mysteriouslady Oluşturma zamanı: Şubat 6, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 6, 2009 http://i43.tinypic.com/14vh9ia.jpg “1939′da Amerikan çizgi romanları tarihöncesinin hamamböcekleri ve kunduzları gibi daha büyüktüler ve çağdaşı haleflerinden çok daha görkemliydiler. Bir dergi boyutunda ve bir ucuz roman kalınlığında olup ideal ücreti olan on sente karşılık altmış dört sayfayı (kapak dahil) bulurlardı. İçindeki resimlerin kalitesine berbat demek hafif bile kalırdı. Kapakları, bir dereceye kadar daha pahalı olan dergilerin ustalık ve çizimlerini yansıtırdı. O ilk günlerde çizgi roman kapağı, iki saniyelik bir düş filminin reklamını yapan bir poster gibiydi; içerdeki kaba kağıt açılıp ışıklar yandığında bu görkemlilik o kadar süre içinde zihinde canlanır ve makara dönmeye başlardı. Kapaklar genellikle bu meslekte sağlam ünleri olan insanlar tarafından çizilirdi ve bu illüstrasyoncular zincirle bağlı laboratuvar kızlarını, cangılın tembel ve ayrıntılı jaguarlarının ve ayakları ağırlıklarını gerçekten taşıyan, adaleleri yerli yerinde erkek vücutlarını bayağı iyi çizerlerdi. Wonder ve Detective‘in o ilk sayıları renkli korsanları, Hindu zehirleyicileri ve fötr şapkalı intikamcıları, hem estetik hem kaba görünen matbaa harfleriyle, ele alınıp şöyle tartıldığında bügün bile hafif ama tümüyle sürükleyici türden bir serüven vaat eder gibiydiler. Ancak genelde, kapaktaki sahnenin içerideki zayıf malzemeyle pek ilgisi olmazdı. Bugün kaçınılmaz bir bitpazarı çürümüşlüğü ve nostalji kokusu içeren o kapaklar arasında 1939 çizgi romanı, artistik ve morfolojik açıdan çok daha ilkel bir durumdaydı. Bütün melez sanat biçimleri ve melez dillerde olduğu gibi ilk başlarda gerekli ve epey verimli bir gramer karmaşası vardı. Yaşamlarının büyük bir kısmı boyunca çizgi romanlar ve ucuz dergiler okuyan çoğu genç, kurşun kalem ile fırça kullanmada ve parçabaşı iş için zaman sıkıntısı çekmeye, deneyimsiz insanlar, hem gazete çizgi romanlarının mekansal gereksinimlerinin hem de ucuz romanlardaki kelime bolluğunun ötesini görme mücadelesi içindeydiler. Eğitimciler, psikologlar ve genel halk arasında daha ilk baştan, çizgi romanı gazetelerdeki çizgi roman karelerinin ucuz bir devamı olarak görme eğilimi vardı. Gazetelerdeki bantlar o sırada şanlarının zirvesindeydi ve başkanlar tarafından da, hamallar tarafından da okunurlardı ve beyzbol ve cazın canlılığıyla zerafetini taşıyan, gururlu bir Amerikalı kuzendi. Çizgi romanın, Burne Hogarth, Alex Raymond, Hal Foster ve öteki krallarının büyük ustalıklarına ve Li’l Abner (Hoş Memo), Krazy Kat, Abbie’n’ Slats gibi çizgi romanların, yetişkinleri hedefleyen çok ince ayarlı mizah ve ironisine, Gould, Gray ve Gasoline Alley‘in ağırbaşlı, vezinli anlatımına ya da Milton Caniff’in baş döndürücü ve asla aşılamamış sözel ve görsel anlatımına rağmen, başlangıçtaki bu ucuzluk, çizgi romanlar için bir utanç kaynağı olacaktı. İlk başlarda, 1939′a kadar, çizgi romanlar daha popüler dizilerin gazetelerden sökülüp alınmış ve biraz da şiddet ve makas kullanılarak ucuz parlak kapaklar arasına sokulmuş tekrar basımlarından fazla bir şey olmamıştı. Gazetedeki üç-dört kareden oluşan bantlar ‘çizgi romanın’ daha geniş mekanına taşınınca, daha önce kaşık kaşık günlük olarak verilirken heycanlandırıcı, ciddi veya komik olan şey; kesintili, tekrar eden, durağan ve gereksiz yere uzatılmış bir şey olmuştu. Tıpkı Sammy Klayman’ın aldığı ilk çizgi roman olan More Fun‘da (1937) olduğu gibi. Kısmen bu nedenle ama aynı zamanda yerleşmiş sendikalara yeniden basma hakkı ödememek için, çizgi romanların ilk yayınlayıcıları özgün içerik denemelerine giriştiler, kendi karakterlerini ve bantlarını yaratacak illüstratörler tutmaya başladılar. Bu sanatçıların eğer deneyimliyseler genellikle başarılı veya yetenekli değillerdi; eğer yetenekleri varsa, deneyimleri yoktu. Bu sonuncu kategoriden olanlar çoğunlukla göçmenler, göçmen çocukları ya da otobüsten yeni inmiş taşralılardı. Hayalleri vardı ama soyadları ile birbirlerini tanımadıkları göz önüne alındığında Saturday Evening Post kapaklarının ya da Mazda ampulleri reklamlarının yüce dünyasında başarılı olma şansları yoktu. Hatta pek çoğunun geçimlerini sağlamayı umdukları bu alanda, epey karmaşık vücut ekleri olan kol ve bacakların şöyle gerçekçi bir resimini bile çizemedikleri söylenebilirdi. Özgün içerik devrimini izleyen kalite düşüklüğü, ani ve çok sert oldu. Çizgiler titredi, pozlar sakilleşti, kompozisyonlar durağanlaştı, arka planlar tümden ortadan kalktı. Gerçekçi derinlikleriyle zaten çizimi çok güç olan ayaklar karelerden hemen hemen kayboldu ve burunlar alfabenin yirmi sekizinci harfinin basit biçimlerine indirgendiler. Atlar fıçı gövdeli sıska köpeklere dönüştüler ve kapıları olmadığını saklamak için hız çizgileri arasında sunulan otomobiller gerçek oranlarında çizilmediler ve hepsi birbirine benzediler. Her genç illüstratörün sadağında ille de bulunması gereken ok olan güzel kadınlar nispeten iyiydiler ama erkekler, sanki baca tenekesinden yapılmış gibi görünen buruşmaz elbiseleri ve otomobillerden ağırmış izlenimini uyandıran şapkalarıyla hep huzursuz, iri çeneliydiler. Süper güçlü sirk adamları, dev Hindu uşaklar, fantezi adaleli ve on beş bilardo topu bir araya gelmiş gibi göbekli vahşi orman efendileri. Dizler ve dirsekler, insana ıstırap veren çifte eklemli açılarda kıvrılmış. Renklerin en iyisi bulanık ve en kötüsünde ise hiç renk yoktu. Bazen her şey sadece kırmızının ve mavinin iki tonuyla çizilirdi. Ama çizgi romanlar yetersiz sanattan çok - çünkü burada bir canlılık ve Ekonomik Bunalım’dan doğan kendini geliştirme çabaları vardı ve hatta kimi zaman yetenekli ve becerikli bir kalem ustası da çıkıyordu - kötü kopyalardan zarar görmekteydi. Her şey, kimi zaman hiç düzeltilmeden, bir gazete bandından ya da bir radto kahramanından alınıyordu. Radyonun Green Hornet çeşitli renklerde eşekarısı ve böcek yaratmıştı; The Shadow’un arkasında gölgeler gibi gelen takım elbiseli, fötr şapkalı kanun adamları vardı; her kötü kadın, değiştirilmeye pek gayret göstermemiş bir Ejderha Kadın’dı. Bunun sonucunda çizgi roman, hemen icadından başlayarak ve kısa b,ir süre sonra amaçsızlık ve özensilik nedeniyle gevşemeye başlamıştı. İnsanın başka yerlerde daha iyi veya daha ucuza yapılmış bulamayacağı bir şey yoktu (üstelik bu radyoda bedavaydı). Sonra, 1938 Haziranı’nda Superman çıktı. Cleveland’dan bir çift Yahudi çocuğunun National Periodical Publications (Ulusal Periyodik Yayınlar - Daha sonraki yıllardaki adıyla DC Comics) bürosuna postaladıkları Superman başka bir dünyadan geliyordu, yüz insan gücündeydi ve çocukların gözlüklü ergenlik umutlarıyla umutsuzluklarını tam olarak yansıtıyordu. Ressam Joe Shuster, teknik olarak pek az beceriye sahipse de, daha ilk baştan çizgi roman dergisinin sayfalarının gazetelerde genellikle imkan bulunmayan kompozisyonlarla yayınlama olanağı vereceğini anlamıştı; üç kareyi birleştirerek Superman’in o kendine özgü, patenti alınmış gökdelenden atlama eylemi (Çelik Adam mesleğinin o aşamasında henüz uçamıyordu) tek bir kareye aldı ve açılarıyla figürlerini belli bir sinema havasında yerleştirdi. Yazar Jerome Siegel, ucuz dergiler konusunda büyük bir bilgisi ve fanatik sevgisiyle Samson’dan Doc Savage’a kadar bütün eski karakterleri ve örnekleri birleştirerek kendine özgü bir gerilim, sertlik ve parıltı unsurları haline getirmişti. Superman aslında bir gazete kahramanı olarak tasarlanmışsa da çizgi roman dergilerinin sayfalarında doğdu ve bu mucizevi doğumundan sonra şekilsel geçiciliğinden kurtulup on sentlik hayaller piyasasında kendine bir amaç belirtmeye başladı. Kendilerini giydirmekten bile aciz, güçsüz insanların gösterişli giyimlere ve güç sahibi olmaya duyduğu özlemi ifade etmek… Çizgi romanlar gerçekten çocuklar içindi ve tam da on yıl büyük güçlükler içinde yaşayan Amerikan çocuklarının ceplerinde ara sıra fazladan bir on sent buldukları zamana denk gelmişti” Yukarıdaki satırlar Michael Chabon’un “Kavalier & Clay” romanından. Amerikan çizgi romanının altın çağının anlatıldığı kitapta, Joe Simon, Jack Kirby, Stan Lee, Jerry Siegel, Joseph Shuster, Will Eisner, Jim Strenko gibi büyük ustalar; Chabon’un kurgu karakterleri Sammy Clay ve Joe Kavalier’de tekrar hayat bulmuştu. Yazara 2001 yıllında Pulitzer Ödülü kazandıran roman 17 farklı dilde, 23 ülkede yayınlanmış. İspanya, Fransa, İtalya, Almanya, İngiltere’de 2. baskıları yapılan Kavalier & Clay, ülkemizde Everest Yayınları tarafından basıldı. ”İkinci Dünya Savaşı’nın arifesinde Yahudiler için Avrupa’da hayat iyice zorlaşmıştır. Prag’da yaşayan Kavalier ailesi tüm servetini, en büyük oğullarını Amerika’ya göndermek için harcarlar. Maceralı bir yolculuktan sonra bir gece Joe Kavalier, kuzeni Sammy Clay’in Brooklyn’deki evine ulaşır. İllüzyonun büyüsüyle sarmalanmış ressam Joe, çizgi roman dünyasına aşık Sam’le çizginin ve öykünün olağanüstü birleşiminde önce yakın dost, sonra da ortak olurlar. Birlikte Nazi zülmüne karşı savaşan Escapist’i yaratırlar. Bütün hayallerini bu çizgi roman karakterinin sonsuz gücüyle gerçekleştirirler. Geçirdiği çocuk felcinden miras zayıf bacaklarıyla değil Escapist’in kaslarıyla koşar Sam Clay; Kavalier ailesini Nazilerin elinden, Escapist kılığına girmiş Joe kurtarır.”(Kitabın tanıtım yazısından alıntı) Bir çizgi roman uyarlamasından çok kitaptaki Escapist karakterinden esinlenerek yayınlanan, yazar çizer kadrosunda Frank Miller‘dan Gene Colan’a, Marv Wolfman, Roy Thomas’dan Brian Boland’a kadar pek çok ismin yer aldığı Micheal Chabon Presents: The Amazing Adventures of The Escapist serisi; 2004 - 2005 yıllarında arka arkaya en iyi seri, en iyi antoloji dallarında Eisner ve Harvey ödülleri aldı. Kavalier & Clay, geçtiğimiz Mayıs ayında The Washington Post’da yer alan bir habere göre beyazperdeye aktarılacak. Oyuncu kadrosu için Tobey Maguire ve Natalie Portman isimler konuşulmakta. 2009 yılında gösterime girmesi planlanan filmin yönetmenliğini ise Stephen Daldry üstlenecek. Kaynak Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.