Jump to content

Gök Tanrı inancı veya( Tengricilik )


nevermore

Önerilen Mesajlar

ök Türkler'in dini, Gök Tanrı dinidir. Gök Tanrı düşüncesinin, toprağa yerleşmiş topluluklardan daha çok avcılık, çobanlık ya da hayvancılıkla geçinen göçebe topluluklara özgü olduğu bilindiğinden, bu inancın kökeni, Asya bozkırlarına bağlanmıştır. Türk tarihi ve kültürüyle ilgili araştırmalarıyla tanınmış bilim adamlarına göre Gök Tanrı inancı bütün Türklerin ana kültüdür. Bu kült, Kunlar, Tabgaçlar, Gök Türkler, Uygurlar gibi eski Türk boylarında inanç sisteminin başında yer alır.

 

Orkun yazıtlarında, Türk Tanrı inancının temelleriyle ilgili bazı bilgilere rastlanmaktadır. Tonyukuk bengü taşında birçok kez adı geçen Tangri ya da Tengri, daha çok "milli" bir tanrı niteliği taşır. Gök Türkler'in çin esaretinden kurtularak ikinci Göktürk Devleti'ni kurmaları (680-682), Tanrı'nın isteğiyle gerçekleşmiş kabul edilir; Hakan'ı Türklere Tanrı vermiş, budun Hakanı terk edince Tanrı tarafından cezalandırılmıştır. Yani Tanrı Türk Milleti'nin hayatı ve geleceği ile ilgilenen bir ulu varlık durumundadır.

Gök Tanrı (Kök Tengri) kavramının eski Türk inanışında önemli bir yer tuttuğu konusunda daha somut örnekler de vardır: Tanrıkut Mete (Motun) çin hükümdarına yazdığı bir mektupta, kendisini tahta Gök-Tanrı'nın çıkardığını bildirmiş, Gök'ün yardımıyla ve kendi askerlerinin ve atlarının çabalarıyla çevresindeki 26 devleti ve (Gansu'dan kuzey Tibet ile batı Türkistan'a kadar uzanan bölgede) bazı halkları yenerek Kun'laştırdığını belirtmiştir. Görüldüğü gibi, günümüze kalan belgelerde, devletin başına kağanı Gök'ün getirdiği belirtilmiş, devletin ve insanların yönetimi de Gök'e mal edilmiştir: Tanrı Türk'ün yaşamına doğrudan karışır, buyruklar verir, iradesine boyun eğmeyenleri cezalandırır, insanlara bağışladığı iktidar (kut) ve kısmeti (ülüğ) değerini bilmeyenlerden geri alır. Şafak söktüren (tan üntürü) ve bitkileri oluşturan da "Ulu Tanrı"dır. O, yaşam verici ve yaratıcıdır, ölüm de Tanrı'nın iradesine bağlıdır.

 

Bütün bu inanışlar, Gök Tanrı'nın "eşi ve benzeri olmayan, insanlara yol gösteren, onların varoluşuna hükmeden, cezalandıran ve ödüllendiren bir ulu varlık olduğunu" ortaya koymaktadır.

 

Türk inanç sisteminin Gök-Tanrı dışında bir başka özelliği de Atalar Kültüdür. ölmüş atalara saygı, onlar için kurban kesilmesi, ataerkil ailede baba egemenliğinin belirtisi sayılmaktadır. Kunların her yılın mayıs ayı ortalarında atalara kurban sunulduğu bilinmektedir. Eski Türkler'de en büyük kurban, bozkırlı Türk'ün kutsal bir duyguyla benimsediği "at"tır. Eski Türk bölgelerinde özellikle Altay'lardaki kurganlarda birçok at iskeleti bulunmuştur. Atalarla ilgili kalıntıların kutlu sayılması, mezarlara yapılan tecavüzlerin sert şekilde cezalandırılmasından da anlaşılmaktadır : Batı tarihçilerine göre Attila'nın ikinci Balkan seferinin nedenlerinden biri, Kun hükümdar ailesine ait mezarların Margus (Belgrat dolaylarında, Tuna kıyısındaki kent-kale) piskoposu tarafından açılarak soyulmasıdır. Kunlar'ın büyük bir hakaret saydıkları bu işe piskoposu sevk eden etken, eski Türkler'in erkek ölüleri silah ve değerli eşyalarıyla; ölen başbuğları altın ve gümüş koşumlu atlarıyla; kadınları da süs eşyaları ve mücevherleriyle birlikte gömmeleriydi. Bunun nedeni, Türkler'in, öbür dünyada ikinci bir hayatın varlığına ve ruhların sonsuza kadar yaşadıklarına inanmalarıydı.

 

Türkçe'de (Gök Türkçe, Uygurca) "ruh" için can anlamına gelen "tin" sözcüğü kullanılıyordu. Bu aynı zamanda "soluk" demekti. ölüm, soluğun kesilmesi, ruhun bedenden ayrılıp uçması biçiminde düşünülüyordu. Bu yüzden de bazen "öldü" yerine "uçtu" denir, ruhları öbür dünyaya göç eden ataların, orada rahatsız edilmemeleri, iyi yaşamaları gerektiğine inanılırdı. Bu nedenle Eski Türkler'de mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın ya da mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.

 

Eski Türkler'de "ruh"ların insan biçiminde düşünülmesi söz konusu olmadığı için, tapınmaya ilişkin putlara da rastlanmaz. Türkler gizli güçleri olduğuna inandıkları doğa olgularına kutsallık vermekle yetinmişlerdir. Doğada gizli güçlerin bulunması inancı, Orkun yazıtlarında "yer-su" (yarsub) terimiyle yansıtılmıştır. Bu açıdan yer-su "kutsal" sözcüğüyle nitelendirilmiştir. Genellikle bu tür inançlarda maddi yaşam koşullarının, ekonomik ve toplumsal etkenlerin rol oynadığı kabul edilmektedir. Orkun yazıtlarında, Türkler'in yararına çalışan manevi güçler anlamında kullanılan yer-su sözcüğüne oldukça sık rastlanır. Eski Türkler'de kutsallık "ıduk" kavramıyla dile getirilmiş, özellikle Göktürkler'de sular, dağlar ıduk sayılmıştır. Her boyun her obanın bir kutsal dağı olmuş, bu dağ ıduk olarak benimsenmiştir.

 

Gök Tanrı'ya sunulan bütün kurbanlar, adaklar ilgili dağa götürülerek orada törenle, şölenle gereği yapılmıştır. Orta Asya Türkleri arasında en yüce, en kutsal sayılan dağ "ötüken"dir. ötüken yalnız dağ değil aynı zamanda bir ormandır. Türkler ona büyük saygı göstermiş, adaklar sunmuş, kurbanlar kesmişlerdir. Kurban, iyi ruhların sembolü ve yerinin gökyüzünde olduğuna inanılan "Bay ülgen" için kesilmişse başı "doğu"ya, kötü ruhların sembolü ve yeraltında olduğuna inanılan "Erlik" adına kesilmişse "batı"ya çevrilir.

 

Dağların yanı sıra bazı tepeler, ormanlar, sular, ateş, gök gürültüsü, ay ve güneş de kutsal sayılmıştır: Bizans elçisi Zemakhos Orta Asya'da Batı Göktürk sınırına vardığında, Türkler'in onu ve arkadaşlarını alevler üstünden atlatarak kötü ruhlardan arındırdıklarını belirtmiştir. Kunlar döneminde güneş, ay, yıldız kültleri (daha sonra 6. - 8. yy. larda Türk toplulukları arasında değerlerini yitirmişlerdir) de rol oynamıştır; Kun hükümdarı her sabah doğan güneşe, gece de dolunaya saygısını belirtirdi. Ayrıca Gök-Tanrı'nın yanı sıra yer de büyük önem taşımıştır. Ancak, eski Türk belgelerinde geçen "yer" sözcüğüyle toprağın kastedilmediği, tanrısal gücün öğelerinden biri olarak "yer"i, tanın kültürüne bağlı topluluklardaki "toprak tanrısı" ile karıştırmamak gerektiği. Eski Türk dinine göre "yer"in de Tanrı tarafından yaratılmış olduğu araştırıcılar tarafından belirtilmektedir.

 

Orta Asya Türkleri'nin yaradılış efsanesine göre, tanrıların en yükseği, insanoğlunun atası olan Tengere Kayra Han (ya da Bay ülgen), "kişi"yi, onun aracılığı ile de yeryüzünü, dağları, vadileri yaratmış; "kişi"nin kendisine baş kaldırması üzerine, ona "Erlik" adını vererek ışık evreninden yeraltı atmış, yerden dokuz dallı bir ağaç büyüterek her dalında bir cins insan yaratmıştır. Orkun yazıtlarında da, Türk evrendoğum inanışı hakkında: "Yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer yaratıldığında, ikisi arasında insanoğlu yaratılmış" cümlesine rastlanmaktadır. (Uze Kök Tengırü, asra yağız kılındıkta, ikin ara kişioğlu kılınmış). Bu cümleden bazı araştırmacılar, Kök Tengri deyimiyle bir tek yüce Tanrı'nın değil, doğrudan "mavi gök"ün kastedildiğini; Kök Tengri deyimiyle "Ulu Tanrı" kastedilseydi, "yaratanın da aynı zamanda yaratılmış olması" gibi çelişkinin söz konusu olacağını belirtmektedirler.

Altaylar'da dünyanın sonlu olduğu günün birinde yıkılacağı inancı vardır. Bu inanca göre, yeryüzü yaşamı sürekli değildir; günün birinde sona erecek ve insanlar, hayvanlar, bitkiler yok olacaktır. Bu sona doğru insan soyunda azalma başlayacak, suçlar çoğalacak, günahlar alıp yürüyecek, insanlarda tanrı korkusu kalkacaktır. iyilik simgesi Bay ülgen'le, kötülük simgesi Erlik arasında oluşacak büyük savaşın sonunda, Bay ülgen dışında bütün savaşanlar ölecektir. Bay ülgen bütün canlıların öldüğünü, yeryüzünde kendisinden başka kimse kalmadığını görünce "kalkın ey ölüler" diye bağıracak, bu çağrı üstüne bütün ölüler yattıkları yerden kalkacaktır. "insanların yeniden dirilmesi" anlamına gelen "kalkancı çağ" (kalıcı çağ) budur.

 

Kunlar'da gerçek bir dinle karşılaşılmakta, Gök Türkler'de ise Gök Tanrı bütünüyle manevi bir "güç" durumuna gelmektedir.

Gök-Tanrı dininin Türkler'e özgü bir inanç olduğu, "Tanrı" (Tengri) sözcüğünden anlaşılmaktadır: Bu sözcük belirli fonetik farklarla ( Başkurtça dışında ) bütün Türk lehçelerinde yer almasının yanı sıra, birçok Asya topluluğu dillerine giren ortak bir kültür öğesidir; Türkçe olan "Tanrı" sözcüğü en açık biçimde çince yazılmış bir metinde Kun imparatoru Mete'nin unvanları arasında geçmektedir.

nevermore tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Araştırman oldukça değerli ....paylaştığın için teşekkür ederim.

Her konuda olduğu gibi din konusunda da insanlığı ikiye ayırıyorum. Türkler ve onu kopya eden öteki milletler.Kültler yani tapımlar konusunu dinlerin oluştuğu başlangıç noktası olarak görebiliriz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

güzel bir konu biras ayrıştırılabilirdi fazlalıklarından.. neyse ben kolay kolay bişi beğenmem :cool:paylaşım için teşekkürler.. ayrıca seçtiğin yazı tipi ve renqi başarısız.. okutmak istiyorsan siyah üzerine çalışılacak en iyi renk sarı ve beyazdır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bizi Birlesik Kafkasya tezine götüren yollarin süphesiz en sagliklisi, Kafkasya 'nin mitolojik geçmisinin bilinmesinden geçer. Yasanmis tarih dinleri bilmeksizin inanç tabakalasmasinin derinliklerine gidilemeyecegi de açiktir. Bu derinlige, geçmisten gelen ortak paydanin tespiti itibariyle ihtiyaç vardir. Mensubu bulundugumuz eski dinler kitap ehIi olsalar dahi muhakkak ki bir çok hurafeyi de birlikte günümüze tasimislardir. Bunlarin tespit ve ayiklanmalari ayri bir islemdir. Her halü karda bu dinlerin bilinmeleri gerekir. Töre müsterekliginin tespiti itibariyle buna mecburuz. Tengricilik, yayildigi cografi alanin kapsamina Kafkasya'yi da almistir. Bu itibarla arastirmacinin arastir! alanina girme ildir.

Tengricilik, merkezi Kirgizistan ve çevresi olan bir inanç sistemidir. Farkli cografyalarda degisik algilanmis ve tezahür sekilleri de muhtelif olmustur. Bir kisim düsünürler onu, felsefi bir arayisin yeni ürünü olarak görmek istemislerdir. Halen Biskek'de üzerinde ciddi çalismalar yapilan bir akimdir. Bazilarina göre Tengricilik, Gök Tanri inanç sisteminden ayricaliklar da göstermektedir. Bazi arastirmacilar, Tengricilik ile Ak Dinin ayniligi veya ayriligi üzerinde de durmuslardir.

Biz bu kisa yazimizda, anilan çevrelerin görüslerini karsilastirmayi düsünmüyoruz. Kirgizistan'da tanistigim bu çevreden insanlardan yaptigim tanim muhtevali tespitleri muhtelif vesilelerle yayimladik. Biz daha ziyade yaptigimiz alan çalismasi karakterli tespitleri, Anadolu halk inançlari çalismalarinda yararli olabilir düsüncesiyle bu yazimiza aktarmak istedik.

Kirgizistan'da 1994-1995 yillari itibariyle Gök Tanri inancinin uzantilari çok farkli bir görünüm almistir. Bu inanç, baskent devlet hastanelerinde resmen Gök TanrilTengricilik adina vizite ile hasta tedavi etmektedir. Tedavi yapan sahis bu gücü kendisine ailesinin annesi (dayilari) cihetinden geçtigini, egitimle edinilemeyecegini, Allah vergisi oldugunu anlatmaktadir. Bu çevre, Tengricilikte din adaminin özel ismi olmadigini, Saman ile Baksi'nin es anlamda oldugunu belirtmektedir. Tedavi ettikleri kimselerin arasinda Islam, Hiristiyan gibi her dinden ve Alman, Rus, Türk gibi her milletten hasta vardir.

Bu inancin mensubu olanlar ibadetin temelinde Allah'a Kirgizca yalvarmayi bulmaktadir. Agir hastalarin tedavisinde, Kelam-i Kadim okunmasi cihetine gidilmektedir. Müslümanlikla Tengriciligin farki anlatilirken "Müslümanlikta kutsal taslara bir itibar yoktur. Müslüman, Islam'in ve imanin sartlarina inanir. Islam'da Saman ayinleri ve cinlerle iliski kurmak yoktur" demektedirler. Tengricilik inançlilarda. Lailahe Illallah Muhammeden Resulullah" inanci tasimakta, namaz Kilmamakta, oruç tutanlari çikabilmektedir. Kirgizistan'da 18.yy'a kadar din olarak Tengncilik vardir. 18.yy'da bölgeye Islamiyet girmistir. Bu gün iki inanç beraber yasamaktadir. Ölüler için kümbet yapmak, ölü asi dökerken at kesmek Tengrici~* inancindan kalmadir. Tengricilikte ölen insanin herseyi dagitilirken, Islami uygulamada ölünün sadece giyim kusami fakir fukaraya dagitilmaktadir. Tengricilikte: kutsal sular, kutsal taslar, kutsal agaçlar etrafinda ibadet yapilir. Mescit yoktur. Tengricilik'deki kutsal taslardan birisi Taskent'e 100 km mesafedeki Susak (Susali) Tas'idir. Bu tasin kutsalligi Samanizm döneminden gelmektedir. Simdi bu tür yerlerin ziyaretine ruhsat yoktur. Eskiden bu mevkide kurban kesilirdi. Koçkar Ata diye bilinen bir tepe vardir. Burada kurban kesilir, çocuk istenilir. Dua burada yapilir, ama Allah'a yalvarilir. Devlet orada bir bina yapmistir. KoçkarAta'nin piri vardir. Hastalarin tedavisi genç kizlarin kismetlerinin açilmasi, yasamayan çocuklarin yasayabilmeleri için ve diger taleplerin karsilanabilmesi için, Koçkar Tepesine gidilir. (Koçkar Dagi, Koçkar tepesi ve Koçkar Baba Ziyareti, Varto yöresinde de vardir.) Kirgiz Türkleri Koçkar Ataya yilin her mevsiminde giderlerken çogunlukla haftanin persembe ve cuma günü giderler. Ziyaretler daha ziyade yeni ay çikinca yapilir. Tengricilikte ay da kutsaldir. Yeni ay gören Kirgiz Türkü veya Tengricilik inançli insan, "HudalTengrilAllah bu ay ne güzel çikmis. Bize Kismet bagisla bize saglik bagisla diye dua eder. Bu dönemde çocuk dilegi ile de dua edilir. Allah'a yalvarma döneminde Kurban kesilir, alkollü içki içilmez.

Tengricilik inançli Türkler çocuk talebi ile Os vilayeti, Leylek ilçesindeki Say-malu Tas'a giderler. Tas'da resimler vardir. Bu yüksek tepeye dua için yaya olarak, yürünülerek çikilir. Müslümanliktan sonra bu tepenin önemi azalmistir. (Sarikamistaki Agbaba Tepesini dilek niyeti ile ziyaret edenler de buraya yaya olarak çikmak zorundadirlar). Burada ve bir çok halde kesilen kurban eti el ile yenilir.

Yasamayan erkek çocugun yasamasi için Tengricilik inancinda bazi dini uygulamalar yapilir. Erkek çocuk birisine verilir ve o sahistan satin alinir. Yasamayan erkek çocuklar yatirlara satilirlar. Bu tür çocuklara bazen ziyaret ismi verilir, bazen da sati, satilmis isimleri verilir. Böylece cinlerin o çocugu almalarinin önlendigine inanilir. (Yasamayan çocuklarin yasayabilmeleri için yatirlara ve sahislara satilmalari suretiyle yasamalarinin saglanacagi inanci Anadolu'da da vardir.)

Tengricilik uygulamasinda "Haydar" tatbikati vardir. Yasamayan erkek çocugun yedi yil tepe kismindaki saçi tras edilmez. Çocuk yedi yasina gelince, yasamasi için dua edilen ulu kisinin türbesine gidilir. Orada kurban kesilir. Kesilen saç (Haydar) burada birakilir. "Ben çocugu aldim, sen de saçi al" denir. Mezardaki ulu kisinin Çocugu sakinacagina inanilir. Simdi bu uygulamada saç, yerini beze birakmistir.

Tengricilik inancinda yasamayan erkek çocuga, yasayacagi inanci ile, kötü çirkin isimler konur. Bu isimleri öldürücü gücün begenmeyecegi için çocugun ölmeyecegine inanilir. (Koycubay) yoksul çocuk, Itbalasi, Boktadogan, Bokcubay gibi isimler konur. Yasamayan erkek çocugun kulagina küpe deligi açilir. Küpe takildigi da olur. Böyle hallerde sadece sag kulaga küpe takilir. Erkek çocuga kiz elbisesi giydirilir. Böylece erkek çocugu almaya, öldürmeye talip olan güçlerin aldatilmis olacagina, çocugun korunacagina inanilir. (Bu uygulamalari da Anadolu'daki benzerlerinden taniyoruz.)

Tengricilik inancinda gelinin elinin bereketli olmasi için, gelin evin esiginden girmeden onun eli seker serbetine batirilir.

Tengricilik inancinda çocuga ismi konulurken, ezan okunarak üç defa ismi söylenir. Tengricilikte 3-5-7 kutsal sayilirlar. Çocuga ismi, 3. Gün çikarken tan vaktinde kibleye dönülerek konulur. Çok rastlanilan insan isimleri Semetey, Asel (Bal), Elnura (Halk nuru), Bakit (Mutluluk), Tölögen'dir. Ölen birisinin ismi yeni dogan bir çocuga verilecek ise, ölenin kirki çikmadan isim verilmez. Yeni dogan çocuga ölenin tam ismi, tamamen ayni ismin verilmesinden kaçinilir. Kirgizlarin diger itibar edilen isimleri, Safura, Ömürgazi, Mayras, Mayram=Bayram (Bayramda dogmus), Sultangazi, Elmira, Gülmira, Gülsara, Balat (Pulat), Gütnur, 'Nurgazi, Nargire (Nergize), Mirlan'dir.

Tengricilik inançli Kirgizlarda tedavi yapacak Baksi, Ilkin nabzina bakar sonra hastanin agriyan yerini hasta degil, halk hekimi-Baksi söyler. Hastanin geçmiste basindan geçmis hastalikla ilgili olaylari anlatir. Hastanin kendisine inanmasini saglar. Agir hastalari doktora gönderir. Kendisi sadece psikolojik rahatsizligi olan hastalara bakar. Halk hekimi-Baksi tedavi esnasinda trans halindedir. Ancak kendisini kaybetmez. Hastasina konsantre olur. Hekim-Baksi hastasinin ilkin kafasindakileri bosaltir. O'na rahatsizligi ile ilgili olarak son durumu anlatir. Isterse gelecege dair bilgi verebilir. Tedavide hasta agir ise, sarali veya çildirmis ise, Baksi, tedavisinde dans etme, bagirma tam trans olma yollarini da seçebilir Bu tür tedavi zor olanidir.

Biskek'te psikoloji rahatsizliklari tedavi eden halkin "Emci ene" diye tanidigi 'taria Koycumamova ve Gülbara Cumazarova isimli iki kadin Baksi ile tanistik. Bunlar polisten saklanan ve tahsilleri olmayan kimselerdi. Birlikte çalisan bu iki Emci ene'den genç olan G.Cumanazarova gücünü anlatirken; çocukken kendisinde Kötü enerjinin olustugunu, 6 yasindan itibaren ruhi rahatsizlik yasadigini, BaksilSamanlik gücünün bu dönemde kendisine geçtigini 1993-1994 yilindan itibaren Manas Ata'dan "Her isi gücü birak halkin tedavisine yardimci ol" talimatini aldigini, hastaliklara insandaki kötü ruhun yol açtigini, insanin yapisinda iyi ve kötü ruhlarin bulundugunu, masaj yaparak kötü ruhlarla mücadele edip insanlari tedavi edebildigini, Kozmozdan yardim aldigini burada bazi güçlerin kendisine bilmedigi bazi dualari ögrettigini, bu dualar ve Kozmozdan kendisine verilen bazi görevlilerden yararlanarak kötü ruhlari tedavi yaptigini söylemekteydi. Ifadesine göre tedavi esnasinda ezberinden Kelam-i Kadim okumaktadir. Açiklamalarina göre kötü ruhlar Kara'dirlar. Bunlara "Çor" denilir. Çor; Seytan, Cin, dert karsiligidir. Gelecekten haber verme gücü var iken, atalari bu gücü kullanmasini uygun görmemistir. Anadolu'da çor, hastalik musibet, çarpilma anlaminda kullanilir. "Çor çiksin basina, çor vura o surata" gibi ifadeler bedduadirlar.

Maria Koycumova, 50 yaslarinda çocuk hastaliklarinin bilhassa korku sonucu hastalanan çocuklarin tedavisinde uzman. Bu sahada 15-18 yildan beri çalisiyor. "Bu gücümü Ata Baba'dan aldim. Kaynatam Samandi. Gençken bir ata gördüm, bana "Ben Baylik BabalAta'yim aba örtün", dedi. Bana yol gösterdi. Biz gücümüzü Kozmozdan gelen mesajdan aliriz. Günde 25 hastamiz olur" seklinde anlatmaktaydi.

Kanatbek Asubekoglu 50-55 yaslarinda bir Baksi, ifadesine göre, bütün hastaliklara bakabilmektedir. Psikolojik rahatsizliklari olanlara kamçi ile vurur gibi yapip "tu-tu-tu" türünden hareketler yapip özel bir sey mirildanmaktadir. Namaz kildigini, Kelam-i Kadim okudugunu, gücünü Allah'tan aldigini söylemektedir. Psikolojik hastaliklari tedavi ederken beyaz iplige sürekli dügüm atmaktadir. Tedavi baslamadan evvel Allah'tan yardim istiyor, tövbe ediyor, Kelime-i Sahadet getiriyor. Gücünün, ocakli olan babasindan geçtigini, cinlerinin olmadigini, günde 100-150 hastaya bakabildigini iç hastaliklarin tedavisinde otlardan yararlanilarak yaptigi suyu da öneriyor. Gelecekten haber veremedigini, Allah'in iradesinin disinda bir gücünün olmadigini söylüyor. Hastalarinda inançli olmayi da sart olarak ariyor. Ihtilaf çikarmak için degil dostluk tesisi için yardimci oluyor. Aile saadetine bakiyor. Kayip esyanin bulunmasina yardimci oluyor. Tedavi ederken hastaliga yol açan cinleri bulup kovalayabilmektedir. Cin görünce tekbir getirmektedir. Muhtelif özel dualar bilmektedir. Yildiznameye bakmamakta, Allah'tan güç istemektedir. 12 yasa kadar hastalara tumarlmuska yazabilmekte daha yukari yaslilara yazamamaktadir.

Tengricilik inancinda hasta tedavisinde odlatesten istifade edilir. Bu maksatla arca agaci yakilir, "alas-alas-alas" denilerek atesten yardim alinir, onun üzerinden atlanilir, atesin temizleyici, olduguna, kötü ruhlardan arindirdigina inanilir. Odlates insanlari her beladan halas kilar. Insanin içinde kötülük yoktur. Kötülügü yaptiran kisinin ruhu degildir. Kötülük yaptiran bir güç ona musallat olmustur.

Tengricilikte suya dua okunur. Bu su ilaç gibi kullanilir. Hastalarin tedavisinde istifade edilir. Suya okunmaya baslanirken Euzu Besmele çekilir. Sonra Fatiha okunur, daha sonra da Kirgiz Türkçesi ile dua edilerek suya üflenir. (Anadolu'da bilhassa psikolojik rahatsizliklarin tedavisinde, cin çarpmasi gibi rahatsizlik'arda okunmus su içilir, onunla banyo yaptirilip ve bu tür sularin belirli yerlere serpilmesi saglanir.)

Tengiricilik inancinda su ve od ile yapilan sagaltmalarda ve iyilestirmelerde hastanin tedavi yöntemine inanmasi gerekmektedir. Aksi halde tedavinin imansiz insanlara faydasinin olmayacagina inanilir. Tedavi yapacak Baksi-Halk Hekimi, hastasina adini, babasinin adini sorar, okurken bunlari ve hastanin adini zikreder. Hazirlanan okunmus suya çesitli otlar da katilir. Bu su ile gerektiginde hasta banyo da yaptirilir.

Baksi, nazara ugramis hastayi da tedavi eder. Bu maksatla ikinci hastanin vücudunu temizlemesi gerekir. Ayrica hasta 7 gün et yememis, içki içmemis ve her sabah sadaka vermis olmasi gerekir. Keza hasta, fikri temizlik sürecine girmis olmasi gerekir. Bu münasebetle baskalari hakkinda kötü düsünmemeli, kötü insanlardan uzak durulmali, kötü is yapmamalidir. Bu safhalardan sonra Baksi hastaya nazar boncugu verir. (Sahit oldugumuz Çuvas-Tengricilik dini merasiminde dua safhasinda, kin ve nefretten arinilmasi gerekir.)

Tengricilikte korkan insanin tedavisinde kursun ve parafin dökülür. Hastanin ~asinin üzerine tabak içersinde su konulur. Suyun içersine erimis kursun veya parafin dökülür. Soguma sonucu tabakta meydana gelmis sekil neye benziyorsa. hastanin ondan korktugu yorumlanir.

Nazar boncugu ile tedavi, "Yaman göz", "Kötü nazar"in boncuga çarpip geri dönmesi seklinde yapilir. Boncugun geri döndürdügü, geri yansiticisina inanilir. Çok çesitli nazar boncuklari vardir. Boncuklar 3,7,9 adet olarak kullanilir. (Anadolu'da 7 boncuk veya yedi delikli mavi boncuk nazarlik olarak çok yaygindir.) Kirgiz Tengriciliginde geçmiste "Göz boncugu" ve "yürek boncugu" çok iken simdi seyreklesmislerdir. Boncugu kalp seklinde olmasinin sebebi, hasta tedavi edilirken, hastaliga yol açan hayvani gördügü için, kalp seklinde bu tas hastayi yüreklendirmek ve onun ismini kolaylastirmak içindir.

Tengricilik inancina göre yeryüzü dümdüzdü ve o bir boganin boynuzlari üzerinde idi. Gök yüzünde ismi "Gök" olan bir kus vardi. Bu kusun bir kanadi mavi diger kanadi kara idi. Gök isimli bu kus kara kanadini oynatinca, gece olur mavi kanadini oynatinca, gündüz olurdu. O kus yoruldugu zaman kafasini saklar, o zaman da deprem olurdu. (Ak ve Kara veya mavi ve kara Türk mitolojisinde aydinlik ve karanlik, gündüz ve gece, iyi ve kötü olarak anlatilmaktadir.)

Kirgiz Tengricilik inancinda "KöklGök Kus" a yemek ikram edilir. Bu özel ikram "asik kemigi" yakilarak yapilir. Bu kemik sadece büyük bas hayvanin kemigi olmalidir. Asik kemigini, her mal soyan (hayvan kesen) Kirgiz yakarken Gök'ten, bolluk saglik gibi dileklerde bulunulur.

Kesilen atin da kemikleri yakilir. Yakilma isi ölünün 37. Gününe tekabül eder. Yanan kemiklerden çikan dumanin Tengriye ve Gök-kus'a gittigine inanilir. Kirgiz inancinin en önemli inceligi ruhlara yemek sunulmasidir. Atesin ismi "açik agiz"dir. Yapilan her yemekten atese atilir.

Suyun, Od'un, Koyunun, Atin yigitlerinin canli cansiz olarak bilinen her seyin bir iyesi sahibi vardir. "Su iyesi", "Od iyesi", "At iyesi", "Köpek iyesi" veya "sahip"i gibi Sularin iyesi, Süleyman'in mezarinin yanindaki sudur.

Kirgizlar arasinda yasayan, nazar, albasti, cenaze adetleri Tengricilikten kalmistir. Halen ölen bir kimse haliya sarilmakta ve yanina yemek konulmaktadir.

Tengricilik inancina göre insan ölünce "yukari köy"e gider. Giden cismi degil cani (ruhu)dur. Yeryüzünde insanlarin çesitli vesilelerle yaptiklari tütsüler de bu ruhlara giderler.

Ölünce iyi ruhlar yukaridaki köye, kötü ruhlar da yerin altindaki köye giderler. Bu inanç Islamliktan sonra yerini "cennet" ve "cehennem"e birakmistir.

Bugün belirli zamanlarda kokusu çikarilmak üzere hazirlanan yemeklerin sadece "koku'su kalmistir. Bunlar anlamlari düsünülmeden yapilmaktadirlar. (Anadolu'da cuma aksamlari ölünün 3.7.9.40. günlerinde sene-i devriyelerinde helva kavrulur. Yedi komsuya veya kokuyu alan herkese dagitilir. Bu kokunun ölülerin ruhlarina gidecegine inanilir. Helvayi kavuran ve tadanlar geçmislerin ruhuna fatiha okurlar.)

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

SONUÇ

Inançlari yargilamak kimsenin hakki degildir. Bizim de böyle bir iddiamiz olamaz. Inanç konulu çalismalarin rotasini tayin veya onlari elestiri masasina oturtmak da bizi asar. Ancak, Türkiye'de Müslümanligin hurafe ve bid'adtan kurtulamadigi sürekli açiklanirken Türkistan öncelikli Türk dünyasinin her kesiminde misyoner faaliyetlerinden yakinilmaktadir. Tengricilik/Gök Tanri inanci, sadece Türk inanç aleminde bizatihi varligi ile önemli yer tutmakla kalmayip, Türklerin mensup olduklari dinlerde de, onlarin inanç kimliklerine renk katmislardir. O'nun bu önemli özelliklerine ragmen, o, ciddi bir arastirma ile yeterince ele alinamamistir.

Biz, yaptigimiz çalismalarda, Tengricilik veya GökTanri inancina gönderme yaptik. Bu defa, yazinin merkezine bu inanç sistemini alip Anadolu halk inançlarindaki benzerlerine gönderme yapma yolunu seçtik.

Yasar KALAFAT

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...