Jump to content

Gani Müjde: Ayaküstü...


karkanya

Önerilen Mesajlar

Dünyanın en güzel köşesinde yaşamanın keyfini yaşadım ben…

Balat’ta…

Gece erken gelirdi Balat’a…

Dar sokaklarda yolunu kaybeden güneş sinirlenir: alır gölgelerini uzaklara giderdi.

Uzun ve soğuk kış akşamlarında ise bir kurum gibi inerdi karanlık. Birkaç öksürük sesi duyulur sonra erkenden uykuya çekilirdi bedenler.

Kış geceleri uyuyan bir bebek nefesi kadar sessiz; fırtınadan sonraki göl kadar durgun olurdu Balat sokakları, bir iki sarhoş narası, bir iki bekçi düdüğü…

Hepsi bu…

Sabahları bir tıktıkla uyanırdım…

Daha doğrusu uyandırılırdım…

Camın kenarındaydı yatağım.

Güneş ışıklarını çamurlu Vodina caddesinin üzerine yatırdı mı cam iki kez tıklatılırdı.

Perdeyi aralayıp baktığımda çinko pencere zeminin üzerine bırakılmış madeni bir para görürdüm.

Ertesi gün bir daha, bir daha…

Bana harçlık bırakanın kim olduğunu çözemedik bir türlü…

Sonra bir gün ondan önce davranıp perdenin arkasına siperlendim.

Daha birinci tık bitmeden açtım perdeyi…

Kunduracı Nikos’un mahçup gülümsemesi aydınlattı yüzümü…

Parayı bırakıp hızla uzaklaştı pencerenin önünden…

 

Kısaca Niko derdi mahalleli…

Yoksul tekel işçilerinin çamurlara yenik düşmüş ayakkabılarına pençe yapardı Niko amca…

Üst katımızda otururlardı…

Katina abla’nın ve Aristo’nun babasıydı…

Has İstanbulluydu. Kaç göbek lazımsa o kadar göbekliydi yani.

Yakalandıktan sonra anne ve babamın tüm ısrarlı karşı koymalarına rağmen Niko amca huyundan vaz geçmedi.

Katina’dan ve Aristo’dan hiç ayırmadı beni…

Aristo köpekleriydi.

Fener’deki evimizin ağır dökme demir kapısını araladım mı üzerime keyifle atlardı Aristo…

Boz sarı tüylü sıradan bir köpekti. Boynundaki ince tasma da olmasa sokak köpeğinden ayırdedilemezdi kolay kolay…

Zaten evden dışarı da pek çıkmazdı…

 

1964 Kıbrıs olayları başlayınca ürktü Niko amca…

Güzelyurt’ta bir doktorun evine girip çocuklarını öldüren gözü dönmüş rum çeteciler her gün camımı tıklatıp para koyan bir başka rumu, Niko amcayı yerinden etmeyi başarmışlardı.

Bir sabah camım tıktıklanmadı… Öğlene doğru allahaısmarladığa geldiler.

Sımsıkı sarıldı Niko amca ve son harçlığımı koydu gözyaşlarımı sildiğim avucuma…

“Biz gidiyoruz Aristo size emanet…”

Arkalarında gözü yaşlı bir aileyi ve Aristo’yu bırakarak yüzlerce yıl yaşadıkları toprakları terk ettiler.

Eşyaların taşındığı kamyonun arkasından uzun uzun koştu Aristo… Kamyon Fener Rum patrikhanesinin köşesini dönüp hızlanınca ne kadar yalnız kaldığını anladı.

Bir metronum hassaslığı ile gidip gelen kuyruğuna inme inmişti sanki.

 

Uzun süre kapının önünde yattı Aristo.

Kafasını ayaklarının üzerine yatırıp en umutsuz bakışlarla bekledi Niko amcayı ve Katina’yı…

Uykumuzun ortasında ulumakla ağlamak arasındaki sesini duyardık. Her eşya taşıyan arabanın arkasından koşmasına ise yüreğim ezilirdi. Bir gün yarı baygın bulduk kapının önünde.

Belediyeciler zehirlemişti.

Tel dolapta azıcık cacık yapmak için sakladığı yoğurdu yedirmişti annem… Bir iki gün baygın yattı.

İyice zayıflamış bedeniyle direndi zehirlere. Ayağa kalkacak gücü bulunca da çekti gitti. Fener parkına kadar koştum arkasından.

Son bir kez “gelme arkamdan” der gibi baktı ve dar sokaklarda kaybettirdi izini…

Önce Niko amca sonra Aristo…

Birer birer gittiler Fener ve Balat’tan.

Rumlar Yunanistan’a, Ermeniler Fransa’ya, Yahudiler İsrail’e…

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...