Jump to content

Hala Bir Rengin Olduğunu mu Sanıyorsun Bende?


Rimmon

Önerilen Mesajlar

- Hadi, hiçbir şey olmamış gibi yapalım.

- Nasıl?

- İşte, böyle. Sesinin tonuyla hiç oynama, yüzündeki saçma gülümsemeyle de... O ruhsuzluğu muhafaza et kulaklarımda ve kirpiklerimde. Görüyorsun ya, çok kolay.

- Evet...

- Biz yazmadık mı bu karanlık senaryoyu? Gerilim artıp çizgisel gidişatı kırdığında, o ana “çatışma” demedik mi? Çatışmalarda birleşmedik mi bu yeraltında? Ve her şeyi itiraf etmedin mi en can yakıcı cümlelerinle? Ben de her şeye rıza göstermedim mi en “acı-çeker” halimle?

- Belki...

- Yine de buna hakkın var mıydı? Yine de hakkım olan “bu” muydu? Payıma düşen hakkıma razı olmak mı?

- Sanmıyorum...

- Neden böyle kısa cevapların? Hani erdemin? Yanıtlarını mı çaldım kendi hain cümlelerimle yoksa? Yine mi çok soru sordum? Tek kelimeden fazlasına layığım...

- Bilmem...

- Limon yerken yüzünü ekşitmemeyi başarabilir misin?

- Başarabilirim...

- O zaman çok güçlü ve yalancısın sen de... Bak ben çok mutsuzken bile pembe kahkahalar atabiliyorum.

- Biliyorum...

- Neyi biliyorsun?

-Çok mutsuzken bile gülücük yumağı olabileceğini biliyorum. Bunu bildiğim halde, hiçbir şey yapmadan durup sana acı depolamaya devam ettiğim için ne kadar aptal olduğumu da... Aptallığıma katlanabildiğim için de ne kadar güçlü olduğumu dolayısıyla...

- Bu, gerçekten çok etkileyici... Bir paragraf konuştun neredeyse... Hadi şimdi “üç nokta” kadar sus da, ödeşelim.

- ...

- Peki, hiçbir şey olmamış gibi yapalım, hadi.

- Tamam...

- Nasılsın?

- İyiyim, sen?

- Ben de...

 

 

Hala denizin nemli kokusunu bile hatırlıyorum çöl dekorlu cehennemimde. Ergen bedenimi erken tuza buladığım o sahili... Yeni vuku bulmuş histerilerimi, sigara tutmayı beceremeyen çocuk parmaklarımı ve dumanını kabullenemeyen ciğerlerimi... İşte hala hatırlıyorum. Savunma mekanizmalarından en çok “bastırma” ve “kaçma”yı tercih edip özenle davranış biçimi haline getirdiğimi... Bütün bunları bile unut-a-bile-me-y-ecek kadar sap-lan-dı işte beynim. Bir rengi ilk kez tanıdım, tenime yaraştı: KIRMIZI...

 

Aradan, ilkokula başlamış bir çocuğa akran olabilecek kadar zaman geçti. Sen henüz girmemiştin bile ilişki çemberime. Kendimi canhıraş attığım o sahilde, yalnızdım ve cenneti arıyordum aslında. Çünkü cehennemden kaçmıştım. Beynimde gidecek başka bir yer yoktu, arafın tezahürü imkansız... Ne olsa daha bilişsel gelişimimi tamamlamamıştım bedensel ve cinsel gelişimime inat... Bir çocuktan beklenecek kadar kaçak ve korkak ve bir çocuğa hiç yakışmayacak kadar da karanlıktım. Üşümüş, buz tutmuş, duyguları donmuş, taşa rakibe olmuştum o cennet sahilde, cehennemden arta kalmış... Sen yoktun o kabus zaman ve uzamın hiçbir evresinde. Yalnızca tarot falımda çıkan kupa prensesiydin, sayılır mı yine de? Ve ben gayri ihtiyari seni bekliyordum. Önce sımsıkı sarılıp buzlarımı çözmeni ve ardından duygularımı alan o perinin yenip bir kurtarıcı olmanı belki... Oysa sen kurtarıcı olmak yerine, kılıcını ardına saklayan bir ödlek oldun. Ama bu, sana yüklediğim misyonu üzerinden tekrar almamı ve çökmüş omuzlarını rahatlatıp hiçbir şey yokmuş gibi davranmanı legal kılmadı. Çünkü, korkaklığınla örtüşen çocuk gözlerin vardı. Seni affetmek için bahanem halihazırdı. Yine de seni o tiksinilesi perinin yanına koydum işte. Savaş ya da savaşma... Onu yenmek bir yana, sen savaşmadın bile. Sanki hançerini bana sakladın. Ve şimdi en çok yenilen yine ben oldum neticede. İçimde bunca olası savaş varken ve ben hala onları büyük bir özenle besliyorken peki şimdi seni nasıl unutabilirim ki? Biri gelsin de iptal etsin beni şimdi ve şayet parçalarımı toparlayabilirse yeniden başlatsın. Beynimde çınlayan, organizmamı çıldırtan şu tiz gürültüleri durdursun. Sesler, kokular, dokunuşlar, hisler... Ve tek bir renk hakim hücrelerimde... Bütün duyumsama yollarımı tıkayın ya, ya algı kapılarımı sürgüleyin sapasağlam. Çünkü hala yanıp sönüyorsun orada, acı çağrışımlı, KIRMIZI...

Hiç eskimeyen bir yarasın sanki tenimde. Hala dokundukça canımı yakan. Hani zaman silermiş ya. Neyi siliyor ya? Sanki katmerliyor, dahası. Ben siliniyorum apar topar, sen hala kanlı canlı orada duruyorsun... Herkes tiksinerek bakacak şimdi sana. Gözlerini kaçıracak alelacele. Bir çözüm üretmeye çalışacak eli kolu bağlı. Acı-yıp bana, aşağılayacak belki bedenimi. Ama hiçbir şey değişmeyecek işte. Sen, orada konuşlanmış duracaksın: “bir yara”. Acı çağırışımlı, KIRMIZI...

Ve şimdi yaralarım kaşınıyor... En çok da bu saatlerde... Güneş çoktan batmışken ve doğum anına bir hayli uzak. Bir şeyi bir şey geçe, bir şeye bir şey kala işte... Karanlık, dulda, nemli bir köşede... Daha önce de olmuştu. Bedenim itiraz etmedi o yüzden.

 

Peki senin kaçıp gittiğin yerlerde güneş doğdu mu? Burada geceler hiç bitmiyor, çünkü ben onları sayıyorum. Daha mı doğudaydın, daha mı batıda hatırlamıyorum. “Daha”lardan tek hatırladığım “Uzak” sözcüğüyle yaptığı kombinasyon: “Daha Uzak”... Ne kadar melodik değil mi?

Daha uzak, bana uzak, en uzak, HEP uzak...

Biraz daha kaşıyıp tahriş edersem yarayı, ortalık kan revan... Kırmızı vuruştan öleceğim. Ya da tıbben buna kan kaybı mı diyelim?

İşte bu da acının zirvesi. Ve bu, acı orgazmı sigarası. Şimdi en çok acımın keyfini çıkarıyorum. Müstakbel acılarıma inat; en büyüğü, en fazlası buymuş gibi... Ağzımın kenarından sızan zevk köpüklerini siliyorum çarçabuk. Vücudunun yanlış bir yerinde döllenmelerinden korkuyorum. Gözlerim ateş fırlatıyor. Oraya kimseyi sokmuyorum.

Hadi şimdi hiçbir şey yokmuş gibi yapayım kendi kendime. Ve mutsuzluğumun tadını çıkarayım. Bu yalan öykünün de...

 

Bütün öyküler bitmek için yazılıyor besbelli. Israrla karakterleri yaşatmaya, ayakta tutmaya çalışıyorum yalnızca tanık olabildiğim halde. Ama sen acımasızca öldün, KIRMIZI... Elimden hiçbir şey gelmedi ki...

 

 

- Sen zihnini hep renklerle oyalıyorsun.

- Evet... Ve renksizlikle...

- Peki ben hangi rengim tualinde?

- Hala bir rengin olduğunu mu sanıyorsun bende, yazık. Artık siyah-beyaz... Eski, bitti, YOK...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Limon yerken yüzünü ekşitmemeyi başarabilir misin?

- Başarabilirim...

- O zaman çok güçlü ve yalancısın sen de

 

giriş cümleleri birinci tekil şahıs olmasa nietzsche derdim belkide :D

güzel olmuş :cool:

 

bide eğer paragraflara bölersen yazıyı okunması daha kolay olur :thumbsup:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...