semuel Oluşturma zamanı: Şubat 19, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 19, 2009 Sonbahar Düşleri I Çamurdan oyuncaklarda dağıldı çocukluğum Başağın su sıkıntısında Hep ağrıdı yüzüme kazınan bozkır Ellerimdeki buhran, sesimdeki tenha Kimse işitmedi çan çiçeğini Topraktaki yangını bilmedi tohum Kırmızı soluğunda alev alev bir ırmak Ünlemsiz hayatları dolaştı durdu Yaban bir kederde kaldı akşamın eğrisi Beyazımda hırçın bir tarih bu yüzden (hem sadece beyazı anımsanır kadınların) Bu yüzden az pencereli açık yalnızlıklar Sonbahar üşümeleri ve saklandığım kuytular Kuytumda Yüzüne bıraktığım orman yitirdi yankısını Albümün tozunda darmadağın anılar Aynalar mı yanlış, kendime benzerliğim mi? Neye dokunsam çürüyorum kuytumda Benimki bir iç kanama, bir bozkır sıkıntısı Sözcükler dalgın ve upuzun üzüntü Çiçeğin ruhu üşüyor gürültünden Gölgen de kalmadı bak, o itiraz Bekleyiş eritiyor buzdan sarayı Nedense dili yok gecenin ağzında Dal üstü bir konmak bizimkisi Tanrılar bile baş edemedi işte sonsuzla Zaman unuttu dipteki batıkları Yollarda aynı kaygısızlık yine Şimdi ancak karanlığımıza gidebiliriz Boşluğunda dolaşıyor paslı bir hançer Kahverenginin hüzün olduğu kalıyor geride GÜNLER SÜPÜRÜYOR AĞITLARI Bir bomba gibi düşüyor sözcükler usuma ve bir infilâk Rüzgâr çıkarsa dökülür yapraklarım Her şiir yeni bir sancıdır Bir balerin, çiçek kadar yumuşak adımlarıyla Okşayıp gidiyor yüreğimi Günler süpürüyor ağıtları Kara bir asker botunun altında çiğnenmiş papatya artığı İyi ki gökyüzüne basamıyor ayaklarımız Daralma Sokaklar gökyüzü insin diyedir aşağı Çocuklar oynasın diye Sokaklar pencereler baksın diyedir birbirine Dertleşsin diye Önce yüzüyle eskir evler Yavaş yavaş kaybeder beden ısısını Sesi yetmez olur da odalara Bahçelere zor atar kendini Suskunlaşır kapılar, pencereler uykulu Dört duvarın sohbetidir oda Evler hâlâ konar göçer çadırı çoğumuzun Ölümü büyüttüğümüz ipek kozalar Öyle daralttık ki içimizi Bir saksılık toprağa yer yok Herkesin kendini gösteriyor pusulası Ağaç kendi göğünü biliyor sadece Ve tüm yolculukların sonunda Oteller kolayca terkedilir de peki ya evler... Eski Alınganlık Bir yağmuru koymak var sabahın yanına Bir yağmuru şimdi üzgün boynuna Nehirlerin dinlediği seslerdik İçimizden sular geçti İçimizden sessizlikler dalgınlıklar Baktık acımız bir perde Kapattık Şimdi durup dokunsam bir yalnızlığa O yalnızlık bir yağmura uysa Aksak zamanın ucuna aksak Bir yokuş var bir yok oluş Tırmansak -Onlar eski bir alınganlığı koydular önüme ben kuşları anladım bundan 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Nisan 1, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 1, 2009 Gölge Sarı bir sabıra bakar insan bazen Sarı bir sabır ne kadar insansa İnsan bazen zeytinlere gider Atları doyurur, perdeyi eller Bazen olur bir dilin de öldüğü Karıncanın güldüğü bazen olur Bir sözcük diğerini gider bulur Kabuğuna çekilir ceviz Bir böcek sesini birden unutur Akşam gizliden arka bahçede Arka bahçede gizliden Bir sonsuz büyür durur Bizim değil gölgelerindir dünya Gonca Özmen 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Manje_Loa Yanıtlama zamanı: Nisan 2, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 2, 2009 Çünkü Annem Çünkü annem bir yorgun zorunluluk Yüzünde içi çiçekli eski kutu duruşu Neydi unuttuğu mutfağa girip çıkarken? Dalgınca boyayıp duruyordu kirli göğü -Annem yelkovanın bıkkın dönüşü Tek katlı evlerde mutluluklar aradı. Yok. Çok çocuklu evlerde cıvıltılar istedi. Yok. Çukur yerlerinde geçmişin titreyişi Toz suretinde yapışmış anılar duvara - Annem bir tekerlemeydi odalarda Geçkin yazlarla soldu ahşap düşleri Eski bir telaşın dinmez sancısında Ağlardı annem gülmek gibi dururken Küçülür incelirdi aya baktıkça -Annem balkıyan bir göl gülümsemesi Bir kuşun uçuverişi gibi kolay ölümler çağı Rahat yataklarda dikeni batar gecenin Örterken annem yıllanmış perdesini Babam bir ünlemdi akşamla uzayan -Annem ki deltaların yazılmamış tarihi AŞK BATIMI usulca geçtim yüzünü ardında dağlar vardı -rüzgarlar- kurt izlerinde uluyan zemheriler vardı /çık git yüzünün inkarı olmaya.../ zaman can çekişiyor şimdi göçüğü altında eski aşkların yüzün derin bir kılıç izi aklımda daralir kör akrebin parantezi kadar sürgit yanılsamadır - dönüp geldiğim- kimin kıyısında dursam artık bir rengin usul usul dağılışı gibiyim /unutma... kırmızı olur aşkbatımları.../ insan kendinde eskir zaman, sık yıkanan iç çamaşırlarda zaman ki uzaklıktır - ağrılı - vedasiz çekip gitmesidir bir günün bir sigaranin sessiz tükenişi - dumanlı - ve gizli aşklara sığınaktır - deniz kabukları - /dön gel, sonsuz uzaklık olmaya.../ BANA BEKLET bana beklet yontusunu ayaklarının bana beklet saksında o mahcup çiçeği ben ki beyaz bir sayfanın sıkıntısındayım yüzümde suskun ev tenhaları yüzümde geçkin bir elmanın kurtları ah hanginize baksam bir bahçe dağınıklığı geçsem içinizden geçsem kederimdeki faytonun ağır aksaklığı bana beklet bu yara bilincini ve uçurum ürpertisini ölümlü olmanın ben ki kuşların göç zamanıyım büyüttüğünüz kötülük yılanı hüzünle uzandığınız yatakta ah bilmemenin geniş huzuru korkuyu getirdi rüzgar öylece koydu aramıza bitir sessizi ve yeniden başla bir diğeri: dağilma sözün ateşle bir ilgisi olmalı alevlenip sönmekle aşkın gölgesiz olduğum doğru, apansızlığım da dokunsan dağılacak yüzümün eğrileri gizliden düşeceğim sabahın boşluğuna bahçenin duvarı yok ki gizlensin balkonda hıçkıran çamaşırlar küf ve nem kokusu ve dalgın bir evin durmadan soyunması çocukluğuma taş sırrını unuttu ada hapsindeyiz, kayık gitti issız kaldım suyun gövdesinde anlatmayın artık iki kişilik aşkları çoğul ekleri de yaşar yalnızlığı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
dark death Yanıtlama zamanı: Haziran 21, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 21, 2009 Sanki Yokum Beni böyle uzun sev Gölü delirt Tutuştur suyun kanını Gitmeni yalanlayan kuşlar bul Bir küflü yorgunluk Zamansız bir deniz kaldı Gecenin avuçlarında Hem varım sanki yokum Beni böyle ıslak sev Gizimi dağıt Kuşlar demiştik kuşlar Kal öyle Öyle rüzgarlı Ahşap bir kapı Açılıyorum sana Böyle Rüzgarlar Böyle şeyler oluyor işte böyle rüzgarlar Bu güz balkonu beni çağırıyor Neyi dağıtıyor elin akşamda Ben saçlarımı topluyorum ırmakları da Sonra gidip bir şiirin önünde soyunuyorum Bir çocuğu öpüyorum adı sevişmek oluyor Her şey bizden ayrı Her şey biz varken yan yana oluyor Bu oluşa biraz keder ekliyorum Ellerinde bir ağaç Ellerinde telaşlı bir ağaca bakıyorum Sen oturup şeftali yiyorsun Otlar diyorum yürüyor görmüyorsun Sıkıntılı bir yağmur geçiyor pencerelerden Kendime sesleniyorum ses vermiyor Ah sevgilim aramızda bir iğne Beni sana dikiyor Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
eisenheim Yanıtlama zamanı: Haziran 21, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 21, 2009 Gitmeni yalanlayan kuşlar bul Süpermiş... Benden de bir tane: KİME KALIRSA Sular varken eski sular Bana kaldı bir akşamı söylemek Bir dalgınlıktan geldim ben bir dalgınlıktan Gittiğim kime kalırsa Çağırır evlerden uzun sesler Getirilir biri uykuda Her şey kendine gizlenir neden Gizlendiğim kime kalırsa Paslı bir kapandır insan paslı bir kapan Çalışır saat ölünün kolunda O bitmez sıkıntıyım neden Sıkıldığım kime kalırsa Dönsem havada dönsem Döndüğüm kime kalırsaGonca Özmen Ayrı ayrı teşekkürler:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.