schizophrana Oluşturma zamanı: Mart 2, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 2, 2009 İNSAN KURBANDAN BİTKİ VE HAYVAN KURBAN TÖRENLERİNE İnsanlığın ve uygarlığın en önemli aşamalarından birisinin de ; insan-sunu kurban törenlerinden , bitki ve hayvan-sunu kurban törenlerine geçiş olduğunu söyleyebiliriz. İNSAN KURBANI VE YAMYAMLIK Ancak bu büyük devrimin yeryüzünün her yerinde ve aynı anda gerçekleşmediği ; aksine -geçtiğimiz son yüzyılda Afrika’da ve ilkel toplumlarda resmi kayıtlara geçen “insan kurban” ve “yamyamlık” olaylarına bakılırsa- insanlığın bu en önemli dönüşüm noktasının (henüz) dönüşmediği toplumlar olduğu gerçeğine varırız. BİLİNÇ ALTINA İTTİĞİMİZ UZAK GEÇMİŞİMİZ İlginç olan “insan kurban” edilmesinden (korku ve dehşetle de olsa) konuşabilmemize karşın , insan kurban geleneğinin uzantısı olan “yamyamlıktan” söz etmekten özenle kaçınmamız olsa gerek. Oysa “insan kurban” etme ile “yamyamlık” ayrı ayrı yapılan işlemler veya “gelenekler” değildi. İnsan kurban edildikten sonra topluca yeniyordu ki ; bunun paraleli ve yansıması bitki ve hayvan kurbanlarının da toplu bir yemekle tüketilmesinde görebiliriz. SEVDİKLERİMİZE NEDEN “YERİM SENİ” DİYORUZ ? Dilimizdeki sevdiklerimize/ya da sevmediklerimize zaman zaman takılırken söylediğimiz “yerim seni” gibi sevgi(!) sözcükleri ile “birbirini yemek” , “kana kana içmek” gibi deyimler ; kimbilir , belki de insanlık tarihimizin unutmak için bilinçaltına ittiğimiz “insan kurbanı ve yamyamlık” döneminin kalıntıları ve izleridir ! MASALLARDA VE MİTOLOJİDE YAMYAMLIK VE KURBAN GELENEĞİ İZLERİ Masallarda “insan yiyen canavarlar”/”devler”/”dev anaları”nda ; mitolojide “Kiklop”/Tepegöz ve “Sfenks” figürlerinde ; Antik Tiyatro’da ise özellikle Euripides’in “Baccalar” oyunu olmak üzere , pek çok antik oyunda “insan kurbanı geleneği” ve “yamyamlık” olgusuna açık veya örtük bir biçimde rastladığımızı öne sürebiliriz. BACCALAR/BAKKALAR Anadolulu yazar Euripides , “Baccalar” adlı oyununda , (tiyatroya kaynaklık eden Dionysos’un) “Bachantalar Törenlerinin” Lidya’da doğarak ve Trakya üzerinden nasıl Yunanistan’a geçtiğinin oyununu yazmıştır. Yunanistan’dan Roma’ya geçen bu törenler , Roma’da (Bakkhos’tan alınan adı ile) “Baküs” adı ile anılacaktır. TEBAİ KRALI PENTHEUS BACCALARCA PARAMPARÇA EDİLİR “Baccalar” oyununda şarap tanrısı Dionysos/Bakkhos ve onun törenlerini Yunanistan’a sokmak istemeyen Thebai kralı Pentheus , -aralarında bizzat kendi annesi (Agaue)nin de olduğu- çılgın mainadlar/manyaklar alayı tarafından paramparça edilir. “YAMYAMLIK” AÇIK DEĞİL ÖRTÜKTÜR Oyunda kral Pentheus’un –özellikle- “yamyamca” yenildiği açıkça vurgulanmasa da ; “bir aslan/panter/Pentheus” sanısı ile paramparça edilen kralın ; bu kırlarda koşarak çılgınca dans eden esrik canavarlaşmış bacalar ve mainadlar tarafından “bir kurban töreni ile kafasının gövdesinden ayrıldığı ve çiğ çiğ yenildiği” , ima edilir. EURİPİDES’İN SÖZLERİNDEKİ KANIT “Koşmak ne güzel dağlarda/Bakkhos alaylarının ardından!/Sarılıp gezmek benekli ceylan postuna,/Serilip yatmak toprağa!/Yakalayıp boğazlamak yaban tekelerini,/Kanlarını içmek , çiğ çiğ yemek etlerini!”(“Baccalar”, Çev:Sebahattin Eyüboğlu , Maarif Matbaası , Ankara ,1944,Sh:11) BACCA TÖRENLERİ LİDYA/ANADOLUDAN YUNANİSTANA GEÇER Sonuç olarak “Baccalar” oyununu bir kaynak olarak kabul edebilir isek ; Bakkhos’un “Ben Lydya’nın, Phrykia’nın altın ovalarından geliyorum” dediğine bakılırsa ; oyunda “Asya” diye geçen “Küçük Asya”/”Anadolu”da da bir zamanlar (çok uzak bir geçmişte) insan kurban sunu törenleri ile buna bağlı olarak (bir din töreni içinde de olsa) “yamyamlık” olduğunu kabul etmemiz gerekebilir. ANTİK TİYATRODA KURBAN FİGÜRÜ Toplumun kötülüğü aktardığı “Günah Keçisi” ve toplumun esenliği için “kurban edilen Tanrı-kral” motifi Antik Tiyatroda , “Baccalar” oyununda “ Penteus”un yanı sıra pek çok oyunda ; “Oidipus” , “Medea” , “Aias” , “Antigone” , “Orestes Üçlemesi” vb. karşımıza çıkar. SÜMER AKİTU ŞENLİKLERİNDE (OYNANAN) İNANNA VE DUMUZİ MİTOSU Ama isterseniz dikkatimizi ana kaynaklardan birine ; Sümer “Dumuzi ve İnanna” mitosuna çevirelim. Yeryüzünün belki de bu ilk feminst eserinde İnanna/İştar yeraltına iner ve burada Yer altı Tanrıçası kızkardeşi Ereşgikal tarafından öldürülür. İnanna , yeraltına inmeden önce , vezirine üç güne kadar dönmezse tanrılara başvurmasını söylemiştir. “CANINA KARŞILIK CAN ARAMA” MOTİFİNİN KAYNAĞI Üçüncü gün vezir tanrılara başvurur ve tanrılar da vezire ölüyü canlandıran şarap ve ekmeği verip onu yeraltına gönderirler. Vezir ,kutsal şarap ve ekmeği vererek İnanna’yı diriltir. Ancak , Yer altı Tanrıçası Ereşgikal , İnanna’nın gitmesine izin vermez. Yer altı yasasına göre , İnanna ancak “canı yerine başka bir can” bulursa ölümden kurtulabilecektir. BU MİTOSTA TANRIÇA-KRALİÇE CANI İÇİN CAN ARAR İnanna , yanına verilen iki cinle birlikte yeryüzüne çıkar ve canı için canını feda edecek birini aramaya başlar. Hangi Sümer kentini geçseler , cinler o kentin kralını alıp götürmek isterler fakat İnanna (kendisine saygılı oldukları-ve taptıkları- için) hiçbirine kıyamaz. Sonunda vara vara İnanna , yola çıktığı kendi ülkesine varır ve burada kral kocasını (Ereşgikal’in gönderdiği) sevgilisi ile baş başa bulur. DUMUZİ , İNANNA’YA CANINI GÖNÜLLÜ DEĞİL ZORUNLU OLARAK VERİR İnanna’nın kocası kral Dumuzi , İnanna’yı görünce ne ayağa kalkar , ne de önünde eğilir. Üstelik yüzünü başka yere döner. Bu saygısızlık ve üstelik aşağılama karşısında İnanna , Dumuzi’yi kendi elleriyle cinlere teslim eder , “-Alın , bunu götürün ; canım yerine canın verecek (!)” der. ALCESTİS” VE “DELİ DUMRUL” BENZERLİKLERİ Görüleceği üzere Euripides’in “Alcestis/Al kesti” oyunu ile Dede Korkut’un “Deli Dumrul /Dumuzi(?)”hikaye/destanı ve ondan esinlenerek Güngör Dilmen Kalyoncu’nun yazdığı “Deli Dumrul” oyunu hem birbirlerine ve hem de Sümer Dumuzi ve İnanna mitine çok benzer ki sonuncusunun diğer hepsine kaynaklık ettiğine kuşku yoktur. BİR KURBAN TANRI-KRAL PROTO TİPİ OLARAK DUMUZİ Sonuç olarak “Dumuzi”nin , mitolojide ve antik tiyatro oyunlarında karşımıza çıkacak olan “kurban Tanrı-kral” motifinin bir prototipi olduğu söylenebilir. Şimdi artık antik tiyatroda “kurban kral” örneklerimize geçebiliriz. SOPHOKLES’İN “AİAS” OYUNUNDA “İNTİHAR” VE “KOYUN” NEYİN SİMGESİ Sophokles’in “Aias” oyununda , “ölen Akileus’un silahları için yapılan yarışmayı Agamemnon ve kardeşi Menelaos’un hilesi ile kurnaz Odiseus’un’un kazanması üzerine , Aias’ın intikam için her üçünü de öldürmeye giderken , Tanrıça Athena tarafından çıldırtılarak düşmanları yerine bir koyun sürüsünü katletmesi ve kendisine gelince de içine düştüğü utançla intihar etmesi” hikayesinden geriye kalan nedir ? ESKİ ÇAĞLARDA “İLK DOĞAN” TANRILARA SUNU-KURBAN EDİLİRDİ Tanrıça Athena ; Agamemnon , Menelaos ve Odiseus’un (canları) yerine Aias’a koyun (canları) kurban ettirir. Daha sonra da Aias’ın bizzat kendisi de intihar ederek kurban olur. Çünkü bu oyunların yazıldığı dönemlerden çok daha eski çağlarda kral olmak demek , yeni yılla birlikte kurban edilmek demekti. Ayrıca mitolojide “insan/hayvan /ya da bitki ; ilk doğanın tanrıya sunu-kurban edilmesi” sık rastlanan bir motiftir. Ve Aias da Selamis kralı Telamon’un büyük oğluydu. Tıpkı Menelaos’un ağabeyi (ilkdoğan) Agamemnon gibi. ESKİ ÇAĞLARDAKİ TANRIÇANIN EŞİNİN HER YENİ YIL KURBAN EDİLMESİ GELENEĞİ Aishülos/Eschyle’un Oresteia Üçlemesi (triogie)’sinde ilk oyun “Agamemnon”dur. Bu oyunda da Akha kralı Agamemnon , Troya seferi dönüşünde karısı Klyteimestra tarafından (kocasının kızları İphigenia’yı Troya seferi öncesi kurban etmesi gerekçesi/ ya da bahanesiyle) öldürülür. İlginç olan Agamemnon’u öldürdükten sonra evlendiği sevgilisi, Aigisthos da (oğlu Orestes tarafından) öldürülür. Bu uygulama da Ana Tanrıça ile evlenen kralların yıl sonunda kurban edilmeleri geleneği ile uyum içindedir. PROMETEUS VE İLK KURBAN KAHRAMAN ! Aiskylos’un “Prometeus”/Pir Mete (!) oyunu , ateşi insanlara vererek uygarlığı başlatan Prometeus’un bu büyük suçunu (!) Zeus’un adamları Bia ve Kratos (Güç ve Zor) tarafından Kafkas kayalıklara çakılarak cezalandırıldığı sahne ile açılır. Prometeus , uzun tiradında burada (suçsuz ve günahsız olduğu halde )nasıl kurban edildiğini anlatır. PROMETEUS ; YARI VAFTİZCİ YAHYA VE YARI İSA ! Prometeus , sözcük anlamı ile “öngören/kahin/aydın” demektir. Zeus’a kafa tutmaktan çekinmez , hatta onun iktidarının Herakles/Herkül tarafından yıkılacağı kehanetini yapar oyunun sonunda. Prometeus bu haliyle ( gelecek yeni kurtarıcıyı haber vermesi ve haksız yere öldürtülmesi ile ) bir yandan Vaftizci Yahya’ya ; kurbanlık koyun gibi -bir çeşit-çarmıha vurulmasıyla da- öte yandan Nasıralı İsa’ya benzetilebilir. PROMETEUS VE İSA ARASINDAKİ BENZERLİKLER ! İsa , Golgotha tepesinde ve Prometeus de Kafkas kayalıklarında (dağlarında) çivilere çakılır ; çarmığa gerilirler. İkisi de işkenceden geçer. İkisi de asilikle suçlanırlar ve ikisi de zalimlerin (ezenlerin) düzeninin yıkılacağını ve mazlumların(ezilenlerin) düzeninin kurulacağını haber verirler. İSA NEDEN KUZU İLE ÖZDEŞLEŞTİRİLİR İkisi de bu uğurda Tanrılara kurban edilirler/olurlar. Hatta İsa , bizzat kuzu ile özdeşleştirilir ki kurban motifi iyice vurgulanır. (Sırf bu yüzden olsa gerek-Sefa Kaçmaz’a göre , Avrupa’da kuzu eti tüketimi -diğer etlere ve bizdekine oranla- çok daha düşüktür.) BİR KADER MAHKUMU VE KURBANI OLARAK OİDİPUS Sophokles’in “Oidipus”u ise Apollon kahinlerinin yaptığı uğursuz ve zalim kehanetin /yazgının kader mahkumudur. Bu kahanet , “Baba katili ve annenin kocası olacaksın!”dır. Zavallı Oidipus bu kahanet/yazgıdan kaçtıkça daha bir ağlarına dolanır bu kaderin. OİDİPUS’UN LANETLİ SOY OLMASININ SIRRI VE KURBANLIK MİRASI Önce ailesi bu kehanetten kurtulmak için Oidipus’u daha bebekken dağda öldürmesi için bir çobana teslim ederler. Çoban bebeği öldürmeye kıyamaz ve onu komşu ülkenin çobanına verir. Çoban da bebeği ülkenin çocukları olmayan kral ve kraliçesine evlatlık verir. Oidipus büyüyünce o uğursuz kehanet ile karşılaşır. Kaderinden kurtulmak için kaçarken komşu ülkenin kralı ; bilmeden öz babası ile karşılaşır. Yol verme tartışması yüzünden Oidipus (bilmeden) öz babasını oracıkta öldürüverir. Sonra da ülkeye musallat olan Sfenksi öldürerek /ya da kovarak- yine bilmeden- öz annesi ile evlenir ve ondan dört çocuğu olur; Polineikes , Etoekles , Elektra ve Antigone. OİDİPUS-İOKASTE VE HEKABE PARİS BENZERLİĞİ Görüldüğü üzere Oidipus hikayesinde masallar , efsaneler , mitler birbirine karışmıştır. Oidipus ve İokaste ile Paris ve Hekabe birbirine paralel iki öyküdür. Paris için de Troya kahinleri anne Hekabe’ye “Karnından çıkan bir ateş topu Troyayı yakıp yıkacak” kahanetini yaparlar. Bu yüzden Hekabe ve Priamos kehanetten kurtulmak için bebek Paris’i dağda öldürmesi için bir çobana verirler. Çoban da çocuğu öldürmeye kıyamaz ve dağa bırakır. Dağda bebeği başka bir çoban bulur ve büyütür. Çocuk büyüyünce Troya’ya döner ve kehanet gerçekleşir. ESKİ ÇAĞLARDA “KIRKLAR” GİZEMİ Priamos’un “elli çocuğu” vardır. Dede Korkut’un “kırk yiğidi” ve Bin bir Gece Masallarının “kırk haramisi”… Alevi Bektaşi geleneğinde ise “Kırklar Meclisi” vardır. “Kırk kilise” –“Kırklar- eli” , “kırkı çıkmak” vb. deyimlerin kaynağı , nedir bu kırk sayısının kökeni/gizemi ve sırrı ? KARDEŞ VEYA ANA-OĞUL TANRI VE TANRIÇALAR Eski toplumlarda bazı Tanrı ve Tanrıçaların (Kybele ve Attis , İsis ve Osiris) kral ve kraliçenin (İocaste ve Oidipus) kardeş veya ana-oğul olması (gerçekte) ne anlama geliyordu ? ESKİDEN DÜĞÜNLER NİÇİN KIRK GÜN KIRK GECE SÜRÜYORDU ? Bir görüşe göre , eski toplumlarda düğünlerin kırk gün , kırk gece sürmesi de bu “kırklar geleneği ile ilgiliydi. Bu görüşe göre “kırk sayısının gizemi” ; toplumu/klanı oluşturan “ kırk soy/boy/budun/aile/ulu” sayısı ile ifade olunan örgütlenme biçiminde yatıyordu. “Kırklar” bir araya geliyor ve içlerinden birini Kağan/Hakan/Kral /(King) seçiyorlardı. Kırk gün süren düğünler de bu yılda bir kez bir araya geldiklerinde kırk ayrı ailenin birer gün kutlanması demek olmalıydı. “SIR” ESKİ TOPLUMLARIN ÖRGÜTLENME BİÇİMLERİNDE Mİ ? Soylar “anayanlı” ya da “babayanlı” olarak ; “kızkardeşler” ve “erkekkardeşler” olmalarına göre ikiye ayrılıyor olmalıydı. “Yer ve Gök” / “Dişi ve Erkek” / “Çiftçi ve Çoban” / Güneş ve Ay” vb. ikililer bir araya gelerek eski toplumları oluşturuyor olsa gerekti. İSİS VE OSİRİS , NASIL “HEM KARDEŞ HEM DE KARI KOCA EŞ” OLUYORDU ? İşte eski toplumların “anayanlı” veya “babayanlı” olmasına göre seçilen kral ve kraliçenin/gelin ve damadın “anaevine” ya da “babaevine” gitmesine göre akrabalık/soy ilişkileri de belirleniyor gibi görünüyor. Örneğin İsis ve Osiris (Aşağı ve Yukarı Mısır) birleştiğinde , Mısır anayanlı bir ülke olduğu için ; Osiris de (muhtemelen) Anatanrıçanın nüfusuna geçmiş sayılıyordu. Dolayısıyla , İsis ve Osiris –böylece-“ hem kardeş hem de karıkoca-eş” oluyor olmalıydı. (Bkn. “Tevrat’taki Firavun ile İbrahim ve hem karısı hem de kız kardeşi Sera” kıssası.) ATTİS VE KYBELE , NASIL “HEM EŞ , HEM DE ANA OĞUL” KABUL EDİLİYORDU ? Attis ve Kybele ilişkisi –Anadoludaki Anatanrıça eksenli anayanlı bir toplum modeli ve örgütlenme ve hukuk ilişkileri düzeni yüzünden- buradaki Tanrı ve Tanrıça da ; hem eş ve hem de ana-oğul olarak tanımlanıyordu. “Attis ve Kybele” ile “İsa ve Meryem” benzerlikleri başka bir yazı konusu. “Bacıyan-ı Rum”/”Anadolu Bacıları” ile yine Anadolu merkezli “Amazon Efsaneleri” işte hep bu neolitik Ana Tanrıça kültünün her çağ ve dönemde güncellenmesinden ibaret olabilir. OİDİPUS VE İOCASTE MİTİ , ATAERKİL (ZEUS VE OLİMPOS) DÜZENİNİN ESKİ ANAERKİL DÜZENİ VE TANRIÇALARINI “ŞEYTAN” İLAN EDEREK ÇARPITMALARININ VE KARİKATÜRİZE ETMELERİNİN BİR SONUCU OLABİLİR Mİ ? Bu soruya ışık tutacak pek çok örnek bulunabilir : İşte Amazonlar ; efsaneye bakılırsa erkeksiz bir toplumda ve ok atmada kolaylık olsun diye (belki erkeklerin sünnetine paralel bir eriştirme töreninin kalıntısı da olabilir bu) sağ memelerini yakıyorlarmış ! İLYADA’DA AMAZON KRALİÇESİ PENTHESİLEA İlyada’da amazonlar bir ordu ile Troya’nın yanında Akha ordusuna karşı savaşa katılırlar ve başlarındaki Penthesilea adlı bir kadın önderleri vardır. Homeros’un anlattığına göre Akileus ve Amazon Kraliçesi teke tek savaşırlar. Zırhı ve başlığı yüzünden Penthesilea erkek sanılır. Kraliçe dövüşte yenilip de başlığı başından fırlayınca uzun saçları ve güzel yüzü ortaya çıkar. Kraliçe öyle güzeldir ki Akileus –ölüm döşeğindeki-kraliçeye aşık olur ! ODİSEA’DA BÜYÜCÜ VE CADI TANRIÇALAR Odisea’da geçen Tanrıçalar ise Penthesilea kadar şanslı değildir ; Penelope ve Kirke (“Kirke” , “Macbeth” oyununda da geçer) insanları domuza çeviren –ve tabii ki yiyen-korkunç büyücüler ve cadılar olarak çizilir. MEDUZA , GORGONLAR VE ŞAHMERAN ; YILANLI TANRIÇALAR “Meduza” ve bacıları “Gorgonlar” , Girit-Minoen’inin elinde yılanlar tutan göğüsleri açık Ege Ana Tanrıçasının , Minoen İştar’ının çarpıtılmasından başka ne olabilir ? Meduza’nın Ortadoğu ve Anadolu’daki paraleli/yansıması/benzeri olan “Şahmeran” da yine aynı şekilde Ana Tanrıça’nın karikatürize edilmesi olarak yorumlanabilir pekala. İSLAM ÖNCESİ ARABİSTAN TANRIÇALARI ; KYBELE , LAT , UZZA VE MANAT Son bir örnek vererek bu bölümü noktalayalım : “Kybele” , “Lat , Uzza ve Manat” da büyük bir olasılıkla İslam öncesi Arabistan’da çok tanrılı dönemlerde tapınılan tanrıçalar olmalıydılar. ANATANRIÇADAN SFENSK’E ; ATTİS KYBELE’DEN OİDİPUS VE İOKASTE’YE İşte “Oidipus” oyununda , onun İokaste ile ilişkisini işleyen mitos , İÖ beşinci yüz yıllarında artık masallara ve mitlere karışmış eski toplumsal düzeneğinin anılarından ve kalıntılarından (Ana Tanrıçanın çarpıtılarak “Sfensk” masalına dönüştürüldüğü , eş ve anaoğul Tanrı ve Tanrıçalar/Kral ve Kraliçeler dönemlerinin sisli puslu anılardan yapılan güncellemelerden ) başka bir şey değil gibi görünüyor. ATAERKİL DÜZEN OİDİPUS VE İOCASTE’DEN NE İSTEDİ ? Sonuç olarak Oidipus da bir kurban-kraldır. Onun “kurban”lığının sebebi , tanrıların alanına giren gerçekleri ortaya çıkarmak için sonuna kadar gitme cüreti ve “tanrıları kızdıran kibri” (Hübris)dir. Oidipus’un geçmişi ortaya çıkarması üzerinden seyirciye bir toplumsal ders verilir : “İnsanın, insanlık ve uygarlık uzak geçmişi konusunda-Tanrılara kafa tutarak- fazla meraklı olmaması ve geçmişini kurcalamaması ; aksi takdirde-Tanrıların onu cezalandıracağı ; korku ve utanç duyabileceği gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalabileceği” ibret dersinden ibaret bir pasion-moralite (Acı ve etik/ahlak) oyunudur bu. ANAERKİNİN VE BABAERKİNİN HESAPLAŞMA ALANI OLARAK OİDİPUS OYUNU Zira Tanrı (buyruk/yasa/nomen-namos)lar(ın)a karşı çıkmak en büyük “Oidipus”luk/ “Edepsiz”likti ! Özetle ; “Oidipus” oyunu , ataerkil düzenin eski anaerkil düzeni ile hesaplaştığı ve onu kurban-kral Oidipus üzerinden yaptığı ve anaerkil düzeni İocaste üzerinden kurban ederek cezalandırdığı bir oyun olduğunu söyleyebiliriz. ATAERKİNİN ZAFERİ OLARAK OİDİPUS OYUNU VE SEMELE BENZERLİĞİ “Oidipus” oyununda ortaçağ karanlığının mantığı sezilir : “bilinemezcilik” , “kadercilik” . “ Gerçeğin ve bilimin peşinden sonuna kadar gitme” ; yoksa sonun Oidipus gibi olur ; gerçeğin tanrısal ışığı (Platon’un mağarasından çıkan insanlar ve Zeus’u çıplak gözle görmeye kalkan Semele gibi) çarpılır , kör ve kül olurlar ! Tanrısal ateş ve ışığı Prometeus gibi göklerden yeryüzüne ; ölümsüzlerden ölümlülere indirenler lanetlenirler ! “KURBAN” ANTİGONE Çağımıza yaklaştıkça tiyatronun kaynağındaki “günah keçisi” ve “kurban geleneği” kılık ve anlam değiştirmeye başlar. Antigone , Kreon’un ölçüsüz “Etoekles ile Polineikes’in cesetleri gömülmeyecek , kurda kuşa yem olacak , her kim ki onları gömmeye kalkacak , o dahi ölüme mahkum olacak” devlet emirleri karşısında ; inancı gereği “Her ölü toprağa gömülmelidir” diyen Tanrı Zeus emirlerini savunurken bir başka ölçüsüzlüğe düşmesinin kurbanı olacaktır. SHAKESPEARE TRAGETYALARINDA KURBAN Shakespeare tragetyalarında “günah keçisi” ve “kurban geleneği” devam etmekle birlikte “kurban edilen Tanrı-kral” kökleri unutulmuş ancak kalıntıları yaşamaya devam etmektedir. Hemen her tragetya içinde veya sonunda bir “kurban kral”motifi bulunmaktadır. “KURBAN” HAMLET “Hamlet” oyununu başladığında eski kral (baba) Hamlet’in haksız yere amcası Cladius tarafından (kurban)/katledildiğini ve bu yüzden hortladığını öğreniriz. Finalde sahneye gelen komşu krallığın prensi Fortenbras’ın ağzından ; baba Hamlet’in de zamanında Fortenbras’ın babasının bir takım topraklarına –haksız bir biçimde- işgal ettiğini ve genç Fortenbras’ın adalet için Danimarka’yı işgale geldiğini işitiriz. Başta açılan çember sonda tamamlanmış , kan kanı çağırmış , adaletsizlik adaletsizliği davet etmiş ve sonunda suçsuz Hamlet de kokuşmuş Danimarka’nın saray entrikaları yüzünden kurban olmuştur. MACBETH , KRAL LEAR , OTHELLO , ROMEO VE JÜLİET OYUNLARINDA “KURBAN” “Macbeth” ise ölçüsüz iktidar hırsının dışavurumu olan cadıların iki anlamlı kehanetlerinin kurbanı olacaktır. Lear ve kızı Cordelia’nın tavizsiz inatlarının ; “Othello”da Desdemona’nın Casio’ya olan iyiniyetinin ve Othello da İago’ya yaptığı haksızlığın ; “Romeo ile Jüliet”in iki düşman aile arasındaki kan davasının ve sabırsız gençliklerinin kurbanı oldukları söylenebilir. JÜL SEZAR VE “ESKİ VE YENİ KRAL” MOTİFLERİNİN KÖKENİ “Jül Sezar”ın özellikle martın 15. de senatoda topluca öldürülmesi tesadüf olmasa gerektir. Çünkü bu 15 Mart günü , Avrupa’da baharın gelişinin ve kurban törenleri ile kutlandığı şenliklerin tarihidir. Shakespeare tragetyaları özetle “Eski Kralın” (kurbana) gidişi ve “Yeni Kralın” (tahta) gelişi çemberleri üzerine kuruludur : SHAKESPEARE TRAGETYALARINDA “ESKİ VE YENİ KRAL” ÇEMBERİ “Eski (Yılın sembolü) Krallar ;(Baba) Hamlet , Kral Duncan , Kral Lear , Jül Sezar , vb. Shakespeare kahramanları ecelleriyle ölmezler ; korkunç ve dramatik bir biçimde katledilirler ; deyim yerindeyse eski zaman kurban törenlerinde olduğu gibi kanlı bir biçimde öldürülürler. Onların yerine oyunların sonunda “Yeni(Yılın simgesi) Krallar” ise Fortenbras , Malcolm ,Edgar , Octavius Sezar vb. tahta geçerler. ÖZAKMAN VE OFLAZOĞLU’NDA “KURBAN” Turgut Özakman ‘ın “Töre” oyununda “gençler” , “aşk” ve “sevgi” de –çağdışı bir gelenek olan- kan davasının kurbanı olmaktan kurtulamazlar. A.Turan Oflazoğlu’nun “Deli İbrahim” oyununda “deli padişah” (Caligula gibi) çılgınlığını kendi çıkarları için kullanan saray entrikalarının kurbanı olurken oyunun sonunda da tahtı henüz yedi yaşında olan Şehzade’ye (aslında annesi Kösem Sultan ve ağalar koalisyonuna) bırakır. Aynı yazarın “Genç Osman” oyununda Osman , kök salmış bazı yoz gelenekleri ve yeniçeri ordusunu hazırlıksız değiştirmeye kalkmasının kurbanı olur ve yine saray entrikalarıyla boğdurulurken onun yerine tahta yeni padişah Sultan Mustafa çıkar. Bir başyapıt sayılabilecek “IV.MURAT” oyununda ise Murat , dizginleyemediği iktidar hırsının kurbanı olur ve oyunun sonunda artık taşıyamadığı “topuz”unun altında ezilerek yok olurken –Kösem Sultanın son sahnedeki bir lafından- Murat’tan sonra tahta (oyunda göremesek de) yeni padişah olarak Şehzade İbrahim’in geçireleceğini biliriz. SA VE “KURBAN” “Bu benim bedenimdir/etimdir” diyerek ekmeği , “bu benim kanımdır” diyerek şarabı insanlığa armağan eden İsa ; insanoğlunun “yamyamlıktan” “uygarlığa” geçişinin ve ilkel insan kurban-sunuların yerine bitki/bağ/şarap ile tahıldan yapılan ekmek sunularının geçmesinin dinsel anlatımından başka bir şey olmasa gerektir. TRAGETYALAR NİÇİN ÖLÜMLE VE KOMEDYALAR NİÇİN DÜĞÜN VE TOPLU YEMEKLE BİTER ? Tragetyaların neredeyse tümü ”kurban-kral”ın ölümü ile biter. Komedilerin ise hemen tümü (kutsal) düğün ve toplu yemek/şölen/kutlama/şenlik (yamyamlık kalıntısı) ile sona erer. Niçin ? Tragetyaların ve komedyaların kökeninde “Tanrılara insan/hayvan ve bitki sunu-kurban geleneği” vardır da ondan. TRAGETYA KURBAN VE ARINMA Tragetyalarda ölüm , kurban , kan motifleri ruhlarımızda yoğun bir korku yaratır. Sahnede özdeşleştiğimiz kahramanın çektiği acılar , çileler üzerinden biz de ruhumuzu tutkulardan ve aşırı hırslardan arındırırız. (Katharsis) Tragetya önce bizi korku ve dehşet duyguları ile “zehirler” ve sonra da “özdeşleşme panzehiri” ile ruhumuzu sağaltır. KURBAN BAYRAMI VE ARINMA (Toplumun negatif enerjisini-bazılarımıza da ters etki de yapabiliyor-pozitive çevirmek için ; akıtılan hayvan kanlarının hipnotik ve sakinleştirici etkisi için bakınız “Kurban Bayramları”…) İNSANOĞLU KENDİ YAPAR KENDİ TAPAR İnsanoğlu gariptir , kendi kendine kendisini bilinçli ve gönüllü cezalandırarak perhize/oruca sokar ; sonra da bu cezanın sonunda yine kendi kendini –inançları üzerinden- bayram/şenlik vb. ödüllendirmek suretiyle varoluşuna ve yaşamına bir anlam ve bir değer katar. Gülmenin değerini ağlamada ve ağlamanın değerini de gülmede bulur. YAMYAMLIK VE KORKU SİNEMASI Bilinçaltımızdaki en büyük korkulardan biri de “yamyamlık”tır. Hemen bütün korku edebiyatı ve filmlerinin kaynağında ; özellikle de vampirler , hortlaklar (“Drakula”lar, “Kurt Adam”lar, “Frankeştayn”lar vb.) ile seri katiller konulu flmlerde açıkça ortaya çıktığı gibi ; insanlığın uzak geçmişinde yaşadığı ancak şimdi günümüzde anılarından/izlerinden ve imalarından bile travmatik büyük bir korku ve utanç duyduğumuz bir olgudur “yamyamlık”. SONUÇ OLARAK GÜNÜMÜZ TİYATROSUNDA “KURBAN” Sonuç olarak , “Yamyamlık” olgusu ve onunla bağlantılı “günah keçisi” ve “kurban Tanrı-Kral” geleneklerinin tiyatronun doğuşu ile Antik ve Shakespeare dönemlerinde “izlek” olarak ve günümüz tiyatrosunda ise kılık ve anlam değiştirerek -bir kalıntı olarak- yaşadığı söylenebilir. ANTONİN ARTAUD VE “KURBAN OYUNCU” Çağdaş oyunculukta Fransız oyuncu ve tiyatro kuramcısı “Antonin Artould”un özgün oyunculuk kuramı ; “Yoksul/Poor Tiyatro”daki kutsal oyuncu tanımı ile bu yazımızı noktalayalım : “Kutsal oyuncu için rol ; uygarlık cerahatini akıtmak ve -insanoğlunu arıtmak- için bir neşterden ibarettir ! Oyuncu , tiyatrodaki seyirciler için kendini feda eden bir günah keçisi ve bir kurbandır !” Savaş Aykılıç Kaynak Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.