semuel Oluşturma zamanı: Şubat 2, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 2, 2009 Ahmet ERHAN (1958 - ) Ankara'da doğdu. Çocukluğu ve gençliğinin ilk yılları Akdeniz’in çeşitli kentlerinde geçti. yüksek ögrenim için yeniden Ankara'ya döndü. Çalışarak okumak zorunda kaldığı için öğrenimini Ankara'da bir gece lisesinde tamamladı. O zamanki adıyla Gazi Egitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Bir süre Adanademirspor'da futbol oynadıysa da sakatlığı nedeniyle devam edemedi. Ankara ve İstanbul'da öğretmenlik yaptı. Silivri'ye yerleşti, hala orada yaşamaktadır. Militan dergisinde yayımlanan ilk şiiriyle dikkati çekti (1975). Sonra Doğrultu, Dönemeç, Türk Dili, Sanat Emeği, Yusufçuk, Gösteri dergilerinde yazdı. İlk kitabı Alacakaranlıktaki Ülke'yle 22 yaşında Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü kazandı. Şiirleri günümüzde birçok dergide yayımlanmaktadır. Söylemini, imgelerini, temalarini yaşamın kendisi kadar çeşitlendirebilen bir şair. Siiri o yüzden devingendir: Zamana, duyarliliğa, sevgiye, acılara, doğaya, gelişmeye yürür, anlatici bir şiirdir. Bu nedenle sözlüğü genişletir. Şiirlerinde hemen hemen her kelimeye rastlayabilirsiniz. İzlekleri belli, daha doğrusu belirli olsa da konu zenginliğiyle insanı şaşırtır. Yapıtları : Alacakaranlıktaki Ülke. İlk basımı Mart 1981'de Yeni Türkü Şiir Yayınları Yaşamın Ufuk Çizgisi, Nisan 1982, Lir Yayınları, Türk Yazarları Dizisi. Akdeniz Lirikleri, Nisan 1982, Lir Yayınları, Türk Yazarları Dizisi. Kuş Kanadı Kalem Olsa, 1984, Can Yayınları. Ölüm Nedeni Bilinmiyor, 1988, Can Yayınları. Deniz Unutma Adını, Ocak 1992, Bilgi Yayınevi. Öteki Şiirler 1976 - 1991, Ekim 1993, Bilgi Yayınevi. Çağdaş Yenilgiler Ansiklopedisi, Ekim 1997, Bilgi Yayınevi. Köpek Yılları, Temmuz 1998, Bilgi Yayınevi. Öykü. Resimli 'Ahmetler' Tarihi, Şubat 2001, Bilgi Yayınevi. Ankara-İstanbul Karatreni, Ağustos 2001, Everest Yayınları. Bugün De Ölmedim Anne, Toplu Şiirler 1, Eylül 2001, Everest Yayınları. Ne Balık Ne De Kuş, Mayıs 2002, Everest Yayınları. Kaybolmuş Bir Köpek İlanı, Ekim 2003, Everest Yayınları. Şehirde Bir Yılkı Atı, Ekim 2005, Everest Yayınları. Buz Üstünde Yürür Gibi, Seçme Şiirler, Haziran 2006, Everest Yayınları. Ödülleri : 1981 Behçet Necatigil Şiir Ödülü 1992 Yunus Nadi Şiir Ödülü 1998 Cemal Süreya Şiir Ödülü 1999 Halil Kocagöz Şiir Ödülü 2004 Yunus Nadi Şiir Ödülü 2006 TTB Behçet Aysan Şiir Ödülü 2008 Melih Cevdet Şiir Ödülü Solo Yenilgiler Şu Ankara şehrinin sokaklarında Koynunda dallar büyüttün -her yer uçurum Şairsin. Şair misin? Bu muydu umurun umudun dağ deniz çölde bir vaha gibi kendini yordun İpince akardı gönlün oralara buralara Kolunu yitirmiş bir yen gibi kaldın Önünde ve sonunda -Sobe! Buğulu şehir Beni gördün, sen kazandın Şu Ankara şehrinin sokaklarında Solo yenilgilere bir nota daha... Ahmet Erhan Mecaz Dergisi Mart 2000 sayısı HAYIR HAYIR HAYIR HAYIR Hayır hayır hayır hayır Gökyüzünde bir çapak gibi duruyorken güneş Evlerde oturmak bana göre değil Elimde pergeller, gönyeler, iletkiler Bir gülün hacmini ölçmeye kalktım Yanıldığım kesin Yenildiğim belli değil Hayır hayır hayır hayır Bütün şiirlerimi odanın duvarına astım Ağzım kurudu tükürmekten Ömrümü cm2'lere böldüm de bir türlü anılarımı yazamadım Sarı peruka takmış bir acı Sokaklarda sürtüyor boyuna, barlarda benim adıma beş tek bir duble konuşuyor Ancak ölümle diyor, ancak ölümle sağalır yara Cebimde jeton var, uluslararası Sylvia Plath'ı arıyorum, mezarında buluyorum konyağını yudumlarken Bana daha bir incelmiş, ne bileyim daha bir güzelleşmiş gibi geliyor Thank you very much! diyorum ve jetonumun soluğu tükeniyor Cüzdanımda mor bir biletten başka bir şey yok Gecenin son otobüsü çoktan gitti Durdum ardından baktım Güneşi sabah sabah burnunu karıştırırken yakaladım Ay ağlıyordu ve bilmem kaç milyonuncu kez öldüğünü sanıyordu Parkta çükünden su fışkıran o tuhaf melek heykelinin önünde yüzümü yıkadım Kar yağıyordu usul usul Hayır hayır hayır hayır Paltomun yakasını bir daha kaldırdım, atgözlüğü gibi Yalnızca önümü görmek istiyorum artık Kızılay'dan Ulus'a doğru yürürken yolda Pink Floyd için üç şarkı sözü yazdım Küllerini suyla yoğurup bir hamur yapmak istedimse de boşuna Doymadı karnım Radikal takılıyorum son günlerde Ultra-yalnızlık sokağından geçtiğimden beri Dün annemin aynasına bir boyunbağı astım Ve üstüne yapıştırdım on yıl önceki resmimi Bu kadar bendeki nostalji Hayır hayır hayır hayır İpsizin biriyim, doğru Kendime oniki formalık kara bir defter aldım Oturdum sarı şiirler yazdım Artık bana kim inanır Güneş ve ay yerli yerinde duruyorken Ve ben sonsuza dek kova burcunun çocuğu Sanki bir yağmur yağsa oluklardan gök boşanır Yüzüme öyle dönüp dönüp bakma Bana artık herşey yakışır Terzim dünya çünkü, o ki kimlere neleri yakıştırdı günlerini ölüme teğelledi ölümlerini unutuşa kopçaladı Hayır hayır hayır hayır Duymak istemiyorum artık tek sözcük bile Niye ben, neden, böyle mi olmalıydı Aklımı her hafta temizleyiciye vermek Aç karnına yuvarlamak binlerce birayı Niye ellerim ceplerimde hala Niye bir yumruk durumunda değil Dünyada bir tek insanın bile Kuracağı bir şeyler vardır Hayır yaşam hayır ölüm hayır su hayır toprak Hayır hayır hayır hayır Çok mürekkep yaladım ama tükürüyorum burada hepsini Bütün sözcüklerini Okuduğum kitapların Yazdıklarımınsa arasından bilmem ne kalır Aynalarda her sabah her sabah O cam kırıklarından oluşmuş yüzü görmekten bıktım Hiç değilse elişi kağıtlarım olsaydı İpsiz uçurtmalarım Göğe fırlatılan bir naylon tabak gibiyim Ve kendi kollarıma atılıyorum her keresinde Hayır yalnızlık hayır kimsesizlik hayır sıla hayır gurbet Hayır hayır hayır hayır Gezinip dururum yıllardır Koltuğumun altında Radarlardan kurtulmuş üç beş kitap İyi demlenmemiş bir çay gibi kaldım Kırdım dolduğum tüm fincanları Bana iyilik edenlerin yüzüne tükürdüm Ve sevdim düşmanlarımı (Atılan güller solar, geride hep taşlar kalır) Hayır hayır hayır hayır Ne saptan yanayım şimdi ne de baltadan Kırdığım ceviz sayısı kırkı geçmedi daha Ama hiç değilse az kaldı Hele bir geçsin Olurum iyi bir aile babası Hayır akşam hayır yol hayır otobüs hayır ev Hayır hayır hayır hayır Ölüm ki ancak bir başka ölümle yıkanır Teneşirler bu yüzden hep beyaz kalır Kandan, pıhtılaşmış kandan bir anıt yükseliyor önümde Gece artık bütün günü içeriyor Ve ben umutsuzluk hakkımı elimde tutmak için Bir sürü saçmalık yapıyorum Bay garson, sizden özür diliyorum Dmek saat 0.2, demek ki servis çoktan kapandı Bahşişin güneş olsun iyi mi Hayır hayır hayır hayır Toprakta yaralar açıyor her damla yağmur Kovulacak bir kapı daha bulmak için Yangın merdivenlerine tırmanıyorum ben Annem niye böyle uzakta oturuyor Ve otobüsler niye bu kadar erken Geçip gidiyorlar ufkumdan Şöförleri ölü, yolcuları uykusuz Her gece oniki kilometre yürüyorum Köstekli saatimi rehin bıraktığım için Hayır hayır hayır hayır Kardeşler, bu dünya bana göre değil Kötü basılmış bir kitap gibiyim Çamur duygusu veriyorum okuyana Elimde bir gümüş zincir Alnımda bir derin leke Kar mı yağmur mu ne yağdığını bilmediğim bir gecede Ey hayat, seni sevdiğim için özür diliyorum Duruyorum önünde, düğmelerim ilikli, aklımın ipleri çözük Hayır hayır hayır hayır Yazmak umurumda bile değil Okumak da bir rastlantıdır artık Annem üzümlü kek yapıyor mutfağında Karım akvaryumdaki balıklarla oynuyor Okul-aile birliğinden gelen bir yazıyı okuyorum bense Çiçekler bile sulanmaktan bıktılar Ellerim titriyor, neden bilmem Belanı mı arıyorsun be adam! Böyle diyor kimi görsem Ne yapsam yağmurdan kaçırılmış bir şemsiye kadar saçma kalıyorum şu dünyada Bütün insanlar tutuklanır sanıyorum Ellerimi göğsümde kavştursam Güneşi masturbasyon yaparken yakalıyorum o an Hayır hayır hayır hayır Ey hayat Başımda lacivert berem Önümde konyak durur Beni oğlum, beni oğlum diye Saracaksın ne zaman Radikal bir çiçeğim ancak kendi saksısında açan Annesini seven Oğlunun okul taksitlerini ödemeye hazırlanan Karısını ancak barışırken görebilen Böyleyim, sulak toprakta gövermeyen tek ekin Bilmem bir yerde durur muyum, durulur muyum Alnıma dövülürse kara bir yalnızlık gibi ölüm Arkamdan üç kulfallahi bir enam okunsun Sonra naaşım Tekel kibritiyle yakılsın Nasılsa gözyaşları söndürür Hayır hayır hayır hayır Bırakmayın, beni ölüm götürür... BUGÜN DE ÖLMEDİM ANNE Yüreğimi bir kalkan bilip sokaklara çıktım Kahvelerde oturdum çocuklarla konuştum Sıkıldım, dertlendim, sevgilimle buluştum Bu gün de ölmedim anne. Kapalıydı kapılar, perdeler örtük Silah sesleri uzakta boğuk boğuk Bir yüzüm ayrılığa, bir yüzüm hayata dönük Bu gün de ölmedim anne. Üstüme bir silah doğruldu sandım Rüzgâr, beline dolandığında bir dalın Korktum, güldüm, kendime kızdım Bu gün de ölmedim anne. Bana böylesi garip duygular Bilmem niye gelir, nereye gider? Döndüm işte; acı, yüreğimden beynime sızar Bu gün de ölmedim anne. Akasyalar Senin akasyaların var ya Yemyeşil bir ağ gibi pencerene atılan Ben hangi şehre insem akşam Önüme mavi rakılar uzatıyor Senin akasyaların var ya Esiyor derin yalnızlığından Ve bir yağmur kokusu ellerini tutsam Ankara'nın bittiği yerde hep İstanbul başlıyor Ne zaman yüzüne baksam dişlerimde bir kamaşma Kimbilir hangi tanrının çocukluğundan Senin akasyaların var ya Upuzun bir ölümsüzlüğe taşıyor o ölümsüzlük ki aşka benziyor... Ahmet Erhan Şiirli Çıkın Dergisi Mayıs 2002 sayısı Küçük İntihar Denize koşan sokak, uyuklayan kediler Evlerin içindeki yağmur , dışarda güneşe sebep Bir çocuk durmaksızın bir şeyleri bekler : Beni bu dünyaya üfleyenler şimdi nerdeler Denize koşan sokak, karpuz satan adam Sevgilerden sevdalara geçemez aciz yürek Bir çocuk durmaksızın, ama durmaksızın boğulur Sabahın gözünü votka şişeleriyle mi delsek Denize koşan sokak, eşcinsel yalnızlık Susmaz, sabahlara kadar ulur Çocuk bakar da bakar , yazar kargacık burgacık: Ölümümden herkes sorumludur! Ahmet Erhan Adam Sanat Dergisi Ekim 2001 sayısı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
dark death Yanıtlama zamanı: Şubat 4, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 4, 2009 CELLAT Sanırım bitiyor artık Bu serüven, bu yaşam Eski bir dost kılığında Ve dönüp bakmadan Dört yönden, aynı anda Vuruyor rüzgarlar Böyle ayakta durabiliyorum ancak Poyraz, lodos, karayel Şiirler okuyorum Yatağında uyuyan oğluma O bir su damlası gibi Gülüyor katılırcasına Artık çok geç Yağmurun izini sürmek için Gençliğimin solduğu sokaklarda Ağır ağır ip sıkıyor cellat Uyanıyorum Kendi elim boynumda... ***** KAZA Ne çabuk unuttum Dağları ırmaklarla ördüğüm geceyi Ne çabuk unuttum Nankör ve asi İpsiz sapsız bir çocuk muydum Kanımı dellendiren akşam güneşi Alkol ve tütün O kadar mıydım Tek kişilik bir ayak izi Şehrin sokaklarında dikiş diker gibi Ve ayyaşa çıktı adım Ne çabuk unuttum Gözlerinden boncuklar fırlatan sevgilimi Şimdi şehrin öteberisiyim sanki Dolanır dururum Masalara kazıya kazıya Adımı unuttum Karaya vurdum teknemi Unuttum ki unutuldum.. ***** VEDA Yitirdim cebimdeki bütün adresleri Yağmurlar, yağmurlar ortasında kaldım Aklımı boğacak o selleri Ben kendi damarlarımda yarattım Artık ne bir satır yazı, ne de bir selam Tek kişilik bu oyunda rol alabilir Gitti bütün seyirciler, boşaldı salon Geride kalan yalnızca, yalnızca maskelerdir Eli naylon güllü o dostlukların Bir tek anısı ve sızısı yok içimde Yitirdim cebimdeki bütün adresleri Kendimi kazandım bir başka biçimde... ***** YALNIZIN ÖLÜMÜ O, çoksesli kemanların Parmakları kırık virtiözüydü Göğe doğru burulmuş yağmurların altında öldü Yüzünde yaşanmamış hülyaların De ki minesi soldu O upuzun gecelerin Saçakaltlarında ıssız bir yarasa Bir şeyleri bekliyordu ama neyi kimi Düdüklerini evde unutan bekçilerin Sokaklara karşı özrü gibiydi O, derin yalnızlıkların Kalabalıkla çarpıştığı bir köşe başıydı Utangaç sıkıntılı mağrur Yaşamak bir özürse kabahatinden büyük Ölümü kendinden menkul Bir tek kendini ağlattı mendebur... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Şubat 28, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 28, 2009 Tüy ve Buğu Sen, benim tüylenmiş yerlerimin konuğu Sen ki penceremde donmuş o buğusun - incesu pazarına yolun düştü mü hiç? Ne ilgisi var deme, sen o renklersin O damar damar domates, patlıcan moru Bağırtısı Kürt Halil'in, birdenbire patlayan.. Oturdum, yağmuru içime doldurdum bu akşam Sanki bir şey olmadı, biraz gözlerim söndü Onlar dağlanan gönlümün dünyaya açılan yanı Baktım baktım seni gördüm, baktım baktım Sen, benim tüylenmiş yerlerimin konuğu - Buharlı trenler çağına yetişebildin mi? Üşüye üşüye kömür ayazında kavruldu tarlalarım.. Ne ilgisi var deme.. yapayalnız kaldım.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2012 1 Octavio Paz ölmüş Tarihsiz bir gazetede okudum. Yalnızlığın labirenti...Benim şu an içinde yaşadığım evin bir çeşit tanımlaması bu.Bazen o labirenti bir tabuta çeviriyorum o kadar. Octavio Paz dün ölmüş. Aradım demin evin altını üstüne getirdim sanki.Yok.Bende son zamanlarda eve her gelen konuğun bir kitap “götürdüğü” gibi paranoyalar oluştu. Ama biliyorum ki, o kitap burada evde bir yerlerde... Octavio Paz.Şiirler.Güneş taşı.Çeviren Sait Maden.Tünel kazmak pahasına o kitabı bu gece bulacağım.Evime ‘tabut’ yakıştırmasını yaptığım için kendimi tekzip edeceğim.Yalnızlık zaten bir labirenttir.Ama bir güneş taşı her yerde bulunmaz. 2 Ne kadar aptalmışım.O zamanlar-ne zamanlar-Bir “Her Yerde Bulunmayan Kitaplar Sözlüğü” hazırlamaya kalkışmıştım.Yarasanın ‘sahaf’ Pozisyonuna her ne kadar denk düşüyor gibi görünse de... 3 Düz yazı şiirin tökezlemesidir. Ama hiçbir yara izi yok dizlerimde. 4 Bir kuşluk vakti telefon çalar.Ben “Şu” der kadındır.Hatıralarda güzeldir. Ama üstüste okunmuş şiirler gibidir.Hatıralarda güzel midir? Belki de yalnızca kuşluk vakitlerinde güzeldi. Görüşürsün ve ellerini -nedense- hep ceplerine saklayasın gelir. 5 Octavio Paz sahiden ölmüş. Bütün kitaplığı devirdim.Sarhoş ceketlerimin ceplerine bile baktım: “Güneş Taşı” yok! Ey kendini bilmez kişi, ya o kitabı getir ya da kendin gel! 6 Mehmet Sönmez bile ölmüş. Ölüm fotokopi makinesini çalıştırmaya görsün. Kalbimde sardunyalar. 7 Mehmet Sönmez de sahiden ölmüş Ama bütün fotoğraflarında gülüyor. 8 Sevgilimin Bodrum’dan gönderdiği kartpostal Can Yücel’in !bir Siyasinin...”in kapağı. Mehmet Sönmez. Anlatıp duruyorlar: 1968.Asker mehmet.Bodrum. Ölüme en güzel uyak: En yakın dostumu yitirdim. 9 (Kalbim ıssız bir makamda Hatırasız şarkılar dinler Ne kaldı geriyeler...Sus. Bir yerden sonra kendini bekler Ölüm renginde bir kır çiçeği kopardım demin Suya tutsam olmazdı...kopardım Bir insan nasıl intihar eder Hayat dersinde herşeyi sanki çözdüm de Bir bunu anlamadım) 10 Telefonumun nasıl çaldığını duymak için kendimi dışardan aradım az önce. Boğuk ve yalnız bir telefondu. Kendi hatırımı sordum: İyiydim.Çok iyiydim. 11 Bütün memelilerden nefret ediyorum. 12 Sarhoşluğum en ayık halimdir. 13 “Sayın abonemiz telefonunuz borcundan dolayı görüşmeye kapatılmıştır.Lütfen telefonunuzu açtırınız.” Telefonum yalnızca çalıyor artık. 14 “Türkçe Sözlük” bile ayaklanıp gitmiş yada benim boyum yetmiyor. 15 Telefonum artık çalmıyor bile. 16 Yarasa değil, Kırkayak! Yalnızca yürümek istiyorum. 17 Bir çocuk örtüldü üstüme sanki. 18 Ellerim günlerdir portakal kokuyor. Hayırdır... 19 Az önce elektrikler kesildi. “Bir bu eksikti”deki eksik olmayan bu gibi. Yazının minesi soldu. 20 (Ama hizaya sokulmaz ki hüznüm benim En sarsak çocuğuyum solgun bir devrimin.) 22 Şimdi şu odaya sazlı sözlü bir güneş doğsa Yalnızlığın son piçi gibi Kalakaldım karanlıkta. 23 Uçkurlarını çözüverse ampul... Ne olur... 24 Kırk yaş...Kadınların ‘menopoz’ dönemi gibi bir şey sanırdım; ya da öyle derlerdi. Sanki ben hep kırk yaşındaydım. 25 Adımı kime söylesem mahçup bir duraksama. Ölüm bile hatırlamıyor artık beni. 26 Herkes ayılınca unutuyor. Bense unutmak istediklerimi bile hatırlıyorum. 27 Sen idam mahkumuna sorulan o sorusun. 28 En büyük devrimci hareket yürümektir! 29 Her insan kahvaltı ederken gazete okur ben yazı yazıyorum. 30 Aynada en hamarat kadınların bile silmeyi unuttuğu o lekeyim ben. 31 Uzun gezmelere hasret bir otopark bekçisi gibi kaldım burada.Ya da bir benzin istasyonu...nasıl yürümek isterse artık. 32 (Ahmet Erhan yürüyüşe çıkıyor Ve bağırsakları akasya kokuyor Ankara’nın Kalbim henüz yarı yoldasın Ellerim üşüyor, parmaklarım Şehirde özürlü bir kırkayağım.) 33 Takriben yaşıyorum. 34 Bu dünyada ne kadar kolay bir şey olmak ve ne kadar zor ‘bir şey’ olmak... 35 Bütün kadınlarım, ancak kendilerini aldattığımdan kuşkulandıkları zamanlarda yazdıklarımı okuma gereğini duydular. 36 Gece.Karanlık güzel.Güzel karanlık... 37 Ey hayat, bana ölümü çok görme! 38 Ayaklarının otuzdokuzunu yitirmiş bir kırkayak gibi kaldım şu dünyada. 39 Her sabah dokuzdur saatler Ve her gün pazartesidir. 40 Yetimlerin bile tüyü bitti. Hakkınızı helal edin. Benim helal edeceğim bir şeyim bile yok.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Şubat 5, 2021 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 5, 2021 (...) nefret ediyorum ve seviyorum senigirdiğin bütün kapıları açık bırakbirazdan git diyebilirim çünkü..çağım yalnız bırakmıyor beni, ellerini tutuşumda, usulca öpüşümde dudağınıçağım aramızda çekilen kanlı bir bayrakuzayan, akan bir irin yolu gibi. -gülşiir Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.