Termevsimi Oluşturma zamanı: Aralık 3, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 3, 2008 Nietzche’nin vecizesine göre: “Kişi en çok erdemleri için cezalandırılır.” Bunun doğruluğunu tüm açıklığıyla Sizin sayenizde görüyorum. Ama toplumun standartlarına göre erdemli olan bir kimse bile az da olsa — kıskançlık ve eleştiriyle — cezalandırılıyor, öyle değil mi? Sanki kişi illa çekişmek zorunda, oysa ermek tamamıyla bambaşka bir durum. Bu doğru mu? Friedrich Nietzche’nin, “Kişi en çok erdemleri için cezalandırılır.” vecizesi senin görmüş olduğundan çok daha derin ve farklı bir anlam içerir. Erdem sahibi bir insan hiçbir şekilde iki yüzlü değildir; dürüst ve doğrucudur. Toplum ikiyüzlülerden oluşmuştur; erdemin de ikiyüzlülük olmasını istedikleri için gerçek erdemlerle hiç alakası olmayan sahte erdemler yaratmışlardır. Toplumun erdem görüşünü kabullenen insanlar asla cezalandırılmaz; ödüllendirilir ve saygı görürler. Onlar taşlanmaz, çarmıha gerilmez. Aziz, ermiş, bilge kimseler olarak taçlandırılırlar; onlara her türlü onur payesi verilir. Ama bunun temel koşulu toplumun erdem kavramına uyuyor olmalarıdır. Bu gerçek bir erdem midir diye sormamaları, araştırmamaları gerekir. Topluma mutlak şekilde teslim olmak, bütünüyle onun esiri olmak gerekir. Toplum ancak o zaman — yalnızca kölelere, ruhsal olarak intihar etmiş kimselere — saygı duyar. Bunlar gerçekten erdemli kimseler değildir. Sadece farklı toplumlara bakarak, gerçek erdemle, sözde erdemin birbiriyle taban tabana zıt olduğunu görebilirsin. Hindistan’da şişman ve çirkin Hindu rahipleri görebilirsin çünkü inek kutsal bir hayvan olduğundan, Hindulara göre süt ürünleri tüketmek bir erdemdir. Bu yüzden Hindu rahipleri süt ürünlerini tüketmeye ve yağ bağlamaya devam eder — göbek ne kadar büyükse, aziz de o kadar büyük olacaktır. Eğer azizin yüceliğini ölçmek istiyorsan göbeğini ölçmelisin. Jaina rahipleri günde yalnız bir kez ve onu da ayakta yerler. Her şeyi olabildiğince rahatsız hale getirmek bir erdemdir. Ben günahın rahatça oturup yemek yemenin neresinde olduğunu göremiyorum. Ve günde yalnızca bir kez yiyebildikleri için yiyebildikleri kadar çok yerler çünkü yine yirmi dört saat daha beklemeleri gerekecektir. Bu yüzden bedenleri incelir ve göbekleri büyür ama bu da saygı gören bir şeydir. Jainalar’ın bir mezhebinde bir azizin kusursuzluğa ulaşması için çıplak dolaşması gerektiğine inanılır. Peki erdem çıplak olmanın neresindedir? Hayvanların hepsi çıplaktır. Önce bu rahipler bedenlerine olabilecek her şekilde işkence ederler. Ellerinden başka hiçbir şey kullanmazlar; yemek yerken ellerini kap gibi kullanmak zorundadırlar, tabak kullanmazlar. Bu dünyadan, dünya nimetlerinden elini çekme olarak yorumlanır. Bu aptallığın en uç noktasına kadar gider. Jilet kullanmadıkları için saçlarını elleriyle yolmak zorunda kalırlar. Bu çok çirkin bir görüntüdür. Binlerce insan bunu izlemek için toplanır — Jaina rahiplerinin saç, sakal ve bıyıklarını yoldukları bu özel hadise çok kutsal sayılır. Gözlerinden yaşlar gelir. Orada binlerce insanın ortasında çırılçıplak durmaktadırlar; tüm bedenleri göbekleri dışında bir iskelet gibidir ve tüm bu insanlar bu sahneyi büyük bir saygıyla izlerler. O saçları toplayıp, çünkü onlar kutsaldır, madalyonlar yaparlar. Bu azizlerin bastığı toprağı öperler çünkü o kutsal bir topraktır. Ben bunun içinde hiçbir erdem göremiyorum. Bunu yapan, bu aptallığı sergileyen adam kesinlikle bir mazoşisttir ve onu izlemek için toplanmış insanlar da sadisttirler. İnsanların işkence çekmesinden, kendi kendine işkence eden bir insanı izlemekten zevk alırlar. İki taraf da hastadır. Ama mazoşistler büyük azizler, sadistlerse onların takipçileri olarak kabul görür. Gerçek erdem bambaşka bir şeydir. Kendi varlığını derinlemesine araştırmayı, toplumun kurallarına, fikirlerine ve şartlanmalarına ters düşse bile kendi içgörüne göre yaşamayı gerektirir. Nietzche şöyle diyordu, “Kişi en çok erdemleri için cezalandırılır.” Ama bunların kendi erdemlerin, kendi keşiflerin olması gereklidir. Ve ne pahasına olursa olsun bunlara göre yaşayacak cesarete, asiliğe sahip olmalısındır. Yargıçlar Sokrates’e şöyle söylemişlerdi: “Seni affedebiliriz ama artık konuşmaman şartıyla. Senin hakikat olarak gördüğün şey içinde yaşadığın insanlar tarafından kabul edilemez bir şey. Senin hakikatin onları rencide ediyor. Söz verirsen — ve sana güvenebiliriz çünkü senin sözünün eri bir adam olduğunu biliyoruz — bir daha konuşmayacağına, sessiz kalacağına söz verirsen hayatını kurtarabilirsin.” Sokrates’in verdiği yanıt, bir şekilde hakikatle ilgilenen hiç kimsenin unutamayacağı bir yanıttır: “Ben yalnızca hakikat hakkında konuşabilmek için yaşıyorum. Ve şimdi karanlıkta el yordamıyla ilerlemeye çalışanlara hakikati yayarak yaşama borcumu ödüyorum. Konuşamayacaksam yaşamak için bir neden göremiyorum. Benim yaşamım ve hakikate dair mesajım eşanlamlıdır. Lütfen beni baştan çıkarmaya çalışmayın. Hayatta kalırsam konuşmaya devam ederim.” Yargıçlar kaybetmişti. İçlerinden bir tanesi, “Çok inatçısın Sokrates,” dedi. Sokrates, “İnatçı olan ben değilim,” diye yanıt verdi. “İnatçı olan hakikattir, erdemdir. Hakikat ödün nedir bilmez. Küçük bir yaşam için ödün verip de kınanmaktansa ölmek daha iyidir. Zaten yaşlıyım, yakında öleceğim. Ve ölümü kabul etmek çok daha güzel çünkü ölüm de böylece anlam kazanmış oluyor. Onu ölümün bile beni konuşmaktan alıkoyamayacağı bir zeminde kabul ediyorum.” Toplumun erdemleri vardır. Dünyada yüzlerce toplum olduğundan doğal olarak da yüzlerce farklı erdem vardır. Bir şey bir toplumda erdemli sayılırken diğerinde erdemsizlik olarak kabul edilir. Örneğin tüm dünya ekonomisi faiz sistemi üzerinden işler. Para tek elde kalmayıp ne kadar hızlı dönerse toplum o kadar zenginleşir, ama para ancak teşvik olduğunda hızla dönebilir. Bundan bir şey kazanacak olmadıktan sonra paramı niye bir başkasına vereyim? Faiz paranın elden ele dolaşmasını sağlamak üzere geliştirilmiş bir stratejiden başka bir şey değildir. Ve para ne kadar hızlı hareket ederse toplum da o kadar zenginleşir. Müslümanlar yoksuldur çünkü dinlerinde faiz günahtır. Faiz almak veya vermek büyük günahtır. Bu yüzden Müslümanlar zengin olmaz, olurlarsa da toplum tarafından kınanırlar. Bankadan kredi alamazlar çünkü bunun için faiz ödemeleri gerekir. Müslümanlık Hıristiyanlıktan sonra dünyanın en büyük ikinci dini olmalarına karşın fakir kalmalarının tek nedeni vardır: faizin günah olarak kabul edilmesi. Başka hiçbir toplum faizi günah saymaz. Bunun neresi günahtır? Birinin parasını alırsın ve karşılığında bir şey ödersin yoksa sana durup dururken parasını niye versin? Faiz bir çeşit kira gibidir. Ama Müslümanlara göre bu öyle ayıp bir şeydir ki, bu günahı işleyen kimse toplumda tüm saygınlığını kaybeder. Aynı kimse başka herhangi bir toplumda saygınlık kazanacaktır çünkü zengin olacaktır — ve zenginliğe saygı duyulur. Vejetaryenlerin görmezlikten geldiği basit bir gerçek vardır, o da hiçbir vejetaryene Nobel ödülü verilmemiş olduğudur. Nobel ödüllerinin yüzde doksanı Musevilere gider ki bu orantısız bir rakamdır; yüzde altmışı dünyanın geri kalanına, yüzde kırkı ise Musevilere gidiyor. Peki vejetaryenler niye bu güne kadar tek bir Nobel kazanamamıştır? Bunun yanıtı yedikleri yemektedir çünkü zekânın gelişmesi için kesinlikle gereken bazı vitaminler eksik kalır. Vejetaryen bir toplumda et yememek bir erdemdir ama zekânı yitirmene neden olur. Etin yerine geçebilecek şeyler bulunabilir ve ben otuz yıldır vejetaryenlere döllenmemiş yumurtaları yemelerini söylüyorum çünkü bu da tamamen vejetaryendir çünkü içinde yaşam yoktur. Ve zekânın kesinlikle ihtiyaç duyduğu tüm vitamin ve mineralleri de içerir, aksi takdirde zekân ger kalır. Vejetaryenler konferanslarında konuşmam için beni çağırmaktan vazgeçtiler; bana düşman oldular. Oysa ben tamamen onların yararına olacak bilimsel bir şeyden bahsediyordum. Ama gerçekleri görmektense geleneklerine kulak vermeyi tercih ediyorlardı. Toplumun kavramlarının yarattığı erdemler sadece insan zekâsının ürünüdür. Bunlara uyarsan iyi şekilde ödüllendirilirsin. Ama Nietzche’nin söz ettiği erdemler bir toplum tarafından kabul edilebilecek şeylerle değil, bireyin kendi zekâsının berraklığında, kendi yüreğinin sessizliğinde, varlığının anlayışında bulabileceği ve takip edeceği erdemlerle ilgilidir. Bu yüzden çarmıha gerilecek, taşlanacaktır çünkü kalabalık tarafından kabul edilemez olacaktır. Diyorsun ki, “Nietzche’nin vecizesine göre: ‘Kişi en çok erdemleri için cezalandırılır.’ Bunun doğruluğunu tüm açıklığıyla Sizin sayenizde görüyorum. Ama toplumun standartlarına göre erdemli olan bir kimse bile az da olsa — kıskançlık ve eleştiriyle — cezalandırılıyor, öyle değil mi?” Hayır Maneesha, kıskançlık veya eleştiriyle cezalandırılmıyor. Kesinlikle kendi erdemi tarafından cezalandırılıyor — ki bu bambaşka bir şey — çünkü aptalca, kendine işkence edecek, zekâsına ters düşecek bir şey yapması gerekiyor. Ancak o zaman toplumun beklentilerini yerine getirip erdemli olabilecektir. Ama bu azizler ve erdem sahibi kimseler kıskançlık veya eleştiriyle cezalandırılmıyorlar. Eleştiri o erdemlerin peşinden gitmeyenleri hedef alıyor, kıskançlık dünyevi şeylerden elini çekmek yerine yaşamın tadını çıkarabilenlere karşı duyuluyor. Erdemli kimseler cezalandırılıyor ama kendi erdemleri tarafından, ama egoları öylesine tatmin olmuş durumda ki her şeyi yapmaya, hatta intihar bile etmeye hazırlar. Jainizm dünyada intiharın bile bir erdem olarak kabul edildiği tek dindir. Tabi ki belli bir yönteme uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekiyor: Kişinin ölene kadar oruç tutması gerekiyor. Bu son derece işkence edici, uzun bir süreç çünkü sağlıklı bir insan yemek yemeden doksan gün boyunca hayatta kalabiliyor. Ve o doksan gün sürekli bir açlık ve ölüm beklentisiyle geçiyor ve etrafındaki insanlar dini şarkılar söyleyip ona tapınıyorlar. Resimleri sanki çok ruhani bir şey yapıyormuşçasına gazetelerde büyük bir saygıyla yayınlanıyor: O, ayıplanan bedeni geride bırakıyor. Bugün bile insanlar bunu yapıyorlar. Yani cezalandırılıyorlar ama başkaları değil kendi erdemleri tarafından. Sence kimse başka biri intihar ediyor diye kıskançlık duyar mı? Sence kimse onu eleştirir mi? Ona tapanlar, onu eleştirecek olan kimseyi hemen öldürürler. “Sanki kişi illa çekişmek zorunda oysa ermek tamamıyla bambaşka bir durum.” Bu doğru. Toplum ve kutsal kitaplar hakikatin, aşkın, sessizliğin, huzurun, kardeşliğin yüce erdemlerinden söz ediyorlar. Ama bunların yalnızca sözü ediliyor; uygulanmaları gerekmiyor. Evet sevgi adı altında istediğin kadar insanı öldürebilirsin. Hıristiyanlık sevgisi adı altında milyonlarca insan katledilmiştir. Barış adı altında da milyonlarcası Müslümanlar tarafından öldürülmüştür. Bu güzel sözcükler sadece süsleme amaçlıdır. Sana uyman için güzel bir felsefe sunarak kendini iyi hissettiriyorlar, öylesine güzel, erişilmez yıldızlar — ama onlara erişmeye çalışma çünkü bir hakikat insanı toplumda kabul görmez! Toplum yalanlara göre yaşar, öyle çok yalan vardır ki doğruluğun peşindeki insan bunları açığa çıkaracağı için tehlikelidir. Bir sevgi insanı kabul göremez çünkü toplum nefretle yürür: Bir millet diğerinden, bir din bir başkasından, bir ırk öbüründen nefret eder. Öylesine çok gruba, mezhebe ayrılmışlardır ki ve hepsi de birbirinden nefret etmekte ve birbirini yok etmek istemektedir. Aşktan sadece bahset, onun hakkında yazılar yaz ama ona göre yaşama çünkü bir aşk insanı tehlikelidir. Bu nefret ve öfkeyi gördüğü anda sana karşı olacağı anlamına gelir. Bir aşk insanı için milliyet nefrete verilmiş güzel bir isimden başka bir şey değildir. Dini örgütler senin örgütüne, sürüne, grubuna dahil olmayanlardan nefret etmek için bulunmuş sofistike yollardan başka bir şey değildirler. Nietzche haklı; tüm yaşam deneyimini o küçük cümlenin içine sıkıştırmış. O erdemlerinden çekti. İtalyan rahip vaazında cinsellik ve ahlaktan bahsediyordu. “Cinsellik pis bir şeydir.” diye bağırdı. “Bu gün burada yalnızca iyi kızlar görmek istiyorum. Kilisedeki tüm bakire kızların ayağa kalkmasını istiyorum.” Hiç kimse yerinden kıpırdamadı. Uzun bir aradan sonra seksi bir sarışın kucağında bir bebekle ayağa kalktı. “Bakire istiyorum dedim.” diye bağırdı öfkeli rahip. “Peder,” diye sordu kadın, “iki aylık bir bebeğin kendi başına ayağa kalkmasını mı bekliyorsunuz?” Ben Yunanistan’dayken sannyasinlerimden biri, yardımcım Amrito, Ortodoks Yunan Kilisesinin vurguladığı en önemli niteliklerden birinin bekaret olduğunu söyledi. “Peki Yunanistan’da bakire olanlar var mı?” diye sordum. “O başka bir mesele,” diye yanıt verdi, “ben hiç rastlamadım.” Bir doktrin olarak güzel olsa da gerçekte bekaret bir erdem değildir, doğaya karşı geliştir. Gerçekte zeki hiçbir erkek bir bakireyle evlenmemelidir; biraz deneyim beklemek gerekir. Birini işe alırken, “Niteliklerin nedir? Tüm sertifikalarını getir.” dersin. Bir kadınla bütün hayatını birlikte geçirmek üzere evleneceksin ve bakire olarak kalmışsa en azından şimdiye kadar hiçbir erkeğin onu cazip bulmadığını akıl edebilmelisin, peki sen niye bu aptallığa düşesin ki? Önce ona kaç kişiye aşık olmuş olduğunu sor. Ne kadar deneyimi varsa o kadar iyi bir refakatçi olacaktır çünkü deneyim her zaman değerlidir. Deneyim her alanda bir erdemdir! ALTIN GELECEK Ganj Kitap Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KaTiLxPiRe Yanıtlama zamanı: Mart 1, 2013 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 1, 2013 Vejeteryan bölümünü okuyup alınacak çok ders var,tabi yazının tümü çekici. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Khuizo Yanıtlama zamanı: Mart 18, 2013 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 18, 2013 Müthiş bir yazı.İnsanları engelleyen tek şey kendidir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.