Jump to content

Pablo Neruda


MALCOLMX

Önerilen Mesajlar

Ricardo Neftali Reyes yada Pablo Neruda, 12 Temmuz 1904'te Şili'de doğdu. Babası Jose del Carmen Reyes Morales bir demiryolu görevlisiydi. Annesi Rosa Neftali Reyes Basoalto Opazo ise ilkokul öğretmeniydi ve evlendikten on bir ay sonra veremden öldü.

 

Babası, ertesi yıl Temuco kentine yerleşip yeniden evlendi. İkinci annesi, Neruda'nın "hiçbir zaman üvey anne demeye dilinin varmadığı" Trinidad Candia Marverde idi. Pablo okula başladı. Çekingen bir öğrenciydi.

 

1917-20 arasında ilk yazılarını, ilk şiirlerini denedi. Bunlara Ncftali Reyes olarak imza attı. Sonunda, sevdiği bir Çek yazarının soyadını kendi adına ekleyerek Pablo Neru-da imzasını kullanmaya başladı. Ertesi yıl Santiago kentine, Maruri sokağındaki bir öğrenci yurduna yerleşip Fransızca dersleri almaya başladı. O günler açlıklarla geçen günlerdi ama ara vermeden şiirler yazdı ve bunlardan biri, Bayram şarkısı, bir yarışmada birinci seçildi.

 

İLK KİTABINI 19 YAŞINDA KENDİ YAYINLADI

1923'te babasının armağan ettiği saati ve elindeki üç beş parça ev eşyasını satarak, bunların geliriyle ilk şiir kitabı Crepusculario'yu (Akşam Alacası) çıkarttı. Ardından, 1925 yıllarında, kendini büsbütün edebiyata verdi. Üç kitabı, "Sonsuz İnsanın Girişimi", "Anillos" ve "Yerleşik Adam ve Umudu"nu yazdı.

 

1927'de, Burma'nın başkenti Rangoon'da konsolos oldu. Ünlü şiir kitabı "Yeryüzü Konutu"nu yazdı. Genç bir Burma kızıyla fırtınalı bir aşk yaşadı. Kız İngilizler gibi giyinirdi ve dışarıdaki adı da Josie Bliss'di. Ama evdeyken, o giysileri de, o adı da soyunur, göz kamaştırıcı bir yerli kılığına bürünürdü.

 

1928'de Kolombo'da, 1930'da Batavia'da konsolos oldu. Java'da genç bir Hollandalı kızla evlendi. İki yıl sonra Şili'ye döndü. "El Hondero Entusiasta" ile "Residencia en la Tierra" yayımlandı. Buenos Aires'de konsolosluk yaptı. Orada, Güney Amerika gezisine çıkan Federico Garcia Lorca ile karşılaştı. Pen Club'de, Nikaragualı ünlü ozan Ruhen Dario ile birlikte bir konuşma yaptı.

 

1935'de Madrid konsolosu oldu. Rafael Alberti ile dostluk kurdu. "Residencia en la Tierra" Madrid'de yayımlandı. "Caballo Verde Para la Poesia - Şiirin Yeşil Atı" adlı dergiyi kurdu. Delia del Carril ile evlendi.

 

İLK SİYASİ ŞİİRİ İSPANYA İÇ SAVAŞINA TEPKİ

1936 ve İspanya iç savaşı. Lorca Granada yakınındaki Visnar'da kurşunlanınca Neruda ilk büyük siyasi şiirini yazdı: "Ölmüş Savaşçıların Analarına Şarkı". Neru-da'nın konsolosluk görevine son verildi. O da Paris'e yerleşerek "Dünya Ozanları İspanya Halkını Savunuyor" dergisini yayımlamaya başladı.

 

1940'da Meksiko başkonsolosu oldu. Orada, Meksika ve Amerika sanatının büyük ustaları Orozko, Rivera, Siqueiros ve Meksika kültürünün diğer öncüleriyle, izlerini ve yansımalarını Evrensel Şarkı'da gördüğümüz dostluklar kurdu.

 

1945'de, Şili'nin Kuzey kesiminden, maden ocaklarının bulunduğu Trapaca ve Antofagasta illerinden senatör seçildi. Seçim kampanyası sırasında, uğradığı her yerde "Kuzeye Merhaba" adlı şiirini okudu. Devrimci Şili Partisi'ne girdi. Yeni Cumhurbaşkanı Gabriel Gonzales'in, kendini iktidara getiren devrimci güçlere cephe alışı Neruda'yı da etkiledi. Neruda, ona karşı, binlerce insanın okuması için mektup yazdı. Vatana ihanetle suçlandı. Kendini senato önünde savundu ve "Suçluyorum" nutkunu okudu. Mahkemeler tutuklanmasına karar verdi.

 

DÜNYA BARIŞSEVERLER KONGRESİ BAŞKANI

1949'da And dağlarını at üstünde aşarak yurdundan ayrıldı. Yanında kitabının taslakları vardı. Başlangıçta "Şili'ye Şarkı" adını taşıyan bu çalışmaya, gitgide genişleyerek evrensel boyutlu bir içerik kazanması üzerine, "Evrensel Şarkı" adını verdi Neruda.

 

Aynı yıl Paris'de toplanan "Dünya Barışseverler Kongresi"ne başkan seçildi. Doğu Avrupa ülkelerine gitti, Rusya, Polonya ve Macaristan'ı gezdi. "Evrensel Şarkı" 1950'de Meksika'da basıldı. Şili'de de kaçak bir baskı yapıldı. Asya ve Avrupa gezilerine çıktı. Picasso'yla birlikte "Dünya Barış Ödülü"nü kazandı.

 

1952'de Capri'de "Üzümler ve Rüzgâr" adlı yapıtına başladı. "Kaptanın Dizeleri" adlı yapıtı da, Milano'da, imzasız olarak yayımlandı. O yıl, hakkındaki kovuşturma kararının kaldırılması üzerine, anavatanına döndü.

 

1954'de "Temel Övgüler" yayımlandı. 1956'da yeniden Şili'ye döndü. "Yeni Temel Övgüler"i yazdı. 1958'de "Taşkın Dalga"yı yazdı. 1959'da "Deniz Yolculukları ve Dönüşler"i yazdı. 1964'de zengin bir yaşam öyküsünün şiirlerle anlatıldığı "Kara Ada Defteri" adlı yapıtı yayımlandı. 1965'te, Shakespeare çevirilerinden ötürü, Oxford Üniversitesi Felsefe ve Edebiyat Onur Doktorluğu'nu aldı.

 

1966'da "Kumda Bir Ev", 1967'de "Barkarol" ve " Murieta'nın Yükselişi ve Ölümü" adlı yapıtları yayımlandı. 1970'de Salvador Allende için seçim kampanyasına katıldı. "Yanan Kılıç" ve "Gök Taşları" adlı yapıtları yayımlandı.

 

1971’DE NOBEL EDEBIYAT ÖDÜLÜ'NÜ ALDI

1971'de Salvador Allende'nin Cumhurbaşkanlığındaki Şili'nin Paris Büyükelçisi oldu. 21 Ekim'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.

 

1972'de "Verimsiz Coğrafya" adlı yapıtını yazdı. Anılarını yazmaya başladı. Fransa elçiliğinden ayrıldı. Bir hastalık geçirdi ve Şili'ye döndü. Kasım ayında, Santiago Ulus Stadı'nda düzenlenen coşkun "Pablo Neruda'ya Saygı" gösterisi gerçekleştirildi.

 

1973'de Parlamento seçimleri için kampanyaya katıldı. Şili'deki iç savaşın önlenmesinde çaba göstermeleri için Latin Amerika ve Avrupa aydınlarına çağrıda bulundu. 11-20 Eylül: Şili'de askerî darbe oldu. Salvador Allende öldürüldü. Neruda'nın Valparaiso'daki ve Santiago'daki evleri yağmalandı. 23 Eylül'de: Neruda hayata veda etti.

 

AĞIT

 

Nehirler gibi,

 

Ağlamak istiyorum,

 

Garip bir başıma ben;

 

Kaygılar almalı beni,

 

Dalıp gitmeliyim,

 

Eski maden gecelerin gibi.

 

Neden,

 

Pırıl pırıl anahtarlar,

 

Neden harami elinde?

 

Kalksana Oello ana,

 

Aç sırrını,

 

Bu bitmez gecenin

 

Yorgunluğuna;

 

Akıl ver damarlarına,

 

Senin olsun,

 

Yupanqui’ler güneşi

 

Uyku hali konuşurum

 

Seninle,

 

Toprak toprağa.

 

Sıradağların;

 

Döl yatağı;

 

Sen ey Perulu ana,

 

Nasıl oldu nasıl oldu da

 

Saplandı,

 

Bu hançerler çığı,

 

Senin gebe kumluğuna?

 

Ellerin içindeyim,

 

Kıpırdamam,

 

Duyuyorum:

 

Madenler yayılıyorlar,

 

Yeraltı boğazlarına.

 

Köklerinden olmuşum,

 

Ben, senin;

 

Bilmem neden,

 

Toprak vermez bilgeliğini

 

Bana.

 

Geceden gayrı,

 

Gördüğüm yok;

 

Yıldızlı topraklar,

 

Altında.

 

Bu uyduruk,

 

Bu cinli hayal da ne?

 

Sürünür gider,

 

Ta kızıl bir çizgiye?

 

Yasın gözleri,

 

Bitki, kapkara.

 

Nasıl vardın,

 

Bu acı rüzgara;

 

Nasıl oldu, nasıl oldu da,

 

Öfke taşları arasından,

 

Kopak;

 

Kaldırmadı kil tacını,

 

O gözler kamaştıran?

 

Yanayım kara bahtıma,

 

Çadırlar altında, bırak!

 

Kararmış ölü bir kök gibi,

 

Ko batıp gideyim!

 

Bu bitmez zalim gecede,

 

Yerin dibine ineceğim, ben;

 

Bir altın ağza kadar.

 

Gecenin taşına uzanmalıyım.

 

Burada ölmeliyim, derdimle.

 

 

 

Pablo NERUDA

 

BU GECE EN HÜZÜNLÜ ŞİİRLERİ YAZABİLİRİM

 

 

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim

 

Şöyle diyebilirim: "Gece yıldızlardaydı

Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler"

 

Gökte gece yelinin söylediği türküler

 

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim

Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler

 

Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım

Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler

 

Hem sevdim, hem sevildim, ya da ben böyle derim

Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler

 

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim

Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler

 

Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi

Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler

 

Sevgim onu alakoymaya yetmediyse ne çıkar

Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler

 

Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere

Uzaklarda birinin söylediği türküler

 

Bakışlarım kovalar onu tellim her yerde

Bakışlar sanki onu bana getirecekler

 

Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur

Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler

 

Sesim arar rüzgârı ona ulaşmak için

Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler

 

Şimdi kimbilir kimin benim olduğu gibi

Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler

 

Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hâlâ sever

Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer

 

Bu gece gibi miydi kollarıma almıştım

Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler

 

Budur bana verdiği acıların en sonu

Sondur bu onun için yazacağım dizeler

 

 

Pablo NERUDA

 

NÂZIM'A BİR GÜZ ÇELENGİ

 

Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız

şimdi

Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar bulabilecek

miyiz bir daha?

Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun ne yapacağız?

Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, ateşle suyun birleştiği

Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu?

Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler kazandırdın

bana

Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları

Bulutlar gibi yaprak gibi uçarlar

Düşerlerdi orada, uzakta,

Yaşarken kendine seçtiğin

Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa

 

Sana Şili'nin kış krizantemlerinden bir demet sunuyorum

Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üstünde parıldayan

Halkların kavgasını ve kavgamı benim

Ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan...

 

Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da yalnızım

sensiz

Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen yüzünden

yoksun

Dostluğumuzdan, bana ekmek olan,

Rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan.

 

Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle

Kuyu gibi kapkara zindanlardan

Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları

Ellerinde izi vardı eziyetlerin

Hınç oklarını aradım gözlerinde

Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin

Yaralar ve ışıklar içinde

 

Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlar

Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya.

Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın,

Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun?

Teşekkürler, böyle olduğun için! Teşekkürler o ateş için

Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca.

 

 

 

Pablo NERUDA

 

-alıntı-

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

KIYIMLAR

 

Ama o zaman kan saklandı

(Köklerin arasında yıkandı ve inkar gelindi

Bu öyle geçmişte olmuştu ki) Güney’in yağmuru

onu her yerden sildi

Öyle vakit geçmişti ki güherçile onu yedi Pampa

içinde

Halkın ölümü her zamanki gibi oldu

Sanki hiç kimse ölmüyordu

Sanki bunlar toprak üstüne düşen taşlardı

Su üstüne düşen su.

Kuzeyden güneye ölüleri toz ettiler

Yaktılar onları karanlıklar içinde gömdüler

Gecede sessizlik içinde yok ettiler

Bir maden ocağında istif ettiler hepsini

Kemiklerini denize attılar.

Bugün nerede olduğunu kimse bilmiyor

Mezarları yok hepsi de dağılmışlardır

Vatanın kökleri arasında

Parmakları şehit parmağı gibiler

Yürekleri kurşuna dizildiler

Pampa yiğitleri

Sessizliğin başbuğları

Şili’lerin gülüşleri hepsi de

Katiller vücutlarını nereye gömdüler

Bilen yok

Ama topraktan çıkacaklar halkın kıyam gününde

Düşen kanı geri alacaklar

Suç Plaza’nın tam ortasında oldu

Çalı saklayamadı halkın temiz kanını

Ve Pampa bu kanı içemedi

Hiç kimse bu suçu saklayamadı

Suç vatanın tam göbeğinde oldu.

 

Pablo NERUDA

--------------------

OĞULLARI ÖLEN ANALARA TÜRKÜ

Onlar ölmediler yok,

Ateş fitiller gibi:

Dimdik ayakta,

Barut ortasındalar!

Karıştı, bakır tenli

Çayır çimene,

Karıştı,

O canım hayalleri:

Zırhlı bir rüzgar,

Perdesi gibi;

Bir set gibi:

Kızgın çehreli,

Göğüs gibi:

Göğün görünmez göğsü gibi!

Analar, onlar ayakta

Buğday içindeler, onlar,

Yücelerden yüce dururlar:

Dünyayı doruktan seyreden,

Bir öğle güneşi gibi.

Bir çan darbeleri gibi,

Onlar.

Ölmüş gövdeler arasında,

Zaferi çekiçleyen bir ses gibi

Onlar,

Kara bir ses gibi.

Ey canevinden vurulmuş,

Toz duman olmuş bacılar!

İnanın oğullarınıza.

Kök oldu onlar,

Sade kök:

Kan suratlı,

Taşlar altında.

Karışmadı toprağa,

Dağılmış kemikçikleri.

Ağızları ısırır hala,

Kuru barutu;

Ve demir bir okyanus gibi,

Titreşirler hala.

Ben ölmedim der,

Yumrukları;

Yukarı kalkık yumrukları,

Daha.

Bunca yere düşmüşlerden,

Yenilmez bir hayat doğar:

Bir tek beden olur,

Analar, bayraklar, çocuklar,

Hayat gibi canlı tek bir beden;

Bir yüz bekler karanlıkları,

Ölü gözleriyle,

Kılıcı dopdolu,

Dünya ümitlerinden.

Dursun,

Dursun yas esvaplarınız.

Yığın derleyin,

Gözyaşlarınızı;

Bir metal oluncaya kadar:

Bununla vuracağız,

Gündüz gece;

Bununla çiğneyeceğiz,

Gündüz gece;

Bununla tüküreceğiz

Gündüz gece

Kin kapılarını,

Kırıncaya kadar.

Oğullarınızı bilirdim,

Unutmadım acılarınızı.

Ölümleriyle nasıl kıvandıysam,

Hayatlarıyla da öyleyimdir.

Onların gülüşleridir:

Karanlık atölyeleri ışıtan.

Her gün metroda, yanıbaşımda:

Onların ayak sesleridir,

Çın çın.

Akdeniz portakallarında,

Güney ağları içinde;

Yapılarda,

Basımevi mürekkeplerinde;

Kalplerini tutuşur gördüm onların,

Güçle, yangınla.

Ben de sizler gibiyim, analar .

Benim kalbim de yas dolu, ölüm dolu.

Gülüşlerinizi öldüren kanla,

Serpilip gelişmiş;

Bir orman gibidir kalbim.

Günlerin kahredici yalnızlığı,

Uyanışın sisli öfkeleri

Girmiştir içine.

Susamış sırtlanları,

Bitip tükenmez ürmeleriyle

Afrikadan gürleyen hayvan sesini;

Öfkeyi, iniltileri, hoşgörmeleri,

Bırakın, bir yana bırakın.

Ölümün ve tasanın

Çemberinden geçmiş analar,

Doğan ulu günün ortasına bakın:

Bu topraktan güler ölüleriniz.

Kalkık yumrukları titrer,

Buğdayın üstünde,

Bilesiniz.

Pablo NERUDA

--------------------

UNUTMAK YOK

 

 

Nerelerdeydin diye sorarsan"Hep eskisi gibi", diyeceğim.Toprağı örten taşlardan söz edeceğim,sürdükçe kendini harcayan ırmaktan;ben yalnız kuşların yitirdiklerini bilirim,gerilerde kalan denizi bilirim, bir de ağlayan ablamı.Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler, neden günleryeni günleri izliyor? Neden koyu bir gecebirikiyor ağızda? Neden ölüler?Nereden geliyorsun diye sorarsan bölük pörçük kelimelerle konuşmak zorundayım,ağzı zehir gibi yakan araçlarla,çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarlave avutamadığım yüreğimle.Andaç değil yanımızda götürdüklerimizunutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil,yaşlarla kaplı yüzler,boğazımıza yapışan ellerve yapraklardan sıyrılan şey:aşınmış bir günün karanlığıacıyı kanımızda tatmış bir günün.İşte menekşeler, işte kırlangıçlarbize sevinç veren ne varsa,geçici ve küçük duyarlıklarınyan yana göründüğü süslü kartpostallarda.Ama bu sınırın ötesine geçmeliyim,dişlemeliyim sessizliğin çevresindeki kabuğu,ne karşılık vereceğimi bilemem:öyle çok ki ölüler,ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler,ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler,ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller,ve öyle çok ki unutmak istediklerim.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...