Jump to content

Kürklü Venüs - Mazoşist Edebiyatın Başyapıtı...


raskolnikov

Önerilen Mesajlar

http://www.tabut.net/uploads/post-10266-1204308810.jpg

 

Kürklü Venüs gerçekten son derece kişisel bir roman ve yazarın (Leopold von Sacher-Masoch) sevdiği kadınlar ile olan ilişkilerini oldukça açık bir şekilde sergiliyor. Roman Severin karakterinin Wanda adlı genç bir dul ile arasındaki aşk ilişkisi üzerine kurulu. Severin sevdiği kadına adeta tapıyor. Aynı zamanda muhtemelen küçükken hayran olduğu teyzesinin kendisini kırbaçla dövmesini de bir takıntı haline getirmiş ve sevdiği kadın tarafından eziyet görmekten, daha doğrusu onun kölesi olmaktan zevk alıyor. Severin adeta bir tanrıça olarak gördüğü Wanda’nın kölesi olmak için adeta yalvarıyor. Her ne kadar Wanda ilk etapta Severin’in bu isteklerine soğuk baksa da Severin’e olan sevgisi nedeniyle isteklerini yerine getiriyor ve böylece tehlikeli bir yolculuk da başlamış oluyor. Severin Wanda’nın gerçek anlamda kölesi olmayı kabul ediyor ve kağıt üzerinde bir anlaşma imzalıyor. Roman boyunca Severin’in yaşadığı ikileme tanık oluyoruz; sevdiği kadın tarafından aşağılanmaktan, onun başka erkeklerle beraber olmasından derin bir acı duysa da aynı zamanda önüne geçemediği bir zevk de alıyor. Wanda ise Severin’in bu kırılgan tavırları nedeniyle ondan nefret etmekle onu sevmek arasında bir ikilem yaşıyor, zira Wanda’nın istediği dediğim dedik, kıskanç bir eş ve ancak böyle bir erkeğe sonsuza dek sadık kalabileceğini biliyor. Ve işin acı tarafı kendini rolüne öylesine kaptırıyor ki Severin’e acı çektirmekten o da zevk almaya başlıyor, ve sevgisi de gitgide yok oluyor. Bu şiddetli sürecin sonunda hem Wanda hem de Severin önemli şeyler öğreniyorlar. Severin Wanda’yı despot bir erkeğe kaptırıyor, ama aynı zamanda mazoşist eğilimleri sonucunda kendini köle gibi teslim ettiği kadının kendine çektirdiklerinden ders alıyor ve romanın sonunda kadın-erkek ilişkileri konusunda oldukça değişen bakış açısını şu cümleler ile özetliyor:

 

“Doğanın yarattığı gibi olan ve erkeği şimdi olduğu gibi kendine çeken kadın, erkeğin düşmanı ve sadece erkeğin kölesi ya da erkeğin despotu olabilir, ama hiçbir zaman yol arkadaşı olamaz. Yol arkadaşı, ancak erkeğe hakları ile eşit olduğunda, eğitimde ve işte erkek gibi olduğunda, olabilir.”

 

Yani Severin kadınlarla olan ilişkilerinde bir nevi rol değiştiriyor, despot davranmayı ve kadınları ancak bu şekilde kendine bağlayabileceğini öğreniyor.

 

“Kürklü Venüs” oldukça sofistike bir dille yazılmış. Eski bir Alman baskısından birebir çevrilmiş ve orijinalindeki birçok hata da olduğu gibi bırakılmış.

 

vikipedia

 

Minderlerin üstüne uzandı ve kazabaykasını usulca açtı. Yarı açık göğsünü kürkle örtüverdim.

 

“Çıldırtıyorsun beni! diye kekeledim.

 

-Gel o zaman.”

 

Kollarındaydım artık; bir yılan gibi beni diliyle öpüyordu. Bir kez daha fısıldadı:

 

“Mutlu musun?

 

-Son derece”, diye bağırdım.

 

O zaman bir kahkaha attı ve gülüş pis bir biçimde çınlıyordu; tüylerim diken diken oldu.

 

-”Eskiden köle olmayı, güzel bir kadının oyuncağı olmayı düşlüyordun ve şimdi özgür bir erkek olduğunu, aşığım olduğunu sanıyorsun, delirdin sen! Yeniden köle olman için bir tek hareketim yeter. Diz çök!

 

Ayaklarına kapandım. Hala çekingen gözlerle ona bakıyordum.

 

“Düşündüğün gibi olamaz”, dedi kollarıyla göğsünü kapatarak. Canım sıkılıyor ve sen ancak birkaç saat bu sıkıntıyı dağıtabilirsin. Bakma öyle!”

 

Bana bir tekme savurdu.

 

“İstediğim şeysin sen, bir erkek, bir nesne, bir hayvan.”

 

Zili çaldı. Zenci kadınlar içeri girdiler.

 

“Ellerini bağlayın şunun.”

 

Yerde diz çökmüş olarak kaldım ve ellerimi bağlamalarını bekledim. Ardından beni bahçenin alt kısmına, onu güneyden çeviren üzüm bağına kadar götürdüler. Asma çardaklarının arasına mısır ekilmişti; şurda burda kuruyup kalmış birkaçı görülebiliyordu hala. Yanda bir saban vardı.

 

Zenci kadınlar beni bir kazığa bağladılar ve yaldızlı saç tokalarını bedenime batırarak eğlenmeye koyuldular. Bu eğlence pek uzun sürmedi, çünkü başında hermin derisinden şapkası, elleri ceketinin cebinde Wanda geldi. Bağımı çözdürdü ve ellerimi arkadan bağlattı; sonra başıma boyunduruğa geçirtti ve sabanı çektirtti.

 

Kara şeytanlar beni tarlada iteklediler. Biri sabanı tutuyor, biri yularımı tutuyor, bir başkası kamçlıyordu, kürklü Venüs ise yanda sahneyi seyre dalmıştı.

 

 

“Kürklü Venüs”

 

"Daha düşünecek vaktiniz var" dedi, "hiçbir zaman gizlemedim sizden,

hem ciddi hem de zevk düşkünü kişiliğiniz gözlerimi kamaştırıyor, başımı

döndürüyor. Dünyanın en ciddi erkeğinin kendini bana bırakması, ayaklarıma

içtenlikle kapanması beni coşturuyor. Fakat bu sarhoşluk, bu coşku böyle sürüp

gider mi dersiniz? Kadın, erkeği sever, sonra ona kölesi gibi sert davranır, en

sonunda da tekmeleyip kovar onu."

Bunları söylerken, ayakları yerden kesilmiş gibiydi Wanda'nın. Boğuk

sesle karşılık verdim:

"Bıktığın anda tekmeleyip kov beni. Yeter ki kölen olayım."

"İçimde kötü niyetler, tehlikeli tertipler uyanıyor Severin."

Yürümeğe başlamıştık. Durdu, durduk. Kolumdan tuttu:

"Sensin bunları uyandıran, ve çok fena olacak senin için. Zevk

acılığını, acımasızlığı öyle ballandırıyorsun ki hevesleniyorum bunlara. Ne

dersin, bu oyunu denesem mi? Bu oyuna ilk seninle başlasam mı? Bronz öküz

işkencesini icat eden adama Zalim Denys'in uyguladığını sana uygulasam mı?

Hani, bilirsin, Denys, o adamı icat ettiği işkence aracının -bronz öküzün-

içine koydurmuş, altındaki odunları tutuşturup da bronz kızınca, adamın

feryatlarının ve can çekişime hırıltılarının öküz böğürmesine benzeyip

benzemediğini anlamak istemişti. Kim bilir, belki ben de bir Dişi Denys'im..."

"Ah öyle olsan, hayallerim yerine gelir. Mutlulukta da, ıstırapta da

seninim; seçmek sana kalmış. İliklerime taht kuran şeytansı ve güçlü yazgı beni

çizdiği yolda sürükleyecek."

--------------------------------------------------------------------------------

"İnanamıyorum Wanda, bunları söyleyen sen misin?"

"Benim elbet. Şimdi şu söyleyeceklerimi de daima aklında tut: Sevdiğin

kadına sakın güvenme, çünkü kadının mayasında öyle tuzaklar vardır ki akıl

almaz. Kadınlar ne savunanlarının ve hayranlarının övdükleri kadar erdemli ne

de onları çekiştirenlerin ileri sürdükleri kadar kötüdürler. Nasıl diyeyim,

karaktersizlik kadının karakteridir. Kadının en hası bir anda çamura

yuvarlanabilir, en kötüsü de bir bakarsın yüce ve temiz eylemlerin kahramanı

oluvermiş, onu horlayanların ağızlarını açık bırakmış. Her kadın -iyisi de

kötüsü de- her an, neler düşünmez, neler yapmaz, en tanrısal olduğu gibi en

şeytanca türden.. en temiz olduğu gibi en iğrenç türden.. Uygarlıktaki bütün

gelişmelere karşın, kadın -Doğa'nın elinden ilk çıkışında nasıl idiyse- öyle

kalmıştır; yırtıcı dişilerden farksızdır; baskısı altına girdiği duygulara göre

bakarsın bağlanır, bakarsın aldatır; şimdi iyilikçi, şimdi zalimdir. Bir ahlak

karakteri ancak ciddi ve derin bir kültürün ürünüdür. Erkek bencil ve bayağı

olsa bile, birtakım ilkelere bağlı kalır; kadın gibi duygularına kaptırmaz

kendini. Hiç aklından çıkarma bunları, sevdiğin kadına da HİÇ güvenme."

-------------------------------------------------------------------------------

Manon Lescaut'yu da, bir başkasının kapatması olduğu halde onu,

suçluların yüzlerine tükürüldüğü alanda bile, zavallı şövalyenin taparcasına

sevdiğini göstermekten utanmayışını da şimdi anladım. Aşk ne erdem tanıyor ne

de yetenek. Seven, herşeyi bağışlar ve unutur: Çünkü yaraşığı budur. Kendimizi

teslim emtmemiz, ya da esirgememiz sevdiğimizde gördüğümüz erdemler ya da

kusurlardan değildir. Bu konuda aklımız bize asla söz geçiremez, yön veremez.

Tatlı, büyülü, melankolik bir gücün dalgasında sürüklenerek her tür düşünceden,

duygudan ve istemden koparız. Bizi nerelere götüreceğine aldırmadan kendimizi

bu gücün akıntısına bırakırız.

-------------------------------------------------------------------------------

"Şu anda seni pekala muma çevirebilirdim; ama bu kez, kırbaçla değil,

gerekçelerle ve nedenlerle karşılık vereceğim sana. Behey zavallı, senin beni

suçlamağa ne hakkın var? Sana hep açık davranmadım mı? Seni hep uyarmadım mı,

'Sonunu düşün bu işin,' demedim mi? Seni bütün kalbimle, bütün dişiliğimle

sevmedim mi? Kendini benim elime bırakmak yüzünden başına gelecekleri -üstü

kapalı da olsa- sana belli etmedim mi? İşte, önümde diz çökmenin, güzelliğime

tapınmanın sonu.. Oysa ben, saltanat sürmek değil, yönetilmek, kul - köle olmak

için yanıp tutuşuyordum; her fırsatta sana bundan söz ettim. Ne yazık ki senin

tek istediğin benim oyuncağım, benim kölem olmaktı. Senin için en doyulmaz

zevk, kendini beğenmiş, acımasız bir kadının kırbacı ve tekmesi altında

inlemekti. Söyle, şimdi ne istiyorsun benden? Belki varlığımın dernliklerinde

bir takım tehlikeli niyetler yatıyordu ama onları uyandırıp azdıran, kudrtan

sen oldun. Eğer ben bugün sana kötü davranmaktan, eziyet etmekten zevk

alıyorsam, senin yüzündendir bu; suçlu sensin... Senin yüzünden bu

sapıklıkların ağına düştüm. Güçsüzlüğün, zavallılığın ve yeteri kadar erkek

olamadığın, bu durumda beni suçlamağa kalkışmandan belli..."

 

...........................

 

yazılar alıntıdır...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...