Jump to content

Amerikan Terörizmi - 2


theangelofdeath

Önerilen Mesajlar

Nikaragua

 

1894 yılında Nikaragua' da iktidar Amerika' yla iyi anlaşan liberallerin elindeydi. Fakat ABD kanal konusunda Panama' da karar kılınca ABD' ye sırtlarını döndüler ve Amerikan şirketlerinin Nikaragua' nın maden ve orman zenginliklerini sömürmelerinin önüne engel koydular. Bu şirketlerden birinin ortağı da Amerikan Dışişleri Bakanı idi. Ve Amerika' nın, Nikaragua' daki müdahaleler dönemi başlamış oldu. Nikaragua devlet başkanı kanun dışı ilan edilerek istifa etmeye zorlandı, yerine geçirilen bir kukla hükümetle de Amerikan şirketleri kaybettikleri hakları geri aldılar. Ek olarak da gümrüklerin denetimini ellerine geçirdiler. 1926 yılında dünyanın çok kısa sürede adını duyacağı biri; Cesar Augusto Sandini Amerika' ya ve yerli işbirlikçilerine karşı gerilla oluşturdu ve dağlık bölgelerde konuşlanarak mücadeleye başladı. Birkaç ay içerisinde Amerika'ya büyük darbeler indirmeyi başardı. Amerika ise karşılık olarak gerillayı destekleyen sivil halkı uçaklarla bombaladı ve katletti. Sandino pek çok savaşa girdi ve hep galip gelmeyi başardı; artık bütün Latin Amerika ülkelerinden Amerika ile mücadele amacıyla pek çok insan Sandino' ya katılmaya geliyorlardı. Ve sonunda çok büyük kayıplar veren ve bu kayıplar yüzünden kendi iç kamuoyunda tepkiler alan Amerika 1933' te Nikaragua' dan çekildi. Amerika ülke topraklarından çıkarıldıktan sonra hükümetle anlaşmaya giden Sandino evine döndü. Başkanın evine yemeğe çağrıldığı bir akşam, çıkışta Amerikan ajanları onu pusuda bekliyordu ve Sandino kurşuna dizilerek öldürüldü. Aynı akşam Sandino' nun gerillaları kuşatılarak 300 erkek, kadın ve çocuk katledildi. Bu olayları kitlesel infazlar izledi. Amerikan emperyalizmi, yıllar boyunca Nikaragua' da diktatörleri destekledi çünkü onlar Amerika' nın emperyalist politikalarına sadık bir şekilde hizmet ediyorlardı. 1979 yılında Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi tüm cephelerden saldırarak diktatörlüğü yıktı ve Amerikan emperyalizmini ülkesinden kovdu. 1981' den beri Pentagon, Nikaragua' nın demokratik gelişimini durdurmak ve başa kendisine sadık bir diktatör getirmek için uğraşıyor.

 

El Salvador

 

Bütün diğer Latin Amerika ülkeleri gibi El Salvador' da Orta Amerika Ülkeleri Organizasyonu' na üyedir ve bilindiği üzere ABD bu organizasyon aracılığı ile bu ülkeleri denetlemekte ve sömürmektedir. Amerikalılar tarafından eğitilen askerlerden oluşan ve başlarında Amerikan subayları bulunan bu küçük ulusların ordularının tek bir işlevi vardı; çıkan iç ayaklanmaları bastırmak ve Amerika' nın düzenini sürdürmek. 1931- 1944 yılları arasında Salvador'daki diktatörlüğe karşı ayaklananlar Pentagon tarafından beslenen bu küçük ordularca bastırıldılar. Amerika ise dünyaya "Bolşevik isyanın" bastırılmış olduğunu duyuruyordu. Amerika' ya karşı ayaklanan ve okuma yazma dahi bilmeyen ama açlığın ne olduğunu çok iyi bilen bu yerlilere, müdahaleyi meşrulaştırmak için Bolşevik deniliyordu! 1977 yılına gelindiğinde, seçimlerde hileli oyla başa gelen hükümeti tanımayan halk geniş çaplı protestolara başladı ve hükümetin bu ayaklanmaya yanıtı sert oldu; CIA' nın eğittiği kontrgerillalar uyguladıkları terörle yüzlerce kişiyi katlettiler. 1979 yılında Amerikan yanlısı bir askeri darbe gerçekleştirildi ve baskılar tırmandı. Her gün yurtseverlerden, devrimcilerden biri öldürülüyor ya da "kayboluyordu". Uygulanan tüm bu teröre rağmen IMF ve Amerika cuntaya mali yardımlarda bulunuyordu. 1979' dan 1984' e kadar Amerika milyonlarca dolar vererek cuntayı destekledi ve bu sırada başlarında Amerikalı danışmanların bulunan ordular toplam 70.000 El Salvadorlu' yu öldürdü.

 

Kolombiya

 

Kolombiya' dan Amerikan şirketleri muz ve şeker ihraç ediyorlardı. Ayrıca kahve ihracatı tekelleri vardı ve petrol arazileri üzerinde egemendiler. Amerikan şirketleri bu ülkeye yaptıkları her 1 dolar yatırım için yılda 4 dolar kâr elde ediyorlardı ve bu tatlı düzeni ne pahasına olursa olsun korumakta kararlıydılar. Bunun için plantasyonlarda çalışan işçilerin hoşnutsuzluğunu bastırmak için 1928' de binden fazla işçiyi öldürdüler. 1950 yılında CIA, Kolombiya başkanını öldürerek yerine kendilerine sadık bir başkan getirdi. Ülkeyi tam bir terör havası sardı ve tam 30.000 kişi öldürüldü. Bu olaylar üzerine Amerikan tekelleri Kolombiya' nın başına yeni bir diktatör getirdiler. 1948' den 1957' ye kadarki Amerikan yanlısı diktatörlükler zamanında 300.000 Kolombiyalı katledildi. 1957 ve 1963 arasında ise 21.357 kişi öldürüldü. Tüm bu katliamlar ise her zaman olduğu gibi Amerikan şirketlerinin kârlarının korunması uğruna yapıldı.

 

Brezilya

 

Latin Amerika' nın en büyük ülkesi olan Brezilya, 1964 yılından bu yana Güney Amerika' da ABD' nin jandarması rolündedir. 1964 yılına kadar iktidarda olan demokrat hükümetler, pek çok Amerikan şirketini ulusallaştırmıştı ve sosyalist ülkelerle ilişkileri geliştirmeye başlamıştı. Fakat Pentagon buna izin veremezdi. 1964 yılında bir darbeyle yönetimi eline alan Amerika, ulusallaştırılmış sanayileri kendi şirketlerine geri verdi ve iktidarı kendisine sadık bir şekilde hizmet edecek olan bir diktatörün eline verdi. Halk ise oluşturulan terör timleriyle baskı altına alındı ve susturulmaya çalışıldı. Yalnız 1964' ten 1970' e kadar "ölüm mangaları" adlı Amerikan destekli terör örgütü 2 binden fazla kişiyi öldürdü. 1970' lerden sonra iktidara gelen tüm başkanlar Amerika' nın sadık hizmetkarlarıydılar ve Amerikan "danışmanlar" tarafından oluşturulan 450.000 kişilik Latin Amerika baskı araçlarının en büyüğü ile korunuyorlardı. 1971 yılında Uruguay' da solun seçimleri kazanma şansı ortaya çıkınca, Brezilya ABD'den gelen direktifler doğrultusunda 3. ordusunu Uruguay sınırına yığdı. Amaç, Uruguay solunun seçimlerini engellemekti. 1970' li yıllarda sadece General Motors' un yıllık geliri Brezilya' nın geçici bütçesinin on katına eşitti ve Brezilya' dan halkın emeği çalınarak kuzeye emiliyordu. Her gün ortalama 1000 çocuğun öldüğü Brezilya ekonomisinden Amerikalı şirketler; utanmaz bir biçimde "Brezilya mucizesi" olarak bahsediyorlardı.

 

 

Bolivya

 

Bolivya diğer Latin Amerika ülkelerine kıyasla Amerikan terörüyle çok daha erken tanıştı. Sadece Amerikan şirketlerinin çıkarları doğrultusunda ülke üç savaş geçirdi; 1884 yılında Şili' yle, 1899 yılından 1903' e kadar Brezilya' yla ve 1932 yılından 1935' e kadar Paraguay' la. Son savaş Standart Oil Co. ve Royal Dutch Co. şirketleri arasındaki rekabetin sonucu olarak çıktı. Tüm bu savaşlarda Bolivya onbinlerce insanını ve topraklarının çok büyük bir kısmını kaybetti. iktidara demokratik cephe geldikten sonra ülke demokratikleşme yolunda ufak da olsa bazı adımlar atmaya başladı fakat cephenin ömrü kısa oldu ve onu bir diktatörlük takip etti. Ülke tam bir kısırdöngüye girmişti; bir diktatörlüğü bir başkası izliyordu ve baskılar sürüyordu. 1947 yılından 1952' ye 30.000 kişi CIA' nın denetimindeki terör örgütlerince öldürüldü. 1952' de tekrar demokratik cephe iktidara geldi ve Amerikan şirketlerini ulusallaştırmaya başladı fakat yine darbeyle devrildi; dolayısıyla ulusallaştırılan yerler geri verildi. 1967 yılında oldukça güçlenmiş bulunan partizan gruplarına başında Amerikalıların bulunduğu Bolivya ordusu bir saldırı başlattı ve partizanları katletti. Bu saldırıda ayrıca "Che" de yakalanarak öldürüldü. Bolivya' da her yıl hatta bir yıldan bile az zamanda darbeler oluyordu. 1 Kasım 1979' da yeni bir hükümet darbesi oldu ve bu darbe Bolivya' nın 154 yılık tarihindeki 158. darbe idi. Tüm bu darbelerle Amerikan emperyalizmi ülkedeki düzeni sağlanmaya çalışılıyordu. 1980' li yıllarla birlikte emperyalizm daha sonra pek çok Üçüncü Dünya ülkesinin de başına açacağı uyuşturucu belasını Bolivya' nın başına sardı. Bolivya' daki uyuşturucu ticareti Amerika' nın ülkenin içişlerine müdahale etmesine meşruluk sağlıyordu. Uyuşturucuyla mücadele amacıyla bir "Amerikan birliği" Bolivya' da çalışıyordu ve bu birlik Bolivya'da "işi bitene" dek kalacaktı!

 

Şili

 

20. yüzyılın başında, Amerikalı şirketler Şili'de büyük bir kâr kaynağı keşfettiler; bakır yatakları. Öyle büyük kârlar söz konusuydu ki 1928 yılıyla 1970 arasında Amerikan şirketleri 30 milyon dolarlık yatırımları için 400 milyon dolarlık bir kâr gerçekleştirdiler. Ve ABD işte bu muazzam sömürü mekanizmasını kaybetmemek için Şili' de herşeyi yapmıştır. 1970 yılında seçimlerde Halk Eylemi cephesinde toplanan demokratik güçler topluluğu, oylarını Salvador Allende' ye vermişlerdir ve Allende seçimleri kazanmıştır. 1971 yılında Allende hükümeti ülkenin esas doğal zenginliklerini ulusallaştırdı ve büyük toprak mülkiyetlerini ortadan kaldırdı. Yapılan bu reformlar doğal olarak Amerikan tekellerinin kârlarının önünü kesti ve onlarda Allende' nin önünü kesmeye çalıştılar. Bunu ise bankalarına kredilerini reddettirerek, madenlerdeki teknik personelin görevlerini terketmelerini sağlayarak ya da ABD' den gelen malların ve yedek parçaların teslimini durdurarak gerçekleştirmeye çalıştılar. Önünü kesemeyeceklerini anladıkları zaman CIA devreye girdi ve hükümeti devirmenin planları yapılmaya başlandı. Halkı Allende hükümetine ayaklandırmak için tüccarlar büyük çapta tüketim mallarını saklıyorlardı ve bu da karaborsanın doğmasına neden oluyordu. Gerici gazeteler paramiliter faşist örgütleri silahlı ayaklanmaya teşvik ediyordu. Tüm bu iç tehditler Allende hükümetini oyalarken CIA ise orduyu satın alıyordu.Ve sonunda 11 Eylül 1973' te gerçekleştirilen darbeyle hükümetin yasal başkanı Allende katledilerek dünyanın en ünlü diktatörlerinden Augusto Pinochet iktidara oturdu. Böylece Amerika Şili' de, toplumsal gelişmenin önünü tıkayabildi ve kamulaştırılan madenleri geri alabidi. Darbe sırasında 30.000' in üzerinde insan katledildi. ilerki yıllarda tüm dünya ülkeleri Şili' deki diktatörlüğü insan hakları ihlallerinden dolayı kınarken, Amerika bu diktatöre yıllar boyunca askeri ve mali yardımlarda bulundu. Karşılığında ise Şili' nin ulusal şirketleri Amerikan şirketlerine pazarlanıyordu. Pinochet Amerika' ya herşeyiyle sadık bir uşak olarak hizmet etti; karşılığını ise kasalarına akıtılan paralarla fazlasıyla aldı. Bugün Şili halkı Pinochet' yi diktatörlüğü sırasında Şili' ye verdiği zararlardan ve katledilen, kaybedilen insanlardan dolayı yargılamak istiyor.

 

Arjantin

 

1949 yılında Arjantin büyük bir ekonomik krizin içinde bulunuyordu ve Peronist hükümet milliyetçi tutumunu bırakmak zorunda kalarak ABD' den borç para istedi. Amerikan şirketleriyle yapılan bir dizi anlaşmalarla ulusal şirketler Amerikalılara satılmaya başlandı. Amerikan tekelleri yavaş yavaş ülkenin tüm madenlerini denetlemeye başladılar. Karşılığında da hükümetteki subaylara şirketlerin yönetim kurullarında iyi para kazandıran koltuklar veriliyordu. işte bu karşılıklı çıkar yoluyla Amerikan şirketleri Arjantin' den milyarca dolar kâr elde ettiler. Tüm bu sömürü kendisini devalüasyonla göstermeye başladı ve bu sefer Amerikalılar ulusal şirketleri daha ucuza kapatmaya başladılar. 1966 yılında Rockefeller' in Arjantin' i ziyaretinin arefesinde halk ayaklandı ve Rockefeller grubuna ait 14 ticaret evini yaktı, pek çok yer de bombalandı. Bu ayaklanmalar ise kanlı bir şekilde bastırıldı. 1973 yılında başkanlık görevini Juan Peron üstlendi. Dış politikayı demokratikleştirmek amacıyla sosyalist devletlere kapıları açan Juan Peron, darbede kaçan 70.000 Şilili' yi ülkesine kabul etti ve ABD' nin Küba' ya uyguladığı ambargoyu deldi. Juan Peron' un izlediği bu çizgi sonucunda 1976' da Amerika' nın desteğiyle sağcı generaller iktidara el koydular ve onları ilk tanıyan ülkede ABD oldu. Bu darbede 1300 kişi yaşamını yitirdi, darbeden sonra 1980' e kadarsa binlerce insan terör eylemleriyle öldürüldü, toplam 30.000 insansa "kayıp" edildi. ingilizlerle çıkan adalar krizinden ve yapılan savaştan sonra Arjantin' deki diktatörlük 30 Ekim 1983' te yıkıldı. Fakat Arjantin ekonomisi 1973- 1986 yıllarında sermayelerin ABD' ye kaçması sonucunda 30 milyar dolar kaybetti. Yıllarca Amerika tarafından kasalarındaki paralar kuzeye pompalanan Arjantin ekonomisi, bugün tüm dünyada tükenmiş bir ekonomi olarak konuşuluyor. Bugün Latin Amerika ülkeleri, tüm dünyada sürekli darbelerin yapılması ve geri bir ekonomik yapıdan dolayı sürekli krizlerin çıkmasıyla tanınıyor. Oysa bu darbelerin arkasındaki ismin Pentagon terörü olduğu ve ekonominin tüm gelirlerinin yıllardır Amerika' nın finans merkezlerine akıtıldığı gözardı ediliyor. Bugüne kadar Latin Amerika ülkelerinin gelişimlerinin önünü tıkayan Amerikan emperyalizmidir. Ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Latin Amerika' daki tarihi, terörizmin ve sömürünün tarihidir; yüzbinlerce insan sırf Amerikan şirketleri daha fazla kârlar gerçekleştirebilsin diye katledilmiştir.

 

ASYA

 

1900' lü yılların başlarında dünyanın en güçlü ekonomileri arasına girmeyi başaran Amerika Birleşik Devletleri, dünya pazarından daha büyük bir pay alabilmek için atağa geçti. ABD başkanı Wilson' un açıkladığı ilkelerle ABD ileride Üçüncü Dünya ülkelerine yapacağı müdahaleleri meşrulaştırmış oluyordu. Bu ilkeler Monroe Doktrini' nin tüm dünyaya uygulanmasıydı. Artık ABD sadece Latin Amerika' da değil, tüm dünyada halkların "kendi kaderlerini tayinini" (!) savunuyordu ve bunu gerçekleştirebilmek için herşeye hazırdı! Aradan çok zaman geçmeden Asya halkları bu ilkelerin ve uygulanmasındaki Amerikan kararlılığının ne olduğunu şehirlerinde patlayan bombalarla anlayacaklardı.

 

Japonya

 

7 Aralık 1941' de Pearl Harbour limanında demirleyen Amerikan donanmasına saldırana kadar, Japonya ABD' ye karşı hiçbir savaş eylemine girişmemişti. Tam tersi, Amerika 19. yüzyıldan beri Japonya' yı Asya kıtasına sıçramada bir üs olarak görüyordu. 1853 yılında Amerikan donanması Japonlara limanlarını Amerikan gemilerine ve mallarına açması için bir ültimatom verdi. Bu anlaşma Japonlara zorla kabul ettirildi. Bu olayın Japonların milliyetçilikleri üzerinde büyük etkisi oldu. 1900' lü yıllarda Japonlar kendi emperyalist politikalarına göre yayılmaya başladılar ve ikinci Dünya Savaşı' nda Amerika'ya karşı Pearl Harbour baskınını düzenleyerek savaşa girdiler. ABD Japonya' yla arasında olan savaşı Hiroşima ve Nagazaki' ye iki atom bombası atarak bitirdi. ilk bomba Hiroşima' ya atıldığında tarih 6 Ağustos 1945' ti. Oysa bu tarihte Japonya' nın savaş kaybetmesine kesin gözüyle bakılıyordu. Japonya' nın Avrupa' daki müttefikleri Almanya ve italya yenilmişlerdi. Ayrıca ABD 8 Ağustos' ta Stalin' in söz verdiği gibi Japonya' ya karşı savaşa gireceğini bilmekteydi. Bu ise savaşın kesin sonucunu getirecekti. Zaten 1945 yazı boyunca Japonya ile ABD arasında teslim görüşmeleri sürüyordu. Fakat bunun ABD tarafından da bilinmesine rağmen, Amerika yeni geliştirdiği atom bombalarını ilk kez canlı insanlar üzerinde denemek için Japonya' ya fırlattı ve masum yüzbinlerce Japon' u öldürdü. Amerikalıların bu bombardıman üzerine dünya kamuoyundaki tepkileri azaltmak için öne sürdüğü bahanelerin herhangi bir geçerliliği yoktur. Amerika atom bombalarını atmasa da bu savaşı kazanacaktı fakat yeni silahlarıyla tüm dünya ülkelerine güç gösterisi yapamayacaktı. Böylelikle ABD hem Japonya' yı Sovyetler savaşa girmeden tek başına teslim alma ve ganimetin tümüne konma şansını elde etmiş hem de Soğuk Savaş' ın arefesinde elindeki ölüm silahını dünyaya tanıtmıştı. Ama yüzbinlerce sivilin hayatı pahasına. Amerika ikinci Dünya Savaşı' ndan Japonya' da öldürdüğü masum insanlar üzerinden Asya' ya yayılmakta ve denetlemekte kullanacağı pek çok üs kazanarak çıktı. Bugün Japonya' da Amerika' nın 140' tan fazla üssü bulunmakta ve bu üsler esas olarak Asya' daki Üçüncü Dünya ülkelerini tehdit etmektedir.

 

Çin

 

Dünyadaki tüm emperyalist devletlerin gözlerinin üzerinde olduğu Çin, bu devletleri muazzam boyutlardaki insan kaynakları ve pazarlarıyla cezbediyordu. ABD' nin Çin' le ilk "temasları" ise 1840 yılında başlamıştır. Emperyalistler Çin' i sömürgeleştirmek ve ticari ayrıcalıklar elde edebilmek için Çin’de afyon ticaretinin serbest bırakılmasını istiyordu. Çin buna direnince çıkan uzun afyon savaşlarında Amerika ingilizlere yardım için Çin karasularına donanmalarını yolladı. Ve Çin' e bu yıllarda akan afyonun büyük miktarı ABD tarafından getirildi. Böylelikle Çin hem bir yarı sömürgeye dönüştürüldü hem de Çin halkının kalabalık yığınları afyonkeş haline getirildi. ABD esas olarak ilk önce Çin' de ingilizlerle ve Fransızlarla aynı güçte olmak istiyordu ve bunu da 1858 yılında elde etti. 1859 yılında Pekin' in emperyalist devletler tarafından işgalinda ABD topçuları görev aldı. 1874' te ABD Tayvan' a saldırdı. 1900' de Çin'de ayaklanan anti- emperyalist Boxer isyanını ezmek amacıyla ABD diğer yedi emperyalist devlet ile işbirlğine gitti. 1904' te Amerika Japonlara Çin' i işgal etmeleri için 450 milyon dolar verdi ve aralarında yapılan anlaşmayla Japonya' ya, Çin' e saldırma izni verdi. 1927' de Amerika Çin' li devrimcilerle mücadele etmek amacıyla donanmalarıyla iki şehri bombalayarak büyük hasarlar verdi. 1937' de Japonlar Çin' e saldırdıklarında Amerika Japon ordularının silahlarını sağlıyordu. 1927- 1949 yılları arasında Çin' de toprak devrimini yürüten köylüler ve Çin Komünist Partisi' ne karşı finansmanı ve silahlarını ABD' nin sağladığı kanlı bir iç savaş yürütüldü. Milyonlarca köylü ve devrimcinin katledildiği bu savaş Çan Kay Şek' in faşist rejiminin yıkılmasını engelleyemedi. 1949 yılına gelindiğinde, Amerika' nın Çin' de desteklediği adamı Çan Kay-Şek yenilerek Tayvan' a yani Amerikan korumasına kaçtı. Yerine ise Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu. Çan Kay-Şek Tayvan' a kaçtıktan sonra Amerika tarafından emrine verilen 16 savaş gemisini ve uçaklarını Şangay şehrini bombalamada kullandı ve binlerce insanı öldürdü. 1950 yılından 1954' e kadar Amerika 470 tane Çin gemisini ve balıkçı teknelerini batırdı; toplam 1300 balıkçıyı öldürdü.

 

Kore

 

1871 yılında ABD savaş gemileri Kore' nin üç kalesini yıkarak ve hükümeti düşürerek Japonya' nın Kore' yi işgalini desteklediler. Bu destek sayesindedir ki Japonya ikinci Dünya Savaşı' na kadar Kore' de egemenliğini sürdürdü. Kore, ikinci Dünya Savaşı sonrasında bağımsızlığını kazandı fakat Amerika' nın desteğiyle Güney Kore' de sağcılar bir hükümet ilan ettiler. Buna karşılık olarak da Kuzey Kore' de Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti kuruldu fakat ABD' nin 38. paraleldeki kışkırtmaları bitmedi. ABD' nin amacı Kore' yi Çin' e saldırmada bir tramplen olarak kullanmak idi. Bu amaçla 1950 yılında Güney Kore ve Amerikan birlikleri Kuzey Kore' ye karşı savaş açtılar. Türkiye Cumhuriyeti' nin de NATO' ya girebilmek amacıyla asker yolladığı ve pek çok askerini kaybettiği bu savaşta Amerikan Birlikleri Kuzey Kore' nin direnişini kırabilmek amacıyla 2 milyon insanı katlettiler; Kuzey Kore' nin başkenti Amerikan uçaklarından atılan bombalarla yerle bir edildi. Savaş sonrasında ABD, Güney Kore' yi Çin' e karşı bir üs olarak kullandı; askeri üslerinde toplam 40.000 Amerikan askeri vardı ve CIA tarafından eğitilmiş subayların başında bulunduğu 700.000 askerden oluşan Güney Kore ordusu Çin' i tehdit ediyordu. Aynı anda Güney Kore' nin içinde de anti- emperyalist ayaklanmalar yaşanıyordu ve bu ayaklanmalar kanlı bir şekilde bastırıldılar.

 

alıntı...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...