schizophrana Oluşturma zamanı: Ocak 4, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 4, 2009 http://www.pleasedancewithme.com/TangoCoupleGerry.jpg Tango, Arjantin - Buenos Aires kaynaklı bir danstır. Dansla ilgili tüm müzik tarzları da bu adla anılmaktadır. Tango, ilk zamanlar sadece Arjantin kökenli bu dansı anlatmak için kullanıldıysa da, günümüzde tangonun Arjantin Tango, Salon Tangosu (Amerikan ve Uluslararası), Fin Tangosu gibi bir çok değişik çeşitleri doğmuştur. Yine de sadece tango denildiğinde genellikle “Arjantin Tango”’dan anlaşılmalıdır. Tango kaynağını Buenos Aires’ta yaşayan Afrika kökenli topluluktan alır ve eski Afrika dans figürlerinden beslenir. Tango gelişimi süresince bölgede bulunan bir çok göçmen kültürden etkilenir. Bu yüzden tango bazen “Arjantin’deki göçmenlerin müziği” olarak adlandırılır. “Tango” kelimesinin kaynağı hakkında bir takım teoriler vardır. Bunlardan son yıllarda en popüler olanı bu ismin bölgede yaşayan Afrika kökenli topluluktan geldiğidir. Bu topluluk, davul tanrılarının ismi ile davul’un İspanyolcası’nı (tambor) karıştırarak “Tango” kelimesini yaratmışlardır. Tango dans olarak 19. yüzyıl’ın sonlarına doğru Buenos Aires ve Montevideo (Uruguay’ın başkenti) dolaylarında başladı. Tango kelimesi dans ile ilintili olarak ilk kez 1890’larda kullanılmaya başladı. İlk başlarda bu bölgede yapılan danslardan sadece bir tanesiyken, kısa zamanda popüler olarak sahnelerde, sokaklarda yerini aldı ve kentin kenar mahallelerinde binlerce Avrupalı göçmenin bulunduğu varoşlara kadar yayıldı. Yirminci yüzyılın başlarında tango dansçıları ve orkestraları, Buenos Aires ve Montevideo’dan Avrupa’ya giderek bu dansı yaymaya başladı. Avrupa’da ilk tango çılgınlığı Paris’te başladı ve sonrasında Londra, Berlin ve diğer önemli kentler de bu salgına katıldı. 1920’lere doğru gelindiğinde tango, New York ve Finlandiya’da da önem kazandı. Tango buralara geldiğinde daha az beden teması olacak şekilde değişime uğrayarak “Salon Tangosu”’na dönüştü. Fakat sonraları Avrupa’da diğer dansların moda olması ve sinemanın icadı gibi sebeplerle popüleritesini yitirmiştir. http://www.nuveforum.net/attachments/13958d1230482135t-tango-4-jpg 1929’da bütün dünyayı etkileyen büyük ekonomik buhran ve sonrasındaki siyasi krizler sırasında Tango, anavatanı Arjantin’de de büyük bir düşüşe geçmiştir. 1950’li yıllarda Juan Perón hükümetinin Tango’yu bir milli değer ve ulusal gurur meselesi haline getirmesiyle Tango tekrar altın yıllarını yaşasa da Perón hükümeti sonrasında Arjantin’de yaşanan askeri diktatörlük, halkın sosyal mekanlarda toplanmasını yasaklaması ve sonrasında ortalığı kasıp kavuran “Rock’and’Roll” çılğınlığıyla tekrar unutulmaya yüz tutmuştur. Tango, bu dönemlerde küçük dans klüplerinde yaşamını sürdürüp 1980’lerde dünya çapında canlanarak tekrar hayata dönmüştür. Bu canlanmaının kaynağında 1983’te Paris’te sahnelenmeye başlanan ve Claudio Segovia ile Hector Orezzoli tarafından tasarlanan “Tango Argentino” isimli şovun önemli bir payı vardır. Şov dünya çapında bir yankı uyandırmış ve Avrupa’nın her tarafında insanlar tango dersleri almaya başlamışlardır. http://www.nuveforum.net/attachments/13959d1230482135t-tangoo-jpg Aşkın ve Tutkunun Dansı Tango, aşkın ve tutkunun dansı... Bu tanımı hepimiz ne kadar çok duymuşuzdur kimbilir? Gerçekten de insanların kafasında bu tarzda çağrışımlar yapar TANGO kelimesi. Tango çok farklı bir danstır çünkü; asil, ağırbaşlı, kimi zaman öfkeli, kimi zaman ateşli, vazgeçilmez ve tutkulu bir danstır insanların kafasında... Her insan, az çok bu kelimeleri kullanır "Tango"'yu tanımlarken. Kimileri içinse Al Pacino'nun Kadın Kokusu filmindeki dansıdır "Tango" denildiğinde akla gelen... Peki, hemen hemen herkesin ortak olarak kullandığı kelimelerden oluşan bir tanımı varken, herkesin tangoyu tam olarak tanıdığı yargısına varmak doğru mü? Tabii ki hayır. Arjantin'in ara sokaklarında doğan ve tüm dünyaya hızla yayılan bu dansı kaç kişinin yakından tanıdığını tahmin edebilmek çok zor. Ancak, ilginç bir şey var ki; bu dansı çok yakından tanıyan insanların da "Tango" kelimesi için yaptıkları tanım, az önce bahsettiğimiz tanımla çok fazla benzeşiyor. Yani, tangoyu sadece bir filmin bir sahnesi olarak bilen bir insanla, bunu yaşam biçimi olarak benimsemiş bir insan aynı tanımı yapabiliyor: Aşkın ve Tutkunun Dansı...Fakat, arada çok önemli bir fark var. Tangoyu tanıyan, anlayan ve yaşayan insan, kesinlikle bu tanımı çok fazla inanarak, yürekten yapıyor. Diğer insan ise sadece etrafta bu kelimeyle ilgili duyduğu kalıplardan dolayı bilinçaltına işlemiş ve kafasındaki çağrışımlardan oluşturduğu bir tanım yapıyor. http://www.nuveforum.net/attachments/13960d1230482135t-tango-2-jpg Tangoyla gerçek anlamda tanışana kadar, benim de kafamdaki tanım aynıydı. Bu tanım, o zamana kadar en sık rastladığım tanımdı çünkü. Beni en çok şaşırtan şey işe, tango yaşamımın bir parçası olmaya başladığında bu tanımın ne kadar da isabetli bir tanım olduğunu çok daha iyi anlamam oldu. Artık, bu tanımdaki kelimelerin anlamını daha iyi anlayabiliyorum. Tangonun başlı başına bir aşk, bir tutku olduğunu hissedebiliyorum... Pugliese denilen bir adamın parçası çalıyor plakta... Ritmi içinizde duyabiliyorsunuz. Ayağa kalkıyorsunuz ve adımlarınız kendiliğinden takip etmeye çalışıyor ritmi. O sırada karşınızda iki ayak daha buluyorsunuz. Dört ayak - tek beden oluyorsunuz ve bırakıyorsunuz kendinizi müziğe... Kalbinizin atışı oluyor içinizden gelen "pam" sesleri... Ve adımlarınızı bu seslere uydurmanın keyfiyle sarhoş oluyorsunuz... Arjantin'in sokaklarında ilk çıktığı dönemlerde ayıplanan, hor görülen bir dansmış tango. Büyük şehre alışamamış göçmenler sıkıntılarını, hüzünlerini atarlarmış bu dansla sokaklarda. Daha sonra ise salonlara girmiş tango ve tüm dünyaya yayılmaya başlamış, Buenos Aires'ten yola çıkarak. Tabii ki tutkusu, hüznü, yaşanmışlığı, anlamı, güzelliği, öfkesi, hırçınlığı da artmış giderek ve artmaya devam ediyor. Artık, dünyanın her yerinde, "Milonga Gecesi" denilen gecelerde her gün yüzbinlerce, milyonlarca insan tango yapıyor. İçeriden gelen tango müziğini duyup giriyorsunuz. Girdiğiniz yer bir balo salonu da olabilir, bar da olabilir, dört duvarla çevrili küçük bir stüdyo da olabilir. Asıl önemli olan, içeri girerken duyduğunuz o müzik. Ve o müzik eşliğinde dans eden onlarca insan...Oturacak yer arıyorsunuz önce kendinize, köşede bir yer buluyorsunuz. Ve sandalyenize oturmanızla kalkmanız bir oluyor. O muhteşem müzik, basınızı döndürmeye yetebiliyor gelir gelmez. Bir şarkı bitiyor; ama dansınız devam ediyor. Evet, ikinci şarkı da bitti. Bu sırada dans ettiğiniz insanla tanışma fırsatı buluyorsunuz. Diğer şarkı başlayınca konuşma kesiliyor ve yakalıyorsunuz ritmi birlikte. Derken dördüncü, beşinci parçalar...Parçaların sayısı artıyor, farklı insanlar, farklı duygular, hüzün, aşk, öfke, kıskançlik, sevgi... Yine dört ayak olmuşsunuz, ve tek beden... http://www.nuveforum.net/attachments/13961d1230482135t-tango-show-buenos-aires-01-jpg Yerinize döndüğünüzde saatlerin geçtiğini görüyorsunuz, ama aldırmıyorsunuz. Oturmaya gelmediniz ki! Etrafınızdaki kimse oturmaya gelmedi. Herkes, hayatın zorluklarını, sıkıntılarını, yapılması gereken işleri, vs. unutuyor orada. Orada yeni bir hayat başlıyor. Aşk, tutku, nefret, öfke, hüzün, kin, sevgi yeniden canlanıyor orada. Daha önce hıç görmediğiniz bir insani sadece bir bakışınızla kaldırabiliyorsunuz dansa. Ve birlikte vuruyorsunuz müziğin "pam"larına, basınız dönene dek, sarhoş olana dek... Ve sonra...Tango bir tutku oluyor hayatınızda. Vazgeçilmez oluyor, aşk oluyor...Kapılıp giderseniz bu aska, ömrünüz boyunca yaşıyorsunuz tüm tutkusunu, hüznünü, tüm güzelliğini ve kederini... Kapılmama ihtimaliniz var mı peki? Kesinlikle, hayır!!! Adımlarınızı müziğe kaptırmaya başladığınız andan itibaren kurtulma ihtimaliniz hiç yok... Çünkü bu, TANGO: aşkın ve tutkunun dansı. Burak Koyuncu [/url]Alıntıdır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.