raskolnikov Oluşturma zamanı: Aralık 5, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 5, 2008 …ve yüce Allah dünyayı yarattı. Yeryüzü bir alev topu gibi içten içe yanıyordu. Devasa patlamalar, magmayı yüzlerce kilometre yükseğe sıçratıyor, alevler, yeni oluşan atmosferde, dalgalara kapılmış yakamozlar gibi yüzüyorlardı. Güneşin yakıcı ve bozucu ışınları kızıl gezegenin çevresini bir koza gibi sarmıştı. Tıpkı, uzayı izleyen bir göz gibiydi uçsuz boşluğun içinde. Kızıl dünya, gökyüzünün alevli yıldızlarını kendine çeken bir enerjiye büründü. Karanlık Samanyolu’ndan, henüz yaratılmamış ağaçların meyveleri gibi dökülüyordu yıldızlar. Yerkürede derin uçurumlar oluşturan bu çarpışmalar artarak devam etti. Güneş bütün olanları, bir şiiri yavaş yavaş okur gibi izliyordu. Dev ağzını açtı ve yıldırımları çağıran bir ateş topunu kızıl dünyaya püskürttü. O anda evrenin diğer ucundaki gezegenleri bile ürperten bir sessizlik oldu. Yaratılmış her şey dikkat kesildi dünyaya. Alev topları dünyaya ulaştığında bir çığlık koptu evrenin yüreğinde ve korkunç bir gürültüyle yarıldı yeryüzü. Binlerce kilometre boyunca, yeryüzünü sallaya sallaya ilerledi ve yerküreyi ikiye böldü bu yarık. Gökyüzü kaynayan bir okyanusa döndü. Fırtınalar, yeryüzünü ikiye bölen boşluğun içine doldu. Magma fırtınayı ittirerek dışarı attı ve atmosferi toz ve kömürleşmiş atıklarla doldurdu. Melekler huşuyla izliyordu dünyanın başlangıcını. İçlerinden bir tanesi ağır ağır arşı adımladı. Düşünceli bakışları uzayı yakıyordu. Melek, dört kanadını da açtı ve seslendi: “Dünyaaaaaa yaratılıyor!” Sesi Arş’ı ala’da yankılandı ve tüm meleklerin kulağına gitti. Melekler huşularından uyandı ve ona baktılar. Gözlerinin çok derin bir yerinde yanan küçük bir alev görür gibi oldular. Dünya onu, ışığın kelebeği çektiği gibi içine çekiyordu. Ondan korktukları ve ona saygı duydukları için hiçbir şey söylemediler. Çünkü o, hepsinin hocası ve Arş’ın ordularının komutanıydı. O, geleceğinden habersiz olan Azazil’di. ….ve yüce Allah cini yarattı. Melekler hocalarına baktılar. Dört kanadını da açmış, gülümsüyordu. Sanki içten içe bir şeyi kıskanıyordu! Allah cinleri türlü türlü ateşten yarattıktan sonra, dünyaya gönderdi ve orada yaşamalarını emretti. Başlarına bir kral atadı ve onu yeryüzünü inşa ettirmekle görevlendirdi. Her ırktan bir dişi ve bir erkek vardı. Kral Bi’run Şatan’ın emrinde. Allah’ın yarattığı yeni ırk, dünyayı meraklı gözlerle izliyordu. Birbirlerine bakıyorlar ve “Merhaba yeryüzünün halkı” diye selamlaşıyorlardı. “Ne güzel” dedi bir tanesi. “Dünya ne güzel!” Bi’run Şatan gürleyerek seslendi onlara: “Toplanın cin halkı!” Cinler toplandılar ve Bi’run Şatan’ın emirlerini dinlemeye başladılar. “Dünyaya yayılın ve gördüğünüz her yere yerleşin, çoğalın! Yaşadığınız her yeri inşa edin ve yaşanır hale gelene dek çalışın.” Bi’run Şatan’ın buyruklarına itaat ettiler ve yeryüzünün efendisi olarak yayıldılar dünyaya. Yerleştikleri yerlerde çoğaldılar ve kabileler kurdular. Bakir dünya, bin türlü cin ile dolmuştu. Öyle ki, yaşamadıkları hiçbir yer yoktu artık. Bi’run Şatan huzursuzdu. Krallığı bütün dünyayı kuşatmış ve güçlenmişti, ama içinde yenemediği bir zulmet büyüyordu. …ve toprağa su düştü. O sırada Arş’tan bir melek iniyordu. Avuçlarında bir damla suyla geldi Yusuf. Yeryüzüne indiğinde dünya kor halindeydi. Suyu alevlerin üzerine bıraktı yavaşça ve alevler sönmeye başladı. Dünya kabuğu soğuyor, dağlar ve vadiler oluşuyordu. Fırtınalar, ateş çöllerinin dev vahaları arasında yıkıcı bir güçle esti ve ateşi dumana çevirdi. Gökyüzünü kaplayan siyah duman ve toz, suya karışıp çamura döndü. Çamur toprağı kuruttu. Cinler bir şeylerin değişmeye başladığını fark ediyorlardı şimdi. ….ve toprağa kan damladı. Yusuf ağır adımlarla yerküreyi adımlıyordu. Dünyaya yayılmış cinlerin kendisini düşmanca izleyişlerini görmüş, korkmuştu. Görevini yapmak zorunda olmasaydı, bir an bile orada durmak istemezdi. Cinler öylesine çoğalmışlardı ki; gökyüzünü ve yeryüzünü doldurmuşlardı. Kanatlı olanlar havada, kanatsız olanlar da karada birbirlerine girdiler. “Bizim sınırlarımızı ihlal ediyorsunuz!” “ Hayır, siz bizim sınırlarımızı ihlal ediyorsunuz!” Cin kabileleri arasındaki bu küçük anlaşmazlıklar, gitgide büyüdü ve büyük bir savaş çıktı. Dünya akıl almaz bir gaddarlığın pençesindeydi. Yeryüzü kana bulanmıştı. Yusuf bütün olanları korkuyla izledi ve onlara seslendi: “Allah sizi bunun için mi yarattı? Allah size bunu mu emretti?” Cinler onun sözlerini dinledir. “Sen dünyaya suyu getirdin ve ateş iklimini yok ettin. Eğer şimdi de savaşı bitirmek istiyorsan bizim tarafımızda ol ve başımıza geç. Senin sayende düşmanlarımızı yenebilir ve topraklarımızı genişletebiliriz.” “Size suyu getiren benim, ama gönderen elbette Allah’tır. Neden ondan yardım istemiyorsunuz?” Diğer cin ırkı ise onun kendilerinden olmasını istiyorlardı. “Allah senin yanında. Eğer bizimle birlik olursan, Allah bizim de yanımızda olur.” Cinler arasındaki savaş, bundan sonra daha fazla şiddetlendi. Herkes Yusuf’un kendi taraflarında yer alması gerektiğini söylüyordu. Bu sefer, gökteki cinler yere inmiş, karadakilere saldırmaya başlamıştı. Şimdi yer ve gök cinleri acımasızca birbirlerini katlediyorlardı. Yusuf bunu görünce yeniden seslendi. “Şüphesiz siz sadece kendinize zulmediyorsunuz!” Bi’run Şatan, halkının Yusuf’a tabi olmak istediğini gördü ve hizmetkarlarını çağırdı. “İçimdeki zulmetin sebebi işte budur.” Dedi. “Yusuf’tur.” “onu alın ve bana getirin, benim krallığımda nasıl olur da benim dışımda biri halkıma seslenir!” Doğrusu Bi’run Şatan, onu kıskanmıştı. Yeryüzünde sözü geçen yalnız kendisi olsun istiyordu. Bütün bu olanlara öfkeliydi. Yedi başının her biri üzerinde ayrı bir şule belirdi. Tüm kara parçaları ve bulutların altına yıldırımlar ve ateş topları dağıldı. Cinler neye uğradığını bilemediler. Bi’run Şatan’ın gazabı çok fazlasını öldürdü o anda. Bi’run şatan’ın hizmetkarları ejderha vücutlarıyla çevresini sardılar ve onu, krala götüreceklerini söylediler. Yusuf direnmedi. Yanına gittiğinde, Bi’run Şatan nefretle bağırdı. “Sen benim yerime kral olmaya mı geldin? Neden halkım sana tabi olmak istiyor?” Yusuf duyduklarından hiçbir şey anlamamıştı. “Benim, senin söylediklerinde bir ilgim yok Kral Bi’run Şatan” dedi. Cinlerin kralının içindeki zulmet gitgide büyüyordu. “Yeryüzüne nasıl geldiysen öyle geri dön Cennet’in meleği, senin burada işin yok!” diye kükredi. Yusuf ise bunu yapamazdı. “Beni Allah gönderdi, ancak o geri çağırdığında giderim.” Dedi. “Öyleyse beni buna mecbur ettiğini bilmelisin aciz melek!” Yedi başının her biri aynı anda korkunç dişlerini gösterdi. Açılan ağızlarının içinden alevler püskürdü ve Yusuf’u bir çırpıda yaktı. Bi’run Şatan, içindeki acının dinmesini bekliyordu ama beklediği şey olmadı. Azazil Arş’ın aynasında bütün olanları izledi. Emrindeki askerlerden birisi olan Yusuf’un katledilişinden üzüntü duydu. “Allahım” diye yalvardı. “Beni yeryüzüne gönder, bu kanın intikamını almama izin ver.” Yüce Allah, ona izin verdi. Emrine bin melek atadı ve onları silahlarla donattı. “Yere inin ve O kralı öldürün.” Dedi. ---ve Allah intikamı yarattı… Bi’run Şatan olacakları hissetmişti, karanlık ilmini kitaplaştırdı. Sonra savaş başladı… Gökyüzü ansızın, devasa kanatlı meleklerle dolmuştu. Kendisi için geldiklerini hemen anladı. Cinlere seslendi. Cinlerden bir kısmı onu dinlemeyerek, dağlara, denizlere ve göllere kaçtı, geri kalanlarsa büyük bir ordu kurmak için Bi’run Şatan’ın yanına gitti. Melekler yüryüzüne indiklerinde, Bi’run Şatan ve Azazil karşı karşıya geldiler. “Sen Yusuf’u öldürdün” diye bağırdı Azazil. Bi’run Şatan ise, “Ona gitmesini söylemiştim, beni buna mecbur eti, eğer onu öldürmeseydim, halkım ona tabi olacaktı.” Dedi. Azazil, ona kin dolu gözlerle bakıyordu. O kin besleyen ilk melekti. O intikam isteyen ilk melekti. Ruhundan bir şeyler kaybettiğini anlamıyordu, ama içindeki garip değişiminde farkındaydı. “Bunun bedelini ödeyeceksin!” diye haykırdı Azazil. Melekler onun işaretiyle cinlerin üzerine saldırdılar. Cinler ve melekler arasındaki ilk savaş başlamış oldu. Azazil kuzguni kanatlarıyla ateş ırkının arasında uçuyor, can alıcı pençeleri ve silahlarıyla savaşıyordu. Savaş günler sürdü. Yeryüzünde, cinler ve meleklerin savaşmadığı bir parça toprak, kan karışmamış bir damla su kalmayana dek son bulmadı. Azazil ve Arş’ın orduları galip gelmişti. Bi’run Şatan yaralanmış ama ölmemişti. “Teslim oluyorum Azazil” diye inledi. “Beni öldürme!” “Hayır!” diye bağırdı Azazil. “Şüphesiz öleceksin!” Tam onu öldüreceği sırada Allah kudretli sesiyle konuştu. “Onu öldürme!” “Allahım neden?” O, Allahın emrini sorgulayan ilk melekti. “Ben daha iyi bilirim!” Azazil boyun eğdi. Allah’ı kızdırmış olmaktan korkuyordu. Onun kudreti karşısında secdeye kapanmadığı tek bir toprak parçası, tek bir gezegen kalmamıştı evrende. Arş’ın her katında ibadet etmişti, hatta diğer melekler içinde onun gibi olanı yoktu. Onu kızdırmak istememişti. Yüreği pişmanlıkla kavruldu. Allah bunu gördü. Ona acıdı. “Ey Azazil,” dedi. “Sen benim gözdemsin. Onu öldürme ve denizin ortasında bir adaya hapset. Sen de istediğin kadar kal dünyada. Sen orayı sevenlerdensin.” Azazil’in yüreğine tatlı bir sıcaklık yayıldı. Bu ne büyük bir lütuftu. Yeryüzünde yaşamasına izin verilmişti. “Sana şükürler olsun yüce Allahım!” Bi’run Şatan’ı küçük bir adanın altına hapsetti. Onun hizmetçilerini de beraberinde bıraktı. Dağlara ve sulara kaçan cinlerin hayatlarını bağışladı. Onlara kendisine tabi olmalarını emretti. Azazil bin sene yaşadı dünyada. Ta ki Allah insanı yaratana değin. …ve Yüce Allah insanı yarattı. Gökyüzünde bir şeyler oluyordu. Yıldızlar her zamankinden daha parlak, gezegenler sanki daha canlıydı. Allah insanoğlunu yaratmaya karar verdiğinde onu şekillendireceği çamuru almak için Dünya’ya Cebrail’i gönderdi. Ama Cebrail çamuru almaya yeltendiğinde yeryüzü öyle bir haykırdı, ağladı ki buna dayanamadı geri döndü. Bunun üzerine Allah çamuru almak için İsrafil’i görevlendirdi. Aynı Cebrail gibi o da Dünya’nın haykırışına ve ağlayışına dayanamadı. Mikail de çamuru getiremeyince bu kez Azrail görevlendirildi. Azrail yakarışlara, ağlamalara aldırmadan insanoğlunun yaratılacağı çamuru yeryüzünden kopardı. Ve ona bu nedenle ruhları alma görevi verildi. Arş’ın melekleri çoşkuyla Allah’ın insanı yaratışını seyrediyordu. Bunu haber alan Azazil Arş’a çıkmış, garip hislerle olanları izliyordu. Neden bunu yapıyordu Allah? Kendisi gibi olan melekler ve cinler ona yetmiyor muydu ? Dünya başkalarıyla nasıl paylaşılacaktı? Allah, Adem’i yarattı ve meleklerine karşı gülümseyerek baktı. “İşte yeryüzünün halifesi,” dedi. Azazil öfkeden köpürdü. Halifeliğini insan denen bu aciz yaratığa bırakmak istemiyordu. İçinden onu öldürmek geçti, onu parçalara ayırıp kanıyla bütün yıldızları boyamak istedi. “Hayır!” diye bağırdı Azazil, “Bu olamaz!” Allah onu duydu. Kızgın gözlerini ona doğrulttu. Azazil yüreğindeki ateşi hissetti. İlk kez yaptıklarından dolayı pişmanlık duymuyordu. Kendisinden korkmaya başladı. Allah bu sefer meleklere seslendi. “Adem’e secde edin.” Azazil nefret ve kıskançlık denizlerinde yüzüyordu. Nasıl olacaktı da bu yaratığın önünde eğilecekti. Hem Allah kendisinden başkasına secde edilemeyeceğini söylememiş miydi? Eğer Adem’in önünde secdeye kapanmazsa belki yine gözüne girebilir ve dünya üzerindeki halifeliğini elinden alıp yeni yarattığı bu insana vermekten vazgeçebilirdi. Melekler hep birlikte secdeye kapandıklarında Arş bunun şiddetiyle sarsıldı. Azazil gururlu gözlerini Adem’e dikmiş kibirle bakıyordu. O Allah’a karşı gelen ilk melekti. Allah bunu gördü ve kızdı. “Seni secde etmekten alıkoyan ne?” Azazil kibirle cevap verdi. “Beni ateşten onu çamurdan yarattın, ben ondan hayırlıyım.” Allah ona yaklaştı ve gazap verici gözlerle baktı. “Şüphesiz sen küçük düşenlerdensin!” ................................ Orkun UÇAR ZİFİR adlı kitaptan alıntı..... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Tengri Yanıtlama zamanı: Aralık 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 5, 2008 mükemmel ötesi vallahi böyle okurken aklımda canlandırdımda film olsa ne kadar güzel olr dedim Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Depressive Yanıtlama zamanı: Aralık 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 5, 2008 şiir tadında güzel bir islam tarihine dönüş hikayesi... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
kasisyah Yanıtlama zamanı: Aralık 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 5, 2008 Gerçekten Etkileyici,Doğru Film Olsa Harbiden Güzel Olurdu... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
zibailelectra Yanıtlama zamanı: Aralık 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 5, 2008 çok güzel ve çok etkileyici bir hikaye rasko emeğine sağlık Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nextime Yanıtlama zamanı: Aralık 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 5, 2008 O kadar güzel ve sürükleyici bir anlatımı varki hayran kaldım. Emeğine teşekkürler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Aralık 5, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 5, 2008 ben teşekkür ederim. benim için önemli bir öyküdür.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
karkanya Yanıtlama zamanı: Aralık 8, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 8, 2008 gerçekten hoş bir çalışma:D garip ama şimdiye kadarki düşüncelerimle çok ortak yönü var:) paylaşım için teşekkürler rasko abi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Aralık 8, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 8, 2008 ben teşekkür ederim kardeşim... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
zebun Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2008 orkun uçar 'ın zifir adlı kitabını okursanız bu bölümden daha hoş sahneler zihninize yerleşebilir. anlatımı iyi olan bir yazardır orkun uçar. zifirin sürükleyicliğine hayran kalacaksınız. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Aralık 25, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 25, 2008 evet kitabın kendisi de güzeldir ki metal fırtınanın kötülüğünden sonra bu tip bir kita beklemiyordum yazardan açıkcası... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
SCARRED Yanıtlama zamanı: Aralık 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 26, 2008 Pardon ama... http://www.gnoxis.com/forum/kitap-elestirileri/10877-zifir-adli-roman.html Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Aralık 26, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 26, 2008 konu üste çıksın...... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Turin Yanıtlama zamanı: Aralık 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 26, 2008 Bu kitabın yazarı sadece Orkun Uçar değildir. Burak Turan ile birlikte yazılmıştır. Türk fantastik edebiyatının bana göre temel taşlarından biridir. Güzel bir bölümü yayınlamışsınız. Teşekkürler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
enony Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2008 güzelmiş . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.