schizophrana Oluşturma zamanı: Ocak 25, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 25, 2009 DÜN, BUGÜN, YARIN When I was a little child , Bir yokluktu Ankara. Apres moi dull and wild Town ne oldu, que sera? İTHAF ve MUKADDİME King Soloman Speare'di adının İncilcesi Süleyman Kargı dosttur Türkçeye tercümesi Hamlet için Horatio neyse öyleydi bana. Kıbrıs dolaylarından göçmüş anavatana. Yıkık bir sur üstüne büyük, cesur ve mağrur. Saplanmış bayrak gibi Ankara'da oturur. Selim Işık tek ve Türk. Ve duygulu, amansız. Sabırsız ve olumsuz, yaşantıda cansız Sanılırdı; gerçekti, hayır gerçek değildi. Tutunamayanların tarihine eğildi. Kelime ve yalnızlık hayatın tadı tuzu Kucaklamak isterdi ölümü ve sonsuzu. BİRİNCİ ŞARKI Dokuz yüz otuz altı. Tarih düşüldü. Niçin? Doğumu önemlidir - yani kendisi için. Buruşuk yüzler, bezler arasında bir canlı Başpamağını emdi (yıkanmamış ve kanlı) Cahildi, ne bilsin libidonun adını Duymuştu belki belki aşkın kokusunu, tadını Sonradan uzun olan yumuk parmaklarında. İlk resminde beyazdı kundağı gibi yüzü. Bir taşra konağında yaşadı ilk gündüzü. Büyükanne, Osmanlı sabrıyla ağır ağır Salıyor beşigini. Dede bunak ve sağır. Gelin ürkek ve şaşkın, dede doksanı aşkın, Gözlerinde kalmamış hiçbiri aşkın. Ne zaman yemeğini yedigini bilmiyor. gördügü karısı mı gelini mi bilmiyor. Asırlık ayakları, evde bir hastalıktı Geceleri dolaşan. Dalgın karnı acıktı; Kalktı yer yatagından, iki ayaklı hüzün. Selim'in beşigine uğradı, beyaz tülün Altında yatan teni okşadı. Titrek elin Tuttuğu son canlıydı. Snaki, " Mutfağa gelin!" Diyen bir sese doğru yönelirken, bir ağrı Saplandı. Ölü buldu onu sabah rüzgarı İlk rüzgarın teriyle (bilincin eşiginde) Islanarak uyandı; kıvrandı beşiginde Kundagıyla büyük ve beyaz bir elma kurdu Esirlik türküsünü bütün eve duyurdu. Baba geniş yatakta döndü; yorganı kaptı; Anne, meme vermenin sancısıyla haraptı. İlk ve son kocasının, " Çocuga bak Müzeyyen!" Mırıltısıyla kalktı kadın kokan yerinden. Corridos adasında Permanlar arasında Elinde kendi gibi kuru bir barracinda Tutarak,i on ikinci derece bir denklemi Kaygısız çözmesiyle, Ferrania Sandolem'i İndirerek tahtından kadın saltanatına Son veren Panton Hipyos ya da önce atına Sonra kadına tapan Hun gibi Numan Işık (oysa ilk yıllarında anneme nasıl aşık). Uykulu gögüsleri-kim bilir ne kadar tazeydi. İİpek geceliginin içinde sert ve diri (mektuplarında Numan Bey, aşkını esli Türkçe -evlenmeden elbette- anlatırmış anneme) Kayarken karanlıkta, dede bir taş yıgını Gibi, genç lohusanın acıttı ayağını. Acı bir çığlık kesti Selimin nefesini Belki o anda duydu korkunun ilk sesini. Evin arka bahçesi otlar ve tahta perde. Anılar başladı mı? Paslı bir kilim yerde, koruyor dış dünyadan. İlk böcekler elinden Kayıp geçiyor. Nine düşmüyor dilinden Belirsiz anlamlarla uuytan ninnileri Hu diyen dervişleri ürkünç ecinnileri. Dandini ve dasdana, kov bostancı danayı Yemesin lahanayı, yemesin lahanayı. Bir yaşında kızamık, iki yaşında sıtma, Yakaladı Selim'i. Yavtum terleme koşma! Terli bir uyanıştan sonra tam üç yaşında Dişti yatağa baygın. Ağlayarak başında Kuran okur annesi; bir açılsa gözlerin. Ne diyorsun Allahım duyulmuyor sözlerin. Baba mırıldanıyor; Selim Işık, güzel şey! Ağlıyor gürültüyle; hey rahmetli Numan Bey! Kasabanın tek doktoru topal Muvakkar. Muvakkar'ın tek gözü birazcık şehla bakar. "Topal doktor kalksana, lambaları yaksana, Selim elden gidiyor, çaresine baksana." Muvakkar'ın gözüvarmış derler annemde Babama severek varmış derler annem de. O zaman kaç senesi; tıp bildiğiniz gibi. Bütün umut Allahtan; hep bildiginiz gibi. "Zatürreé. Geceyi atlatırsa ümit var. Kışın olsa giderdi." (dışarıda ıslak bahar). Birden gözünü açtı: karanlık pencereler, Yağmur izleri. Selim, "Atatürk'ü gördüm,"der. Taşrada yetişirken öğrendigi tek dildi Türkçe, cahil Selim'in. Bu kadar diyebildi. Oysa bilseydi (canım) biraz da Fransızca "Voila Atatürk maman" derdi muhakkak orda. Az gelişmiş babanın az gelişmiş tek oğlu , Şimdi hatırladımda gözlerim doldu. Donuk aydınlıgında idare lambasının, Üzerine eğilen gölgenin (babasının) Varlığından habersiz, soluk bir ateş gibi Küçüçük yatağında. Bir aydınlık belirdi: "İşte güneş doğuyor. Kurtuldu, yaşayacak!" Yamalı bir yıldızdı ilerde ışıyacak. İzin ver Selim biraz, Hegel, Fichte diyelim, Felsefeyle ilişkin bir de ekmek yiyelim Böyle byurdu Kargı, thus spake King Solomon Yerindedir bu yargı, evet haklı Platon, Felsefeyi seviniz, fakat koparmayınız. Demekle özetliyor: bu dünyada yalnızız. Özür dilerim senden bu sutunda açıkça, Çoçukluk günlerimde kapılmıştım çocukça. Kelimenin anlamı: sevmek demek Yunanca. Filo. Sofyayı sevmek oluyor Filosofya. Hatırlarsın pasajda Lefter'in meyhanesi, Servis yapar, şarkı söyler; biraz kısıktı sesi, "O Sofya mu, Sofya mu. Sensiz içmek olur mu?" Kır saçlı laternacı biraz mahsun dururdu, 'İn nino veritas'. Ders sofistlerden Duzikos, Tarih felsefesinde, 'Armoniko Muzikos...' "Gene sapıttın Selim. Seni kim durduracak?" Söylemiştim Süleyman: ben başlamazsam ancak Durdurulabilirim. Ayrıca fakir dilim Bağlı hece vezniyle, taş kesildi sağ elim. Hecenin çarmıhına çivilenmiş ellerim. Kafiye tanrısına kurban oldum. Efendim? "bir şarkının sonuna kadar sabredemedin." Bundan kaybediyorum, böyle olduğum için. Ne olur tutma artık beni hece vezniyle Allahın, senin ve tüm sevenlerin izniyle Çözülsün zincirlerim, tutulan kol çalışsın. Bir espri uğruna harcatmayın, alışsın Selim Işık insana. Söylesin şarkısını Kesintisiz, acemi. Ey ölü ruh! kıyam et! Beğendin mi Süleyman?"Beğenmedim devam et." İKİNCİ ŞARKI Orta Asya'daki pembe elipsin içinden Çıkan kırmızı oklara binerek, Bozkurtlar (kanatlı) Çin'den Nasıl uçmuşlarsa Tanca'ya kadar, Ben de (altı yaşımda) dar Ve yüksek çamurluklu tenezzühle (Ford T modeli) Ankara'ya ulaştım Sağ salim. 'Yağmur Çayevi'nin önünde dolaştım Uyuşan bacaklarımı oynatarak Ankara'nın toprağında. Taşhan, Bana dünyanın en büyük meydanı gibi geldi. Gözüne güneş gelmesin diye elini Siper eden Mehmetçik heykeli ne güzeldi. Ve büstlerinden yalnız göğsüne kadar tanıdığım Atatürk Kabartmalı ve yüksek Bir mermerin üstüne çıkmış atıyla. (Böylece tanışmış oldum heykel sanatıyla.) Baba, oradaki kadın sırtında ne taşıyor? "Bomba." Neden? "Türk yurdu topyekun savaşıyor." Savaş cephede bitti (yirmi yıl önce). Oysa, bir türlü bitmez okul kitaplarından ince Sesimle okudugum Şiirlerde (Zafer Bayramı münasebetiyle)."Oğlum, Bu ne Şeker ne de Kurban Bayramı," Derken babam haklıydı, 30 Ağustos günü elini öperek ondan Para istedigim zaman. (Babama şiir okumayı bile düşünüyordum o sırada.) Babam şiir sevmezdi. Evimize arada Gelen Mimar Cemil Uluer yalnız şiir yazardı. (Babam bu adama nedense kızardı.) "Bir kere, mimar değil bu herif.." Diye başladı mı, hafif Üzülürdü annem. "Canım Numan Bey -bey derdi babama- bu kadar şey olma (şey derdi annem sık sık). Adamcagıza yazık." Mimar Cemil şiir bina ederdi. Kışlık kömürü bizim evden giderdi. Müsteşar Namık Beyi ziyaretlerinde de arz-ı hürmetleriyle Ve kimin okdugu belli olmayan hikmetleriyle Dolu kitabını sunar; bir kat giyilmiş elbise alır (yazlık). Şair ve mimar olmaktan vazgeçtim(yazık). Sevmedim okulu önce, 'Öğretmenim' tutmadı yerini annemin (bence.) Beni çingenelere vermek istemeseydi Babam, bir dev anası gibi Görünen öğretmenden kaçardım (ne iyi olurdu). Korkuyu Bahçedeki huysuz ve parlak kanatlı Horoz tanıttı bana. Bir de öğretmenim Rana. "Kulağını çekerim. konuşma, terbiyesiz, Yakarım ağzınızı. çişim geldi derseniz. Kırarım notunuzu haylazlık ederseniz. Yarına satır satır ezberlensin dersiniz." Yorganı attım üzerimden o gece, Çıplak ayakla taşlara bastım o gece. Kırk derece Ateşim çıksın diye bekliyordum. Sakın Göndermesin babam beni okula yarın, Olur mu Allahım. -Allahım diye başlamışken Dua edeyim hemen: Babama, bana ve nineme Ve apartmandaki Baha Beye, karısına ve oğluna Ve mahalledekilere ve rahmetli dedem Hüsrev kuluna Ve Ankara'dakilere ve Türkiye'dekilere Ve dünyadaki bütün iyilere Rahatlık ver. Onların içinde (varsa eğer) Hırsız, fena Ve kötülük etmek için insana Fırsat bekleyenlere VE beni azarlayan kapıcımız Kamber'e Ve beni bahçede korkutan horoza Ve ezberimi bilmezsem ceza Verecek öğretmene Rahatlık verme. (Ceza vermezse rahatlık ver.) Yeter Bu kadar. Allah kızar sonra çok istersen. Yalnız unuttum; ne olur rahatlık versen Galatasaray oyuncularına. Yarın Maçları var da; yenilmesinler sakın. "Bu çocuk ne olacak böyle. Müzeyyen? Yaramaz Olsaydı pısırık olacagına. Hiç kimseyle konuşmaz Sınıfta. Tek başına koşar durur bahçede. Onu Eve kapatmak doğru mu? Çalışkan fakat korkak." Annem üzüldü Fakat belli etmedi. 'Öğretmenim' çok güldü Çarpınça ağaca 'Affedersiniz' Dediğimi anlatırken. Annem sözü kısa kesti: "Dersiniz Başlayacak. Vaktini aldım Rana. İnşallah büyüyünce lazım oşur vatana." Olmadı kimseye lazım. Aranmadı Aramayınca. Okul boyunca Ne futbol takımına alındı, ne sınıf mümessili olabildi. Nedense bir yönüyle -belki de her yönüyle- saf kalabildi. Yalnız bir korku kaldı kuşkuyla karışık; Sonunda kötü bir şey olur korkusuyla yaşadı Selim Işık Her olayı. Eski bir yara izi içinde sızladı, her eğilişinde İnsanlara. Dünyaya bir daha gelişinde Çocuk ve korkusuz yaşamak ister sürekli. Büyümek, yalnız tutunanlara gerekli. İkinci gelişinde çırıl çıplak dolaşacak Kelimenin bütün anlamıyla çırıl çıplak Hep birlikte (son sınıflar) toplandık arka bahçede. "Çıktık açık alınla'yı söyledik bir agızdan Müzik sınavıydı bu (toptan). Herkes pekiyi aldı, imtihan iyi gitti Son günüydü okulun, müjde ilkokul bitti. Yaz sıcagında evde Canı sıkılmasın ve (Zararlı ilişkileri olmasın sokakta) Kış günü Eski hastalığının izlerini taşıyan göğsünü Üşütmesin düşüncesiyle Eve kapandığı zaman -yani okul dışındaki bütün saatlerde- Divanda otururdu Durmadan dergi okurdu. (Siz 'libidonun Ölümü' Filmini gördünüz mü?) Binbir Roman, Yavrutürk, Çocuk Haftası. "Büyük Adam olacak." Misafirler saygıyla bakar yüzüme, Sevgili büyüklerim: işte size bir manzume Sabah erken kalkarım Ne yüzümü yıkarım Ne sokağa çıkarım. Kışın soba yakarım Yazın camdan bakarım Hayattan yok çıkarım. Öğlen olur yemek yerim Fırçalanmaz hiç dişlerim Acaba ne yapsam derim Kovboy filmine giderim Dönünce kızar pederim. Akşam olur güneş batar Babam hep anneme çatar Cici çocuk erkenden yatar Hayat sıkıcı ne kadar. ÜÇÜNCÜ ŞARKI Siz de benim gibi, Günleri Sevgiyle isteyerek Değil de, takvimden yaprak koparır gibi gerçek Bir sıkıntı ve nefretle yaşadınızsa, Ankara güneşi sizin de Uyuşturmuşsa beyninizi. Ata'nın izinde Gitmekten başka bir kavramı olmayan Cumhuriyet çocugu olarak yayan, Pis pis gezdinizse (o sıralarda adı Opera Meydanı olan) Hergele Meydanı'nda bu sarı ve tozlu alan İğrendirmediyse sizi, Bir taşra çocugu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi, Kaybettiniz (benim gibi) Oysa, Aynı Hergele Meydanı'nda Gölgede on beş, güneşte yedi buçuga tıraş eden Berberleri görmeden Yalnız renkli yanını yaşadıysanız hayatın Ve hergele ve beygir olduğunu duymadıysanız atın Sakalı uzamış seyyar satıcılara kese kağıdı satmadınızsa, İçinde aüt ve salebin olmadığı 'donduma kaymak'tan tatmadınızsa (Aynı Hergele Meydan'ında) Kazandınız. (Kimse yoktu -çirkinlikten başka- Selim'in yanında) En bayağı ve en müstehcen (Fakat fiyatı ehven) Romanları kiralamak içingecesi beş kuruşa Samanpazarı'na çıkan yokuşa Değilde sağa sapın. Etiler'in at oynatmış oldugu Ankara'da Hamalların gittiği Sümer sinemasıyla aynı sırada, Pardayan, Pitigrilli ve Fantoma Ve Hayber Kalesi ve Tahir ile Zühre bir arada Yığılmış bir tezgahın üzerine. 'Geceleri Okumayınız' Orhan Çakıroğlu'nun maceralarını. Selim Işık, dünü bugünü yarını İşte bu ortam içinde öldürdü. Eksiklik duygusunun acısıyla güldürdü. Ucuz düşüncelerindeki ucuz düzen, ucuz romanların ucuz yaşantısı Ucuz huysuzlukların ucuz saplantısı Ucuz ucuz ucuz ucuzdu. Dalgın, sinirli, suskun huysuzdu. Altımızda kalabalık bir aile otururdu. Masasının üzerinde bir kuru kafa dururdu, Ortanca oğulları tıp talebesi Saffet'in (Sırıtan kabustu benim için.) Ne olur şu kuru kafayı kaldırınız Beni korkutmaya yok hakkınız Herkes doktor olamaz ki, Siz bana iyisi mi Nazım'dan şiirler okuyun. Hani şu 'Culus-u Humayun' Diye sözlerini pek anlamadığım Fakat mısralarının sesini sevdigim şiir, Bir de 'Ölüme Dair' Sonra da Liszt'in İkinci Macar Kampanasını Ve Puccini'nin Tosca Operasını (Canım, mandolinle çaldıgım arya) Çalarsınız gramafonda. Bir yumuşama gelir yüzüne Kafatası durur gene (Fakat bir tülbentle örtülü) Caruso'nun eski plakta hırıltılı sesi duyulur yalnız Sonra tıp talebesiyle kurşun asker oynarız. Cranium fibula radius Sacrum patella carpus Nasıl ezberlenir Allahım Arapça dua eden insanın Latince kemikleri? Saffet kulun anatomiden çaktı, Selim kulunla oynamayı bıraktı. Alt katta bir kiracı daha: Ecmel Karakaş Ve garı meşru karısı (yavaş Söyle duymasınlar). Bana yüz vermiyor bahçede güzel kızı (Oysa bahçede geçirdim bütün yazı) Dut ağacına çıkıyor benden kaçarak, "Sen de arkasından çıksana ahmak!" Daha daha: pısırık, beceriksiz, korkak. En üst katta, karrşımızda, Airf Beyin refikası Laima Hanım ut çalardı (Sarahaten acaba söylesem darılmaz mı?) İster taşrada ister İstanbul'da olsun İster burnunuza mangal dumanı dolsun İster merdiven sahanlıklarınızda Kalorifer dairesinden gelen linyit kokusu, Hepsinden daha kuvvetli ve etkilidir dokusu İçinize işleyen 'alaturka'nın. Küçük yaşta içirilir yavaşça Derinin altına (çiçek aşısı gibi). Arkadaşça Sokulur okşayarak, 'Sine-i suzanımı' eder helak Pek tesiri duyulmasada gündüz (çünkü o saatlerde ya kahvede vakit öldürürüz, Ya da paydos zilini bekleriz dairede) Saat beş oldu mu, bin altı yüz kırk sekiz metrede Ve bilmem kaç kilosıklda başladı mı yayına Türkiye Postaları, Yatağında zevkle inletir hastaları Hemen fasıl heyeti, Duyulur dört bucagında yurdun. Akşam nöbeti Tutan sınrdaki erden, İki kere mars oldu üstüste diye, terden Pantolonu iskemleye yapışan pişpirik İsmail'e kadar Herkesin cigerine mikroplu havayla birlikte dolar. Sırtı hafif kamburlaşmış ve dar göğüslü Tamburlardan yavaşça yayılır havaya, akşamüstü. Efendiyi ve uşagı birlikte mesteden Makamdan makama ve besteden Besteye geçerekten "Tek tek ataraktan bade süzerekten" 'Çıkmam Allah etmesin meyhaneden' Çıkmam korkusuyla alaturkasıyla beni kahreden İçki Evinden, ölmeden önce. Bence Alyuvar, akyuvar, bir de alaturkadan mürekkeptir kanımız' Dinlerken sıkılsada canımız, Nasıl birşeydir (acaba güzel midir?) Kim bilir. Benim kanıma giren başka bir sanat: Darülbedayi'de tuluat. (Taşırım bugüne izlerini.) Annem, ölü doğurduktan sonra ikizlerini, Bana gebe kaldıgının yedinci ayında, Tepebaşı'nda, tiyaronun salaş sarayında (Darülbedayi'de) Hazım'ın 'Lüküs Hayat' oyunuda, O kadar gülmüş, o kadar gülmüş ki, sonuda Korkmuş, birşey olacak diye karnındaki Selim. Oysa Selim, bildiginiz gibi, elim Olmak isterken gülünç oldu bu sayede Büyük bir inhiraf oldu gayede. DÖRDÜNCÜ ŞARKI Baharın son günleri; kömürlükler arasında Çamaşır ipleriyle kesilen Üç ağaclı bahçemizin yanındaki papatyalı arsaya bitişik Sert kaldırımlı ve yokuşu dik Yolda, ayakkabılarımın burnunu Çarpmamaya çalışarak sekiyorum.(Becermek mümkün değil bunu.) Bir satıcı eşeğinin küfeleriyle sığmadıgı dar Boğazı aşıyorum Ve servi ağaçlarıyal kasvet Ve daha birtakım ağır duygular veren Küçük meydana ulaşıyorum. Burada duvarı yıkık Bir mezarlık ve içinde bir türbe, (Yıllar sonra gördügüm Karacaahmet Mezarlık Bankasının -tövbe de- Yanında küçük bir hesap sayılırdı.) Türbenin parmaklıklarına düğümlenmiş çaputları. Sudan çıkarılmış bir ölünün parmaklarına takılı Yosunlar gibi görürdüm. Ve duvarın önündeki kara çalı, Bana ölümün taştanlığını anlatan bir hocaydı kara sakallı. Çarpık mezar taşları arasında, Ölülerin besledigi çimenlerin ortasında Türbedeki taş tabutlar kadar Kayıtsızsca uzanmış çocuklar. (Korkuları yaşları kadar) Oysa, Saffet Ağabeylerdeki ortanca hizmetçi Güldüm Abla, Anlatırken ne biçimde gidilir cehenneme Ve bakarken namaz kılan anneme Bir eksiklik duyardım ölümün icaplarına dair İçimde. Şair Ve mimar Cemil Uluer, buruşuk derisi ve dişsiz ağzıyla Gülsüm Abla daher akşam vaazıyla Korkuturdı beni. Hayattayken sağ elle burun silmenin ve öldükten sonra kıyamette, (Cehennemde veya cennette) Her kılında bir mızıka bulunan Deccal'in eşeğini bilmenin Günah olduğunu öğremiştim. Zavallı Selim, zavallı Selim,: Kendi kendimi yerdim Ne yapmalı, ne yapmalı, diye Oysa küçük hizmetçileri Hediye. Boş verip bütün cezalara, Hazreti Yusuf'un kuyuya çektigi ezalara, Adem'in buğday ağacından memnu meyveyi Yemesine -yoksa elma ağacı mıydı?- Kıyamet günü yanlışlıkla çevirince başını Mızıkalıı eşeğin sesine, nasıl yanılacagına, kaşını Fazla almanın da ayrıca günah olduğuna, Sağ ellle temizlenen bütün pisliklerin cehennemde Boğazına dolduğuna Yüzünü çok yıkayan kadının Bu nedenle alnının yazısını okuyan kadının Başına gelenlere Aldırmazdı. Şu karşıki apartmandaki Helen'lere Kaçarak dudaklarını boyardı. Benimse çok daha ciddi niyetlerim vardı. Türbenin hemen yanında, gene dar bir sokakta, Kerpiç bir evde, fakir arkadaşım Sabri'yle, sıcakta, Ter ve yıkanmış kilim kokan odasında konuşuyoruz. Pencereden giren güneş sefaleti keskinleştiriyor.Temmuz Ayının bitkinliği ve ölüm korkusu Kelimeleri ağırlaştırırken, terimi siliyorum Dinsel bir korkuyla. Daha. 'Eüzü minşşeytanıracim'i bilmiyorum Başlamak için duaya. Sabri bir din adamının yavaş Hareketlerini taklit ediyor. Bende saygılı bir telaş, Namaz surelerini ezberlemekle geçiriyoruz Bizi ölüme yaklaştıran zamanı. Yıl bin dokuz yüz kırk dokuz. Ankara'nın bütün küçük kubbeli camilerini Ve kararmış kiremitli mescitlerini dolaştık.'İnna ateyni Kelkevser, Fesalli lirabbike ... hüvel ebter.' Körpe dizlerde derman biter Yatsı namazında, yanlış mırıldanılan kelimeler sırasında Palabıyıklı, sakallı ve yırtık çoraplı cemaat arasında Dini bütün iki Türk çocuğu yatar kalkar. Sürekli (kendine amansız.) İlahiler, dualar... Allahım peşinde Yirmi bin fersah. Temmuz güneşinde, ağustos güneşinde, Kirli şadırvanların çamurlu taşlarına Uzatırlar ayaklarını yalnız başlarına. Tozlu ayakları çamurlaştıran sular, Avuç içinden bileklere, dirseklere kayar. Hangi elimle yıkayacaktım hangi kulagımı? Ne tarafa dönecektim "Selamlasana sağını!" Pabuçları çalarlar mı dersin Sabri? Duydun mu gazetedeki haberi Pabuç hırsızlarına dair ? "Haydi Selim, herkesle brlikte çevir Sola başını." Neden Sabri bu ilahiyi öğretmedi bana? Hiö olmazsa biraz dudaklarını oynatsana! Şol cennetin ırmakları akar Allah deyu deyu. Öğle namazında güneş yakar Allah deyu deyu. Geç katıldı bu kervana, Allahım yakındır sana, Bir o yana bir bu yana, bakar Allah deyu deyu. Burası Allah yapısı, açılsın cennet kapısı, Bu imtihansa hepisi çakar Allah deyu deyu. Bu kervanda herkes yaya, rastlanmaz beye, ağaya, İnsan aklını duaya, takar Allah deyu deyu. Dualar bağlı toprağa, düşünce saplı batağa, Gene camiden çıkar sokağa Allah deyu deyu. Selim Işık yaz dindarı, yetti ona bu kadarı Cemaat kışın ne yapar, bilmez artık o kadarı Hacı Bayram Camisi'nin çevresindeki küçük evlerden birinde. Yeni bir rüzgar esti (Olumsuzluk rüzgarı). Yokluk Tanrısını emrinde. Yeni bir savaşa katıldı bütün kavgaların yedek neferi Selim (Ben neyim, ne değilim?) Herkes mutlu ve sorumsuz Herkes olumlu, ben olumsuz. Yaşıtlarım artık uzun pantolon giymenin bağımsızlıgını yaşarken Okulun paydos ziliyle hemen sokaga taşarken Yıkıcı fikirleriyle aklımın ince örgüsünü karıştıran Otuz üç yaşında benimle söz yarıştıran Nihat Ağabeyin yanında işim neydi? Gene böyle yıldızlı ve ılık bir geceydi Kardeşim Süleyman; "Hiç, ama hiçbirşey yapmadık," derken Karşımda, bardak bardak koyu çay ve paket paket ucuz sigara içerken Çırpınıyordum: Dumlupınar, Sakarya İstanbul'un fethi, Kosova Birden başını kaldırıp gülümseyiverdi Kara bıyıklarının arasından ışıyan beyaz dişleri Bütün inançlarımı eritti. Anlıyorsun, bilinç, inanç, bugünün sözcükleri O, şuur ve tahripten bahsederdi. Bunca Türk büyüğünün -bir kitaba göre elli kadardı- Kazandığı bütün savaşları kaybettim orada, (Ahşap evin beyaz perdeli odasında) Ne Mohaç, ne Mercidabık, ne yeni, ne sabık Zaferlerimiz dayanamadı. Yalnız kromda ve güreşte birinciydik artık. Eski kahramanlklardan başka İleri sürecek neyimiz kalmıştı dokuz yüz kırk dokuzda. Selim Işık yenilmişti, bitmişti. Neyse tam o sırada , Marşal Amca yetişti. BEŞİNCİ ŞARKI Tutunanmayanların destanıdır bu şarkı Dostum Süleyman Kargı. Eller boşta kalıyor, tutnamıyorlar toprağa Anlatamıyorlar anlatılamayanı. Anlatmak gerek: Düşman sarmış heryanı Oysa, mesela Selim Işık Anlatmadan anlaşılmaya aşık. Böyle adama (Darılma ama) Yaklaşmaz hiçbir güzellik, Doğduğu günden bu yana kalbinde bir delik, Almak için bütün sızıları içine. Her zaman utanmıştır başkalrı yerine. Elim varmıyor yazmaya, inmeyelim derine. Taş devri, Sabri devri, Nihat devri, Tunç devri Aşık oldu -söyleyemez- utanç devri. Hep utandı hayatı boyunca, (Annesi yıkamak için soyunca) Sınıfta birinci olduğu gün, eve geç kaldım, diye üzüldü. Canı sıklıdı güldü, kalbi incindi güldü. Allahı ya da ona engel olan gizli kuvvetleri Hiçbir zaman kızdırmak istemedi. Küçük pazarlıklar yaptığı, Camide korkarak taptığı Zamanlarda sürdürdü bu uzlaşımcı varlığı. Annesinin yün fanilasına taktıgı nazarlığı Çıkaramadı yıllar boyunca. İlk defa domuz eti yerken Arkadaşlarını ısrarlarıyla geneleve giderken, Hep ONUNLA (O kimdi?) bozmamaya çalıştı arayı, İki gün oruç bile tuttu bir Ramazan ayı. (Sapı silik ve tutuk bir tabancaydı.) Bir gün ölürse, ona vatan bir mezarlık yer verecek. Oturdu bir destan yazdı; kendini yerecek. Sazını ve cesaretini aldı eline (bütün cesareti, Daha kötü bir şeyler olması korkusundadır). Canını dişine takarak, Yazılmış eski destanlara bakarak, Sözü uzattı durdu. İşte şöyle buyurdu: Numanoğlu Selim derler adımız Gürültüye geldi her feryadımız Nedense tamamdır itikadımız Dikilen her kumaş bol gelir bize Çocukken güneşin tadını bilmedik Büyüdük kadının tadını bilmedik Bizi anlayacak kadın bilmedik Sevgisiz bir hayat çöl gelir bize Bize öğretilen her söze kandık 'Yasaktır' 'Memnudur' dendi, inandık Hep 'Girilmez' levhasına aldandık Bu tutulan, yanlış yol gelir bize Benim cefalı yarim kafamdır Divanda düşünmek bütün safamdır Mülkiyet benimçün büyük evhamdır Senin olanları nideyim gayrı Dostun vefalısı bütün isteğim Kız peşinde olan dostu nideyim Her an yaşamalıyım kendi gerçeğim Kendi içimdeki indeyim gayrı Dostlar dedi: bu can bizden değildir Düşman kırdı, oysa buzdan değildir Çare yok dünyadan gideyim gayrı Bana ilham getirdin (Hem de yaktın bitirdin) Ey! Elesius dağlarından esen rüzgar Kıssamız burada biter Bu kadar. Oğuz Atay 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.