schizophrana Oluşturma zamanı: Mart 3, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 3, 2009 Jules Supervielle;1884'te Montevideo'da doğan Jules Supervielle, ilk şiirlerinde Güney Amerika ovalarının egzotik havasını estirir. Yalnız bu kendisinin günlük ye ilkel yaşantının bütün derinliklerine inme çabasına engel sayılmaz. Klasiklerden, romantik ve parnasyenlere dek giden bir ekinle beslenmiş, bu yüzden, yeniliklerin çekiciliğine kendini pek kapttrmamıştır. Supervielle'de, varlıkların görülmez devinimini sezmekten, fizikötesinden, kozmik bir evren duygusundan, önsezilerden, bir çeşit evrensel panteizmden söz edilebilir. Ama ozan, bütün bunları, her türlü savdan uzak, sevimli, kolay bir söyleyiş içinde verir. Şiirlerinde, Descartes, La Fontaine'in masallarında konuşuyor sanırsınız. Kavgadan gürültüden uzak, «büyük derinliklerle dostluklar kurar», «sonsuz uzaklıklarla arkadaş olur» ve böylece yalnızlığını bütün yoğunluğuyla yaşar. Alışılmışa baş kaldırmaktan daha çok kurulu düzenle uyuşan bir tutumu vardır. 1960 yılında Fransa'da başozan seçildikten bir hafta sonra ölen Supervielle, şiirlerinin güzelliğini, konularının seçimi yanında işleniş ve sözcüklerin ustaca kullanışıyla yaratır. YÜREK Pilar’a Bilmiyor adımı Ev sahibi olduğum bu yürek, Bir şey bilmiyor hakkımda Yaban bölgelerden başka. Kandan yapılma yüksek platolar, Yasaklanmış kalınlıklar, Nasıl fethetmeli sizi Ölüme atmadan? Nasıl yukarınıza çıkmalı Gecemin ırmakları Kaynaklarına dönen Balıksız, ancak yakıcı Ve yumuşak ırmaklar. Çevrenizde dolanıyorum Elime geçiremiyorum, Uzak plajların gürültüleri, Ey toprağımın akıntıları Açıklara kovuyorsunuz Oysa sizim ben Sert kıyılarım, Ömrümün köpükleri Sizim ben. Güzel kadın yüzü, Uzayla çevrili beden Ber yerden bir yere giderek, Nasıl yaptınız Girmek için bu adaya Benim giremediğim Ve her gün Daha sağır ve garip Oraya ayak basmak için Evinize girer gibi Uzatmak için elinizi Bir kitap almak ya da Pencereyi kapatmak Zamanı olduğunu anlayarak. Gidiyor, geliyorsunuz Acele etmiyorsunuz Yalnız bir çocuğun gözleri Sizi izliyormuş gibi. Tensel kubbe altında Kendini yalnız sanan yüreğim Mahpus, çırpınıyor Çıkmak için kafesinden. Ona diyebilseydim Bir gün dilsiz Ömrüne çepeçevre Bir çember yaptığımı! Apaçık gözlerimden Dünyanın acısını Onun içine indirtebilseydim Ve sollayan her şeyi, Dalgaları ve gökleri, Başları ve gözleri! En azından solgun Bir mumla aydınlatırdım Gösterirdim ona gölgede İçinde yaşayanı Hiç şaşmadan. TANRISIZ Yıldızlar arasında ilerliyorum iki kör köpekle Yolumu aramak için bazen birbirine yaklaşan. Yeryüzüne benzeyen bir şey görünmüyor buradan Ancak bir tuzla kokusu geliyor dudaklarıma Neredeyse insan bir kuş gibi kafesinde Başımda dönen bir ses duyuyorum. Her günkü yüreğim, burada karadır tansökümü, Taşan gök altında yanmak istiyor boşu boşuna. Gecenin kırağısı felç ediyor havayı, İlerliyorum ve bin kez çıplak duyumsuyorum kendimi. Böğrümü, sırtımı, başımı ve göğsümü Bana yakın olan Yabancı’nın mızraklarına vererek Gidiyorum gözlerimin tanrının izlerini görmediği Bulutlu bir toprağa ayak basarak Ve arkamda yalnızca başdönmesinden kalanı bırakarak Uzaklarda yarası zorlukla kapanacak. Aç zürfalar Ey yıldız yalayıcılar, Çayırın kargaşasında Sonsuzluğu arayan öküzler, Onu koşuda yakalayacağını Sanan tavşanlar, Altınızda saklandığını Bilen kökler, Ne oldunuz, yitmiş, Kara kumlardan başka Desteği olmadan yaşayan Benim için? Bazen hava kasılır Biçim alana kadar. Ruhun iki yanında Ne çıkacak ortaya? Yeryüzü anıları Ne ad verirsiniz bir ağaca, Plajda bir dalgaya, Uyuyan bir çocuğa? Yatıştırmak isterdim Sızlanan belleğimi Sabırla bir öyküyü Anlatmak isterdim. Uzayda bir tek benim yolumu yitirdiğimi sanan Dostların çevremde başıboş dolaşan elleri Beni arıyorlar tam yeri bulamadan ve yola çıkıyorlar Açıkta kaçıp giden Yeryüzü’ne doğru. Köklerinden yoksun bir palmiyenin yaprağı Durmadan bir şarkı mırıldanıyor kulağıma. Yanıbaşımdaki gök tedirgin ediyor beni, yalan söylüyor, Arkada donup kalmış iki köpeğimi aldı elimden, Kan yitirişlerini, kımıldamadan havlayışlarını duyuyorum, Toplanıyorlar yıldızlar ve zincir uzatıyorlar bana. Uslu uslu bileklerimi uzatmam mı gerek? Yaza inandırmaya çalışan bir ses İnsan yorgunluğuma bir park sırası betimliyor. Gökyüzü hep burada, yolunu kazıyor, İşte göğsümdeki kazma darbelerinin yankısı. Ey alçak gök, dokunuyorum sana ellerimle Ve başım önde dalıyorum göksel madene. ÇAĞRI Kara giysili hanımlar kemanlarını aldılar Sırtları aynaya dönük çalmak üzre En güzel günlerde olduğu gibi siliniyordu rüzgar Karanlık müziği daha iyi duymak üzre Neredeyse birden büyük bir unutuşa büründü Sustu keman kadınların kollarında Uyuyakalan çıplak bir çocuk gibi Ağaçların ortasında Hiçbir şey canlandırmamalı gibi görünüyordu Devinimsiz yayı, mermerden kemanı Ve bu derin uyku sırasında biri bana fısıldadı: “Yalnız siz yapabilirsiniz, gelin hemen.” BİR ŞAİR Her zaman yalnız gitmem içimin derinliğine Birden fazla canlı varlık sürüklerim kendimle birlikte. Soğuk mağaralarıma girecek olanlar Bir an için olsun çıkacaklarından eminler mi? Batan bir gemi gibi gecemde, üst üste yığarım Darmadağınık yolcularla denizcileri Ve kamaralarda söndürürüm ışıkları gözlere Dost edinirim büyük derinlikleri. Çev:Aytekin Karaçoban Biyografi: nüve forum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.