İstanbul akşamındayız şimdi. Bir ayrılığın vakti arifesinde… şimdilik ayrılıyor yollarımız… şimdilik bir veda anındayız…

 

Karanlık var sokakta, yüreğimde tarifi imkansız bir sızı… yine ağlamıyorum, yine dökülmüyor gözyaşları…

 

Hoşça kal demedik hiçbir vakit, bu seferde söylenmeyecek o söz… çünkü biliyorum ki, aynı gökyüzü altında, aynı bulutları gördüğümüz sürece, sıkılmış yumruklarımızı kaldırıp gökyüzüne, parıldayan gözlerle selama duracağız birbirimize…

 

Görüşürüz;

Mücadele arkadaşım, can dostum, siper yoldaşım….

..................

 

bu yazı, başka bir şehire gitmek zorunda olan ve yanımdan ayrılan, sitedeki nicki ile teletabikamil için yazılmıştır...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tek söyleyebileceğim; saygı duyulacak bir dostluk; kıskanılacak değil imrenilecek bir arkadaşlık sizinkisi... Helal olsun diyebiliyorum yalnızca... İkinize de helal olsun...

 

Birbirinizi hiç kaybetmemeniz dileğiyle... Her ne kadar teletabiyi yeni tanımış olsamda, sizi tanımak çok güzel.. Hele Raskom, senin yerin çok ayrı be..Çok ayrı...

 

Yüreğine sağık...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

“devrim bir yaşam biçimidir yoldaş!.. derdimiz, bilmem hangi tepeye kızıl bayrağı dikmek değil, yüreklere dikmektir. Gülüşümüz, sadece bizim değil, hayatın gülüşüdür. Biz bu hayatı seviyoruz ve sevdiğimiz içinde, içindeki kötülüklerle savaşıyoruz..”

 

sen nasıl bir adamsın, nasıl bir yüreğin var böyle...geçmişin geçmişime götürdü...

 

biz yorgun düştük bu kavgada...yola devam edenlere selam olsun :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Anıları aşkları ve bir kenti

Bırakıp gidebilirdi apansız

Apansız başlardı yolculuklar

Hangi saatinde olursa günün

Ve hep kar yağardı nedense

Durmadan kar yağardı yol boyunca

Ve nasılsa yok olup giderdi hüzün

Kent görünmez olunca arkada

Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarından

Ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun

..........................

Mekan tutmak ve her akşam aynı ufukta

Güneşin batışını seyretmek ölümdür biraz

Ölümdür biraz hep aynı yatakta

Aynı kadınla sevişerek sabaha varmak

Kitapları hep aynı raflara sıralamak

Aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz

Soluk soluğa yaşamalı insan

Her sabah yeni bir şeyler görebilmeli

Ve cehenneme dönse de bir ömür

Mutlaka bir şeyler değişmeli her/gün

 

Ey o büyük yolculukların ürperten heyecanı

Okyanus dalgalarının sesleriyle dol bu ömre

Ölüme ve aşka durmadan kement atan

Serüvenlerle geçsin yaşamak

 

Buz tutmuş bir dünya ortasında

Yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla

Önünde dağlar, uçurumlar

Sarsılan gök, yarılan toprak

Çelik uğultularla burgaçlanırken

Yaşamak işte öylesine kucaklardı onu

Ve her nasılsa keklik sekişli

Bir aşkın sevinci dolardı yüreğine

Çıkarıp atardı o zaman deli bir ırmağa

Ne kalmışsa bir önceki serüvenden

 

Soluk soluğa yaşadı kentleri, aşkları

Bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde

Pervasız bir acemi, bir çılgın

Soyu tükenen bir bilgeydi belki de...

 

nasıl bağlanmadıysa yere ve zamana

bağlanmadı kendine de ömür boyu

dağlara tırmana atlar gibi

soluk soluğa yaşamak istedi dünyayı

bir şahin gibi bulutlara kurdu

dumanlı sevdaların yörük çadırını

sıradan bir gezgin değildi hiç

dövüşür gibi yaşadı yolculukları

belki korkusuz sayılmazdı büsbütün

korkardı korkulara düşmekten zaman zaman...

 

-------------------------

pervasız bir acemi, bir çılgın

soyu tükenen bir bilgeydi belki

 

ama bir şey vardı yine de

başarısız ihtilallerden kendine kalan

 

büyük aşklar yolculuklarla başlar

ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

onlar ki dünyanın son umudu

soyları tükenen birer çılgındırlar

ne bir adresleri vardı onların yer yüzünde

ne de aşktan başka bir sığınakları

ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında

ölümle alay ederler sanki

nerde beklenirlerse ordaydılar

bir kez bile gecikmediler ömür boyu....

 

rasko, biliyorum bu şiiri dinledikçe beni hatırlayacaksın. bir de o dilimden düşürmediğim, ''mapusun içinde üç ağaç incir'' türküsünü...

 

fakat büyük aşklar yolculuklarla başlar dostum. yollara düşeceğim yine, yeniden başlayacak hayat, yeniden girişeceğim ihtilallere:)

 

onlar cellattı

ve tarih suratlarına tükürürken

bir kez bile bağışlanmayı istemedik biz...

 

unutma ki dostum, son büyük serüvenci yaralıdır hala!!!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çocuktuk!...

İlk sokakta tanıdık ayrımcılığı… “küçükken Kürtlerin kuyruklarından bahsedilirdi / şimdi ise uyruklarından” demişti şair.. kuyruklarımızın olmadığını ispat etmeye çalıştık, anlamadılar ilk seferde ama biz inandırması bildik….

 

 

Bu yüzden hayata 1-0 yenik başlıyoruz be Rasko...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

istanbulda son gece.....

son demlerini vuruyor ay gökyüzünden pencerene.....

yine yolculuklar düşüyor bize, tekrar yolculuklara düşüyor kalbimiz...

düşündüm de;

bütün hayatımız bir yolculuk bizim, hiç bir durağa son durak demedik bugüne kadar, hiç bir durakta alışkanlıklarımız olmadı.....

analarımızın deyimiyle; "kanımızda bit vardı.."

 

bu şehirin bütün sokaklarında yankılanıyor sesimiz..gittiğimiz her yerde yankılandığı gibi...

 

istanbul'da son gece...

bu şehir sana veda ediyor...

bir serüvenci daha, yeni bir yolculuğa başlıyor.....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Karanlık yollardan geçtik

Zehir gibi sular içtik

Bir yanımızda ölüm

Bir yanımızda yar sevdik

Bir değil bin bir kere

Sırat köprüsünden geçtik

Cehennem denen illetin

Ta göğsünü deldik geçtik

 

Bu yolda dönenler oldu

Mum gibi sönenler oldu

Yar göğsüne baş koymadan

Vurulup düşenler oldu

 

Bir sen kaldın geride

Ah akıp gidiyor hayat

Yüreğim anlıyor seni

Artık susma yorgun demokrat

 

Şarkılar küsmüş dudağa

Ömründe gecikmiş hasat

Karışmış çoluk çocuğa

Geçim derdinde demokrat

İçlenir hatırladıkça

İzlerini o günlerin

Düşe kalka bata çıka

Yaşadığı o depremin

 

Bu yolda dönenler oldu

Mum gibi sönenler oldu

Yar göğsüne baş koymadan

Vurulup düşenler oldu

 

Bir sen kaldın geride

Ah akıp gidiyor hayat

Yüreğim anlıyor seni

Artık susma yorgun demokrat

 

 

http://www.yasaktube.com/index.php?tag=yorgun+demokrat&type=tag

 

yolun açık olsun.....seni seviyorum....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...