Termevsimi Oluşturma zamanı: Aralık 3, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 3, 2008 Immanuel Kant, dünyanın üretmiş olduğu en büyük felsefecilerden birisidir. O, hayatı boyunca herhangi bir değişikliği reddetmiştir — yeni bir ev, yeni insanlar, derin düşüncesini rahatsız ettiği gibi basit bir neden yüzünden — tek bir kasabada kalmıştır. Her şey tam olarak aynı olmalıdır; böylelikle o, derin düşüncelere dalmak için bütünüyle özgür olabilirdi. O hiç evlenmedi. Hatta bir kadın ona teklifte bile bulundu ama o, “Bunun üzerinde düşünmek zorundayım,” dedi. Muhtemelen bu kendi kategorisindeki tek örnek olacaktı, normalde erkek teklif eder. Kadın yeterince beklemiş olmalı ve bu adamın teklif etmeyeceğini anladığında teklifi o yaptı. Ve o ne söyledi? “Bunun üzerinde düşüneceğim.” O, üç yıl boyunca evliliğin tüm olumlu noktaları üzerinde, evliliğin tüm olumsuz noktaları üzerinde derin derin düşündü ve sorun şuydu ki onların hepsi eşit, dengeli, birbirini götüren haldeydi. Bu yüzden üç yıl sonra kadının evine gidip, “Benim için bir sonuca varmak zor, çünkü her iki taraf da eşit bir şekilde değerli, eşit ağırlığa sahip ve ben bir alternatifi diğerinden daha mantıklı, daha bilimsel, daha felsefi bulmadığım sürece hiçbir şey yapamam. Bu yüzden lütfen beni affet. Ve sen başka birisi ile evlenebilirsin,” demek üzere kapısını çaldı. Kapıyı baba açtı. Kant, kızını sordu. Babası, “Çok geç kaldın; o evlendi, hatta şimdi bir çocuğu bile var. Sen bayağı bir felsefecisin; cevabını vermek için üç yıl sonra geldin!” dedi. “Her neyse, cevap evet değildi. Ama kızınıza benim cevabı bulamadığımı iletebilirsiniz. Bulmak için çok çaba sarf ettim ama adil olmalıyım; olumlu sebepleri kenara koyup olumsuz sebeplerden vazgeçerek kendimi kandıramam. Kendimi kandıramam!” dedi. Şimdi bu adam, eğitim vermek üzere üniversiteye her gün tam olarak aynı zamanda giderdi. İnsanlar ona bakarak saatlerini düzeltirlerdi, saniyesi saniyesine emin olabilirdin; o, saatin akrep ve yelkovanı gibi hareket ederdi. Hizmetkârı, “Efendim, kahvaltı hazır,” demezdi. Hayır, “Efendim, saat yedi buçuk,” ya da “Efendim, saat on iki buçuk,” derdi. Öğlen yemeği vakti demeye gerek yoktu, on iki buçuk ... sadece zaman söylenmeliydi. Her şey sabitlenmişti. O, felsefe yapmak ile o kadar kaybolmuştu ki bağımlı hale gelmişti. Neredeyse kendi hizmetçisinin hizmetkârı olmuştu. Çünkü hizmetkârı onu her an, “Sizi bırakıyorum,” diye tehdit ederdi. Ve hizmetkârı, Kant’ın onun gitmesine dayanamayacağını biliyordu. Birkaç günlüğüne bu gerçekleşti. Tehdit ettiği için Kant, “Evet gidebilirsin, sen kendini çok önemli zannediyorsun; sen olmadan yaşayamayacağımı, başka bir hizmetkâr bulamayacağımı zannediyorsun,” dedi. Hizmetkâr, “Siz bilirsiniz,” dedi. Fakat diğer hizmetkâr ile bu iş yürümedi çünkü o, zamanın söylenmesi gerektiği hakkında hiçbir fikre sahip değildi. “Efendim, öğlen yemeğiniz hazır,” derdi. Ve bu, Kant’ı rahatsız etmek için yeterliydi. Onun sabah erkenden saat beşte uyandırılması gerekiyordu ve hizmetkâra verilen talimat şuydu: “Seni dövsem, bağırsam ve defol, uyumak istiyorum bile desem bırakıp gitmemelisin, beni dövmek zorunda bile kalsan beni döv ama beni yata- ğımdan çıkart.” “Beş demek, beş demektir; eğer yataktan geç kalkarsam sorumlusu sensin. Ne yapman gerekiyorsa yapmak için her türlü özgürlüğe sahipsin. Ve sana hiçbir şey söyleyemem çünkü bazen çok soğuk olur ve uykulu hissederim ... ama bu anlık bir şeydir. Buna takılmaman gerekir. Saati ve benim talimatlarımı izlemek zorundasın ve uykulu olduğum zamanlarda söylediğim şeyi önemsememelisin. ‘Git, ben kalkacağım!’ diyebilirim. Gitmemen gerekir, beni saat beşte yatağımdan kaldırman gerekiyor,” dedi. Pek çok kez kavga etmek zorunda kaldılar ve hizmetkâr ona vurmak ve onu zorla yata- ğından çıkarmak zorunda kaldı. Şimdi yeni bir hizmetkâr bunu yapamaz, efendisine vuramaz. Ve talimatın kendisi çok saçma gelir. “Uyumak istiyorsan uyu; uyanmak istiyorsan uyan. Sizi saat beşte uyandırabilirim ama bu çok garip geliyor. Bu, güreşmek zorunda olmak garip geliyor.” Bu nedenle hiçbir hizmetkâr dayanamadı. Kant, aynı hizmetkâra defalarca gidip, “Geri dön! Sakın benden önce ölme, aksi takdirde intihar etmek zorunda kalacağım,” dedi. Ve bunun olduğu her seferinde hizmetkâr daha çok para ödemesini istedi. Ve bu böyle sürüp gitti. Bir gün Kant, üniversiteye gidiyordu, yağmur yağıyordu ve ayakkabıları çamurda gömülü kaldı. Ayakkabıyı orada bıraktı, ayakkabıyı almaya çalışsaydı birkaç saniye geç kalabilirdi ve bu mümkün değildi. Ayağında tek bir ayakkabı ile sınıfa girdi. Öğrenciler, ne oldu diye ona baktı. “Ne oldu?” diye sordular. “Sadece, bir ayakkabım çamura gömüldü. Ama geç kala- mazdım; pek çok insan saatlerini benimle düzeltiyor. Ayakkabım önemli değil. Eve dönerken onu geri alacağım. Kim tek bir ayakkabıyı çalsın ki?” dedi. Şimdi bu insanlar sağduyularını yitirmişlerdir; onlar başka bir dünyada yaşıyor. Ve onun teorik dünyası göz önünde bulundurulduğunda o, en tepedeki mantıkçıdır; onun mantığında hiçbir kusur bulamazsın. Fakat hayatında ... bu sadece deliliktir. Birisi yanındaki evi satın aldı ve Kant hastalandı, çok kötü hastalandı. Doktorlar sorunun ne olduğunu bulamadılar çünkü göründüğü kadarı ile bir hastalık yoktu ama Kant nerdeyse ölüm döşeğindeydi; bunun bir sebebi dahi yoktu. Arkadaşlarından birisi geldi ve “Bir sorun yok. Görebildiğim kadarıyla komşu evi birisi almış. Ve onlar ağaçlarını yetiştirmişler ve böylelikle Kant’ın penceresi kapanmış. Ve o, Kant’ın kesin zaman çizelgesiydi, kesin zaman çizelgesinin bir kısmıydı; pencerenin önünde gün batımı saatinde durur ve gün batımını izlerdi. Artık ağaçlar çok büyümüştü, pencereyi kapamıştı. Onun hastalığının sebebi buydu ve başka bir şey değildi. Onun zaman çizelgesi bozulmuştu, tüm hayatı bozulmuştu,” dedi. Kant ayağa kalktı, “Ben de bir şeyin yanlış olduğunu, neden hasta olduğumu düşünüyordum çünkü doktorlar bir hastalığım olmadığını söyledi. Buna rağmen ben ölüm döşeğindeyim. Sen haklısın, şu ağaçlar ... bu ağaçlar büyüdüğü için gün batımını göremiyorum. Ve ben bir şeyin eksikliğini hissediyordum ama neyin eksikliğini hissettiğimi bulamıyordum,” dedi. Komşularına danıştılar ve onlar istekliydi. Eğer sadece bu ağaçlar yüzünden büyük bir felsefeci ölecekse... Ağaçları kestiler ve ertesi gün Kant mükemmel bir durumdaydı. Onun zaman çizelgesi, programı bozulmuştu. Eğer o mükemmel durumdaysa o zaman o, derin düşünce için mutlak bir şekilde özgürdü. O, hayatının neredeyse bir robot gibi olmasını istedi. Böylelikle onun zihni sıradan günlük işlerden bütünüyle özgürleşiyordu. Meditasyon — Yegâne İlaç Ganj Kitap Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.