Termevsimi Oluşturma zamanı: Aralık 4, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 4, 2008 Başka bir kişiye yardım etmekle onu değiştirmeye çalışmak ne anlama- gelir? Çoğunlukla bu, onları koşulsuzca sevmek ve onlara saygı duymaktansa onları değiştirmeye çalışmak gibi geliyor bana. Bunun hakkında konuşabilir misiniz? Birisine yardım etmek ve onu değiştirmeye çalışmak arasında çok büyük ve muazzam öneme sahip bir fark vardır. Birisine yardım ettiğinde onun kendisi olması için yardım edersin; birisini değiştirmeye çalıştığında onu kendi fikrine göre değiştirmeye çalışırsın. Birisini değiştirmeye çalıştığında onu bir karbon kopya yapmak istersin. Sen o kişiyle ilgilenmiyorsun; senin belli bir ideolojin var, sabit bir fikrin, bir idealin var ve o kişiyi bu ideale göre değiştirmeye çalışıyorsun. İdeal daha önemlidir, gerçek insan ise pek de önemli değildir. Aslında diğer kişiyi belli bir ideale göre değiştirmeye çalışmak vahşicedir. Bu saldırganlıktır, bu diğerini yok etme çabasıdır. Bu, sevgi değildir; bu, şefkat değildir. Sevgi her zaman diğerinin kendisi olmasına izin vermektir. Sevginin ideolojisi yoktur, sevgi sadece bir iklimdir. O sana bir yön vermez. O sana sadece enerji verir. O zaman sen hareket edersin. O zaman senin tohumun kendi doğana uygun olarak serpilir. Sana herhangi bir şeyi dayatan hiç kimse yoktur. “Gidin ve başkalarına yardım edin,” dediğimde, onların kendileri olmasına yardım edin demek istiyorum. Birçok vaiz yüzünden dünya dindar değildir derken, çok sayıda insanın başkalarını kendi ideolojilerine göre değiştirmeye, dönüştürmeye, dinini değiştirmeye çalıştığını söylemeye çalışıyorum. Fikir kişiden daha önemli olmamalıdır. Hatta tüm insanlık dahi tek bir insandan daha önemli değildir. İnsanlık bir fikirdir; tek bir insan ise bir gerçekliktir. İnsanlığı unut, insanı — gerçek, somut, canlı, nefes alan — hatırla. İnsanlık için insanları kurban etmek çok kolaydır. İnsanları İslam için, Hıristiyanlık, Hinduizm için kurban etmek çok kolaydır; onları İsa, Buda fikri uğruna kurban etmek çok kolaydır. Yardım et ama kurban etme. Sen kim oluyorsun da birisini kurban ediyorsun. Her birey kendi içinde amaçtır. Onu bir araç olarak kullanma. İsa, “Sebt günü, insan için yapılmıştır, insanlar Sebt günü için değil,” derken söylemek istediği budur. Her şey insan için yapılmıştır; insan en üstün değerdir. Hatta Tanrı fikri dahi insan içindir; insan, Tanrı fikri için değildir. Her şeyi insan için feda et ve insanı her ne olursa olsun hiçbir şey için feda etme. O zaman yardım edersin. Şayet insanı feda etmeye başlarsan, o zaman yardım etmiyorsun; mahvediyorsun, diğer insanı sakatlıyorsun. Sen saldırgansın, sen bir suçlusun. Bu yüzden diğerlerini değiştirmeye çalışan senin tüm sözde dinî öğretmenlerin suçludurlar. Kişi sadece sevebilir, yardımcı olabilir, koşulsuzca vermeye hazır olabilir. Varlığını paylaş ama bırak diğeri kendi kaderine doğru yönelsin. Kader bilinmezdir; kimse neyin çiçek açacağını bilemez... Bir kalıp verme, aksi takdirde çiçek ezilecektir. Ve unutma ki her bireysel varlık eşsizdir. Asla böyle bir varlık daha önce var olmamıştı ve bir daha olmayacak. Varoluş asla tekrar etmez; o, tekrarcı değildir. O sürekli olarak yenisini bulmaya devam eder. Eğer sen bir insanı İsa’ya benzetmeye çalışıyorsan, zararlı olacaksın. İsa asla tekrar- lanamaz. Ve buna gerek de yoktur! Bir tanesi güzeldir, pek çoğu ise son derece sıkıcı olacaktır. Bir kimseyi bir Buda yapmaya kalkma. Bırak o kendisi olsun; bu onun Budalığıdır. Ve ne sen ne de kendisi, içinde ne taşıdığını bilmiyor. Yalnızca gelecek onun ne olduğunu gösterecektir. Sadece sen şaşırmayacaksın, kişinin kendisi de çiçeği açtığında şaşıracaktır. Herkes sonsuz bir potansiyelin çiçeğini ve sonsuz olasılığın gücünü taşımaktadır. Yardım et, enerji ver, sev. Diğerini kabul et ve onu buyur ettiğini hissettir. Ona suçluluk hissi verme, onun kötülendiği hissini ona verme. Onu değiştirmeye çalışan herkes ona bir suçluluk duygusu vermiştir ve suçluluk duymak zehirdir. Birisi, “İsa gibi ol” dediğinde o seni olduğun halinle reddetmiştir. Ne zaman birisi sana başka birisi gibi olmanı söylese, sen kabul edilmemişsindir. Sen buyur edilmezsin, sen davetsiz bir misafir gibisin. Başka birisi halini almadıkça, sevilmeyeceksin. Seni mahveden ve sadece sen sahte, samimiyetsiz olduğunda gelen bu sevgi ne türden bir şeydir? Sen, hakikaten sadece kendin olabilirsin. Onun dışındaki her şey sahte olacaktır, diğer her şey sadece maskeler, kişilikler olacaktır ama senin özün olmayacaktır. Kendini Buda’nın kişiliğiyle dekore edebilirsin ama asla o senin kalbine dokunmayacaktır. O asla seninle ilişkili olmayacaktır, o seninle bağlantılı olmayacaktır. O sadece dışarıda olacaktır. Bir yüz, ama asla senin yüzün değil. Bu nedenle, seni başka birisi yapmaya çalışan ve sana “Eğer Buda gibi olursan, İsa gibi olursan seni seveceğim...” diyen her kim olursa olsun seni sevmiyordur. Belki İsa’ya âşıktır ama senden nefret ediyor. Ve onun İsa’ya olan aşkı da çok derin olamaz çünkü o, gerçekten İsa’yı sevmiş olsaydı, her bireyin mutlak eşsizliğini anlardı. Sevgi, derin anlayıştır. Şayet tek bir kişiyi sevdiysen, kendi içinde farklı bir niteliği tetik- lemişsindir. Artık net bir şekilde görebilirsin. Şayet İsa’yı sevmişsen, o zaman önüne çıkan kim olursa olsun, o kişinin gerçekliğini, bu somut insanı, şimdi ve burada olan potansiyeli görebileceksin. Ve o kişiyi seveceksin, o kişinin olabileceği şey neyse ona, bunun için yardım edeceksin. Başka hiçbir şey beklemeyeceksin. Her beklenti lanetlemektir, her beklenti reddediştir, her beklenti bir dışlamadır. Sen basitçe; hiçbir ödül olmadan, hiçbir sonuç olmadan sevgini vereceksin. Sen aklında hiç gelecek olmadan basitçe yardım edeceksin. Sevgi hiçbir gelecek olmadan aktığında, o muazzam bir enerjidir. Sevgi hiçbir motivasyonu olmadan aktığında yardımcı olur ve hiçbir şey onun kadar yardımcı olmaz. Tek bir insanoğ- lunun dahi seni olduğun gibi kabul ettiğini hissedersen, merkezlenmiş hissedersin. Bu varoluşta istenmiyor değilsin. En azından tek bir insan seni koşulsuz kabul ediyor. Bu sana topraklanma, bir merkezlenme verir; bu sana yuvanda olduğun duygusu verir. Kendinden çok uzakta olduğunda, varoluştan, yuvandan uzaktasındır. Seninle kendin arasındaki mesafe, seninle yuvan arasındaki mesafedir ve başka bir mesafe yoktur. Bu nedenle sana her kim, “başka birisi ol” derse seni yuvandan dışarıya itiyordur. Sahte olacaksın, maskeler taşıyacaksın. Kişiliklerin, karakterin ve bin bir tane şeyin olacak ama bir ruhun olmayacak; özün olmayacak. Sen bir farkındalık olmayacaksın, sen bir kandırmaca olacaksın; sahte, hakiki olmayan bir şey olacaksın. Bu yüzden, yardım et derken insanların etrafında bir iklim yarat diyorum. Nereye gidersen git, sevginin ve şefkatin iklimini taşı ve diğerlerine, kendileri olması için yardım et. Birisine kendisi olması için yardım etmek; dünyadaki en zor şey budur, çünkü bu, egoya ters bir şeydir. Egon insanlardan taklitçi yapmak ister. Herkesin seni taklit etmesini isterdin; sen bir model olmak ve herkesin seni izlemesini isterdin. O zaman senin egon çok, çok tatmin olurdu. Kendini taslak zannedecektin ve herkes seni takip etek zorunda kalacaktı. Sen merkez haline gelirsin ve herkes sahte olur. Hayır, ego bu fikirden hoşlanmayacak. O, başkalarını sana göre değiştirmek ister. Fakat sen kim oluyorsun da herhangi birisini değiştireceksin. Bu sorumluluğu alma. Bu tehlikelidir; Adolf Hitler’ler böyle doğar. Onlar tüm dünyayı kendilerine göre değiştirme sorumluluğunu alırlar. Bir Adolf Hitler ile bir Mahatma Gandi arasında yüzeyde çok fark vardır. Ancak derinine inildiğinde pek bir fark yoktur çünkü her ikisinin de dünyayı kendilerine göre değiştirme ideali vardır. Birisi saldırgan yöntemler kullanıyor, diğeri saldırgan olmayan metotlar kullanıyor olabilir ama her ikisi de diğerini kendisine göre değiştirmek için yöntemler kullanıyor. Birisi süngü kullanıyor olabilir, diğeri ise seni, “Eğer peşimden gelmezsen çok uzun bir açlık grevine başlayacağım,” diye tehdit ediyor. Birisi seni öldürmek için tehdit ediyor olabilir ve diğeriyse eğer onu takip etmezsen kendisini öldürmekle tehdit ediyor olabilir. Ama her ikisi de güç kullanıyor. Her ikisi de olmak istemediğin, hiçbir zaman olmak istemeyeceğin bir şey için sana dayatma yapılabilecek durumlar yaratıyorlar. Her ikisi de politikacıdır. Ne Hitler seni seviyor ne de Gandi seni seviyor. Gandi sevgiden bahseder ama o seni sevmez. O sevemez çünkü düşüncenin — nasıl olman gerektiği düşüncesi — kendisi sorun yaratır. İnsanları sevmenin tek bir yolu vardır ve o da onları oldukları gibi sevmektir. Ve güzellik de buradadır; onları oldukları gibi sevdiğinde, onlar değişirler. Sana göre değil; onlar kendi gerçeklerine göre değişirler. Onları sevdiğinde onlar dönüşüm yaşarlar. Değiştirilmezler, dönüşürler. Onlar yeni olurlar, onlar varlığın yeni yüksekliklerine erişirler. Ancak, bu onların varlıklarında gerçekleşir ve bu, onların kendi doğasına göre olur. İnsanlara doğal olmaları için yardım et, insanlara özgür olmaları için yardım et, insanlara kendileri olması için yardım et. Ve asla hiç kimseye güç uygulamaya, itip kakmaya ve hükmetmeye çalışma. Bunlar egonun yöntemleridir. Ve tüm politika bundan ibarettir. Başka birisine özen göstermek ne zaman onların hayatına karışmak haline gelir? İdeoloji devreye girdiği an özen göstermek müdahale haline gelir. Sevgi acılaşır, neredeyse bir tür nefrete dönüşür ve senin koruman bir hapishaneye dönüşür. Farkı yaratan ideolojidir. Örneğin eğer sen bir anneysen çocuğun bakımını yaparsın, çocuğun sana ihtiyacı vardır, sensiz hayatta kalamaz. Sen bir zorunluluksun. O, yiyeceğe ihtiyaç duyar, sevgiye ihtiyaç duyar, bakıma ihtiyaç duyar ama o senin ideolojine ihtiyaç duymaz. Onun, senin ideallerine ihtiyacı yoktur. Onun, senin Hıristiyanlığına, senin Hinduizm’ine, senin İslam’ına, senin Budizm’ine ihtiyacı yoktur. Onun, senin kutsal kitaplarına ihtiyacı yoktur. Senin inançlarına ihtiyacı yoktur. Onun, nasıl olması gerektiği ile ilgili senin fikirlerine ihtiyacı yoktur. Sadece ideolojiden, ideallerden, hedeflerden, amaçlardan uzak dur. Ve o zaman birisine bakmak güzeldir. Bakmak masumdur, aksi takdirde birisine bakmak kurnazlıktır. Gösterdiğin özenin içinde ideoloji olmadığında; çocuğunu bir Hıristiyan yapmak istemediğinde, çocuğunu şu ya da bu, komünist ya da faşist yapmak istemediğinde, çocuğunu bir iş adamı ya da bir doktor ya da bir mühendis yapmak istemediğinde... Çocuğun için herhangi bir idealin olmazsa. “Seni seveceğim ve büyüdüğünde sen karar verirsin. Senin için ne olmak doğalsa olabilirsin. Ne olursan ol. Seni kutsuyorum ve her ne olmaya karar verirsen ver, benim tarafımdan kabul edilirsin ve kucaklanırsın. Sadece sen ülkenin başbakanı olduğunda seni sevecek ve sadece bir marangoz olduğunda sevgi olmayacak ve senden utanacak değilim. Sadece sen üniversiteden birincilik getirdiğinde seni kabul edecek ve eğer başarısız bir şekilde dönersen senden utanacak değilim. Sadece sen iyi, erdemli, ahlaklı, şu ya da bu olduğunda benim çocuğum olacak ve aksi takdirde seninle bir ilişkim olmayacak, senin benimle ilişkin olmayacak değil,” dersin. Herhangi bir fikir getirdiğinde ilişkinin içine zehir sokarsın. Özen göstermek güzeldir ama gösterdiğin özenin arkasında bir fikir olduğunda, o zaman bu kurnazlıktır. O zaman bu bir pazarlıktır, o zaman onun koşulları vardır. Ve senin tüm sevgin kurnazcadır; bu nedenle dünyada bu ıstırap, bu cehennem vardır. Özen gösterme olmadığından değil; özen vardır ama çok miktarda kurnazlıkla birliktedir. Anne özen gösterir, baba özen gösterir, koca özen gösterir, karısı özen gösterir, erkek kardeş özen gösterir, kız kardeş özen gösterir, herkes özen gösterir. Ben kimse özen göstermiyor demiyorum. İnsanlar çok fazla özen gösterir ama dünya hâlâ bir cehennemdir. Bir şey yanlış, bir şey temelden yanlış. Temelden yanlış olan şey nedir? Her şey nerede yanlış gitmeye başladı? Özen göstermenin içinde koşullar var: “Şunu yap! Bu ol!” Sen hiç, birisini koşulsuz sevdin mi? Sen hiç, birisini olduğu gibi sevdin mi? Kişiyi geliştirmek istemezsin, onları değiştirmek istemezsin; senin kabulün tamdır, en üst düzeydedir; o zaman sen özen göstermenin ne olduğunu bilirsin. Böyle bir özen sayesinde sen tatmin olacaksın ve diğeri de muazzam bir fayda görecek. Ve unutma, şayet senin özeninde hiç ticaret yoksa, onda hiç hırs yoksa özen gösterilen kişi seni sonsuza dek sevecektir. Ancak eğer özeninin içinde birtakım fikirler varsa, o zaman özen gösterilen kişi seni asla affetmeyecektir. Bu yüzden çocuklar, anne babalarını affede- bilme yetisine sahip değildirler. Git ve psikologlara, psikanalizcilere sor; neredeyse onlara gelen tüm vakalar, çocukken onlara aşırı düzeyde özen gösteren anne babaların çocuk- larıdır. Ve onların özeni iş adamınınki gibidir; o soğuk, o hesaplıdır. Onlar bazı hırslarının çocuk aracılığıyla doyurulmasını istemişlerdir. Sevgi karşılıksız bir hediye olmalıdır. Onun üzerinde bir fiyat etiketi olduğu an, artık o sevgi değildir. * SEVGİ Ganj Kitap Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.