Jump to content

Friedrich Hölderlin Hayatı ve Şiirleri


semuel

Önerilen Mesajlar

 

Alman şair Johann Christian Friedrich Hölderlin, 20 Mart 1770'te Laffen'de doğdu, 7 Haziran 1834'te Tübingen'de öldü. Küçük yaşlarda babasını, büyükbabasını ve kardeşlerini yitirdi, bu ölümler Hölderlin'i çok etkiledi. Tübingen Manastırı'nda dinbilim, Jena Üniversitesi'nde öğrenim gördü. Hölderlin'in şiirlerini Schiller, Goethe'ye gösterdi, Goethe beğenmeyince müthiş bir düş kırıklığı yaşadı. Özel ders vererek yaşamını kazandı. Bordeaux'a gittiğinde sevdiği kadının öldüğü öğrenince ruhsal bozukluklar yaşamaya başladı. Stuttgart dönüşünde hükümet doktoru saldırganlık belirtileri saptadığından zorla Tübingen'e gönderdi. Çıldırdığı kesinleşince, yaşamının kalanını Neckar ırmağı kıyısında, gözetimine verildiği bir marangoz ailesinin evindeki kulede geçirdi. Tanrı'nın, doğanın ve insanın bir sayıldığı zamanlara geri dönmeyi istemiş, şairin Tanrı ile insanlar arasında bir köprü niteliği taşıdığına inanmıştır.

 

RUH HUZURU

İyi bir şeydir insanın uzaktan bakabilmesi hayata,

Ve anlayabilmesi hayatın kendini nasıl algıladığını,

Ayakta kalabilen, atıldıktan sonra tehlikenin kollarına,

Fırtınalarda ve rüzgârlarda yolunu bulabilmiş birisidir.

Ama güzelliği tanımış olmaktır daha da iyisi,

Bütün bir hayatın düzeni ve yüceliği olan güzelliği,

Harcanan çabaların zahmeti mutluluğun kaynağı olduğunda,

Ve bilmek, zaman içindeki onca zenginliğin adını.

Yeşillenmekte olan ağaç, dallarla örülü zirve,

Gövdenin üstündeki kabuğu saran çiçekler,

Tanrının doğasından gelme bir hayattır hepsi,

Çünkü üzerlerine eğilmiştir göğün bütün rüzgârları.

Ama meraklı insanlar kalkıp sorduklarında bana,

Bütün bunları hissedebilme cesaretinin anlamını,

Ne olduğunu kaderin, yücenin ve kazancın, derim ki

O zaman, hem yaşamak, hem de düşünmektir yaşadığını.

Eğer doğa yalın ve dingin yaratmışsa birini,

Bu bir uyarıdır insanoğluna neşeyle bakmam için,Neden?

Çünkü korkutur bilgeleri bile açıklık dediğin,

Ancak başkaları da gülüp şakalaşıyorsa tadabilirsin neşeyi.

Erkeklerin ciddiyeti, zaferler ve tehlikeler,

Kültürden ve bilinçten kaynaklanmadır bunların hepsi,

Hedef ise tektir: İyilerin en yücesi,

Kendisini varlığıyla ve güzel kalıntılarla belirler.

Bir seçkinler topluluğudur sanki bütün bunlar,

Onlardandır ne varsa anlatılmaya değer ve yeni,

Hiçbir zaman kaybolup gitmez eylemlerin gerçeği,

Tıpkı yıldızlar gibi, yaşam da görkem ve neşeyle parlar.

Gözüpek eylemlerdir yaşam denilen,

Yüce bir hedef, uyum dolu bir devinimdir,

Atılımlar ve adımlardır, mutluluk kaynağı erdemdir,

Ciddi iştir, ama katıksız gençliktir buna rağmen.

Pişmanlık ve geçmiş, bu yaşamda,

Temsilcisidir farklı bir varoluşun, biri yolunu

Açar zaferin, huzurun ve çekilmiş

Ne varsa yüce alanlara;Ötekiyse sürükler işkencelere ve buruk acılara

Yaşamı hafife alanlar yıkılıp gittiklerinde,

Ve imgeyle yüz dönüştüğünde

İyi ve güzel davranamamış birinin yansısına.

Bir yanda algınabilirliği canlı varlığın,

Öte yanda kalıcılık, insan eliyle,

Neredeyse bir ikilemdir, biri adanırken yalnızca

Duygulara, ötekinin yolu uzanır acılara ve yaratıcılığa.

Çeviri:

Ahmet CEMAL

 

YURT

Şendir dönüşü gemicinin yuvaya sakin akıntının üstünde,

Uzak adalardan, bereketli olmuşsa hasadı;

Öyle dönerdim ben de yurda, toplayabilseydim

İyilikleri acılar kadar.

Siz sevgili kıyılar, beni yetiştiren bir zamanlar,

Dindirir misiniz acılarını sevginin, vaat eder misiniz

Siz gençliğimin ormanları, geldiğimde

Huzuru yeniden bana?

Serin dere kıyısına, dalgaların oyunlarını,

Akıntının yanına, kayan gemileri gördüğüm,

Varırım hemen şimdi ve sararsınız beni,

Ki sarmalanmış gibi sağala yüreğim,

Siz sadıklar! Ama bilirim, bilirim,

Çabuk sağalmaz bu sevgi acım benim,

Söylemez hiçbir umut şarkısı bu, avunan

Ölümlülerin söylediği gibi gönülden bana.

Çünkü onlar, bize göksel ateşi ödünç verenler,

Tanrılar, kutsal toprağı da bağışlar bize.

Kalsın bu öyleyse. Bir oğlu gibiyim ben

Yeryüzünün: Sevmek için yaratılmış, acı çekmek için.

Çeviri:

Oruç ARUOBA

 

BU DÜNYANIN EN HOŞ ŞEYLERİ

En güzel şeylerini tanıdım bu dünyanın,

Gençlik saatleri çoktan akıp geçmiştir.

Nisan, Mayıs, Haziran ıraklara uçmuştur,

Tükendim yeter gayri zevki yok yaşamanın.

Hayatın çizgileri ne kadar değişiktir,

Tıpkı yollar gibidir, dağların hudutlanan

Bizim varlığımızı Tanrı'dır tamamlayan,

Sonsuz lütûflariyle, huzuru, ahengiyle.

Çeviri:
E. Mahir YALNIZ

 

HAYATIN YARISI

Altın armutlar asılı

Yaban gülleriyle beraber,

Göl içindeki ülkede,

Altından kuğuları

Öpücüklerden bayılmış,

Başlarını daldırıyorlar,

Mutlu serin sulara.

Yazıklar olsun bana!

Kış geldiği zaman çiçeği,

Güneşi, ışığı ve gölgeyi

Nerde bulacağım?

Duvarlar duruyor

Sessiz ve soğuk,şakır şakır rüzgârda

Bayraklar dalgalanıyor.

Çeviri:
E.mahir YALNIZ

--------------------

Yurdavarış, Hısımlara / . Hölderlin

 

1

 

 

 

Orada Alplerin içinde aydınlık gecedir daha, ve bulut,

Neşeliyi şiirleyerek örter orada esneyen koyağı.

Oraya buraya toslar, yuvarlanarak şakacı dağ havası,

Çamların arasından dikine pırıldar aşağıya ve yiter bir ışın.

Yavaşça ivedilenir ve dilegelir neşeden titreyen Kaos,

Biçiminde genç ama güçlü, kutlar sevgi çatışmasını

Kayaların altında, çalkalanır ve duraksar bengi sınırlar içre,

Çünkü daha Bakkhusca doğar orada gün.

Çünkü sonsuzca gelişir orada yıl ve kutsal

Saatler, günler, daha yüreklice düzenlenmişlerdir, birleşmişler.

Yine de, farkındadır zamanın şimşek kuşu ve dağların

Arasında, yükseklerde süzülerek çağırır günü.

Şimdi uyanır köy de, bakar oradan derinliklerin içine,

Korkusuz, yüksekliğe alışık, dorukların altından yukarılara.

Gelişmeyi sezerek, çünkü şimdiden yıldırımlar gibi düşerler eski

Su kaynakları, yıkılanın altındaki toprak nemlenir,

Ekho seslenir çepeçevre ve ölçülmez atelye

İşler durur gün ve gece boyu, bağışlar göndererek, yoksula.

 

 

2

 

 

 

Dingin pırıldar gene de gümüşsü yükseklikler,

Güllerle doludur şimdiden yukarıda ışınlı kar.

Ve daha da yüksekte, ışığın üstünde barınır saf

Kutlu tanrı, kutsal ışınların oyunuyla neşelenerek.

Dingin barınır o tek başına, aydınlık görünür çehresi,

Yaşam vermeye yatkın görünür o etherce,

Neşe yaratmaya, bizimle, nasıl, ölçüyü bilerek,

Bilerek soluklananları, çekinerek ve esirgeyerek gönderirse

Hakedilmiş mutluluğu kentlere, evlere, yavaş

Yağmurları, toprağı açmak için, olgunlaşan bulutları, ve sizi

En güvenilir havaları, sonra sizi, yumuşak baharları, gönderirse,

Ve yavaş eliyle neşelendirirse yeniden yastakileri,

Yenilerken zamanları, o yaratıcı, dingin

Yüreklerini yaşlı insanların tazeler, kavrarsa,

Ve gelip derinlere dek işlerse, açarsa, aydınlatırsa,

Sevdiği gibi, ve işte şimdi yeniden başlar bir yaşam,

Çiçeklenir yürek, eskisi gibi, çağın tini gelir,

Ve neşeli bir yüreklenme şişirir yeniden kanatları.

 

 

3

 

 

Çok şey söyledim ona, çünkü, şiirleyenler neyi anlasalar

Ya da şarkı yapsalar, çoğunlukla meleklere ve ona dairdir:

Çok yakardım, babayurdu aşkına, ki birden

Çağırılmadan buyurmasın hemen tin bize;

Çok şey size de, babayurdunda tasada olanlara,

Kutsal şükranın gülerek kaçakları geri getirdiği,

Yurttaşlar! sizin için, taşıdı beni gene de göl,

Ve dümenci oturdu dingince ve övdü yolculuğu.

Gölün yüzeyinde uyandı bir neşeli dalgalanma

Yelkenlerin altında ve şimdi çiçeklendi ve aydınlattı kent

Orada erkenden kendini, herhal gölgeli Alplerden

Geldi yönlendirilerek ve dineldi şimdi limanda gemi.

Kıyı ılık burada ve dostluklu açık koyaklar,

Patikalarla güzelce aydınlanmış, yeşilliklerini ve pırıltılarını gönderir bana.

Bahçeler uzanır barışmış, parlak yoncalar hareketlenmiş bile,

Ve kuşun şarkısı buyur eder gezgini.

Herşey tanıdık gözüküyor, çabucak gelip geçen selam bile

Dostlardan gelir gözüküyor, her yüz hısım gözüküyor.

 

 

4

 

 

Değil mi ya! doğduğun ülkedir, yurdun toprağı,

Aradığın, yakındır, gelip karşılıyor bile seni.

Ve boşuna durmuyor, bir oğul gibi, dalgalarla hışırtılı

Kapıda ve boşuna bakıp aramıyor senin için sevgi dolu adlar

Şarkılarla bir gezgin adam, kutlu Lindau!

En konuksever kapılarındandır ülkenin bu,

Çekiyor dışarıya gitmeğe, çok şey vadeden uzaklara,

Oraya, harikanın olduğu yere, oraya, tanrısal yabanılın,

Yüksek düzlüklerden aşağıya inen Ren’in gözüpek yolu açtığı,

Ve kayalardan şen şakrak koyağı çekip çıkardığı yere,

Oraya, aydınlık dağlardan geçerek, Komo’ya dek gezinmek,

Ya da aşağıya, günün değişimi gibi, geniş göle inmek;

Ama daha çekicisin sen benim için, kutsanmış kapı!

Yurdagitmeğe, bence bilindik çiçekli yolların olduğu,

Orada arayıp bulmağa toprağı ve güzel koyaklarını Neckar’ın,

Ve ormanlarını, kutsal ağaçların yeşilini, orada seve seve

Birlik kurduğu meşenin dingin kayınlarla, gürgenlerle,

Ve dağlarda bir yerin beni dostça tutsak ettiği.

 

 

5

 

 

Orada karşılarlar beni. Ey sesi kentin, ananın!

Gelirsin sen, uyandırırsın bende çok eskiden öğrenilmişleri!

Onlardır onlar hala! hala çiçeklendirir güneş ve neşe sizi,

Siz ey en sevgililer! ve neredeyse daha parlak gözlerde, eskisinden.

Evet, eskisi gibidir hala! Genişler ve olgunlaşır, gene de hiçbiri

Orada yaşayanlardan ve sevenlerden, geridurmaz sadakatten.

Ama en iyisi, bulgu, kutsal barışın

Kuşağı altında yatan, esirgenmiştir o gençlerden ve yaşlılardan.

Budalaca konuştum. Neşedir o. Gene de yarın ve gelecekte

Gidip seyrettiğimizde dışarıda yaşam dolu tarlayı,

Ağacın çiçekleri altında, baharın bayram günlerinde

Konuşurum ve umutlanırım çokça sizinle, ey sevgililer, onun üzerine.

Çok şey işittim büyük Baba’ya dair ve uzun süre

Sustum onun üzerine, o ki gezgin zamanı

Yukarıda yükseklerde tazeler ve hüküm sürer dağların üstünde,

O bahşeder bize hemen göksel armağanları ve çağırır

Aydınlık şarkıyı ve gönderir çokça iyi tinleri. Ah, gecikmeyin,

Gelin, siz koruyucular! yılın melekleri! ve siz.

 

 

6

 

 

Evin melekleri, gelin! damarlarına hepiniz yaşamın,

Bütün hepsini neşelendirerek, dağıtsın göksel olan kendini!

Soylulandırın! gençlendirin! ki insanca iyi hiçbirşey, ki

Günün tek bir saati kalmasın şenlerden uzakta ve hem de

Böylesi neşe, şimdiki gibi, sevenler yeniden bulurlarken birbirlerini,

Onlara ait olsun, kutsansın uygunca.

Kutluladığımızda ekmeği, kimi adlandırabilirim ve

Günün yaşamından dinlendiğimizde, söyleyin, nasıl getiririm şükranı ?

Yüceleri mi adlandırayım ? Yakışık almayanı sevmez bir tanrı,

Onu kavramak, neredeyse çok küçük geliyor neşemize.

Susmak zorunda kalırız sık sık; eksiktir kutsal adlar,

Yürekler çarpar ve gene de geri mi kalır söz ?

Ama çalınan bir çalgı ödünç verir her saate sesleri,

Ve neşelenir belki de göksel olan, yaklaşırken.

Hazırlar o bunları ve neredeyse varır şimdiden

Barışa tasa da, neşelinin altına gelip yerleşen.

Tasaları, bunun gibi, ister istemez, ruhunda

Taşımalıdır bir şarkıcı, sık sık, ama ötekiler değil.

 

 

 

 

 

 

 

 

(Heimkunft. An die Verwandten)

 

 

 

 

 

Kaynak: Defter dergisi, çev: Oruç Aruoba, sayı 25, 1995 sonbahar

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Pişmanlık ve geçmiş, bu yaşamda,

Temsilcisidir farklı bir varoluşun, biri yolunu

Açar zaferin, huzurun ve çekilmiş

Ne varsa yüce alanlara;

 

Ötekiyse sürükler işkencelere ve buruk acılara

Yaşamı hafife alanlar yıkılıp gittiklerinde,

Ve imgeyle yüz dönüştüğünde

İyi ve güzel davranamamış birinin yansısına.

 

Bir yanda algınabilirliği canlı varlığın,

Öte yanda kalıcılık, insan eliyle,

Neredeyse bir ikilemdir, biri adanırken yalnızca

Duygulara, ötekinin yolu uzanır acılara ve yaratıcılığa.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...