schizophrana Oluşturma zamanı: Aralık 16, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 16, 2008 1957'de Tekirdağ’ın Gazioğlu köyünde doğdu. Liseyi Batman’da bitirdi. 1979’dan beri İstanbul’da yayıncılık yapıyor. İstanbul Devlet Güzel sanatlar Akademisi'nin şiir yarışmasında birincilik kazandı. Tekirdağ yöresinin halk söylenceleri, türkü ve tekerlemelerine modern şiir yöntemleriyle yaklaştı. Son dönemlerdeki şiirindeki içerik ve sözlükçeyle, Doğu kültürüne, metafiziğe, İsmet Özel'dekini anımsatan benmerkezci bir başkaldırı yöntemine yöneldiğini görülüyor. Neruda, Paz ve Pesao’nun şiirlerini dilimize çevirdi. ESERLERİ ŞİİR: Ateşli Kaval (1981) Çıngırağın Ölümü (1982) Rüzgar Durdurma Takvimi (1985) Zaman Haritası (1991) Seçme Şiirler (1994) ÖDÜLLERİ İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Şiir Yarışması’nda birincilik 1992 Cemal Süreya Şiir Ödülü Zaman Haritası ile SENİ SEVİYORUM Seni seviyorum çağladıkça coşan su estikçe dellenen rüzgar ekildikçe anaçlaşan toprak öğütler bunu bana seni severken türküden türküye geçer ırmak toprak yaz yağmurlarıyla oynaşır öğle tozlarıyla dolanır rüzgar ufku adınla uyarırlar beni seni seviyorum bağda çillenen salkım dalda allanan meyva öttükçe kendini tüketen kabakçı kuşu öğütler bunu bana seni severken yaz güneşi şehvete boğar bahçeyi kükürt adetleriyle solar bağ yaprakları ballı incirde yaşar -bin bir cilveli- aşklarını turunç gerdanlı kuşlar haberler getirir sağdıçlarım gül kurusu mektuplar seni seviyorum hayra yorulan düşler ceviz sandıkta bekarlığının gül suları taş yastıklarda zümrütüanka kuşları öğütler bunu bana MERMER ADASINA VEDA Ayrılsam mı kavuşsam mı şaşırdım bu iskelede. Kararsızlığın ortasında ihbar ediyorum belleğimi. Tekrar ediyorum insanlığımı habire. Bir anda binip gemilere uzak denizlerdeki mezarıma gidiyorum. Bir anda vuruyorum rıhtıma (Beyazlar giyindim; ipeğin ardında kırmızı patlamış bir güneş akıyor etlerimden) . Kışın anıları ve bu denizin dalgaları saklı saçlarımın uzayışında. Söyle bana, yaşatmaya yazgılı mısın bu adayı; beslemeye beyaz evleri ve bir beton yengece benzeyen rıhtımı... yitirilişlerinle... Ah, yitiriyorsun beni. Tutamıyorum mermerin güvenliğinde. Yitiriyorum seni. Kalbim bir ada olmaz mıydı sana? Gecikmiş zaman akşamı telaşla kaldırıyor sulardan. Hızlı yunuslardan son bir tören. Atıyorum kendimi gecenin kaplanına. Parçalanışıma duyuyorum, bir türlü evcilleştiremediğim sevdam seriyor etlerimi kayalar üstüne... Ben bu kıyıda uyuyan kaplanım, üzdük sizi; artık elveda! YENİ SEVDALININ SABAHI seher vakti siliniyor yeryüzünün sürmesi gözünden kırılıyor gökyüzünün camları iğneler, ısırıklarla dolu denizin yorgun kolları şafak gerdek sabahının pembe gelini açıyor perdelerini yellerin çiğden kanatları ırgalıyor gülleri, zambakları uyanıyor delikanlı düşünü bitiremeden - aşığım diyor - yanığım savurup göğsünün sapını samanını PAYLAŞILAN UYUM Ne zaman onur duysam yaza verdiğim ömürcükten ve yalnızlığımı duyarlı bir duvarla paylaşmaktan; ısınmış kuşlar getirir kibrit kutusu odalara yalnız gelişinin izleri olan bir kadının ayakları, kilimlere, çıplak betona dişi nakışlar, güneşten artırılmış menevişler... atar. Bilir gökyüzüne bakmaktan ve evrenin yaratılış sırlarından korktuğumu. Oturup diker yırtığımı, söküğümü kadınlığının topraksı edalarıyla. Bense erkekliğimin folkloruyla çalkarım ona sunacağım dizeleri kafamda. MEDRESE İSYAN (1) Düşlerimi "şerre" yoruyor bir deli kadın korkuluğumu kaçırttı kargalar dönecek bir evim yok uzaklara atıyorum şapkamı yüreğimi "hayra" yoruyor bir deli kadın besmele kokuyor şiirim duadır onlar sakalsız gençler için -kim öpecek onları? selâdır onlar kusurlu kızlar için -kim sevecek onları? MEDRESE İSYAN II 'Kâinat' bölündüğünde ordaydım bir soluk yaprak düştü payıma arşa çıktım boynumun kuru dalından deniz zambakları ektim gökbiryana silin beni bu yaşamdan silin silebilirseniz beni katran, eski hint boyası budak reçinesi şair ve alçak 'Beşer' bölündüğünde ordaydım hasta çocuklar düştü payıma göğsümden indim öksüz düğünlerine erikler kuruttum göbeğimin karışında kılın beni bir rekâtta kılın kılabilirseniz ben şeytan ortağı hasırcı bıçağı şair ve alçak KIRLARA VEDA Gözyaşlarının gücü vardı eskiden ırmak yüklü adamlardır, tuz katarlarının adınca giden gölgemizde damlaların bıraktığı izlerden açılırdı hayal, tuzun sudan bukağısı çözulurken Utanır arınırdık şehirde fazla kalmak suçundan, akıl danışırdık yağmura, nasıl döneriz evlerimize doğru yollarından, nasıl fener yapıp kemiklerimizden, tütsüleriz gecenin mor arılarını çıkınca kovanından. Çoraksa gece, saçlarda yıldız, gözlerde yine yağmur, sarı bir zaman dilimi gibi fenerler (mum yanar, yağ dolanır, mumyalar toprağı çamur) kandaki yaralar gibi gülün ağrıttığı dikenler, ardımızdaki yoksul ve yerli bir söylenti... Böyle yürürdük ateşli ekinler gibi menzilsiz, Yoktu buğdaya un olmaktan ötesi bulgur çeken kadınlardan doğduk ya biz; güneşi taşta sırmalayan o kırıntı bilgeleri, aya bakan sundurmalarda çatlak topkulu annelerimiz, sıcak bağımsız, güleç mısırımız, dindar soğan tilmizleri; topuklar, ah o topuklar ve kerpici terkedişimiz. Kızıl toprak ve iri saman, yani Allah'ın harcı gözyaşlarının gücüyle eskiden serin eviçlerine sarı bir mahremlik sunardı, yağmur bir dua gibi geçerdi pencerelerden, yetim insan toprağın vicdanıyla doyardı. Demem o ki, gözyaşlarının gücü vardı eskiden. DÜZ YANILSAMA Billiyor musun hangi düşte olduğumu? Hangi yıldızdan çekmeli yerimi saptayacak ışık çizgisini? Yeryüzünü karıştıranım ben; yeri bulunmaz artık andığım eşyanın. Yazdığım deniz nerde? Hangi bellekte köpürür böylesine? Bir top kar olduğum dağlarda soluk gibi alıp verdiğim çığlık içimi kürüyor, anıların karı geçiyor dışavurabildiğim dağ silsilesinden Yıllar sonra... sade yalnızlığım ben; hem gece hem müzik insandaki zamanı şarkılayan. Sen öbür kulbu çınıltılı ağzıyla suları ıslıklayan yalnızlık testisinin; hayatın (belki de benim hayatımın) öbür ucu. Yuvarları dur yüksek çocukluğunun sekssiz küresiyle Seni kıracak sözleri kovmak için belki de bu cin kovma duası, müslümanların Allahülayisi bu karaladıklarım. Üstünler ve öterelerin uyumunda rahatlar saçlarında sıçrayan sarışın maymunların mistik uykusu. Sevgilim, yalnızlığımın bitip tükenmez çeyreğinde en büyük zinam, ruhuma meraklı bir ruh, yüksekten düşme korkusu, gittikçe hızlanan hız, gözalabildiğince kız... Dinle bak, kavuşuyor bir fırtına içinde iki kışkırtılmış ateş. Siste kül olup dökülen bu sonsuzluk tutkusu kimlerin? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.