Jump to content

Barnabas İncili


MALCOLMX

Önerilen Mesajlar

Barnabas aslen Kıbrıslı olup yahudi bir aileden doğmuştur. Asıl adı Joseph (Yusuf) tur. Barnaba ise teselli oğlu anlamında ona sonradan verilmiş bir lâkaptır. Barnabas'ın kaleme aldığı incil, İsa'nın bir şakirdi, yani zamanının çoğunu, mesajını yaydığı üç yıllık süre içinde bizzat îsa'nın yanında geçiren bir kişi tarafından yazılmış ve bugüne kadar gelmiş, bilinen tek İncil'dir. Kabul edilmiş dört İncil'in yazarlarının aksine, o İsa ile doğrudan teması olmuş ve öğretisini doğrudan İsa'­dan almış biriydi.

Barnaba İncili, MS. 325'e kadar İskenderiye Kiliselerinde Kanonik (-gerçek-sahih-) bir İncil olarak kabul ediliyordu. Tevhid (-Allah'ın birliği inancı-) lehinde yazan Iraneus'un (MS.130-200) yazılarından, bu İncil'in İsa'nın doğumundan sonraki birinci ve ikinci yüzyıllarda elden ele dolaştığı anlaşılmaktadır. Putperest Roma dininin ve Eflâtun'un felsefesinin İsa'­nın aslî öğretileri içine girmesinden sorumlu olmakla suçladığı Pavlus'a karşı çıkan İraneus, kendi fikirlerini desteklemek için Barnabas İncili'nden geniş alıntılarda bulunmuştur.

 

25'te ünlü İznik Konsülü toplandı. Teslis Pavlus Kilisesi'nin resmî inancı olarak ilân edildi ve bu kararın sonuçlarından birini de, o zaman elde bulunan üçyüz kadar İncil'den dördünün Kilise'nin resmî İnciller'i olarak seçilmesi oluşturdu. Bunlar, Matta, Markos, Luka, Yuhannâ'nın yazdıkları İncîllerdir. Özünde Eflâtûnun ortaya attığı trinite fikri, İsa'dan sonra 1'inci ve 2'inci yüzyıllarda kaleme alınan bu İncîllerde yer aldı. İçlerinde Barnabas İncili'nin de bulunduğu diğer înciller'in bütünüyle yok edilmesi emredildi... Geçerliliği tanınmamış Inciller'den birini yanında bulunduranın öldürüleceğine dair emir çıkarıldı... M.S. 366'da papa olan Damasus'un (304-384), Barnabas İncili'nin okunmaması hakkında buyrultu yayınlandığı kaydedilir. Bu buyrultu M.S. 395'te ölen Sezarya piskoposu Gelasus tarafından desteklenmiştir. Bu piskopos İncil'i Apoler; fal kitaplar listesine almıştır. Apokrifa (-apocrypha-) basitçe 'halktan gizlenen' demektir. Böylece, daha bu aşamada İncil kimsenin eline geçmez olmuştur.

 

Barnabas İncili'nin Dikkat Çekici Yolculuğu

 

İmparator Zeno'nun yönetiminin dördüncü yılı olan M.S. 478'de Barnabas'ın mezar ve kalıntıları keşfedilmiş ve kendi eliyle yazılmış İncili'nin bir nüshası göğsünün üzerinde bulunmuştur. Bu olay, 1698'de Antwerp'de yayınlanan Acta Sanctorum, Boland Junii, Tome II, sayfa 422-450'de geçmektedir...

Barnaba încili'nin, buradaki metne de kaynaklık eden, İngilizce çevirisine esas olan el yazması Papa Sextus'un (1589 -1590) elindeydi. O'nun, kendinden pek çok alıntılar yapmış olan Iraneus'un yazılarını okuduktan sonra Bamabas încili'ne büyük ilgi duyan Fra Marino adında rahip bir arkadaşı vardı. Bir gün bu rahip Papa'yı görmeye gitti. Birlikte öğle yemeği yediler ve sonra Papa uykuya daldı. Peder Marino Papa'nın özel kütüphanesindeki kitapları karıştırmaya başladı ve Bamabas İncili'nin İtalyanca bir el yazmasını ele geçirdi. Bunu cübbesinin yenine gizleyerek oradan ayrıldı ve kitapla birlikte Vatikan'dan çıktı. Sonra bu el yazma elden ele dolaşıp, nihayet Amsterdam'da, «hayatı boyunca bu parçaya büyük bir değer verdiği sık sık işitilen büyük bir isim ve yetkiye sahip bir kişi»ye ulaştı. Onun ölümünden sonra, Prusya Kralı'nın danışmanlarından John Frederick Cramer'a geçti. 1709'te Cramer bu el yazmayı ünlü 'kitap kurd'u saray prensi Eugene'e sundu. 1738'de kitap, Prens'in kütüphanesiyle birlikte Viyana'da Hofbibliothek'e geçti ve hâlâ oradadır...

Erken kilise tarihçilerinden önemli bir zat olan John Toland, bu yazmayı incelemiş ve ölümünden sonra 1747de basılmış olan muhtelif çalışmalarında ona atıflarda bulunmuştur. İncil hakkında şöyle der: «Bu, tıpkı kutsal bir kitap görünümündedir.»

İtalyanca elyazma Canon ve Bayan Beggo tarafından İngilizce'ye çevrilerek, 1907'de Oxford Üniversitesi Basımevi tarafından basılıp yayınlandı. Bu İngilizce çevirinin hemen tüm nüshaları birden ve esrarengiz bir şekilde piyasadan kayboldu.

Bir anlatıma göre, Barnabas İncili'nin basımından habersiz olan Vatikan yayım satım gününden hemen önce haberdar olunca acilen aldığı bir kararla kitabın satıma sunulacağı her kitapçının önünde yüzlerce kişilik kuyruklar oluşturularak tüm basımların alınıp imha edilmesi şeklinde rahip ve rahibelere talimat vermiş. Sonrasında gücünü kullanarak kitabın yeni baskılarının yapılmasının önüne geçmiş.

Ancak, bu defa bazı kütüphanelere dağıtım öncesi gönderilen basımlar gözden kaçmış. Bugün için, biri British Museum'da, diğeri Washington'da Kongre Kütüphanesi'nde bulunmak üzere, 1907 tarihli ingilizce basımın yalnızca iki nüshası biliniyor. Bu tarihten sonraki ilk baskı ise 1979'da gerçekleşti. Kongre Kütüphanesi'ndeki nüshanın mikrofilm kopyasını alan pakistanlı müslüman bir araştırmacının sayesinde, 72 sene sonra kitabin yeni bir baskısı yapılabildi..(-Jesus, A Prophet of islam, Londra, 1979, s : 39 - 42).

 

Barnabas İncili'nin müslümanlar tarafından yazılmadığının bir delili de şudur: Hz. Peygamber'in dünyaya gelişinden 75 yıl önce (M.S. 496), Papa I.Gelasius döneminde 'yanlış ve dînî düşüncelere aykırı kitaplar' adı altında hazırlanan listede (-Decretum Gelasianum-), Barnabas İncili'nin adı geçmektedir. Ayrıca 7'inci yüzyıl öncesinden günümüze gelen ikinci ve farklı bir belgede yasaklanan 60 kitap içinde (-List of the Sixty Books-) Barnabas İncili de yer almaktadır. Barnabas İncili'nin tarih boyunca aslında var olmadığı şeklindeki iddialara değinen Avustralyalı bilim adamı(-La Trobe Universitesi Bendigo-) Dr. Rodney Blackhirst, bir bilimsel makalesinde yukarıdaki iki listeye dikkat çekerek, şöyle demektedir:

«Bazıları, ortaçağın sonlarında Barnabas İncili isimli yazıma rastlanılması öncesi süreçte, böyle bir incilin tarihsel olarak var olmadığını kesin bir güvenle iddia ediyorlar. Oysa farklı yüzyıllardan, iki ayrı liste bunun tersini kanıtlıyor. İki listede de aynı yanlışın olması, aslında olmayan bir şeyin yanlışlıkla iki ayrı listede de "Barnabas İncili" adıyla yer alması mümkün müdür? "60 kitap listesi" sadece bu tek konuda yanlış olabilir mi? Barnabas İncili'nin hiç var olmadığı iddiası kimilerinde, bu incilden bugüne hiç bir parçanın gelmediği iddiasına yerini bırakıyor. Fakat o zaman "60 kitap listesi"nde yer alan kitaplardan sadece Barnabas İncili'nin bir iz bırakmadan kaybolması gibi bir sonuç akla yatkın olacak mıdır?»

 

Barnabas İnciline getirilen bu yasaklamalar, o çağlarda, bu İncil'i yazacak bir müslümanın var olamayacağını açıkça gösteriyor. Çünkü o zaman daha Hz. Muhammed (doğumu 571) bile doğmamıştı.

Ayrıca yukarıdaki delillere ek olarak şunu vurgulamak yerinde olacaktır: Allah ve bir Peygamberi hakkında yalan söylemek demek olacak böyle bir sahtekarlık; yani bir incil uydurma eylemi; yalancılık ve sahtekarlığa karşı duruşu ve doğruluk ve dürüstluk ahlakını Hz. Peygamber ve Kuran'dan alan bir müslümandan beklenemez. Böyle bir şeyi iddia edebilenler, bazı değişiklikler ve tahrifler yaşadığı Spinoza, Goethe ve daha nice batılı entellektüeller tarafından ifade edilen 4 İncilin dışında ve 2000 sene önceki orjinal halinde veya orjinal haline yakın olarak gerçek İncil'den içinde güçlü yansımalar bulunan bir metinle karşılaşmanın şok ve şaşkınlığı ile bunu yapıyor olmalılardır.

Alman Protestan Kilise Komisyonu'nun kontrolünden geçerek basımına izin verilen eski ve yeni Ahid çevirileri, şu sunuşla başlar:

 

«Kutsal kitap gökten inmiş değildir. Eski Ahid (-Tevrat-)'in 39 kitabıyla dört İncil yüzlerce yılda yavaş yavaş gelişmiş ve son şeklini almıştır.»

Burada tevrat ve incil üzerinde tarih boyunca tahrifat ve değiştirmeler yapıldığı gayet net bir şekilde kilise tarafından, ifade ediliyor.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

apokrifal adlı kitapta bu incilden şöyle bahsediyor paylaşmak istedim...

 

1981 yılında Şırnak’ın Uludere İlçesi’ndeki bir mağarada avdan dönen köylüler bir kitap buldu. Kitabı alan Babat Aşireti Lideri Korucubaşı Hazım Babat’ın babası Ferhan Babat kime götürse kitapta ne yazıldığını çözemedi.

 

Kitabın papirüse yazılı iki sayfası Aramice uzmanı Hamza Hocagil’e götürüldü. Hocagil, kitabın Süryani alfabesiyle Aramice, yani Hz. İsa’nın dilinde yazıldığını söyledi. Kitap’ın Barnabas İncili olduğunu anlayan Hocagil, ilk cümleleri tercüme etti: “Ben Kıbrıslı Barnabius... Tespihe layık âlemlerin Rabbi’nden bir bütün olarak, Ruhu’l Kudüs’le Meşaha’ya vahyolunanı tıpkı İsa’dan duyduğum gibi, sadakatle, 48 gök yılları sonunda, dördüncü nüsha olarak aynen yazıyorum.”

 

Ve asıl hikâye bundan sonra başladı...

 

Varlığı özellikle Hıristiyan ve Müslüman ilahiyatçıları arasında da tartışma konusu olan ‘Barnabas İncili’nin ucu Ergenekon’a ve Genelkurmay Başkanlığı Özel Harp Dairesi’ne kadar uzandı... Bu iddialar, çalışmalarını ABD’de sürdüren araştırmacı-yazar Aydoğan Vatandaş’ın önümüzdeki günlerde Timaş Yayınları’ndan piyasaya çıkacak olan ‘Apokrifal’ (Halktan gizlenen) adlı kitabında yer alıyor.

Yıl 1981... Yer Şırnak, Uludere...

 

Barnabas İncili’nin hikâyesi avdan dönen köylülerin Uludere yakınlarında bir mağaraya girmeleriyle başlıyor. Köpekleri mağarada kaybolan köylüler, köpeklerini aramaya başlıyor. Köpeğin sesi çok derinlerden geliyor; mağaranın içindeki bir kuyudan. Bir urgan alıp, kuyunun içine giriyorlar. Karşılaştıkları manzara ise tüyleri diken diken etmeye yetiyor. Köylüler, taştan yontma bir oda içerisinde bir lahit ve bazı eşyalarla karşılaşıyorlar.

 

Önce Hz. İsa’ya ait bir madalyonu çıkarıyorlar. Lahitin kapağını açıyorlar; bir ceset ve üzerinde bir kitap. Buldukları kitap Babat Aşireti Lideri Korucubaşı Hazım Babat’ın babası Ferhan Babat’ın eline geçiyor. Ferhan Babat’ın kitabın tarihi değerini anlaması uzun sürmüyor ancak kime götürdüyse kitapta yazılanları çözemiyor. Papazlar dahil kimse kitabın hangi dilde yazıldığını anlamıyor.

Bu kez Babat, kitabı satmak için girişimlerde bulunuyor. Dönemin Malatya Milletvekili İsmail Hakkı Şengüler’e bahsediyor kitaptan. Şengüler kitabı inceliyor ve kitabın önemini anlamak için iki sayfasını filolog Hamza Hocagil’e götürüyor...

 

Kayıp kitapla ilk temas

 

Hamza Hocagil, Aramice uzmanıydı. Aramice, Hz. İsa’nın ilk öğütlerini verdiği dildi. Hamza Hocagil, Türkiye’de bu dile vakıf birkaç kişiden biriydi. Hâlbuki Hıristiyan aleminin kabul ettiği dört İncil’den hiçbirinin Aramice orijinali yoktu.

 

Tümü Grekçe’den yapılan tercümelerden oluşuyordu. En eskisi de dördüncü yüzyıla aitti.

Hocagil, papirüs üzerine yazılan sayfaları inceledikten sonra, yazının Arami dilinde ve Süryani alfabesiyle kaleme alındığını tespit ediyor. Ve kitabın ilk sayfasını tercüme ediyor: “Ben Kıbrıslı Barnabius... Tespihe layık âlemlerin Rabbinden bir bütün olarak, Ruhu’l Kudüs’le Meşaha’ya vahyolunanı tıpkı İsa’dan duyduğum gibi, sadakatle, 48 gök yılları sonunda, dördüncü nüsha olarak aynen yazıyorum.”

 

Hocagil, Malatya Milletvekili Şengüler’e heyecan içinde “Bu kitap Barnabas İncili” diyor. Ve Şengüler, Barnabas İncili’ni satın almak için Ferhan Babat’a 280 bin doları ödemeyi kabul ediyor. Hocagil’e göre bu eser, iki bin yıllık kayıp otantik İncil’di. İncil, Hz. İsa’nın vahiy kâtibi Aziz Barnabas tarafından yazılmıştı!

 

İncil, Özel Harp Dairesi’nin kasasında

 

Peki bundan sonra ne oluyor? İşte Hollywood filmlerine taş çıkartacak hikâye asıl buradan sonra başlıyor. Kitabın yazarı Aydoğan Vatandaş, Hamza Hocagil’le görüşüyor ve sır perdesini aralıyor. Hamza Hocagil yaşananları şöyle anlatıyor: “Ferhan Babat’la anlaşmaya varılmıştı. Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan’ın babası Mehmet Ali Arslan ile birlikte İncil’i teslim almaya gittik. Ancak o sırada beklenmedik bir şey oldu. İncil bize teslim edilemeden jandarmanın eline geçti. İki yıl boyunca jandarma karargâhında saklı tutuldu. Daha sonra Kemal Başer Paşa’dan alınarak Genelkurmay Özel Harp Dairesi’nin eline geçti.”

 

Hamza Hocagil, her şeye rağmen Barnabas İncili’nin peşini bırakmamıştı. Hocagil, dönemin başbakanı ve hemşehrisi Turgut Özal’a 1996 yılında konuyu açtığını söylüyor: “Konuyu kendisine anlattıktan sonra beni Özel Harpçi Orgeneral Sami Karamısır Paşa’ya gönderdi. Önce beni epey sorguladılar, amacımın ne olduğunu anlamak istiyorlardı. Ben kitabın sadece tercüme boyutuyla ilgilendiğimi söyledim. Ardından İstanbul Balmumcu’da bulunan Özel Harp Karargâhı’nda Sami Karamısır Paşa ve MİT Müsteşarlığı da yapmış olan ve hâlen hayatta olan Hayri Ündül Paşa’nın görevlendirmesiyle tercüme çalışmasına başladım.”

 

Bu görevlendirmenin ardından Hamza Hocagil Ankara’da bulunan, o zamanki adıyla Özel Harp Dairesi Başkanlığı’na gidiyor: “Kitabı ilk orada gördüm. Birkaç demir kapıyı aştıktan sonra ulaşılan bir yerdeydi. Kitap, 1987 yılında Sami Karamısır Paşa ve Hayri Ündül Paşa’nın bilgisi dahilinde İstanbul Balmumcu’da bulunan Özel Harp Karargâhı’nda tercüme etmem için bana verildi. Ben burada her gün tercüme çalışmalarını yapıyordum. Tercüme parası da bana Harp Akademileri Komutanı Nahit Şenoğul Paşa tarafından veriliyordu. Nahit Paşa daha sonra bana Harp Akademileri’nde Koruyucu Envanter dersleri de verdirtti. Bu süre içerisinde İncil’in 19 sayfasını Özel Harp Dairesi’ne bağlı subayların kontrolünde inceledim”

 

On Emir’in yerini bildiriyor

 

Hocagil, Barnabas İncili’nde nelerin yazdığıyla ilgili de şunları söylüyor: “Tevhitten başka bir şey yoktu. Zikrullah vardı. İbadet etmenin önemi, Allah’a eş koşmama, bu arada komşulara yardımcı olma, Lut Kavmi ile ilgili bazı uyarıcı bilgiler ile ilgili ibret alınmasını öğütleyen bir kıssa vardı. Dikkatimi çeken bir şey daha vardı. Ayette, ‘Bir peygamber gelecek, ona tabi olanlar, dolgun başaklar gibi olacak(!)’ diyordu.”

Hocagil, Barnabas İncili’nin son sayfasında, Aziz Barnabas’ın bu incili dört nüsha olarak yazdığını ve diğer üç nüshanın da yerlerini belirttiğini söylüyor: “İnciller’in biri İsrail’de, diğeri Arabistan Yarımadası’nda diğeri ise Kuzey Irak’ta Süleymaniye Zaho taraflarındaydı. Orgeneral Nahit Şenoğul Paşa’nın verdiği Barnabas İncili’nin son sayfalarında Hz. Davut’un kendi eliyle yazdığı Aramca Zebur ve Hz. Harun’un bakır levhalara yazdığı On Emir’in nerede olduğuna ilişkin bilgiler de vardı.”

 

 

Veli Küçük adı burada da karşımıza çıktı

 

Hocagil, Hz. Davut’un Sarayı’nda bulunan İncili de tercüme ettiğini söylüyor: “Bu tercümeyi Almanca ve İngilizce olarak Yunanistan’daki Markos Yayıncılık için yaptım. Genelkurmay’daki İncil’le İsrail’de bulduğumuzun tek farkı tefsirli oluşuydu. Barnabas, Uludere’de bulunan İncil’e bazı şerhler düşmüştü. Tercüme parası olarak 15 bin dolara anlaşmıştım.”

 

Hocagil, Markos Yayıncılık’la aracı olanın ise ismini söylüyor. Bu isim, son günlerde adını sıkça duyduğumuz Ergenekon Soruşturması’nın bir numaralı sanıklarından: “Aracı, Adem Taşdemir’di. Taşdemir, Ergenekon’un kilit ismi Tuncay Güney’le birlikte ‘cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak’ iddiasıyla gözaltına alınmış, daha sonra serbest bırakılmıştı. Taşdemir’in bir özelliği de Emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün yaveri olmasıydı!” Hamza Hocagil’in bir başka iddiası ise Barnabas İncili’nin hâlâ Genelkurmay Özel Harp Dairesi’nde olduğu yönünde..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Barnaba adlı edebiyat ile ilgili iki tane eski eser vardır. Birincisi M.S. 100 civarına aittir.Bu eser 21 bölümden oluşan bir mektup (ancak 13 sayfa) ve Roma İmparatorları Trajan (M.S. 97-117) ve Hadriyan (M.S. 117-138) dönemlerinde yazılmıştır. Barnaba mektubunun 16. bölümü Kudüs’ün M.S. 70 yılında harap edilmesinden bahsetmektedir. Bu mektuba bakmak isteyen bu kitaba başvurabilir:

 

 

Bu Barnaba mektubu, Kutsal Kitap’ın ayetlerini hemen hemen 110 kez aktarır. Eski Ahit’ten hemen hemen 95 aktarma, İncil’den 15 aktarma bulunmaktadır. Barnaba’nın mektubu içinde bulunan aktarmalarda ilk dönem Hristiyanların doktirinleri ile ilgili birçok terim bulunmaktadır.

 

 

Rab: 67 kez

Tanrı: 31 kez

Rab Tanrı: 7 kez

İsa: 15 kez

Mesih: 3 kez

Rab İsa Mesih: 2 kez

Baba: (Tanrı olarak) 3 kez

Tanrı’nın Oğlu: ifadesi 10 kez

Tanrı’nın Ruhu ve Kutsal Ruh ifadesi 12 kez

 

İsa Mesih’in çarmıha gerilmesi: (bir kefaret olarak) 11 kez

İsa Mesih’in ölümden dirilişi: 2 kez.

 

İkinci olarak ortaya atılan Barnabas İncili orta çağa ait tamamen sahte bir üründür. Bu sahte Barnabas ise 366 sayfa ve 222 Bölüm’den oluşan bir kitaptır. Barnabas İncili adıyla basılmış olan bu kitap incelenirse, yazarının İsa Mesih’in elçisi değil, İsrail’i hiç görmemiş birisi olduğu ortaya çıkar. Barnabas İncil’ini yazan kişi, kendini ‘Mesih denilen Nasıralı İsa’nın elçisi Barnabas olarak tanıtıyor (sayfa 55). Ancak İsa Mesih’in 12 elçisi arasında ‘Barnabas’ adında biri yoktur. (Bkz. Matta 10:2-4 * Markos 3:16-19 * Luka 6:14-16 * Elçilerin İşleri 1:12-13 ve 26).

Bu kitap aslında 15. yüzyılda İtalya’da yazılmıştır ve yazarının İslamiyet’e geçmiş biri olduğu bilinmektedir. Büyük bir olasılıkla keşiş Fra Marino olarak yetiştirilmişti. Barnabas İncili, Hristiyanlığı kötülemek ve Müslümanlığı yüceltmek için M.S. 15. yüzyılda yazılan sahte bir eserdir. 17. yüzyıla kadar, Hristiyan olsun, Müslüman olsun, hiçbir yazar bu eserden aktarma yapmamış, adından bile söz etmemiştir! Bu eserin sahteliği inkar edilemeyecek şekilde kanıtlanmıştır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Söz konusu kitap gerçekse, Atatürk bile olsa aynı şeyi söylerdim. Şimdi, bir başkası Barnabas ile ilgili çok farklı bir yazıda paylaşabilir. Önemli olan bu yazıların sağlam kaynaklardan aktarılmış olması, bu sebebten iyice araştırmadan paylaşım yapmayalım ve alıntıların altına linklerini yapıştıralım. lütfen..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BlackNun kardeşime:

diyorsun ki Barnaba 15.yy da yazıldı, yazarı müslümandı gibi.

ama

Barnaba İncili ismine ilk MS 496 yılında Roma Klisesi arşivinde yer almaktadır. Hatta o tarhte papa 1.gelasius döneminde "yanlış ve yasaklı kitaplar" listesine Barnaba ismi geçerken, nasıl olur da bu kitabı bir müslümanın yazdığını iddea edebilirsin.

islamiyet MS 623 yılında doğdu.

 

Klise Barnaba'yı kabul etmez, çünkü iznik konseyinde de, Barnaba ile aynı fikirlere sahip olan papa Arius' a karşılık (teslis doktrinine karşıdır), Roma Kiliseninin fikirlerini kabul etmişti. Ancak hala günümüzde de papa Arius'un öğretilerini kabul eden, dolayısı ile Barnaba incili'ni kabul eden topluluklar var (Unitarian Mezhebi). linkini ekledim.

http://www.americanunitarian.org/dulinsectarian.htm

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Barnaba İncili Hakkında

Ahmet Güç

 

İncil nüshalarından aslına en yakın olanı.

 

On iki Havari'den biri olup olmadığı ihtilaflı olan Barnaba, aslen Kıbrıslı olup Yahudi bir aileden doğmuştur. Asıl adı Joseph (Yusuf)'tur. Barnaba ise "teselli oğlu" anlamında ona sonradan verilmiş bir lâkaptır.[1]

 

Hz. İsa'nın tebliğini yaymaya çalıştığı üç yıllık süre içerisinde zamanının büyük bir kısmını onun yakın takipçisi olarak geçirmiştir. Hz. İsa'dan öğrendiklerini ve duyduklarını bir kitapta topladığı bilinmektedir. Bu kitaba, onun adına izafeten "Barnaba İncili" denilmekte, ancak, kitabını ne zaman yazdığı kesin olarak bilinememektedir.

 

Barnaba İncili M.S. 325'e kadar İskenderiye kiliselerinde kabul edilmiştir. İsa'nın doğumundan sonraki birinci ve ikinci asırlarda, Tevhidi desteklemiş olan İraneus'un (M.S. 120-200) yazılarında elden ele dolaşmıştır. M.S. 325'te meşhur İznik Konsülü toplandı. Teslis akîdesi, Pavlos Hıristiyanlığının resmi doktrini olarak ilân edildi. Kilisenin resmi İncilleri olarak Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri seçildi. Barnaba İncili de dahil geri kalan bütün İncillerin okunması ve elde bulundurulması yasaklandı. Barnaba İncili hakkında sürdürülen bu yasaklama kararları, ileriki tarihlerde de devam etti. M.S. 366'da Papa Damasus'un M.S. 304-384'te, İncil'in okunmaması için bir karar çıkarttığı söylenmektedir. Bu karar M.S. 395'te ölen Kaesaria Piskoposu Gelasus tarafından da desteklendi. Onun Apokrifal kitaplar listesinde Barnaba İncili de vardı. Apokrifa, basitçe "halktan gizlenmiş" demektir. Papa'nın, yasaklanmış kitaplar listesine Barnaba İncili'ni de almış olması, en azından, İncil'in varlığını göstermektedir. Ayrıca Papa'nın, M.S. 383'te Barnaba İncili'nin bir kopyasını ele geçirdiği ve kendi özel kütüphanesinde sakladığı da bir gerçektir.[2]

 

Barnaba İncili hakkında çıkartılan bütün bu yasaklama kararları ve İncil'in okunmaması için alınan tedbirler pek başarılı olamadı. İncil, günümüze kadar varlığını sürdürdü. Onun günümüze kadar gelmesini sağlayan Fra Marino adında bir keşiş olmuştur. Şöyle ki:

 

Barnaba İncili'nin İngilizce çevirisinin yapıldığı el yazması, Papa Sextus(1589-1590)'ta bulunuyordu. Sextus, İncil'den geniş çapta faydalanmış olan İraneus'un yazılarını okuduktan sonra İncil ile yakından ilgilenen Fra Marino ile arkadaş oldu. Birgün Marino, Sextus'u ziyarete gitti. Birlikte öğle yemeği yediler. Yemekten sonra Papa uykuya daldı. Keşiş Marino, Papa'nın özel kütüphanesindeki kitapları gözden geçirmeye başladı ve Barnaba İncili'nin İtalyanca el yazmasını ele geçirdi. İncil'i elbisesinin yeni içerisine gizleyerek oradan ayrıldı ve Vatikan'a geldi. Bu yazma, daha sonra, Amsterdam'da büyük bir ün ve otorite sahibi, hayatı boyunca bu esere büyük bir değer verdiği bilinen bir şahsa ulaşıncaya kadar elden ele dolaştı. Onun ölümünden sonra da Prusya Kralı temsilcisi J.E. Kramer'in eline geçti. 1713'de Kramer bu yazmayı, kitaplar uzmanı meşhur Savoy'lu Prens Eugen'e takdim etti. 1738'de, kütüphanesi ile birlikte bu yazma da Viyana'daki Hofbibliothek'e nakledildi ve halen oradadır. Erken kilise tarihçilerinden önemli bir zat olan Toland, bu yazmayı incelemiş ve ölümünden sonra 1747'de basılmış olan muhtelif çalışmalarında ona atıflarda bulunmuştur. İncil hakkında şöyle der: "Bu, tıpkı kutsal bir kitap görünümündedir." [3]

 

Barnaba İncili'nin İtalyanca el yazması Canon ve Mrs. Ragg tarafından İngilizce'ye çevrildi ve 1907'de Oxford Üniversitesi matbaasında basıldı ve yayımlandı. İngilizce çevirinin hemen tamamı aniden ve gizemli bir şekilde piyasadan kayboldu. Bu çeviriden yalnız ikisinin varlığı bilinmektedir: Biri British Museum'da, diğeri de Washington Kongre Kütüphanesi'ndedir. Kongre Kütüphanesi'nden kitabın bir mikro-film kopyası ele geçirildi ve İngilizce çevirinin yeni bir baskısı Pakistan'da yapıldı. Bu baskının bir kopyası, gözden geçirilmiş yeni bir baskı amacıyla kullanıldı.[4]

 

Barnaba İncili yirminci yüzyılın başında, Mısır'da, Dr. Halil Seâde tarafından Arapça'ya çevrilmiş ve esere bir de mukaddime yazılarak Muhammed Reşid Rıza tarafından da neşredilmiştir.[5]

 

Son zamanlarda ülkemizde de İncil'in izlerine rastlandığı ve üzerinde bazı çalışmaların yapıldığı bilinmektedir: Bunlardan biri, Abdurrahman Aygün'ün "İncil-i Barnaba ve Hz. Peygamber Efendimiz Hakkındaki Tebşîrâtı" isimli basılmamış eseridir. Eser 1942'de yazılmıştır.[6] Yine 1984'te Hakkari civarında bir mağarada, Ârâmî dilinde ve Süryânî alfabesi ile yazılmış bir kitap bulunduğu ve bunun Barnaba İncili olduğu, yurt dışına kaçırılmak istenirken yakalandığı da bilinmektedir. [7] Ayrıca, "Barnaba İncili" adıyla Mehmet Yıldız tarafından İngilizce'den dilimize çevrilen bir eser de 1988 yılı içerisinde Kültür Basın Yayın Birliği tarafından neşredilmiştir.

 

Barnaba İncili'nin diğer dört İncil'den ayrıldığı en önemli noktalar şunlardır:

 

1. Barnaba İncili, Hz. İsa'nın ilâh veya Allah'ın oğlu olduğunu kabul etmez.

 

2. Hz. İbrahim'in kurban olarak takdim ettiği oğlu Tevrat'ta belirtildiği ve Hıristiyan inançlarında anlatıldığı gibi İshak değil, İsmâil (a.s.)'dır.

 

3. Beklenen Mesih Hz. İsa değil Hz. Muhammed'dir.

 

4.Hz. İsa çarmıha gerilmemiş, Yahuda İskariyoth adında biri ona benzetilmiştir.[8]

 

Dipnotlar

[1] Kitabı Mukaddes, Resullerin İşleri, IV, 36-37; Encyclopedia Britannica, U.S.A. 1970, III,171: Türk Ansiklopedisi, İstanbul 1967, V, 265.

[2] Muhammed Ataurrahim, Jesus Prophet of İslâm, England 1977, s. 39-41.

[3] Ataurrahim, a.g.e, s. 41-42.

[4] Ataurrahim, a.g.e., s. 42.

[5] Ahmed Şelebî, Mukârenetü'l-Edyân, Mısır 1984, II, 215.

[6] Bknz. Osman Cilacı, "Barnaba İncili Üzerine Bir Türkçe Yazma ", Diyanet Dergisi, Ekim-Kasım-Aralık,1983, cilt:19, sayı: 4, s. 25-35.

[7] Bknz. İlim ve Sanat, Mart-Nisan 1986, sayı: 6, s. 91-94.

[8] Muhammed Ebu Zehre, Hıristiyanlık Üzerine Konferanslar, Trc. Âkif Nuri, İstanbul 1978, s. 105-107.

 

 

 

 

Barnaba İncili - Sunuş

Barnabas aslen Kıbrıslı olup Yahudi bir aileden doğmuştur. Asıl adı Joseph (Yusuf)'tur. Barnaba ise teselli oğlu anlamında ona sonradan verilmiş bir lâkaptır. Barnabas'ın kaleme aldığı İncil, İsa'nın bir şakirdi, yani zamanının çoğunu, mesajını yaydığı üç yıllık süre içinde bizzat Îsa'nın yanında geçiren bir kişi tarafından yazılmış ve bugüne kadar gelmiş, bilinen tek İncil'dir. Kabul edilmiş dört İncil'in yazarlarının aksine, o İsa ile doğrudan teması olmuş ve öğretisini doğrudan İsa'­dan almış biriydi.

 

Barnaba İncili, MS. 325'e kadar İskenderiye Kiliselerinde Kanonik (-gerçek-sahih-) bir İncil olarak kabul ediliyordu. Tevhid lehinde yazan Iraneus'un (MS.130-200) yazılarından, bu İncil'in İsa'nın doğumundan sonraki birinci ve ikinci yüzyıllarda elden ele dolaştığı anlaşılmaktadır. Putperest Roma dininin ve Eflâtun'un felsefesinin İsa'­nın aslî öğretileri içine girmesinden sorumlu olmakla suçladığı Pavlos'a karşı çıkan İraneus, kendi fikirlerini desteklemek için Barnaba İncili'nden geniş alıntılarda bulunmuştur.

 

İznik Konsülü 325 Yılında Yüzlerce Yazımla Birlikte Barnaba İncili'ni de Yasaklıyor

325'te ünlü İznik Konsülü toplandı. Teslis Pavlos Kilisesi'nin resmî inancı olarak ilân edildi ve bu kararın sonuçlarından birini de, o zaman elde bulunan üç yüz kadar İncil'den dördünün Kilise'nin resmî İncilleri olarak seçilmesi oluşturdu. Bunlar, Matta, Markos, Luka, Yuhannâ'nın yazdıkları İncîllerdir. Özünde Eflâtûnun ortaya attığı trinity fikri, İsa'dan sonra 1'inci ve 2'inci yüzyıllarda kaleme alınan bu İncîllerde yer aldı. İçlerinde Barnabas İncili'nin de bulunduğu diğer Încillerin bütünüyle yok edilmesi emredildi... Geçerliliği tanınmamış İncillerden birini yanında bulunduranın öldürüleceğine dair emir çıkarıldı...

 

M.S. 366'da papa olan Damasus'un (304-384), Barnabas İncili'nin okunmaması hakkında buyrultu yayınlandığı kaydedilir. Bu buyrultu M.S. 395'te ölen Sezarya piskoposu Gelasus tarafından desteklenmiştir. Bu piskopos İncil'i Apoler; fal kitaplar listesine almıştır. Apokrifa (-apocrypha-) basitçe 'halktan gizlenen' demektir. Böylece, daha bu aşamada İncil kimsenin eline geçmez olmuştur...

 

Pavlos Kilisesi 1700 Senedir Barnaba İncilini İmha Etmeye Çalışıyor

Barnaba İncili'yle ilgili daha bazı buyrultular da vardır. 382'de Batı Kiliseleri Buyrultusu'yla ve 465'te papa Innocentın buyrultusuyla yasaklanmıştır... Tüm bu buyrultular Şansölye Seguier (1558-1672) Kütüphanesi'ndeki B. de Montfaucan (1655-1741) tarafından hazırlanmış Yunanca elyazmalar katalogunda anılmaktadır...

 

Barnabas İncili'nin Dikkat Çekici Yolculuğu

İmparator Zeno'nun yönetiminin dördüncü yılı olan M.S. 478'de Barnabas'ın mezar ve kalıntıları keşfedilmiş ve kendi eliyle yazılmış İncili'nin bir nüshası göğsünün üzerinde bulunmuştur. Bu olay, 1698'de Antwerp'de yayınlanan Acta Sanctorum, Boland Junii, Tome II, sayfa 422-450'de geçmektedir...

 

Barnaba İncili'nin, buradaki metne de kaynaklık eden, İngilizce çevirisine esas olan el yazması Papa Sextus'un (1589 -1590) elindeydi. O'nun, kendinden pek çok alıntılar yapmış olan Iraneus'un yazılarını okuduktan sonra Bamabas İncili'ne büyük ilgi duyan Fra Marino adında rahip bir arkadaşı vardı. Bir gün bu rahip Papa'yı görmeye gitti. Birlikte öğle yemeği yediler ve sonra Papa uykuya daldı. Peder Marino Papa'nın özel kütüphanesindeki kitapları karıştırmaya başladı ve Bamabas İncili'nin İtalyanca bir el yazmasını ele geçirdi. Bunu cübbesinin yenine gizleyerek oradan ayrıldı ve kitapla birlikte Vatikan'dan çıktı. Sonra bu el yazma elden ele dolaşıp, nihayet Amsterdam'da, «hayatı boyunca bu parçaya büyük bir değer verdiği sık sık işitilen büyük bir isim ve yetkiye sahip bir kişi»ye ulaştı. Onun ölümünden sonra, Prusya Kralı'nın danışmanlarından John Frederick Cramer'a geçti. 1709'te Cramer bu el yazmayı ünlü 'kitap kurdu' saray prensi Eugene'e sundu. 1738'de kitap, Prens'in kütüphanesiyle birlikte Viyana'da Hofbibliothek'e geçti ve hâlâ oradadır...

 

Erken kilise tarihçilerinden önemli bir zat olan John Toland, bu yazmayı incelemiş ve ölümünden sonra 1747'de basılmış olan muhtelif çalışmalarında ona atıflarda bulunmuştur. İncil hakkında şöyle der: «Bu, tıpkı kutsal bir kitap görünümündedir.»

 

İtalyanca elyazma Canon ve Bayan Beggo tarafından İngilizce'ye çevrilerek, 1907'de Oxford Üniversitesi Basımevi tarafından basılıp yayınlandı. Bu İngilizce çevirinin hemen tüm nüshaları birden ve esrarengiz bir şekilde piyasadan kayboldu. Şu anda, biri British Museum'da, diğeri Washington'da Kongre Kütüphanesi'nde olmak üzere, yalnızca iki nüshasının var olduğu biliniyor. Kongre Kütüphanesi'ndeki nüshanın bir mikrofilm kopyası elde edilip, İngilizce çevirinin Pakistan'da yeni bir baskısı yapıldı... Jesus, A Prophet of Islam, Londra, 1979, s : 39 - 42).

 

Pavlos Öğretilerine Uyan Hıristiyanların Barnaba İncilini İnkar Çabaları ve Tarihi Gerçekler:

Hıristiyan literatüründe Barnaba İncili'nin adı nerede geçmişse, oraya bir muhalefet şerhi konmuş, bu İncil'in, sahte ve uydurma olduğu, dolayısıyla reddedilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Hattâ bu İncil'in, bir Müslümanın hayal gücünün bir eseri olduğu iddia edilmiştir. Bu, iddia tarihi hiç bir dayanağı olmadan inkar amaçlı olarak ortaya atılmıştır; çünkü böyle bir kitap Müslümanlar tarafından bilinmiyordu. Eğer bilinseydi pek çok eserde ondan söz edilirdi. Taberî, Mes'ûdî, Ya'kûbî, Bîrûnî, İbn Hazm, İbn Teymiyye gibi Hıristiyan kaynaklarına vâkıf olan yazarlar, Hıristiyanlık ve onun kutsal kitaplarından bahsederken, Barnabas İncili'ne en ufak bir işarette bile bulunmamışlardır.

 

George Sale'nin, 1734 yılında, Kuran'ın İngilizce çevirisinde bundan bahsetmesinden önce Müslümanlar, Barnabas İncili'nin adını bile duymamışlardı. İbnü'n-Nedîm tarafından 995 yılında ve Hacı Halife tarafından 1657'de hazırlanan, geniş birer bibliyografya eseri olan 'el-Fihrist' ve 'Keşfü'z-Zünûn' adlı kitaplarda da bu İncil'in adı geçmemektedir. Bu eserlerin yanı sıra 18'inci yüzyıl öncesi süreçte Müslümanlarca kaleme alınan ve bugün bilinen hiçbir metinde bu İncilin isminden ya da içeriğinden bahsedilmediği gibi Islam uygarlıklarında söylenti-hikaye-efsane düzeyinde dahi adı bir kayda geçmemiştir.

 

Hz. Muhammed'in Doğumundan 75 Sene Önce...

Barnabas İncili'nin Müslümanlar tarafından yazılmadığının bir delili de şudur: Hz. Peygamber'in dünyaya gelişinden 75 yıl önce (M.S. 496), Papa I.Gelasius döneminde 'yanlış ve dînî düşüncelere aykırı kitaplar' adı altında hazırlanan listede (-Decretum Gelasianum-), Barnabas İncili'nin adı geçmektedir. Ayrıca 7'inci yüzyıl öncesinden günümüze gelen ikinci ve farklı bir belgede yasaklanan 60 kitap içinde (-List of the Sixty Books-) Barnabas İncili de yer almaktadır. Barnabas İncili'nin tarih boyunca aslında var olmadığı şeklindeki iddialara değinen Avustralyalı bilim adamı(-La Trobe Universitesi Bendigo-) Dr. Rodney Blackhirst, bir bilimsel makalesinde yukarıdaki iki listeye dikkat çekerek, şöyle demektedir:

 

«Bazıları, ortaçağın sonlarında Barnabas İncili isimli yazıma rastlanılması öncesi süreçte, böyle bir incilin tarihsel olarak var olmadığını kesin bir güvenle iddia ediyorlar. Oysa farklı yüzyıllardan, iki ayrı liste bunun tersini kanıtlıyor. İki listede de aynı yanlışın olması, aslında olmayan bir şeyin yanlışlıkla iki ayrı listede de "Barnabas İncili" adıyla yer alması mümkün müdür? "60 kitap listesi" sadece bu tek konuda yanlış olabilir mi? Barnabas İncili'nin hiç var olmadığı iddiası kimilerinde, bu İncil'den bugüne hiç bir parçanın gelmediği iddiasına yerini bırakıyor. Fakat o zaman "60 kitap listesi"nde yer alan kitaplardan sadece Barnabas İncili'nin bir iz bırakmadan kaybolması gibi bir sonuç akla yatkın olacak mıdır?»

 

Barnabas İnciline getirilen bu yasaklamalar, o çağlarda, bu İncil'i yazacak bir Müslümanın var olamayacağını açıkça gösteriyor. Çünkü o zaman daha Hz. Muhammed (doğumu 571) bile doğmamıştı.

 

Ayrıca yukarıdaki delillere ek olarak şunu vurgulamak yerinde olacaktır: Allah ve bir Peygamberi hakkında yalan söylemek demek olacak böyle bir sahtekarlık; yani bir İncil uydurma eylemi; yalancılık ve sahtekarlığa karşı duruşu ve doğruluk ve dürüstlük ahlakını Hz. Peygamber ve Kuran'dan alan bir Müslümandan beklenemez. Böyle bir şeyi iddia edebilenler, bazı değişiklikler ve tahrifler yaşadığı Spinoza, Goethe ve daha nice batılı entelektüeller tarafından ifade edilen 4 İncilin dışında ve 2000 sene önceki orijinal halinde veya orijinal haline yakın bir İncil'den güçlü yansımalar bulunan bir metinle karşılaşmanın şok ve şaşkınlığı ile bunu yapıyor olmalılardır.

 

Alman Protestan Kilise Komisyonu'nun kontrolünden geçerek basımına izin verilen eski ve yeni Ahit çevirileri, şu sunuşla başlar:

 

«Kutsal kitap gökten inmiş değildir. Eski Ahit (-Tevrat-)'in 39 kitabıyla dört İncil yüzlerce yılda yavaş yavaş gelişmiş ve son şeklini almıştır.» Burada Tevrat ve İncil üzerinde tarih boyunca tahrifat ve değiştirmeler yapıldığı gayet net bir şekilde kilise tarafından, ifade ediliyor.

 

Hakkari'de 1984 Yılında Bulunan Barnabas Nüshası

1984'te Hakkari civarında bir mağarada, İsa Peygamberin konuşma dili olan Ârâmî dilinde ve Süryânî alfabesi ile yazılmış ceylan derisinden bir kitap bulunduğu ve bunun Barnaba İncili olduğu, yurt dışına kaçırılmak istenirken kaçakçıların yakalandığı ve kitabın bir yerde muhafaza edildiği ifade edilmektedir. Kitabı bulanların, kitabın içeriğini anlamak amacıyla, Hamza Bektaş'a kitabın ilk sayfasını getirdikleri, Bektaş'ın tercüme ettiği sayfaya göre bu kitabın Barnabas İncili olduğu ve aşağıda bulunan İncil metninin girişine benzer ifadelerin bu sayfada yer aldığı detayları verilmektedir. (bk. İlim ve Sanat, Mart-Nisan 1986, sayı: 6, s. 91-94).

 

Pavlos Öğretileri ve Resmî Roma Hıristiyanlığı

Paulus=Pavlos=Pavlos=Bolis, Tarsuslu Saul MS 10-67 yılları arasında yaşadı. Pavlos Roma Yurttaşlığı’nı kazanmış Yahudi bir aileden geliyordu. Bu nedenle hem Yahudi adı Saul’u hem de Romalı Adı Pavlos'u kullanıyordu. Yahudi önderi I.Gamalyel dönemi’nde Kudüs’te hahamlık öğrenimi gördü.

İlk dönemlerinde bağnaz bir Ferisi (-Yahudi din adamı-) olarak Hıristiyanlığı Yahudilik karşısında büyük bir tehdit saydığı için Kilise Üyeleri’ne yönelik kıyımlarda, yüzlerce inananın öldürülmesinde etkin roller oynadı.

 

Daha sonraları, «inananların peşine düşerek Şam'a giderken yolda İsa’nın görüntüsü’yle karşılaştığını, böylece tövbe ettiğini» iddia etti. İddiasını doğru kabul eden Hıristiyanların arasında yaşadı. Kısa bir süreç ardından ise bir topluluğun lideri haline gelerek inananlar arasında önemli ayrışmalara neden oldu. Dini Yahudi olmayanlar arasında yayması farklı yönlerinden birisidir.

 

Hıristiyanlığın bir Yahudi Mezhebi olmaktan çıkıp bir Roma Dini’ne dönüşmesine belirleyici katkı’da bulunan kişidir Pavlos. Yeni Ahit'in yaklaşık 1/3 ünü oluşturan mektupları günümüze ulaşmış en eski Hıristiyan Metinleri'dir ki bugünkü Hıristiyan İlahiyatı’nın temellerini oluşturur. Yeni Ahit'teki Resullerin İşleri Kitabı’nın yarıdan çoğu Pavlos’un etkinlikleri’ni aktarır.

 

Romanın resmî dini haline gelen Hıristiyanlık Pavlos'un takipçilerinin dini anlayışını yansıtır. Roma kilisesi=Pavlos kilisesi, tevhide (Allah'ın birliği inancı) inanan ya da buna yakın diğer Hıristiyan mezhep ve topluluklarını ortadan kaldırmak için mücadele etmiş. Bu uğurda aforoz (dinden atma) ve ölüm cezaları uygulamış ve bunlarla korkutmuştur.

 

Pavlos'un İlk Günah - Kefaret Anlayışı

«İlk Günah Kavramı - her doğanın günahkar doğduğu iddiası -»'nı ileri süren Pavlos mektup ve etkinlikleriyle, Tevrat'ta yer alan Allah'ın emirlerinin dikkate alınmayarak uygulanmamaları sonucunu verecek biçimde kefaret inancını kurmuştur. (-Kefaret; İsa Peygamberin çarmıha çekilerek kendini, insanların günahtan kurtulmaları için feda ettiği, böylece sadece Hz. İsa'ya inanmanın sonsuz kurtuluş için yeterli olacağı inanışı. -Barnabas İnciline ve İslam kaynaklarına göre ise çarmıha gerilen kişi, Hz. İsa'ya ihanet eden ve bunun cezası olarak mucize ile İsa'ya benzetilen Yahuda İskariyot'tur.-)

 

Pavlos'un bu öğretileri ile sadece «kalp temizliği ve İsa'ya inanmayı» yeterli gören, Allah'ın koyduğu kurallar ve O'nun emirlerinden soyutlanan bir din yapılanması ortaya çıkmıştır. Böylesi bir din anlayışı ne diğer dört kanonik incilde ne de Barnabas incilinde Hz. İsa tarafından dile getirilmemiştir.

Barnabas'ta; Hz İsa döneminde, dini kuralların titizlikle uygulandığı ve doğru inanca sahip olmanın, Tevrat'ta yer alan (-domuz eti yasağı gibi-) yasaklamalardan kaçınmanın ve sünnet olma emrinin uygulanması ve ibadetin samimiyetle ve sürekli yapılmasının Hz İsa'nın temel direktifleri arasında olduğu görülür.

 

Bugünkü haliyle Yeni Ahit'te (-incilde-) yer alan şu metin konumuz itibariyle oldukça dikkat çekicidir:

 

«Hz. İsa'ya tâbi(uyanlar) olanlar kendisinin yeryüzünde olduğu zaman diliminde ve göğe yükseltilmesinin sonrasında Tevrat’a bağlı Yahudi cemaati ile, Kudüs'teki Mabede gitmeye devam etmişlerdir»(-Resullerin İşleri, 3,1)

 

Barnaba İncil'inde Çelişkiler Olduğuna Dair İddialar Hakkında

Yukarıda sıralananlara göz atıldığında Barnabas İncili'yle ilgili herhangi bir konuda Müslümanların sorumlu olmadığı oldukça açık bir şekilde anlaşılmalıdır. Müslümanların bu İncil'e ilgilerinin sebebi bir Peygamber olarak kabul ettikleri Hz. İsa'nın gerçek yaşam kesitlerinin detaylarına ve Allah'ın gönderdiği kitaplardan biri olduğuna inandıkları İncilin gerçek haline duydukları doğal meraklarıdır.

 

Bu incilin 2000 sene önceki gerçek incilin tam olarak aynısı olduğunu da iddia edemeyiz. Çünkü, Kanonik kabul edilen diğer 4 İncil gibi bu İncil de Hz. İsa'nın dili olan Aramice değildir, belki en azından birkaç kere tercüme edilmiş bir metindir; örneğin, Aramiceden önce Latinceye daha sonra İtalyancaya çevrilmiş olabilir. Türkçe çeviriye kaynaklık eden İngilizce'ye ise bu yüzyılın başında tercüme edilmiştir. Bu tercümeler esnasında mütercimlerin yetkinlik derecelerinin ya da bilgisel yetersizliklerinin; kasıtsız kelime yanlışlıkları ve unutkanlıkların roller oynadığı pekala düşünülebilir.

 

Bu İncil vasıtasıyla sezilen ve tarihsel süreciyle varılan sonuç "asıl İncil'den" güçlü esintileri yansıtmasıdır.

 

Çelişki olarak iddia edilenler metinde yer alan temel konu doğrultularında değildir, tam tersine, Barnabas İncili'ni diğer İncillerden ayıracak en açıklayıcı kelime "baştan sona tutarlılık" olacaktır.

 

"Nasıraya doğru gemiyle yola çıkmak"

En çok çelişki iddiasının vurgulandığı yer, 20'inci bölümde, Galile denizi üzerinden "Nasıra'ya doğru gemiyle yola çıkılması"dır. "Nasıra'ya gemiyle gidildi" şeklinde bir cümle kurulmamıştır. 16'ıncı bölümde Hz. İsa'nın şakirdlerini çağırarak bir dağa çıktığı ifade edilmektedir. Bu bölümden sonra bir yolculuktan bahseden ilk bölüm 20'inci bölümdür. Dolayısıyla "Nasıra'ya doğru nereden hareket edildiği" belirgin değildir, ancak bilinmeyen bir yerden başlayan yolculuğun bir kısmının Galile Gölü'nün geçilerek yapılması pekala mümkündür.

 

20'inci bölümde; "Nasıra kentine gemiyle yanaşıldığı" da yer almaz, sadece, "Nasıra kentine gelince" denir. Nasıra'ya doğru giderken Hz. İsa ve şakirtlerinin yolculuğun bir kısmını Galile gölü üzerinden yaptıkları, sonucunu çıkarmamız metne göre mümkündür.

 

Öte yandan gerçek-dışına çıkılarak, Barnabas İncili metninde güya "Nasıra Limanı'ndan" bahsedildiği, güya "Kudüs'ten Nasıra'ya gemiyle gidildiği" ekleniyor ki, Barnabas'ta bu şekilde ya da aynı anlama gelecek ifadeler kesinlikle yer almıyor.

 

Yukarıda yer alan objektif-net-tarihi verilere karşı, duygusallığı yansıtan bir alaycılık ile gerçek-dışı demogojik yaklaşımlara yönelebilen bazı çevrelerin yukarıda adı geçen onlarca tarihi belgeye göz gezdirmeleri, hiç değilse kolayca edinebilecekleri Dr. Rodney Blackhirst'a ait yukarıda bir yargı paragrafı alıntılanan makaleyi okumaları önerilebilir.

 

Diğer çelişki iddiaları Romalı bir valinin (Plate=pilatus=pilotus) ismi hakkında dile getiriliyor, iki ayrı dönemde gelen iki valinin isimlerinin aynı olması ihtimal dahilindedir. Ya da bazı detaylarda tercüme yanlışlıkları ya da çelişki iddialarının kendilerinde yanlışlıklar söz konusu olabilir.

 

Hz. İsa Peygamber, neden "Gelecek Mesih ben değilim." diyor?

 

Mesih nitelemesini İsa'dan sonra gelecek Peygamber hakkında telaffuz edilmesi, Hz. İsa'nın Mesih olmadığından değil, metinden de anlaşılacağı üzere o dönem topluluklarının Mesih denildiğinde bunu en son gelecek Allah'ın Elçisi olarak algılamalarıdır. İsa, "Sen Mesih misin?" şeklindeki sorulara yanıt verirken kendinden sonra gelecek Allah'ın Elçisi'nden haber vermektedir. Barnabas İncili'nin ilk başlığında, girişi ve 6'ıncı bölümünde de İsa Peygamber için "Mesih" denmektedir.

 

İsa Peygamber'in "Sen Mesih misin?" şeklindeki soruya verdiği cevabı bu gerçeği gösteriyor:

 

«..Çünkü ben, sizin «Mesih» dediğiniz, benden önce yaratılmış ve benden sonra gelecek ve inancı (dini) son bulmasın diye gerçeğin sözlerini getirecek olan Allah'ın Elçisi'nin ayakkabılarının iplerini veya çoraplarının bağlarını çözecek değerde değilim.»

 

Tahrifler sonucu sürrealist ve ancak ruhban derecelilerin anladığı(!) anlaşılmaz semboller anlatımı haline gelen ve bünyesinde tahrif ve değişmelerden doğan yanlışlardan yüzlerce sancıyı taşıyan 4 kanonik (!) İncil'den örnekler vererek, gerçek ve pek çok "çelişki"leri gerçek anlamda göstermek mümkündür. Bu çelişkiler doğu ve batıda, yerinde ve yeterince ele alınarak ilgilenenlere gösterilmiştir. Alman Protestan Kilise Komisyonu'nun, yukarıda yer alan, İncil'e yazdığı sunuş yazısı da bu gerçeğin başka türlü bir ifadesi olarak değerlendirilebilir.

 

Barnaba İncili, anlaşılmaz hale getirilmiş bir dinin özündeki gerçek halini; aydınlık ve açıklığı, Peygamberlerle iletilen ilahi mesajların tazeliğini okuyanlara hemen hissettiriyor. Barnabas İncili'nin Matta, Yuhanna, Luka ve Markos ile kıyaslamalı okunuşunda, diğer İncillerdeki çıkarmalar ve değiştirmeler nedeniyle nasıl anlam bütünlüğünün bozulduğu ve cümle düşüklükleri oluştuğu, böylece yarım ya da aralarda kalan konu ve cümlelerin aslında nereden başladığı ve nasıl geliştiği de ortaya çıkıyor. Ve nasıl insafsız bir tahrif budamasına maruz kaldıkları da anlaşılıyor.

 

Değişik Kaynaklardan Derleme

 

 

Türkçe Metni : DOWNLOAD

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bu konu daha önce açılmıştı zannedersem.Hatta içindeki tutarsızlıklar ve saçmalıklar da tartışılmıştı.

Esenlikler...

tutarsızdır evet...

bir zahmer barnaba incil'ini savunana arkadaşlar barnaba incil'indeki çelişkiler i arama motorlarına bir aratırlarsa çok faydalı olackatır.

saygılar

--------------------

İncilin çevirisini burada bulamadım o yüzden ekledim...Neyin saçmalık olduğu neye göre karar kılınıyor?

 

 

 

BARNABA İNCİL'İ NEDİR ?

Kuran'ı Kerim, Barnaba İncilinden söz eder mi? Ancak hem İncil'le hem de Kuran-ı Kerim'le çelişen

bu kitabın kabul edilmesi imkansızdır.

 

 

Son yıllarda birçok Müslüman'ın iddia ettiği şey şudur: "Kuran'da bugünkü Hıristiyanlarca

kullanılan İncil'den değil, Barnaba İncilinden söz ediliyor." Bu ortaya atılan Barnaba İncili olayı

tamamen bir sahtekârlık ürünüdür. Barnaba İncili adı ile basılmış olan kitap incelenirse, yazarının

İsa Mesih'in havarisi değil, İsrail'i hiç görmemiş birisi olduğu ortaya çıkar.

 

Bu kitap aslında 16. yüzyılda İtalya'da yazılmıştır ve yazarının Hıristiyanlıktan İslamiyet'e

geçmiş birisi olduğu bilinmektedir. Barnaba İncili, Hıristiyanlığı kötülemek ve Müslümanlığı

yüceltmek için İ.S. 16. yüzyılda yazılan sahte bir eserdir. 17. yüzyıla kadar, Hıristiyan olsun

Müslüman olsun, hiçbir yazar bu eserden aktarma yapmamış, hatta adından bile söz etmemiştir! Bu

eserin sahteliği inkâr edilmeyecek somutlukta ispatlanmıştır

 

Barnaba İncilinin Tarih ve Coğrafya ile İlgili Çelişkileri

 

İncil'deki gerçek Barnaba aslen Kıbrıslı olup asıl adı Yusuf'tu ve Yahudilerin en eğitimli kavmi olan Levililer'dendi. İsa'nın havarileri onu Barnaba "Cesaret Verici" diye adlandırmışlardı (İncil: Elçilerin İşleri 4:36-37). Barnaba, ait olduğu milletin yurdunu ve yaşadığı yüzyıl olan 1. yüzyıldaki durumu çok iyi biliyordu. Barnaba İncilinin yazarı da bunları bildiği iddiasındadır. Ama buna karşın eser, 1. yüzyıl Filistin'inde yaşayan Barnaba gibi tahsilli bir Yahudi'nin yapmayacağı tarihi ve coğrafi hatalarla doludur. Bu eserin 1. yüzyıl Filistin'inin değil, ortaçağ Avrupasının toplumunu anlattığını hemen anlamak çok kolaydır. Birkaç örnek vermek gerekirse: Barnaba İncil'i Nedir? Barnaba İncil'ini Kim Yazmıştır?

 

1. Barnaba'nın bizi hayrette düşüren ilk hatası, Nasıra ve Kudüs şehirlerinin bir göl ya da deniz kıyısında bulunduğunu sanmasıdır. Bilindiği gibi Hz. İsa'nın büyüdüğü Nasıra kenti, en yakın göl olan Celile gölünden 600 metre kadar yükseklikte ve 25 kilometre kadar uzaklıkta bulunmaktadır ve antik çağda bunun gibi bir mesafe uzak sayılırdı. Kudüs ise 811 metre yükseklikte ve en yakın göl olan Lut Gölü'nden 23 kilometre kadar uzaklıkta bulunmaktadır. Ama Barnaba'nın 20. bölümüne göre, "İsa Galile denizine gitti ve bir gemiye binerek Nasıra'ya doğru yola çıktı... Nasıra kentine gelince denizciler, İsa ne yaptıysa hepsini yaydılar." Dahası var. 151. bölüme göre Hz. İsa'nın bindiği gemi Nasıra "limanından" (!) çıkıp uzaklaşıyormuş. Bu gemi yolculuğu nerede son buluyormuş biliyor musunuz? Kudüs'te! Bölüm 152'de şunları okuyoruz, "İsa Kudüs'e gelip de..." Anlaşılan, Barnaba' ya göre Nasıra'dan Kudüs'e gemiyle gidilebilir! Tıpkı günümüzde, "Ankara'dan bir gemiye binip Adana'ya gittim" demek gibi!

 

2. Barnaba'nın 119. bölümünde İsa'nın şekerden söz ettiği yazılıdır. Ama şeker Akdeniz yöresine ancak İ.S. 7. yüzyılda, Müslüman Araplar sayesinde girmeye başladı. Şeker sanayini Araplar İranlılardan, İranlılar ise İ.S. 6. yüzyılda Hintlilerden öğrenmişlerdi. Avrupalılar şeker sanayini Müslüman Araplardan öğrendiler. Şeker 1. yüzyıl Filistininde bilinmeyen bir maddeydi. Okuyucu şunu anlamalıdır ki, Hz. İsa'nın şekerden söz etmesi, otomobilden söz etmesi kadar gülünç olurdu. Barnaba İncilinde şekerden söz edilmesi yazarın sahtekârlığını açığa vurmaktadır.

 

3. Barnaba'nın 54. bölümünde 60 "minuti"ye bölünen bir altın dinardan söz ediliyor. Hz. İsa'nın zamanında ise, Roma İmparatorluğu'nda dinar, altından değil gümüşten yapılırdı. Her Roma dinarı 16 "as"a, her "as" da 4 "kuadrans"a eşitti. "Minuti" diye bir para birimi yoktu. "Minuti" denilen para birimi yüzlerce yıl sonra ortaya çıkmış ve Roma İmparatorluğu'nda değil, İspanya'da kullanılmıştır. Barnaba İncilinin yazarı 1. yüzyılda Filistin'de var olmayan bir paradan söz etmekte ve uydurma kitabında para birimi olarak bunu göstermektedir. Alınan tüm tedbirlere rağmen, herhangi bir sahte eser kendini ele verir. Barnaba İncili de bu konuda bir istisna değildir.

 

4. Barnaba İncilinin 121. bölümünde anlatılan mahkeme işlemi ancak yüzyıllar sonra ortaçağda kullanılan usuldedir. Sanık, yargıç tarafından sorguya çekilirken noter onun tanıklığını özetleyip kaydeder. Hz. İsa'nın yaşadığı 1. yüzyılda böyle bir usul yoktu.

 

5. Barnaba İncilinin 152. bölümünde "tahta fıçılar" dan bahsediliyor, ancak 1. yüzyılda şarabı korumak için tahta fıçılar kullanmak hiç bilinmeyen bir şeydi. O dönemde yaşayan insanlar deriden tulumlar kullanırlardı. (Bkz. İncil: Matta 9:17)

 

6. Barnaba İncilinin anlatım tarzı bile dikkat çeker. 222 bölümden oluşan bu eserin İtalyanca metni, Toskanalı ve Venedikli diatessaronları örnek almıştır. İ.S. 13. ve 14. yüzyıllarda hazırlanan bu diatessaronlar (yani, gerçek İncil'in dört "müjde kısmı" özetleyip tek cilt haline getiren eserler) İtalya'da çok rağbet gördü. Bu ebatta diatessaronlar ilk defa olarak 13. yüzyılda yazıldığına göre Barnaba İncili de ortaçağda yazılmış olsa gerek, ne diyorsunuz?

 

Sahte Barnaba sık sık büyük Hıristiyan bilgini Jerom'un İ.S. 4 yüzyılda yaptığı Tevrat, Zebur ve İncil'in Latince Vulgat çevirisinden aktarmalar yapıyor. (Bkz. bölüm 74 ve Zebur: Mezmur 84:6; bölüm 12 ve Zebur: Mezmur 110:3; bölüm 118 ve Tevrat: Yeremya'nın Mersiyeleri 3:51, bölüm 4 ve İncil: Luka 2:15).

Ayrıca, Barnaba İncilinde Dante'nin şiirlerinden (İ.S. 1265-1321) bir sürü aktarmanın bulunması, bu eserin ortaçağda yazıldığına dair başka bir kanıt oluşturur (Bkz. bölüm 60, 78, 106, 135, 217).

 

Barnaba İncilinin Kutsal Kitap ile Çelişkileri

 

7. Sahte Barnaba'ya göre (bölüm 3 ve 217) Pontiyus Pilatus, Hz. İsa'nın hem doğumunda hem de ölümünde Yahudiye (Filistin) ilinin Romalı valisiydi. Oysa İncil'e (İncil: Luka 3:1), İ.S. 1 yüzyılda yaşayan Yahudi tarihçisi Yosefus'a ve diğer 1. yüzyıl Roma tarih kayıtlarına göre Pilatus, İ.S. 26 yılında, Roma İmparatoru Tiberyus'un döneminde vali atandı.

 

8. Sahte Barnaba, 93. bölümde diyor ki, Yahudi baş kahini (en yüksek din görevlisi), kral Hirodes ve vali Pilatus'la birlikte "İsa'nın önünde rükuya varıp tapınmak istiyordu!" Ama başkâhin ile diğer Yahudi din adamları Hz. İsa'nın can düşmanlarıydı. İkiyüzlülüklerini açığa vurduğu için O'nu yakalayıp ölüme mahkûm etmek istiyorlardı. Doğal olarak, kesinlikle O'na tapınmak istemezlerdi! (İncil: Luka 22:47-54, 66-71; 23:1-23)

9. İncil'de Hz. İsa'nın, "Mesih" (Tanrı'nın seçtiği Kurtarıcı) olduğu defalarca belirtiliyor (Tevrat: Danyel 9:24-26; Zebur: Mezmur 22:7-12; İncil: Matta 16:13-17; İncil: Yuhanna 1:41; 4:25-26), ama sahte Barnaba (bölüm 96) bunu inkâr ediyor. Kuran dahi en azından 7 kere Hz. İsa'nın "Mesih" olduğunu açıkça belirtiyor (3:45; 4:157, 172; 5:17, 72; 9:30- 31).

 

10. İncil'e göre Pavlus, İncil'de büyük yer tutan mektupların yazarıdır. Oysa sahte Barnaba, Pavlus'un aldatılmış biri olduğunu söylemektedir (bölüm 222). Bunun gibi sözler, sahte Barnaba'nın bu kitabı tamamen Hıristiyanlık karşıtı propaganda maksatlı olarak yazdığını gösterir.

 

 

 

11. Kuran'a göre (Kuran: Bakara 2:29) yedi gök vardır. Oysa sahte Barnaba'ya göre göklerin sayısı dokuzdur. (bölüm 178)

 

12. Kuran'a göre (Kuran: Meryem 19:23) doğum sancısı Meryem'i, bir hurma dalı(nın altı)na getirdi: "Keşke dedi, bundan önce ölseydim, unutulup gitseydim!" Ama sahte Barnaba'ya göre "Bakire (Hz. Meryem) çocuğunu sancısız doğurdu." (bölüm 3)

 

13. Sahte Barnaba, kitabının 44. bölümünde Yahudi din bilginlerini Tevrat metnini tahrif etmekle suçluyor. Bu suçlama herhalde Hz. İsa'nın zamanında veya daha önce yaşayan din bilginlerine yöneltilmiştir. Ama o zamanki din bilginlerinin Tevrat metnini değiştirdiklerini iddia eden hiçbir tarihsel kayıt bulunmamaktadır. Kuran da böyle bir iddiada bulunmuyor. Gerçi Yahudileri Tevrat'ı kasıtlı olarak yanlış yorumlamak ve yanlış aktarmakla suçluyor. Ama daha önce de gördüğümüz gibi, İslam peygamberi kendi zamanında okunan Tevrat'la İncil'in hakiki olduğunu biliyordu. (2:113; 2:136; 3:3-4,;3:23; 3:84; 5:44)

 

Bu tür hatalar o kadar çoktur ki, tarafsız Müslümanlar Barnaba İncilinin 16. yüzyıla ait sahte bir eser olduğunu açıkça itiraf etmişlerdir. Örneğin, Pakistanlı Dr. Gulam Cilani Bark, Ağustos 1975'te Lucknow şehrinde basılan "Al-Furkan" dergisinin 48. sayfasında şunları yazmıştır: "Hıristiyanlar eldeki İncil-i Barnaba'nın hakiki olma iddiasını çürütmüşlerdir. Buna göre eserin hakiki olma iddiası ancak Hz. Muhammed'in zamanından önce yazılmış bir kopyası ortaya çıkınca doğrulanabilir. Bu ise şimdiye kadar mümkün olmamıştır." Barnaba İncili'nin sahte olduğunu kabul eden başka Müslüman bilginler vardır. (Abbas Mahmud el-Akkad, "News Bulletin of the Near Christian Council" Paskalya 1961, sayfa 9-11; Süleyman Şahid, İslam dergisi "İmpact", Londra, 1 Ocak 1974; Prof. E.R. Hambye "İslam and the Modern Age," New Delhi, Hindistan, Mayıs 1975; Prof. Muhammed Yahya el-Haşimi "Etudes Arabes" no. 48; vs.) Barnaba İncil'i Nedir? Barnaba İncil'ini Kim Yazmıştır?

 

Kitabımızın bu bölümündeki bilgiler İncil-i Barnaba, Bilimsel Bir Araştırma adlı kitaptan (R. Benson, İstanbul (P.K. 107 Kızıltoprak-Kadıköy): Zafer Matbaası, 1985) özetlenmiştir. Eğer Barnaba İncili hakkında daha geniş bir araştırma yapmayı arzu ederseniz bu kitabı okumanızı tavsiye ederiz.

Gavriel tarafından düzenlendi
Ardarda Atılan Mesajlar Birleştirildi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tam Metin

 

Mesih Denilen, Allah'ın Dünyaya Gönderdiği Yeni Peygamber İsa'nın Gerçek Kitabı: Havarisi Barnabas'ın Anlatımına Göre; Mesih denilen Nasıralı İsa'nın havarisi Barnabas, yeryüzünde oturan herkese barış, huzur ve teselli diler. Pek sevgili, yüce ve ulu Allah, büyük öğretme ve mucizeler merhametinden şu son günlerde peygamberi İsa Mesih aracılığıyla bizi ziyaret etmiştir. Şeytan tarafından aldatılan pek çokları, dindarlık maskesi altında en dinsiz akideyi vaaz ederek, Allah'ın oğlu demekte, Allah'ın sonsuza değin emrettiği sünnet olmayı red etmekte ve her türlü kirli etin yenmesine izin vermekte olduğundan, bunlar arasında bulunan, kendinden üzüntü duymadan söz edemediğim Pavlus da aldatılmıştır. Kurtulasınız, şeytan tarafından aldatılmayasınız ve Allah'ın hükmü önünde hüsrana uğramayasınız diye İsa ile yaptığım konuşma ve görüşmelerde gördüğüm ve duyduğum gerçeği yazıyorum. Bu nedenle, sana yazdığımın aksine yeni akideyi vaaz edecek herkese dikkat et ki, ebedi kurtuluşa eresin. Yüce Allah seninle olsun, seni şeytan'dan ve her şerden korusun. Amin.

 

1. Melek Cebrail'in Bakire Meryem'e İsa'nın doğuşunu bildirmesi

 

Bu son yıllarda, Yahudi (-İsrail oğulları-) kavmi' nin Davud soyundan Meryem adında bir bakire, Allah'ın gönderdiği melek Cebrail tarafından ziyaret edildi. Günahsız, ayıpsız, namazı kılıp oruç tutarak tam kutsal bir hayat süren bu bakire bir gün yalnızken odasına melek Cebrail girdi ve «Allah seninle olsun, ey Meryem» diye onu selamladı. Bakire, meleği görünce ürktü; fakat melek şöyle diyerek onu rahatlattı; «Korkma Meryem; çünkü sen, seni kalp gerçeğiyle kanunlarına göre yürüsünler diye İsrail halkına göndereceği bir peygamberin annesi seçen Allah'ın rızasına erdin.» Meryem cevap verdi: «Şimdi ben, hiç bir erkek bilmediğimi görüp dururken, nasıl oğlan dünyaya getireceğim?» Melek cevap verdi: «Ey Meryem; insan yokken insan yaratan Allah, senden de erkek olmadan insan meydana getirmeye kadirdir. Çünkü O'nun için hiç bir şey imkan haricinde değildir.»

 

Meryem cevap verdi: «Allah'ın her şeye kadir olduğunu biliyorum; öyleyse iradesi yerine gelecektir.» Melek cevap verdi: «Şimdi peygambere yüklü oldun; Adını İsa koyacak ve onu şaraptan, kuvvetli içkiden ve bütün temiz olmayan etlerden koruyacaksın, çünkü çocuk Allah'ın kutsal bir (-kuludur.-) Meryem, tevazuuyla başını eğerek şöyle dedi: «Allah'ın hizmetçi kuluna bak, dediğin gibi olsun.» Melek gitti ve bakire Allah'ı tesbih ve ta'zim etti: «Ey kalbim, Allah'ın büyüklüğünü bil ve ey ruhum, Kurtancım Allah'ı çok sev; çünkü, O kız hizmetçisinin alçak gönüllülüğünü öylesine saydı ki, bütün milletlerce kutsanacağım; çünkü Kadir Olan beni yüceltti, O'nun kutsal adını tesbih ederim. Çünkü, O'nun rahmeti, nesilden nesile Kendisi'nden korkanlar için yayılır. O Kadir Olan elini güçlü kıldı ve kalbinin tasavvurunda gururu dağıttı. Güçlü olanı oturduğu yerden indirdi ve aşağıda olanı yükseltti. Aç olanı güzel şeylerle doyurdu ve zenginleri eli boş gönderdi. Çünkü, O, İbrahim ve oğluna verilmiş sözleri sonsuza değin tutar.»

 

2.Cebrail'in Bakire Meryem'in hamileliğiyle ilgili olarak Yusuf'a yaptığı hatırlatma.

 

Allah'ın iradesini öğrenen Meryem, yüklü olduğundan kendine saldırırlar ve zina suçlusu sayarak taşlarlar diye insanlardan korkup, dindar, takva sahibi, namaz ve oruçla Allah'a ibadet eden ve bir marangoz olarak ellerinin yaptığı ile geçinen bir adam olduğundan, ayıpsız yaşantılı Yusuf adında kendi soyundan bir yoldaş seçti.

 

Bakire, bildiği böyle bir adamı yoldaşı olarak seçti ve îlâhî teklifi ona açtı. Dindar bir adam olan Yusuf Meryem'in hamile olduğunu anlayınca, Allah'tan korkup, ondan ayrılmayı düşündü. Bak ki, uyurken, «ey Yusuf, neden kadının Meryem'i bırakmayı düşünüyorsun?» diye Allah'ın meleği tarafından uyarıldı (ve şöyle denildi.) : «Bil ki, ona ne olmuşsa, hepsi Allah'ın iradesiyle olmuştur. Bakire, bir çocuk dünyaya getirecek, adını İsa koyacaksın; şaraptan, kuvvetli içkiden ve her türlü temiz olmayan etten onu uzak tutacaksın, çünkü o, annesinin rahminden Allah'ın kutsal bir (kuludur). O, - Juda'yı (Yehuda) kalbine döndürsün İsrail kavmi Musa'nın Kanunu'nda yazılı olduğu gibi, Rabb'in kanunu yolunda yürüsün diye İsrail halkına gönderilen Allah'ın bir peygamberidir. O, Allah'ın kendine vereceği büyük güçle gelecek, büyük mucizeler gösterecek ve bu sayede pek çok insanlar kurtulacaktır.» Uykudan uyanan Yusuf Allah'a şükretti ve bütün içtenliğiyle Allah'a ibadet ederek, ömrü boyunca Meryem'in yanında kaldı.

 

3. İsa'nın harika doğuşu ve Allah'ı Öven meleklerin görünüşü

 

Bu sıralar, Kayser Avgustos'un buyruğuyla, Yahudiye'de Hirodes hüküm sürüyor ve Arma ve Sayfa şehirlerinde de Pilotus vali bulunuyordu. Bütün dünya kütüklere kayıt yaptırmakta olduğundan, herkes kendi memleketine gidiyor ve kayıt için kendi kabileleriyle kendilerini takdim ediyorlardı. Bu nedenle Yusuf Sezar'ın buyruğuna göre kayıt yaptırmak için, Beytlehem'e (burası, Davut soyundan gelme olduğundan kendi kentiydi) gitmek üzere kadını hamile Meryem'le birlikte Galile'nin bir kenti olan Nasıra'dan ayrıldı. Beytlehem'e varan Yusuf burası çok küçük ve yabancılarla dolu bir kent olduğundan, kalacak yer bulamayıp, kent dışında bir çobanın sığınağı olarak yapılan bir odayı tuttu. Yusuf burada kalırken, Meryem'in de doğum günleri gelmişti. Bakire oldukça parlak bir nurla kuşatıldı ve hiç sancısız çocuğunu doğurdu, kucağına alıp kundağına sardı ve yemliğe yatırdı; çünkü odada hiç yer yoktu. Bir çok melek, Allah'ı takdis edip, Allah'tan korkanlara salât ve selam getirerek sevinç içinde odaya geldiler. Meryem ve Yusuf Rabb'e İsa'nın doğumundan dolayı hamd ve senada bulundular ve sonsuz bir neşe ile çocuğu doyurdular.

 

4.Meleklerin İsa'nın doğuşunu çobanlara bildirmesi ve çobanların da çocuğu gördükten sonra bunu ilân etmeleri.

 

Bu sırada, adetleri üzere çobanlar sürülerine bakıyorlardı. Ve dikkat et ki, içinden Allah'ı takdis eden bir meleğin göründüğü oldukça parlak bir nur sardı onları da. Çobanlar, bu ani nur ve meleğin görülmesi nedeni ile korkuya kapıldılar; bunun üzerine Rabb'in meleği şöyle diyerek onları rahatlattı: «Bakın, size büyük bir müjde veriyorum, çünkü, Davud'un kentinde Rabb'in peygamberi olan bir çocuk doğdu; İsrail'in ailesine büyük kurtuluş getirir. Çocuğu Allah'ı ta'zim eden annesi ile birlikte yemlikte bulacaksınız.» Ve o bunları söyleyince, hayırlı istekleri olanlara selâm ederek, Allah'ı ta'zim eden pek çok melekler geldiler. Melekler gidince, çobanlar birbirlerine şöyle dediler:. «Beytlehem'e kadar gidelim ve Allah'ın meleğin aracılığıyla bize bildirdiği kelimeyi görelim.» Beytlehem'e yeni doğan bebeği aramaya pek çok çobanlar geldi ve kent dışında, meleğin sözlerine göre, yemlikte yatan yeni doğmuş çocuğu buldular. Ona saygı gösterip, annesine gördüklerini ve duyduklarını bildirerek ellerinde olanı verdiler. Meryem bütün bunları kalbinde tuttu ve Yusuf da (aynı şekilde) Allah'a şükretti. Çobanlar sürülerinin başına döndüler ve ne büyük bir şey görmüş olduklarını herkese söylediler. Ve böylece tüm Yahudiye tepeleri haşyetle doldu ve herkes içinden söyle diyordu: «Bu çocuk acaba ne olacak»

 

5. İsa'nın sünnet olması

 

Musa'nın kitabında yazıldığı gibi, Rabb'ın kanununa göre, sekiz gün dolduğu zaman, çocuğu alıp, sünnet etmesi için mabede götürdüler. Çocuğu sünnet ettiler ve Rabb'in meleğinin çocuk ana rahmine düşmeden önce söylediği gibi, İsa adını verdiler. Meryem ve Yusuf, çocuğun pek çoklarının kurtuluşuna ve pek çoklarının da helakine neden olacağını seziyorlardı. Bundan dolayı, Allah'tan korkuyorlar ve çocuğu Allah korkusuyla koruyorlardı.

 

6. Yahudiye'nin doğusundaki bir yıldızın yol göstermesiyle gelip, İsa'yı bularak, saygı ve hediyeler sunan üç müneccim.

 

Yahudiye kralı Hirodes'in egemenlik günlerinde, İsa'nın doğumu sırası doğu bölgelerinde üç müneccim gökteki yıldızlan gözlüyorlardı. Nihayet kendilerine çok parlak bir yıldız göründü; bunun üzerine, aralarında karar vererek önlerinden giden yıldızın kılavuzluğunda Yahudiye'ye geldiler ve Kudüs'e varıp Yahudilerin kralının nerede olduğunu sordular. Hirodes bunu işitince korktu ve bütün kenti tedirginlik kapladı. Bunun üzerine, Hirodes kâhinleri ve yazıcılar (kâhinler-yazıcılar: Yahudi din adamları) toplayarak, «Mesih nerede doğması gerekir?» diye sordu.

 

«Beytlehem'de doğması gerekir. Çünkü Peygamber tarafından şöyle yazılmıştır: « Ve, sen Beytlehem, Yehuda reisleri arasında küçük değilsin, çünkü senden kavmim İsrail'e önder olacak bir lider gelecektir» diye cevap verdiler.

 

Hirodes bunun üzerine müneccimleri toplayarak, gelişlerini sordu. Doğuda kendilerini bu tarafa getiren bir yıldız gördüklerini ve hediyelerle gelip, yıldızın bildirdiği bu yeni Kral'a tapınmak istediklerini söylediler.

 

Ardından Hirodes şöyle dedi: Beytlehem'e gidin ve bütün dikkatinizle çocuğu araştırın; bulduğunuz zaman gelin ve bana söyleyin, çünkü, ben de seve seve gelecek ve ona secde edeceğim. Ve o yalandan böyle konuştu.

 

7. Müneccimlerin İsa'yı ziyareti ve İsa'nın rüyalarında yaptığı uyarıyla kendi memleketlerine dönüşleri.

 

Müneccimler Kudüs'ten ayrıldılar ve bir de ne görürsün, kendilerine doğrudan görünen yıldız önleri sıra gitmiyor mu? Yıldızı gören müneccimleri sevinç kapladı. Ve böylece Beytlehem'e gelip, şehir dışında, yıldızın İsa'nın doğmuş olduğu hanın üstünde durduğunu gördüler. Bunun üzerine müneccimler o tarafa yönelip, içeri girerek çocuğu annesi ile birlikte buldular ve önünde eğilip saygı gösterdiler. Ve müneccimler üzerine altm ve gümüşle baharat saçarak gördükleri her şeyi Bakire'ye anlattılar. Sonra uykularında çocuk tarafından Hirodes'e gitmemeleri için ikaz edildiler. Bu nedenle, müneccimler bir başka yoldan kendi memleketlerine dönüp, Yahudiye'de ne gördülerse hepsini yaydılar.

 

8. İsa Mısır'a götürülüyor Ve Hirodes suçsuz çocukları katliamdan geçiriyor.

 

Müneccimlerin dönmediğini gören Hirodes kendisi ile alay edildiğini sanarak doğan çocukları öldürmeye karar verdi. Ama bak ki, uykusunda Yusuf'a Rabb'in meleği göründü ve «Çabuk kalk ve çocuğu annesi ile birlikte alıp Mısır'a git, çünkü Hirodes onu öldürmek istiyor» dedi. Yusuf büyük bir korkuyla uyanıp, Meryem ve çocuğu alarak Mısır'a vardı ve müneccimlerin kendisi ile alay ettiklerini sanarak, Beytlehem'de bütün yeni doğan çocukları öldürmek için askerlerini gönderen Hirodes ölünceye kadar orada kaldı. Askerler Beytlehem'e gelip Hirodes'in emri üzerine orada bulunan tüm çocukları boğazladılar.

 

Böylece, peygamberin şu sözleri yerine gelmiş oldu: «Roma'da figan ve büyük ağlamalar var Rahel oğullan için yas tutar, fakat ona teselli verilmez, çünkü onlar yoktur.»

 

9. Yahuda'ya dönen İsa, oniki yaşına gelmiş olup, muallimlerle harikulade tartışmaya giriyor.

 

Hirodes ölünce bak ki, Rabb'in meleği rüyada Yusuf'a göründü ve şöyle dedi: «Yahudiye'ye geri dön, çünkü çocuğun ölmesini isteyenler ölmüş bulunuyor.» Yusuf, Meryem'le yedi yaşma girmiş olan çocuğu alarak Yahudiye'ye geldi; bu kez, Hirodes'in oğlu Arhedous'un Yahudiye'de egemen olduğunu duyup, Yahudiye'de kalmaktan korkarak Galile'ye gitti; ve Nasira'da yerleşmek üzere ayrıldılar.

 

Çocuk insanlar önünde ve Allah'ın önünde kerem ve hikmet içinde büyüdü. Oniki yaşına gelen İsa, Musa'nın kitabında yazılı bulunan Rabb'in kanununa göre ibadet etmek için Meryem ve Yusuf ile Kudüs'e geldi. İbadetleri bitince İsa'yı kaybederek ayrıldılar, çünkü yakınlarıyla eve döneceğini sanıyorlardı. Bu nedenle Meryem, yakınları ve bildikleri arasında İsa'yı aramak için Yusuf ile Kudüs'e geri geldi. Üçüncü gün, çocuğu mabedde muallimler arasında, kanunla ilgili tartışma yaparken buldular. Herkes sorduğu sorulara ve verdiği cevaplara şaşırmıştı ve şöyle diyorlardı: «Bu kadar küçük olduğu ve okuma bilmediği halde, bunda böyle bir akide nasıl bulunabilir?»

 

Meryem onu azarlayarak şöyle dedi: «Oğul, bize yaptığını görüyor musun? Bak, baban ve ben seni üç gündür yana yakıla arıyoruz.» İsa şöyle cevap verdi: «Allah'a hizmetin baba ve anneden önde gelmesi gerektiğini bilmiyor musunuz?» Sonra İsa annesi ve Yusuf ile birlikte Nasıra'ya gelip, tevazu ve saygı ile onlara tabi oldu.

 

10. İsa otuz yaşında iken Zeytinlik dağında, mucize olarak melek Cebrail'den İncil'i alıyor.

 

Otuz yaşına gelmiş olan İsa, kendisinin bana söylediğine göre, annesi ile zeytin toplamak için Zeytinlik Dağı'na çıktı. Sonra öğleyin dua ederken, «Rabb, rahmetle...» sözlerine geldiğinde, çevresini oldukça aydınlık bir nur ve sonsuz sayıda, «Allah'ı tesbih ve ta'zim ederiz» diyen melekler sardı. Melek Cebrail ona, ışıldayan bir aynaymış gibi bir kitap sundu. İnsanın kalbine inen bu kitapta, Allah'ın neler yaptığının, neler dediğinin ve neler irade buyurduğunun bilgisini aldi; öyle ki, «İnan Barnabas, her peygamberlikte her peygamberi öylesine biliyorum ki, söylediğim herşey şu kitaptan geliyor» şeklinde bana anlattığı gibi herşey açık ve çıplak önüne kondu.

 

Bu vahyi alan ve İsrail Oğullan'na gönderilen bir peygamber olduğunu anlayan Isa herşeyi annesi Meryem'e anlattı ve Allah'ın şanı için büyük eziyetlere katlanması gerektiğini ve kendisine hizmet için daha fazla yanında kalamayacağını söyledi. Bunun üzerine Meryem şöyle karşılık serdi: «Oğul, sen doğmadan önce herşey bana anlatıldı, Allah'ın yüce adını tesbih ve tazim ederim.» İsa hemen o gün peygamberlik görevini yapmak üzere annesinden ayrıldı.

 

11. İsa, mucizevî bir şekilde bir cüzzamlıyı iyileştiriyor ve Kudüs'e gidiyor.

 

Kudüs'e gitmek için dağdan inen İsa, ilâhi ilhamla kendisinin peygamber olduğunu bilen bir cüzzamlıya rastladı. Gözyaşlarıyla kendisine, «İsa, sen Davud oğlu, bana merhamet et» diye yalvaran cüzzamlıya İsa şöyle cevap verdi: *Sana ne yapıvermemi istersin, kardeş?» Cüzzamlı cevap verdi: «Rabb (Rabb=Efendim anlamında kullanılıyor), bana sıhhat ver.» İsa azarlayarak şöyle dedi: «Aptalsın sen; seni yaratan Allah'a dua et, o sana sıhhat verecektir; çünkü ben de senin gibi bir insanım.» Cüzzamlı cevap verdi: «Rabb, senin bir insan olduğunu biliyorum, fakat Rabb'ın kutlu bir insanı. Dolayısıyla, Allah'a sen dua et ve O bana sıhhat versin.» Sonra İsa, iç çekerek şöyle dedi: «Rabbim, Kadir olan Allah, kutsal peygamberlerinin aşkı için, bu hasta adama sıhhat ver.» Ardından, bunları söyledikten sonra, hasta adama Allah adına elleriyle dokunarak şöyle dedi: «Ey kardeş, sıhhat bul.»

 

Ve, bunu deyince cüzzam kayboldu, öyle ki, cüzzamlının derisi bir çocuğunki gibi oldu. İyileştiğini gören cüzzamlı yüksek sesle bağırdı: «Allah'ın üzerinize gönderdiği peygamberi almak için, ey İsrail kavmi, bu yana gelin!» İsa ona rica ederek, şöyle dedi: «Kardeş, sus bir şey söyleme.» Fakat, İsa rica ettikçe o daha çok bağırıyordu : «Peygamberi görün! Allah'ın kutsal kulu'nu görün. Bu sözler üzerine, Kudüs'ten çıkanların çoğu koşarak geri döndüler ve İsa ile birlikte Kudüs'e girerek, Allah'ın İsa aracılığıyla cüzzamlıya yaptığını anlattılar.

 

12. İsa'nın Allah'ın adı konusunda halka ilk verdiği akideyle ilgili harika vaazı.

 

Tüm Kudüs şehri bu sözlerle çalkalandı ve hep birden, İsa'yı görmek üzere ibadet için girdiği mabede koşuştular ve sıkışık bir biçimde oturdular. Bunun üzerine kâhinler İsa'ya ricada bulundular: «Bu insanlar seni görmek ve işitmek isterler; bu nedenle şu en yukarı çık ve Allah'ın sana verdiği kelimeleri Rabb adına konuş!» Sonra İsa yazıcıların şimdiye kadar konuşageldikleri yere çıktı. Ve susulması için bir işaret yapıp, konuşmaya başladı: «Rahmet ve iyiliğinden, yarattıklarını kendisini yüceltsinler diye yaratmak dileyen Allah'ın kutsal adını tesbih ederim. Kulu Davud'a «velilerin parlaklığı içinde Zühre yıldızından önce seni yarattım» diyerek konuştuğu gibi, dünyanın kurtuluşu için göndermek üzere her şeyden önce tüm velilerin ve peygamberlerin ihtişamını yaratan Allah’ın Kutsal adını tesbih ederim. Kendisine hizmet etsinler diye melekleri yaratan Allah’ın kutsal adını tesbih ederim. Ve saygı duyulmasını irade ettiğine saygı duymayan şeytanı ve peşinden gidenleri cezalandıran ve yoksunluğa iten Allah'ı tesbih ederim, insanı yeryüzünün çamurundan yaratan ve işlerinin başına gönderen Allah'ın kutsal adını tesbih ederim. Koyduğu kutsal kuralı çiğnediği için insanı cennetten çıkaran Allah'ın kutsal adını tesbih ederim. Merhametiyle, insan soyunun ilk anne, babası olan Adem ve Havva’nın göz yaşlarına bakan Allah'ın kutsal adını tesbih ederim. Adaleti ile kardeş katili Kabil'i cezalandıran, yeryüzüne tufan gönderen, üç şerli kenti yakıp yıkan, Mısır'a azap eden Firavun’u Kızıl Deniz’de boğan, kendi kullarının düşmanlarını dağıtan, kâfirleri azapla cezalandıran ve tövbe edip doğru yola girmeyenlerin cezasını veren Allah'ın kutsal adını tesbih ederim. Yarattıklarına rahmetiyle bakan ve bu nedenle önünde doğruluk ve takva ile yürüsünler diye kutsal peygamberlerini gönderen; kullarını her kötülükten koruyup, kurtaran ve babamız İbrahim ile oğluna sonsuza değin söz verdiği gibi, bu toprağı kullarına veren Allah'ın kutsal adını tesbih ederim. Sonra, kulu Musa aracılığıyla, şeytanın bizi aldatmaması için bize kutsal kanununu verdi ve bizi bütün diğer kavimlerin üstüne çıkardı. «Fakat kardeşler, bugün, günahlarımızdan ötürü ceza görmememiz için ne yapıyoruz?»

 

Ve ardından Isa Allah'ın sözünü unuttuklarından ve kendilerini boş şeylere verdiklerinden dolayı halkı şiddetli azarladı; Allah'a hizmeti bırakıp, dünyalık hırsları için çalışan kâhinleri azarladı; Allah'ın kanununu bırakıp, boş akideler vaaz ettiklerinden dolayi yazıcıları azarladı; kendi gelenekleri ve yaptıklarıyla Allah’ın kanununu bir hiç duruma düşürdüklerinden dolayı muallimleri azarladı. Ve insanlara karşı öyle hikmetli sözler söyledi ki, en küçüğünden en büyüğüne kadar herkes, merhamet için haykırarak ve İsa’ya kendileri adına dua etmesi için yalvararak ağladı; yalnız, o gün, kâhinlere, yazıcılara ve muallimlere karşı bu şekilde konuştuğu için İsa'ya karşı nefret duyan kâhinler ağlamadı. Ve onu öldürmeyi düşündüler, fakat onu Allah'ın bir peygamberi olarak kabul etmiş bulunan halktan korkarak hiç bir söz söylemediler. İsa ellerini Rabb Allah'a açarak dua etti ve halk ağlayarak «amin, amin» dedi. Dua bitince Isa kürsüden indi ve o gün ardından gelen pek çok kişi ile birlikte Kudüs'ten ayrıldı. Ve kâhinler İsa hakkında aralarında kötü kötü söyleştiler.

 

13. İsa’nın dikkat çekici korkusu, duası ve melek Cebrail'in harika biçimde onu rahatlatması.

 

Birkaç gün sonra, ruhunda kâhinlerin arzularını sezen İsa, dua etmek için Zeytinlik Daği'na çıktı. Ve bütün geceyi ibadetle geçirerek, sabah olunca şöyle dua etti:

 

«Ey Rabb'im, biliyorum ki, yazıcılar benden nefret ediyor ve Ferisîler, beni, senin kulunu öldürmeyi düşünüyorlar; bu bakımdan Rabb'im, Kadir ve Rahim Allah, merhamet et ve bu kulun dualarını duy ve beni onların tuzaklarından kurtar, çünkü benim kurtuluşum Sende’dir. Ey Rabb'im, sözünü söyle, çünkü Senin sözün sonsuza değin sürecek olan gerçektir.»

 

Isa bu sözleri söyleyince, bak ki, onu melek Cebrail gelip dedi: «Korkma ey İsa, çünkü senin giysilerini koruyan bir milyon melek vardı. Gökler üstünde ve sen her şey yerini buluncaya ve dünya sonuna yaklaşıncaya kadar ölmeyeceksin.»

 

İsa yere kapanıp, «Ey Rabb'im Allah, Senin bana olan merhametin ne büyüktür; senin bana bahşettiğin bütün bu şeyler karşısında ben Sana ne vereceğim Rabb'im» dedi.

 

Melek Cebrail cevap verdi: «Kalk İsa ve Allah'a bir tanecik oğlu İsmail'i Allah'ın sözünü yerine getirmek için kurban etmek isteyen İbrahim'i ve oğlunu bıçak kesmeyince bir koyun kurban etmesini bildiren benim sözümü hatırla. Sen de böyle yapacaksın Ey Allah'ın kulu İsa.»

 

İsa cevap verdi: «Başım üstüne, fakat kuzuyu nerede bulacağım? Görüyorum ki, param yok ve çalmak da meşru değil.»

 

Bunun üzerine, Cebrail kendisine bir koyun gösterdi ve İsa her zaman şanı Yüce Allah'ı hamd ve tesbih ederek onu kurban etti.

 

14. Kırk günlük oruçtan sonra İsa Oniki Havari' yi seçiyor.

 

İsa dağdan inip, yalnız başına geceleyin Erden'in karşı yakasına geçti ve kırk gün, kırk gece hiç bir şey yemeden, sürekli Rabb'e Allah'ın kendilerine göndermiş olduğu halkının kurtuluşu için niyazda bulunarak oruç tuttu. Ve kırk günün sonunda aç bir insandı. Sonra, şeytan göründü ve pek çok sözlerle onu iğfal etmeye çalıştı. Fakat İsa, Allah'ın sözlerinin gücü ile onu def etti. Şeytan çekilip gittikten sonra melekler gelip, İsa'nın ihtiyaç duyduğu şeyleri kendisine verdiler. Kudüs bölgesine dönen İsa'yı halk yine coşkun bir sevinçle karşıladı ve ona kendileri ile kalması için ricada bulundular; çünkü onun sözleri yazıcılarınki gibi değildi; bir güç taşıyor ve kalbe dokunuyordu. İsa, Allah'ın kanunu üzerinde yürümek için kendilerine dönen insanların çokluğunu görünce dağa çıktı ve bütün gece orada kalıp dua ve ibadette bulundu; gün başlayınca dağdan inip, Havariler diye adlandırdığı, aralarında çarmıha gerilip öldürülen Yahuda'-nın da bulunduğu oniki kişi seçti. Adları budur: Balıkçı iki kardeş Andreas ve Simun Petrus, vergi mültezimi Matta ve bu kitabı yazan Barnabas, Zebedi'nin oğulları Yuhanna ve Yakup, Tomas Taddeus ve Yahuda, Bartolomeus ve Filipus, Yakup ve hain Yahuda îskariyot. Bunlara her zaman ilâhî sırlan açıklardı; fakat zekâtları toplayıp dağıtmakla görevlendirdiği Yahuda îskariyot her şeyin onda birini çalardı.

 

15. İsa'nın bir evlenme töreninde suyu şarap yapan mucizesi.

 

Gül bayramı yaklaştığında, bilinen zengin bir adam İsa'yı ve şakirtlerini annesi ile birlikte bir evlenme törenine davet etti. İsa da davete gitti ve ziyafet sırasındalarken şarap yetmedi. Annesi İsa'ya usulca seslendi: «Şarapları kalmadı.» İsa cevap verdi: «Bana ne bundan, anneciğim?» Annesi, hizmetçilere İsa ne buyurursa itaat etmelerini emretti. Orada, İsrail kavmi âdetine göre, ibadet için temizlikte kullanılmak üzere altı su küpü bulunuyordu. İsa, «Bu küpleri suyla doldurun» dedi. Hizmetçiler de dediğini yerine getirdiler, İsa onlara, «Allah'ın adıyla, yemek yiyenlere içmeleri için verin» dedi. Hizmetçiler, bunun üzerine tören sahibine (küpleri) götürdüler ve azar duydular: «Ey işe yaramaz hizmetçiler, neden şarabın daha iyisini şimdiye kadar bekletirsiniz?» Çünkü onun İsa’nın yaptıklarından hiç haberi yoktu.

 

Hizmetçiler cevap verdiler. «Ey efendimiz, burada Allah'ın kutlu bir kişisi var, o suyu şarap yaptı.» Törenin sahibi hizmetçilerin sarhoş olduklarını sandı Fakat İsa’nın yanında oturanlar tüm olan biteni gördüklerinden, sofradan kalkarak saygılarını sundular: «Kuşkusuz sen Allah'ın bir mukaddesisin, Allah'tan bize gönderilen gerçek bir peygambersin.»

 

Ardından şakirtleri ona inandılar ve çokları kendinden geçerek şöyle dediler: «İsrail kavmine rahmeti ile davranan ve Yahuda'nın ailesini sevgiyle ziyaret eden Allah'a hamd olsun, onun kutsal adını tesbih ederiz.»

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

16. İsa'nın havarilerine kötü yaşantıdan kurtulmakla ilgili olarak verdiği harika ders.

 

Bir gün İsa şakîrdlerini çağırarak dağa çıktı ve orada oturunca, şakirdleri yanına geldiler ve ağzını açıp onlara şunları öğretti: «Allah'ın bize bahşettiği nimetleri büyüktür. Bu nedenle, gerçek bir kalple ona hizmet etmemiz gerekir. Ve mademki yeni şarap yeni kaplara konuyor ve öyle de, eğer benim ağzımdan çıkan yeni akideyi alacaksanız, sizin de yeni adamlar olmanız gerekmektedir. Hemen size söylüyorum ki, nasıl bir kişi gözleri ile göğü ve yeri bir arada göremezse, Allah'ı ve dünyayı sevmek de işte böyle imkânsızdır.

 

«Ne kadar akıllı olursa olsun, hiç kimse, birbirine düşman iki efendiye hizmet edemez; çünkü biri seni severse, diğeri senden nefret edecektir. İşte, ben size gerçekten söylüyorum ki, Allah'a ve dünyaya bir anda hizmet edemezsiniz, çünkü dünya yalancılık, aç gözlülük ve eza ile cefa doludur. Bu bakımdan, dünyada rahat edemez, ancak zulüm ve yenilgi görürsünüz. Dolayısıyla, Allah'a hizmet edin ve dünyayı hakir görün. Benden ruhlarınız için sekinet elde edeceksiniz; sözlerime kulak verin, çünkü size doğruyu söylüyorum.» «Gerçekten, bu dünya hayatına ağlayanlara ne mutlu, çünkü onlar rahata ereceklerdir.» «Dünyanın zevklerinden gerçekten nefret eden yoksullara ne mutlu, çünkü onlar Allah'ın hükümdarı olduğu ülkenin zevklerini bol bol tadacaklardır.» «Gerçekten, Allah'ın sofrasından yiyenlere ne mutlu, çünkü onlara melekler hizmet edecektir.» «Siz hacılar gibi yolculuk ediyorsunuz. Bir hacı, yolu üzerindeki saraylar, tarlalar ve başka dünyalık şeylerle eğler mi kendini? Emin olun ki, hayır! Ama o, yolu üzerinde kullanışlı ve işe yarar olan hafif ve para eder şeyleri taşır. Bu, şimdi size bir örnek olmalıdır. Ve eğer bir başka örnek daha isterseniz, anlattıklarımın hepsini yapasınız diye onu da vereyim.» «Dünyalık arzulan kalbinize ağırlık etmeyin.

 

Şöyle diyerek:» «Bizi kim giydirecek?» Veya «Bize kim yemek verecek?» Rabbımız Allah'ın, Süleyman'ın tüm ihtişamından daha büyük bir ihtişamla giydirip beslediği çiçeklere, ağaçlara ve kuşlara bakın ve O sizi yaratıp kendi hizmetine çağıran, kadınlar ve çocuklar dışında sayıları altıyüzkırkbine varan kulları İsrailoğulları' na çölde kırk yıl gökten kudret helvası indiren ve giysilerini eskiyip yok olmaktan koruyan Allah, sizi beslemeye de kadirdir. Size söylüyorum, gök ve yer tükenecek; yine de O'nun Kendi'nden korkanlara olan rahmeti tükenmeyecektir. Fakat dünyanın zenginleri, zenginlikleri içinde aç ve sonludurlar. Geliri artıp duran bir zengin vardı ve şöyle derdi: «Ne yapayım ey ruhum? Çiftliklerimi yıkacağım, çünkü onlar küçüktür; yeni ve daha büyüklerini yapacağım, böylece sen zafer kazanacaksın ey ruhum!» Vah zavallı adam! O gece ölüverdi. Yoksulları düşünmeliydi. Ve bu dünyanın haksız zenginliklerinin sadakasını alanlarla sadakalarıyla arkadaş olmalıydı; çünkü onlar gök sultanlığında hazineler getirirler.

 

«Söyleyin bana lütfen, paranızı bankaya, bir bankere, verseniz, o da size verdiğinizin on katını, yirmi katını verse, böyle bir adama her şeyinizi vermez misiniz? Fakat size söylüyorum, Allah sevgisi uğruna ne verir ve ne harcarsanız, geri yüz katını ve sonsuz bir hayatı alacaksınız. Allah'a hizmet etmekle ne kadar sevinmeniz gerektiğini görün işte.»

 

17. Bu bölümde mü'minin gerçek inancı açıkça algılanıyor.

 

İsa bunu deyince, Filipus cevap verdi: «Allah'a hizmet etmeye razıyız, ama Allah'ı bilmek de istiyoruz.» Çünkü İşaya peygamber «Cidden sen gizli bir Allah'sın» demiş ve Allah kulu Musa'ya «Ben neysem oyum» demişti.

 

İsa cevap verdi: «Filipus; Allah, kendisi olmadan hiçbir hakkın olmadığı bir Hakk'tır; Allah Kendisi olmadan hiçbir şeyin olmadığı Varlık'tır; Allah Kendisi olmadan yaşayan hiçbir şeyin olmadığı bir Hayat'tır. Öylesine büyüktür ki, her şeyi doldurur ve her yerdedir. Tektir, O'nun hiç bir dengi yoktur. Ne başlangıcı vardır, ne de sonu olacaktır. Fakat her şeye bir başlangıç vermiş ve her şeye bir de son verecektir. Ne babası vardır, ne de annesi; ne oğlu vardır, ne kardeşi; ne de yoldaşı. Ve Allah'ın hiç bir bedeni yoktur. Bu bakımdan yemez, uyumaz, ölmez, yürümez, kımıldamaz, fakat insandaki gibi olmayan sonsuz bir hayatı vardır. Çünkü cismanî değildir, bileşik değildir, maddî değildir, en sâde özdendir. O kadar iyidir ki, iyiliği sever yalnızca; öylesine âdildir ki, cezalandırdığı ve bağışladığı zaman, «Bu neden böyle?» denemez. Kısaca, sana diyorum ki Filipus, burada yeryüzünde O'nu göremez ve tam olarak bilemezsin de; fakat melekûtunda O'nu ebedî göreceksin, orada tüm mutluluğumuz ve ihtişamımız bulunur.».

 

Filipus cevap verdi: «Üstad, siz ne söylüyorsunuz? İyi biliyorum ki, İşaya'da Allah'ın babamız olduğu yazılıdır; bu durumda, nasıl olur da, O'nun hiç bir oğlu bulunmaz?» İsa cevap verdi: «Peygamberler için yazılmış pek çok kıssalar vardır, bu nedenle, harflere değil, manaya bakmalısın. Allah'ın dünyaya gönderdiği sayıları yüzyirmidört bine varan tüm peygamberler kapalı konuşmuşlardır. Fakat, benden sonra bütün peygamberlerin ve kutsal kişilerin ulusu gelecek ve peygamberlerin söyledikleri tüm şeylerin karanlığı üstüne ışık dökecektir, çünkü O, Allah'ın Elçisi'dir.» Ve İsa bunu söyledikten sonra iç çekerek, şöyle dedi: «Ey Rabbım Allah, İsrail kavmine merhamet et ve sana gerçek bir kalble hizmet edebilmeleri için İbrahim'e ve zürriyetine acıyarak bak.» Şakirdleri cevap verdiler: « Âmin, ya Rabb, Ey Allah’ımız!» İsa dedi: "Size ciddî olarak söylüyorum ki, yazıcılar ve muallimler, Allah'ın kanununu, Allah'ın gerçek peygamberlerinin aksine sahte kehanetleriyle boş ve anlamsız yaptılar; bu nedenle, Allah, İsrail kavmine ve bu imansız nesle gazap etti. Şakirdleri bu sözler üzerine ağlayarak, şöyle dediler: «Merhamet et ey Allahımız, mabet üzerine ve kutsal şehir üzerine merhamet et ve Senin kutsal ahdini hakir görmeyen milletleri ondan nefret ettirme.» İsa cevap verdi: «Âmin, ey babalarımızın Allah’ı Rabbimiz.»

 

18. Burada, Allah'ın kullarına dünyanın zulmettiği ve Allah'ın korumasının onları kurtardığı anlatılıyor.

 

İsa bundan sonrada şöyle dedi: «Siz beni seçmediniz, fakat benim havarilerim olasınız diye ben sizi seçtim. Eğer, dünya sizden nefret ederse, o zaman benim gerçek havarilerim olacaksınız; çünkü dünya her zaman Allah'ın kullarının düşmanı olmuştur. Dünyanın boğazladığı kutsal peygamberleri hatırlayın; İlya zamanında bile Cizebel tarafından onbin peygamber katledilmiş, o kadar ki, yoksul İlya güç belâ gizlenerek kurtulabilmiştir. Ve, yedi bin peygamber oğlu da Ahab tarafından katledildi. Ah, Allah'ı tanımayan şerli dünya! Sen korkma, çünkü başındaki saçlar o kadar çok ki, bitmeyecektir. Dikkat et, tek bir tüyleri bile Allah'ın iradesi olmadan düşmeyen serçelere ve diğer kuşlara bak. Hem sonra Allah, kuşlara, uğruna her şeyi yarattığı insandan daha mı çok dikkat edecektir? Hiç mümkün müdür ki, kendi oğlundan daha çok ayakkabılarına bakan bir insan bulunsun? Kuşkusuz ki, hayır. Şimdi, kuşlara bile bakarken, Allah'ın seni terk edeceğini ne kadar da az düşünmen hiç düşünmemen gerekiyor. Ve ben neden kuşlardan söz ediyorum? Bir ağacın yaprağı bile Allah’ın iradesi olmadan düşmez. «Bana inanın, çünkü size gerçeği söylüyorum ki eğer sözlerime kulak verirseniz, dünya sizden çok korkacaktır. Çünkü eğer o kötülüklerinin açığa çıkmasından korkmuyorsa, o zaman sizden nefret etmeyecektir; fakat açığa çıkmasından korkuyor, bu nedenle de, sizden nefret edecek ve size zulüm edecektir. Eğer, sözlerinizden dünyanın hiç hoşlanmadığını görürseniz, onu kalpte tutmayın, fakat Allah’ın sizden daha büyük olduğunu göz önünde tutun; kim dünyanın sevmediği ve hakir gördüğü böylesi bir akla sahipse, onun akıllılığı delilik kabul edilir. Eğer Allah sabırla dünyaya katlanıyorsa, o zaman sen de onu kalbine mi yerleştireceksin? Ey yeryüzünün tozu ve çamuru!.. Sen sabrınla ruhuna sahip olacaksın. Bu bakımdan, eğer bir kimse, yüzünün bir tarafına bir yumruk vuracak olsa, ona vurması için öbür yanını teklif et. Kötülüğe karşılık verme, çünkü en kötü hayvanlar böyle yapar; fakat kötülüğe iyilikle karşılık ver ve senden nefret edenler için Allah'a yalvar. Ateş ateşle söndürülmez, ama suyla söndürülür: îşte böyle, size diyorum ki, kötülüğün üstesinden kötülükle değil, aksine iyilikle geleceksiniz. Güneşi iyilerin ve kötülerin birlikte üzerine doğuran ve yağmuru da aynı şekilde yağdıran Allah'a bakın. Evet, işte herkese iyilik yapmanız gerekiyor; çünkü kanunda öyle yazılıdır. «Kutsal ol, çünkü senin Allah'ın olan Ben kutsalım; temiz ve pak ol, çünkü Ben temiz ve pakım ve kâmil ol, çünkü Ben kâmilim.». Size cidden söylüyorum ki, bir hizmetçi efendisini memnun etmek için çalışır ve efendisini memnun etmeyecek herhangi bir giysi de giymez, sizin, giysileriniz iradeniz ve sevginizdir. Bakın, Allah'ı, Rabbımızı razı etmeyecek bir şeyi istememeye ve sevmemeye dikkat edin. Emin olun ki, Allah dünyanın debdebesinden ve şehvetlerinden nefret eder, bu bakımdan siz de dünyadan nefret edin.

 

19. İsa, ihanete uğrayacağını haber veriyor ve dağdan inerken on cüzzamliyi iyileştiriyor.

 

İsa, bunları söyledikten sonra Petrus Simon cevap verdi: «Ey muallim bak ki, biz senin arkandan gelen her şeyi terk ettik, şimdi bize ne olacak?»

 

İsa cevap verdi: «Kuşkusuz Hüküm Günü'nde yanıma oturacak ve oniki İsrail kabilesine karşı şahitlik edeceksiniz.» Ve bundan sonra İsa iç çekerek şöyle dedi: «Ey Rabbım, nasıl şeydir bu? Ben oniki tane havari seçtim ve içlerinden biri bir şeytandır.» Bu söz üzerine havariler üzüntülerinden sapsarı kesildiler: ve gizlice yazan not alan gözyaşlarıyla İsa'ya sordu: «Ey muallim, şeytan beni aldatacak ve sonra ben tart mı edileceğim?» İsa cevap verdi: «Bu kadar üzülme, Barnabas, çünkü Allah'ın dünyayı yaratmadan önce seçtikleri helak olmayacaktır. Sevin, çünkü senin adın hayat kitabında yazılıdır.» İsa şöyle diyerek havarilerini rahatlattı: «Korkmayın, çünkü benim kötülüğümü isteyecek olan benim sözüme üzülmez, çünkü onun içinde îlâhî duygu yoktur.

 

Bu sözleri üzerine, seçilenler rahatladılar. İsa dualarda bulundu ve şakirdleri de, « âmin, âmin, kadir ve rahim olan Rabbimiz Allah» dediler. Duasını bitirdikten sonra İsa, havarileriyle birlikte dağdan indi ve uzaklardan «İsa, Davud'un oğlu, bize merhamet et!» diye bağıran on tane cüzzamlıya rastladı. İsa onları yanına çağırdı ve şöyle dedi: «Benden ne diliyorsunuz, ey kardeşler?» Hep birden bağırdılar: «Bize sıhhat ver!»

 

İsa cevap verdi: «Ah, ne kadar zavallısınız siz, aklınızı öylesine yitirmişsiniz ki, «bize sıhhat ver!» diyorsunuz. Benim de sizin gibi bir insan olduğumu görmüyorsunuz. Sizi yaratan Allah'ımıza seslenin: ve kadir ve rahim olan O sizi iyileştirecektir.» Cüzzamlılar gözyaşlarıyla cevap verdiler: «Senin de bizim gibi insan olduğunu biliyoruz, fakat yine de, Allah'ın kutsal bir insanı ve Rabb'ın bir peygamberi; bu nedenle, Allah'a sen dua et kî, O bizi iyileştirsin.» Bunun üzerine, havariler İsa'ya rica ettiler: «Rab, onlara merhamet et.» Sonra, İsa derin bir iç geçirdi ve Allah'a yalvardı: «Kadir ve rahim olan Rabbim Allah, kuluna merhamet et ve sözlerini duy: ve babamız İbrahim aşkına ve senin kutsal vadin için bu adamların isteklerine rahmetinle davran ve onlara sıhhat bahşet.» Ardından İsa bunları söyleyince cüzzamlılara döndü ve şöyle dedi: Gidin ve Allah'ın kanununa göre kâhinlere görünün. Cüzzamlılar ayrıldılar ve yolda giderken temizlendiler. Bunun üzerine, içlerinden biri iyi olduğunu görünce İsa'yı bulmak için geri döndü; kendisi bir îsmailî idi. İsa'yı bulunca önünde eğilip saygı gösterisinde bulunarak şöyle dedi: «Bildim ki, sen Allah'ın bir mukaddesisin» ve teşekkür ederek kendini hizmetçi edinmesi için yalvardı. İsa cevap verdi: «On kişi temizlenmişti; dokuzu nerede?» Ve temizlenene dedi:

 

«Ben kendime hizmet edilsin diye değil, hizmet etmek için geldim. Haydi, evine git ve evdekilerin de İbrahim'e ve oğluna verilmiş sözlerin Allah'ın sultanlığı ile birlikte yaklaşmakta olduğunu öğrenmeleri için, Allah'ın sende neler yaptığım anlat.» Temizlenen cüzzamlı ayrıldı ve kendi oturduğu bölgeye gelince Allah'ın İsa aracılığıyla kendinde neler yaptığını anlattı.

 

20. İsa'nın denizde gösterdiği mucize ve İsa, bir peygamberin nerede kabul gördüğünü bildiriyor.

 

İsa Galile denizine gitti ve bir gemiye binerek Nasıra'ya doğru yola çıktı. Bu sırada denizde büyük bir fırtına başladı. O kadar ki, gemi nerede ise batacaktı. Ve İsa geminin pruvasında uyuyordu. Havariler yanına yaklaşarak uyardılar. «Ey muallim, kurtar kendini, helak oluyoruz!» Ters taraftan esen kuvvetli rüzgâr ve denizin kükremesi nedeniyle büyük bir korkuya kapılmışlardı. İsa uyandı ve gözlerini gökyüzüne dikerek dedi: «Ey Elohim Sabao (Çoğul kipi, orjinal dilde saygı ifadesi olarak kullanılmaktadır, Türkçedeki 'Siz' gibi), kullarına merhamet et.» İsa bunu demişti ki, birden rüzgâr durdu ve deniz sakinleşti. Bunun üzerine denizciler korkuya kapılarak dediler: «Kimdir bu, deniz ve rüzgâr kendisine itaat ediyor?» Nasıra kentine gelince denizciler, İsa ne yaptıysa hepsini yaydılar. Bunun üzerine İsa'nın kaldığı evin çevresine şehirde oturanların hemen hemen hepsi yığıldı. Ve yazıcılarla fakihler kendilerini O'na takdim ederek dediler: «Denizde ve Yahudiye'de yaptıklarını işittik; bu nedenle burada kendi memleketinde de bize bazı işaretler ayetler göster.» İsa cevap verdi: «Bu imansız nesil bir işaret ister, fakat bu onlara gösterilmeyecek. Çünkü hiç bir peygamber kendi memleketinde kabul görmez. İlya zamanında Yahudiye'de pek çok dullar vardı. Fakat emzirilmesi için hiç birine gönderilmedi. Saydalı bir dula gönderildi. Elişa zamanında ise Yahudiye'de pek çok cüzzalı vardı. Ama, yalnız Suriyeli Naaman temizlendi.» Bunun üzerine şehir halkı kızarak O'nu yakaladılar ve aşağıya atmak için bir uçurumun tepesine götürdüler, fakat İsa aralarından geçip giderek onlardan ayrıldı.

 

21. İsa bir deliyi (cin çarpmış) iyileştiriyor ve domuzlar denize atılıyor. Ardından Kenânîler'in kızını iyileştiriyor.

 

İsa Kefernahum'a gitti ve şehre yaklaştığında, bak ki kabirlerden cinlere tutulmuş birinin çıkıp geldiğini ve ne yapılırsa yapılsın hiç bir zincirin kendisini zaptedemediğini ve adama büyük zarar verdiğini gördü. Cinler ağzıyla bağırdılar: «Ey Allah'ın mukaddesi, vaktinden önce bizi incitmek için neden gelirsin?» ve kendilerini fırlatıp atmaması için yalvardılar.

 

İsa, kaç tane olduklarını sordu: Cevap verdiler: Altıbinaltıyüzaltmışaltı.» Havariler bunu duyunca korktular. Ve İsa'ya gitmesi için ricada bulundular.

 

Sonra Isa dedi: «Sizin îmanınız nerede? Cinlerin gitmesi gerekir, benim değil. Cinler, bunun üzerine bağırıştılar : «Çıkacağız fakat bize izin ver de şu domuzların içine girelim. Deniz kenarında Kenanîler'e ait onbin kadar domuz otluyordu. İsa dedi: «Çıkın ve domuzların içine girin.»

 

Büyük bir gürültüyle cinler domuzların içine girerek, onları baş aşağı denize düşürdüler. Bunun üzerine domuzlara bakanlar şehre kaçarak, İsa'nın yaptığı her şeyi anlattılar. Bunun üzerine, kent halkı hemen ileri çıkıp, İsa'yı ve iyileştirilen adamı buldu. Halk korkuya kapıldı ve İsa'ya sınırlarının dışına çıkmasını rica ettiler. İsa, buna uyarak onlardan ayrıldı ve Sur ve Sayda bölgelerine gitti. Ve işe bakın, İsa’yı bulmak için memleketinden ayrılan Kenanî bir kadın iki oğluyla birlikte gelmiyor mu? İsa'nın havarileriyle birlikte karşıdan geldiğini görünce, bağırdı: «İsa, Davud'un oğlu, kızıma merhamet et, cinler kendisine işkence ediyor!»

 

İsa, bir kelimeyle olsun cevap vermedi: çünkü onlar sünnet olmayan insanlardandı. Havarilerin acıma duyguları harekete geçip, dediler: «Ey muallim, onlara acı! Bak, nasıl da ağlayıp çığrışıyorlar!»

 

İsa cevap verdi: «Ben ancak İsrail kavmine gönderildim.» Bunun üzerine, kadın iki oğluyla birlikte İsa'nın önüne gelip, ağlayarak dedi: «Ey Davud'un oğlu, bize merhamet et.» İsa cevap verdi; «Ekmeği çocukların ellerinden alıp, köpeklere vermek doğru değildir.» Ve İsa bunu, onların temiz olmaması nedeniyle söyledi. Çünkü onlar, sünnet olmayan insanlardandı.

 

Kadın cevap verdi: «Ey Rab, köpekler, sahiplerinin sofralarından düşen kırıntıları yerler.» İsa, kadının sözüne hayran kalarak, dedi: «Ey kadın, senin İmanın çok hoş.» Ve ellerini gök yüzüne kaldırıp, Allah'a dua etti ve ardından dedi: «Ey kadın, kızın kurtulmuştur, var, huzurla yoluna git.» Kadın ayrıldı ve eve döndüğünde, kızını Allah'ı tesbih ederken buldu. Bunun üzerine şöyle dedi:'«Bildim ki, İsrail kavminin Tanrı'sından başka Tanrı yoktur.» Ardından, tüm yakınları, Musa'nın kitabında yazılan kanuna göre Allah'ın kanununa teslim oldular.

 

22. Sünnet olmayanların zavallı hali.

 

Havariler, o gün İsa'ya şunu sordular: «Ey muallim, neden o kadına, onların köpek olduğu şeklinde cevap verdin?»

 

İsa cevap verdi: «Bakın, size diyorum ki, bir köpek, sünnetsiz bir adamdan daha iyidir.» Buna havariler üzülerek, dediler: «Bu sözler ağır, onları kim kabul edebilecek?»

 

İsa cevap verdi: «Eğer siz, ey budalalar, aklı olmayan bir köpeğin sahibi için neler yaptığını düşünürseniz, benim dediklerimin doğru olduğunu göreceksiniz. Söyleyin bana, köpek sahibinin evini koruyup, soyguncuya karşı hayatını ortaya koymaz mı? Kesinlikle, böyle. Fakat ne görür karşılığında? Dayak, incinme, azıcık ekmek ve yine de sahibine daima neşeli bir yüz gösterir. Doğru değil mi?»

 

«Evet, muallim, doğru» diye cevap verdi havariler. Ardından İsa dedi: -Şimdi düşünün, Allah insana neler veriyor ve Allah'ın, kulu İbrahim'e verdiği söze itibar etmemekte, onun ne kadar haksız olduğunu görün. Filistinli Calut karşısında İsrail kralı Saul'e Davud'un dediklerini hatırlayın «Rabbım! Senin kulun Senin kulunun sürüsüne bakarken, kurt, ayı ve arslanlar gelip, kulunun koyunlarını yakaladı; bunun üzerine, kulun gidip onları öldürerek, koyunları kurtardı. Ve işte onlara (ayı, arslan, kurt) benzemekten başka nedir bu sünnetsiz adam? Bu bakımdan kulun, İsrail'in Tanrısı Rabb adına gidecek ve Allah'ın kutsal milletine küfreden bu necisi öldürecek.»

 

Sonra havariler dediler: «Söyle bize ey muallim, ne sebeple insanın sünnet olması gerekir?»

 

İsa cevap verdi: «Allah'ın İbrahim'e olan şu emri yetsin: «İbrahim, kendinin ve evinde, bulunanların ön derisini al sünnet et; bu seninle Benim aramda ebedî bir ahiddir.»

 

23. Sünnetin menşei, Allah'ın İbrahim'le ahidleşmesi ve sünnetsizlerin lanetlenmesi.

 

Ve bunu dedikten sonra, Isa seyretmekte oldukları dağın yanına oturdu. Ve havarileri sözlerini dinlemek için yanına geldi. Sonra İsa dedi: «ilk insan Âdem, şeytanın kandırması ile Allah'ın yasakladığı yemeği Cennet'te yiyince, derisi ruhuna isyan etti; bunun üzerine yemin edip dedi: «Vallahi seni keseceğim!» Ve bir kaya parçası bulup, taşın keskin kenarıyla kesmek için derisini ele aldı; bunun üzerine Cebrail tarafından azarlandı. Ve cevap verdi: «Onu keseceğim diye Allah'a yemin ettim: Asla bir yalancı olmayacağım!»

 

«Ardından, Melek ona derisinin fazla kısmını gösterdi ve o da bunu kesti. İşte, bundan böyle nasıl herkes derisini Âdem’in derisinden aldı.

 

İse, öyle de Âdem’in bir yeminle söz verdiği şeyi yerine getirmekle yükümlüdür. Âdem bunu oğullarına uyguladı ve bu sünnet zorunluluğu nesilden nesile süregeldi. Fakat İbrahim'in zamanında yeryüzünde yalnızca birkaç kişi vardı sünnetli. Çünkü şu puta tapıcılık yeryüzünde pek yaygındı. Bunun üzerine, Allah İbrahim'e sünnetle ilgili gerçeği söyledi ve bu ahdi yaptı. «Derisini sünnet ettirmeyecek kişiyi, ebediyen kullarım arasından atacağım.»

 

Havariler İsa'nın bu sözleri üzerine konuşmasının ciddiyet ve ateşinden dolayı korkuyla titrediler. Sonra İsa dedi: «Korkuyu, ön derisini sünnet ettirmeyene bırakın, çünkü o, Cennet'ten mahrumdur.» Ve İsa bunu deyip ardından da şöyle konuştu: «Pek çoklarının ruhu Allah'ın hizmetine hazırdır, fakat beden zayıftır. Bu bakımdan Allah'tan korkan insan bedenin ne olduğuna, nereden geldiğine ve neyde yok olacağına bakmalıdır. Yeryüzünün çamurundan Allah bedeni yarattı. Ve ona bir iç üflemeyle hayat nefesini üfledi. Ve bu nedenle, beden Allah'ın hizmetinden geri kaldığı zaman, bu dünyada ruhundan nefret ettiği kadar, sonsuz hayatta onunla birlikte olacağı düşünülerek çamur gibi atmalı ve çiğnenmelidir.

 

«Şimdiki halde bedeni, arzuları ortaya koyuyor bütün iyiliklerin amansız düşmanıdır o, çünkü tek başına günahı arzulayan odur. «İnsan, bir düşmanını tatmin etmek uğruna, Allah'ın, Yaratıcı' sının rızasını bir kenara mı atmalıdır? Buna dikkat edin, bütün veliler ve peygamberler, Allah'a hizmet için bedenlerinin düşmanı olmuşlardır. Bu nedenle de, Allah'ın kulu Musa'ya verilen kanuna karşı gelmemek ve gidip sahte ve yalancı tanrılara hizmet etmemek için, tereddüt etmeden ve severek ölüme gitmelidir.

 

«Dağların çöllük yerlerine kaçıp, yalnızca ot yiyen ve keçi derisi giyen İlya'yı hatırlayın. Ah, kaç gün ağzına yiyecek, içecek bir şey almadı! Ah, ne kadar da dayandı, sabretti! Ah, ne yağmurlar ıslattı onu ve yedi yıl necis îzabel'in acımasız zulümlerine tahammül etti! «Arpa ekmeği yiyen ve kaba giysileri giyen Elİsa'-yı hatırlayın. İşte size söylüyorum ki, bedeni terketmekten korkmayan bu zatlardan krallar ve prensler şiddetle korkuyorlardı. Bedenin terkedilmesi için bu kadarı yetmelidir size ey insanlar. Taş türbelere bakarsanız, bedenin ne olduğunu bilirsiniz.»

 

24. Bir İnsanın ziyafet ve çok yemekten nasıl kaçması gerektiğine dair ilgi çekici örnek.

 

Bunu söyledikten sonra İsa ağladı ve dedi: «Bedenlerinin hizmetçisi olanlara yazıklar olsun, çünkü onlar, öbür hayatta günahlarının azabından başka kesinlikle hiç bir iyilik görmezler. Size anlatıyorum ki, yiyip içmekten başka hiç bir şey düşünmeyen zengin bir obur vardı ve her gün görkemli, ziyafetler verirdi. Lazarus adında yoksul bir adam dururdu kapısında; yaralarla kaplıydı bedeni ve oburun sofrasından düşen ekmek kırıntılarını seve seve almaya razıydı. Fakat bunları bile vermiyordu kimse ona; tersine herkes alay ediyordu kendisiyle.

 

Ona yalnızca köpekler acıyordu da, yaralarını yalıyorlardı. Gün geldi, yoksul adam öldü ve melekler onu babamız İbrahim'in kucağına taşıdılar. Zengin adam da öldü, onu da cinler şeytanın kucağına taşıdılar. Evet, şimdi azabın en büyüğüne maruz kalan bu adam gözlerini kaldırınca uzaktan Lazarus'u İbrahim'in kucağında gördü. Gördü de bağırdı: «Ey baba İbrahim, bana merhamet et de Lazarus'u gönder. O bana bu alev içinde azap gören dilimi serinletmek için bir damla su getirebilir belki.»

 

»İbrahim cevap verdi: «Oğul, hatırla ki sen öbür hayatın tadını aldın, Lazarus ise kötülüklerini tattı; bu bakımdan şimdi sen azapta olacaksın, Lazarus nimetler içinde.

 

«Zengin, adam yeniden bağırdı: «Ey baba İbrahim, evimde üç kardeşim var. Lazarus'u gönder de onlara benim ne kadar işkence çektiğimi anlatsın, belki tövbe ederler de buraya gelmezler.»

 

İbrahim cevap verdi: «Onların Musa'sı ve peygamberleri var, onlan dinlesinler.»

 

Zengin adam cevap verdi: «Hayır baba İbrahim; ama bir ölü kalkar varırsa inanırlar.»

 

İbrahim cevap verdi: «Musa'ya ve peygamberlere inanmayan, kalkıp gitseler bile, ölülere de inanmazlar.»

 

«Görün işte,» dedi İsa, «sabreden ve gerekli tek arzusu bedenden nefret etmek olan yoksulların kutsanıp kutsanmadığını! Başkalarını, bedenleri solucanlara yem olsun diye mezara götürenler ve gerçeği öğrenmeyenler ne kötüdür! Gerçekten öylesine uzaktalar ki, büyük büyük evler yapıp, büyük akarlar satın alırlar ve böbürlene böbürlene ömür sürerek, ölmeyecekler gibi yaşarlar burada.»

 

25. Kişi bedeni nasıl hakir görmeli ve dünyada nasıl yaşamalı.

 

Sonra, bunları yazan dedi: «Ey muallim, sözlerin doğru; bunun için biz peşinden gelmek uğruna her şeyden geçtik. Ama bedenimizden nasıl nefret etmemiz gerektiğini bize söyle; çünkü kişinin kendini öldürmesi meşru değil, yaşamak için de, bedene yiyeceğini vermemiz gerekiyor.»

 

İsa cevap verdi: «Bedenini bir at gibi tut; o zaman güven içinde yaşarsın. Şöyle ki, bir ata yemek ölçüyle verilir ve ölçüsüz çalıştırılır, istediğiniz gibi yürümesi için gemlenir, herhangi birini incitmesin diye bağlanır, kötü bir yerde tutulur ve itaat etmediği zaman dövülür;, ve sen de Barnabas, işte böyle ol ve o zaman daima Allah'la yaşarsın. «Ve benim sözlerime alınmayın, Davud peygamber de, itirafta bulunurken aynı şeyi yapmış ve şöyle demişti: «Ben sizin önünüzde bir atım ve daima sizinle beraberim.»

 

«Şimdi söyleyin bana, az ile yetinen mi daha yoksuldur, yoksa çok şeyi arzulayan mı? Bakın, size diyorum ki, dünyanın sağlam bir aklından başka hiç bir şeyi olmasa, kimse kendisi için bir şey biriktirmez, her şey ortak olurdu. Fakat bu durumda onun deliliği biliniyor, ne kadar çok biriktirirse, o kadar çok arzu duyuyor. Ve biriktirdikçe biriktiriyor, çünkü başkalarının bedeni rahatı aynı şekilde biriktirmeyi gerekli kılıyor. Bu bakımdan, bırakın, tek bir ip size yetsin, kesenizi fırlatıp atın, hiç bir cüzdan taşımayın, ayağınızda sandal olmasın ve «bize ne olacak» diye düşünmeyin, aksine, Allah'ın iradesini yerine getirme düşüncesi içinde olun; O, hiç bir eksiğiniz olmayacak şekilde ihtiyaçlarınızı karşılayacaktır.

 

«Bakın, size söylüyorum, bu hayatta biriktirdikçe biriktirmek, öbüründe hiç bir şey bulamamanın kesin kanıtıdır. Kudüs'ü vatan edinen, Samiriye'de evler yapmaz, çünkü, bu şehirler arasında düşmanlık vardır. Anlıyorsunuz değil mi?» «Evet» diye cevap verdi havariler.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

26.Kişi Allah'ı nasıl sevmeli. Ve bu bölümde, İbrahim'in babasıyla harika mücadelesi yer alıyor.

 

Sonra İsa dedi: «Seyahat etmekte olan bir adam vardı ve giderken, beş paraya satılacak olan bir tarlada bir hazine buldu. Bunun üzerine hemen bu tarlayı satın almak için pelerinini sattı. İnanır mısınız buna?

 

«Havariler cevap verdiler: «Buna inanmayacak olan delidir.»Bunun üzerine İsa dedi: «İçinde sevgi hazinesinin yattığı ruhunuzu satın almak için, duyularınızı Allah'a vermezseniz deli olursunuz; çünkü sevgi, hiç bir şeyle mukayese edilemez bir hazinedir. Allah'ı seven içindir Allah ve kimin Allah'ı varsa her şeyi vardır.» Petrus cevap verdi: *Ey Rab(Ey Saygıdeğer Efendim anlamında), kişi, gerçek bir sevgiyle Allah'ı nasıl sevmelidir? Siz bize söyleyin,» Isa cevap verdi: «Bakın, size söylüyorum ki, kim, Allah sevgisi uğruna babasından ve annesinden ve kendi hayatından ve çocuklarından ve karısından nefret etmezse, böyle bir kişi, Allah tarafından sevilmeye değer bulunmaz.» Petrus cevap verdi: «Ey Rab, Musa'nın kitabındaki Allah'ın kanununda şöyle yazılıdır: «Babana çok saygı göster ki, yeryüzünde fazla yaşayabilesin.» Ve şöyle devam eder: «Babasına ve annesine itaat etmeyen oğula lanet olsun.» Bu bakımdan Allah, böyle itaatsiz bir oğulun, halkın gazabıyla şehir kapısı önünde taşlanmasını emretmiştir. Böyleyken, şimdi siz bize nasıl baba ve anneden nefret etmeği emrediyorsunuz?» Isa cevap verdi:. «Benim her sözüm doğrudur, çünkü benim değil, beni İsrail kavmine gönderen Allah'ın sözüdür.

 

Bu bakımdan size diyorum ki, sahip olduğunuz ne varsa, hepsini size bahşeden Allah'tır; o halde, -hediye mi daha kıymetlidir, yoksa hediyeyi veren mi? Başka şeylerle birlikte, baban ve annen Allah'a hizmette önünde engel oluyorlarsa, bırak o düşmanları. Allah, İbrahim'e «Babanın ve yakınlarının evinden uzaklaş, sana ve soyuna verdiğim ülkeye gel ve yerleş» demedi mi? Allah bunu neden dedi; yalnızca, İbrahim'in babası sahte tanrılar yapıp tapınan bir put yapıcı olduğu için değil mi? Bu nedenle, aralarında, babanın oğlunu yakmayı isteyecek kadar düşmanlık vardı.»Petrus cevap verdi: «Dediklerin doğrudur; şimdi sizden, İbrahim'in babasıyla nasıl alay ettiğini bize anlatmanıza rica ediyorum.»

 

Isa cevap verdi: «İbrahim, Allah'ı aramaya başladığında yedi yaşındaydı. Bir gün babasına, «baba, insanı kim meydana getirdi?» diye sordu. Aptal baba cevap verdi: «insan; ben seni meydana getirdim, beni de babam meydana getirdi.». İbrahim cevap verdi: «Öyle değil, baba; çünkü ben yaşlı bir adamın ağlanarak, «Ey Allah'ım, neden bana çocuk vermedin?» dediğini duydum.». Babası cevapladı: «Doğrudur oğlum, Allah, insana insan meydana getirmesi için yardım eder, fakat başka türlü müdahalesi olmaz. İnsanın sadece Allah'a dua etmesi ve O'na kuzu ve koyun vermesi gerekir, o zaman Allah da kendisine yardım eder.»

 

İbrahim cevap verdi: «Kaç tane Allah vardır, baba?» Yaşlı adam cevapladı: «Sonsuz sayıda, oğlum.» Sonra İbrahim dedi: «Ey baba, eğer ben bir tanrının dediklerini yapar ve diğeri de, kendisinin dediklerini yapmadığım için benim kötülüğümü isterse, o zaman ben ne yapacağım? Her ne durumda olursa olsun, aralarında anlaşmazlık çıkacak ve tanrılar birbirleriyle savaşacaklardır. Ya, benim kötülüğümü isteyen tanrı, benim kendi tanrımı öldürüverirse, ben o zaman ne yapacağım? Belli ki, beni de öldürecektir o.» Yaşlı adam gülerek cevap verdi: «Ey oğul, korkma, çünkü hiç bir tanrı, bir diğer tanrı üzerine savaş açmaz; mabette büyük tanrı Baal'ın yanısıra bin tanrı daha var ve yetmiş şu yaşıma geldim, bir tanrının diğerine vurduğunu görmüş değilim. Hem, herkes aynı Tanrı' ya ibadet etmez ki, biri birine, diğeri diğerine ibadet eder.» İbrahim cevap verdi: «O zaman, aralarında barış var herhalde?» Babası dedi: «Evet var.» Ardından İbrahim dedi: «Ey baba, tanrılar neye benzerler?» Yaşlı adam cevap verdi: «Budala, her gün bir tanrı yapıyor ve ekmek almak için başkalarına satıyorum; sen ise, hâlâ tanrıların neye benzediğini bilmiyorsun!» O sırada bir put yapmaktaydı. "Bu" dedi, «palmiye odunundan, şu zeytin ağacından, şu küçük olan ise fildişinden; bak, ne kadar da güzel! Canlıymış gibi görünmüyor mu? Mutlaka görünüyor, sadece nefesi eksik!»

 

İbrahim cevap verdi: «Yani, tanrıların nefesi yok mu, baba? Öyle de, nasıl nefes veriyorlar? Ve kendileri cansızken, nasıl can veriyorlar? Belli baba, bunlar tanrı değil.» Yaşlı adam bu sözlere kızarak, şöyle dedi: «Eğer anlayacak yaşta olsaydın, kafanı bu baltayla kırardım. Ama rahat ol, çünkü anlayacağın yok!» İbrahim cevap verdi: «Baba, eğer tanrılar insanlara yardım ediyorsa, o zaman, nasıl olur da insan tanrı yapabilir? Ve eğer tanrılar odundansa, o zaman, odun yakmak büyük bir günahtır. Fakat söyle bana baba, sen nasıl bu kadar çok tanrı yapmış bulunuyorsun da, dünyanın en güçlü insanı olasın diye, pek çok çocuk meydana getirmen için neden tanrılar sana yardım etmedi?» Oğlunun konuştuklarını dinlerken, babanın sabrı taşma noktasına gelmişti. Oğul yine devam etti: «Baba, dünyada hiç insanın bulunmadığı zaman oldu mu?» «Evet» diye cevap verdi yaşlı adam, «Neden soruyorsun?» «Çünkü» dedi İbrahim, «îlk tanrıyı kimin yaptığını öğrenmek istiyorum da.» «Şimdi evimden defol!» dedi yaşlı adam, «Beni bırak da, şu tanrıyı çabucak yapayım ve bana bir şey söyleme; çünkü acıkınca ekmek istiyorsun, lâf değil.» îbrahim dedi: «Güzel bir tanrı gerçekten, onu istediğin gibi kesiyorsun da, kendisini korumuyor!» Sonunda yaşlı adam kızarak dedi: «Bütün dünya onun bir tanrı olduğunu söylüyor, sen, deli herif ise, değil diyorsun. Tanrılarıma yemin ederim ki, bir adam olmuş olsaydın, seni öldürebilirdim!» Böyle deyip, yumruk ve tekmelerle İbrahim'e girişti ve onu evden kovaladı.»

 

 

 

27. Bu bölümde, insandaki gülmenin ne kadar uygunsuz olduğu açıkça görülür: Ve, İbrahim'in fetaneti:

 

Havariler yaşlı adamın deliliğine güldüler ve İbrahim'in fetanetine şaşıp kaldılar. Fakat İsa onları susturarak, dedi: «Şu andaki gülme, gelecekteki ağlamanın bir habercisidir» diyen ve «Gülmenin olduğu yere gitmeyecek, fakat ağlanılan yerde oturacaksınız, çünkü bu hayat acı ve ızdırap içinde geçer» şeklinde devam eden peygamberi unuttunuz.» Sonra, şöyle dedi İsa: «Musa'nın zamanında, Allah'ın Mısır'da pek çok kişiyi, başkalarına gülüp eğlendiklerinden dolayı, çirkin hayvanlar haline getirdiğini bilmiyor musunuz? Ne olursa olsun, sakın kimseye gülmeyin, çünkü hiç kuşkusuz karşılığında ağlarsınız.»

 

Havariler cevap verdi: «Yaşlı adamın deliliğine gülmüştük.» Bunun üzerine Isa dedi: «Bakın, size diyorum ki, herkes kendi gibi olanı sever ve ondan zevk alır. Bu nedenle, eğer deli değilseniz, deliliğe gülmezsiniz.»

 

Cevap verdiler: «Allah bize merhamet etsin.» İsa dedi: «Âmin.»

 

Ardından Filipus dedi: «Ey Rab, nasıl oldu da, İbrahim'in babası oğlunu yakmak istedi?» Isa cevap verdi: «Bir gün, İbrahim oniki yaşındayken, babası kendisine dedi; «Yarın bütün tanrıların bayramıdır; bu nedenle, büyük mabede gidecek ve tanrım büyük Baal'e bir hediye götüreceğiz. Ve, sen de kendin için bir tanrı seçeceksin, çünkü, bir tanrı edinecek yaştasın artık.» İbrahim kurnazca cevap verdi: «Hay hay, ey benim babam.» Ve, sabahleyin erkenden, herkesten önce mabede gittiler. Fakat İbrahim eteğinin altında gizlice bir balta taşıyordu. Gelip, mabede girdiler; kalabalık arttığından, İbrahim mabedin karanlık bir bölümünde bir putun arkasına gizlendi. Babası, mabedden çıktığında, İbrahim'in kendinden önce eve gittiğine inanıyordu. Bu nedenle onu aramak için geride kalmadı.

 

28.

«Herkes mabedden ayrılınca, din adamları mabedi kapatıp gittiler. Sonra, İbrahim baltayı alarak, büyük put Baal'ın dışında bütün putların ayaklarını kesti. Eski ve parçalı olduklarından, düşüp parçalanan heykellerin meydana getirdiği harabeliğin ortasında kalan Baal'ın ayaklarına baltayı koydu. Bundan sonra mabedden çıkan İbrahim'i bir takım kimseler gördüler ve mabedden bir şeyler çalmaya gitmiş olabileceği kuşkusuna kapıldılar. Önüne engel koyup, mabede vardılar ve tanrılarının parça parça edilmiş olduğunu görünce, yas ederek bağırdılar! «Çabuk gelin ey ahali, tanrılarımızı öldüreni öldürelim!» Birden, din adamlarıyla birlikte oraya onbin kişi üşüştü ve İbrahim'e, tanrılarını niye kırıp parçaladığım sordular.

 

İbrahim cevap verdi: «Aptalsınız siz! Bir insan tanrı mı öldürürmüş? Onları öldüren büyük tanrıdır. Ayaklarının yanındaki baltayı görmüyor musunuz? Belli ki, hiç arkadaş istemiyor.» «Sonra, İbrahim'in babası geldi, oğlunun tanrılarına karşı söylediği sözleri düşünüyordu ve İbrahim'in putları parçaladığı baltayı tanıyarak, bağırdı: «Tanrılarımızı öldürmüş olan bu hain benim oğlumdur, çünkü bu balta benimdir!» Ve oğluyla aralarında olup geçen her şeyi oradakilere anlattı. Hemen, bir odun toplayıp yığdılar; İbrahim'in ellerini ve ayaklarını bağlayıp, odunların üzerine koydular ve altımdaki odunları ateşlediler. «Ama hayır; Allah, melekleri aracılığıyla ateşe, kulu İbrahim'i yakmamasını emretti. Ateş şiddetle parladı ve İbrahim'i ölüme mahkûm edenlerden ikibin kişiyi yaktı, İbrahim Allah'ın meleği tarafından, kendini taşıyanı görmeyen babasının evinin yakınına götürülüp, serbest olduğunu gördü ve böylece ölümden kurtuldu.»

 

29.

Sonra, Filupus dedi: -Allah'ın kendisini sevenler üzerine rahmeti büyüktür. Anlat bize Rab, İbrahim Allah'ın bilgisine nasıl vardı?» İsa cevap verdi: «İbrahim, babasının evine yaklaşınca, eve girmekten korktu; evden biraz uzağa gidip, bir palmiye ağacının altına oturdu ve burada kendi kendine dedi: «Hayat sahibi ve insandan daha güçlü bir tanrı var olmalı, çünkü insanı o meydana getiriyor ve insan, tanrı olmadan insan meydana getiremez.» Sonra, çevresine yıldızlara, aya ve güneşe baktı ve onların tanrı olduklarını düşündü. Fakat, onların hareketlerinde değişken olduklarını görünce, şöyle dedi: «Bu tanrı hareket etmemeli ve bulutlar onu gizlememeli; yoksa, insanlar hiç olacak.» Bu şekilde kararsız dururken, «İbrahim!» diye çağırıldığını işitti, çevresine bakındı ve dört bir yanda kimseyi göremeyip, şöyle dedi: *Adım İbrahim'le çağırıldığıma eminim, ama!.» Ardından, aynı şekilde iki defa daha «İbrahim» ismiyle çağırıldığını duydu. Cevap verdi: «Beni kim çağırıyor?» Sonra, şöyle dendiğini duydu: «Ben, Allah'ın meleği Cebrail'im.» Bunun üzerine, İbrahim korkuya kapıldı; fakat melek onu rahatlatarak, dedi: «Korkma, İbrahim, çünkü sen Allah'ın dostusun; bu nedenle, insanların tanrılarını parçaladığın zaman, meleklerin ve peygamberlerin Tanrı'sını seçmiştin; öyle ki, adın hayat kitabında yazılıdır.» Ardından, İbrahim dedi: *Ben meleklerin ve kutsal peygamberlerin Tanrı'sına hizmet etmek için ne yapmalıyım?»,

 

Melek cevap verdi: «Şu çeşmeye git ve yıkan, çünkü Allah seninle konuşmayı irade ediyor.» İbrahim cevap verdi: «Şimdi, nasıl yıkanmam gerekiyor?» Bunun üzerine melek, güzel bir genç suretinde geldi, ona ve çeşmede yıkanıp, dedi: «Sen de, sırayla böyle yap, ey İbrahim.» İbrahim yıkanınca, melek dedi : «Şu dağa çık, çünkü, Allah seninle orada konuşmayı irade eder.» «Melek böyle deyince, İbrahim dağa çıktı ve dizleri üstüne oturup, kendi kendine dedi: «Meleklerin Tanrısı benimle ne zaman konuşacak?» Yumuşak bir sesle çağırıldığını duydu: «İbrahim!» İbrahim cevap verdi: «Beni kim çağırıyor?» Ses cevap verdi: «Ben senin Tanrınım ey İbrahim.» İbrahim korkuya kapılarak, yüzünü toprağa sürdü ve dedi: «Toz ve kül olan senin kulun, seni nasıl duyabilir?» Sonra, Allah dedi: «Korkma, kalk, ben seni kullarım için seçtim ve seni kutsamak, seni büyük bir ümmet haline getirmek istiyorum. Bu nedenle, babanın ve yakınlarının evinden ayrıl ve sana ve soyuna vereceğim ülkeye gelip, yerleş.»

 

İbrahim cevap verdi: .«Her istediğini yaparım, Rabbım; fakat başka bir tanrının beni incitmemesi için beni koru.»

 

Sonra, Allah şöyle konuştu: «Ben tek olan Tann'yım ve benden başka tann yoktur. Yıkan da benim, yapan da; ben öldürürüm ve ben hayat veririm; Cehennem'e atarım, oradan çıkarırım da ve kimse benim elimden kurtulamaz.» Ardından, Allah ona sünnet ahdini verdi ve işte böyle babamız İbrahim Allah'ı tanıdı.» Isa bunlan söyleyip, ellerini kaldırdı ve dedi: «Yücelik, şan ve şeref sanadır, ey Allah. Sana olsun!»

 

30.

İsa, kavmimizin bir bayramı olan Gül Bayramı'na yakın Kudüs'e gitti. Yazıcılar Ferisî'ler bunu duyunca, onu konuşmasında yakalamak için müşavere ettiler. Bunun üzerine, ona bir fakih gelerek, dedi: «Muallim, sonsuz hayatı elde etmek için ne yapmalıyım?» İsa cevap verdi: «Kanunda ne şekilde yazılıdır?» Kışkırtıcı şöyle cevap verdi: «Allah'ın Rabb'ı ve komşunu sev. Allah'ı her şeyin üstünde, bütün kalbinle ve düşüncenle, komşunu da kendin gibi seveceksin.» İsa cevap verdi: «Güzel cevapladın. Bu nedenle git ve böyle yap, derim ve o zaman sonsuz hayatı elde edersin.» Adam dedi: «Benim komşum kimdir?» İsa, gözlerini kaldırarak, cevap verdi: «Bir adam Kudüs'ten çıkmış, lanetle yeniden yapılan bir şehre, Eriha'ya gidiyordu. Bu adam yolda eşkıya tarafından yakalandı, yaralandı ve soyuldu, bundan sonra, şakiler onu yarı ölü bir durumda bırakarak çekip gittiler. Yolu bu yere düşen bir kâhin yaralı adamı görüp, selâm vermeden geçip gitti. Aynı şekilde, hiç bir şey demeden bir Levili de geçip gitti. Aynı yere bir Samiriyelinin yolu düştü; yaralı adamı görünce merhamete geldi ve atından inip, yaralı adamı yanına aldı ve yaralarını şarapla yıkadı, üzerlerine merhem sürdü, yaralarını sarıp, rahatlattı ve kendi atına bindirdi. Sonra, akşamleyin hana vardıklarında, onu han sahibine emanet etti. Ertesi gün, uyandığında han sahibine şöyle dedi: «Bu adama bak, ne tutarsa sana ödeyeceğim.». Ve hasta adama han sahibi için dört altın vererek, şöyle dedi: «Geçmiş olsun, üzülme; ben hemen dönüp, seni kendi evime götüreceğim». «Şimdi söyle bana» dedi İsa, «bunlardan hangisi komşuydu?». Fakih cevap verdi: «Merhamet gösteren.» Ardından, Isa dedi: «Doğru cevap verdin; işte, sen de git ve böyle yap.» Fakih şaşırmış bir halde çekip gitti.

 

31. "Kayser'in Olanı Kayser'e, Allah'ın Olanı Allah'a Verin!"

 

Sonra, İsa'ya Ferisîler yaklaşarak dediler: «Muallim, Kayser'e vergi vermek caiz midir?» İsa, Yahuda'ya dönerek, dedi: «Para yar mı yanında?» Ve eline bir kuruş alarak, Ferisîler'e döndü ve dedi; «Bu parada bir resim var; söyleyin bana, kimin resmidir o?» Cevap verdiler: «Kayser'in.» «Öyleyse verin» dedi İsa, Kayser'in olanı Kayser'e, Allah'ın olanı Allah'a verin.» Şaşkınlık içinde çekip gittiler. Ve bak ki, bir yüzbaşı yaklaşıp, dedi: «Rab, oğlum hastadır; yaşlılığıma acı!» İsa cevap verdi: «İsrail'in Allah'ı Rabb sana acır!» Adam gidiyordu; Isa ardından seslendi: «Beni bekle, evine gelip, oğlun için dua edeceğim.»

 

Yüzbaşı cevap verdi: «Rab, sen, Allah'ın bir peygamberi evime gelecek kadar değerli biri değilim ben, oğlumun iyileşmesi için söylediğin söz yeter bana; çünkü senin Tanrın, meleğinin uykumda bana söylediği gibi, seni her hastalığın hekimi yapmıştır.»

 

Isa hayrete düştü ve kalabalığa dönerek, dedi: *Şu yabancıya bakın, onun imanı, İsrail kavminde gördüğüm imanların hepsinden daha fazla.» Ve yüzbaşıya dönerek, dedi: «Selâmetle git, çünkü Allah, sana verdiği büyük imandan dolayı oğluna sıhhat bahsetmiştir.» Yüzbaşı yoluna gitti ve yolda, oğlunun nasıl iyileştiğini bildiren hizmetçileriyle karşılaştı. Adam karşılık verdi: «Hangi saatte ateş kendisini terk etti?» Dediler: «Dün, altıncı saatte ateş kendisinden ayrıldı.» Adam, İsa'nın, «İsrail'in Allah'ı Rabb sana acır» dediği zaman oğlunun sıhhatine kavuştuğunu anladı. Bunun üzerine, adam bizim Allah'ımıza inandı ve evine girip, «Yalnızca İsrail'in Allah'ı, gerçek ve yaşayan Allah vardır» diyerek, bütün kendi tanrılarını parça parça etti. Bundan sonra da, dedi: «İsrail'in Allah'ına ibadet etmeyen kimse benim ekmeğimden yemeyecek.»

 

32.

Kanunda uzmanlaşmış biri, İsa'yı, denemek için akşam yemeğine çağırdı. İsa havarileriyle birlikte geldi; onu denemek için pek çok yazıcı da evde bekliyordu. Havariler, ellerini yıkamadan sofraya oturdular. Yazıcılar, bunun üzerine İsa'ya seslendiler: «Neden havarilerin ekmek yemeden önce ellerini yıkamamakla, büyüklerinin geleneklerine dikkat etmiyorlar?» «Siz yazıcılar ve Ferisîler, başkalarının omuzlarına taşınamaz yükleri yükler, fakat kendiniz, bu esnada tek parmağınızla olsun, onları kımıldatmak istemezsiniz. «Size söylüyorum, size, her şer dünyaya, sözde büyükler sebep gösterilerek girmiştir. Söyleyin bana, büyüklerin kullanmasıyla değil de, kim sokmuştur puta tapıcılığı dünyaya? Bir kral vardı, Baal adındaki babasını aşırı derecede seven. Ve, babası ölünce, oğlu, kendini teselli etmek için, babasına benzeyen bir heykel yaptırıp, şehrin pazar yerine diktirtti. Ve bu heykele onbeş gez bir uzunluk birimi yaklaşanın güven içinde olacağı ve her ne olursa olsun, onun incitilmeyeceğine dair bir emir çıkardı. Bundan böyle bütün kötüler ve suçlular, oradan gördükleri yarar nedeniyle, heykele güller ve çiçekler sunmaya başladılar ve kısa bir zaman sonra, sunulan bu şeyler paraya ve yiyeceğe dönüştü. O kadar ki, onurlandırmak için ona tanrı dediler. Adetten kanuna dönüşen şu şeye bakın, o kadar ki, Baal putu dünyanın her tarafına yayıldı; ve Allah buna ne kadar üzüldüğünü peygamber İşaya'ya bildirdi: «Gerçekten benim kullarım bana boşuna tapınıyor, çünkü onlar, kulum Musa aracılığıyla kendilerine verilen benim kanunumu hükümsüz kılıp, büyüklerinin geleneklerine uymaktadırlar.» «Size diyorum, temiz olmayan ellerle ekmek yemek, bir insanı kirletmez, çünkü, insanın içine giren insanı kirletmez, insanı insandan çıkan şeyler kirletir.. Bunun üzerine, yazıcılardan biri dedi: «Eğer ben domuz eti veya bir başka temiz olmayan et yersem, benim vicdanımı kirletmezler mi?» İsa cevap verdi: «İtaatsizlik insanın içine girmez, insandan, kalbinden dışarı çıkar ve bu nedenle, yasaklanmış yemeği yerse, kirlenmiş olur.» Ardından, fakihîlerden biri dedi: «Muallim sanki İsrail kavminin putları varmış gibi, verdin puta tapıcılık aleyhinde konuştun ve bize haksızlık etmiş oldun.» İsa cevap verdi: «Bugün İsrafil halkında odundan heykeller olmadığını ben de pek ala biliyorum; fakat etten heykeller var.» Bütün yazıcılar buna kızarak cevap verdi : «O halde, biz de puta tapıcılardan mı oluyoruz?» İsa cevapladı: «Size diyorum ki, hükümde, «tapınacaksınız» demiyor, «Allah'ınız Rabbı bütün ruhunuzla, bütün kalbinizle ve bütün düşüncenizle seveceksiniz» diyor. Doğru değil mi bu?» «Doğru» dediler hepsi birden.

 

 

 

33.

Sonra, İsa dedi: «Şüpheniz olmasın ki, kişinin seveceği ve uğruna her şeyden geçeceği tek şey Allah'dır. Ve bundandır ki, zanînin hayalinde zina, pis boğaz ve sarhoşun hayalinde kendi bedenî ve dünyaperestin hayalinde altın ve gümüş ve bunun gibi, her bir diğer günahkârın hayalinde kendi günah düşüncesi yatar.» Ardından, kendini davet etmiş olan dedi: «Muallim, en büyük günah nedir?» İsa cevap verdi: «Bir evi, en kötü şekilde harabe haline getiren nedir?» Herkes sustu ve İsa parmağıyla temele işaret ederek, dedi: «Eğer yıkıma temel yol açarsa, bu durumda evi yeniden yapmak gerekir; fakat her bir bölüm yıkıma yol açarsa, o zaman onarmak imkânsızlaşır. İşte, size diyorum ki, puta tapıcılık en büyük günahtır. Çünkü kişiyi tümüyle inançtan ve sonunda Allah'tan yoksun hale getirir; böylece, kişide hiç bir manevî duygu görülemez olur. Bunun dışında her günah, merhamet olunma ümidi bırakabilir insanda ve bundan dolayı diyorum ki, puta tapıcılık en büyük günahtır.» Herkes, İsa'nın sözlerine şaşakaldı, çünkü hiç bir şekilde karşı çıkamayacaklar mı anlamışlardı. Sonra İsa devam etti: «Allah'ın sözlerini ve Musa ile Yuşa' nın kanunda neler yazdıklarını hatırlayın, o zaman, bu günahın ne kadar ağır olduğunu göreceksiniz. Allah, İsrail kavmine şöyle demişti: «Gökte olanlardan ve göğün altında olan şeylerden kendinize putlar yapmayacaksınız, yerin üstünde olan şeylerden ve yerin altındakilerden de yapmayacaksınız; suyun üstünde olanlardan ve suyun altındaki şeylerden de yapmayacaksınız. Çünkü sizin Tanrınız benim, güçlü ve gayyûrum, bu günahın öcünü babalardan ve dördüncü batma varıncaya kadar çocuklarından bile alırım.» Kavminiz buzağıyı yaptığı ve ona tapındığı zaman, Yuşa ve Levi kabilesinin kılıcı çekip, Allah'tan merhamet dilenmeyenlerden yüzyirmidörtbin kişiyi nasıl öldürdüğünü hatırlayın. Ah, puta tapıcılar üzerine Allah'ın korkunç, ne korkunç cezası!»

 

34.

Kapıda, sağ eli, kullanılamayacak biçimde büzülmüş biri dikildi. Bunun üzerine, İsa kalbini Allah'a vererek dua etti ve ardından dedi: «Sözlerimin doğru olduğunu öğrenmen için diyorum ki: Allah'ın adıyla, ey adam, sakat olan elini aç ve uzat!» Adam, elini, sanki hiç sakatlık görmemiş gibi tümüyle açtı. Sonra, Allah korkusuyla yemeye başladılar. Ve, bir miktar yedikten sonra, İsa yine dedi: «Bakın, size söylüyorum; bir şehri yakmak, orada kötü bir adet bırakmaktan daha iyidir. Çünkü böyle bir şey olursa, Allah, kötülükleri yok edici, kılıcı ellerine teslim ettiği yeryüzünün hükümdarlarına ve krallarına gazap eder.» Ardından İsa dedi: «Bir yere çağırıldığınızda, en yüksek yerde oturmamak aklınızda olsun ki, ev sahibinin daha büyük bir dostu geldiğinde size, «Kalk ve aşağı otur!» deyip utandırmasın. Bunun yerine, gidip, en altta, oturun ki, sizi davet eden gelip, «Kalk arkadaş, gel şuraya, yukarı otur!» desin. Böyle, büyük onur kazanırsın; çünkü kendini yükselten kim olursa olsun, alçaltılır ve kendini alçaltan da, yükseltilir. «Bakın, size söylüyorum, şeytan başka bir günahından dolayı değil, gururu yüzünden lanete uğradı. İşaya Peygamber de onu şu sözleriyle azarlar: «Meleklerin güzeli olup, şafak gibi parlarken, nasıl oldu da gökten atıldın, ey iblis? Seni yere gönderen, gururundan başkası değildir!» «Bakın, size söylüyorum, eğer insan acınacak hallerini bilse, burada, yerde daima ağlar ve kendisini en düşük, her şeyin gerisinde görür. İlk insanı karısıyla birlikte, Allah’tan merhamet dilenerek, yüz yıl durup dinlenmeden ağlatan başka bir neden yoktu. Çünkü gururları yüzünden nereye düştüklerini gerçekten biliyorlardı.» Isa bunları deyip, Allah'a şükretti ve o gün, gösterdiği mucizelerle birlikte, İsa'nın ne yüce sözler söylediği Kudüs'ün her tarafında öylesine yayıldı ki, halk kutsal adını tesbih ederek, Allah'a şükretti. Fakat O’nun büyüklerin gelenekleri aleyhinde konuştuğunu anlayan yazıcılar ve kâhinler daha büyük bir kinle yanip tutuştular. Ve Firavun gibi kalplerini sertleştirdiler; bu nedenle, O'nu öldürmek için fırsat aradılarsa da bulamadılar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

35.

Isa Kudüs'ten ayrılıp, Erden'in ötesindeki çöle gitti ve çevresinde oturan havarileri İsa'ya dedi: «Ey muallim, bize şeytan'ın nasıl gurura kapıldığını anlat, çünkü biz onun itaatsizliği dolayısıyla düştüğünü ve insanı daima kötülüğe ittiğini anlamış bulunuyoruz.» İsa cevap verdi: «Allah, bir yeryüzü kütlesi yaratıp, başka bir şey yapmadan onu yirmi beş bin yıl bekletince, meleklerin başı ve bir hoca olan şeytan sahip olduğu büyük anlayışla, bu yeryüzü kütlesinin Tanrısı'nın, peygamberlikle işaretlenmiş yüz kırk dört bin insan ve ruhunu öteki her şeyden altmış bin yıl önce yaratmış olduğu Allah'ın Elçisini yeryüzüne getireceğini biliyordu. Bu nedenle kızıp, «Bakın, bir gün Allah bu yeryüzüne bizim saygı göstermemizi irade edecek. Bu bakımdan, bizim ruh olduğumuzu ve dolayısıyla böyle bir şeyin uygun olmayacağını düşünün» diyerek melekleri kışkırttı. «Bu şekilde, pek çoğu Allah'ı bıraktı, Bunun üzerine, bütün meleklerin toplandığı bir gün Allah dedi: «Beni Rabb kabul eden her biriniz, hemen bu yeryüzüne saygı göstersin.» «Allah'ı sevenler baş eğdiler, fakat şeytan, kendi düşüncesinde olanlarla birlikte dedi: «Ey Rabb; biz ruhuz ve bu nedenle, bizim bu çamura saygı göstermemiz adilâne hak değildir.» şeytan böyle deyince, çirkin ve korkunç görünüşlü oldu ve ardından gidenler de çirkinleşti; isyanlarından dolayı, Allah kendilerinden yaratırken verdiği güzelliği çekip aldı. Bunun üzerine, kutsal melekler başlarını kaldırınca, şeytan'ın ve takipçilerinin ne korkunç birer canavar olduklarını görüp, korkuyla yüzlerini yere attılar. «Sonra şeytan dedi: «Ey Rabb, beni haksız olarak çirkinleştirdin, ama ben buna razıyım, çünkü ben senin yapacağın her şeyi hükümsüz kılmak istiyorum.» Ve, diğer şeytanlar da dediler: «O'na Rabb deme ey İblis, çünkü Rabb sensin.» Bundan sonra Allah, şeytan'ın peşinden gidenlere dedi: Tövbe edin ve beni Rabbiniz, Yaratıcınız olarak tanıyın.»Cevap verdiler: «Biz Sana saygı gösterdiğimiz için tövbe ediyoruz, çünkü sen adil değilsin; ama şeytan adil ve suçsuzdu ve bizim Rabbimizdir. Buna karşı Allah dedi: «Ayrılan benden ey lânetliler, artık sizin üzerinize hiç rahmetim, yok.» «Ve ayrılırken şeytan yeryüzü kütlesine tükürdü ve bu tükürüğü melek Cebrail bir kısım toprakla birlikte kaldırdı ve işte bundan insanın karnındaki göbeği meydana geldi.»

 

36.

Havariler, meleklerin baş kaldırışına şaşıp kaldılar. Sonra Isa dedi: «Bakın, size söylüyorum ki, ibadet etmeyen şeytan'dan daha kötüdür ve daha büyük eziyet çekecektir. Çünkü şeytan’ın önünde kovulmadan önce hiç bir korkma örneği yoktu ve Allah onu tövbeye çağıracak hiç bir peygamber de göndermiş değildi; ve insan şimdi, Allah böyle dediği için, benden sonra gelecek ve belki de benim yolunu hazırladığım Allah'ın Elçisi dışında bütün peygamberler gelmiş bulunuyor. Ve insan, diyorum ki, Allah'ın adaletinin sonsuz örneklerini görmüş olmasına rağmen, hiç Allah yokmuş gibi korkusuz, keyfince yaşar. Davud Peygamber'in şu sözü ne güzel örnek: «Aptal olan içinden 'Allah yoktur' der. Bu nedenle o sefil ve iğrençtir, hiç bir iyiliği yoktur.» «Durmadan ibadet edin ey havarilerim ki, kazanasınız. Çünkü, arayan bulur, kendine açana kapı açılır ve isteyen alır. Ve ibadetinize çok konuşmaya bakmayın, çünkü Allah, Süleyman'a, «Ey kulum, bana kalbini ver» dediği gibi, kalplere bakar. Bakın, size söylüyorum, münafıklar, halk kendilerini görsün ve veli sansın diye şehrin her yanında ibadet üstüne ibadet ederler; fakat kalpleri kötülük doludur; bu nedenle de, içlerinde olan dillerinde değildir. İbadetinizi, Allah'ın kabul etmesini istiyorsanız (kalpten) yapmanız gerekir. Şimdi söyleyin bana: İlk önce, kime gideceğine ve ne yapacağına karar vermiş olandan başka kim gidip, Romalı valiyle veya Hirodes'le konuşur? Emin olun ki, hiç kimse ve eğer insan insanla konuşmak için böyle davranırsa, Allah'la konuşmak, kendisine verdiği her şey için şükredip, günahları için merhamet istediğinde ne yapmalıdır? «Size söylüyorum ki, pek az kişi gerçekten ibadet eder ve bu nedenle şeytan diğerleri üzerinde güç sahibidir. Çünkü Allah, kendisini dudaklarıyla yüceltenleri istemez; mabette dudaklarıyla merhamet isterken, kalplerinden adalet diye haykıranları istemez. İşaya peygambere dediği gibi: «Beni gücendiren şu insanları benden uzaklaştır, çünkü onlar dudaklarıyla beni yüceltir, ama kalpleri benden uzaktır.» Bakın, diyorum ki, düşünmeden kayıtsızca ibadet etmeye kalkan Allah'la alay eder. Şimdi, kim sırtını dönerek Hirodes'le konuşmaya gider ve onun önünde, ölesiye nefret ettiği vali Pilatus'u övebilir? Kuşkusuz, hiç kimse. Hiç hazırlıksız ibadet etmeye kalkanın hali de bundan hiç aşağı değildir: Sırtını Allah'a döner ve yüzünü şeytan'a vererek, onu över de över. Çünkü kalbinde kötülük aşkı yatar ve bundan tövbe de etmez. «Eğer, sizi inciten biri, dudaklarıyla «bağışlayın» derken, elleriyle size bir yumruk atarsa, onu nasıl bağışlayabilirsiniz? İşte böyle de, dudaklarıyla «Rabb, bize merhamet et» derken, kalplerinde kötülük aşkı taşıyanlara ve yeni yeni günahlar işlemeyi düşünenlere Allah merhamet mi edecek?»

 

37.

Havariler, İsa'nın sözleri üzerine ağlayarak, ona yalvardılar: «Rab, bize dua etmeyi öğret.» İsa cevap verdi: «Romalı vali sizi öldürmek niyetiyle yakalarsa, ne yaparsınız düşünün de, duaya kalktığınızda aynen böyle davranın. Ve sözleriniz şöyle olsun: «Ey Allah'ımız Rabb, kutsal ismin yücelsin; melekûtun gelsin. İraden her zaman yerine gelsin; gökte yerine geldiği gibi, yerde de gelsin; bize her gün için ekmek rızık ver; bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, sen de günahlarımızı bize bağışla ve bizi iğvalara kapılıp azap çektirme; bizi her şerden koru, çünkü yalnızca Sen, ebede kadar izzet, azamet ve kudret sahibi, bizim Allah'ımızsın.»

 

38.

Sonra, Yuhanna cevap verdi: «Muallim, Allah'ın Musa aracılığıyla emrettiği şekilde biz de yıkanalım.» İsa dedi: «Benim kanunu ve peygamberleri yok etmek için geldiğimi mi sanıyorsunuz? Bakın, size diyorum ki, Allah'ın varlığına inandığınız gibi inanın, ben bunları yıkmak için değil, gözetmek için geldim. Çünkü her peygamber, Allah'ın kanununu ve Allah'ın diğer peygamberler aracılığıyla söylemiş olduğu her şeyi gözetmiştir. Ruhumun huzurunda durduğu Allah vardır ve diridir ki, en küçük bir hükmü yerine getirmeyen, kim olursa olsun, Allah'ı razı etmek şöyle dursun, O'nun melekûtunda en küçük bir şey olur. Çünkü orada hiç bir payı yoktur. Hattâ size söylüyorum ki, Allah'ın kanununun tek bir hecesi, en ağır günahı göze almadan çiğnenemez. Fakat ben, Allah'ın İşaya peygamber aracılığıyla bildirdiği şu sözlere uymanızın gerekli olduğunu aklınıza havale ediyorum : «Yıkan ve temiz ol, düşüncelerini benim gözlerimden uzaklaştır.» «Bakın, size söylüyorum ki, kalbi kötülükleri seven insanı denizlerin tüm suyu yıkamayacaktır. Ve yine size söylüyorum ki, yıkanmayan abdest kimse ibadetiyle Allah’ı razı etmek şöyle dursun, ruhuna puta tapıcılığa benzer günah yükleyecektir.» Bana gerçekten inanın; eğer insan Allah'a gerektiği gibi ibadet edecek olsa, istediği her şeyi elde eder. İbadetiyle Mısır'a gazap eden kamçı vuran Allah'ın kulu Musa’yı hatırlayın. Kızıl Deniz'i yardı da, Firavun ve ordusu orada boğuldu. — Güneşi durduran Yuşa'yı hatırlayın, sayısız Filistin askerini korkudan titretmişti; gökten ateş yağdıran İlya'yı, ölü bir adamı mezarından kaldıran Elişa'yı ve ibadet ve dua ile istedikleri her şeyi elde eden daha başka pek çok kutsal peygamberleri hatırlayın. Fakat bunlar kendi kişisel amaçları için değil, yalnız Allah ve Allah'ın şanı için çalıştılar.»

 

39. Âdem’in Yaratılışı Ve İlk Sorusu ve Duası

 

Sonra Yuhanna dedi: «Güzel konuştun ey muallim, fakat insan gururuyla nasıl günah işledi, tam bilemiyoruz.» İsa cevapladı: «Allah şeytan'ı kovup, melek Cebrail de şeytan'ın tükürdüğü yeryüzü kütlesini temizleyince, Allah yaşayan her şeyi, hem uçan ve hem yürüyen ve hem de yüzen hayvanları yarattı ve dünyayı içinde bulunan her şeyle süsledi. Birgün şeytan cennetin kapılarına yaklaşıp, otlayan atları gördü ve onlara, eğer yeryüzü kütlesi bir ruh olacak olursa, kendilerine eziyet verici bir iş düşeceğini bildirdi; bu nedenle de, bu yeryüzü parçasının hiçbir şeye yaramayacak şekilde çiğnemeleri faydalarına olacaktı. Atlar ayaklandılar ve hemen zambaklarla güller arasında uzanan o yeryüzü parçasını çiğnemeye giriştiler. Bunun üzerine Allah, Cebrail'in kütle üzerinden almış olduğu şeytan'ın tükrüğünün bulunduğu kirli yeryüzü parçasına ruh verdi ve havlayan köpekler ortaya çıkınca korkuya kapılan atlar kaçtılar. Bundan sonra Allah, tüm kutsal melekler «Senin kutsal adını tesbih ederiz ey Rabbimiz Allah» diye söyleşirken, insana ruhunu verdi. «Ayağı üstüne kalkan Âdem, havada güneş gibi parlayan bir yazı gördü: «Allah'tan başka ilâh yoktur ve Muhammed Allah'ın Rasulû'dür.» Bunun üzerine Âdem ağzını açarak, dedi: «Şükür sana ey Allahım Rabb, bana hayat nimeti verdin; fakat senden bana söylemeni diliyorum: Bu, «Muhammed Allah'ın elçisidir» sözlerinin mesajı ne anlama geliyor? Benden önce yaratılmış başka insanlar mı vardı?»

 

«Bundan sonra Allah dedi: «Tabii, ey kulum Âdem. Sana diyorum ki: îlk yarattığım insan sensin. Ve senin görmüş olduğun, yıllar sonra dünyaya gelecek, benim rasulûm olacak ve her şeyi kendisi için yarattığım oğlundur. Geldiği zaman dünyaya ışık verecektir; ruhu, ben herhangi bir şey yaratmadan altmışbin yıl önce semavî bir nur içine konmuştur.»

 

Âdem Allah’a şöyle yalvardı: «Rabbim, bu yazıyı el parmaklarımın tırnakları üzerinde bana bahşet.» Sonra Allah, ilk insana başparmakları üzerinde bu yazıyı verdi. Sağ elin başparmak tırnağı üzerinde, «Allah'tan başka ilâh yoktur*, sol elin başparmak tırnağı üzerinde de, «Muhammed Allah'ın Rasulû'dür.» Sonra, babaca bir sevgiyle ilk insan bu sözleri öptü ve gözlerini ovarak dedi: «Senin dünyaya geleceğin gün mübarek olsun.» Allah insanı yalnız görünce dedi: «Onun yalnız kalması iyi değildir.» Bu nedenle onu uyuttu ve kalbinin yakınından bir kaburga kemiği alarak, yerini etle doldurdu. Bu kaburga kemiğinden Havva'yı yaratıp, onu Âdem’e eş olarak verdi. Bu ikisini Cennetin efendileri olarak yerleştirdi. Ve kendilerine şöyle dedi: «Bakın, size yemek için her meyveyi veriyorum, yalnız elmalar ve mısır hariç»; ve bunlarla ilgili olarak dedi: «Ne olursa olsun, bu meyvelerden yememeye dikkat edin, yerseniz kirlenirsiniz ve öyle ki, sizi burada tutarak azap etmem; buradan sürer çıkarının ve büyük eziyetler çekersiniz.»

 

 

 

40.

 

Bunları öğrenen şeytan, kızgınlığından deli oldu Ve Cennet'in kapısına yaklaştı. Orada, deve gibi ayakları ve her yanında bir ustura gibi kesilmiş ayak tırnaklan olan korkunç bir yılan nöbet bekliyordu. Düşman ona dedi: ««Bi zahmet et, beni Cennet'e koyuver!» Yılan cevap verdi: «Allah bana seni çıkarmamı emretmişken, ben nasıl seni içeri almak zahmetine katlanırım?» şeytan karşılık verdi: «Allah'ın seni ne kadar çok sevdiğini görüyorsun ki seni insan denilen bir okka çamurun başında nöbet tutman için Cennet'in dışına koydu. Bu bakımdan, eğer beni Cennet'e alırsan, seni öyle korkunç yaparım ki, herkes senden kaçar ve arzu ettiğin yerde gider kalırsın.» Sonra yılan dedi: «Seni içeri nasıl koyacağım ben?» şeytan dedi: «Sen büyüksün; ağzını, aç, ben karnına gireceğim ve sen Cennet'e girince, şu sıralarda yer üzerinde yürümekte olan iki okka çamurun yanında beni bırakacaksın.» Sonra, yılan böyle yaptı ve şeytan’ı kocası Âdem uyumakta olduğundan Havva'nın yanında bıraktı. Şeytan, güzel bir melek gibi kadının önünde durdu ve ona dedi: «Neden şu elmalardan ve mısırdan yemiyorsunuz?» Havva cevap verdi: «Rabbimiz bize, bunlardan yersek kirleneceğimizi ve kendisinin de bizi Cennet'-ten çıkaracağını söyledi.» Şeytan karşılık verdi: «O, gerçeği söylemez. Allah'ın kötü ve kıskanç olduğunu, bu nedenle de hiç bir dengine katlanamayıp, herkesi köle tuttuğunu bilmelisiniz ve kendisine eşit olmayasınız diye size böyle demiştir. Fakat sen ve yoldaşın benim tavsiyeme göre hareket ederseniz, diğerlerinden olduğu gibi şu meyvelerden de yiyecek ve başkalarına tabî olarak kalmayıp, Allah gibi iyi ve kötüyü bilecek ve istediğinizi yapacaksınız. Çünkü Allah’a denk olacaksınız.» Sonra, Havva o meyvelerden alıp yedi ve kocası uyandığında, şeytan'ın tüm dediklerini ona anlattı ve o da karısının sunduğu meyveleri alıp yedi. Bunun üzerine, yenilenler aşağı doğru inerken Allah'ın sözlerini hatırladı; bu sebepten, yemeği durdurmak isteğiyle elini, her insanın işareti bulunan boğazına götürdü.»

 

41.

 

Sonra, her ikisi de çıplak olduklarını anladılar; dolayısıyla utanıp, incir yaprakları alarak gizli yerleri için bir elbise yaptılar. Öğle vakti geçince, bak ki, Allah kendilerine göründü ve Adem'e seslenip dedi: Adem, neredesin?»O cevap verdi: «Rabbim, huzurundan kendimi gizliyorum, çünkü,, ben ve karım çıplağız. Bu nedenle de, senin huzurunda bulunmaktan utanıyoruz.» Sonra Allah dedi: «Yediğiniz takdirde kirleneceğiniz ve cennette daha fazla kalamayacağınız meyveyi yemedikçe, sizi kim masumluğunuzdan soyup çıkarmıştır ki?» Âdem cevap verdi: «Ey Rabbim, bana vermiş olduğun eş (zevce) yemem için yalvardı, ben de ondan yedim.» Sonra Allah kadına dedi: «Neden dolayı böyle bir yemeği kocana verdin?» Havva cevap verdi: «şeytan beni aldattı ve ben de yedim.» «Ama bu mel'un nasıl girdi buraya?» dedi Allah. Havva cevap verdi: «Kuzey kapıda duran bir yılan onu benim yanıma getirdi.» Sonra Allah Âdem’e dedi: «Mademki sen karının sözünü dinledin ve meyveyi yedin, yeryüzü senin işlerinle lanetlensin, belâ bulsun; senin için iğnelikler ve dikenler bitirecektir o ve yüzünün teriyle ekmek yiyeceksin. Ve toprak olduğunu hatırla ve yine toprağa döneceksin.» Ve Havva'ya da şöyle konuştu: «Ve şeytan'a kulak asıp, kocana yemeği veren sen, seni köle tutacak olan erkeğin egemenliği altında yaşayacak ve doğum çekip, çocuklar dünyaya getireceksin.» Ve yılanı da çağıran Allah, Allah'ın kılıcını tutan melek Mikâil'e seslenip dedi: «Önce Cennet'ten bu kötü yılanı çıkar ve dışarıda bacaklarını kes ki yürümek isterse, yerde vücudunu sürüsün.» Ardından Allah, gülerek gelen şeytan'a seslendi ve ona dedi: «Madem sen melun, bunları aldattın ve kendilerini kirlettin, öyle ise ben de diliyorum ki, onların ve bana gerçekten tövbe edip kulluk yapacak çocuklarının tüm kirlilikleri bedenlerinden çıktıkta senin ağzından girsin ve böylece sen kirliliklerle doyasın.» şeytan sonra korkunç bir şekilde kükredi ve dedi : «Madem sen benim daha da kötü olmamı dilersin, ben de o zaman, elimden geleni arkama koymayacağım.» Sonra Allah dedi: «Defol melun, benim huzurumdan!» Sonra şeytan gitti; bunun üzerine Allah ağlamakta olan Âdem’le Havva'ya dedi: «Siz de Cennet'­ten çıkın ve cezanızı çekin ve ümidiniz de yok olmasın, çünkü ben, soyun şeytan'ın egemenliğini insan cinsinin üzerinden kaldıracak şekilde oğlunu göndereceğim. Çünkü o gelecek olan, kendisine her şeyi vereceğim benim elçimdir.» Allah gizlendi ve Melek Mikâil onlan Cennet'ten çıkardı. Bunun üzerine Âdem, çevresine bakınarak kapının üstünde yazılı olan «Allah'tan başka ilâh yoktur ve Muhammed Allah'ın elçisidir» sözünü gördü. Bu nedenle, ağlayarak dedi: «Allah'ı razı edici olsun ki ey oğlum, çabucak gelesin ve bizi perişanlıktan kurtarasın.»

 

42.

 

Sonra bu konuşmanın ardından havariler ağladılar ve Isa da ağlıyordu. O sırada onu bulmaya gelen pek çok kişi gördüler; kâhinler onu konuşurken yakalamak için aralarında müşavere yapmış ve bu nedenle de, Levililerle yazıcıların bazılarını ona, «sen kimsin?» diye sormaya göndermişlerdi. İsa itirafta bulunup, gerçeği söyledi: «Ben mesih değilim.» Dediler: «İlya mısın? Yeremya mısın, yoksa eski peygamberlerden biri misin?» Isa cevap verdi: «Hayır.» Sonra dediler: «Kimsin sen? Bizi yollayanlara doğru şahitlikte bulunabilmemiz için bize söyle.» Sonra Isa dedi: «Ben bütün Yahudiye'de haykıran ve İşaya'da da yazılı olduğu gibi, «Rabbin Elçisi için yol açın» diye haykıran sesim.» Dediler: «Eğer sen Mesih veya İlya veyahut da herhangi bir peygamber değilsen, neden yeni akide vazeder ve kendini Mesih'ten daha çok saydırırsın?» İsa cevap verdi: «Allah'ın benim elimde meydana getirdiği mucizeler, benim Allah'ın dilediği şeyleri konuştuğumu gösteriyor, ben, hiç bir zaman, sözünü ettiğiniz kişiden kendimi daha çok saydırmıyorum da Çünkü ben, sizin «Mesih» dediğiniz, benden önce yaratılmış ve benden sonra gelecek ve inancı dini son bulmasın diye gerçeğin sözlerini getirecek olan Allah'ın Elçisi'nin ayakkabılarının iplerini veya çoraplarının bağlarını çözecek değerde değilim.» Levililer şaşkınlık içinde ayrılıp gittiler ve ileri gelen kâhinlere her şeyi anlattılar da, bunlar dediler: «Onun sırtında her şeyi kendine anlatan cini var» Sonra İsa havarilere dedi: «Bakın, size diyorum, reisler ve halkımızın büyükleri bana karşı fırsat kolluyorlar.» Sonra Petrus dedi: «Öyleyse, bir daha Kudüs'e gitmeyin.» Bunun üzerine İsa ona dedi: «Sen budalasın ve ne söylediğini bilmiyorsun. Pek çok eziyetler çekmem gerek, çünkü bütün peygamberler ve Allah'ın kutsal kullar'ı çekmişlerdir. Ama korkmayın, bizimle birlikte olanlar da vardır, bize karşı olanlar da.» Ve İsa böyle deyip ayrılarak Tabur dağına gitti ve oraya yanında Petrus, Yakub ve kardeşi Yuhanna'yla bunu yazan da çıktı. Bunun üzerine üstünde büyük bir nur parladı, elbiseleri beyaz kar gibi oldu ve yüce güneş gibi ışıldadı ve bir de ne görelim! Oraya cinsimiz ve kutsal şehir üzerine gelmesi gereken tüm şeylerle ilgili olarak İsa ile konuşan Musa ve llya gelmesinler mi? Petrus şöyle konuştu: «Rab, burada bulunmakla iyi ettik. Bu bakımdan, eğer dilerseniz, burada biri sizin için, biri Musa ve diğeri de İlya için üç çardak kuralım. Ve o konuşurken, beyaz bir buîut üzerlerini örttü ve «Kendinden çok hoşnut olduğum kuluma bakın; onu dinleyin» diyen bir ses duydular. Havariler korkuya kapılarak, ölü gibi yüz üstü yere düştüler. İsa geldi ve havarilerini kaldırıp dedi: «Korkmayın, çünkü Allah sizi seviyor ve benim sözlerime inanmanız için böyle yapmıştır.»

 

43. "Allah Herşeyden Önce Hz. Muhammedin Ruhunu Yarattı"

 

İsa, aşağıda kendisini bekleyen sekiz havarisinin yanlarına vardı ve dört tanesi bu sekiz taneye bütün gördüklerini anlattılar; o gün hepsinin kalbinden İsa ile ilgili tüm kuşkular silindi, yalnız hiç bir şeye inanmayan Yehuda îskariyot hariç. İsa, dağın eteğinde bir yere oturdu ve ekmekleri olmadığından, hepsi dağ meyveleri yediler. Sonra Andreas dedi: «Bize Mesih hakkında çok şeyler söylediniz, bu nedenle, lütfen bize her şeyi açıkça anlatın.» Ve aynı şekilde diğer havariler de kendisine rica ettiler. Bunun üzerine İsa dedi: «Çalışan herkes, tatmin olacağı bir gaye için çakşır. Bu bakımdan size söylüyorum ki, Allah, kendinde hiç bir noksanlık olmadığı için tatmin olma ihtiyacı duymaz. Zaten O'nun kendinde kemal vardır. Ve işte, çalışmak dileğiyle O, her şeyden önce, yaratıklar Allah'ta rıza ve doygunluk bulsunlar diye, kendisi için tüm kâinatı yaratmaya karar verdiği Elçisi'nin ruhunu yarattı ki, kulları olarak tayin ettiği tüm yaratıklarından elçisi haz ve sevinç duysun. Ve bu nedenle işte her şey bilip gördüğünüz gibi oldu. Ama O neden böyle olmasını diledi? «Bakın, size diyorum ki; her peygamber geldiği zaman, yalnızca bir kavme Allah'ın rahmetinin işaretini götürmüştür. Ve sözleri de gönderildikleri insanların ötesine uzanmamıştır. Fakat Allah’ın Elçisi geleceği zaman, Allah O'na kudret ve rahmetinin sonuymuş gibi verecek, o kadar ki, akidesini alacak olan tüm dünya kavimlerine rahmet ve selâmet götürecektir. Dinsizler üzerine güçle gidecek ve puta tapıcılığı ezecek, o kadar ki, şeytan'ı kahredecektir; çünkü Allah İbrahim'e böyle va'd etmiştir: «Dikkat et, senin soyunla yeryüzünün tüm kabilelerini kutsayacağım. Ve sen, Ey İbrahim, nasıl putları parça parça etmişsen, senin soyun da böyle yapacaktır.» Sonra şöyle soruldu: «Ey muallim, bu va'd kime verilmiştir, söyle bize; çünkü Yahudiler «îshak'a» diyorlar, îsmaililer ise, «İsmail'e.» İsa cevap verdi: «Davud kimin oğluydu ve hangi soydandı?» Cevap verildi: «îshak'ın; çünkü îshak Yakub'un babasıydı, Yakub da soyu Davud'a varan Yahuda'nın babasıydı.» Sonra İsa dedi: «Öyleyse, Allah'ın elçisi geleceği zaman, hangi soydan olacaktır?» Havariler cevap yerdiler: «Davud'un soyundan.» Bunun üzerine Isa dedi: «Siz kendinizi aldatıyorsunuz; çünkü Davud, şöyle söyleyerek, ona ruhundan rab (efendi) der: Allah rabbına, «Ben düşmanlarına senin ayak taburen yapıncaya kadar sağ yanımda otur» dedi. Allah düşmanlarının ortasında rablık kazanacak olan asanı gönderecektir. «Eğer, sizin Mesih dediğiniz Allah 'in Elçisi Davud'un oğlu ise, Davud O'na nasıl «rab» der? Bana inanın, size söylüyorum ki, va'd İsmail'e yapılmıştır, İshak'a değil.»

 

44. "Allahın Elçisi Muhammed Yaratılan Hemen Her Şeye Mutluluk Getirecek Bir Nurdur"

 

Bunun üzerine havariler dediler: «Ey muallim, Musa'nın kitabında böyle, yani va'dın îshak'a yapılmış olduğu yazılıdır.» İsa, ah ederek cevap verdi: «Öyledir, ama onu Musa yazmadı, Yuşa da yazmadı onu Allah'tan korkmayan hahamlarınız yazdı. Bakın, size söylüyorum ki; melek Cebrail'in sözlerine baktığınızda yazıcılarınızın ve fakihlerinizin melanetini anlayacaksınız. Çünkü Cebrail demiştir ki: «İbrahim, tüm dünya Allah'ın seni ne kadar sevdiğini biliyor; fakat senin Allah'a olan sevgini dünya nasıl bilecek? Mutlaka Allah sevgisi için bir şey yapman gerekiyor.» İbrahim cevap verdi: «Bak, Allah'ın kulu Allah'ın dileyeceği her şeyi yapmaya hazırdır.» «Sonra Allah İbrahim'e şöyle seslendi: «Oğlunu, ilk doğan çocuğun İsmail'i al ve dağa çıkıp onu kurban et.» Eğer, İshak doğduğu zaman İsmail yedi yaşında idiyse, o zaman İshak nasıl ilk doğan çocuk olmuş olur?»Ardından havariler dediler: «Bizim fakihlerimizin aldattığı ortada; bu bakımdan bize gerçeği anlat, çünkü biz senin Allah tarafından gönderildiğini biliyoruz.» İsa cevap verdi: «Bakın, size söylüyorum ki, şeytan Allah'ın kanunlarını hükümsüz kılmak için çalışır durur ve bu nedenle, yoldaşları olan sahte imanlı münafıklar ve yaşantıları şehvet peşinde geçen günahkârlarla birlikte, bugün hemen hemen her şeyi kirletmiş bulunmaktadır ki, pek az gerçeğe rastlanılmaktadır. Yazıklar olsun münafıklara, çünkü bu dünyanın övgüleri, cehennemde onlar için azaba ve hakarete dönüşecektir. «Bu nedenle size diyorum ki, Allah'ın elçisi, Allah'ın yarattığı hemen her şeye mutluluk getirecek olan bir nurdur; çünkü o, anlayış ve müşavere ruhuyla, hikmet ve kudret ruhuyla, korku ve sevgi ruhuyla, akıl ve itidal ruhuyla donatılmıştır; rahmet ve merhamet ruhuyla, adalet ve takva ruhuyla, yumuşaklık ve sabır ruhuyla donatılmıştır ki, bunlan o Allah'­tan, bütün diğer yaratıklarına verdiğinden üç kat daha fazla almıştır. Ey, O'nun dünyaya geleceği kutlu zaman! İnanın bana, O'nun ruhunu görenlere Allah peygamberlik verdiğinden, her peygamber gibi ben de O'nu gördüm ve O'na saygı gösterdim. O'nu görünce, ruhum teselli ile doldu ve dedim: «Ey Muhammed, Allah seninle olsun ve beni ayakkabının bağlarını çözecek değerde kılsın. Buna ermekle ben de büyük bir peygamber ve Allah'ın kutsal bir (kul)'u olacağım.» Ve İsa böyle deyip, Allah'a şükretti.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

45.

 

Sonra, melek Cebrail; İsa'ya geldi ve O'na, bizim sesini duyabileceğimiz bir şekilde seslendi: «Kalk ve Kudüs'e git!» İsa, bu emre uyarak çıktı ve Kudüs'e gitti. Yedinci gün mabede girerek, halka öğretmeye başladı. Bunun üzerine insanlar akın akın mabede geldiler. İçlerinde bulunan başkâhin ve kâhinler İsa'ya yaklaşarak, dediler: «Ey muallim, hakkımızda kötü şeyler diyormuşsun; bu bakımdan dikkat et de, başına bir kötülük gelmesin.» İsa cevap verdi: «Dikkat edin, size diyorum, ben münafıklar hakkında kötü konuşuyorum; eh, siz de münafıksanız, sizin aleyhinizde de konuşurum.»

 

Cevap verdiler: «Kim bir münafıktır? Bize açıkça anlat.» İsa dedi: «Bakın, size diyorum ki, insanlar kendini görsün diye iyi bir şey yapan kişi münafıktır. Öyle ki» yaptığı iş insanların göremediği kalbe işlemez, orada ancak her türlü kötü düşünce ve her türlü kirli şehvet kalır. Şimdi bildiniz mi münafığın kim olduğunu? Diliyle Allah'a kulluk ederken, kalbiyle insanlara kulluk eden kişi münafıktır. Ey zavallı adam! Ölünce, bütün kazandıklarını yitirecek. Bu konuda Davud peygamber der: «Reislere güven bağlamayın. Kendileri için kurtuluş olmayan insanoğullarına da güven bağlamayın. Çünkü ölürken düşündükleri yok olur. Heyhat, ölmeden önce kendilerini mükâfattan yoksun bulurlar, çünkü Allah'ın peygamberi Eyyub'-un dediği gibi: «İnsan gelici geçicidir, hiç bir zaman bir kalışta kalmaz.» Öyle ki, bugün seni övse, yarın kötüler, bugün seni ödüllendirmek istese, yarın malını elinden almak ister. Yazıklar olsun öyleyse münafıklara, çünkü onların kazandığı boşunadır. Huzurunda durduğum Allah vardır ve hayattadır ki, münafık soyguncudur ve saygısızdır, sahtekârdır, o kadar ki, iyi görünmek için kanundan yararlanır ve hamd, sena ve şan ebediyen yalnızca kendine ait olan Allah'ın şanını çalar. «Size daha da söylüyorum ki, münafığın inancı yoktur, öyle ki, eğer Allah'ın her şeyi gördüğüne ve kötülüğü korkunç bir hükümle cezalandıracağına inanmış olsa, inanmadığı için kötülüklerle doldurduğu kalbini arıtır. Bakın, size diyorum ki, münafık, dıştan beyaz görünen, fakat içi çürük, küf ve solucanlarla dolu bir mezardır. Size gelince ey kâhinler, Allah sizi yarattığı ve sizden istediği için Allah'a kulluğunu yerine getiriyorsanız, size lâfım yok. Çünkü siz Allah'ın kullarısınız; fakat her şeyi kazanç için yapıyor ve Allah'ın mabedinin soyguncular mağarasına çevirdiğiniz bir ticaret değil, ibadet evi olduğuna bakmadan pazarda olduğu gibi mabette de alış verişte bulunuyorsanız. Her şeyi insanları memnun etmek için yapıyor ve Allah'ı aklınızdan çıkarıyorsanız, o zaman size haykırarak diyorum ki, siz Allah aşkı için babasının evini terk eden ve kendi oğlunu kesmek isteyen İbrahim'in değil, şeytan'ın çocuklarısınız. Eğer böyleyseniz, yazıklar olsun size ey kâhinler ve fakihler, çünkü Allah kâhinliği sizden alacaktır»

 

46.

 

Isa konuşmasını şöyle sürdürdü: « Önünüze bir mesel koyuyorum. Bir aile reisi bir bağ dikmiş ve hayvanlar tarafından çiğnenip ezilmesin diye etrafını çevirmişti. Ve, orta yere de şarap çıkarmak için mengene koymuştu ve buradan çiftçilere şarap verecekti. Gel zaman, şarabın biriktirilme vakti gelince hizmetçilerini yolladı. Bunları gören çiftçiler bazılarını taşladı, bazılarını yaktı ve diğerlerini de bıçakla delik deşik ettiler. Ve bunu defalarca yaptılar. Söyleyin bana, bağın sahibi çiftçilere ne yapsın şimdi?» Herkes cevap verdi: «En kötü biçimde hepsini yok eder ve bağını başka çiftçilere verir.» Bunun üzerine İsa dedi: «Bağın İsrail ailesi ve çiftçilerin ise Yahudiye ve Kudüs halkı olduğunu bilmez misiniz? Yazıklar olsun size, Allah sîze gazap etmektedir, Allah'ın bu kadar peygamberinin karnını yardınız; öyle ki, Ahab zamanında Allah'ın kutsal kullarını gömecek tek bir kişi bulunamıyordu !» Ve, Isa böyle deyince, kâhinler onu yakalamak istedilerse de, kendisini yücelten halktan korktular. Sonra Isa, doğuştan başı öne doğru eğik bir kadın görüp, dedi: «Allah'ın adıyla başını kaldır ey kadın ki şunlar, benim doğruyu söylediğimi ve benim O'nun dilediği şeyleri bildirdiğimi anlayabilsinler.» Sonra kadın Allah'ı ta'zim ederek, başını tümüyle kaldırdı. Başkâhin bağırdı: -Bu adam Allah'ın göndermesi değildir, bakın, Sebt'i tanımıyor, çünkü sakat bir kişiyi iyileştiriyor bugün.» İsa cevap verdi: «Şimdi söyleyin bana, yedinci Sebt günde konuşmak ve başkalarının kurtulması için dua etmek meşru değil midir? Sebt günü eşeği ve öküzü bir hendeğe kaçtığında, onu Sebt günü kaçtığı yerden çekip çıkarmayacak kim vardır içinizde? Emînim ki, hiç kimse. Ve ben, bir İsrail kızına sıhhat kazandırmakla yedinci günü bozmuş mu oluyorum? Evet, işte, burada münafıklığınız kesinkes ortaya çıkıveriyor! Ah, kendi üzerinde başını kesmek için bir pala durup dururken, başkasının gözüne bir saman çöpü gelip de çarpacak diye korkan nice kişi vardır bugün. Ah, bir karıncadan korkarken bir fili önemsemeyen nice nice insan vardır!» Ve İsa bunları söyleyip mabetten çıktı. Fakat ele geçirip, babalarının Allah'ın kutsal kullarına yaptığı gibi, ona istediklerini yapamayan kâhinler kendi aralarında öfkeden kuduruyorlardı.

 

47.

 

İsa, peygamberlik görevinin ikinci yılında Kudüs'­ten çıkıp Nain'e gitti. Şehrin kapısına yaklaştığı sırada, ahali, herkesin ölümüne ağladığı dul bir annenin tek oğlunu mezara götürüyordu. Bu sırada İsa şehre gelmiş bulunuyordu. Ve halk, Galileli bir peygamber olan İsa'nın geldiğini anlayıp, ölüyü bir peygamber olduğundan kaldırabilir diyerek, kendisine yalvarmaya koyuldular. Isa çok korktu ve Allah'a yönelerek dedi: «Beni bu dünyadan al ey Rabbim, çünkü dünya delirmiş, nerdeyse bana tanrı diyecekler!» Ve İsa böyle deyip ağladı. Sonra melek Cebrail gelip dedi: «Ey İsa, korkma, çünkü Allah sana her sakat ve noksanlık üzerine güç vermiştir, o kadar ki, senin Allah adıyla bahşedeceğin her şey tümüyle yerine gelecektir». Bunun üzerine İsa iç çekip, dedi: «Sen ne dilersen olur, Rabb Allah kadir ve rahimdir.» Böyle deyip ölünün annesine yaklaştı ve ona acıyarak dedi: «Kadın, ağlama.» Ve ölünün elini tutarak, dedi: «Sana diyorum genç, Allah'ın adıyla iyileşip kalk!». Sonra, çocuk yeniden canlandı ve bunun üzerine herkes korkuya kapılıp, dediler: «Allah içimizden büyük bir peygamber seçip çıkardı ve halkını ziyaret etti.»

 

48.

 

Bu sırada Roma ordusu Yahudiye'de olup, memleketimiz atalarımızın günahları yüzünden onlara bağlıydı. Şimdi, Romalıların âdetiydi ki, halka yararlı yeni bir şey yapan tanrıya seslenip ibadet ederlerdi. Ve Nain'de bulunan bu askerlerin bazıları da bir ötekini, bir berikini paylıyor ve «Tanrılarınızdan biri sizi ziyaret etti ve siz buna hiç önem vermediniz. Eğer, bizim tanrılarımızdan biri bizi ziyaret edecek olsa, biz ona elimizde olan her şeyimizi veririz. Bizim tanrılarımızdan ne kadar korktuğumuzu görüyorsunuz. Onların heykellerine suretlerine sahip olduğumuz şeylerin en iyisini veriyoruz.» diyorlardı. Nain halkı arasında en ufak bir fesat çıkaramayan şeytan, bu tür konuşmaları teşvik ediyordu. Ama İsa Nain'de hiç oyalanmayıp, Kefernahum'a döndü. Nain'de anlaşmazlıklar öyle bir kerteye gelmişti ki bazıları, «Bizi ziyaret eden Allah'ımız» derken, bazıları «Allah görünmez, öyle ki, O'nu kimse görmemiştir, kulu Musa bile; o halde o Allah değil, ama O'nun oğludur» diyordu. Bir diğerleri de, «O Allah değil, Allah'ın oğlu da değildir, çünkü Allah'ın baba olacak bedeni de yoktur ayrıca; O, sadece Allah'ın bir peygamberidir.» diyordu. Ve, böyle kışkırtmalarda bulunuyordu İsa'nın peygamberliğinin üçüncü yılında şeytan; öyle ki, bu kışkırtmalardan halkımızın başına büyük bir yıkım gelecekti. İsa Kefernahum'a gitti; burada ahali, kendisinin geldiğini öğrenince tüm hastalarını toplayıp, İsa'nın havarileriyle birlikte kaldığı evin sundurmasının önüne koydu. Ve İsa'yı dışarı çağırıp, hastalara sıhhat için ricada bulundular. Sonra, İsa ellerini her birinin üzerine koyup, dedi: «Kutsal adınla İsrail'in Rabbı, bu hastaya sıhhat ver.» Böyle böyle hepsi iyileşti. Sebt gün İsa havraya girdi ve tüm halk konuştuğunu duymak üzere buraya koşuştu.

 

49.

 

Yazıcı o gün Davud'un mezmurunu okudu, şöyle diyordu Davud orada: «Bir zaman bulduğumda dosdoğru hükmedeceğim.» Ardından, peygamberleri okuduktan sonra İsa kalktı ve elleriyle sus işareti yapıp, ağzını açarak şöyle konuştu: «Kardeşler, babamız Davud'un, bir zaman bulduğunda dosdoğru hükmedeceğini söyleyen sözlerini duydunuz. Size gerçekten diyorum ki, pek çok hâkim hükmünde, kendileri için uygun düşmeyen hüküm vermek ve kendileri için uygun düşene de zamanından önce hükmetmekten başka bir nedenle yanılgıya düşmez. Bu bakımdan, babalarımızın Allah'ı peygamberi Davud aracılığıyla bize şöyle7 bağırır: «Adaletle hükmedin ey insanoğullan.» Bundan dolayı, cadde köşelerinde oturup da, gelen geçen için, «Şu güzeldir, şu çirkindir, şu iyidir, bu kötüdür» demekten başka bir şey yapmayanlar zavallılardır. Yazıklar olsun onlara, çünkü onlar, «Ben şahidim ve hâkimim ve şanımı kimseye vermem» diyen Allah'ın elinden hükmünün asasını kapıp alırlar. Bakın, size söylüyorum ki, bunlar görmedikleri ve gerçekten duymadıkları şeylere şahitlik ederler ve kendilerine yetki verilmeden hükümde bulunurlar. Bu nedenle, yerde olanlar Allah'ın gözüne iğrençtirler ve Allah son günde kendileri için korkunç hükmünü verecektir. Yazıklar olsun size, yazıklar olsun hayır ve şerden söz edip, hayrın yazarı olan Allah'a suç isnad ederek, şerre hayr diyenlere ve tüm şerlerin kaynağı olan şeytan'ı haklı çıkaranlara! Ne ceza göreceğinizi düşünün ve kötüyü para için haklı çıkaran ve yetimlerle dulların davasına bakmayanlar üzerine gelecek olan Allah'ın hükmüne düşmek ne korkunçtur, düşünün! Size diyorum, size, öyle korkunç olacaktır ki bu,-tüm şeytanlar bu hüküm karşısında titreyecektir. Ey sen, hüküm makamında oturan insan, hiç bir şeye bakma, ne yakına, ne dosta, ne şerefe, ne kazanca sadece, Allah korkusuyla, en büyük dikkatle araştıracağın gerçeğe bak, çünkü Allah'ın hükmünde seni kurtaracak olan budur. Ben seni uyarıyorum ki, merhametsiz hükmedene, yine merhametsizce hükmedilecektir.»

 

50.

 

«Söyle bana ey başkasını yargılayan adam, bütün insanların menşeinin aynı çamurdan olduğunu bilmez misin? Yalnızca Allah'tan başka hiç bir şeyin iyi olmadığını bilmez misin? Bu bakımdan, her insan, bir yalancı ve bir günahkârdır. înan bana ey adam, eğer sen bir hatadan dolayı başkalarını yargılıyorsan, kendi kalbinin de aynı nedenle yargılanması gerekir. Ah, ne tehlikeli bir şeydir yargılamak, ah, kaç kişi helak olmuştur yanlış yargılarından dolayı. Şeytan, insanın kendinden daha değersiz olduğuna hükmetti de, yaratanı Allah'a karşı isyan etti ve kendisiyle konuşurken öğrendiğim gibi, bu davranışından dolayı da tövbekâr olmadı, ilk annebabamız şeytan'ın sözüne iyi hükmü verdiler ve bu nedenle Cennet'ten atılarak, tüm nesillerini de mahkûm ettiler. Bakın, size söylüyorum, huzurunda durduğum Allah sağ ve diridir ki, yanlış hüküm tüm günahların babasıdır. Öyle ki, kimse iradesi dışında günah işlemez ve kimse de bilmediği şeyi dilemez. Bu nedenle, günaha değerli ve sevaba değersiz hüjanü veren ve böylece sevabı reddedip günahı seçen hüküm sahibi günahkârlara yazıklar olsun! Emin olun ki, Allah'ın dünyayı yargılama zamanı geldiğinde katlanılmaz bir cezayı çekecektir o. Ah, kaç kişi helak olmuştur yanlış hüküm nedeniyle va kaç kişi daha helak olacaktır aynı sebepten! Firavun, Musa ve İsrail kavmine dinsizler hükmünü verdi; Saul Davud'un ölüme lâyık olduğuna hükmetti; Ahab İlya'-yı yargıladı, Buhtunnasır ise yalancı tanrılarına tapınmayan üç çocuğu yargıladı. İki büyükler Susanna'-yı yargıladılar ve bütün puta tapıcı reisler peygamberleri yargıladılar. Ah, Allah'ın azametli hükmü! Yargılayan helak olur, yargılanan kurtulur. Ve ey insan, aceleyle değilse, neden suçsuz aleyhinde hükmederler? İyilerin yanlış hüküm vermeleri nedeniyle nasıl helake yaklaştıklarını, kendini Mısırlılara satan Yusuf'un kardeşleri ve kardeşlerini yargılayan Harun ve Musa'nın kız kardeşi Miriyam gösteriyor. Eyüb'ün üç arkadaşı, suçsuz arkadaşları Eyub'u yargıladılar. Davud Mefibeset ve Uriyah'ı yargıladı. Sirus Danyal'ın arslanlara et olmasını hükmetti ve daha pek çokları aynı sebepten helak olmaya yaklaştılar. Bu nedenle size diyorum, yargılamayın ki, yargılanmayasınız.» Ve sonra, İsa bu konuşmasını bitirince, pek çokları hemen tövbeye gelip, günahlarına ağladılar ve onunla gelmek için her şeylerinden seve seve vaz geçeceklerdi. Fakat İsa dedi: «Evlerinizde kalın ve günahı bırakıp, korkarak Allah'a kulluk edin; böylece kurtulursunuz; çünkü ben kendime hizmet edilsin diye değil, aksine, hizmet etmek için geldim.» Ve İsa bunu deyip, havradan ve şehirden çıkarak, ibadet etmek için çöle çekildi, çünkü o yalnızlığı ve tenhayı çok seviyordu.

 

51.

 

Rabb'e ibadet ettiğinde havarileri gelip dediler: «Ey muallim, bilmek istediğimiz iki şey var: Biri, tövbekâr değildir dediğiniz şeytan'la nasıl konuştuğunuz; diğeri de, Hüküm Günü*nde Allah hükmetmek için nasıl gelecektir?» İsa cevap verdi: «Bakın, söylüyorum size, düştüğünü bildiğimden şeytan'a karşı merhametim vardı ve günaha ittiği insan cinsine karşı da merhametim vardı. Bu nedenle, Allah'ımız için namaz kılıp oruç tuttum ve O bana meleği Cebrail aracılığıyla dedi, «Ne ararsın ey Isa, istediğin nedir?» Cevap verdim: «Rabbim/şeytan'ın ne serlere neden olduğunu ve onun iğvalanyla pek çoklarının helâka sürüklendiğini bilirsin; o, Sen'in yarattığın bir yaratığındır Rabbim, bu nedenle Rabbim O'na merhamet et.» Allah cevap verdi: «İsa, bak O'nu bağışlayacağım. Yalnızca O'na, «Rabbim Allah, ben günah işledim, bana merhamet et» dedirt, o zaman O'nu bağışlayacak ve ilk durumuna iade edeceğim.» «Bu barışı çoktan gerçekleştirdiğime inanarak, çok sevindim» dedi İsa. «Bu nedenle şeytan'ı çağırdım ve gelip dedi: Senin için ne yapmam gerek ey İsa?»Cevap verdim: «Kendin için yapacaksın, ey şeytan, çünkü senin hizmetlerini sevmiyorum, ama seni iyiliğin için çağırdım.» şeytan cevapladı: «Sen benim hizmetlerimi arzulamıyorsan, ben de seninkileri arzulamıyorum; çünkü ben senden daha soyluyum,» bu bakımdan, sen bana hizmet edecek değerde değilsin sen çamursun, hâlbuki ben ruhum.» «Bunu bırakalım» dedim «ve söyle bana, ilk güzelliğine ve ilk durumuna dönmen iyi olmaz mı? Melek Mikâil'in Hüküm Günü'nde sana Allah'ın kılıcıyla yüz bin defa vurması gerektiğini, vuracağını ve her vuruşun sana on cehennem azabı vereceğini bilmelisin.» şeytan cevapladı: «O gün kimin daha çok şey yapabileceğini göreceğiz; ben kesinlikle yanıma pek çok melek ye Allah'ı ta'ciz edecek en güçlü puta tapıcıları alacağım ve O, pis bir çamur parçası uğruna beni sürgün etmekle ne büyük bir hata işlemiş olduğunu bilecektir.» Sonra dedim: «Ey şeytan, sen zihnen sakatsın ve ne dediğini bilmiyorsun.» Sonra, şeytan alay eder biçimde başını sallayarak dedi: «Gel şimdi, benimle Allah arasında bu barışı yapalım; sen madem zihnen sağlamsın, ne yapılması gerekiyor söyle ey İsa.» Cevap verdim: «Yalnızca iki sözün söylenmesi gerekli.» Şeytan cevapladı: «Hangi sözlerin?» Cevap verdim: «Şunlar: Günah işledim; bana merhamet et.» Sonra şeytan dedi: «Eğer Allah bu sözleri bana söyleyecek olursa, ben şimdi bu banşı seve seve yapacağım.» «Şimdi defol buradan» dedim, «Ey mel'un, sen bütün zulüm ve günahların habis yazarısın, fakat Allah, adil ve günahsızdır.» şeytan çığlık atarak ayrıldı ve dedi: «Öyle değil ey İsa, ama sen Allah'ı memnun etmek için yalan söylüyorsun.» «Şimdi zihninizde tartın bakalım» dedi İsa havarilerine, «o nasıl merhamet görecek?» Cevap verdiler: «Asla, Rab, çünkü o tövbekâr değildir. Şimdi de bize Allah'ın hükmünden söz edin.»

 

52. Kıyametin Kopuşu

 

«Allah'ın Hüküm Günü öylesine korkunç olacaktır ki, bakın size söylüyorum, günahkârlar, Allah'ın kendilerine kızgın kızgın konuşmasını, duymaktansa, hemen on cehennemi seçeceklerdir. Onlara karşı bütün yaratıklar şahitlik edecektir. Bakın, size diyorum ki, yalnızca günahkârlar korkmakla kalmayacak, Allah'ın seçilmiş kulları ve veliler korkacak, öyle ki, İbrahim takvasına güvenmeyecek, Eyüp günahsızlığına itimat etmeyecek. Ve, ne diyorum? Allah'ın Elçisi bile korkacak, şu sebepten ki, Allah, ululuğunu bildirmek için, Allah'ın kendisine her şeyi nasıl vermiş olduğunu hatırlamasın diye Elçisini hafızadan yoksun bırakacak. Bakın, size diyorum ki, bütün kalbimle söylüyorum, dünyadakiler bana tanrı diyeceklerinden ve bundan dolayı açıklamada bulunmam gerekeceğinden ben titriyorum. Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, ben de diğer insanlar gibi ölümlü bir insanım. Allah beni, hastalar şifa bulsun, günahkârlar doğrulsun diye İsrail ailesi üzerine peygamber yapmışsa da, ben Allah'ın kuluyum ve siz, benim dünyadan ayrılmamdan sonra, şeytan'ın çalışmalarıyla benim kitabımdaki gerçeği iptal edecek olan şu habislere karşı nasıl konuştuğuma şahitsiniz. Fakat ben sonlara doğru döneceğim ve benimle birlikte Enoh'la İlya da gelecek ve sonları meşum olacak habisler karşısında delil ve şahit olacağız.» Ve İsa böyle deyip, gözyaşı döktü, bunun üzerine havariler hüngür hüngür ağlayıp, seslerini yükselterek dediler: «Bağışla ey Rabbimiz Allah ve suçsuz kuluna merhamet et.» İsa karşılık verdi: « Âmin, Âmin.»

 

53.

 

«Bu günden önce» dedi İsa, «dünyanın üzerine büyük bir belâ gelecektir; öylesine amansız ve acımasız bir savaş olacak ki, insanlar arasındaki ayrılık ve gruplaşmalar nedeniyle, baba oğulu öldürecek, oğul babayı öldürecektir. Bu şekilde şehirler yerle bir edilecek ve kırlar çöl olacaktır. Öylesine salgın hastalıklar baş gösterecek ki, ölüleri taşıyacak kimse bulunmayacak ve hayvanlara yem olsun diye terk edilecekler. Yeryüzünde kalanlara Allah öylesine bir kıtlık gönderecek ki, ekmek altından daha kıymetli olacak ve her türlü pis şeyleri yiyecekler. Ey, hiç kimseden, «günah işledim, bana merhamet et ey Allahım» sözünün duyulmayacağı, fakat korkunç seslerle, her zaman azametli ve Sübhan olan Allah'a küfredileceği zavallı çağ!» «Bundan sonra, o gün yaklaşırken, yeryüzünün sakinleri üzerine, onbeş gün süreyle her gün korkunç bir işaret gelecek. İlk gün, güneş gökteki yörüngesinde ışıksız, fakat kumaş boyası gibi siyah olarak seyredecek; ve bir babanın ölmekte olan oğluna ah-vah ettiği gibi, ah-vah edecek. İkinci gün, ay kana dönecek ve kan yeryüzüne çığ gibi inecek. Üçüncü gün, yıldızların düşman orduları gibi, aralarında savaştıkları görülecek. Dördüncü gün, taşlar ve kayalar, vahşî düşmanlar gibi birbirleri üzerine hücum edecekler. Beşinci gün, her bitki ve ot kan ağlayacak. Altıncı gün, denizler yüzelli gez kadar yükselip, bütün gün öyle duvar gibi kalacaklar. Yedinci gün, tersine pek az görülebilecek kadar derine batacaklar. Sekizinci gün, kuşlarla yeryüzünün ve suların hayvanları bir araya gelip, feryat ve figan edecekler. Dokuzuncu gün, öylesine korkunç bir dolu fırtınası olacak ki, ancak canlıların onda biri kalacak şekilde her şeyi öldürecek.-Onuncu gün, öylesine korkunç yıldırımlar ve gök gürlemeleri meydana gelecek ki, dağların üçte bir parçası yarılıp kavrulacak. On birinci gün, her ırmak geriye doğru akacak ve su yerine kan akıtacak. On ikinci gün, her canlı figan edip, inleyecek. On üçüncü gün, gök kitap gibi dürülecek ve her canlının ölmesi için ateş yağdıracak. On dördüncü gün, öylesine korkunç bir deprem olacak ki, dağların tepeleri kuşlar gibi havada uçuşacak ve bütün yeryüzü bir ova haline gelecek. Onbeşinci gün, kutsal melekler ölecek ve Allah tek başına hayatta kalacak şan, şeref ve azamet Onundur.» Ve Isa böyle deyip, her iki eliyle yüzünü tokatladı ve başını yere vurdu. Ve, başını kaldırıp, dedi: «Benim sözlerime, benim Allah'ın oğlu olduğumu katanlara lanet olsun.» Bu sözler üzerine havariler ölüler gibi yere kapandılar, bunun üzerine İsa onlan kaldırıp, dedi: «O günde korkuya kapılmak istemiyorsak, şimdi Allah'tan korkalım.»

 

54. Hüküm Günü

 

«Bu işaretler geçince, dünya üzerine kırk gün karanlık olacak, yalnızca yaşayan Allah'tır o gün, şan ve azamet ebediyen O'nadır. Kırk gün geçince Allah, tekrar güneş gibi, fakat bin güneş kadar parlak kalkacak olan Elçisi'ne hayat verecek. O, oturacak ve konuşmayacak, çünkü kendinden geçmiş gibi olacak. Allah, sevdiği dört meleği yeniden diriltecek ve onlar Allah'ın elçisini arayacak. Bulunca da, kendisine göz kulak olmak için bulunduğu yerin dört yanına yerleşecekler. Ardından, Allah tüm meleklere hayat verecek ve Allah'ın Elçisinin çevresinde arılar gibi dönerek gelecekler. Bundan sonra, Allah tüm peygamberlerine hayat verecek ve Âdem’in ardından hepsi Allah'ın Elçisi'nin elini öpmeye gidecek ve kendilerini O'nun himayesine bırakacaklar. Sonra Allah tüm seçkin kullarına hayat verecek ve şöyle bağıracaklar: «Ey Muhammed, bizi hatırından çıkarma!» Bu bağrışmalar üzerine Allah'ın elçisinde acıma duygusu uyanacak ve kurtuluşları için endişelenecek, ne yapması gerektiğini düşünecek. Bunun ardından, Allah her yaratılmışa hayat verecek ve önceki varlıklarına dönecekler, fakat herkes, aynca konuşma gücüne sahip olacak. Sonra, Allah tüm günahkârlara (fasık, facir, kâfir, münafık) hayat verecek, yeniden dirildiklerinde çirkinliklerine bakarak, Allah'ın tüm yaratıkları bağıracaklar: «Rahmetin bizi bırakmasın, ey Allah'ımiz Rabb.» Bunun ardından, Allah şeytan'ı diriltecek ve onu görünce, görünümünün iğrençliğinden korkarak, her yaratık ölü gibi olacak. «Allah razı olsun ki» dedi İsa, «bu canavarı ben o gün görmem, yalnızca Allah'ın Elçisi bu tür şekillerden korkuya kapılmayacak, çünkü O sadece Allah'tan korkacak». Sonra, surunun sesiyle herkesin dirileceği melek, suruna yeniden üfürüp, diyecek: «Hüküme gelin ey yaratıklar, çünkü Yaratıcı'nız sizi yargılamak diliyor!». Ardından, göğün ortasında, Yehoşafat vadisi üzerinde ışıldayan bir taht belirecek ve üzerine beyaz bir bulut gelecek, bunun üzerine melekler bağıracaklar: «Sen, bizi yaratan ve bizi şeytan'ın kaydırmasından koruyan Allah'ımızı tesbih ve ta'zim ederiz.» Sonra, Allah'ın elçisi korkacak, şu sebepten ki, kimsenin gerektiği kadar Allah'ı sevmemiş olduğunu algılayacak. Çünkü karşılığında bir parça altın alacak olanın altmış akçesi olmalı; öyle de, eğer bir akçeden başka bir şey yoksa karşılığında bir şey alamıyacaktır. Ya, Allah'ın Elçisi de korkacak olursa, kötülük ve pislik dolu dinsizler ne yapacak?»

 

55.

 

«Allah'ın Elçisi tüm peygamberleri toplamaya çıkacak, onlarla konuşup, kendilerinden mü'minler için birlikte Allah'a yalvarmaya gitmelerini rica edecek. Ve, hepsi de korkuyla özür dileyecek; Allah sağ ve diridir ki, bildiğim şeyi bilerek ben de gitmeyeceğim. Sonra Allah bu durumu görüp, Elçisi'ne her şeyi nasıl O'nun sevgisi için yarattığını hatırlatacak ve böylece korkusu gidecek ve melekler, «Ey Allah, Allah'ımız, Senin kutsal adını tesbih ederiz» diye söyleşirken, sevgi ve saygıyla tahta yaklaşacak.» «Ve tahta yaklaştığında, Allah Elçisi'ne, uzun zamandır bir araya gelmemiş bir dostun bir dosta açtığı gibi açacak. İlk konuşan Allah'ın elçisi olacak ve diyecek ; «Ey Allah'ım, seni seviyor ve sana ibadet ediyorum. Bütün kalbim ve ruhumla, beni kulun olarak yaratmak lûtfunda bulunduğun ve her şeyde, her şey için ve her şeyin üstünde seni seveyim diye her şeyi benim sevgim için yarattığından dolayı sana hamd ederim; bu bakımdan, bütün yaratıkların Sana sena etsinler, ey Allah'ım» . Sonra, Allah'ın yarattığı her şey diyecek: «Sana hamd ederiz ey Rabb ve kutsal adını tesbih ederiz». Bakın, size diyorum ki, şeytan'Ia birlikte cinler ve tövbe etmeyenler o zaman öyle ağlayacaklar ki, her birinin gözlerinden akan su, Erden ırmağının suyundan daha çok olacak. Ve Allah'ı da görmeyecekler. «Ve Allah Elçisi’ne konuşarak, diyecek: «Hoş geldin, ey benim imanlı kulum; şimdi ne dilersen iste benden, çünkü her şeyi elde edeceksin.» Allah'ın Elçisi cevap verecek; Ey Rabbim, hatırlıyorum ki, beni yarattığın zaman, benim sevgim için, ben kulun aracılığıyla Seni yüceltsinler diye dünyayı ve cenneti, melekleri ve insanları yaratmak istediğini söylemiştin. Bu bakımdan rahîm ve adil olan Rabbim Allah, sana, kuluna yapılan va'dı hatırlaman için yalvarıyorum.»

 

Ve Allah, dostuyla şakalaşan bir dost gibi cevap verecek ve diyecek: «Buna şahitlerin var mı dostum Muhammed?» Ve, o saygıyla diyecek: «Evet Rabbim.» Sonra, Allah cevap verecek, «Git, çağır onları ey Cebrail.» Melek Cebrail Allah'ın Elçisi'ne gelip, diyecek : «Efendi, şahitlerin kimdir?» Allah'ın Elçisi cevap verecek: « Âdem, İbrahim, İsmail, Musa, Davud ve Meryem oğlu İsa.» Sonra, melek gidecek ve adı geçen şahitleri çağıracak, korkuyla oraya gidecekler. Ve hazır olduklarında, Allah onlara diyecek; «Elçimin iddia ettiği şeyi hatırlıyor musunuz?» Cevap verecekler; «Hangi şeyi ey Rabbimiz? » Allah diyecek: «Bütün şeyler kendi aracılığıyla bana sena etsinler diye, her şeyi O'nun sevgisi için yarattığımı.» Sonra, onların hepsi cevap verecekler: «Bizimle birlikte, bizden daha iyi üç şahit daha var, Rabbimiz.» Bunun üzerine, Allah cevaplayacak : «Kimlerdir bu üç şahit?» Sonra, Musa diyecek : «Bana verdiğin kitab ilkidir»; ve Davud diyecek: «Bana verdiğin kitab ikincisidir»; ve size konuşan diyecek : «Rabbim, şeytan tarafından aldatılan tüm dünya, benim senin oğlun ve yoldaşın olduğumu söyledi ve fakat bana verdiğin kitab, gerçekte benim senin kulun olduğumu söylüyordu ve bu kitab, «Bana verdiğin kitap da böyle der, ey Rabbim.» Ve Allah'ın Elçisi bunu söyleyince Allah konuşup, diyecek: «Şimdi yapmış olduğum şeylerin hepsini herkesin seni ne kadar çok sevdiğimi bilmesi için yaptım.» Ve böyle konuştuktan sonra, Allah Elçisine, içinde bütün seçilmiş kulların adı yazılan bir kitab verecek. Bunun üzerine, her yaratık Allah'a saygı gösterisinde bulunup, diyecek: « Yalnızca Sanadır, ey Allahımız şan ve izzet. Çünkü bize Elçi'ni Sen gönderdin. »

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

56. "Ey Rabb Allah, Bizi De Şu Toprağa İade Et!"

 

Allah, Elçisi'nin elindeki kitabı açacak ve Elçisi oradan okuyup, tüm melekleri, peygamberleri ve seçilmiş kulları çağıracak ve her birinin alnında Allah'ın Elçisi'nin işareti yazılı olacak. Ve kitapta Cennet'in ihtişamı yazılacak. Sonra, herkes Allah'ın sağına geçecek; Allah'ın yanına elçisi oturacak ve peygamberler O'nun yanına oturacaklar. Evliya peygamberlerin yanına oturacaklar. Asfiya velilerin yanına oturacak ve melek sura üfürüp, şeytan'ı mahkemeye çağıracak.

 

57.

 

Sonra, bu zavallı yaratık gelecek ve en büyük küfür ve hakaretlerle her yaratık tarafından suçlanacak Bu nedenle, Allah melek Mikâil'i çağıracak, o da Allah'ın kılıcıyla şeytan’a yüz bin defa vuracak. Şeytan'a vuracak ve her vuruş on Cehennem ağırlığında olup, şeytan Cehennem çukuruna atılanların da ilki olacak. Melek, şeytan'ın yoldaşlarını çağıracak ve onlar da aynı şekilde suçlanıp, hakarete uğrayacaklar. Bunun üzerine, melek Mikâil, Allah’tan aldığı yetkiyle bir kısmına yüz defa, bir kısmına elli, bir kısmına yirmi, bir kısmına on, bir kısmına da beş defa vuracak. Ve sonra hepsi çukura inecekler, çünkü Allah onlara diyecek: «Cehennem sizin mekânınızdır, ey melunlar.» Bundan sonra, mahkemeye tüm kâfirler ve fasıklar çağırılacak, bunlara karşı önce insanın altındaki yaratıklar çıkacak ve Allah'ın önünde, bu insanlara nasıl hizmet ettiklerini ve bunların Allah'a ve yaratıklarına nasıl rezilce davrandıklarını anlatıp, tanıklık edecekler. Ve peygamberlerin hepsi kalkıp, aleyhlerinde tanıklık edecek. Bunun üzerine, Allah tarafından cehennemi alevlere mahkûm edilecekler. Bakın, size diyorum ki, bu korkunç günde hiç bir boş söz veya düşünce cezasız kalmayacak. Bakın, size söylüyorum ki, at kılından gömlek güneş gibi parlayacak ve kişinin Allah aşkıyla taşıdığı her bit inciye dönüşecek. Gerçek yoksulluk içinde Allah'a yürekten kulluk eden fakirler iki kat, üç kat daha çok kutsanır. Çünkü onlar bu dünyada dünyevî hazlardan yoksundurlar. Ve bu nedenle pek çok günahlardan da azadedirler; o günde de, dünyanın zenginliklerini nasıl harcadıkları konusunda hesap vermek zorunda kalmayacaklar, tersine, sabırları ve yoksullukları nedeniyle ödüllendirilecekler. Bakın, size diyorum ki, eğer dünya bunu bilse, kaftandan önce at kılından gömleği, altından önce bitleri ve ziyafetlerden önce oruçları seçer. Her şey incelendiğinde Allah, Elçisi'ne seslenerek: «Bak, ey dostum, kötülükleri ne kadar da büyük, hâlbuki yaratıcıları olan Ben, tüm yaratılmış şeyleri hizmetlerine verdim ve onlar her şeyde şanımı kırmaya çalıştılar. Bu nedenle, en adaletli şey, onlara merhamet etmememdir. » Ve o bu sözleri söyledikten sonra, tüm melekler ve peygamberler Allah'ın seçilmişleriyle birlikte hayır, neden seçilmişler diyorum? Bakın, size söylüyorum ki, örümcekler ve sinekler, taşlar ve kumlar dinsizlere karşı haykıracak ve adalet isteyecekler. Sonra, Allah insanın altındaki tüm canlı ruhlan yeniden toprak edecek ve dinsizleri de cehenneme gönderecek. Giderlerken, köpeklerin, atların ve diğer çirkin hayvanların katılacakları toprağı tekrar görecekler. Bunun üzerine, diyecekler: «Ey Rabb Allah, bizi de şu toprağa iade et.» Fakat bu istekleri kendilerine bahşedilmeyecek.»

 

58.

 

İsa konuşurken havariler acı acı ağlıyorlardı. Ve, Isa da pek çok gözyaşı döktü. Yuhanna ağlamasını bitirip sordu: «Ey muallim» öğrenmek istediğimiz iki şey var. Biri, merhamet ve acıma dolu olan Allah'ın Elçisi'nin kendisi gibi aynı çamurdan olduklarını bildiği halde, o gün tövbesizlere acımaması nasıl mümkün oluyor? Diğeri, Mikâil'in kılıcının on cehennem ağırlığında olmasını nasıl anlayacağız; sonra, birden fazla cehennem var mıdır? İsa cevap verdi: «Davud Peygamber'in, günahkârların helakine adaletli olanların nasıl güleceği ve «ümidini gücüne ve zenginliğine bağlayıp Allah'ı unutan insanı gördüm» diyerek alay edeceğiyle ilgili sözlerini duymadınız mı? Bu bakımdan, bakın size diyorum ki, İbrahim babasıyla ve Âdem tüm tövbesiz günahkârlarla alay edecek ve bu olacak, çünkü seçilmişler yeniden öylesine tam ve Allah'a müttefik olarak doğacaklar ki, zihinlerinde Allah'ın adaletine karşı en ufak bir düşünce beslemeyecekler; bu nedenle, hepsi ve hepsinin üstünde Allah'ın Elçisi adalet isteyecek. Huzurunda durduğum Allah sağ ve diridir ki, ben şimdi insanlığa acıyarak ağlıyorum da, o gün, sözlerimi küçümseyenlere ve hepsinden çok kitabımı kirletenlere karşı acımadan adalet isteyeceğim.»

 

59. Cehennemin Mahiyeti

 

«Cehennem birdir havarilerim ve içinde melunlar ebediyen ceza çekeceklerdir. Böyle de, biri diğerinden daha derin yedi odası veya bölümü vardır ve en derinine giden daha büyük azap çekecektir. Yine, benim Mikâil'in kılıcıyla ilgili sözlerim de doğrudur. Çünkü bir günah işleyen bir cehennemi hak eder, iki günah işleyen iki cehennemi hak eder. Bu bakımdan, bir cehennemde günahkâr melunlar, on, yüz veya bin cehennemde azap çekiyormuş hissi duyacaklardır ve Kadîri Mutlak Allah, gücü ve adaleti sebebiyle, Şeytan'a on, yüz, bin bir milyon cehennemdeymiş gibi ve geri kalanların her birine de kötülüklerine göre azap çektirecektir.» Sonra Petrus karşılık verdi: «Ey muallim, gerçekten Allah'ın adaleti büyüktür ve bugün bu konuşma sizi üzdü; bu nedenle, sizden rica ediyoruz, dinlenin ve cehennemin nasıl olduğunu bize yann anlatan.» Isa cevap verdi: «Ey Petrus, bana dinlenmemi söylersin; Ey Petrus, sen ne dediğini bilmiyorsun. Yoksa böyle konuşmazdın. Bakın, sana diyorum ki, bu dünya hayatında dinlenmek dindarlığın zehri ve her iyi işi tüketen bir ateştir. Hem, Allah'ın peygamberi Süleyman'ın bütün peygamberler gibi, üşengeçliği eleştirdiğini unuttun mu? Ne kadar doğru söylüyor o; «Haylaz, soğuk korkusuyla toprağı işlemeyecek ve yaz gelince dilenecektir!» Bundan dolayı, dedi: «Elinden ne geliyorsa, hepsini dinlenmeden yap.» Ve Allah’ın en suçsuz dostu Eyüp ne diyor: «Kuşun uçmak için doğduğu gibi, insan da çalışmak için doğmuştur.» Bakın, size diyorum ki, her şeyden çok dinlenmekten nefret ederim.»

 

60.

 

«Cehennem birdir ve kış yazın, soğuk da sıcağın zıddı olduğu gibi, o da Cennet'in zıddıdır. Bu bakımdan, Cehennem'in alçaklığını tanımlayan, Allah'ın nimetlerinin Cennet'ini görmüş olmalıdır. Ve sonra İsa ağlatan bir inilti koyvererek, dedi: «Cidden, hiç şekillenmemiş olmak, böylesine dehşetli işkencelerden daha iyi olurdu. Çünkü vücudunun her yanında işkenceler çeken ve kendisine merhamet gösterecek olması şöyle dursun, herkes tarafından alay edilen bir insan düşünün; söyleyin bana, bu büyük bir azap olmaz mı?» Havariler cevap verdiler: «En büyüğü.» Sonra İsa dedi: «Şimdi bu cehenneme oranla bir sevinçtir. Size gerçekten diyorum ki, eğer Allah, tüm insanların bu dünyada çektikleri ve Hüküm Günü'ne kadar çekecekleri azabı bir kefeye ve cehennem azabının tek bir saatini da öbür kefeye koysa, fasık ve facirîer kuşkusuz bu dünyanın acılarını seçerler. Çünkü dünyanın acıları, insanların elinden gelirken, diğer acılar merhamet nedir bilmeyen cinlerin zebanilerin? Elinden gelir çekilir. Ne zalim bir ateş verecektir onlar zavallı günahkârlara! Ne acı, ama yine de alevleri hafifletmeyecek olan bir soğuk! Ne gıcırdayan dişler, hıçkırıklar ve ağlamalar! Öyle ki, Erden Irmağın suyu, onların gözlerinden her saniye dökülecek yaşlardan daha azdır. Ve, burada dilleri, anneleri, babaları ve ebedi Sübhan olan Yaratıcılanyla birlikte yaratılmış her şeye lanet okuyacaktır.»

 

61.

 

İsa böyle deyip, Musa'nın kitabında yazılı olan Allah'ın kanununa göre havarileriyle birlikte yıkandı ve sonra namaz kıldılar. Ve onu böyle üzgün gören havariler kendisiyle o gün hiç konuşmadılar, her biri, onun sözleri üzerine dehşetten dona kalmıştı. Sonra İsa, akşam namazının ardından ağzını açıp dedi: «Hangi aile babası bir hırsızın evine girmek niyetinde olduğunu bilirse uyuyabilir? Emin olun, hiç biri; çünkü etrafı gözetler ve hırsızı öldürmek için hazır bekler. Öyle de, şeytan'ın yiyebileceği kişiyi bulmak için dolaşan azgın bir arslan olduğunu bilmez misiniz? O, insana günah işletmenin yolunu arar. Bakın, size diyorum ki, eğer insan şu tüccar gibi davranırsa, o gün hiç bir korkusu olmaz. Çünkü hazırlığı iyidir. Ticaret yapmaları ve kârı adil bir şekilde bölüşmeleri için komşularına para veren bir adam vardı. Ve bir kısmının ticareti iyi gitti ve parayı iki katına çıkardılar. Fakat bir kısmı ise parayı, onu kendilerine veren adamı kötüleyip, düşmanının hizmetinde kullandılar. Şimdi söyleyin bana, bu komşu borçlularını hesap vermeğe çağırdığında, ne olacaktır? İnanın, o ticareti iyi gidenleri ödüllendirecek, fakat diğerlerine karşı kızgınlığı paylama biçiminde kendini gösterecektir. Ve sonra onları kanuna göre cezalandıracaktır. Ruhum huzurunda duran Allah sağ ve diridir ki, komşu, kendisi sena olunsun ve insan Cennet'in ihtişamına ersin ve dünyada iyi yaşasın diye, insana hayatla birlikte sahip olduğu her şeyi veren Allah'tır. İyi yaşayanların örneği, paraları iki katına çıkanlardır. Çünkü günahkârlar onların gösterdiği örneğe bakarak tövbeye gelirler, böylece iyi yaşayan insanlar daha büyük bir ödülle ödüllendirileceklerdir. Fakat günahlarıyla ve Allah'ın düşmanı şeytan'ın hizmetinde geçen hayatlarıyla Allah'ın kendilerine verdiği şeyleri yarıya indiren, Allah'a küfreden ve başkalarına saldırılarda bulunan lânetli günahkârlar, söyleyin bana, bunların cezası ne olacaktır?» «Ölçülemez derecede olacaktır» dedi havariler.

 

 

 

62.

 

Sonra İsa dedi: «îyi yaşayacak olan, dükkânını kilitleyip, onu gece gündüz büyük bir dikkatle koruyan tüccardan örnek almalıdır. Ve aldığı şeyleri satarak kâr etmek isteyecektir, çünkü bu şekilde kaybedeceğini sezerse, kendi kardeşine bile satmayacaktır. Öyleyse sizin de böyle yapmanız gerekir. Çünkü gerçekten ruhunuz bir tüccardır, beden ise dükkândır; bu bakımdan, duyular yoluyla dışandan aldığını, ruhuyla alır, satar. Ve para sevgidir. Bakın bakayım, sevginizi vererek kendisiyle kâr edemeyeceğiniz en küçük bir düşünceyi alıp satmazsınız. Ama düşünce, söz, iş tümüyle Allah'ın sevgisi için olmalı,- çünkü, ancak bu şekilde o gün emniyette olursunuz. Bakın, size diyorum ki, pek çokları abdest alıp namaza gider, pek çokları oruç tutup zekât verir, pek çokları ilimle uğraşır ve başkalarına vaaz verir. Ama hepsinin sonu Allah katında kötüdür; çünkü bedeni temizlerler, kalbi değil; ağızla ağlarlar, kalple değil; etlerden uzak dururlar, kendilerini günahlarla doyururlar; kendilerine iyi densin diye, başkalarına kendileri için iyi olmayan şeyler verirler; işe yarasın diye değil, konuşmayı bilmek için ilimle uğraşırlar. Kendilerinin tersini yaptıkları şeyleri başkalarına öğütlerler. Ve böylece kendi dilleriyle kendilerini mahkûm ederler. Allah, sağ ve diridir ki, bunlar Allah'ı kalpleriyle tanımazlar; çünkü, tanımış olsalardı severlerdi; ve insan madem ki sahip olduğu her şeyi Allah'tan almıştır, Öyle de, her şeyi Allah'ın sevgisi uğrunda harcamalıdır.»

 

63.

 

Bir kaç gün sonra, İsa Samirîierin bir şehrine uğradı; fakat kendisini şehre almadıkları gibi, havarilerine ekmek de satmak istemediler. Bunun üzerine Yakup ve Yuhanna dediler: «Muallim, razı olur musun ki, Allah'a dua edelim de, gökten bu insanların üzerine ateş indirsin?» İsa cevap verdi: «Hangi ruhun sizi çektiğini bilmiyorsunuz da, böyle konuşuyorsunuz. Hatırlayın ki, Allah, içinde Allah'tan korkan kimse görmediğinden Ninova'yı yıkmaya karar vermişti. Burası, öylesine kötüydü ki, Allah Yunus peygamberi bu şehre göndermek üzere çağırdı. O da halktan korkusundan Tarsus'a kaçmak istedi. Bunun üzerine Allah O'nu Denize attı ve bir balığa yakalanıp, Ninova yakınıra fırlatıldı. Ve, orada tebliğde bulundu, insanlar tövbeye geldiler ve Allah da kendilerine acıdı,» «Öç için çağıranlara yazıklar olsun çünkü her insanın içinde Allah'ın öcünü çekecek bir neden bulunduğundan, çağırdıkları başlarına gelecektir. Şimdi söyleyin bana, bu şehri bu insanlarla birlikte siz mi yarattınız? Ey siz deliler, emin olun ki hayır. Çünkü tüm yaratıklar bir araya gelse, hiç yoktan yeni tek bir sinek yaratamazlar. Eğer, bu şehri yaratmış olan Sübhan ve Azim Allah şimdi onu yaşatıyorsa, siz hangi nedenle onu yıkmayı arzularsınız? Neden şöyle demediniz? «Razı olur musun ki muallim Allah'ımız Rabb'e dua edelim de, bu insanlar tövbeye gelsinler?» Kesinlikle benim havarimin yapacağı doğru hareket budur. Kötülük yapanlar için Allah'a dua etmektir. Habil, Allah'ın lanetine uğrayan kardeşi Kabil kendisini öldürürken böyle yaptı. İbrahim, karısını kendisinden alan Firavun için de böyle yaptı ve bunun üzerine Allah’ın meleği Firavun’u öldürmedi de, vurup sakatladı. Dinsiz kralın iradesiyle mabette öldürülürken, Zekeriyya da böyle yaptı. Allah'ın tüm dostları ve kutsal peygamberlerle birlikte, Yeremya İşaya, Hezekiel, Danyal ve Davud böyle yaptılar. Söyleyin bana, eğer bir kardeş çıldırmışsa, kötü konuştu ve yanına varanlara vurdu diye onu öldürür müsünüz? Kesinlikle, böyle yapmayacaksınız, bilakis, sakatlığına iyi gelecek ilaçlarla onu sıhhatine kavuşturmaya çalışacaksınız.

 

64.

 

«Ruhum huzurunda duran Allah sağ ve diridir ki, bir günahkâr herhangi bir insana eziyet ederken, sağlam bir zihne sahip değildir, çünkü söyleyin bana, düşmanının cübbesini yırtma uğruna başını kıracak bir kimse var mıdır? Şimdi, düşmanının bedenini incitmek için kendini Allah'tan, ruhunun başından ayıran kişinin nasıl salim bir zihni olabilir? « Söyle bana ey insan, düşman kimdir? Kesinlikle bedeniniz ve sizi öven herkes. Bu nedenle, eğer sıhhatli bir zihne sahipseniz, sizi kötüleyenlerin ellerini öper ve size eziyet edenlere ve vurup duranlara hediyeler verirsiniz; çünkü ey insan, çünkü bu hayatta günahlarınızdan dolayı ne kadar kötülenir ve eziyet çekerseniz, Hüküm Günü'nde o kadar az kötülenip, eziyet çekeceksiniz. Fakat söyle bana ey insan, eğer veliler ve Allah'ın peygamberleri, masum olmalarına rağmen eziyet çekmiş ve dünya tarafından lekelenmişlerse, ey günahkâr, sana yapılacak olan nedir ve onlar kendilerine eziyet edenler için dua edip, tüm sabırlarıyla tahammül göstermişlerse, senin ne yapman gerekir, ey Cehennem'e lâyık olan insan? Söyleyin bana ey havarilerim, Şimei'nin Allah'ın kulu Davud Peygamber'e hakaretler edip, taşladığını bilmiyor musunuz? Öyleyken, Şimei'yi seve seve öldürecek olanlara Davud ne dedi?» Sana ne oluyor ki ey Yoab, Şimei'yi öldürmek istiyorsun? Bırak, bana hakaretler etsin o, çünkü bu, o hakaretleri nimete çevirecek olan Allah'ın iradesidir.» Ve, böyle oldu; Allah Davud'un sabrını gördü ve onu kendi oğlu Absalom'un zulmünden kurtardı. İki havari cevap verdi: «Rab, biz günaha girdik, Allah bize merhamet etsin.» Ve İsa cevap verdi: «Âmin.»

 

65.

 

Fısıh bayramı yaklaştı ve İsa havarileriyle birlikte Kudüs'e gitti. Ve «Probatika» denilen havuza vardı. Ve her gün Allah'ın meleği havuzu bulandırdığından ve suya ilk giren suyun hareketinden sonra her türlü noksanlıktan kurtulduğu için banyoya böyle denirdi. Bu nedenle, beş çatılı bölmesi olan havuzun yanında çok sayıda hasta kalırdı. Ve, İsa orada otuzsekiz yıl bulunan, azap verici bir sakatlıkla ma'lûl güçsüz bir adam gördü. Bunun üzerine, durumu İlâhî ilhamla bilen İsa hasta adama acıdı ve şöyle dedi: iyi olmak ister misin?» Güçsüz adam cevap verdi: «Rab, melek suyu bulatınca beni içine itecek kimsem olmuyor, fakat ben gelirken de, bir başkası benden önce inip oraya giriyor.» Sonra, İsa gözlerini gökyüzüne kaldırıp, dedi: «Allah'ımız Rabb, babalarımızın Allah'ı, bu güçsüz adama merhamet et.» Ve bunu dedikten sonra İsa yine dedi: «Allah'ın adıyla kardeş, bütün ol; kalk ve yatağını al.» Sonra, güçsüz adam kalktı, Allah'a hamd ederek yatağını omuzlarına koydu ve Allah'a hamd ederek evine gitti. Onu görenler bağırdılar: «Bugün yedinci gündür; yatağını taşıma meşru değildir». Sonra, kendisine sordular: «Kimdir o?» O cevap verdi: «Adını bilmiyorum.» Bunun üzerine, aralarında söyleştiler. —Nasıralı İsa olmalı.» Diğerleri dedi: «Hayır, çünkü o Allah'ın kutsal bir kuludur, hâlbuki bunu yapan kötü bir adamdır, çünkü yedinci günün yasağını çiğnemiştir.» Ve İsa mabede girdi ve sözlerini duymak için büyük bir kalabalık yanına yaklaştı, bu durum karşısında, Ferisiler kıskançlıktan yanıp tutuşuyorlardı.

 

66.

 

İçlerinden biri öne gelip dedi: «îyi muallim, doğru ve güzel öğretirsin; bu bakımdan söyle bana, Cennet’te Allah bize nasıl bir mükâfat verecektir?» İsa cevap verdi: «Sen bana iyi dersin ve yalnızca Allah'ın iyi olduğunu bilmezsin. Allah'ın dostu Eyüp’ün sözüne bakın: «Bir günlük çocuk temiz değildir; yaa, Allah'ın melekleri bile Allah'ın huzurunda hatasız değildirler. Daha da dedi: «Beden günahı çeker ve toprağın suyu emdiği gibi kötülükleri emer.» Bunun üzerine kafası karışan Ferisi sustu. Ve İsa dedi: «Bakın, size söylüyorum ki, hiç bir şey konuşmaktan daha feci değildir. Süleyman'ın sözüne dikkat edin. «Hayat ve ölüm dilin kudreti içindedir.» Ve, Havarilerine dönüp, dedi: «Sizi kutsayanlara karşı dikkatli olun, çünkü onlar sizi aldatmaktadırlar. Dille şeytan ilk anne babamızı kutsadı, ama sözlerinin sonu kötü oldu. Mısır'ın önde gelenleri de aynı şekilde Firavun'u kutsadılar, Caiut Filistinlileri kutsadı. Yine, dörtyüz sahte peygamber Ahab'ı kutsadı; ama övgüleri yalancıktandı ki, övülen övenlerle birlikte helak olup gitti. Bu bakımdan Allah İşaya Peygamber aracılığıyla boşuna, '«İnsanlarım, sizi kutsayanlar sizi aldatırlar» dememiştir. Yazıklar olsun size yazıcılar ve Ferisîler; yazıklar olsun size kâhinler ve Levililer çünkü siz, Kurban kesmeye gelenleri Allah'ın bir insan gibi et yediğine inandırarak, Rabb'ın kurbanını berbat ettiniz.»

 

67.

 

Çünkü onlara dersiniz: «Koyun, sığır ve kuzularınızı Allah’ın mabedine getirin ve kendiniz hiç yemeyip, bunları size vermiş olan Allah'a bir pay ayırın». Ve babamız İbrahim'in inancı ve itaatiyle birlikte, Allah'ın kendisine yaptığı va'd ve verdiği nimetler hiç bir zaman unutulmasın diye, babamız İbrahim'in oğluna bahşedilen hayata bir şahitlik olan kurbanın menşeini onlara anlatmazsınız. Fakat peygamber Hezekiel aracılığıyla Allah der: «Kurbanlarınızı benden uzaklaştırın, sizin kurbanlıklarınız bana kerih geliyor.» Allah'ın Hoşea Peygamber'e söylediği sözün olacağı vakit yaklaşıyor: «İnsanların seçmediğine seçilmişler diyeceğim.» Ve Hezekiel Peygamber'e de der; «Allah insanlarıyla, babalarınıza verip de gözetmedikleri ahde göre olmayan yeni bir ahid yapacak ve onlardan taş yüreklerini alıp, yeni bir yürek verecek- ve bütün bunlar olacaktır, çünkü siz O'nun kanununda yürümüyorsunuz. Ve, elinizde anahtar varken açmıyorsunuz; tersine üstünde yürümek isteyenler için yolu kapatıyorsunuz.» Kâhin her şeyi mabedin yanında duran başkâhine bildirmek için gidiyordu ki, İsa dedi; «Kal, çünkü soruna cevap vereceğim.»

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

68.

 

«Allah'ın bize Cennet'te ne vereceğini size anlatmamı istersin. Bakın, size diyorum ki, ücretleri düşünenler patronu sevmezler. Önünde bir koyun sürüsü bulunan bir çoban kurdun geldiğini görünce onları korumaya hazırlanır; ama tersine, ücretli kurdu görünce koyunları ve sürüyü terkeder. Huzurunda durduğum Allah sağ ve diridir ki, eğer babalarımızın ALLAH'ı sizin Allah'ınız olmuş olsaydı, «Allah bize ne verecek» diye aklınızdan geçirmezdiniz. Tersine, Davud Peygamber'in dediği gibi derdiniz: «Bana verdiği bunca şeye karşılık ben Allah'a ne vereceğim?» Anlayasınız diye, sözlerimi bir temsille anlatacağım. Kralın biri, yol kenarında hırsızlar tarafından soyulup, ölme derecesinde yaralanan bir adam gördü. Ve, ona acıyıp bu adamı şehre götürerek gerekli bakımını yapmalarını kölelerine emretti ve onlar da bunu tüm dikkatleriyle yerine getirdiler. Ve kral hasta adama karşı büyük bir sevgi duyup, kızını ona verdi ve varisi yaptı. Şimdi, bu kral mutlaka en merhametli bir kraldı, fakat adam köleleri dövdü, ilâçları küçümsedi, karısına kötü davrandı, kral hakkında ileri geri konuştu ve sipahilerini ona karşı ayaklandırdı. Ve kral herhangi bir hizmet istediğinde, «Kral bana ödül olarak ne verecek» der dururdu. Şimdi, kral bunu işitince, böylesine dinsiz bir adama ne yapsın?» Hepsi birden cevap verdiler. «Yazıklar olsun ona, kral onu her şeyden yoksun bırakır ve şiddetli, bir biçimde cezalandırır.» O zaman İsa dedi: «Ey kâhinler, yazıcılar, Farisîler ve siz, benim sözümü dinleyen başkâhin: «Size Allah'ın, peygamberi İşaya aracılığıyla söylediğini bildiriyorum: «Ben köleleri besledim ve yücelttim, fakat onlar beni küçümsediler.» Kral, İsrail kavmini bu dünyada acılarla dolu bularak, onlara kulları Yusuf, Musa ve Harun'u verip, bakımlarını yaptıran Allah'ımızdır. Ve Allah'ımız onlara karşı öylesine bir sevgi duymuştur ki, İsrail kavmi uğruna Mısır'ı vurmuş, Firavun'u boğmuş ve Kenanîlerle Medyenliler'in yüz yirmi kralını darmadağın etmiştir; İsrail Kavmi'ne kanununu vermiş, onları insanlarımızın oturduğu toprakların tümüne varis kılmıştır. « Fakat İsrail Kavmi'nin yaptığı nedir? Ne kadar peygamberi öldürmüş, ne kadar peygamberliği bozup lekelemiştir; nasıl da Allah'ın kanununu çiğnemiştir; bu nedenle kaç tanesi Allah'tan kopup, sizin suçlarınız yüzünden ey kâhinler, putlara kulluğa koşmuştur! Ve yaşama biçiminizle Allah'ın şanını nasıl da hiçe sayarsınız! Ve sonra da gelip bana sorarsınız; «Allah bize Cennet'te ne verecek» diye. Bana şöyle sormalıydınız : «Allah'ın bize Cehennem'de vereceği ceza ne olacaktır?» Ve sonra da Allah'ın kendinize merhamet etmesi amacıyla gerçek tövbe için ne yapmanız gerektiğini sormalıydınız. Size bunu söyleyebilirim ve sizi bu hedefe yöneltiyorum.»

 

69.

 

«Huzurunda durduğum Allah sağ ve diridir ki, benden göklere çıkarma değil, gerçeği alacaksınız. Bu bakımdan size diyorum ki, babalarımızın günah işledikten sonra yaptığı gibi tövbe edip, Allah'a dönün ve kalbinizi sertleştirmeyin.» Kâhinler bu konuşma üzerine kızgınlıktan bitip tükeniyorlardı ama halktan korkularına tek bir ses çıkaramıyorlardı.

 

Ve, İsa sözlerini şöyle sürdürdü: «Ey fakihler, ey yazıcılar, ey Ferisîler, ey kâhinler, söyleyin bana, şövalyeler gibi atlar arzular, fakat savaşa gitmeği arzu etmezsiniz; kadınlar gibi güzel giysiler arzular, fakat eğirme ve çocuk beslemeği arzu etmezsiniz; tarlaların meyvelerini arzular, fakat toprağı işlemeği arzu etmezsiniz; denizin balıklarını arzular, fakat balığa gitmeyi arzu etmezsiniz; şehirliler gibi şeref arzular, fakat cumhuriyetin yükünü arzu etmezsiniz; ve kâhinler olarak onda birleri aşarı ve ilk toplanan meyveleri arzular, fakat Allah'a gerçek kulluk etmeği arzu etmezsiniz. Böyleyken, burada şersiz - kötülüksüz her iyiliği arzuladığınızı gören Allah ne yapacaktır size? Bakın, size diyorum ki, Allah size, tüm iyiliklerden yoksun her türlü şerri bulacağınız bir yer verecektir.» Ve, İsa bunları deyince, konuşup göremeyen ve işitme gücünden yoksun bir cin çarpmışı getirdiler kendisine. Bunun üzerine, inançlarını gören İsa gözlerini göğe kaldırdı ve dedi: «Babalarımızın Allah'ı Rabb, bu hasta adama merhamet et ve ona sıhhat ver ki, bu insanlar beni Sen'in gönderdiğini bilsinler.» Ve İsa böyle söyleyip, ruha ayrılmasını emrederek, dedi. «Rabbımız Allah'ın adının gücüyle adamdan ayrıl ey şerli olan!» Ruh ayrıldı ve dilsiz adam konuştu, gözleriyle de gördü. Bunun üzerine herkes korkuya kapıldı, fakat yazıcılar dediler: «Cinlerin reisi Beelzebu'nun gücüyle cinleri çıkarıp atıyor.» O zaman İsa dedi: «İçinde ayrılık olan her ülke yok olur, ev ev üstüne yıkılır; eğer, şeytan'ın gücüyle şeytan çıkarılıp atılıyorsa, bu ülke nasıl ayakta duracak? Eğer, sizin oğullarınız Süleyman Peygamber'in kendilerine verdiği kitapla şeytan'ı çıkarıp atıyorlarsa, benim şeytan'ı Allah'ın gücüyle çıkarıp attığımı doğruluyorlar demektir. Allah sağ ve diridir ki, Kutsal Ruh'a karşı küfür, dünya ve Ahiret'te bağışlanmayacaktır. Çünkü, kendi kendine kötülük eden insan, günahını bile kendini günaha sokacaktır.» Ve, İsa bunları deyip, mabetten çıktı. Ve, halk, toplayabildikleri tüm hastaları getirdikleri ve İsa da dua ederek, hepsine sıhhat verdiği için, ona ta'zimde bulundular. Bunun üzerine, o gün Kudüs'deki Romalı askerler şeytan'ın dürtmesiyle, İsa'nın, halkını ziyarete gelen İsrail Kavmi'nin Allah'ı olduğunu söyleyerek halk arasında fitne yaymaya başladılar.

 

70.

 

İsa Bayramdan sonra Kudüs'ten ayrılıp Filipus Kayseriyesi sınırlarından içeri girdi. Bu sırada, melek Cebrail halk arasında başlayan fesadı kendisine söyleyince, havarilerine sordu: «İnsanlar benim için ne diyor?» Dediler: «Bir kısmı senin İlya olduğunu, bir diğer kısmı Yeremya, bir diğer kısmı da eski peygamberler­den biri olduğunu söylüyor.» İsa cevap verdi: «Ya siz; benim için siz ne diyorsunuz?». Petrus cevap verdi: «Sen Allah'ın oğlu Mesih'sin.» O zaman, İsa kızdı ve kızgınlıkla onu azarlayıp, dedi; «Defol, ayrıl benden, çünkü sen şeytan'sın ve beni günaha sokmaya çalışıyorsun!». Ve onbir havariyi de tehdit edip, dedi. «Eğer böyle inanıyorsanız, yazıklar olsun size, çünkü ben böyle inananlara karşı Allah'tan büyük bir lanet kazandım». Ve Petrus'u kovup atmak istedi; bunun üzerine onbir havari onun için İsa'ya yalvardılar. O da onu kovmayıp, yeniden azarlıyarak dedi: «Uyanık olun da, bir daha sakın böyle bir söz söylemeyin, çünkü Allah sizi reddeder.» Petrus ağladı ve dedi: «Rab, ben aptalca konuştum; Allah'a yalvar da beni affetsin.» O zaman İsa dedi: « Eğer, Allah'ımız kulu Musa'­ya, çok sevdiği İlya'ya veya herhangi bir peygambere görünmek dilemiş olsa, Allah'ın bu imansız nesle görünmesi gerektiğini mi düşüneceksiniz? Siz bilmez misiniz ki, Allah her şeyi hiç yoktan tek bir sözle yaratmıştır ve tüm insanların menşei bir çamur parçasıdır. Bu durumda Allah'ın nasıl olur da, insana benzeyen bir yanı bulunabilir? Yazıklar olsun, şeytan'a kanarak kendi kendilerine eziyet edenlere!» Ve İsa bunu deyip, Petrus için Allah'a yalvardı, on bir havari’yle Petrus ağhyarak, dediler: « Âmin, âmin ey Allah'ımız Azîm ve Sübhan Rabb.» Ardından İsa ayrıldı ve avamın kendisiyle ilgili olarak boş düşüncelerini söndürmek için Galile'ye gitti.

 

71.

 

İsa, kendi memleketine gelince tüm Galile yöresinde, İsa Peygamberin Nasıra'ya nasıl geldiği yayıldı. Bunun üzerine, büyük bir dikkatle hastaları araştırıp, kendisine getirdiler ve onlara elleriyle dokunması için yalvardılar. Ve, kalabalık öylesine büyüktü ki, tanınmış, felçli bir zengin kapıdan geçemeyerek İsa'­nın bulunduğu evin damına çıktı ve damın örtüsünü alıp, kendini İsa'nın önündeki yazgıların yanına bıraktı, İsa, bir an tereddüt edip durdu ve sonra dedi: «Korkma kardeş, çünkü günahların sana bağışlanmış bulunuyor.» Herkes bunu duyunca incindi ve dedi: «Kimdir bu günahları bağışlayan?» O zaman İsa dedi: «Allah sağ ve diridir ki, ben günahları bağışlayamam, bir başka kişi de bağışlayamaz, ama, yalnızca Allah bağışlar. Fakat Allah’ın kulu olarak ben, başkalarının günahları için Allah'a yalvarabilirim ve işte bu hasta adam için O'na yalvardım ve eminim ki, Allah duamı işitmiştir. Bu nedenle, gerçeği bilesiniz diye, bu hasta adama diyorum: «Babalarımızın Allah'ı, İbrahim'in ve oğullarının Allah'ının adıyla, iyileşmiş olarak kalk!» Ve, İsa bunu deyince, hasta adam iyileşmiş olarak kalktı ve Allah'ı tazim etti. O zaman, halktan olanlar İsa'dan dışarıda duran hastalar için Allah'a yalvarmasını rica ettiler. Bunun üzerine, İsa dışarıya onların yanına çıktı ve ellerini kaldırıp dedi: «Ey orduların Allah'ı, yaşayan Allah, gerçek Allah, hiç ölmeyecek olan kutsal Allah Rabb, onlara merhamet et!» Bunun üzerine, herkes cevap verdi: «Âmin.» ve böyle dedikten sonra hasta halkın üzerine ellerini koydu ve hepsi sıhhatlerine kavuştular.

 

Bundan dolayı Allah'ı ta'zim ettiler: «Allah bizi peygamberi aracılığıyla ziyaret etmiştir ve Allah, büyük bir peygamber göndermiştir bize.»

 

72. Allah'ın Elçisiyle İlgili İşaretler

 

İsa geceleyin havarileriyle gizlice konuşup, dedi: «Bakın, size diyorum ki, şeytan sizi buğday gibi elemek arzu eder. Fakat ben sizin için Allah'a yalvardım ve benim için tuzaklar kurandan başka sizin için helak olmak yoktur.» Ve bunu Yehuda hakkında dedi, çünkü melek Cebrail ona Yehuda'nın kâhinlerle nasıl el birliği içinde olduğunu ve İsa'nın konuştuğu her şeyi onlara bildirdiğini söylemişti. Bunu yazan gözyaşlarıyla İsa’ya yaklaşıp, dedi: «Ey muallim, bana söyle, sana ihanet edecek olan kimdir?» İsa cevap verip, dedi. «Ey Barnabas, şimdi senin için onu bilmenin zamanı değildir. Fakat yakında kötü olan kendini ortaya koyacaktır. Çünkü ben dünyadan ayrılacağım.» O zaman, havariler ağlıyarak dediler: «Ey muallim, demek bizi bırakacaksınız? Sen bizi bırakmaktansa, biz ölelim, çok daha iyi!» İsa cevap verdi: «Kalbiniz üzüntü çekmesin, korkmayın da; çünkü sizi ben yaratmadım, fakat sizi yaratmış olan yaratıcımız Allah sizi koruyacaktır. Bana gelince, ben şimdi, dünyaya selâmet getirecek olan Allah’ın Elçisi’nin yolunu hazırlamak için dünyaya gelmiş bulunuyorum. Fakat sakın ola ki, aldatılmayasınız, çünkü benim sözlerimi alıp, benim kitabımı kirletecek pek çok sahte peygamber gelecektir.» O zaman, Arıdreâs dedi: «Muallim, bize bazı işaretler söyle ki, onu bilelim.» İsa cevap verdi: .«Sizin zamanınızda gelmeyecek, fakat sizden birkaç yıl sonra, kitabımın hükümsüz ki, kılınacağı, o kadar ki, ancak otuz kadar müminin kalacağı bir zamanda gelecektir. Bu zamanda Allah dünyadakilere acıyacak ve bu bakımdan Elçisi'ni gönderecektir; Elçisi'nin üzerinde bir bulut duracak, buradan onun Allah'ın seçilmiş bir kulu olduğu bilinecek ve O'nunla tanınacaktır. Dinsizlere karşı büyük bir güçle gelecek ve yeryüzünde puta tapıcılığı yıkacaktır. Ve ben de seviniyorum ki, onunla Allah tanınıp, ta'zim edilecek ve ben de gerçek olarak tanınacağım ve benim insandan öte olduğumu söyleyenlerden öç alacaktır. Bakın, size diyorum ki, ay çocukluğunda ona uyku verecek ve büyüdüğünde o ayı ellerine alacaktır. Bırakın, dünya onu çıkarıp attığını fark etsin, çünkü o, puta tapıcıları öldürecek; Allah'ın kulu Musa ve yaktıkları şehirleri ve çocuklarını öldürdükleri şehirleri bağışlamayan Yuşa çok daha fazlasını öldürmüştü; çünkü eski bir yaraya kişi ateş tatbik eder. «O, bütün peygamberlerinkinden daha açık bir gerçekle gelecek ve dünyayı yanlış yere kullananı azarlayacaktır. Babamızın şehrinin kuleleri neş’eyle birbirlerini selamlayacaklardır ve işte, puta tapıcılığın yüz üstü yere kapaklandığının görüleceği ve benim de başkaları gibi bir insan olduğumu itiraf edeceği zaman, bakın, size söylüyorum ki, Allah'ın Elçisi gelmiş olacaktır.»

 

73.

 

«Bakın, size diyorum ki, eğer şeytan sizin Allah'ın dostları olup olmamanız konusunda uğraşacak olursa çünkü kimse kendi şehirlerine saldırmaz, eğer şeytan dileğini üzerinize korsa, size kendi zevklerinize kaydırmakla işkence eder; fakat sizin kendisine düşman olduğunuzu bildiğinden, sizi helak etmek için her şiddete başvuracaktır. Ama korkmayın, çünkü o size karşı zincire vurulmuş bir köpek gibi duracaktır. Çünkü Allah benim duamı işitmiştir.» Yuhanna cevap verdi: «Ey muallim, yalnız kendimiz için değil, fakat kitaba inanacaklar için de anlat; eski iğvacı insana nasıl tuzak kurar?» İsa cevap verdi: «Bu mel'un dört yolla iğva eder. İlki, kendisi düşüncelerle iğva ettiği zamandır İkincisi, kulları aracılığıyla söz ve işlerle iğva ettiği zamandır. Üçüncüsü, sahte akideyle iğva ettiği zamandır. Dördüncüsü de, sahte görüşlerle iğva ettiği zamandır. Şimdi, ateşi olanın suyu sevdiği gibi, günahı seven insan bedeni her şeyiyle onun yanındayken, insan nasıl tedbirli olmalıdır? Bakın, size diyorum ki, eğer bir insan Allah'tan korkarsa, Allah her şeye karşı ona zafer verir ki Davud peygamber şöyle der: «Allah üzerinizde melekler görevlendirecek ve onlar şeytan sizi yanıltmasın diye yollarınızı tutacaklardır. Bin tanesi sol kolunuz üzerine düşecek, bir on bin tanesi de sağ kolunuz üzerine düşecek ki, şeytanlar yanınıza yaklaşmasın.» «Hattâ Allah’ımız büyük sevgisinden, aynı Davud aracılığıyla bizi koruyacağını va'd etmiştir. «Öğretmenlik edecek anlayış veriyorum sana ve yürüyeceğin yollarında kendi gözümü senin üzerine dikeceğim.» Ama ne diyeyim ben? O, İşaya aracılığıyla dedi: «Bir anne kendi rahminin çocuğunu unutabilir mi? Fakat size diyorum ki, o unuttuğu zaman, ben sizi unutmayacağım.» «Öyleyse, söyleyin bana, gözetici olarak melekleri ve koruyucu olarak daim sağ olan Allah'ı varken Şeytan'dan kim korkar? Bununla birlikte, Süleyman Peygamber'ın dediği gibi, şu da gereklidir: «Sen Rabb’dan korkmak için gelen oğlum, iğvalara karşı ruhunu hazır et. Bakın, size diyorum ki, insan paraları muayene eden bir banker gibi yapıp, düşüncelerini muayene etmeli ki, yaratıcısı Allah'a karşı günah işlemesin.»

 

74.

 

«Dünyada günah için hiç kaygı çekmeyen insanlar var olagelmiştir ve vardır; bunlar en büyük yanılgı içindedirler. Söyleyin bana, şeytan nasıl günah işledi? Onun insandan daha değerli olduğu düşüncesiyle günah işlediği ortada. Süleyman, bir ziyafete Allah'ın tüm yaratıklarını davet etmeği düşünerek günah zelle işledi de, bir balık hazırladığı her şeyi yiyerek onu doğrulttu. Bu bakımdan, babamız Davud'un sözü sebepsiz değildir: «Bir kimsenin kalbinde yükselmek için kişi gözyaşları vadisinde oturur.» Ve, bu nedenle Allah, peygamberi İşaya aracılığıyla bağırmaz mı: «Gözlerinden kötü düşüncelerinizi çekip, ayırın.» Ve, bu amaçla Süleyman der: «Tüm tutuşunla kalbini tut.» Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, düşünmeden günah işlemek mümkün olmadığından, her şey günaha götüren kötü düşünceler için söylenir. Şimdi, deyin bana, çiftçi bağ diktiği zaman, diktiklerini derine koymaz mı? Kesinlikle kor. İşte böyle de, şeytan günahı dikerken gözde veya kulakta durmayıp, Allah'ın mekânı olan kalbe geçer. Allah'ın kulu Musa aracılığıyla dediği gibi; «Benim kanunumda yürüsünler diye, ben içlerinde yerleşeceğim.» «Şimdi söyleyin bana, eğer kral Hirodes içinde oturmak arzu ettiği bir evi korumanız için size verecek olsa, düşmanı Pilatus'un oraya girmesine veya içine eşyalarını koymasına katlanır mısınız? Emin olun ki, hayır. Öyle de, Allah'ın, mekânı olan kalbinizi korumanız için size verdiğini göre göre, Şeytan'ın oraya girmesine veya içine düşüncelerini yerleştirmesine hiç katlanmamanız gerekir. Bu bakımdan, nasıl banker, Kayser'in resmi doğru mudur, değil midir, gümüş sağlam mıdır, sahte midir ve gereken ağırlıkta mıdır diye paraya dikkat ediyor ve bu nedenle onu elinde evirip çeviriyorsa, siz de öylece dikkat edin. Ah, deli dünya! Kuşkusuz, kendi kulların Allah'ın kullarından daha ölçülü ve sakıngan olduğu için, son günde Allah’ın kullarını ihmal ve dikkatsizlikleri nedeniyle azarlayasın ve yargılayasın diye, kendiişlerinde ne kadar da akıllısındır. Söyleyin bana şimdi, kim bir düşünceyi, bankerin gümüş bir parayı muayene ettiği gibi muayene ediyor? Emin olun ki, hiç kimse.»

 

75.

 

Sonra, Yakup dedi: «Ey muallim, bir düşüncenin bir para gibi muayenesi nasıl olur?» İsa cevap verdi: «Düşüncedeki sağlam gümüş dindarlıktır. Çünkü dine aykırı her düşünce şeytan'dan gelir. Doğru resim, peşlerinden gitmemiz gereken kutsal kulları ve peygamberleri örnek almaktır; düşüncenin ağırlığı ise, her şeyin kendisine göre yapılması gereken Allah sevgisidir. Böyle oldu mu, düşman, komşuna karşı araya din dışı düşünceler getirecektir, bedeni bozmak için dünyaya uygun düşünceler; Allah sevgisini bozmak için dünya sevgisiyle ilgili düşünceler.» Bartalemus cevap verdi: «Ey muallim, iğvaya kapılmayalım diye az düşünmemiz için ne yapmamız gerekiyor?» İsa cevap verdi: «îki şey gereklidir sizin için. îlki, kendinizi çok eğitmeniz, ikincisi de, az konuşmanızdır; çünkü tembellik her türlü kirli düşüncenin toplandığı bir bataktır. Çok fazla konuşmak ise, kötülükleri biriktiren bir süngerdir. Bu bakımdan yalnızca çalışmanızın vücudu meşgul etmesi değil, aynı zamanda ruhunun da ibadetle meşgul olması gerekmektedir. Çünkü ruh ibadetten hiç bir zaman uzak durmamak ihtiyacındadır.» Temsil olsun diye anlatıyorum: « Çalıştırdıklarının hakkını vermeyen bir adam vardı, bu nedenle de, onu tanıyan kimse tarlalarını sürmeye gitmezdi. Bunun üzerine, lânetli bir adam gibi dedi: «Pazar yerine gidip, hiç bir şey yapmayan boş adamları bulacağım, onlar da boş olduklarından bağlıklarımı işlemeye gelecekler.» Bu adam evinden çıktı ve boş boş oturup, hiç paraları olmayan pek çok yabancı buldu. Kendileriyle konuşup, onları bağlığına şevketti. Fakat onu tanıyan ve eli iş tutan hiç kimse o tarafa gitmedi. «Çalıştırdıklarının hakkını vermeyen şeytan'dır, çünkü o iş verir ve insan bunun karşılığında hizmetine sonsuz ateşler alır. Bu nedenle, Cennet'ten sürülmüş ve işçiler aramaya çıkmıştır. O, işlerine mutlaka, boş boş oturanları, en çok da kendisini tanımayanları koşar. Her ne durumda olursa olsun, kötülüğü bilmek, ondan kurtulmak İçin yeterli değildir. Fakat onu altetmek için iyiliklerle uğraşmak da gerekir.» «Size bir temsil daha anlatıyorum. Üç bağ tarlası olan ve bunları üç çiftçiye icara veren bir adam vardı. Birinci adam bağları nasıl işleyeceğini bilmediğinden, bağlar yalnızca yaprak verdi, ikincisi üçüncüye, bağlara nasıl bakılması gerektiğini öğretti; o da onun sözlerini en iyi şekilde dinledi ve kendisine anlatıldığı şekilde kendininkini işledi; o “kadar ki, üçüncünün bağı çok meyve verdi. Fakat ikinci zamanını yalnızca konuşmakla geçirerek, bağını işlemeden bıraktı. İcarları ödeme zamanı gelince, bağ tarlalarının sahibine birinci adam dedi:. «Efendi, bağ tarlalarının nasıl işleneceğini bilmiyorum, bu bakımdan, bu yıl hiç meyve alamadım.»

 

76.

 

Bağ sahibi cevap verdi: «Ey aptal, sen dünyada tek başına mı yaşarsın da, toprağı işlemesini çok iyi bilen ikinci bağcının fikrini sormazsın? Belli ki, bana hiç bir şey ödemeyeceksin.» «Ve böyle deyip, onu efendisine borcunu ödeyinceye kadar hapiste çalışmaya mahkûm etti; fakat sade dilliliğinden acıma duyguları harekete geçip onu salıverip, dedi: «Defol, benim bağımda daha fazla çalışmanı istemiyorum, senin borcunu ödemen için bu kadarı yeter.» İkincisi geldi ve ona bağ sahibi dedi: «Hoş geldin benim bağcım! Bana borçlu olduğun meyveler nerede? Kuşkusuz sen, bağların nasıl budanacağını en iyi bilen olduğundan, sana icara verdiğim bağım çok meyve vermiş olmalı.» İkinci adam cevap verdi: «Ey efendi, senin bağın öyle duruyor, çünkü ben ne kök ve dalları budadım, ne de toprağı işledim; bu bakımdan, bağ meyve vermedi, ben de sana borcumu ödeyemiyorum.» Bunun üzerine bağ sahibi, üçüncü adamı çağırdı ve hayret içinde sordu: «Bana, kendine ikinci bağı icara verdiğim şu adamın, sana icara verdiğim bağın nasıl işleneceğini sana tam olarak anlattığını söyledin. Öyle de, nasıl olur da ona icara verdiğim bağ, hepsi aynı toprakken meyve vermemiş olsun?» Üçüncü adam cevap verdi: «Efendi, bağlıklar yalnızca konuşmakla işlenmez, fakat bağının meyve vermesini isteyen günde bir gömlek terletmelidir. Ve hiç bir şey yapmaz, ama vaktini konuşmakla harcarken ey efendi, senin bağcının bağı nasıl meyve versin? Emin olun ey efendi, eğer o kendi sözlerini uygulamaya koymuş olsaydı, bu kadar çok konuşamayan ben sana iki yıllık icarı öderken, o beş yıllık bağ kirasını verirdi.» «Efendi kızdı ve bağcıya sertçe çıkıştı: «Ve sen, kesilecek dalları kesmeyip, tarlayı düzlememekle büyük bir iş yaptın. Bu nedenle de, sana verilecek büyük bir ödül var!» Ve hizmetçilerini çağırıp, onu acımadan dövdürdü. Ve sonra da, onu her gün döven zalim bir hizmetçinin gözetiminde hapse koydu. Ve arkadaşlarının ricalarına bakıp da, hiç bir zaman serbest bırakmak da İstemedi.»

 

77.

 

Bakın, size diyorum ki, Hüküm Günü'nde pek çokları Allah'a diyecek: «Rabb, biz senin kanununu vaaz ettik ve öğrettik.» Bunlara karşı kuşlar bile haykırıp, diyecekler: «Siz başkalarına vaaz ederken, kendi dilinizle kendinizi mahkûm ediyordunuz, ey günah işçileri!» «Allah sağ ve diridir ki» dedi Isa, «gerçeği bilip de aksini yapan, öylesine feci bir ceza ile cezalandırılacak ki, hani neredeyse şeytan bile ona acır duruma gelecek. Şimdi söyleyin bana, Allah bize kanununu bilmek için mi verdi, uygulamak için mi? Bakın, size diyorum ki, tüm ilmin amacı, bildiğini yapan bir akıla sahip olmaktır.» «Söyleyin bana, eğer bir kişi sofrada oturup, gözleriyle nefis etlere baksa, ama elleriyle kirli şeyleri seçse ve bunları yese bu bir deli değil midir?» «Kesinlikle öyle» dedi havariler. O zaman, İsa dedi: «Ey bütün delilerden de deli, sen ey adam, anlayışınla göğü bilir, ellerinle yeri seçersin; anlayışınla Allah'ı tanır, içinden dünyayı seçersin; anlayışınla Cennet'in zevklerini bilir, yaptıklarınla Cehennemin bayağılıklarını seçersin. Kılıcı Bırakıp da, savaşa kınıyla giden cesur asker! Şimdi, bilmez misiniz ki, geceleyin yürüyen yalnızca ışığı görmek için değil, gerçekte, hana salimen varabilsin diye doğru yolu görmek için ışığı arzular? Ey, bin defa hakir görülüp, iğrenilmesi gereken dünya, çünkü Allah'ımız kutsal peygamberleriyle hep kendi ülkesine ve dinlenme yerine giden yolu bildirmek istedi, fakat sen şerli yaratık, yalnızca gitmek istememekle kalmaz, daha kötüsü, ışığı hakir görürsün! Şu deveyle ilgili atasözüne doğrudur: «Deve, kendi çirkin yüzünü görmek istemediğinden içmek için duru suyu beğenmezmiş.» îşte, kötülük yapan dinsizler de böyledir; kötü işleri bilinmesin diye ışıktan nefret ederler. Fakat âklı olup da, iyi işler yapmamakla kalmayıp, daha kötüsü, aklını şerlerde kullanan, hediyeleri, onları vereni öldürmek için alet olarak kullanan gibidir.»

 

78.

 

«Bakın, size diyorum ki, Allah şeytan'ın düşüşüne acımadı, ama yine de Âdem’in düşüşüne acıdı. Bırakın, artık bu, iyiliği bilip de kötülük yapanın mutsuz durumunu bilmeniz için yetsin.» O zaman, Andreas dedi: «Ey muallim, böyle bir duruma düşmemek için, bilgiyi bir yana koymak iyi bir şey o halde!» İsa cevap verdi: «Eğer, dünya güneşsiz, insan gözsüz ve ruh da anlayışsız iyiyse o zaman bilmemek de iyidir. Bakın, size diyorum ki, bilginin ebedi hayat için olduğu kadar, ekmek geçici hayat için iyi değildir. Öğrenmenin Allah'ın bir emri olduğunu bilmez misiniz? Şöyle diyor Allah: «Büyüklerinize sorun ve onlar size öğretsinler.» Ve kanun hakkında Allah der: «Görün ki, hükmüm gözlerinizin önündedir; oturacağınız zaman, yürüyeceğiniz zaman ve her zaman onun üzerinde düşünün.» Öyleyse, öğrenmenin iyi olup olmadığını şimdi biliyorsunuzdur herhalde. Ah, mutsuzdur bilgeliği hakir gören. Çünkü o, ebedî hayatı kesinlikle yitirecektir.» Yakup, karşılık verdi: «Ey muallim, Eyüb'ün bir hocadan ders almadığını biliyoruz, İbrahim de aynı; öyleyken, Allah’ın kutsal kulları ve peygamber oldular.» İsa cevap verdi: «Bakın, size diyorum ki, güveyin evinden olanın evlenme törenine çağırılmasına gerek yoktur, çünkü o, törenin yapıldığı evde oturmaktadır. Fakat evden uzakta olanlar çağırılır. Şimdi, bilmez misiniz ki, Allah'ın peygamberleri Allah'ın rahmet ve bereket evindedirler ve Allah'ın kanunlarını açık olarak içlerinde bulurlar. Babamız Davud bu konuda bakın ne der: «Allah'ımın kanunu kalbimdedir; bu nedenle, O'nun yolu kazmakla yapılmayacaktır.» Bakın, size diyorum ki, Allah'ımız insanı yaratırken, onu yalnızca doğru olarak yaratmakla kalmadı. Aynı zamanda kalbine, Allah'a kulluk etmeye uygun olanı kendine göstermesi için bir ışık yerleştirdi. Bu bakımdan, bu ışık günahlar nedeniyle kararsa bile, yine de sönmez, Çünkü her kavimde, Allah'ı yitirmiş olup, sahte ve yalancı tanrılara kulluk etseler bile, Allah'a kulluk etme arzusu vardır. Dolayısıyla, bir insanın Allah'ın peygamberlerinden ders alması gereklidir, çünkü onlar, Allah'a iyi kulluk ederek Cennet'e, vatanımıza giden yolu öğretmek için ışığı yakarlar; tıpkı, gözleri hasta olanlara yardım ve kılavuzluk edilmesinin gerekli olduğu gibi.»

 

79.

 

Yakup karşılık verdi: «Peygamberler ölüyse bize nasıl öğretecekler ve peygamberler hakkında bilgisi olmayana da nasıl öğretilecektir?» Isa cevap verdi: «Onların akidesi, incelenebilsin diye yazılır, çünkü yazılanlar peygamberden size kalandır. Bakın, bakın size diyorum ki, peygamberliği hakir gören, yalnızca peygamberi hakir görmekle kalmaz, peygamberi gönderen Allah'ı da hakir görmüş olur. Fakat bazı kavimler gibi peygamberliği bilmeyenlere gelince, size söylüyorum: Eğer, böyle yörelerde bir insan kalbinin kendine gösterdiği biçimde, başkalarından görmediğini başkalarına yapmadan ve başkalarından aldığını komşusuna vererek yaşayacak olursa, evet böyle bir insan Allah'ın rahmetinden uzak kalmayacaktır. Ölürken, daha önce olmazsa Allah kendisine öğretecek ve rahmetle kanununu verecektir. Belki de, Allah'ın kanun sevgisi için kanun verdiğini düşünüyorsunuz. Kesinlikle böyle değil, ama gerçekte Allah kanununu, insan Allah sevgisi için iyilik yapsın diye verir. Ve Allah Kendi Sevgisi için iyilik yapan bir insan bulsa sanki onu hakir mi görecektir? Hayır, asla, ama daha da, onu kendilerine kanun verdiklerinden çok sevecektir. Bir örnek olarak anlatıyorum : «Büyük mal varlığı olan bir adam vardı ve bölgesinde yalnızca meyve vermeyen çöl topraklar bulunuyordu, îşte, bir gün böyle bir çöl araziden geçerken, meyvesiz bitkiler arasında güzel meyveler yeren bir bitki buldu. Bunun üzerine, bu adam dedi: «Bu bitki nasıl olur da, böylesine güzel meyveleri verir? Onu kesinlikle kesmeyecek ve diğerleriyle birlikte ateşe vermeyeceğim.» Ve hizmetçilerini çağırıp, o bitkiyi söktürerek bahçesine diktirdi. İşte böyle de size diyorum ki, Allah'ımız nerede olurlarsa olsunlar, salih amel işleyenleri Cehennem'in alevlerinden koruyacaktır.»

 

80.

 

«Söyleyin bana, puta tapıcılar arasında Eyub’üz'dan başka nerede kaldı? Ve tufan zamanında Musa nasıl yazıyor? Bana söyleyin, O der: «Nuh gerçekten, Allah'ın önünde rahmet buldu.» Babamız İbrahim'in sahte putlar yapıp tapınan inançsız bir babası vardı. Lût, yeryüzünün en rezil insanları arasında yaşadı. Danyal, bir çocukken Hananya, Azarya ve Mişael'le birlikte Buhtunnasır tarafından öyle bir şekilde tutsak alındılar ki, o zaman daha sadece iki yaşında idiler ve puta tapıcı hizmetçiler kalabalığı içinde yetiştirildiler. Allah sağ ve diridir ki, nasıl ateş zeytin, servi veya palmiye demeden kuru şeyleri yakar ve onları ateşe çevirir, öyle de Allah'ımız, Yahudi, Sisian, Yunan veya Ismaili demeden, salih amellerde bulunan herkese merhamet eder. Fakat kalbin orada durmasın ey Yakup. Çünkü Allah’ın peygamber gönderdiği yerde kendi hükmünü tümüyle reddedip peygamberi izlemek, «O neden böyle diyor?», «Neden böyle yasaklıyor ve emrediyor?» demeden, «Allah böyle istiyor», «Allah böyle emrediyor» demek gerekir. Şimdi, İsrail kavmi Musa'yı hakir gördüğünde, Allah Musa'ya ne demişti? «Onlar seni hakir görmediler, fakat onlar Beni hakir gördüler.»

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

81.

 

«Bakın size diyorum ki, insan tüm ömrünü konuşup yazmayı öğrenmeye değil, salih amel işlemeyi öğrenmeye de harcamalıdır. Şimdi söyleyin bana, tüm dikkatiyle hizmet ederek, kendini memnun etmeye çalışmayan Hirodes'in şu kulu kimdir? Var mıdır böyle biri? Yalnızca çamur ve gübre olan bir bedeni memnun etmeye çalışıp da, tüm şeyleri yaratan ve ebedi Sübhan ve Kuddüs olan Allah'a kulluk etmeye çalışmayıp unutan dünyadakilere yazıklar olsun.» «Söyleyin bana, eğer kâhinler Allah'ın ahit sandığını taşırken bırakıp yere düşürmüşlerse, bu onların büyük bir günahı değil midir?» Havariler bunu duyunca titrediler, çünkü Allah’ın sandığına yanlış dokunduğu için Allah'ın Uzza'yı öldürdüğünü biliyorlardı. Ve dediler: «Böyle bir günah en feci olanıdır.» O zaman İsa dedi: «Allah sağ ve diridir ki, Allah'ın onunla her şeyi yarattığı ve ona uymakla size sonsuz hayat sunduğu sözünü unutmak daha büyük bir günahtır.» Ve Isa böyle deyip dua etti. Duasından sonra dedi : «Yarın Samiriye’ye varmamız gerekiyor, çünkü Allah’ın kutsal meleği bana böyle dedi.» Belli bir günün sabahında erkenden Isa, Yakub'un yaptığı ve oğlu Yusuf'a verdiği kuyuya yaklaştı. Seyahat nedeniyle yorgun düşen Isa havarilerini yiyecek satın almaları için şehre gönderdi. Kendi de kuyunun yanına, bir kuyu taşının üstüne oturdu. Ve bir de ne görsün, Samiriyeli bir kadın su çekmek için kuyuya gelmiyor mu?

 

İsa kadına dedi: «İçmek için bana su ver!» Kadın cevapladı: «Şimdi, sen bir İbrani olarak, ben Samiriyeli bir kadından içecek istemeye utanmıyor musun?» İsa cevap verdi: «Ey kadın, senden içecek isteyenin kim olduğunu bilsen, belki de sen ondan içecek isterdin.» Kadın karşılık verdi: «Şimdi, kuyu derinken ve senin de su çekecek ne kovan, ne de ipin olmadığını görüp dururken, bana nasıl içmek için su verecekmişsin?» İsa cevap verdi: «Ey kadın, kim bu kuyunun suyundan içerse, susuzluk ona yine gelir, fakat kim benim verdiğim sudan içerse, artık bir daha susamaz; ama bunu susuz olanlara içmek için verirler, o kadar ki, sonsuz hayata ererler.» O zaman, kadın dedi: «Ey Rab, bana bu suyundan ver.» İsa cevap verdi: «Git, kocanı çağır, ikinize de içmeniz için vereceğim.» Kadın dedi: «Benim kocam yok.» İsa karşılık verdi: «Peki, doğruyu söyledin, çünkü senin beş kocan oldu, şimdiki ise kocan değildir.» Kadın bunu duyunca şaşırdı ve dedi: «Rab, anlıyorum ki, sen bir peygambersin; bu nedenle söyle bana, yalvarırım: îbraniler, Kudüs'te Siyon dağı üzerinde, Süleyman'ın yaptırdığı mabette ibadet ederler ve derler ki, bir başka yerde değil ancak orada insanlar Allah’ın rahmet ve bereketini bulurlar. Ve halkımız ise bu dağlar üzerinde ibadet eder ve derler ki, ibadet yalnızca Samiriye dağlarında yapılmalıdır. Bu durumda gerçek ibadet edenler kimler olmuş oluyor?»

 

82.

 

O zaman İsa iç çekti ve ağlayıp, dedi: «Yazıklar olsun sana Yahudiye, çünkü sen «Rabb'ın mabedi, Rabb'ın mabedi» diye büyüklenir ve sanki hiç Allah yokmuş gibi ömür sürer, kendini tümden dünyanın zevklerine ve kazançlarına verirsin. İşte bu kadın Hüküm Günü'nde seni Cehennem'e mahkûm edecek; çünkü bu kadın Allah önünde rahmet ve bereketin nasıl bulunacağını öğrenmeye çalışıyor». Ve kadına dönerek dedi: Ey kadın, siz Samiriyeliler bilmediğiniz şeye ibadet eder, fakat biz İbranîler bildiğimiz şeye ibadet ederiz. Bak, sana diyorum ki, Allah ruhtur ve gerçektir ve öyle de, ona ruhtan ve gerçekten ibadet edilmelidir. Çünkü Allah’ın vaadi Kudüs’te, Süleyman mabedinde yapılmıştır, başka yerde değil. Ama inan bana, bir gün gelecek ve Allah rahmetini bir başka şehre gönderecek ve her yerde O'na gerçekten ibadet etmek mümkün olacaktır. Ve Allah her yerde gerçek ibadeti rahmetiyle kabul edecektir. Kadın karşılık verdi: «Biz Mesih'e bakıyoruz; o geldiğinde bize öğretecek.» İsa cevap verdi: «Biliyor musun sen kadın, Mesih'in geleceğini?» Kadın cevap verdi: «Evet ya, Rab.» O zaman İsa sevindi ve dedi: «Gördüğüm kadarıyla ey kadın, sen mü'minsin; bu bakımdan bil ki, Mesih'in inancıyla Allah'ın seçtiği herkes kurtulacaktır; dolayısıyla, Mesih'in gelişini bilmen gerekmektedir.» Kadın dedi: «Ey Rab, belki de sen Mesih'sin.» İsa cevap verdi: «Ben, kuşkusuz İsrail ailesine bir kurtuluş peygamberi olarak gönderilmiş bulunuyorum; fakat benden sonra Allah'ın tüm dünyaya gönderdiği Mesih gelecek; onun için yaratmıştır Allah dünyayı. Ve o zaman tüm dünyada Allah'a ibadet edilecek ve rahmete erilecek, o kadar ki, şimdi yüz yılda bir gelen sevinç yılı Mesih’le her yerde her bir yıla inecek.» Sonra, kadın su kabını bırakıp, İsa'dan duyduğu her şeyi bildirmek üzere şehre koştu.

 

83.

 

Kadın İsa ile konuşurken, havarileri gelmiş ye İsa'­nın bir kadınla bu şekilde konuşmasına şaşıp kalmışlardı. Yine de kimse ona, «Samiriyeli bir kadınla böyle niye konuşursun?» demedi. Sonra, kadın ayrılıp gidince dediler: «Muallim, yemeğe gelin.» İsa karşılık verdi: «Ben öbür yemeği yemeliyim.» O zaman, havariler birbirlerine dediler: «Belki, bir yolcu İsa ile konuşup ona yiyecek bulmak için gitmiştir.» Ve bu satırları yazana sorup dediler: «Buraya muallime yemek getirebilecek kimse geldi mi ey Barnabas?»

 

O zaman bu satırları yazan cevap verdi: Gördüğünüz, şu boş kovayı suyla doldurmak için getiren kadından başka kimse gelmedi.».O zaman, havariler İsa'nın sözlerinin anlamını bekleyerek, şaşırıp kaldılar. Bunun üzerine İsa dedi: «Bilmez misiniz ki, gerçek yiyecek Allah'ın istediğini yapmaktır,- çünkü insanı yaşatan ve ona hayat veren ekmek değil, daha çok, iradesiyle gelen Allah’ın sözüdür. Ve işte bu nedenle kutsal melekler yemezler. Ama yalnızca Allah'ın iradesiyle beslenerek yaşarlar. Ve bu şekilde biz, Musa ve İlya ve yine bir başkası kırk gün kırk gece hiç yiyeceksiz dururuz. Ve İsa gözlerini kaldırıp dedi: « Hasat vaktine ne kadar var?» Havariler cevap verdiler; «Üç ay.» İsa dedi: «Öyleyse bakın, nasıl dağ mısırlarla ağarmışsa, ben de size diyorum ki, bugün toplanması gereken büyük bir hasat vardır.» Ve, sonra kendisini görmeye gelen kalabalığa işaret etti. Şehre varan kadın, «Ey insanlar, gelin ve Allah'ın İsrail ailesine gönderdiği yeni bir peygamber görün» diyerek, tüm şehri ayağa kaldırmış ve İsa'dan duyduğu şeylerin hepsini anlatmıştı. İsa'nın bulunduğu yere gelip, kendileriyle kalması için ona yalvardılar ve İsa şehre girip onlarla iki gün kaldı; hastaları iyileştirdi ve Allah'ın melekûtuyla ilgili dersler verdi.

 

O zaman, şehirliler kadına dediler: «Senin söylediğin zamankinden daha çok onun mucizelerine ve sözlerine inanıyoruz; çünkü o kuşkusuz Allah'ın kutsal bir kulu, kendine inananların kurtuluşu için gönderilmiş bir peygamberdir. Gece yarısı namazından sonra havariler İsa'nın yanına vardılar ve İsa onlara dedi: «Bu gece Allah'ın elçisi Mesih zamanında Şimdi yüz yılda bir gelirken her yıl gelen sevinç gecesi olacak. Bu bakımdan, istiyorum ki uyumayalım, ibadet edelim, yüz kez rükûya varıp, her zaman hamde lâyık Kadir ve Rahim olan Allah’ımızı ta’zim edelim ve her seferinde şöyle diyelim: «Sen yegâne Allah'ımız, kabul ve itiraf ederiz ki, Sen'in başlangıcın olmadı, sonun da olmayacak; Çünkü Sen rahmetinle her şeye başlangıç verdin ve adaletinle de hepsine bir son vereceksin; Sen'in insanlar arasında hiç bir benzerin yoktur. Çünkü sonsuz iyiliğin içinde Sen ne kımıldarsın, ne de herhangi bir arızaya uğrarsın. Bize merhamet et, çünkü bizi Sen yarattın ve biz Sen'in Ellerinin eseriyiz.»

 

84.

 

İbadet edildikten sonra İsa dedi: «Allah'a şükredelim, çünkü bize bu gece büyük rahmet indirdi; çünkü bu gece geçecek olan zamanı geri getirdi. Ve biz Allah'ın Elçisi'yle birlikte ibadet ettik. Ve ben onun sesini duydum.» Havariler bunu duyunca çok sevindiler ve dediler: «Muallim, bize bu gece bazı hükümler öğret.» O zaman İsa dedi: «Hiç balla karışık gübre gördünüz mü?» Cevap verdiler: «Hayır Rab, çünkü kimse bunu yapacak kadar deli değildir.» «Madem öyle ben de size diyorum ki, dünyada daha deli insanlar vardır.» dedi İsa, «Çünkü Allah'a kullukla onlar dünyaya kulluğu karıştırırlar. O kadar ki, lekesiz hayat yaşayanların pek çoğunu şeytan aldatmış ve ibadet ederlerken, ibadetleriyle dünya işlerini kanştırmışlar, bu nedenle de, bu zamanda Allah'ın gözünde çirkinleşmişlerdir. Söyleyin bana, ibadet için yıkanırken, hiç bir pis şeyin kendinize dokunmamasına dikkat ediyor musunuz? Evet, mutlaka. Ya ibadet ederken ne yapıyorsunuz? Ruhunuzu Allah'ın rahmetiyle günahlardan temizliyorsunuz. Öyleyse, ibadet ederken, dünyalık şeylerden söz etmek ister misiniz? Aman böyle yapmamaya dikkat edin, çünkü her dünyalık kelime, konuşanın ruhu üzerinde şeytan'ın bir gübresidir.» O zaman, havariler titrediler, çünkü İsa ateşli bir ruhla konuşmuştu ve dediler: «Ey muallim, eğer, biz ibadet ederken bir arkadaş bizimle konuşmaya gelirse ne yapalım?» Isa cevap verdi: «Bekletin ve ibadeti tamamlayın.» Bartalemus dedi: «Ama alınır da, kendisiyle konuşmadığımızı görünce çeker giderse?» İsa cevap verdi: «Eğer alınırsa, bana inanın ki, o sizin bir arkadaşınız veya bir mü'min değil, gerçekte inanmayanın biri ve şeytan'ın yoldaşıdır. Söyleyin bana, eğer Hirodes'in bir seyis yamağıyla konuşmaya gitseniz ve onu Hirodes'in kulağına söz anlatırken bulsanız, sizi bekletti diye alınır mısınız?» Kesinlikle hayır; aksine, arkadaşınızı kralın sevdiğini görerek rahat edersiniz. Doğru değil mi?» dedi Isa. Havariler cevap verdiler; «Doğruların doğrusu.» O zaman İsa dedi: «Bakın, size diyorum ki, herkes ibadet ederken Allah'la konuşur. Öyleyse, insanla konuşacağız diye, Allah'la konuşmayı bırakmanız doğru olur mu? Bundan dolayı, Allah'a kendinden çok saygı gösterdiğiniz için arkadaşınızın alınması doğru olur mu? İnanın bana, eğer beklettiğimiz zaman alınırsa, şeytan'ın iyi bir kulu demektir o. Çünkü Allah'ın insan için bırakılması şeytan'ın arzusudur. Allah sağ ve diridir ki, her iyi işte, Allah'tan korkan kendini dünyanın işlerinden ayırmalı ki, iyi ameli bozulmasın.»

 

85.

 

«Bir adam kötü işte bulunduğu veya kötü sözler söylediği zaman, biri onu düzeltmeye gidip, bu tip işlerden men etse, bu adamın yaptığı nedir?» dedi İsa. Havariler cevap verdiler: «İyi eder, çünkü güneşin daima karanlığı sürüp çıkarmaya çalışması gibi, her zaman kötülüklerin men edilmesini isteyen Allah'a hizmet eder.» İsa dedi: «Ben de size diyorum ki, aksine, bir insan iyilik yapar ve iyi şeyler konuşurken, kim onu daha iyi olmayan herhangi bir şeyi bahane ederek engellemeye çalışırsa şeytan'a hizmet eder. Hayır, hayır, onun yoldaşı bile olur. Çünkü şeytan, her iyi şeyi engellemekten başka bir işe bakmaz.» «Şimdi ben size ne diyeyim? Allah'ın dostu ve mukaddesi Süleyman Peygamber'in dediği gibi diyeyim size: «Tanıdığınız bin kişiden biri arkadaşınızdır.» O zaman Matta dedi: «Öyleyse, kimseyi sevemeyeceğiz.» Isa cevap verdi: «Bakın, size diyorum ki, sizin için günah dışında herhangi bir şeyden nefret etmek meşru değildir; o kadar ki, şeytan'dan bile Allah'ın yaratığı olarak nefret edemez, ancak Allah’ın düşmanı olarak nefret edebilirsiniz. Bu, neden böyle biliyor musunuz? Söyleyeyim size: Çünkü o, Allah'ın bir yaratığı olup, Allah'ın yarattığı her şey iyi ve tamdır. Bu bakımdan, kim yaratılandan nefret ederse Yaratan'dan da nefret eder. Fakat arkadaş tek bir şeydir, kolayca bulunmaz, ama kolayca yitirilir. Çünkü arkadaş sonsuz derecede sevdiğiyle zıtlaşmaya katlanamaz. Dikkat edin, tedbirli olun ve arkadaş olarak sevdiğinizi sevmeyeni seçmeyin. Arkadaşın ne demek olduğunu biliyor musunuz? Arkadaş; şu bu değil, yalnızca ruh doktoru demektir. Ve böyle de, nasıl kişi, hastalığı bilip de, ilâcını vermekten anlayan iyi bir doktoru çok seyrek bulursa, aynı şekilde, hataları bilip, doğruya yöneltmekten anlayan arkadaşlar da çok seyrek bulunur. Fakat burada bir şer vardır; şöyle ki, arkadaşlarının hatalarını görmezlikten gelen arkadaşlara sahiptir pek çokları; diğerleri vardır, onları mazur görür; bir diğerleri onları dünyevî bahanelerle savunur ve en kötüsü de, arkadaşını yanlışlara çağırıp yardım eden ve sonunu kendi kötü sonuna benzetendir. Dikkat edin ki, böylelerini arkadaş edinmeyesiniz, çünkü gerçekten onlar düşmandırlar ve ruh katilleridirler.»

 

86.

 

«Arkadaşınız şöyle olsun: Sizi doğrultmak isterken bile, kendisi doğrulsun; sizin Allah sevgisi için her şeyden geçmenizi isterken bile, Allah'a hizmet için kendini bile feda etmeniz onu memnun etsin. «Ama söyleyin bana, eğer bir kişi Allah'ı nasıl seveceğini bilmezse, kendini ne şekilde seveceğini nasıl bilir; kendini sevmeği bilmezken, başkalarını ne şekilde seveceğini nasıl bilir? Kesinlikle imkânsızdır bu. Bu bakımdan, kendinize arkadaş seçeceğiniz zaman çünkü hiç arkadaşı olmayan, oldukça yoksul olandır, önce, onun güzel soyuna, güzel ailesine, güzel evine, güzel giysisine, güzel şekline ve güzel sözlerine bakmayın. Çünkü kolayca aldanırsınız. Fakat Allah’tan nasıl korktuğuna, dünyalık şeyleri nasıl hakir gördüğüne, salih amelleri nasıl sevdiğine ve hepsinin üstünde kendi bedeninden nasıl nefret ettiğine bakın ki, gerçek arkadaşı kolayca bulasınız. Eğer o her şeyin üstünde Allah'tan korkuyor ve dünyanın fani şeylerini hakir görüyorsa; her zaman salih amellerle meşgul oluyor ve kendi vücudundan zalim bir düşman gibi nefret ediyorsa. Yine de, böyle bir arkadaşı, sevgin onda kalacak şekilde sevmeyeceksiniz. Çünkü bu şekilde bir puta tapıcı olursunuz. Ama onu Allah'ın size verdiği bir hediye olarak sevin, çünkü bu şekilde Allah onu daha büyük sevgiyle süsleyecektir. Bakın, size diyorum ki, gerçek bir arkadaş bulan Cennet'in zevklerinden birini bulmuştur; hayır, hayır, böylesi Cennet'in anahtarıdır. Teddeus karşılık verdi: «Ya, bir adamın şans eseri, sizin anlattığınız gibi olmayan bir arkadaşı olacak olursa, ey muallim? Ne yapsın o? Ondan vaz mı geçsin?» İsa cevap verdi: «Gemisini kârlı olduğu sürece kullanan, zararlı hale geldiğini gördüğü zaman da bırakan denizcinin yaptığı gibi yapsın. Senden daha kötü olan arkadaşını böyle yaparsın, senin için bir tehlike olduğu şeylerde eğer Allah'ın rahmetinden ayrı düşmeyeceksen onu terk et.»

 

87.

 

«Vay haline tökezlerden dolayı dünyanın. Tökezlerin gelmemesi olmaz, tüm dünya kötülükler içinde yüzüyor çünkü. Ama yine de, vay o adama ki, tökezler onun vasıtasıyla gelir. Eğer bu adam boynunda bir el değirmeni taşıyıp, denizin derinliklerine dalsaydı, komşusuna karşı suç işlemesinden daha iyi olurdu. Eğer, gözünüz sizin bir günah nedeniyse, onu çıkarıp atın; çünkü tek bir gözle Cennet’e gitmek, ikisiyle birlikte Cehennem'e gitmekten daha iyidir. Eğer, eliniz veya ayağınız sizi günaha itiyorsa, yine aynı şekilde yapın; çünkü göklerin melekûtuna bir ayak veya bir elle girmek, iki el veya iki ayakla Cehennem'e gitmekten daha iyidir.» Petrus seslendi: «Rab, ben bunu ne yapayım? Muhakkak, kısa zamanda parça parça olacağım.» İsa cevap verdi: «Ey Petrus, bedeni aklı bırak ve doğruca gerçeği bul. Çünkü sana öğreten senin gözündür, sana işlerinde yardım eden ayağındır, sana bir~şeyler alıp veren de elindir. Bu bakımdan, bunlar senin için günah nedeni olursa, onları bırak; çünkü Cennet’e bilgisiz, bir kaç amelle ve yoksul gitmek, Cehennem'e akıllı, büyük amellerle ve zengin gitmekten daha iyidir. Seni Allah'a kulluktan alıkoyan her şeyi, bir kişinin görmesini engelleyen her şeyi fırlatıp attığı gibi, kendinden çıkar at.» Ve, İsa böyle söyleyip, Petrus'u yanına çağırdı ve ona dedi: «Eğer, kardeşin sana karşı günah işlerse, git ve onu düzelt. Eğer düzelirse sevin; çünkü kardeşini kazanmış olursun. Ama yeniden git ve iki tanık çağırıp, onu yeniden düzelt ve düzelmeyecek olursa git ve durumu kiliseye anlat; yine de düzelmeyecek olursa, onu kâfir yerine koy, bu bakımdan, onunla aynı çatı altında durmaz, onun oturduğu masada yemek yemez ve onunla konuşmazsın; o kadar ki, yürürken ayağını koyduğu yeri bilirsen, oraya kendi ayağını koymazsın.»

 

88.

 

Ama aklında olsun ki, kendini daha iyi görmeyesin; bunun, yerine şöyle diyesin: «Petrus, petrus, eğer Allah nimetiyle sana yardım etmese, ondan daha kötü olursun.» Petrus karşılık verdi: «Onu nasıl düzeltmeliyim?» İsa cevap verdi: «Kendinin nasıl düzeltilmesini istiyorsan öyle. Başkalarının sana nasıl katlanmalarını istiyorsan, sen de başkalarına öyle katlan. înan bana Petrus, çünkü sana söylüyorum ki, merhametle kardeşini düzelttiğin her vakit Allah'ın merhametini çekersin ve sözlerin meyvesini verir; fakat sert ve haşin olursan, Allah'ın adaleti tarafından sertçe cezalandırılırsın ve sözlerin hiç meyve vermez. Söyle bana Petrus: Şu, yoksulların içinde yemeklerini pişirdikleri toprak kaplar var ya, bunları onlar denk geldiğince taşlarla ve demir çekiçlerle mi yıkıyorlar? Emin ol ki hayır; ama bunların yerine sıcak suyla yıkamıyorlar mı? Kaplar, demirle parça parça olur, yemek eşyası ateşte yanar; fakat insan merhametle düzelir. Dolayısıyla, kardeşini düzelteceğin zaman kendi kendine şöyle diyesin: «Eğer Allah bana yardım etmezse, onun bugün yaptıklarının, ben daha kötüsünü yaparım yarın.» Petrus karşılık verdi: «Kardeşimi kaç kez bağışlamalıyım, ey muallim?» İsa cevap verdi: «Onun seni kaç kez bağışlamasını istiyorsan, o kadar.» Petrus dedi: «Günde yedi kez mi?». İsa cevap verdi: «Yalnızca yedi kez değil, onu her gün yetmiş çarpı yedi kez bağışlayacaksın; çünkü.-bağışlayan bağışlanacak, cezaya çarptıran ise cezaya çarptırılacaktır». O zaman bu satırları yazan dedi: «Yanıklar olsun reislere! Çünkü Cehennem'e gidecektir onlar.» İsa, onu azarlayarak dedi: «Böyle demekle aptallaşıyorsun, ey Barnabas! Bak, sana diyorum ki, reisin devlet için gerekli olduğu kadar, banyo vücut için, gem at için ve dümen gemi için önemli değildir. Ve hangi nedenle Allah Musa'ya, Yuşa'ya, Samuel'e, Davud ve Süleyman'a ve gelip geçen daha pek çoklarına hüküm verdi? Bunlara Allah, kötülüklerin kökünden kazınması için kılıç vermiştir.» O zaman, bu satırları yazan dedi: «Şimdi, cezaya çarptırma ve bağışlama hükümleri nasıl verilmeli?» İsa cevap verdi: «Herkes hüküm verici değildir: -Çünkü başkalarını cezaya çarptırma hak yetkisi yalnızca hâkimlere aittir, ey Barnabas. Ve nasıl baba, tüm beden çürümesin diye, çürümüş bir azanın oğlundan kesilip atılmasını emrederse, hâkim de suçluları cezaya çarptırmalıdır.»

 

89.

 

Petrus dedi: «Kardeşimin tövbe etmesi için ne kadar beklemem gerek?»

İsa cevap verdi: «Seni ne kadar beklemelerini istiyorsan o kadar.»

Petrus karşılık verdi: «Herkes bunu anlamaz; bu bakımdan, bize daha açık konuşun.» İsa cevap verdi: «Allah'ın seni beklediği kadar, sen de kardeşini bekle.» «Bunu da anlamazlar» dedi Petrus. İsa cevap verdi: «Tövbe etmek için vakti olduğu sürece bekle.» O zaman, Petrus üzüldü ve diğerleri de üzüldüler, çünkü söylemek istenileni anlamadılar. Bunun üzerine, İsa cevap verdi: «Eğer sağlam anlayış sahibiyseniz ve kendinizin günahkâr olduğunuzu biliyorsanız, kalbinizi günahkâra karşı merhametten kesmeyi hiç bir zaman düşünmezsiniz. Ve ben böyle açık açık söylüyorum size ki günahkâr, dişlerinin altında nefes alıp verecek bir ruhu oldukça tövbe etsin diye beklenmelidir. Çünkü Kadir ve Rahim olan Allah'ımız onu böyle bekler. Allah demedi ki, «Şu saatte günahkâr oruç tutacak, zekât verecek, namaz kılacak ve hacca gidecek ve ben de onu affedeceğim.» Pek çokları bunu yerine getirdiler de, ebediyen lanete uğradılar. Fakat O dedi: «Şu saatte günahkâr günahlarına ağlasın, ben de, kendi payıma onun kötülüklerini daha fazla hatırlamam.» Anlıyor musunuz?» dedi İsa. Havariler cevap verdiler: «Kısmen anladık, kısmen de anlamadık.» İsa dedi: «Neresini anlamadınız?» Cevapladılar: «Oruçla birlikte namaz da kılan pek çok kişinin lanete uğramasını.» O zaman, İsa dedi: «Bakın, size diyorum ki, münafıklar ve goyimler Allah'ın dostlarından daha çok namaz kılar, daha çok zekât verir ve daha çok oruç tutarlar. Ama inançları olmadığından, Allah sevgisi için tövbe edemezler ve böylece lanete uğrarlar.» O zaman Yuhanna dedi: «Bize, Allah aşkına imanı öğret.» İsa cevap verdi: «Şimdi, sabah namazını kılma vakti.» Bunun üzerine kalkıp yıkandılar ve her zaman Sübhan ve Azîm Allah'ımıza ibadet ettiler.

 

90.

 

Namaz bitince, havarileri yeniden İsa'nın yanına geldiler, o da ağzını açtı ve dedi: «Yaklaş Yuhanna, çünkü bu gün, sorduğun her şeyi sana anlatacağım. İman, Allah'ın seçtiklerini mühürlediği bir mühürdür: mühür ki, Elçisi'ne vermiş ve O'nun ellerinden seçilmiş olan herkes imanı almıştır. Çünkü nasıl Allah birdir, öyle de, iman da birdir. Bu nedenle, her şeyden önce Elçisi'ni yaratmış olan Allah, O'na her şeyden önce, sanki Allah'ın benzeriymiş resmiymiş ve Allah'ın yaptığı ve söylediği şeylerin hepsiymiş gibi imanı vermiştir. Ve işte, mümin imanla her şeyi birinin gözleriyle gördüğünden daha iyi görür; çünkü gözler yanılabilir; hatta hemen hemen her zaman yanılır; ama iman asla yanılmaz, çünkü kaynak olarak Allah ve sözüne sahiptir. Bana inan, imanla Allah'ın tüm seçtikleri kurtulur. Ve, herhangi bir kimsenin iman olmadan Allah’ı memnun etmesinin imkânsız olduğu da kesindir. Bu nedenle şeytan, orucu ve namazı, zekâtı ve haccı hiçe indirmek için çalışmaz; inanmayanları daha bu işleri yapmaya iter, çünkü insanın karşılığını almadan çalıştığını görmekten zevk alır. Fakat tüm gayretiyle imanı hiçe indirmek için sancılanır durur. Bu bakımdan iman özenle bilhassa korunmalıdır ve en emin yol da, «Neden?» sorusunun insanları Cennet'ten çıkardığını ve şeytan'ı en güzel bir melekten çirkin bir cine çevirdiğini görerek, «Neden'i bırakmak olacaktır.»

 

O zaman Yuhanna dedi: «Şimdi biz, ilmin kapısı olduğunu göre göre, «Neden» i nasıl bırakalım?» İsa cevap verdi: «Öyle değil, «Neden» Cehennem'-in kapısıdır.» Bunun üzerine Yuhanna sustu, Isa devam etti : «Allah bir şey söylediği zaman ey insan, sen kimsin ki, kuşkun kalmasın diye, «Neden böyle dedin ey Allah; neden böyle yaptın? Diyecekmişsin? Toprak, olur ya, yapıcısına diyecek mi ki, «beni neden su tutmak için yaptın da, almak için yapmadın?» Bak, sana diyorum ki, her iğvaya karşı şu sözle kendini güçlendirmen gerekir: «Allah böyle dedi», -Böyle yaptı Allah»; «Allah böyle diledi»; çünkü böyle yapmakla emniyet içinde yaşarsın.»

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

91.

 

Bu zamanda Yahudiye'nin her yanında, İsa hakkında büyük bir dedikodu vardı: Romalı askerler şeytan'ın çalışmalarıyla, İsa'nın kendilerini ziyaret etmeye gelen Allah olduğunu söyleyerek, İbranîler'i karıştırıyorlardı. Bunun üzerine, öylesine büyük bir fitne doğdu ki, kırk gün demeden tüm Yahudiye silahlandı; o kadar ki, oğul babasına, kardeş kardeşine karşı durdu. Çünkü bazıları İsa’nın dünyaya gelen Allah olduğunu söylerken, diğerleri, «Hayır, O Allah'ın oğludur» diyor; bir diğerleri de, «Hayır, çünkü Allah insana benzemez, bu nedenle de, oğul edinmez; Nasıralı İsa ise Allah'ın bir peygamberidir» diyorlardı. Ve bu fitne İsa'nın gösterdiği büyük mucizeler nedeniyle doğmuştu. Bunun üzerine, halkı susturmak için, başkâhinin alnında Allah'ın kutsal adı, Teta Gramaton aslından aynen alındı olduğu halde kâhinlik cübbesini giyip at üzerinde merasimde görünmesi gerekti. Ve benzer şekilde vali Pilatus ve Hirodes de ata bindiler. Bu olaylar nedeniyle, Mizpeh'de, her biri kılıçlı ikiyüzbin kişiden oluşan üç ordu toplandı. Onlara karşı Hirodes konuştu, fakat susmadılar. Sonra, vali ve başkahin konuşup dediler: «Kardeşler, bu savaş şeytan'ın çalışmasıyla doğuyor, çünkü İsa hayattadır ve ona başvurup, kendisi hakkında ifade vermesini istememiz gerekir. Sonra da ne derse ona inanırız.»Bunun üzerine herkes sustu; silahlarını bırakıp, birbirlerini kucakladılar ve birbirlerine şöyle dediler: «Beni affet, kardeş!» O gün, kararlaştırıldığı biçimde herkes söyleyeceği şeye göre İsa'ya inanmayı kalbine koydu. Ve vali ile başkâhin tarafından, İsa'nın bulunduğu yeri bildirecek olana büyük ödüller verileceği ilân edildi.

 

92.

 

Bu sırada biz, kutsal meleğin sözü üzerine Sina Dağı'na gitmiştik. Ve İsa orada havarileriyle birlikte kırk gün kaldı. Bu süre geçince, Kudüs'e gitmek üzere İsa Erden ırmağına vardı. Ve İsa’nın Allah olduğuna inananlardan biri tarafından görüldü. Bunun üzerine sevinçlerin en büyüğüyle, «Allah'ımız geliyor» diye bağırıp, şehre varınca da, «Allah'ımız geliyor ey Kudüs, onu almaya hazırlan!» diyerek tüm şehri ayaklandırdı. Ve, İsa'yı Erden yakınında görmüş olduğuna tanıklık etti. O zaman, küçük büyük herkes İsa'yı görmek için şehirden çıktı, o kadar ki, şehir boşaldı; çünkü kadınlar, çocuklarını kucaklarına almışlar, yemek için yiyecek almayı bile unutmuşlardı. Bu durumu anladıkları zaman vali ve başkâhin atla çıkıp, halk arasındaki fitnenin yatışması için, aynı şekilde İsa'yı bulmak için atla çıkan Hirodes'e bir elçi gönderdiler. Bunun üzerine, iki gün Erden yakınındaki görülen yerlerde İsa'yı aradılar ve üçüncü gün öğleye doğru, havarileriyle birlikte Musa'nın kitabına göre ibadet için temizlenirken buldular. İsa, yeri insanlarla dolduran kalabalığı görünce çok şaşırdı ve havarilerine dedi: «Belki de şeytan Yahudiye'de fitne uyandırmıştır. Şeytan'dan günahkârlar üzerindeki egemenliğini Allah inşallah alır.» Ve bunu dediğinde kalabalık yaklaşıyordu ve kendisini tanıdıkları zaman, «Hoşgeldinler sana ey Allah'ınız!» diye bağırmaya ve Allah'a yapıyorlarmış gibi saygı gösterilerinde bulunmaya başladılar. Bunun üzerine İsa büyük bir aah çekti ve dedi: «Gidin benim önümden ey deliler, çünkü ben yerin açılıp da iğrenç sözlerinizden dolayı sizinle birlikte beni yemesinden korkuyorum!» Bunun üzerine insanlar dehşete kapılarak, ağlamaya başladılar.

 

93.

 

O zaman, İsa sus işareti olarak elini kaldırdı ve dedi: «Siz var ya siz, ey İsrailîler, bir insan olan bana Allah'ımız demekle büyük hata işlediniz. Ve korkarım ki, Allah bundan dolayı kutsal şehir üzerine, onu yabancılara köle ederek ağır bir belâ indirir Ey, sizi buna iten bin kez lanetli şeytan!» Ve bunu deyip, İsa iki elleriyle yüzünü tokatladı, bunun üzerine öylesine bir yas yükseldi ki, kimse İsa'nın ne dediğini duyamıyordu. Bu durum karşısında, Isa bir kez daha sus işareti olarak elini kaldırdı. Ve halk ağlamayı bırakınca, bir kez daha konuştu: «Göğün huzurunda itiraf ediyor ve yer üzerinde oturan her şeyi tanıklığa çağırıyorum ki, ben sizin dediğiniz, şeylerin tümüne yabancıyım; görüyorsunuz ki, ben ölümcül bir kadından doğmuş, Allah'ın hükmüne tabi, diğer insanlar gibi yeme ve uyuma, soğuk ve sıcak dertlerini çeken bir insanım. Bu bakımdan, Allah hükmünü vereceği zaman; sözlerim benim insandan öte olduğuma inananların her birini bir kılıç gibi delip geçecektir.» Ve böyle dedikten sonra İsa, çok büyük bir atlı kalabalığı gördü ve bundan Hirodes ve başkâhinle birlikte valinin gelmekte olduklarını anladı.

 

O zaman İsa dedi: «Ne belli, belki onlar da delirmiştir.» Vali, Hirodes ve başkâhinle birlikte oraya varınca, herkes atından inip, İsa'nın çevresinde bir çember oluşturdular, o kadar ki, askerler İsa'nın başkâhinle konuşmasını dinlemek isteyen halkı tutamıyorlardı. İsa saygıyla kâhine yaklaştı, ama o İsa'nın önünde rükûya vanp, tapınmak istiyordu ki, İsa bağırdı; «Yaptığına dikkat et, ey yaşayan Allah'ın kâhini! Allah'ımıza karşı günah işleme!»

 

Kâhin karşılık verdi: «Şimdi, Yahudiye senin alâmetlerin ve öğretinle öylesine kaynıyor ki, senin Allah olduğunu haykırıyorlar; bu nedenle, halk sıkıştığından, Roma valisi ve kral Hirodes'le buraya gelmiş bulunuyorum. Bu bakımdan, sana yürekten rica ediyorum ki, senin yüzünden ortaya çıkan fitneyi kaldırmaya razı olasın. Çünkü bazıları Allah olduğunu söylüyor, bazıları Allah'ın oğlu olduğunu, bazıları da bir peygamber olduğunu söylüyor.» İsa cevap verdi: «Ve sen, ey Allah'ın başkâhini, neden sen bu fitneyi yatıştırmadın? Sen de mi yoksa aklını yitirdin? Allah'ın kanunu ile birlikte peygamberlikler öylesine nisyana unutulmaya terk edilmiş ki, ey şeytan'ın aldattığı lanetli Yahudiye!»

 

94.

 

Ve İsa bunu söyleyip, yeniden dedi: «Göğün huzurunda itiraf ediyor ve yer üzerinde oturan herkesi tanıklığa çağırıyorum ki, insanların hakkımda dedikleri, yani, benim insandan öte olduğum şeklinde söyledikleri şeylerin tümüne yabancıyım ben. Çünkü bir kadından doğma, Allah'ın hükmüne tabi, burada diğer insanlar gibi yaşayan ve herkesin çektiği dertlere maruz bir insanım ben. Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, dediğin şeyi söylemekle büyük günah işledin, ey başkâhin. Bu günah nedeniyle kutsal şehir üzerine büyük intikam gelmez inşallah.» O zaman, kâhin dedi: «Allah bizi bağışlasın ve sen bizim için dua et.» Sonra, vali ve Hirodes dediler: «Efendi, insanın senin yaptığını yapması imkânsızdır; bu bakımdan, ne dediğini anlamıyoruz.» İsa cevap verdi: «Dediğiniz doğru, çünkü Allah insanda iyi şeyler yapar. Nasıl ki, şeytan kötü şeyler yapıyor. Çünkü insan bir dükkân gibidir. Oraya rızasıyla giren çalışır ve orada satıcılık yapar. Fakat söyleyin bana ey vali ve sen ey kral, siz böyle dersiniz, çünkü bizim kanunumuza yabancısınız. Eğer, Allah'ımızın ahdini ve va'dini okursanız, Musa'nın bir asayla suyu kana, tozu pireye, çiği fırtınaya ve ışığı karanlığa çevirdiğini görürsünüz. Yerleri kaplayan kurbağa ve fareleri Mısır'a getirdi, ilk doğanları öldürdü ve denizi yardı da, orada Firavun'u boğdu. Ben, bunlardan hiç birini yapmış değilim. Ve Musa'ya gelince, herkes itiraf eder ki, o, şu anda ölmüş bir adamdır. Yuşa, güneşi yerinde durdurdu ve Erden ırmağını yardı, ben bunları da henüz yapmadım. Ve, Yuşa'ya gelince, herkes itiraf eder ki o şu anda ölmüş bir adamdır. İlya gökten görüne görüne ateş ve yağmur indirdi, ben, bunları da yapmış değilim. Ve İlya'ya gelince, herkes itiraf eder ki, o bir insandır. Ve aynı şekilde Allah'ın kudretiyle, Kadir ve Rahîm, her zaman Sübhan ve Kuddüs Allah'ımızı bilmeyenlerin akıllarının kavrayamayacağı şeyler yapan daha pek çok peygamberler, kutsal insanlar, Allah'ın dostları.»

 

95.

 

Ardından, vali, başkâhin ve kral, İsa'dan halkı susturması için, yüksek bir yere çıkıp halka konuşmasını rica ettiler. O zaman İsa, tüm İsrailîler kuru ayakkabılarla geçerlerken Yuşa'nın Ürdün'ün orta yerinden on iki kabileye aldırttığı oniki taştan birinin üzerine çıktı ve yüksek sesle dedi: «Kâhinimiz yüksek bir yere çıksın da, oradan benim sözlerimi tasdik etsin». Bunun üzerine, kâhin oraya çıktı; İsa, herkes duysun diye, ona ayrıca dedi: «Yaşayan Allah'ın vaadinde ve ahdinde, Allah'ımızın başlangıcı olmadığı ve hiç bir zaman sonunun da olmayacağı yazılıdır.» Kâhin, karşılık verdi: «Aynen böyle yazılıdır orada». İsa dedi: «Allah'ımızın yalnızca Kendi Sözü'yle her şeyi yaratmış olduğu yazılıdır». «Aynen öyledir» dedi kâhin. İsa dedi: «Allah'ın değişmeyen cisimsiz ve hiç bir şeyden oluşmaması nedeniyle görünmez ve insan zihninden gizli olduğu yazılıdır.» «Öyledir, gerçekten» dedi kâhin. İsa dedi: «Allah'ımız sınırsız ve sonsuz olduğundan, gökler göğünün onu ihata edemeyeceği yazılıdır.» «Süleyman Peygamber de böyle söyledi ey İsa» dedi kâhin. İsa dedi «Allah'ın yemediğinden, uyumadığından ve her hangi bir eksiklikle ma'lûl olmadığından, hiç bir şeye ihtiyaç duymadığı yazılıdır. «Öyledir» dedi kâhin. İsa dedi: «Allah'ımızın her yerde olduğu ve vurup düşüren ve bütünleştiren ve razı olduğu her şeyi yapan O'ndan başka hiç bir ilâh olmadığı yazılıdır.» «Öyle yazılıdır» diye karşılık verdi kâhin. O zaman İsa ellerini yukarı kaldırarak dedi: «Allah'ımız Rabb, tersine inanacak herkese karşı şahit olarak, senin hükmüne getireceğim inancım budur.» Ve halka dönerek dedi: «Kâhinin, Allah'ın ebediyete kadar ahdi olan Musa'nın kitabında yazılıdır dediği şeylere bakarak tövbe edin ki günahınızı idrak edebilesiniz; çünkü ben görünen bir insan ve yeryüzünde yürüyen diğer insanlar gibi ölümlü bir çiğnem çamurum. Ve benim bir başlangıcım oldu, sonum da olacak ve ben bir sineği bile yeniden yaratamayan biriyim.» Bunun üzerine, halk sesli sesli ağlayıp dedi: «Günah işledik sana karşı Allah'ımız Rabb; bize merhamet et.» Ve kutsal şehrin güvenliği, Allah'ın kızarak onu milletlerin ayaklarının altına teslim etmemesi için İsa'ya dua et diye hepsi de yalvardı. Bu durum karşısında, İsa ellerini kaldırarak, kutsal şehir ve Allah'ın insanları için dua etti. Herkes bağrışıyordu: «Âmin, âmin!»

 

96.

 

Dua bitince kâhin yüksek bir sesle dedi: «Dur İsa, çünkü milletimizi sakinleştirmek için senin kim olduğunu bilmemiz gerekiyor.» İsa karşılık verdi: «Ben, Davud soyundan Meryem oğlu İsa, ölümlü ve Allah'tan korkan bir insanım ve şan, şeref ve azametin Allah'a verilmesine çalışıyorum.» Kâhin cevap verdi: «Musa'nın kitabında, Allah'ın ne dilediğini bize ilân edecek ve dünyaya Allah'ın rahmetini getirecek olan Mesih'i Allah'ın bize herhalde göndereceği yazılıdır. Bu bakımdan, senden rica ediyorum, bize gerçeği söyle, sen beklediğimiz Allah'ın Mesihimisin?» İsa cevap verdi: «Allah'ın böyle vaad ettiği doğrudur. Fakat ben kuşkusuz o değilim, çünkü o benden önce yaratılmıştır ve benden sonra gelecektir.» Kâhin karşılık verdi: «Sözlerinden ve alâmetlerinden, biz ne olursa olsun inanıyoruz ki, sen Allah'ın bir peygamberi ve bir mukaddesisin. Bu nedenle, tüm Yahudiye ve İsrail adına senden rica ediyorum ki, Allah aşkına bize Mesih'in ne şekilde geleceğini anlatasın.» İsa cevap verdi: «Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, Allah, babamız İbrahim'e, «Senin soyundan yeryüzünün tüm kabilelerini kutsayacağım» diye va'd etmişse de, ben yeryüzünün tüm kabilelerinin beklediği Mesih değilim. Fakat Allah beni dünyadan çekip alınca, şeytan dinsizleri benim Allah ve Allah'ın oğlu olduğuma inandırarak, bu lânetli fitneyi yeniden çıkaracak, bu şekilde sözlerim ve akidem öylesine tahrif edilecek ki, ortada otuz mü'min ya kalacak, ya kalmayacak. Bunun üzerine Allah dünyaya acıyacak ve herşeyi kendisi için yaratmış olduğu Elçisi'ni gönderecek; O güneyden kuvvetle gelecek ve puta tapıcılarla birlikte putları yok edecek; şeytan'dan insanlar üzerindeki egemenliğini alacak. Yanında, kendisine inanacak olanların kurtuluşu için Allah'ın merhametini getirecektir. Onun sözlerine inanacak olanlara ne mutlu.»

 

97. "MUHAMMED O'nun kutlu adıdır"

 

«O'nun ayakkabı bağlarını çözecek değerde değilsem de, Allah'tan O'nu görme rahmet ve bereketini aldım.» O zaman, vali ve kralla birlikte kâhin cevap verip, dedi: «Üzme kendini ey İsa, Allah'ın mukaddesi, çünkü bizim zamanımızda bu fitne bir daha olmaz, şundan ki, kutlu Roma senatosuna o şekilde yazacağız ki, imparatorluk iradesiyle kimse sana bundan böyle Allah veya Allah'ın oğlu demeyecektir.» O zaman, İsa dedi: «Sözlerinizden teselli bulmuyorum, çünkü sizin ışık umduğunuz yere karanlık gelecektir; fakat benim tesellim, hakkımdaki her batıl düşünceyi yok edecek ve dini tüm dünyaya yayılıp, tüm dünyayı kontrolüne alacak olan Elçi'nin gelmesindedir, çünkü böyle vaad etmiştir Allah, babamız İbrahim'e. Ve, bana teselli veren, onun dininin sona ermeyecek ve Allah tarafından el değmeden korunacak olmasıdır.» Kahin karşılık verdi: «Allah'ın Elçisi geldikten sonra, daha başka peygamberler gelecek mi?» İsa cevap verdi: «Ondan sonra Allah tarafından gönderilen gerçek peygamberler gelmeyecek ama, pek çok yalancı peygamber gelecek; ki ben buna üzülüyorum. Çünkü şeytan Allah'ın adaletli hükmüyle onları yerlerinden kaldıracak da, kendilerini, benim kitabımı bahane edinip gizleyecekler.» Hirodes karşılık verdi: «Bu tür dinsizlerin huzuruna geleceği Allah'ın adaletli hükmü nasıl bir şeydir?»

 

İsa cevap verdi: «Ne adalettir ki, kurtuluşa götüren gerçeğe inanmayan, lanete götüren bir yalana inanır. Bu nedenle size diyorum ki, Mika ve Yeremya zamanında da görülebileceği üzere, dünya hep gerçek peygamberleri ve yalancıları sevmiştir. Çünkü her benzer kendi benzerini sever.» O zaman, kâhin dedi: «Mesih'e ne ad verilecek ve hangi işaretler onun gelişini ortaya koyacaktır?» İsa cevap verdi: «Mesih'in adı hayranlık uyandırır, çünkü Allah ruhunu yaratıp da, göksel bir nur içine koyduğu zaman ona bu adı kendisi vermiştir. Allah dedi: «Bekle Muhammed; çünkü senin uğruna Cennet'i, dünyayı ve yığınlarca yaratığı yaratacağım, içlerinden seni bir elçi yapacağım, öyle ki, kim seni kutsarsa kutsanacak, kim seni lanetlerse lânetlenecektir. Seni, dünyaya göndereceğim zaman, kurtuluşa elçim olarak göndereceğim ve senin sözün gerçek olacak. O kadar ki, gök ve yer düşecek. Fakat senin dinin düşmeyecek. Muhammed o'nun kutlu adıdır.»

O zaman, kalabalık seslerini yükseltip, dediler: «Ey Allah, bize elçini gönder! Ey Muhammed, dünyanın kurtuluşu için çabuk gel!»

 

98.

 

Ve kalabalık böyle deyip, İsa ile ilgili ve akidesi ile ilgili büyük görüşmeler yapmış olarak, kâhin, vali ve Hirodes'le birlikte ayrıldılar. Bundan sonra kâhin, Roma'ya, Senato'ya tüm meseleyi yazmasını validen rica etti; vali bunu yerine getirdi. Bunun üzerine, Senato İsraililere acıyıp, Yahudilerin peygamberi Nasıralı İsa'ya 'Allah' veya 'Allah'ın oğlu' diyenin öldürüleceği hükmünü verdi. Bu hüküm, bakır üzerine kazınıp mabede kondu.

 

Kalabalığın büyük bölümü ayrıldığı zaman, kadın ve çocuk olmayan beşbin kadar kişi kaldı; yolculuktan yorgun düşmüş, İsa'ya olan özlemleri nedeniyle yanlarına almayı unuttuklarından iki gün ekmeksiz kalan ve bundan dolayı çiğ ot yiyen kişilerdi bunlar bu bakımdan, diğerleri gibi ayrılıp gidememişlerdi. O zaman İsa, bu durumu sezince onlara acıdı ve Filipus'a dedi: «Açlıktan helak olmamaları için bunlara nereden ekmek bulacağız?». Filipus cevap verdi: «Rab, her birinin birazcık tatması için bile, ikiyüz altın bu kadar ekmeği satın alma ya yetmez» O zaman Andreas dedi: «Burada beş somunu ve iki balığı olan bir çocuk, var, fakat bu kadar kişi için nedir ki bu?». İsa cevap verdi: «Kalabalığı oturtun.» Ellişer kırkar otlar üzerine oturdular. O zaman İsa dedi: «Allah'ın adıyla! Bismillah» ve ekmeği alıp, Allah'a dua etti. Ve sonra ekmeği bölüp havarilere verdi, havarilerde kalabalığa verdiler ve balıkları da böyle yaptılar. Herkes yedi ve herkes doydu. O zaman İsa dedi: «Artanları toplayın.» Havariler parçaları toplayıp on iki sepet doldurdular. Bunun üzerine herkes elini gözlerine koyup, dedi: «Uyanık mıyım, yoksa düş mü görüyorum?» Ve büyük mucize nedeniyle kendilerinden geçmiş gibi bir saat öyle kalakaldılar.

 

Ardından İsa, Allah'a şükredip, onları dağıttı, fakat ayrılmak istemeyen yetmiş iki kişi vardı; bu durum karşısında İsa, inançlarını anlayıp, onları şakirdi olarak seçti.

 

99.

 

Erden yakınındaki Tire'de çölün boş bir parçasına çekilen İsa, yetmiş iki kişiyi, on ikiyle birlikte çağırdı ve kendisi bir taşın üzerine oturup, onları da yanına oturttu. Ve bir ah çekişle ağzını açtı ve dedi: «Bu gün Yahudiye'de ve İsrail'de büyük bir kötülük gördük ve öyle bir kötülük ki, göğsümün içinde kalbim Allah korkusuyla titreyip duruyor. Bakın, size diyorum ki, Allah kendi şanını kıskanır ve İsrail'i bir sevgili gibi sever. Bir genç bir hanımı sevdiğinde, o kendisini sevmez de, başkasını(severse, kızar ve rakibini öldürür, biliyorsunuz. Allah da böyle yapar, diyorum size: çünkü İsrail herhangi bir şeyi sevip, bu nedenle de Allah'ı unutur, Allah da böyle bir şeyi hiçe indirir. Şimdi, hangi şey burada, yeryüzünde, Allah için din adamlığı ve kutsal mabetten daha kıymetlidir? Bununla birlikte, Yeremya peygamber zamanında insanlar Allah'ı unutmuşlardı ve tüm dünyada bir benzeri yok diye yalnızca mabetle öğünüyorlardı; o zaman Allah gazaba gelip, bir orduyla Babil kralı Buhtunnasır'a kutsal şehri aldırdı ve kutlu mabetle birlikte yaktırdı. O kadar ki, Allah'ın peygamberlerinin dokunmak korkusuyla titrediği tüm kutsal şeyler kötülük dolu kâfirlerin ayakları altında ezildi. İbrahim, oğlu İsmail'i hak olandan biraz daha fazla sevdi; bunun üzerine Allah İbrahim'in kalbindeki bu şerli sevgiyi öldürmek için, ona oğlunu boğazlamasını emretti; bıçak kesmiş olsaydı, bunu yapacaktı. Davud Abşelom'u şiddetle sevdi ve bu nedenle Allah, oğlun babasına isyan etmesine hükmetti ve oğul saçından asılıp, Yoab tarafından öldürüldü- Ey Allah'ın korkunç hükmü, Abşelom saçını her şeyden çok severdi de, bu saç kendisinin asıldığı bir ipe döndü! Suçsuz Eyüp, yedi oğlu ve üç kızını gereğinden fazla sevecekti ki, Allah kendisini şeytan'ın eline verdi. Şeytan da onu bir günde yalnızca oğullarından ve zenginliğinden yoksun bırakmakla kalmadı, Aynı zamanda onu acı bir hastalıkla çarptı. O kadar ki, yedi yıl süreyle bedeninden kurtlar çıktı. Babamız Yakup Yusuf'u öteki oğullarından daha çok sevdi: bunun üzerine Allah onu sattırdı ve bu aynı oğullara Yakub'u aldattırdı; o kadar ki, kurtların oğlunu yediğine inandı ve böylece ağlaya ağlaya on yıl geçirdi.

 

100

 

«Allah sağ ve diridir ki kardeşler, Allah bana kızar diye korkuyorum. Bu bakımdan, Yahudiye ve İsrail'e varıp, on iki İsrail kabilesine aldanmamaları için vaazlarda bulunmalısınız.» Havariler korku içinde ağlayarak cevap verdiler: «Bize ne emredersen yaparız.» O zaman İsa dedi: «Üç gün namaz kılıp oruç tutalım, bundan sonra da her akşam ilk yıldız görünüp, namaz bittiğinde, üç kez daha namaz kılıp, üç kez O'ndan merhamet isteyelim, çünkü İsraililer' in günahı başka günahlardan üç kez daha ağırdır.»

 

Öyle yapalım» diye karşılık verdi havariler. Üçüncü günün bitiminde dördüncü günün sabahı, İsa tüm şakirtlerini ve havarilerini çağırıp, kendilerine dedi: «Barnabas ve Yühanna benimle kalsın yeter; siz diğerleri tüm Samiriye, Yahudiye ve İsrail yörelerine gidip, tövbeyi anlatın; çünkü balta, kesip devirmek için ağaca inmek üzeredir. Ve hastalar için de dua edin, çünkü Allah bana her hastalık üzerinde yetki vermiştir.»

 

O zaman, bu satırları yazan dedi: «Ey muallim, eğer havarilerine tövbe etme şekli sorulursa, ne cevap versinler?» İsa karşılık verdi: «Bir adam cüzdanını yitirdiğinde, onu görmek için yalnızca gözünü mü veya almak için yalnızca elini mi, ya da sormak için yalnızca dilini mi öne sürer? Kesinlikle hayır, ama tüm bedenini öne sürüp, onu bulmak için ruhunun tüm gücünü kullanır. Doğru değil mi?» O zaman, bu satırları yazan cevap verdi: «Doğruların doğrusu.»

 

101.Günahkâr Nasıl Tövbe Etmelidir?

 

Sonra İsa dedi: «Tövbe, kötü yaşantının ters yüzüdür; çünkü her duyu günah işlerken yaptığının tam tersine dönmelidir. Sevinç yerine keder konmalı, gülme yerine ağlama, gülüp eğlenme yerine oruç, uyuma yerine gece ibadetleri, boş vaktin yerine faaliyette bulunma, şehvetin yerine arılık, masal söyleme ibadete, hırs ve tamah da sadaka vermeye dönüşsün.» O zaman, bu satırları yazan karşılık verdi: «Ama kendilerine nasıl kederleneceğimiz, nasıl ağlayacağımız, nasıl oruç tutacağımız, nasıl faaliyet göstereceğimiz, nasıl arı-duru kalacağımız, nasıl namaz kılacağımız ve infakta bulunacağımız sorulursa ne cevap verecekler? Ve nasıl tövbe edileceğini bilmiyorlarsa, doğru olarak nasıl kefarette bulunacaklar?»İsa cevap verdi: «îyi sordun ey Barnabas, İnşallah her şeye tam olarak cevap vermek arzusundayım. Bu bakımdan, size bu gün genel olarak tövbeden söz edeceğim ve birinize söylediğimi hepinize söylüyorum demektir.» «Öyleyse bil ki, tövbe bir başka şeyden daha fazla olarak salt Allah sevgisi için yapılmalıdır. Aksi halde tövbe etmek boşuna olacaktır. Durumu size bir benzetmeyle anlatayım. «Her bina, temeli çekip alındığında yıkılıp, enkaz haline gelir; doğru mudur bu?» «Doğrudur» diye karşılık verdi havariler. O zaman İsa dedi: «Bizim kurtuluşumuzun temeli Allah'tır. O'nsuz kurtuluş olmaz. İnsan günah işlediği zaman, kurtuluşunun temelini yitirmiş olur; bu bakımdan, işe temelden başlamak gerekir.» «Söyle bana, köleleriniz size karşı suç işleseler ve siz de, onların size karşı işledikleri suçtan dolayı değil de, ödüllerini yitirdiklerinden dolayı üzüldüklerini bilseniz, kendilerini bağışlar mısınız? Kesinlikle, hayır. Öyle de, size diyorum ki, Allah, Cennet'i yitirdiklerinden dolayı pişman olanlara işte böyle yapacaktır. Bütün iyiliklerin düşmanı olan şeytan, Cennet'i yitirip, Cehennem'i kazandığı için büyük pişmanlık gösterdi. Ama hiç merhamet yüzü görmeyecek artık o, neden biliyor musun? Çünkü onda Allah sevgisi yoktur; bırakın bunu, Yaratıcı' sından nefret eder o.»

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

102.

 

«Bakın, size diyorum ki, her hayvan tabiatı gereği, arzu ettiği şeyi yitirirse yitirilmiş olan bu iyilik için kederlenir. Bunun gibi, gerçekten tövbe edecek olan günahkâr da, içinde Yaratıcı' sına karşı yaptığı şeyi cezalandırma arzusu duymalıdır. O şekilde ki, ibadet ettiği zaman, Allah'tan Cennet dilenmeye veya Cehennem'den kurtulmayı istemeye kalkışmaz. Bunun yerine utanarak Allah önünde secdeye varır, der: «Ey Rabb, sana kulluk etmesi gereken zamanda, hiç yoktan sana karşı aşırı giden suçluya bak. Bu nedenle burada, yaptığının düşmanın olan şeytan'ın eliyle değil, Senin elinle cezalandırılmasını diliyor; şundan ki, dinsizler Senin yaratıkların karşısında sevinmesinler. İstediğin biçimde cezalandır, ceza ver ey Rabb, çünkü Sen bana hiç bir zaman bu hayırsızın hak ettiği kadar çok azap etmezsin.» «Böylece, bu tövbe biçimine sarılan günahkâr, adalet isteğine oranla Allah'tan daha çok merhamet görecektir.» «Emin olun ki, iğrenç bir saygısızlıktır günahkârın gülmesi; o kadar ki, bu dünya, babamız Davud'un haklı olarak söylediği gibi, bir gözyaşları vadisidir.» «Kölelerinden birini oğul edinen ve mülkündeki her şey üzerine efendi yapan bir kral vardı. Şimdi, öyle oldu ki, şerli bir adamın kandırmasıyla zavallı kralın gözünden düştü; yalnızca içten içe değil, aynı zamanda hakir görülüp, gün be gün çalışarak kazandığı her şeyden yoksun bırakılarak büyük acılar çekti. Siz sanır mısınız ki, bu adam şu veya bu vakit güle bilir?» «Kesinlikle hayır» diye cevap verdi havariler, «çünkü eğer kral bunu bilmiş olsa, gözünden düştüğünü görüp onu köleleştirir. Ama her halde o, gece gündüz demeden ağlar.» O zaman İsa ağlayarak dedi: «Yazıklar olsun dünyaya, çünkü sonsuz azap kesindir onun için. Ey zavallı insanlık, Allah seni bir oğul hikâyecikteki mecaz anlamında olarak seçip, sana Cennet'i bahşetti, ama sen orada, ey zavallı, şeytan'ın etkisiyle Allah'ın gözünden düştün ve Cennet'-ten atılıp, pis dünyaya mahkûm edildin; burada tüm şeyleri zahmetle elde edersin ve her iyi çalışma sürekli günah işlemekle senden, alınır. Ve dünya sadece güler ve daha kötüsü, en büyük günahkâr olan herkesten daha çok güler. Bu bakımdan dediğiniz gibi olacak, yani Allah, günahlarına gülen ve onlar için ağlamayan günahkârı ebedi ölüme çarptıracaktır.»

 

103.

 

«Günahkârın ağlaması, bir babanın ölmek üzere bulunan oğluna ağlaması gibi olmalıdır. Ah şu insanın deliliği ah, kendinden ruhu ayrılan bedene ağlar da, günah nedeniyle Allah'ın merhametinden ayrılan ruha ağlamaz. «Söyleyin bana, denizci, gemisi fırtınaya tutulup parçalandığı zaman yitirdiği şeyleri ağlamakla geri getirebilecek olsa ne yapar? Belli ki, oturup acı acı ağlar. Ama size diyorum ki size, insan ağladığı her şeyde günaha girer de, yalnızca günahına ağladığı zaman girmez. Çünkü insana gelen her belâ kurtuluşu için Allah'tan gelir ki, (daha) buna sevinmesi gerekir. Fakat günah, insanın helaki için şeytan'dan gelir de, insan buna üzülmez. Mutlaka buradan fark ediyorsunuz ki, insan kayıp peşindedir, kâr değil.» Bartalemus dedi: «Rab, kalbi ağlamaya yabancı olduğu için ağlayamayan kimse ne yapsın?» İsa cevap verdi: «Gözyaşı dökenlerin hepsi ağlamıyor, ey Bartalemus. Allah sağ ve diridir ki, gözlerinden hiç yaş düşmeyen, ama yinede gözyaşı döken bin kişiden daha çok ağlayan insanlar bulunur. Bir günahkârın ağlaması, üzüntünün ağırlığı nedeniyle dünyevî sevginin tüketilmesidir. O kadar ki, nasıl güneş ışığı en üste konanı bozulup çürümekten korursa, aynen öyle de, bu tükeniş ruhu günahtan korur. Eğer Allah, gerçekten tövbe edene denizin suları kadar gözyaşı verecek olsa, o, çok daha fazlasını arzular ve böylece bu arzu, yanan bir ocağın bir damla suyu tükettiği gibi, seve seve dökeceği bu küçücük damlayı da tüketir. Fakat hemen hıçkırıklarını koyuverenler, yükü azaldıkça daha hızlı giden at gibidirler.»

 

104.

 

«Mutlaka, hem içte sevgisi, dışta gözyaşı olan insanlar da vardır. Fakat bu şekilde o, bir Yeremya gibi olacaktır. Allah, ağlamada gözyaşından çok üzüntüye bakar.» O zaman Yuhanna dedi: «Ey muallim, insan günahtan başka şeyler üzerine ağlamakla nasıl kaybeder?» İsa cevap verdi; «Eğer, Hirodes sana tutman için bir gömlek verse ve ardından onu senden çekip alsa, bu senin için bir ağlama nedeni olur mu?» «Hayır» dedi Yuhanna» O zaman, İsa dedi: «Şimdi, insan hiçbir şey yitirmediği zaman, ağlamasına neden yoktur, yitirdiği zaman da yoktur; çünkü herşey Allah'ın elinden gelir. Öyleyse, Allah'ın istediği zaman elindekini çıkarma kudreti olmasın mı, ey aptal adam? Madem senin olan senin, günah kendinin, öyleyse sen bunun için ağlayacaksın, bir başka şey için değil.» Matta dedi: «Ey muallim, tüm Yahudiye önünde Allah'ın insana hiç benzemediğini itiraf ettin, şimdi de, insanın herşeyi Allah’ın elinden aldığını söylüyorsun; o halde, Allah'ın eli olduğuna göre, insana benzeyen bir yanı var demektir.» İsa cevap verdi «Yanılgı içindesin ey Matta ve kelimelerin anlamını bilmeyen pek çokları da bu şekilde yanılmışlardır. insan, kelimelerin dış biçimini değil, insan konuşmasını bizimle Allah arasında bir yorumcuymuş gibi görerek, anlamı göz önüne almalıdır. Bilmez misiniz ki, Allah babalarımıza Sina dağında konuşmak dilediği zaman, babalarımız, «Bize sen konuş ey Musa, Allah bize konuşmasın, yoksa ölürüz» diye haykırmışlardı? Ve, Allah İşaya peygamber aracılığıyla ne dedi bilmez -misiniz ki, gök yerden ne kadar uzaksa, Allah'ın yol ve yöntemleri insanların yol ve yönteminden o kadar uzaktır.»

 

105.

 

«Allah Öylesine ölçümlenemezdir ki, O'nu anlatmaktan titriyorum. Ama sizin için bir girişimde bulunmam gerekiyor. Size diyorum ki, gökler dokuz tanedir ve birbirlerine olan uzaklığı, birinci göğün yerle olan uzaklığı kadardır. Bu da yerden beşyüz yıllık bir yolculuk uzaklığındadır. Bu bakımdan, yer en yüksek gökten dörtbinbeşyüz yıllık bir yolculuk uzaklığında olmaktadır. Size diyorum ki, yine yer birince göğe oranla bir iğnenin ucu gibidir. Birinci gök aynı şekilde İkinciye oranla bir nokta gibidir ve bunun gibi tüm gökler bir sonrakinden daha küçüktür Fakat tüm göklerle birlikte yerin tüm büyüklüğü, Cennet'e oranla bir nokta gibidir, olmadı, bir kum taneciği gibidir. Bu büyüklük ölçülemez değil midir?» Havariler cevap verdiler: «Evet, mutlaka.» O zaman, İsa dedi: «Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, Allah’ın Arşı? Önünde Kâinat bir kum taneciği kadar küçüktür. Ve Allah'ın Arşı? Kâinat'tan, tüm gökleri, Cennet'i ve daha başka şeyleri doldurmak için gidecek kum taneleri sayısınca büyüktür. Şimdi, bakın bakalım; Allah, yeryüzü üzerinde küçük bir çamur parçası olan insanla herhangi bir şekilde oranlanabilir mi? öyleyse, dikkat edin de eğer ebedî hayatı elde etmek istiyorsanız, çıplak kelimelere değil, anlama bakın.» Havariler karşılık verdiler: «Yalnızca Allah bilebilir kendini ve durum gerçekte İşaya peygamberin dediği gibidir: «O, insan duyularından gizlidir.»

 

İsa cevap verdi: «Evet, böylesi doğrudur; bu bakımdan, Cennet'te olduğumuzda, burada kişinin bir damla tuzlu sudan denizi tanıdığı gibi, biz de Allah'ı tanıyacağız.» «Dersime dönecek olursam, size diyorum ki, insan yalnızca günahı için ağlamalıdır. Çünkü günah işlemekle insan Yaratıcı'sını bir yana iter. Ya, eğlencelere ve ziyafetlere gidip duran insan nasıl ağlayacaktır? Bu ateş çıkaracakmış gibi ağlayacaktır o! Eğer nefisleriniz üzerinde hâkimiyetiniz varsa, ziyafetleri oruca çevirmelisiniz. Çünkü böyle bir hâkimiyete sahiptir Allah'ımız.» Teddeus dedi: «Öyleyse madem, Allah'ın üzerinde hâkimiyeti bulunan nefisi vardır.» İsa cevap verdi: «Yine mi geriye dönüp, «Allah'ın bunu vardır», «Allah böyledir» gibi sözler söylemek? Deyin bana, insanın nefisi var mıdır?» «Evet» diye cevap verdi havariler. İsa dedi: «Bir insan bulunabilir mi ki, içinde hayat olsun da nefisi çalışmasın?» «Hayır» dedi havariler. «Siz kendinizi aldatıyorsunuz» dedi İsa, «çünkü kör, sağır, dilsiz ve kötürüm insan için nefis nerdedir? Ya, bir insan bayıldığı zaman?» O zaman havariler şaşırdılar; İsa yine dedi: «İnsanı meydana getiren üç şey vardır; her biri kendi başına ayrı üç şey: Ruh, nefis ve ceset. Allah'ımız ruhu ve bedeni duyduğunuz gibi yaratmıştır, ama nefisi nasıl yarattığını henüz işitmediniz. Bu bakımdan, yarın inşallah size hepsini anlatacağım.» Ve İsa böyle deyip Allah'a şükretti ve halkımızın kurtuluşu için dua etti, hepimiz de «Âmin» dedik.

 

106.

 

Sabah namazını bitirince İsa bir palmiye ağacının altına oturdu ve havarileri orada kendisine yaklaştılar. O zaman İsa dedi: «Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, hayatımız konusunda pek çokları aldanıyor. Ruh ve nefis birbirine öylesine bitişiktir ki, insanların büyük bölümü ruh ve nefisi bir ve aynı şey olarak görür ve onu özde değil de, yaptığı işe göre kısımlara ayırıp, duygusal, bitkisel ve zihinsel ruh diye adlar takar. Ama bakınn, size diyorum ki, ruh birdir, düşünür ve yaşar. Ey aptallar, hayat olmadan zihinsel ruhu nereden bulacaklar? Emin olun ki, hiç bulamayacaklar ama duyular olmadan hayat, nefis kendisini terk ettiği zaman bayılanda görüldüğü gibi hemen bulunabilir.» Teddeus karşılık verdi: «Ey muallim, nefis hayatı terk ettiği zaman insanın hayatı olmaz.» İsa cevap verdi: «Bu doğru değil, çünkü insan, ruh ayrıldığı zaman hayattan yoksun olur; çünkü ruh, mucize dışında bir daha bedene dönmez, fakat nefis duyduğu korku nedeniyle veya ruhun duyduğu üzüntü nedeniyle ayrılır. Çünkü nefisi Allah zevk için yaratmıştır ve nasıl beden yemekle yaşıyor ve ruh da bilgi ve aşkla yaşıyorsa, o da yalnızca bununla zevkle yaşar. Bu nefis şimdi, günah nedeniyle Cennet'in zevkinden yoksun bırakılmasının kızgınlığıyla ruha karşı isyan halindedir. Bu bakımdan, onun bedenî zevklerle yaşamasını istemeyen için, onu manevî zevklerle beslemeye çok büyük ihtiyaç vardır. Anlıyor musunuz? Bakın, size diyorum ki, onu yaratan Allah, onu cehenneme ve acımasız karlara ve buzlara mahkûm etti; çünkü o kendisinin Allah olduğunu söyledi; fakat Allah onu, yiyeceğini alıp da besininden yoksun bırakınca, Allah'ın bir kölesi ve O'nun ellerinin işi olduğunu itiraf etti Ve şimdi söyleyin bana, nefis dinsizlerde nasıl çalışır? Emin olun ki, onlarda Allah gibidir o, Allah'ın kanununu bırakarak nefisin peşinden gittiklerini görüyorsunuz. Bu bakımdan, onlar iğrençleşirler ve hiçbir salih amelde bulunmazlar.»

 

107.

 

«Ve, günaha üzülmenin peşinden gelen ilk şey oruç tutmaktır. Belli bir yemeğin kendisini hasta ettiğini gören, ölmekten korkarak, yediğine üzüldükten sonra, hastalanmamak için bu yemeği bırakır. Günahkâr da böyle yapmalıdır. Zevkin kendisini, dünyanın bu iyi şeylerinde nefise uyarak yaratıcısı Allah'a karşı günaha sürüklediğini görür, bırakın böyle yaptığına üzülsün, çünkü bu kendisini Allah'tan, hayatından yoksun bırakmakta ve sonsuz Cehennem ölümü vermektedir. Ama insan yaşarken dünyanın bu güzel şeylerine ihtiyaç duyduğundan, burada oruç gereklidir. Öyleyse, bırakın da nefisi kırsın ve Rabb'ı olan Allah'ı bilsin. Ve nefisin oruçtan nefret ettiğini görünce de, bırakın, sonsuz üzüntüden başka hiçbir zevkin olmadığı Cehennem'in durumunu koysun önüne; bir tek zerresi tüm dünyanın zevklerinden daha büyük olan Cennet'­in zevklerini koysun önüne. Bu şekilde kolaylıkla durgunlaşacaktır o; çünkü çoğu elde etmek için azla yetinmek, azın içinde tepinip, bütünden yoksun kalmaktan ve azap içinde kalmaktan daha iyidir. «İyi oruç tutmak için zengin ağırlayıcıyı hatırlamanız gerek. Çünkü burada yeryüzünde her günü zevk sefa içinde geçirmek isteyen, tek bir damla sudan ebediyen yoksun kaldı; öte yandan, burada, yeryüzünde kırıntılarla yetinen Lazarus Cennet'in dopdolu nimetleri içinde ebediyen yaşayacaktır. Ama pişman olan tedbirli olsun; çünkü şeytan her iyi işi, daha çok, başkalarından da öte, kendisine karşı inançlı bir köleden asî bir düşmana dönüştüğü için pişman olanın iyi işlerini yok etmenin yollarını arar. Bu bakımdan, şeytan, hastalık bahanesiyle ne olursa olsun ona oruç tutturmamaya çalışacak ve bundan bir yarar sağlayamadığı zaman da, hasta düşüp, ardından zevk sefa içinde yaşaması için onu aşırı derecede oruç tutmaya çağıracaktır. Ve bunda da başarılı olamazsa, hiç yemek yemeyen, fakat daima günah işleyen kendisine benzemesi için, orucunu yalnızca bedensel yemeğe dayandırtmanın çaresini arayacaktır.» «Allah sağ ve diridir ki, oruç tutmayanları hakir görüp, kendini onlardan daha üstün tutarak bedeni yemekten yoksun bırakmak ve ruhu gururla doldurmak iğrenç bir şeydir. Söyleyin bana, hasta olan adam, doktorun kendisine verdiği perhizden dolayı böbürlenip, perhizsiz olanlara deli mi diyecektir? Kesinlikle hayır. Aksine, kendisine, perhiz verilmesini gerektiren hastalıktan dolayı üzülecektir. Böyle de, size diyorum ki, pişman olan orucundan dolayı övünmemeli ve oruç tutmayanları hakir görmemelidir; bunun yerine, oruç tutmasına neden olan günahı için üzülmelidir. Pişman olup oruç tutan, lezzetli yemekler de yememelidir, kaba yemeklerle yetinmelidir. Şimdi, bir insan ısıran köpeğe ve tepen ata lezzetli yemek verir mi? Hayır, kesinlikle, ama tam tersini yapar. Ve, oruçla ilgili olarak bu kadar size yetsin.»

 

108.

 

«Bakın, şimdi de uyanık olmakla ilgili size söyleyeceklerime kulak verin. Nasıl, vücudun uyuması ve ruhun uyuması diye iki tür uyuma varsa, böyle de, uyanık olmakta, vücut uyurken ruhun uyumamasına dikkat etmelisiniz. Çünkü bu en ağır bir hatadır. Deyin bana, benzetme olsun diye söylüyorum: Yürürken kendini kayaya çarpan ve ayağını kayaya vurmamak için kaçındıkça başını vuran bir adam var. Nedir böylesi bir adamın durumu?»«Zavallı» diye cevap verdi havariler, «çünkü böyle bir adam kendinde değildir.» O zaman, Isa dedi: «îyi cevap verdiniz, çünkü bakın size diyorum ki, vücuduyla uyanık olup, ruhuyla uyuyan kendinde değildir. Manevî kötürümlük maddî olandan daha çok ağırsa, iyileşmesi de daha zor olur. Bu bakımdan, böylesi bir zavallı, yaşamanın başı olan ruhuyla uyuma bedbahtlığının farkına varmayıp da, yaşamanın ayağı olan vücuduyla uyumadığı için övünecek midir? Ruhun uyuması, Allah'ı ve korkunç hükmünü unutmaktır. Öyleyse, uyanık olan ruh, her yerde ve her şeyde Allah'ı duyan ve daima her an Allah'tan rahmet ve bereket gördüğünü bilerek, her şeyde her şey kanalıyla ve her şeyin üstünde O'nun celal ve azametine şükür eden ruhtur. Bu bakımdan, O'nun celal ve azametinden korkan ruhun kulağında ~şu melekî söz yankılanır durur: «Yaratıklar, hükme gelin, çünkü Yaratıcı'nız sizi yargılamak diliyor.» Çünkü o hep Allah'a kulluk eder durur. Söyleyin bana, daha fazlasını, bir yıldızın ışığıyla veya güneşin ışığıyla görmek istemez misiniz? Andreas cevap verdi: «Güneşin ışığıyla; çünkü yıldızınkiyle yakındaki dağları bile göremeyiz, ama günesin ışığıyla en minnacık bir kum tanesini görürüz. Bu nedenle de, yıldızın ışığında korkarak yürürken, güneşin ışığında güvenle yürürüz.»

 

109.

 

İsa karşılık verdi.- «Aynen öyle de, size diyorum ki, ruhla Allah’ımız olan adalet güneşiyle bakmalı, vücudun gördükleriyle övünmemelisiniz. Bu bakımdan, en doğru olan, vücudun uyumasından mümkün olduğu kadar kaçınmaktır, ama bundan kaçınmak da, nefis ve beden yiyecekle, zihin de işle ağırlaştığından hemen hemen imkânsızdır. Bundan dolayı, bırakın, çok fazla iş ve çok fazla yemekten kaçınmak için birazcık uyusun.» «Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, her gece bir miktar uyumak meşrudur, fakat Allah’ı ve korkunç hükmünü unutmak asla meşru değildir ve ruhun uyuması böylesi bir unutmadır.» O zaman, bu (satırlar) ı yazan karşılık verdi: «Ey muallim, Allah'ı her zaman hatırda nasıl tutabiliriz? Emin olun, bize bu imkânsız görünüyor.» İsa, iç çekerek dedi: «İnsanın çekebileceği en büyük ızdıraptır bu, ey Barnabas. Çünkü insan burada yeryüzünde yaratıcısı Allah'ı her zaman hatırda tutamaz; ancak kutsal olanlar bunun dışındadır. Çünkü onlar, Allah'ı unutamasınlar diye içlerinde Allah'ın bereketinin nurunu taşıdıklarından Allah'ı her zaman hatırda tutarlar. Ama söyleyin bana, taş ocağında çalışanları gördünüz mü? Bir yandan başkalarıyla konuşurken, öte yandan yapa yapa demire bakmadan taşı işleyen demir aletle devamlı vurmayı, ama yine de ellerine vurmamayı nasıl da öğrenmişler! Şimdi, siz de bu şekilde yapın. Unutma hastalığını tümüyle yenmek istiyorsanız, kutsal olmayı arzulayın. Bakın ki, su uzun bir süre vura vura en sert kayaları tek bir damlayla yarar geçer. «Bu hastalığı neden yenemediğinizi biliyor musunuz? Çünkü bunun bir günah olduğunun farkına varmadınız. Öyleyse size diyorum ki, bir reis sana bir hediye verse ey insan, senin gözlerini kapayıp ona sırtını dönmen bir hatadır. Allah'ı unutanlar da işte böyle hata yaparlar. Çünkü her vakit insan Allah'tan rahmet ve hediyeler alır. «Şimdi söyleyin bana, Allah'ımız her vakitte size nimetini bahşetmiyor mu? Kesinlikle evet; çünkü hiç durmadan, sayesinde yaşadığınız nefesi veriyor size. Bakın, bakın size diyorum ki, vücudunuzun nefes aldığı her an kalbiniz, «Allah'a şükürler olsun» demelidir.»

 

110.

 

O zaman Yuhanna dedi: «Dediklerin doğruların doğrusu ey muallim; bu bakımdan bu kutlu duruma ulaşmanın yolunu öğret bize.» İsa cevap verdi: «Bakın, size diyorum ki, kişi böyle bir duruma, Rabb'ımız Allah'ın rahmeti olmadan insanî güçlerle erişemez. İnsanın, Allah'ın kendisine vermesi için iyiliği istemesi gerektiği doğrudur. Söyleyin bana, sofraya oturduğunuz zaman, görmek istemediğiniz etleri alır mısınız? Emin olun ki, hayır. Böyle de size diyorum ki, arzu etmediğiniz şeyi almayacaksınız. Eğer kutsallık arzu ederseniz, Allah göz açıp kapamadan daha az bir zaman içinde sizi kutsal yapmaya kadirdir, fakat insan hediye ve hediyeyi vereni anlasın diye, Allah'ımız beklememizi ve istememizi diler. «Bir hedefe atışta bulunanları gördünüz mü? Mutlaka pek çok kez boşa atarlar. Buna rağmen, hiç bir zaman boşa atmak istemezler, daima da hedefi vurma ümidindedirler. Şimdi, sizde böyle yapın. Allah'ımızı her zaman hatırda tutmak isteyen ve unuttuğunuzda kederlenen sizler; çünkü Allah, söylediğim şeylerin hepsini elde etmeniz için size bereket verecektir. «Oruç tutmak ve ruhen uyanık bulunmak birbiriyle öylesine bir aradadır ki, eğer kişi uyanıklığı bozarsa, oruç da hemen bozulur. Çünkü bir insan, günah işlemekle ruhun orucunu bozar ve Allah'ı unutur. İşte, uyanık olmak ve oruç tutmak ruh bakımından biz ve bütün insanlar için her zaman gereklidir. Çünkü günah işlemek kimse için meşru değildir. Ama vücudun oruç tutması ve uyanık kalması, inanın bana, her zaman ve herkes için mümkün değildir. Çünkü hastalar ve yaşlılar, çocuklu kadınlar, perhiz yapan insanlar, çocuklar ve zayıf yapıda daha başka kişiler vardır. Kuşkusuz herkes, normal ölçülerine göre giyinmiş olsalar bile, kendi oruç tutma (biçimini) tesbit etmelidir. Nasıl, bir çocuğun elbiseleri otuz yaşlarında bir insan için uygun değildir, aynen öyle de, bir kişinin uyanıklığı ve orucu da bir diğeri için uygun değildir.» «Ama dikkat edin ki, geceleyin uyanık kalıp, ardından Allah'ın emri üzere namaz kılmanız ve Allah'ın sözünü dinlemeniz gerektiği zaman, uyuyasınız diye şeytan tüm gücünü kullanacaktır.»

 

111.

 

«Söyleyin bana, bir arkadaşınız eti yiyip de, kemikleri size verse razı olur musunuz» Petrus cevap verdi: «Hayır muallim, çünkü böylesine arkadaş değil, sahtekâr denmesi gerekir.» İsa iç çekerek cevap verdi: «Tam gerçeği söyledin ey Petrus, çünkü kişi vücuduyla gereğinden fazla uyanık kalıp, ibadet edeceği veya Allah'ın sözlerini dinleyeceği zaman uyur veya uyuklayıp başı aşağı düşerse, böylesi bir bedbaht, Yaratıcısı Allah'la alay etmektedir ve böyle bir günah dolayısıyla da suçludur. Hatta Allah’a vermesi gereken zamanı çalıp, istediği zaman ve istediği kadar harcadığı için de bir soyguncudur.» «Bir insan, içinde en iyi şarap bulunan bir kâseyi, şarabın en iyi miktarı bitinceye kadar içmeleri için düşmanlarına, şarabın tortuları kalınca da, içmesi için efendisine verdi. Efendinin her şeyi öğrendiği zaman hizmetçisine ne yapacağını ve hizmetçinin onun önünde ne hale geleceğini düşünürsünüz? Mutlaka onu dövecek ve yerinde bir kızmayla dünyanın kanunlarına göre kendisini öldürecektir. Şimdi, zamanının en iyisini işlerinde ve en kötüsünü de ibadet ve kanunu incelemede geçiren bir adama Allah ne yapacaktır? Yazıklar olsun dünyaya, çünkü bununla ve daha büyük günahlarla kalbi ağırlaşmıştır! Bu yüzden, size gülmek ağlamaya, ziyafetler oruca ve uyku uyanıklığa dönüşmeli dediğim zaman, duyduğunuz şeylerin tümünü üç kelimeye sıkıştırdım. Burada, yeryüzünde kişi her zaman ağlamalı ve bu ağlama yürekten olmalı, çünkü Yaratıcı'mız Allah'a karşı geliniyor; nefis üzerinde hâkimiyet kurmak için oruç tutmalı ve günah işlememek için uyanık olmalısınız ve bedenen ağlama, bedenen oruç tutma ve uyanık olma her bir kişinin bünyesine göre yapılmalıdır.»

 

112.

 

İsa böyle söyleyip, sonra dedi: «Hayatımızı sürdürmemiz için tarlanın meyvelerinden aramaya çıkmalısınız, çünkü sekiz gündür hiç ekmek yemiyoruz. Bu bakımdan, Allah'ımıza dua edecek ve Barnabas ile birlikte sizi bekleyeceğim. Bunun üzerine, tüm şakirtler ve havariler, İsa'nın sözüne göre dörder altışar yola koyuldular. İsa'nın yanında bu satırları yazan kaldı; o zaman İsa ağlayarak dedi: «Ey Barnabas, sana büyük sırlar açıklamam gerekiyor, bundan sonra ben dünyadan ayrılacağım ve sen de onlan anlatacaksın.» O zaman, bu satırları yazan ağlayarak dedi; «Beni ağlat ey muallim, başkalarını da ağlat. Çünkü biz günahkârlarız. Ve Allah'ın bir mukaddesi ve peygamberi olan sen, senin için bu kadar ağlamak uygun değildir.» İsa karşılık verdi: «İnan bana Barnabas, ben ağlamam gerektiği kadar ağlayamıyorum. Çünkü eğer insanlar bana Allah dememiş olsaydı, ben Allah'ı burada, Cennet'te görüleceği biçimde görecek ve Hüküm Günü'nden korkmama emniyetine erişecektim. Ama Allah biliyor ki, ben suçsuzum, çünkü hiç bir zaman bir köleden öte tutulma düşüncesi beslemedim. Hem, sana diyorum ki, eğer Allah diye çağırılmamış olsaydım, dünyadan ayrılınca Cennet'e götürülecektim, ama şimdi Hüküm Günü'ne kadar oraya gitmeyeceğim. Şimdi, benim ağlamama neden olup olmadığını görüyorsun. Bil ki ey Barnabas, bu yüzden her halde büyük zulme uğrayacak ve havarilerimden biri tarafından otuz paraya satılacağım. Bu bakımdan, eminim ki, beni satacak olan benim adıma öldürülecek, çünkü Allah beni yeryüzünden çekecek ve herkes onun ben olduğuma inansın diye hainin görünümünü değiştirecek; yine de, o, şerli bir ölümle öldüğü zaman, ben uzun bir süre bu lekeyle dünyada kalacağım. Fakat Allah’ın kutlu Elçi'si Muhammed gelince, bu rezalet silinip gidecek. Ve, Allah bunu yapacak, çünkü, bana bu canlı bilinme ve şu rezil ölüme yabancı olma ödülünü verecek olan Mesih gerçeğini itiraf etmiş bulunuyorum.» O zaman, bu satırları yazan karşılık verdi: «Ey muallim, söyle bana, kimdir bu alçak! Çünkü seve seve boğar öldürürüm onu.» «Sus, bir şey söyleme» diye cevap verdi İsa, «çünkü Allah böyle diliyor ve o(hain) başka türlüsünü de yapamaz. Fakat gör ki, annem böyle bir olaya üzüldüğünde, rahatlaması için ona gerçeği anlatırsın.» O zaman, bu satırları yazan karşılık verdi: «inşallah bütün bunları yapacağım ey muallim.»

 

113.

 

Şakirtler dönüşlerinde, çam kozalakları getirdiler ve Allah'ın iradesiyle bir hayli de hurma bulmuşlar. Öğle namazından sonra İsa ile birlikte yediler. Bu sırada bu satırları yazanın üzgün yüzünü gören şakirtler ve havariler, İsa'nın hemen dünyadan ayrılması gerektiğinden korkuya kapıldılar. Bunun üzerine, İsa onları teselli ederek dedi: «Korkmayın, çünkü sizden ayrılma saatim henüz gelmiş değil. Yanınızda kısa bir süre daha kalacağım. Bu bakımdan, dediğim gibi, Allah'ın İsrailîler üzerine merhamet etmesi için, tüm İsrail'e varıp, pişman olmayı anlatmayı size öğretmeliyim. Öyle ki, herkes tembelliğin farkına varsın ve çok daha fazla günahının kefaretini ödesin; çünkü iyi meyve vermeyen her ağaç kesilecek ve ateşe atılacaktır. «Bağ tarlası olan bir vatandaş vardı ve tarlanın ortasında, içinde güzel bir incir ağacı olan bir bahçe bulunuyordu. Üç yıldır mal sahibi ağaca geliyor ve üzerinde hiç meyve bulamıyordu ve tüm öbür ağaçların meyve verdiğini görünce, bağcısına dedi: «Bu kötü ağacı kes, çünkü araziye yük oluyor.» Bağcı karşılık verdi: «Değil efendim; çünkü güzel bir ağaçtır o.» «Ses etme» dedi mal sahibi, «çünkü yararsız güzelliklere önem vermem ben. Palmiye ve pelesenk ağacının incirden daha soylu olduğunu bilmen gerek. Ama evimin avlusuna bir palmiye ve bir de pelesenk ağacı fidanı dikmiş ve çevresine hayli para harcayarak duvar çevirmiştim. Fakat bunlar meyve yerine yığılıp kalan yaprak verip, evimin önündeki araziyi de verimsizleştirince, ikisini de ortadan kaldırdım. Şimdi, diğer bütün ağaçların meyve verdiği bağ tarlama ve bahçeme yük olan evimin uzağındaki bir incir ağacını nasıl bağışlayayım? Emin ol ki, ona daha fazla katlanmayacağım.» O zaman bağcı dedi: «Efendi, toprak oldukça zengin. Bu bakımdan, bir yıl daha bekle. Ben incir fidanının dallarını budayıp, kendinden toprağın verdiği tüm fazlalıkları alayım ve taşlı kuru bir araziye koyayım; böyle yapıca meyve verecektir o.» -Mal sahibi karşılık verdi: «Şimdi git ve öyle yap; bekleyeceğim ve incir fidanı da meyve verecek.» Bu temsilî hikâyeyi anlıyorsunuz değil mi?» Havariler cevap verdiler: «Hayır Rab, bu nedenle onu bize açıklayın.»

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

114.

 

İsa karşılık verdi: «Bakın, size diyorum ki, mal sahibi Allah'tır, bağcı da O'nun kanunu. Allah'ın Cennette palmiye ve pelesenk ağaçları vardı; şeytan palmiye ağacı, ilk insan da pelesenk ağacıdır. Allah, bunları çıkarıp attı. Çünkü salih ameller meyvesi vermiyorlar, bunun yerine pek çok melekleri ve pek çok insanları ayıplayan dinsizce sözler sarf ediyorlardı. Şimdi, Allah insanı dünyaya, tüm emir ve yasaklarına göre Allah'a kulluk eden yaratıklarının arasına indirmiştir. Allah'ın meleği ve ilk insanı bağışlamayıp, meleği ebedi, insanı da bir süre için cezalandırdığını görerek diyorum ki, meyve vermeyen insanı Allah kesip, Cehennem'e mahkûm eder. Bu konuda Allah'ın kanunu der ki, bu hayatta insan için pek çok iyi şeyler vardır ve bu nedenle salih ameller işleyebilmesi için sıkıntılar çekmesi Ve dünyevî iyiliklerden yoksun kalması gerekmektedir. Dolayısıyla, Allah'ımız insanın Pişman olmasını bekler. Bakın, size diyorum ki, Allahımız insanı çalışmaya mahkûm etmiştir ki, Allah'ın dostu ve peygamberi Eyüp der: «Kuşun uçmak için, balığın da yüzmek için doğduğu gibi, insan da çalışmak için doğar.» Allah’ın bir peygamberi olan Davud da şöyle der: «Elimizin emeğini yiyerek kutsanacağız ve bu bizim için iyidir». Bu nedenle, herkes niteliğine göre çalışsın. Şimdi söyleyin bana, babamız Davud ve oğlu Süleyman elleriyle çalışmışlarsa, günahkârın ne yapması gerekir? Yuhanna dedi: «Muallim, çalışmak yerinde olan bir şey, ama bunu yoksullar yapmalı.»

 

İsa karşılık verdi: «Yaa, çünkü onlar başka türlü yapamaz. Ama bilmez misin ki, iyilik iyi olmak için gereklilikten azade olmalıdır? Böyle de, güneş ve diğer gezegenler, başka türlüsünü yapamasınlar diye Allah'ın hükümleriyle güçlendirilmişlerdir ve bu nedenle de, herhangi bir liyakatleri yoktur. Söyleyin bana, Allah çalışma hükmünü koyduğu zaman, «Yoksul insan yüzünün teriyle yaşayacaktır» mı dedi? Ve, Eyüp, «Kuş uçmak için doğar, yoksul insan da çalışmak için doğar» mı dedi? Hayır, Allah insana, «Ekmeğini yüzünün teriyle yiyeceksin» ve Eyüp de «İnsan çalışmak için doğmuştur» demiştir. Bu bakımdan, yalnızca insan olmayan bu hükmün dışındadır. Emin olun ki, her şeyin pahalı olmasının nedeni, pek çok haylaz insanın bulunmasıdır. Eğer, bunlar çalışacak olsalar, bazısı toprağı sürse, bazısı da sularda balıkçılık yapsa, dünyada bolluk üstü bolluk olur. Ve, yokluklar nedeniyle, korkunç Hüküm Günü'nde hesap vermek gerekecektir.»

 

115.

 

«Bırakın, insan bana bir şeyler desin. Dünyaya ne getirdi ki, bu nedenle haylaz haylaz yaşasın? Çıplak ve hiç bir şey yapamayacak biçimde doğduğu ortada. Bundan dolayı da, bulduğu şeylerin tümünün sahibi değil, dağıtıcısıdır o. Ve o korkunç günde bunların hesabını verecektir. İnsanı vahşi hayvanlar gibi yapan iğrenç şehvetten çok korkmak gerekir; çünkü düşman kişinin kendi evi içindedir. Bu bakımdan, düşmanın gelemiyeceği herhangi bir yere gitmen mümkün değildir. Ah, niceleri şehvet yüzünden helak olup gittiler! Şehvet yüzünden tufan oldu, o kadar ki, dünya Allah'ın merhameti önünde silinip gitti de, yalnızca Nuh ve seksen üç insan kurtuldu. Şehvet yüzünden Allah üç lânetli şehri yerle bir etti ve içlerinden yalnızca Lût ve iki oğlu kurtuldu. «Şehvet yüzünden Bünyamin'in kabilesi tümüyle sönüp yok oldu. Ve bakın size diyorum ki, şehvet yüzünden ne kadar insanın helak olduğunu size anlatacak olsam, beş günlük süre yetmez.» Yakup karşılık verdi: «Ey üstad, şehveti simgeleyen nedir?» İsa cevap verdi: «Şehvet, gem vurulmamış bir aşk arzusudur; akıl tarafından yönlendirilmezse, insan zihin ve duygularının sınırlarını aşar,- öyle ki, insan kendini bilmeden, nefret etmesi gereken şeyi sever. İnanın bana, insan, böyle bir şeyi Allah kendisine verdi diye değil de, sahibi olarak bir şeyi severse, bir zani olur; çünkü Yaratıcı'sı Allah'la birlikte olması gereken ruhu yaratıkla birleştirmiştir. Ve işte Allah Işaya peygamber aracılığıyla ağlayarak der: «Sen pek çok âşıklarla zina ettin; buna rağmen bana dön, seni kabul edeceğim». «Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, eğer insanın kalbinde içten bir şehvet olmazsa, dışta kötülüklere düşmez; çünkü kök giderse ağaç hemen ölür». «Bu nedenle insan, Yaratıcı'sının kendisine verdiği hanımla yetinsin ve başka bir kadını unutsun>> Andreas karşılık verdi: «İnsan, yaşadığı şehirde o kadar çok varken, kadınları nasıl unutur?»

 

«Ey Andreas, şehirde yaşayan insana, şehrin zarar vereceği ortada; görülüyor ki, şehir her kötülüğü emen bir süngerdir.»

 

116. Göze Gem Vurmak

 

«Nasıl asker, kale çevresinde düşmanlar olduğu zaman, vatandaşlar adına her zaman ihanetten korkarak ve kendini her türlü saldırıya karşı koruyarak yaşıyorsa, insana da şehirde yaşamak yaraşır. Aynen böyle de, diyorum ki size, insan dıştan gelen her türlü günah dürtüsünü itsin ve nefisten korksun, çünkü onun kirli şeylere karşı aşın bir arzusu vardır. Ama her türlü şehevî günahın kaynağı olan göze gem vurmazsa, kendini nasıl korusun? Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, maddi gözleri olmayan, üçüncü dereceye kadar olan cezaları görmekten emindir; hâlbuki gözleri olan yedinci dereceye kadar cezalandırılır. «İlya peygamber zamanında, İlya iyi yaşantısı olan kör bir adamı ağlarken görüp, ona sordu: «Niye ağlarsın, ey kardeş?» Kör adam cevap verdi: «Ağlarım, çünkü Allah'ın mukaddesi İlya Peygamber'i göremiyorum.» O zaman, İlya kendisini azarlayıp dedi: «Bırak ağlamayı ey adam, çünkü ağlamakla günaha giriyorsun.» Kör adam karşılık verdi: «Söyle bana şimdi, ölüleri kaldıran ve gökten ateş indiren Allah'ın kutsal bir peygamberini görmek günah mıdır?» İlya cevap verdi: «Gerçeği konuşmuyorsun; çünkü İlya senin dediklerinin hiç birini yapamaz. Senin gibi bir insandır o. Dünyadaki tüm insanlar, tek bir sineği meydana getiremezler.» Kör adam dedi: «Sen böyle dersin ey adam, çünkü İlya herhalde bazı günahların nedeniyle seni azarladı da, bu bakımdan ondan nefret ediyorsun.» İlya karşılık verdi: «Înşallah gerçeği söylüyorsundur; çünkü ey kardeş, eğer İlya'dan nefret edersem Allah'ı severim ve İlya'dan ne kadar nefret edersem, Allah'ı o kadar çok severim.» Bunun üzerine, kör adam çok kızdı ve dedi: «Allah sağ ve diridir ki, sen dinsizin birisin! însan Allah'ın peygamberinden nefret ederken, Allah sevilebilir mi? Defol git, seni daha fazla dinlemek istemiyorum çünkü!» İlya karşılık verdi: «Kardeş, şimdi bedenle görmenin nasıl kötü olduğunu zekânla görebiliyorsundur. Çünkü ilya'yı görmek için göz istersin, ruhunla da İlya'dan nefret edersin.» Kör adam karşılık verdi: «Hemen defol git, çünkü sen şeytan'sın. Allah'ın mukaddesine karşı beni günaha katacaksın.» O zaman İlya ah çekti ve göz yaşları içinde dedi: «Gerçeği söyledin ey kardeş, çünkü, görmeği arzu ettiğin benim bedenim seni Allah'tan ayırır.» Kör adam dedi: «Seni görmek istemiyorum; hem, gözlerim olsa, seni görmemek için kaparım.»

 

O zaman İlya dedi: «Bil ki kardeş, ben İlya'yım!» Kör adam karşılık verdi.: «Doğruyu söylemiyorsun.»

 

 

 

117.

 

O zaman İlya'nın havarileri dediler: «Kardeş, o Allah'ın peygamberi İlya'nın ta kendisidir.» «Söyleyin bana» dedi kör adam, «Eğer o peygamberse, ben hangi soydanım ve nasıl kör oldum?» İlya cevap verdi: «Sen Levî kabilesindensin ve Allah'ın mabedine girerken, mabedin yanında bir kadına şehvetle baktığından Allah'ımız görme gücünü aldı.» O zaman, kör adam ağlayarak dedi: «Bağışla beni ey Allah'ın kutsal peygamberi; sana dediklerimden dolayı günaha girdim; seni görmüş olsaydım, günah işlemeyecektim.» İlya karşılık verdi: «Allah'ımız bağışlasın seni ey kardeş, çünkü benim hakkımda bana doğruyu söylediğini biliyorum; çünkü kendimden ne kadar çok nefret edersem, o kadar çok Allah'ı severim ve eğer beni görsen, Allah'ın razı olmadığı arzun yatışır. Çünkü senin Yaratıcın İlya değil, Allah'tır; bu bakımdan ben senin için şeytan'ım» dedi İlya ağlayarak; «çünkü sana Yaratıcı'dan yüz çevirttim. O halde ağla kardeş, çünkü senin hakkı batıldan ayırt ettirecek ışığın yok. Ama olsaydı, benim akidemi hor görmeyecektin. Bu nedenle, sana diyorum ki, pek çokları beni görmek arzular ve uzaklardan beni görmeye gelirler ve bunlar sözlerimi hor görürler. Dolayısıyla onlar için, kurtuluşları için, gözlerinin olmaması daha iyi, çünkü kendileri gibi yaratılandan zevk alan ve Allah'tan zevk almaya çalışmayan herkes kalbinde bir put yapıyor ve Allah'ı bırakıyor.» Sonra İsa iç çekerek dedi: «İlya'nın dediklerinin hepsini anladınız mı?» Havariler cevap verdiler: «Gerçekten anladık ve burada, yeryüzünde puta tapıcı olmayan pek az kisi bulunduğunu görüp, ne diyeceğimizi bilemiyoruz.»

 

 

 

118. Ruhun İlacı ve Avukatıdır

 

O zaman İsa dedi: «Doğru söylüyorsunuz, çünkü şimdi İsrailîler beni Allah yerine koyarak, kalplerindeki puta tapıcılığı yerleştirmek arzusundaydılar; pek çokları Allah olduğumu söylersem tüm Yahudiye’ye hâkim olabileceğimi ve sürekli nefis bir yaşantı içinde reisler arasında kalmayıp, çöllük, yerlerde yoksulluk içinde yaşamak istediğimden deli olduğumu söyleyerek, öğretimi hakir görmektedirler. Ey, sineklerde ve karıncalardaki ışığa değer verip, yalnızca meleklerde, peygamberlerde ve Allah'ın mukaddeslerinde bulunan ışığı hor gören talihsiz insan! «O halde, göz korunmayacak olursa ey Andreas diyorum ki sana, baş aşağı şehvetle düşmemek mümkün değildir. Bu konuda, Yeremya peygamber ağlaya ağlaya gerçeği söylüyordu: «Gözüm ruhumu çalan bir hırsızdır.» Böyledir, çünkü babamız Davud da Rabb'ımız Allah'a en büyük özlemle, yararsız şeylere bakmaktan gözlerini çevirmesi için dua ediyordu. Gerçekten sonu olan her şey boşunadır. Öyleyse, söyleyin bana, bir kimsenin ekmek alacak iki kuruşu olsa, onu duman almak için harcar mı? Kesinlikle hayır; şundan ki, duman gözleri incitir ve vücuda hiç bir gıda vermez. İşte insan da aynen böyle yapsın, çünkü o gözlerinin bakışı ve kalbinin bakışıyla basiret Yaratıcısı Allah'ı ve iradesinin verdiği temiz lezzeti tanımaya çalışmalı ve Yaratıcı'yı yitirmeye neden olan yaratılanı amaç edinmemelidir.»

 

119.

 

İnsan, bir şeye baktığı ve o şeyi insan için yaratan Allah'ı unuttuğu her vakitte günah işlemiş olur. Çünkü eğer bir arkadaşın kendisini hatırda tutması için sana herhangi bir şey verse ve sen de onu satıp, arkadaşını unutsan, arkadaşına karşı suç işlemiş olursun, îşte, insan da böyle yapar; çünkü yaratılana bakıp, onu insanın sevgisi için yaratmış olan Yaratıcıyı hatırda tutmadığı zaman, akılsızlığından yaratıcısı Allah'a karşı günaha girer,

 

«Bu bakımdan, kadınlara bakıp, kadını erkeğin iyiliği için yaratan Allah'ı unutan kişi kadını sevecek ve arzulayacaktır. Ve bu şehveti o dereceye zorlayıp gelecektir ki, sevilen şeye benzeyen her şeyi sevecek, bu şekilde hatırlanması bir utanç olan bu iş (in) günahı doğacaktır. O halde, eğer insan gözlerine gem vuracak olursa, nefisinin üzerinde hâkim olacak, o da kendisine sunulmayan şeyi arzulayamayacaktır. Çünkü böylece beden ruha tabi olacaktır. Nasıl gemi rüzgârsız hareket edemezse, beden de nefis olmadan günah işleyemez. «Sonra, pişman olanın masal söylemeyi ibadete çevirmesi gerekir. Bu Allah'ın bir hükmü olmasa bile, akıl bunu gösteriyor. Çünkü her haylaz kelimede insan günaha girer ve Allah’ımız günahı ibadetle siler. Çünkü ibadet ruhun avukatıdır; ibadet ruhun ilâcıdır; ibadet kalbin savunmasıdır; ibadet inancın silâhıdır, ibadet nefisin gemidir; ibadet bedenin, günahla bozulmasını önleyen tuzudur. Size diyorum ki, ibadet hayatımızın elleridir; bununla, ibadet eden kişi hüküm gününde kendisini koruyacaktır çünkü ruhunu burada, yeryüzünde günahtan uzak tutacak ve kalbini kötü arzuların değmesinden koruyacaktır; nefisini Allah'ın kanunu içinde tutup, istediği her şeyi Allah'­tan alarak bedeni de takva yolunda yürüdüğü için şeytan'ı kızdıracaktır. «Huzurunda durduğum Allah sağ ve diridir ki, ibadet etmeyen insan, derdini köre açan dilsiz bir adamdan; merhemsiz iyileştirilebilen fistülden, hareket etmeden kendini savunan veya silahsız olarak bir başkasına saldıran, dümensiz kürek çeken veya tuz olmadan ölü bedeni koruyan bir adamdan daha çok salih amel sahibi değildir. Çünkü bakın, eli olmayan alamaz. Eğer insan gübreyi altına ve çamuru şekere çevirebilecek olsa, ne yapar?» Sonra, İsa sustu, havariler cevap verdiler: «Kimse, altın ve şeker yapmaktan başka bir işe kendini koşmaz.» O zaman İsa dedi: «Şimdi, neden insan aptalca masal anlatıcılığı ibadete dönüştürmez? Zaman kendine Allah tarafından Allah'a karşı gelsin diye mi verilmiştir yoksa? Hangi reis kendi üzerine savaş açsın diye bir şehri tebaasına verir? Allah sağ ve diridir ki, eğer insan boş konuşmakla ruhunun ne hallere girdiğini bilmiş olsa, konuşmaktansa hemen dilini dişleriyle koparır. Ey zavallı dünya! Bugün insanlar ibadet için toplanmazlar da, mabedin verandalarında ve mabedin ta içinde şeytan boş konuşma kurbanlarını alır ve utanç duymadan sözünü edemediğim şeylerden daha kötü olan da budur.

 

120.Boş Konuşmanın Meyvesi

 

Boş konuşmanın meyvesi budur ki, zihni gerçeği anlamayacak biçimde zayıflatır; nasıl, yarım kiloluk pamuk yükünü taşımaya alışmış bir at on kiloluk taşı taşıyamazsa, aynen öyle. Fakat bundan daha kötüsü, insanın zamanını şaka matrakla geçirmesidir, İbadet etmek istediği zaman, şeytan aklına şu aynı şakaları getirir, o kadar ki, Allah'ın merhametini çekip, günahlarının afvını sağlamak için günahlarına ağlaması gerektiği zaman, gülmekle Allah'ın kızgınlığını çeker; O da kendisini cezalandıracak ve fırlatıp atacaktır. «Öyleyse, yazıklar olsun şaka matrakla boş vakit geçirenlere! Ama Allah’ımız şaka edip boş vakit geçirenleri iğrenerek alırsa, ya komşusuna iftira edip, mırıldanıp duranı nasıl alacak ve çok gerekli bir işle uğraşır gibi günahla uğraşanların durumu ne olacaktır? Ah murdar dünya, senin Allah'ın nasıl elem verici bir cezasına çarpılacağını tasavvur edemiyorum! Öyle de, pişman olan, diyorum ki o sözlerini altın fiyatına vermelidir.» Havarileri karşılık verdiler: «Ama bir insanın sözlerini altın fiatına kim alır? Kesinlikle hiç kimse ve nasıl pişman olacaktır? Mutlaka aç gözlü olacaktır o » İsa cevap verdi: «Öylesine ağır kalpleriniz var ki, ben onları kaldıramıyorum. Bu, bakımdan, her sözde size anlamı da söylemem gerekiyor. Ama size sırlarını öğrenme lûtfunda bulunan Allah'a şükredin. Pişman olan, konuştuğunu satsın demiyorum. Konuştuğu zaman, altın çıkarıyormuş gibi düşünsün diyorum. Çünkü kuşkusuz böyle yapmakla, nasıl altın gerekli şeyler için harcanırsa, o da yalnızca konuşması gerektiği zaman konuşacaktır. Ve, nasıl kimse altını vücudunu incitecek bir şey için harcamazsa, o da ruhunu incitebilecek bir şeyin sözünü etmesin.

 

121.

 

«Vali bir mahpusu yakalayıp da sorguya çekerken zabıt kâtibi de konuşulanları kayda geçiyorsa, söyleyin bana, böyle bir adam nasıl konuşur?» Havariler cevap verdiler: «Yerinde ve korkarak konuşur ki, kuşku uyandırmasın ve valiyi sinirlendirebilecek herhangi bir şey söylememek, aksine serbest bırakılabilecek şekilde konuşmanın yollarını aramak için dikkat eder.» O zaman, Isa karşılık verdi: «Ruhunu yitirmemek için, pişman olanın da yapması gereken budur. Çünkü Allah her insana zabıt kâtibi olarak, biri yaptığı iyilikleri, diğeri de kötülükleri yazan iki melek vermiştir. Öyleyse, eğer bir insan merhamet görmek istiyorsa, altını ölçtüğünden daha çok konuşmasını ölçsün.»

 

122. Pişmanlık Nasıl Olmalı?

 

«Hırs ve tamaha gelince, bu da sadaka vermeye çevrilmelidir. Bakın, size diyorum ki, nasıl çekülün terazi denge olarak merkezi varsa, tamahkânn da sonunda varacağı yer olarak Cehennem vardır. Neden biliyor musunuz? Anlatacağım size: Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, tamahkâr diliyle sessiz bile olsa yaptıklarıyla der: «Benden başka Allah yoktur.» Sahip olduğu ne varsa, başını, sonunu, çıplak doğup, her şeyi ardında bırakarak öleceğini düşünmeden istediği gibi harcar.» «Şimdi söyleyin bana, Hirodes size bakmanız için bir bahçe verse, siz de kendinizi hemen sahip yerine koyup, Hirodes'e hiç meyve göndermeseniz ve Hirodes size adam gönderip meyve istediğinde elçileri kovsanız, söyleyin bana, kendinizi bu bahçenin kralları yapmış olmaz mısınız? Mutlaka, öyle. Şimdi, diyorum ki size, aynen tamahkâr adam da böyle, Allah'ın kendine vermiş olduğu zenginliği üzerinde kendini ilâh yapar. «Hırs ve tamah, zevkine göre yaşamasının günahıyla Allah'ı yitiren ve kendinden gizli olup, çevresini iyilikleri yerine koyduğu geçici şeylerle kuşatan Allah'tan memnun olmayan nefisin bir susuzluğudur ve bu susuzluk arttıkça, kendini o kadar çok Allah'tan uzaklaşmış bulur. «Ve günahkârın doğru yolu bulması, tövbe etme lûtfunda bulunan Allah'tandır. Babamız Davud da şöyle der: «Bu değişim Allah'ın sağ elinden gelir.» «Pişmanlığın nasıl olması gerektiğini bilmek istiyorsanız, size insanın ne tür (bir şey) olduğunu anlatmam lâzım. Ve, bugün bize iradesini sözlerim aracılığıyla bildirme lûtfunda bulunan Allah'a şükürler edelim.» «Bundan sonra ellerini kaldırıp dua ederek, dedi: «Merhametiyle bizi yaratan, bize Doğru Elçi'nin diniyle kulların insanlar mertebesi veren Kadir ve Rahim Rabb Allah, tüm nimetlerin için sana şükreder, günahlarımıza hayıflanarak, namaz kılıp zekât vererek, oruç tutup Kelimen üzerinde çalışarak, iradeni bilmeyenlere öğreterek, Sen'in sevgin için dünyanın sıkıntılarını çekerek ve Sana kulluk için ölüm üzerine hayatımızdan geçerek seve seve yalnızca Sana ibadet ederiz. Sen ey Rabb, seçtiklerini koruduğun gibi, Kendi benliğin aşkına ve bizi kendisi için yarattığın Elçin aşkına ve tüm kutsal (kul)lann ve peygamberlerin aşkına bizi şeytan'dan, bedenden ve dünyadan koru!» Havariler karşılık verdiler: « Amin, Amin Rabb, Amin ey merhametli Allah'ımız.»

 

123.

 

Cuma günü gelince, sabah erkenden namazdan sonra İsa havarilerini topladı ve onlara dedi: «Oturalım; çünkü işte bu günde Allah insanı yeryüzünün çamurundan yarattı; ben de inşallah, insanın nasıl bir şey olduğunu size anlatacağım.» Herkes oturunca yeniden dedi: «Allah'ımız, yaratıklarına iyiliğini, merhametini ve hoşgörülüğü ve adaletiyle birlikte kudretini de göstermek için birbirine zıt dört şeyden bir terkip meydana getirdi ve bunları, toprak, hava, su ve ateş her biri zıddını dengelesin diye insan denilen nihai bir nesnede birleştirdi. Ve bu dört şeyden, sinirler, damarlarla birlikte ve tüm iç parçaları ile birlikte et, kemik, kan, ilik ve deriden oluşan insan vücudu olarak bir kap yaptı; içine Allah, bu hayatın iki yönü olarak ruh ve nefisi yerleştirdi. Orada yağ gibi yayıldığı için nefise yerleşim bölgesi olarak vücudun her parçasını verdi. Ve ruha da yerleşim bölgesi olarak, nefisle birleşip tüm hayata egemen olması için kalbi verdi. «İnsanı bu şekilde yaratan Allah, içine akıl denilen bir ışık yerleştirdi ki, deri, nefis ve ruhla tek bir hedefte Allah’a kulluk için çalışmak birleşsin. «Bundan sonra, bu eseri Cennet'e koyunca, akıl, şeytan'ın dürtmesiyle nefisin iğvasına uğradı, beden rahatını yitirdi, nefis kendisiyle yaşadığı zevki yitirdi ve ruhta güzelliğini yitirdi. «Böylesi kötü bir duruma düşen insan, akıl tarafından engellenmediğinden çalışmakta huzur bulmayıp, zevk peşinde koşan nefisle, gözlerin kendine gösterdiği ışığın peşinden gider; bundan dolayı da, gözler, boş şeylerden başka bir şey görmediğinden kendini aldatır ve böylece dünyevi şeyleri seçerek günah işler. «İşte, Allah'ın rahmetiyle, insanın aklının iyiyi kötüden seçmek ve gerçek zevki ayırt etmek için yeniden aydınlatılması gerekmektedir; bunu bilmekle günahkâr tövbeye yönelir. Bu bakımdan, bakın, size diyorum ki, eğer Rabb'ımız Allah insanın kalbini aydınlatmazsa, insanın akıl yürütmelerinin hiç bir önemi yoktur.» Yuhanna karşılık verdi: «O halde, insanların konuşması hangi, amaca hizmet etmektedir?» İsa cevap verdi: «İnsan, insan olarak insanı tövbeye yöneltmek için hiç bir işe yaramaz; fakat insan, Allah'ın insanı doğruya çekmek için kullandığı bir araç olarak işe yarar. İşte Allah böyle, insanın kurtuluşu için gizli olarak insanda bir şeyler meydana getirir. Bu nedenle kişi, Allah'ın kendinde konuştuğu birini bulabilirim diye herkesi dinlemelidir.» Yakup karşılık verdi: «Ey muallim, eğer sahte bir peygamber ve bize ders veriyormuş gibi davranan yalancı bir muallim gelecek olsa, ne yapmamız gerekir?»

 

124.

 

İsa bir temsille cevap verdi. «Bir insan ağını alıp balık tutmaya gider ve gittiği yerde pek çok balık yakalar, ama kötü olanları çıkarıp atar.» «Bir insan ekin ekmeye gider, ama yalnızca iyi toprağa düşen tane tohum taşır.» «Siz de aynen böyle yapmalısınız. Her şeyi dinlemeli, ama sadece gerçek ebedî hayata meyve taşıyacağından, yalnızca gerçek olanı almalısınız.» O zaman, Andreas karşılık verdi: «Öyle de, gerçek nasıl bilinecektir?» İsa cevap verdi: «Musa'nın kitabına uyan her şeyi gerçek diye alırsınız. Biliyorsunuz, Allah birdir, gerçek birdir; buradan giderek deriz ki, akide birdir ve akidenin anlamı birdir ve dolayısıyla din birdir. Bakın, size diyorum ki, eğer gerçek Musa'nın kitabından silinip çıkarılmamış olsaydı, Allah, babamız Davud' a ikinciyi vermeyecekti. Ve Davud’un kitabı tahrif edilmemiş olsaydı, Allah İncil'i bana emanet etmeyecekti; çünkü Allah'ımız Rabb değişmez ve tüm insanlara tek bir mesajla konuşmuştur. Bu bakımdan, Allah'ın elçisi geleceği zaman, dinsizlerin benim kitabımda yaptıkları tahrifatın tümünü temizlemek için gelecektir.» Sonra, bu satırları yazan karşılık verdi: «Ey muallim, kanunun tahrif edildiği ve yalancı peygamberin konuştuğu zamanlarda insan ne yapsın?» İsa cevap verdi: «Güzel bir soru ey Barnabas. Bu nedenle sana diyorum ki, böyle bir zamanda, insanlar sonunda Allah'a varacaklarını düşünmediklerinden pek az kişi kurtulur. Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki; insanı amacından, yani, Allah'­tan yüz çevirten her akide en kötü akidedir. Onun için, akidede göz önünde bulunduracağınız üç şey vardır, Allah'a karşı sevgi, kişinin komşusuna acıması ve Allah'a karşı gelen, O'na her gün karşı gelen kendinden nefret etmesi. Öyleyse, bu üç temele zıt olan her akideden kaçın. Çünkü o en şerli olandır.»

 

125. Hırs ve Tamah

 

«Şimdi de hırs ve tamaha dönüyorum ve size diyorum ki, nefis bir şeyi elde etmek istediği veya onu inatla koruduğu zaman ki, «böyle bir şeyin sonu olacak» demelidir. Eğer onun sonu olacaksa, onu sevmenin delilik olduğu ortadadır. Bu bakımdan, kişiye yakışan, sonu gelmeyecek olanı sevmesi ve korumasıdır.» «Öyleyse, bir insanın haksızca kazandığı şeyleri hakça dağıtmakla, hırs ve tamah sadakaya dönüşsün. «Ve sağ elin verdiğini, sol elin bilmemesine baksın. Çünkü münafıklar infakta bulunurken görünmek ve dünya tarafından övülmek arzu ederler. Ama boşunadır verdikleri, çünkü insan kim için çalışırsa, ücretini de ondan alır. O halde, eğer insan Allah'tan bir şey alacaksa, onun Allah'a kulluk etmesi yaraşır. «Ve, infakta bulunurken, verdiğiniz her şeyi Allah sevgisi için Allah'a verdiğinizi düşünmeye çalışın. Bu bakımdan, vermekte yavaş davranmayın ve sahip olduğunuz şeyin, Allah sevgisi için en iyisini verin. «Söyleyin bana, Allah'tan kötü olan bir şeyi almak ister misiniz? Ey toz toprak, kesinlikle hayır! O halde, eğer Allah sevgisi için kötü olan bir şeyi verirseniz, kendinize nasıl inanırsınız? «Kötü bir şey vermekten hiç bir şey vermemek daha iyidir; çünkü vermemekle dünyaya göre bazı mazeretleriniz olacaktır; ama değersiz bir şey vermek ve en iyiyi kendisi için alıkoymakta, mazeretiniz ne olacaktır? «Pişman olmakla ilgili size söylemem gereken şeylerin tümü bu kadar. Barnabas karşılık verdi: «Pişmanlık ne kadar sürmeli?» İsa cevapladı: «İnsan günah içinde oldukça, daima tövbe etmeli ve pişman olmalı. Dolayısıyle, insan hayatı boyunca her zaman günah işlediğinden, daima da pişman olmalıdır; ayakkabılarınızın patladığı her vakit onları onarıyorsunuz, ama ayakkabılarınıza ruhunuzdan daha çok dikkat etmeyeceksiniz.»

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

126.

 

İsa, havarilerini çağırıp, «Gidin ve duyduklarınızı anlatın» diyerek, onları ikişer ikişer tüm İsrail yöresine dağıttı. Havariler baş eğdiler ve İsa elini başlarının üzerine koyarak dedi: «Allah'ın adıyla hastalara sıhhat verin, cinleri çıkarıp atın ve benim başkahinin önünde dediklerimi kendilerine anlatarak, İsrailîleri benim ne olduğum konusunda aldatmayın. Sonra, bu satırları yazanla, Yakup ve Yuhanna dışında hepsi ayrıldı ve tüm Yahudiye içine girip, İsa'­nın kendilerine anlattığı gibi pişman olmayı anlattılar, her türlü hastalığı iyileştirdiler. O kadar ki, İsrail'­de, İsa'nın «Allah birdir ve İsa Allah'ın peygamberidir» şeklindeki sözleri tasdik edildi ve bir kalabalık gördüklerinde hastaları iyileştirmekle ilgili olarak İsa'­nın yaptığını yaptılar. Ama şeytan’ın oğulları İsa'ya eza etmek için bir başka yol buldular. Bunlar kâhinlerle yazıcılardı. Ardından, İsa'nın İsrail üzerinde krallığa göz diktiğini söylemeye başladılar. Fakat avamdan korktukları için, İsa'ya karşı gizli gizli plânlar kurdular. Tüm Yahudiye'yi geçtikten sonra, Havariler İsa'­ya geri döndüler, o da kendilerini bir babanın oğullarını kabul ettiği gibi kabul ederek dedi: «Söyleyin bana, Allah'ımız Rabb ne işler yaptı? Emin olun ki, şeytan'ın ayaklarınızın altına düştüğünü ve onu bağcının üzümleri ezdiği gibi ezdiğinizi gördüm!» Havariler karşılık verdiler: «Ey muallim, sayısız hastayı iyileştirdik ve insanlara eziyet eden pek çok cinleri çıkarıp attık.» İsa dedi: «Allah sizi affetsin ey kardeşler, çünkü her şeyi yapan Allah olduğu halde, «biz iyileştirdik» demekle günaha girdiniz.» O zaman dediler: «Budalaca konuştuk; bu bakımdan, ne diyeceğimizi bize öğretin.» İsa cevap verdi: «Her, işte, «Allah yaptı» deyin, her kötü işte de «günah işledim» deyin.» «Böyle yapacağız» dedi Havariler ona. Sonra İsa dedi: «İsrailîler, Allah'ın, benim elimle yaptıklarını şu kadar insanın elleriyle de yaptığını görünce ne diyorlar?» Havariler cevap verdi: «Tek bir Allah'ın bulunduğunu ve senin Allah'ın peygamberi olduğunu söylüyorlar.» İsa neşeli bir yüzle karşılık verdi: «Ben, kulunun arzusunu hor görmeyen Allah'ın kutsal adını tesbih ve ta'zim ederim!» Ve, bunu dedikten sonra istirahata çekildiler.

 

127.

 

İsa çölden ayrılıp, Kudüs'e vardı; bunun üzerine tüm insanlar O'nu görmek için mabede koşuştular. Mezmurları okuduktan sonra İsa, yazıcıların çıkmak âdetinde oldukları mabedin kürsüsüne çıkarak, eliyle sus işareti yapıp dedi: «Bizi alevli ruhtan değil, yeryüzünün çamurundan yaratan Allah'ın kutsal adını tesbih ve ta'zim ederim, ey kardeşler. Günah işlediğiniz zaman, Allah'ın huzurunda merhamet bulunuz ki, şeytan bunu hiç bulmayacaktır, çünkü o gururu yüzünden, alevli ruh olması nedeniyle her zaman soylu olduğunu söylediğinden bunu hiç bulmayacaktır. «Duydunuz mu kardeşler, babamız Davud'un Allah'ımız için, toprak olduğumuzu ve ruhumuzun gidip, bir daha geri dönmeyeceğini göz önüne alarak bize merhamet etmiştir dediğini? Bu sözleri bilenler ne kadar kutsaldır, çünkü onlar, günahtan sonra tövbe ederek ve günahları sürüp gitmeyerek, Rabblerine karşı sonsuza değin günah işlemezler. Kendilerini yüceltenlere yazıklar olsun, çünkü onlar Cehennemin yakıcı kömürleri olarak azaltılacaklardır. Söyleyin bana kardeşler, kendi kendini yüceltmenin nedeni nedir? Burada, yer üzerinde herhangi bir iyilik var mıdır acaba? Kesinlikle hayır; çünkü Allah'ın peygamberi Süleyman'ın dediği gibi, «Güneşin altında bulunan her şey boştur». Eğer dünyada bulunan şeyler bize kendimizi kalbimizde yüceltme nedeni vermiyorsa, hayatımız çok daha az verir bu nedeni; çünkü insanın altındaki tüm yaratıklar bize karşı savaştıklarından pek çok dert ve ızdıraplarla yüklüdür o. Yazın yakıcı sıcağından niceleri can vermiştir, niceleri kışın soğuğundan ve donundan ölmüştür; yıldırımdan ve doludan ölmüştür niceleri; niceleri de hastalıklardan ve kıtlıktan veya vahşî hayvanlara yem olarak, yılanlar tarafından ısırılarak, yemekten boğularak ölmüştür!. Ey, her yerde tüm yaratıkların kendisi için tuzak kurduğu ve altında ezilecek kadar kendini yücelten talihsiz insan! Ya, yalnızca fena şeyler arzulayan beden ve nefis için, günahtan başka bir şey teklif etmeyen dünya için, şeytan'a kulluk edip, Allah'ın kanununa göre yaşayan herkese eziyet ve zulmeden lânetliler için ne diyeyim? Açıktır ki kardeşler, eğer bir insan, babamız Davud'un dediği gibi «Sonsuzluğa gözleriyle bakarsa günaha girer.» «Kişinin kendini kalbinde yüceltmesi, bağışlanmaması için Allah'ın rahmetini ve acımasını kilitlemekten başka bir şey değildir. Çünkü babamız Davud der ki: «Allah'ımız toprak olduğumuzu ve ruhumuzun gidip bir daha dönmeyeceğini bilir. Kim kendini yüceltirse, toprak olduğunu inkâr etmiş olur. Bu yüzden de ihtiyacını bilmeyerek yardım istemez ve böylece yardımcısı olan Allah'ı kızdırır. Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, şeytan kendi zavallılığını bilse ve her zaman Sübhan olan Yaratıcısı'ndan merhamet isteseydi, Allah şeytan'ı bağışlardı.»

 

128. "Ey Duyulmamış Gurur..."

 

«İşte böyle kardeşler, ben yeryüzünde yürüyen ve size pişman olun ve günahlarınızı bilin diyen bir insanım. Toprağım ve çamurum. Diyorum ki kardeşler, Roma askerleri aracılığıyla şeytan, benim Allah olduğumu söylediğinizde sîzi aldattı. Bu bakımdan, sahte ve yalan ilâhlara kulluk ederek Allah'ın lanetine uğradıklarından, aman onlara inanmayın; babamız Davud bile onlara şöyle lanet okur. «Ulusların tanrıları gümüş ve altındır, kendi ellerinin eseridir; gözleri vardır, görmezler; kulakları vardır, duymazlar; burunları vardır koklamazlar, ağızlan vardır yemezler; dilleri vardır, söylemezler; elleri vardır dokunmazlar; ayakları vardır, yürümezler». Bu nedenle babamız Davud sağ ve diri olan Allah'ımıza dua ederek dedi: «Onları yapanlar ve onlara güvenenler de onlar gibi olsunlar.» Ey duyulmamış gurur, Allah tarafından topraktan yaratıldığı halde kendi durumunu unutan ve kendi keyfine göre seve seve ilâh yaratan insanın ah bu gururu!. Burada o, sanki «Allah'a kulluk etmekte hiç bir yarar yoktur» diyerek, Allah'la sessizce alay etmektedir. Çünkü yaptıkları bunu gösteriyor. Şeytan, size benim Allah olduğuma inandırarak, sizi bu duruma düşürmek istedi ey kardeşler; çünkü bir sineği bile yaratamayan ve geçici ve ölümlü olan ben her şeye kendim muhtaç olduğumdan, size yararlı hiç bir şey veremem. O halde bunu yapmak Allah'a aitken ben her şeyde nasıl yardım edebilirim? «Öyleyse Allah'ımız olarak, sözüyle Kâinat'ı yaratan yüce Allah'ı alacak ve başka dinden olanlarla ve ilâhlarıyla alay mı edeceğiz?» «Buraya, mabede dua etmek için iki kişi geldi; biri ferisi ve diğeri de bir vergi kesenekçisiydi. Ferisi ibadet yerine yaklaşıp yüzünü yukarı tutarak şöyle dua etti: «Şükürler olsun sana ey Allah'ımız Rabb, çünkü ben her kötülüğü yapan öteki insanlar, günahkârlar ve özellikle şu vergi kesenekçisi gibi değilim. Şundan ki, haftada iki kez oruç tutar ve varımın yoğumun onda birini veririm.» «Vergi mültezimi uzakta durup yere doğru eğildi ve göğsüne vura vura başı eğik dedi: «Rabb, ben ne göğe, ne de ibadet yerine bakacak değilim, çünkü pek çok günahlar işledim; bana merhamet et!» «Bakın, size diyorum ki, vergi mültezimi mabetten ferisîden daha iyi bir durumda indi; çünkü Allah'ımız tüm günahlarını af edip onu temize çıkardı. Ama ferisi vergi kesenekçisinden daha kötü durumda mabetten indi; çünkü Allah'ımız yaptıklarını nefretle karşılayıp onu reddetti.»

 

129.

 

«Olur ya, bir insanın bahçe haline getirdiği ormanı kestin diye balta kendi kendiyle öğünsün mü? Asla, çünkü her şeyi yapan insandır; baltayı da kendi elleriyle yapmıştır. «Ve sen ey insan, Allah'ımızın seni çamurdan yarattığını ve yapılan her iyiliği sende O’nun yaptığını göre göre, iyi bir şey yaptım diye kendinle öğünür müsün? «Ve hangi nedenle komşunu hor görürsün? Bilmez misin ki, eğer Allah seni şeytan'dan korumamış olsaydı, sen şeytan'dan daha kötü olurdun.» «Şimdi bilmez misin ki, tek bir günah en güzel meleği en iğrenç şeytan yapar. Ve dünyaya gelen en tam insan Âdem’i tüm soyuyla birlikte bizim çektiklerimizi çeken zavallı bir varlık haline getirdi. O halde hiç korkmadan kendi keyfince yaşayabileceğin faziletle ilgili hangi hükme sahipsin ki? Yazıklar olsun ey çamur, çünkü kendini seni yaratan Allah'ın üstüne çıkardığından, sana tuzak kuran şeytan'ın ayaklarının altına indirileceksin.» Ve İsa böyle deyip ellerini Rabbe kaldırarak dua etti. Ve insanlar da «Âmin, Âmin.» dedi. Duasını bitirince mabedin kürsüsünden indi. Bunun üzerine başına pek çok hasta üşüştü ve onları iyileştirerek mabetten ayrıldı. O zaman, İsa'nın hastalığını gidermiş olduğu bir cüzzamlı, Simun kendisini yemeğe davet etti. İsa'dan nefret eden kâhinler ve bilginler, Roma askerlerine İsa'nın tanrılarına karşı söylediklerini bildirdiler. Kuşkusuz, O'nu öldürmenin yollarını aradılar, ama bulamadılar, çünkü halktan korkuyorlardı. İsa, Simun'un evine varıp, sofraya oturdu. Ve yemeğini yerken gördü ki, Meryem adında bir sokak kadını eve girip kendini İsa'nın ayakları altındaki yere atarak onları gözyaşlarıyla yıkıyor, değerli bir yağ sürüyor ve başının saçlarıyla siliyor. Simun yemeye oturan herkesle birlikte bir rezaletle karşılaştığını düşündü. Ve kalplerinden dediler: «Eğer bu adam bir peygamber olsa, bu kadının kim ye ne türden olduğunu bilir ve onu kendisine dokundurmaz.» İsa dedi: «Simun, sana söyleyecek bir şeyim var.» Simun karşılık verdi: «Konuş ey muallim, çünkü sözlerini arzuluyorum»

 

130.

 

İsa dedi: «Bir adama iki kişinin borcu vardı. Biri alacaklısına elli kuruş, diğeri beşyüz kuruş borçluydu. Sonra, bunlardan hiç birinin ödeyecek bir şeyleri olmadığından paranın sahibi merhamete geîip borcu her ikisine de bağışladı. Bunlardan hangisi alacaklısını en çok sever?» Simun cevap verdi: «Kendisine daha büyük borç bağışlanmış olan.» İsa dedi: «İyi söyledin; sana diyorum ki, öyleyse bu kadına ve kendine bak; çünkü sen Allah'a iki kez borçlusun, biri bedeninin cüzzamından dolayı, diğeri de ruhun cüzzamından dolayı ki bu günahtır. «Rabbımız Allah dualarımla merhamete gelip, senin bedenini ve ruhunu iyileştirmek istedi. Sen bu bakımdan beni az seversin. Çünkü benden hediye olarak az bir şey aldın. Ve böyle, ben evine gelince de benim ayağımı öpmedin ve başıma da yağ sürmedin. Ama bu kadın, bakın bakın! Senin evine girer girmez, kendini doğruca ayaklarıma atıp, onları gözyaşlarıyla yıkadı ve değerli bir yağ sürdü. Bu bakımdan, bakın size diyorum ki, ona pek çok günahları bağışlandı, çünkü beni çok sevmiştir. Ve kadına dönüp, dedi: «Huzur içinde var yoluna git, çünkü Allah'ımız Rabb günahlarını bağışlamıştır. Bir daha da günah işlememeye bak. İmanın seni kurtarmıştır.»

 

131."Gururdan Kurtulmak İçin Ne Yapılmalı?"

 

Havarileri gece ibadetinden sonra İsa'nın yanına varıp, dediler: «Ey muallim, gururdan kurtulmak için ne yapmalıyız?» İsa cevap verdi: «Yemek için bir reisin evine çağırılan bir yoksul gördünüz mü hiç?» Yuhanna karşılık verdi: «Ben Hirodes'in evinde yemek yedim. Şöyle ki, seni tanımadan önce balığa gider ve Hirodes'in ailesine balık satardım. Böyle böyle, ziyafet verdiği bir gün, ben o tarafa güzel bir balık götürürken beni durdurdu ve orada yemek yedirdi.» O zaman İsa dedi: «Şimdi, kâfirlerle nasıl yemek yedin? Allah seni bağışlasın ey Yuhanna! Ama söyle bana, sofraya nasıl oturdun? En yüksek yeri mi aradın? En nefis yemeği mi istedin? Sofrada, kendine soru sorulmadığı zaman konuştun mu? Kendini sofrada oturan diğer kimselerden daha mı değerli saydın?» Yuhanna cevap verdi: «Allah sağ ve diridir ki, kralın baronları arasında oturan kötü giyimli, yoksul bir balıkçı olduğumu görerek, gözlerimi kaldırmaya cesaret bile edemedim. Böyle iken, kral bana küçük bir et parçası verdiği zaman kralın bana gösterdiği teveccühün büyüklüğünden dünyanın benim olduğunu sandım. Ve işte diyorum ki, kral eğer bizim kanunumuza uymuş olsaydı, hayatımın bütün günlerinde seve seve ona hizmet ederdim.» İsa haykırdı: «Ses etme Yuhanna, çünkü Allah'ın gururumuzdan dolayı Ebiram gibi bizi Cehennem'e atmasından korkarım!» Havariler İsa'nın sözleri üzerine korkudan titrerken, O yine dedi: «Bizi gururumuzdan dolayı Cehennem'e atmaması için Allah'tan korkalım.»

 

«Ey kardeşler, bir reisin evinde ne yapıldığını Yuhanna’dan duydunuz mu? Dünyaya gelen insanlara yazıklar olsun, çünkü gurur içinde yaşarlarken zillet içinde ölecekler ve şaşırıp kalacaklar. «Bu dünya da, Allah’ın insanlara ziyafet verdiği ve Allah’ın tüm kutsal kullarıyla peygamberlerinin yemek yediği bir evdir. Ve size diyorum ki bakın, insan aldığı her şeyi Allah'tan alır. Bu bakımdan, insan kendi değersizliğini ve Allah'ın bizi besleyen büyük nimetleriyle birlikte yüceliğini de tanıyarak, en derin bir alçak gönüllülük içinde olmalıdır. Öyleyse, insanın «ah, bu dünyada bu neden yapılır ve bu neden söylenir» demesi değil, gerçekten, kendini dünyada Allah'ın sofrasında duracak değerde görmemesi meşrudur. Ruhumun huzurunda olduğu Allah sağ ye diridir ki, burada, yeryüzünde Allahın elinden alınan hiç bir şey küçük değildir, öyleyse insan, karşılığında tüm ömrünü Allah sevgisi için harcamalıdır. «Allah sağ ve diridir ki, Hirodes'le yemek yemekle günah işlemiş değilsin ey Yuhanna, çünkü senin yaptığın bize ve Allah'tan korkan herkese bunu anlatman için Allah'ın bir takdiriydi. Böyle yapın» dedi. İsa havarilerine, «dünyada, Yuhanna'nın Hirodes'in evinde onunla yemek yerken yaşadığı gibi yaşayasınız, çünkü bu şekilde, gerçekten tüm gururlardan kurtulacaksınız.»

 

132. Temsiller

 

İsa Galile denizi boyunca yürürken, çevresini büyük bir kalabalık aldı; bunun üzerine, sahilden biraz ötede durmakta olan bir kayığa bindi. Ve, sesi işitilebilecek kadar yakınlıkta karaya demir attı. Bunun üzerine, hepsi denizin kıyısına gelerek, oturup sözlerini beklediler. O zaman ağzını açtı ve dedi: «İşte, ekici ekmeye çıktı, ekerken ekinlerin bazısı yola düştü. Ve bunlar insanların ayakları altında çiğnenip, kuşlar tarafından yendi; bazısı taşların üstüne düştü, nem olmadığından sıçrayıp, güneşte yandılar; bazısı çitlerin içine düştü, burada büyüdüklerinden, dikenler tohumları boğdu ve bazısı da iyi toprağa düştü, burada otuz, altmış ve yüz katına kadar meyve verdiler. İsa yine dedi: «Bakın, bir aile babası bu tarlaya iyi tohum ekti; burada iyi adamın hizmetçileri uyurlarken efendileri olan adamın düşmanı gelip, iyi tohumların üzerine delice otları ekti. Bunun üzerine, ekinler çıkınca, aralarında bir hayli delice otları çıktığı da görüldü. Hizmetçiler efendilerine gelip, dediler: -Ey efendi, tarlana iyi tohum ekmedin miydi? Neden orada bir hayli delice otları da çıktı?» Efendi cevap verdi, «İyi tohum ektim, fakat adamlar uyurken, adamın düşmanı geldi ve ekinler üzerine delice otları ekti.» Hizmetçiler dediler: «Gidip, ekinler arasındaki delice otlarını söküp koparmamızı ister misin?» Efendi cevap verdi, «Böyle yapmayın, çünkü onlarla birlikte ekinleri de koparırsınız; bunun yerine hasat zamanı gelinceye kadar bekleyin. O zaman gider ve ekinler arasındaki delice otlarını koparıp yanmaları için ateşe atar, ekinleri de ambarıma korsunuz.» İsa yine dedi: «Pek çok adam incir satmaya gittiler. Ama pazara vardıklarında gördüler ki, insanlar iyi incirler değil de, güzel yaprakları arıyorlar. Bunun üzerine, adamlar incirlerini satamadılar. Ve bu durumu gören kötü bir vatandaş dedi: «Muhakkak zengin olabilirim.» Ardından, iki oğlunu çağırıp dedi : «Gidin ve kötü incirleri bulunan pek çok yaprak toplayın.» Ve bunları ağırlıklarınca altın karşılığı sattılar. «Çünkü insanlar yapraklarından pek memnun oluyorlardı. Ama yaprakları yiyenler ağır bir hastalığa tutuldular.» İsa yine dedi: «Bakın ki, bir vatandaşın, tüm komşu vatandaşların pisliklerini yıkamak için su aldıkları bir çeşmesi vardı; fakat bu vatandaşın kendi elbiseleri çürüyüp gidiyordu.» İsa yine dedi: «İki adam elma satmaya gittiler. Biri, elmanın kendine bakmadan, altın karşısındaki ağırlığından dolayı, satmak için elmanın kabuğunu seçti. Diğeri, elmaları elden çıkarıp, yalnızca yolculuğunda yiyeceği ekmeği alabildi. Ama altın karşısındaki ağırlığı nedeniyle insanlar, onları kendilerine iştahla verene bakmadan ve onu hakir görmeden elmaların kabuğunu aldılar.» Ve o gün İsa kalabalığa böylece temsillerle konuştu; sonra, onları dağıtıp, havarileriyle birlikte Nain'e gitti; burada bir dul kadının oğlunu Allah'ın izniyle diriltmişti; bu oğul annesiyle birlikte onu evine alıp, hizmette bulundular.

 

133. Temsillerin Anlamı

 

Havarileri İsa'nın yanına varıp, ona şöyle sordular : «Ey muallim, halka söylediğin temsillerin anlamını bize anlat.» İsa karşılık verdi: «Namaz saati yaklaşıyor; bu bakımdan, akşam namazı bitince size temsillerin anlamını söyleyeceğim.» Namaz bitince havariler İsa'nın yanına vardılar, o da kendilerine dedi: «Yol üstüne, taşlara, dikenlerin üstüne, iyi toprağa tohum eken, çok sayıda insanın üstüne düşen Allah'ın Kelâmı'nı öğreten kişidir.»

 

«Yola düşer; yani, yaptıkları uzun yolculuklar ve ilişki içinde bulundukları kavimlerin farklılığı nedeniyle, şeytan'ın hatırlarından Allah'ın Kelâmı'nı çıkardığı denizcilerin ve tüccarların kulağına varır. Taşların üzerine düşer; bu vakit, bir reisin vücuduna karşı göstermek zorunda oldukları büyük dikkat nedeniyle, içlerine Allah'ın Kelâmı'nın işlemediği saray hizmetçilerinin kulağına varır. Şundan ki, hatırlarında bundan az bir şey varsa da, herhangi bir zorlukla karşılaşır karşılaşmaz Allah'ın Kelâmı hatırlarından çıkar gider; çünkü Allah'a kulluk etmediklerinden, Allah'­tan yardım da umamazlar.

 

«Dikenlerin arasına düşer, bu kez, kendi hayatlarını sevenlerin kulağına varır. Her ne kadar bunların üzerinde Allah'ın Kelâmı biterse de, bedeni arzular büyüyünce iyi tohum olan Allah'ın Kelâmı'nı boğarlar. Çünkü bedeni arzular insanlara Allah'ın Kelâmı'nı bıraktırır. İyi toprağa düşer; bu kez, Allah'ın Kelâmı Allah'tan korkanın kulağına varır, burada sonsuz hayat meyvesi verir. Bakın, size diyorum ki, kişinin Allah'tan korktuğu her durumda, Allah'ın Kelâmı onun içinde meyve verir.» «Şu aile babasına gelince, size diyorum ki bakın, o her şeyin babası olan Rabbımız Allah'tır, şundan ki, her şeyi O yaratmıştır. Fakat O, tabiatta görüldüğü biçimde bir baba değildir. Çünkü O hareket etmez, hareket etmeyen üremez, doğmaz, doğurmaz. O halde, Allah'ımız bu dünyanın sahibi olandır; tohum ektiği tarla insan soyudur ve tohum da Allah'ın Kelâmı'dır. İşte böyle, muallimler dünyanın işlerine dalarak Allah'ın Kelâmı'nı anlatmayı ihmâl ettikleri zaman, şeytan insanların kalbine dalâlet sapmalar-sapkınlıklar eker, bundan da, şerli akidenin sayısız kolları türer. Kutsal kullar ve peygamberler haykırır: «Ey Rabb, sen o zaman insanlara iyi akîde vermemiş miydin? Neden o halde bu kadar çok dalâlet oluyor?» Allah cevap verir: «İnsanlara iyi akide verdim, ama insanlar kendilerini boş şeylere kaptırıp giderken, şeytan, benim kanunumu hiçe indirgemek için dalâletler ekiyordu.» Kutsal kullar der: «Ey Rabb, insanları yok ederek bu dalâletleri dağıtacağız.» Allah cevap verir: «Böyle yapmayın, çünkü müminler kâfirlere akrabalıkla öylesine bağlıdırlar ki, kâfirler içinde yok olurlar. Ama mahkemeye kadar bekleyin, çünkü o zaman kâfirler meleklerim tarafından toplanıp, şeytanla birlikte Cehennem'e atılırken, iyi mü'min olanlar benim melekûtuma gelecek.» Emin olun ki, pek çok kâfir babanın mü'min oğulları olur, bunların uğruna da Allah dünyanın tövbe etmesini bekler. İyi incir taşıyanlar iyi akide vaaz eden muallimlerdir. Fakat yalanlardan zevk alan dünya ehli, muallimlerden güzel sözler ve koltuk kabartma yaprakları ister. Bunu gören şeytan, beden ve nefisle birleşerek, bir sürü yaprak, yani, günahları örtecek bir sürü yaprak getirir; bunları alan insan hastalanır ve sonsuz ölüme hazırlanır. Suyunu pisliklerini yıkayıp gidermek için başkalarına veren, fakat kendi elbiselerini çürümeye bırakan su sahibi vatandaş, başkalarına pişman olmayı öğütleyen, kendisi ise, hâlâ günahta devam eden muallimdir. «Hava üzerine, kendine uygun cezayı melekler değil, kendi diliyle yazan zavallı insan!» «Eğer bir insanın dili fil dili gibi, vücudunun geri kalan kısmı ise karınca gibi küçük olsa, bu acayip bir şey olmaz mı? Evet, mutlaka. Şimdi, size diyorum ki, bakın, başkalarına pişman olmayı öğütleyip, kendisi ise günahlarına tövbe etmeyen daha çok acayiptir.» «Şu elma satan iki adama gelince: Biri, Allah rızası için öğütte bulunup, kimsenin koltuğunu kabartmayan, fakat yalnızca yoksul bir insanın geçimliğini isteyip gerçekten öğüt veren kişidir. Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, böyle bir insanı dünya ehli kabul etmez, aksine hor görür. Ama altınla olan ağırlığı nedeniyle kabuk satan ve elmaları saçıp savuran ise, insanları memnun etmek için öğütte bulunan kişidir ve o dünya ehlinin koltuğunu kabartmakla, koltuk kabartıcılığının sonucu olarak ruhunu mahveder. Ah, bundan dolayı niceleri helak olup gitmiştir!» O zaman bunu yazan karşılık verdi «Kişi Allah'ın kelâmını nasıl dinlemeli ve kişi Allah sevgisi için vaaz vereni nasıl bilmeli?» İsa cevap verdi: «Vaaz veren, iyi akideyi vaaz ederken Allah konuşuyormuş gibi dinlenilmelidir; çünkü Allah onun ağzıyla konuşmaktadır. Fakat kişilere saygı gösterip, belli insanların koltuklarını kabartarak, günahlara günah demeyenden yılandan kaçar gibi kaçmalıdır, çünkü gerçekte o insanın duyduğunu zehirler.» «Anlıyor musunuz? Bakın, size diyorum ki, nasıl ki yaralı bir adamın yaralarını sarmak için güzel bir sargıya değil de, iyi bir merheme ihtiyacı varsa, aynı şekilde, bir günahkârın da, günah işlemeyi bırakması için güzel sözlere değil, güzel uyarı ve sakındırmalara ihtiyacı vardır.»

 

134. Cehennem'dekilerin Durumları

 

Sonra, Petrus dedi: «Ey muallim, bize, kaybedenlerin nasıl azap göreceğini ve Cehennem’de ne kadar kalacaklarım anlatın ki, insan günahtan kaçabilsin.» İsa cevap verdi: «Ey Petrus, sorduğun güzel bir şey, ben de inşallah sana cevap vereceğim. Bu bakımdan bilin ki, Cehennem birdir. Ama birbiri altında yedi katı vardır. Dolayısıyla nasıl yedi türlü günah varsa, şeytan'ın neden olduğu bu günahlar için Cehennem'in yedi kapısı ve orada yedi tane de ceza vardır.» «Kalben en mağrur olan, üstteki tüm katlardan geçerek ve bunlardaki tüm acıları çekerek en alt kata fırlatılacaktır. Burada, Allah'ın emrettiğinin aksine, istediğini yapmak arzusuyla Allah'tan daha yüce olmanın peşinde koşup, kendi üstünde kimseyi tanımak istemiyor idiyse, aynı şekilde orada şeytan ve şeytancıklarının ayakları altına konacak. Bunlar kendisini üzümün şarap yapılırken ezildiği gibi ezecekler ve bundan sonra hep şeytanların eğlencesi ve maskarası olacaktır.» «Komşusunun iyiliğinden tedirgin olup, başına gelenlere sevinen haset, altıncı kata gidecek ve çok sayıda Cehennem yılanlarının dişleri tarafından tedirgin edilecektir.»

 

«Ve, Cehennem'deki tüm şeyler gördüğü azaba seviniyor ve yedinci kata gitmediğine üzülüyormuş gibi gelecektir kendisine. Her ne kadar lânetliler hiç bir şeye sevinemezlerse de, yine de Allah'ın adaleti, kötü, haset adamı insan rüyasında biri tarafından tekmeleniyor ve bu yüzden azap duyuyormuş hissi veren bir duruma sokacaktır. Kötü haset adamın önüne konan durum aynen böyle olacaktır işte. Asla hiç bir mutluluğun olmadığı bir yerde, ona, öyle gelecektir ki, sanki herkes, başına gelenlere sevinmekte ve daha kötüsünü tatmadığına üzülmektedir.» «Tamahkâr beşinci kata gidecek ve orada zengin ziyafetçinin çektiği gibi aşırı derecede yoksulluk çekecektir. Ve cinler daha çok azap vermek için, arzuladığı şeyi kendisine sunacaklar ve onu eline aldığında, diğer cinler, «Hatırla ki, Allah sevgisi için vermiyordun. Allah da şimdi almanı istemiyor» diyerek, elinden zorla çekip alacaklardır.» «Ey mutsuz insan! Şimdi, eski zenginliğini hatırlayıp, şu andaki dehşetli yoksulluğunu görünce kendini bu durumda bulacak işte 'Ve o zaman sahip olamayacağı mallarla sonsuz zevkleri kazanabilirdi! Ama, heyhat!.

 

135.

 

«Dördüncü kata şehvet düşkünü gidecek. Orada, kendilerine Allah tarafından verilen yolu değiştirenler, şeytan'ın yanan tersinde pişmiş ekin gibi olacaklar. Ve, orada korkunç Cehennem yılanlarınca kucaklanacaklar. Ve, fahişelerle günah işleyenlerin bütün bu pis hareketleri, kendileri için Cehennemi ateş ve öfkelere dönüştürecek; bunlar, saçı yılan, gözleri alevli kükürt, ağzı zehirli, dili yalan dolan, vücudu tümüyle ahmak balıkları yakalamada kullandıklarına benzer dikenli çengellerle kaplı kuşak, pençeleri ejderha pençeleri gibi, tırnakları ustura, ve üretim organları da ateş gibi olan kadına benzer şeytanlardır. Şimdi, bütün bunlarla birlikte, tüm şehvet düşkünleri, yatakları olacak olan Cehennem'in közlerindende yararlanacaklardır! «Üçüncü kata, şimdi çalışmak istemeyen tembeller gidecektir. Burada, tek bir taş gereken yere konmadığı için, biter bitmez yıkılıveren şehirler ve büyük büyük saraylar yapılır. Ve bu koca koca taşlar tembellerin omuzlarına konur. Bunlar, yürürken bedenlerini serinletmek ve yükü kolaylaştırmak için ellerini kullanmazlar. Çünkü tembellik kollarının gücünü gidermiştir ve bacakları Cehennem'in yılanlarıyla kucaklaşmaktadır. Ve daha kötüsü ardında cinler vardır, kendisini iter ve yükün altında defalarca yere düşürürler; yükü kaldırması için yardım da etmezler; kaldırılamayacak derecede ağırdır o, bir iki katı daha konur üzerine. «İkinci kata boğaz düşkünleri gider. Şimdi, burada yiyecek kıtlığı vardır, o derecede ki, canlı akreplerle, canlı yılanlardan başka yenecek hiç bir şey yoktur. Bu öyle bir azap verir ki, hiç doğmamış olmak bu tür yemekleri yemekten daha iyidir. Görünüşte şüphesiz, kendilerine cinler tarafından nefis etler sunulur; fakat elleri ve ayakları ateşten zincirlerle bağlı olduğundan, kendilerine et göründüğü durumlarda el uzatamazlar. Ama daha da kötüsü, yediği akrepler karnını kemirir. Hızlıca dışarı çıkamadıklarından oburun gizli yerlerini parçalarlar. Ve, zaten kirli olup, pis ve tiksindirici biçimde dışarı çıktıkları zaman tekrar tekrar yenirler.» «Öfkeli olan, birinci kata gider. Orada, tüm cinlerden ve kendinden aşağılara giden o kadar lânetli kişilerden hakaret görür. Kendisini tekmelerler, tokatlarlar, geçtikleri yola yatırırlar ve ayaklarıyla boğazına basarlar. O, yine de kendisini koruyamaz. Çünkü elleri ve ayakları bağlanmıştır. Ve daha kötüsü, başkalarına hakaret ederek öfkesinin çıkacağı bir yol da bulamaz. Çünkü dili, balık satanın kullandığına benzer bir kancayla bağlanır.» «Bu lânetli yerde, tüm katlarda görülen, ekmek yapmak için çeşitli ekin tanelerinin karıştırılması gibi, genel bir cezalandırma olacaktır. Ateş, buz, yıldırımlar, şimşek, kükürt, sıcak, soğuk, rüzgâr, çılgınlık, şiddet hepsi Allah'ın adaletince birleştirilecek. O şekilde ki, ne soğuk sıcağı yumuşatacak, ne de ateş buzu.. Her biri sefil günahkâra azap verecektir.»

 

136.

 

«Bu lânetli bölgede kâfirler ebediyen kalacaktır,-o kadar ki, dünya mısır taneleriyle dolsa ve tek bir kuş, dünyayı boşaltmak için yüz yılda bir kez, tek bir taneyi götürecek olsa eğer bu şekilde boşalıp kâfirler de Cennet'e girecek olsalar, sevinip rahat ederler. Ama böyle bir ümit yoktur. Çünkü günahlarına Allah sevgisiyle bir son vermedikleri için çektikleri azap da sona ermeyecektir.» «Fakat mü'minler rahat edecekler, çünkü çektikleri azabın sonu gelecektir.» Havariler bunu duyunca korkup dediler: «Müminlerin de Cehennem'e girmeleri gerekiyor mu?» İsa cevap verdi: «Kim olursa olsun, herkesin Cehennem'e girmesi gerek. Ama buna rağmen, Allah’ın kutsal kulları ve peygamberlerinin, herhangi bir ceza çekmek için değil de, görmek için oraya gidecekleri doğrudur ve korkanlar yalnızca takvalı olanlardır. Ne diyebilirim ki ben? Size söylüyorum ki, buraya, Allah'ın adaletini görmek üzere Allah'ın Elçisi bile gelecektir. O zaman, O'nun varlığından Cehennem titreyecektir. Ve O da bir insan bedenine sahip olduğundan, tüm insan bedenine sahip olup da cezaya konulanlar, Allah'ın Elçisi'nin Cehennemi görmek için kaldığı sürece cezasız kalacaklardır. Fakat O orada yalnızca göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre içinde kalacaktır.» «Ve Allah bunu, her yaratık Allah'ın Elçisi'nden yarar gördüğünü bilsin diye yapacaktır.» «O, oraya geleceği zaman, tüm şeytanlar titreyecek ve birbirlerine «kaçın kaçın, çünkü düşmanımız Muhammed buraya geliyor» diyerek, yanan közlerin altına gizlenmeye çalışacaklardır. Bunu duyan şeytan, her iki elleriyle yüzüne vuracak ve haykırarak diyecektir: «Sen, bana rağmen benden daha soylusun, adaletsizce yapılmış bir iş bu!»

 

137.

 

«Yetmiş iki derecede olan müminlere gelince: biri Salih amellere üzülüp, diğeri de kötülüklere sevinerek salih amelleri olmadan yalnızca imanı bulunan son iki derecedekiler Cehennem'de yetmiş bin yıl kalacaklar.»«Bu yıllardan sonra melek Cebrail Cehennem'e gelecek ve onların «Ey Muhammed, sana inananların Cehennem'de ebediyen kalmayacaklarını söyleyerek, bize edilmiş vaatlerin nerede?» dediklerini duyacak.» «O zaman, melek Cebrail geri Cennet'e dönüp, saygıyla Allah'ın Elçisi'ne yaklaşacak, duyduklarını O'na anlatacak.»O zaman Elçi'si Allah ile konuşup, diyecek: «Allah'ım Rabb, benim inancımı kabul edenlerle ilgili olarak, onların Cehennem'de ebediyen kalmayacakları şeklinde ben kuluna edilmiş va'di hatırla.» Allah karşılık verecek: «Ne diliyorsan iste, ey dostum, çünkü istediğin her şeyi sana vereceğim.» O zaman Allah'ın Elçisi diyecek: «Ey Rabb, müminlerden yetmiş bin yıldır Cehennem'de kalanlar var. Merhametin nerede ey Rabb? Sana, Rabb, onları acı cezalardan kurtarman için dua ediyorum.» «O zaman Allah, dört gözde meleğine Cehennem'e giderek, Elçisi'ne inanan herkesi çıkarıp, Cennet'e götürmelerini emredecek. Ve, onlar da bunu yapacaklar.» «Ve, Allah'ın Elçisi'ne inanmanın yararı böyle olacaktır işte. O'na inananlar, hiç bir salih amel işlemeseler de, inançları içinde ölürlerse, sözünü ettiğim cezadan sonra Cennet'e gireceklerdir.»

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...