Jump to content

Into The Wıld / Özgürlük Yolu


ensiferum13

Önerilen Mesajlar

http://i44.tinypic.com/2u6zei9.jpg

 

Tür : Dram / Macera / Biyografi

Yönetmen : Sean Penn

Yapım : 2007, ABD

Süre : 142 dk. Oyuncular

Emile Hirsch , Marcia Gay Harden , William Hurt

Vince Vaughn , Jena Malone , Catherine Keener

Kristen Stewart

Filmin Konusu

Genç Christopher McCandless'ın (Emile Hirsch) ilham veren gerçek hikayesinden uyarlanan Into the Wild, rahat ve konforlu yaşamını terk ederek Alaska'nın kırsalında hayatının en büyük meydan okumasını gerçekleştirmek ve özgürlüğü yaşamak için yollara düşen Christopher'ın hikayesini anlatıyor. Filmin senaryo yazarı ve yönetmeni Sean Penn'e yıldız oyuncular William Hurt, Marcia Gay Harden, Vince Vaughn, Catherine Keener ve Hal Holbrook eşlik ediyor. Özgürlüğe Giden Yolda, "güzel olduğu kadar heyecan verici, eğlenceli ve çoşkulu."

 

http://i41.tinypic.com/112e5b5.jpg

http://i44.tinypic.com/svh1dt.jpg

http://i44.tinypic.com/5mkewm.jpg

http://i44.tinypic.com/2hdrxfn.jpg

 

 

_____________________________

 

 

az önce tekrar izlediğim ve hafızamda devamlı yer edecek nadide filmlerden biridir into the wıld.aynı adlı romandan alınmıştır ve yaşanmış bir olaydır.genel geçer konusunu yukarda vermiş olsam da kısaca bahsedeyim , genç chris hayattan ve sistemden bıkıyor,zengin ailesinden kalan bütün paralarını ve kimliklerini yakarak kendini vahşi doğaya adıyor.insanın maddi hiçbirşeye ihtiyacı olmadığını ispatlamaya çalışıyor.kısacası herşeyden ama herşeyden soyutluyor kendisini.ve buna inanmaya çalışıyor.ama filmin sonlarına doğru o içler acısı haldeyken kitabının arasına şu yazıyı yazıyor:"happiness is only real when shared"gerçek mutluluklar paylaştıkça artar.tabi bu konuda biraz geç kalmış bulunuyor.aslında burada başına gelen felaketlerden de dem vurmuş olabilir.yani felaketler paylaştıkça katlanılabilir demek istemiş olabilir.neyse filmin sonunu elbette anlatmayacağım.herkese iyi seyirler.

 

 

bu arada ismini arattığınızda internette online olarak da izleyebilirsiniz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

festivallerden birinde izlemiştim sanırım... içime sinen filmlerden biriydi...

"seçim"lerimizle yönlendirdiğimiz hayatlarımıza küçük bir çimdik atıyor... sean penn e bir kez daha teşekkür etme nedenim olmuştu...

--------------------

Christopher McCandless

http://www.thequietman.org/imagenes/Chris%20mccandless%20final.jpg

 

http://jingreed.typepad.com/.a/6a00d8341c73fe53ef00e5536092898833-800pi

--------------------

Christopher Johnson McCandless (12 Şubat 196818 Ağustos 1992) Alaskada vahşi doğada 5 aydan az bir süre yanında harita,pusula gibi ekipmanlar dahi olmadan,çok az malzemeyle yaşayan daha sonra açlıktan ölen gezgin.

1996'da Jon Krakauer McCandless'ın yaşamını Into the wild adıyla kitaplaştırdı.2007'de Sean Penn aynı adla filmini çekti. Krakauer'in kitabı 'Into the Wild', Washington DC'den hali vakti yerinde bir ailenin oğlu olan 24 yaşındaki Christopher McCandless'in hikâyesini anlatır. McCandless, 1992 yılında medeniyetten kopup tüfeği ve büyük bir bohça dolusu pirinçle, donmuş kırsala doğru yola koyulur. Yolda, bütün parasını yakar ve sahip olduğu tek haritayla birlikte ona medeniyeti hatırlatan her şeyi fırlatıp atar. Alaska'yı yürüyerek geçme konusunda başarısız olunca, bir zamanlar avcıların sığınak olarak kullandığı 1940'lardan kalma bir minibüsün içinde kamp kurar. Burada Nisan 1992'den, Ağustos 1992'de açlıktan ölene kadar bir başına yaşar.

*vikipedi

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bu da ölmeden önce arabanın camına yazdığı son notu.

 

http://i40.tinypic.com/9t0mmb.png

 

tabi ki chris in amacı ölmek değildi.filmde bazı kısımlar abartılmış ve gerçek olaya sadık kalınmamış diyebiliriz.örneğin öldükten sonra 1000 dolar parasının bulunması ve kimliğinin,ehliyet,saglık karnesi gibi kartlarının bulunması.ayrıca otopsi raporlarına göre de aşırı kilo kaybı ve açlıktan ölmüş.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bunu da ekşisözlükte bir arkadaş yazmış :

 

1990 yilinda universiteden mezun olduktan sonra bankasindaki 22.000 dolari hayir kurumlarina bagislayip, ailesine ve arkadaslarina haber vermeden, otostop ile amerikayi dolasmaya baslayan, hatta kano ile kacak olarak meksika'ya giris ve cikis yapan ve en sonunda uzun suredir dusledigi buyuk alaska macerasi sirasinda hayatini 1992 yilinda kaybeden maceraperest genc.

 

olum sebebi acliktir. kendisi oldugunde 24 yasindaydi. ayrica tirmanis yapmamistir.

 

mccandless materyalist dunyaya hicbir zaman prim vermezken, para ile kolayca elde edilen seylerin hayatin gercek zevklerini ve anlamini korelttigini dusunuyordu. hicbir zaman iyi anlasamadigi ailesinin beklentilerini gerceklestirmek icin universite okumus ve mezun olur olmaz da ailesini bir daha aramaksizin sirra kadem basmistir. ismini bile degistirmis ve yolculuklari sirasinda tanistigi insanlara kendini alexander supertramp olarak tanitmistir.

 

mccandless alaska'ya vardiginda birakin boylesine vahsi ve soguk bir ortam icin tam tesekkullu olmayi, yanina aldigi botlari bile kendisini alaska'ya getiren bir sofor son anda eline tutusturmustur. yaklasik 5 kilo pirinc, patates tohumlari ve avlanmak icin tasidigi ufak kalibre tufegi kendisinin tek besin kaynaklari olacaktir.

 

mccandless nisan'da alaska vahsi ortamina daldiginda ortam hala karlar ile kapli, nehirler dagdaki buzullar daha erimedigi icin alcak seviyelerdeydi. ilk bir iki hafta sonrasi kendisi vahsi tabiatin ortasinda terk edilmis fairbanks belediyesine ait cok eski bir belediye otobusu gorur ve burayi hemen evi olarak benimser. mccandless burada neredeyse 4 ay kalir, bu donemde en onemli besin kaynaklari pirinc, yakaladigi sincaplar ve etraftaki bitkilerden topladigi yemislerdir. bu donemde sadece bir tane geyik* avlamayi becerebilir ve onun da etlerini iyi muhafaza edemedigi icin fazla faydalanamaz bu avinin etlerinden.

 

4 ay gectikten ve yeterince kilo kaybettikten sonra mccandless bu macerasini noktalamaya karar verir ve donus yolculuguna baslar fakat donuste kendisini tatsiz bir surpriz beklemektedir, daha once gectigi nehir, buzullar eridikten sonra oldukca derinlesmis ve buz gibi suyu da oldukca hizli bir sekilde akmaktadir. kendisinin bu nehri yuzerek gecme sansi yoktur. yanina harita bile almayan mccandless, caresiz olarak nehirdeki sularin biraz daha cekilmesini beklemek icin bir ay daha gecirmek uzere kaldigi otobuse doner. bu durumu cok da problem olarak gormez, nede olsa kendisi bu ortamda 4 ay gecirmeyi basarmistir. fakat bu donemde mccandless ciddi bir hata yapar, acligin da getirdigi caresizlikle yaninda getirdigi tohumlari yemeye baslar ve bu tohumlarin toksik etkisi ortaya cikinca yediklerini cikarmaya baslar; zaten kritik bir kilo ve enerji seviyesinde olan mccandless, yedigi besinlerden de faydalanamayinca aclik sebebi ile olur.

 

cesedi olumundan 18 gun sonra kaldigi otobusun yanindan gecen iki gezgin tarafindan bulunur.

kenjin

--------------------

bir de bu var :

kendisini canli olarak goren son kisi jim gallien olmustur. into the wild'ta da jim gallien kendisini oynuyor. (filmin basinda alexander'i kamyonetle gidecegi yere birakan ve ona botlarini veren adam) bunca yil sonra ayni sahneyi bu kez film icin canlandiriyor olmak kendisi icin oldukca garip olsa gerek.

--------------------

bu da radikalden :

Sean Penn avarelerin tapınağında http://www.radikal.com.tr/veriler/2007/10/01/sean.gif Sean Penn'in yönettiği 'Into The Wild' Türkiye'de 7 Aralık'ta gösterime girecek.

Sean Penn'in yeni filmi 'Into The Wild', tüm parasını yakarak Alaska'ya doğru yola çıkan iyi eğitimli bir gencin, Christopher McCandless'in gerçek hikâyesini anlatıyor. Alaska'da terk edilmiş bir minübüste açlıktan ölen McCandless, çoktan bir mite dönüşmüş durumda

01/10/2007 (1300 kişi okudu)

WASHINGTON - Fairbanks'in birkaç kilometre dışında, genç otostopçu, Alaskavari günbatımında duruyordu. Sırt çantasından tüfeği görünüyordu ama Jon Krakauer'in de dediği gibi, "49. eyalette, arabasıyla oradan geçenler için, yarı otomatik bir Remington'ı olan bir otostopçu üstüne durup düşünülmesi gereken mevzu değildir."

Krakauer'in kitabı 'Into the Wild', Washington DC'den hali vakti yetinde bir ailenin oğlu olan 24 yaşındaki Christopher McCandless'in hikâyesini anlatır. McCandless, 1992 yılında medeniyetten kopup tüfeği ve büyük bir bohça dolusu pirinçle, donmuş kırsala doğru yola koyulur.

Yolda, bütün parasını yakar ve sahip olduğu tek haritayla birlikte ona medeniyeti hatırlatan her şeyi fırlatıp atar. Alaska'yı yürüyerek geçme konusunda başarısız olunca, bir zamanlar avcıların sığınak olarak kullandığı 1940'lardan kalma bir minibüsün içinde kamp kurar. Burada Nisan 1992'den, Ağustos 1992'de açlıktan ölene kadar bir başına yaşar.

Alaskalılar, o günden bu yana, McCandless'ın başına 'aslında' ne geldiğini tartışıp duruyorlar. İçinde öldüğü terk edilmiş Fairbanks şehir otobüsü şu anda bile, az sayıda da olsa Krakauer'in kitabından etkilenmiş bazı dervişlerin tapınağı olmuş durumda. Etrafa dağılmış boş Yukon Jack ve Jack Daniels şişelerinin yanlarına, 'Hayallerinin izinde git, hiçbir şey seni daha iyi hissettirmeyecek', 'Başkalarını kandırmaya çalışmayı bırak, gerçek içinde' ve 'Hayattaki en güzel şeyler beleştir' gibi mesajlar yazılmış.

'Uyandığımda filmi gördüm'

Sean Penn'in senaryolaştırıp yönettiği, çok olumlu eleştiriler

alan 'Into the Wild'ın 21 Eylül'de vizyona çıkmasıyla, buranın turistlerin çok ilgi gösterdiği bir yere dönüşmesi şaşırtıcı olmaz.

"İnsanlar burası sanki Jim Morrison'ın mezarıymış gibi, bu otobüsü ziyarete gelip duruyorlar" diyor, McCandless'ın bitiremediği yolculuğu birkaç sene önce kar motoruyla yapan Alaskalı yazar Sherry Simpson.

Haber yapmak için Irak'a giderek Hugo Chavez'le beraber Venezüela'yı dolaşarak Hollywood aktivizmini yeni bir boyuta taşıyan Sean Penn, Krakauer'in kitabına vurulan çoğunluktan yalnızca biriydi. Kitabın kapağındaki, McCandless'ın ölmeden birkaç gün önce minibüsün dışında, kendi kendine çektiği fotoğrafı için Penn, "Beni bir anda kavradı" diyor ve "Kitabı eve götürüp ardı ardına iki defa okudum ve sabah uyandığımda, filmi gözlerimin önünde gördüm" diye devam ediyor.

Sean Penn'in, McCandless ailesini, hikâyenin haklarını kendine vermeleri için ikna etmesi tam 10 yıl sürmüş. Filmden, Penn'in McCandless'la kendini özdeşleştirebildiği anlaşılıyor. Film, 'Beyaz Diş' ve 'Vahşetin Çağrısı' kitaplarının yazarı Jack London gibi yalnız gezginlerin ayak izlerinden giden ve Alaska'nın sade güzelliğine tutulmuş, iyi eğitimli genç bir adamın hikâyesi.

Bulunduğunda 25 kiloydu

Taşra ortamına alışık olan Alaskalılar, şimdiden rahatsızlıklarını dile getiriyorlar. Simpson'a göre, birçokları McCandless'ın kırsalda tek başına yaşama isteğine hayran kalırken, genel görüş, McCandless'ın aptalca kararlar aldığı ve bu kararlar yüzünden öldüğü yönünde. Bazıları da onun zaten ölmek istediğini düşünüyor. Azımsanamayacak sayıda kişi de, McCandless'ın akıl sağlığının yerinde olmadığını ve en baştan, ormanda tek başına kalmasına izin verilmemiş olması gerektiğini düşünüyor.

Christopher McCandless'ın hikâyesi, vahşi doğada yapılan birkaç küçük hatanın ne kadar hızlı bir biçimde bir trajediye dönüşebileceğini de gösteriyor. Bir süre avcılık yaparak hayatını sürdürmeyi başardıysa da, yeterince yemiyordu ve medeniyete dönmeye karar verdiğinde bunu başaramayacak kadar zayıflamıştı. Yağmur ve kar suyuyla bataklığa dönmüş bir nehri geçmeye çalıştı ama aslında birkaç yüz metre ileride bir köprü olduğunu bilmeksizin, geri dönmek zorunda kaldı. Minibüsten yalnızca bir günlük yürüme mesafesinde olan ABD Ulusal Park Hizmetleri'ne ait devriye gezen bekçiler için sürekli açık tutulan ve yemek, yatak ve ilkyardım gereçleri içeren bir kulübe vardı. Ama McCandless haritasını attığı için bunları hiçbir zaman bilemedi.

Sağanak yağmur altında, zar zor minibüse geri döndüğünde günlüğüne yazdıkları şöyle: "Çok güçsüzüm. Patates soğanından dolayı. Ayağa kalkmakta bile zorlanıyorum. Açım. Büyük tehlikedeyim."

Bir ay içinde, açlıktan ölürken, günlüğüne "Mutlu bir hayatım oldu ve Tanrı'ya şükrediyorum. Elveda ve Tanrı hepinizi korusun!"

Bunlar bilinçsizleşmeden önce son yazdıklarıydı. 19 gün sonra, avcılar ve yürüyüşçülerden oluşan bir grup, minibüste, annesinin onun için yaptığı uyku tulumlarının içinde McCandless'ın cesedini buldular. Yalnızca 25 kiloydu. (The Independant)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Az önce bitirdim... Benim için filmin özeti şu; "Aslında toplumlar bir arada, monoton ve tekdüze yaşasalarda bir arada oldukları için stresli fakat emniyetli bir yaşam sürerler... Çünkü iş birliği içinde korunaklı bir kafes hayatı inşa etmişlerdir kendilerine... Bu toplumun içinden sıyrılan, dışlanan, kendisini dışlayan vs. bireyler gerçek yaşamı bulma adına yalnızlaşırlar ve yaşamdan gerçek bir haz almaya başlarlar... Toplumdan ayrılan bir gezgin, bir hippi, gerçeği arayan insan öncelikle doğanın sesine kulak kesilmesi gerektiğinin farkına varır... Toplumu dışlayan bu kişi, içindeki taşkın heyecanla beraber yabanın içine atılır... Ancak atalarının sahip olduğu tecrübeye sahip değildir o... Ve doğa herkese farklı bir şey sunar..."

 

Hayat, yalnızca insan ilişkilerinden ibaret değildir... (Into The Wild)

 

https://www.youtube.com/watch?v=9E6kIMe0tVE

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Filmi yerine, ya da öncesinde, kitabını okumanızı öneririm. Film de güzeldi elbette. Bi kaç farklı işlenen detay vardı sadece.

 

 

 

spoiler

 

Ölüm sebebi filmde yanlış işlenmiştir. McCandless patates türlerini karıştırdığı için zehirlenip ölmemiştir. Ölüm sebebi yukarıda açıklandığı gibidir:

 

...fakat bu donemde McCandless ciddi bir hata yapar, açlığın da getirdiği çaresizlikle yanında getirdiği tohumları yemeye başlar ve bu tohumların toksik etkisi ortaya çıkınca yediklerini çıkarmaya başlar; zaten kritik bir kilo ve enerji seviyesinde olan McCandless, yediği besinlerden de faydalanamayınca açlık sebebi ile ölür.

 

Kitabın ilk baskılarında ölüm sebebinin filmde işlendiği gibi yanlış patates türünü yemesi olduğu yazılmış lakin daha sonraki baskılarda düzeltme yapılmış.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://www.christophermccandless.info/images/christopher22.jpg

 

Ölümünden önce bu notu eline alıp fotoğraf makinesiyle şu fotoğrafı çekilmiştir:

 

screen-shot-2014-10-01-at-11-54-29-pm.png

 

 

Bu da Ron'a yazdığı mektup:

Benim, Alex. Yaklaşık iki haftadır Carthage - Güney Dakota'da çalışıyorum. Buraya, Grand Junction Colorado’da senden ayrıldıktan üç gün sonra geldim. Umarım fazla sorun yaşamadan, sağsalim Salton City’ye ulaşabilmişsindir. Burada çalışıyor olmaktan memnunum, her şey yolunda. Hava çok kötü sayılmaz, çoğu günler ılık geçiyor. Çiftçilerden bazıları şimdiden tarlalarını ekip biçmeye başladı bile. Şu sıralar Güney Kaliforniya’da havalar iyice ısınmış olmalı. Dışarı kafanı uzatıp da 20 Mart Gökkuşağı Şenlikleri için kaplıcalarda ne kadar insanın toplandığını görme fırsatın oldu mu merak ediyorum. Çok eğlenceli geçtiğine eminim Ama bu tür insanları çok iyi anladığını sanmıyorum.

 

Güney Dakota’da çok uzun kalmayacağım. Arkadaşım Wayne mayıs ayı boyunca ambarda çalışmamı, ardındanda yaz boyu onunla kalıp mahsul toplamamı istiyor. Ama bütün kalbimle beklediğim şey Alaska Serüvenim; 15 Nisan olmadan yola çıkmayı düşünüyorum. Senin anlayacağın, çok zaman geçmeden buradan ayrılmış olacağım.

 

Bu yüzden bana gelen mektupları aşağıda yazacağım adrese yollarsan sevinirim.

 

Ron, tüm yardımların ve birlikte geçirdiğimiz zaman için sana müteşekkirim. Ayrılmamızın seni çok üzmediğini umuyorum. Birbirimizi yeniden görene değin aradan çok uzun zaman geçmiş olabilir. Ama Alaska’dan tek parça dönebilirsem, benden haber alacağına emin olabilirsin. Sana önerdiğim şeyi tekrarlamak istiyorum; yaşam tarzında köklü bir değişiklik yapmalı, daha önce hiç duymadığın ya da yapmakta kararsız kaldığın türde şeylerin tamamını yapmaya başlamalısın. Çoğu insan onları mutsuz eden koşullarda yaşıyor ve gene de bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Çünkü güvenli, rahat, rutin bir hayata koşullanmış durumdalar. Tüm bunlar huzur veriyor gibi görünse de, insanın içindeki maceracı ruh için kesin olarak yazılmış bir gelecekten daha yıkıcı birşey düşünemiyorum İnsanın yaşama arzusunun özünde macera tutkusu yer alır. Yaşamın keyfi yeni deneyimlerdedir,bu yüzden sürekli değişen bir ufuktan daha büyük keyif olamaz. Her yeni gün yepyeni bir güneşin altında doğabilir. Hayattan daha fazlasını almak istiyorsan, Ron, monoton bir güvenlik hissine dair inadını bir kenara bırakıp, sana ilk başta çılgınca gelebilecek bir hayata adım atmalısın. Bu yaşama bir kez alıştıktan sonra, tüm anlamını ve inanılmaz güzelliğini göreceksin. Yani Ron, uzun lafın kısası, bir an önce Salton City’den çıkarak kendini yollara vurmalısın. Buna çok memnun kalacağına seni temin ederim. Ama korkarım sen gene de bu söylediklerime hiç kulak asmayacaksın. Benim inatçı keçinin teki olduğumu düşünüyorsun ama sen benden de inatçısın. Bir yola çıksan, çok yakınlarında yeryüzündeki en güzel manzaralardan birinin seni beklediğini göreceksin: Büyük Kanyon! Her Amerikalının hayatında en azından bir kez olsun görmesi gereken bir yer. Ama benim kesinlikle idrak edemediğim nedenlerden dolayı senin tek yaptığın her gün bir an önce evine, günbegün aynı düzenin içine geri dönmek. Korkarım buna devam edecek, Tanrı’ nın keşfetmemiz için bize bahşettiği bütün bu harikulade şeylerden kendini mahrum bırakacaksın. Yerleşik durumda kalmamalı, hep aynı yerde durmamalısın, Ron. Kımıldan, göçebe bir hayata geç, her gün yepyeni bir ufka çevir bakışlarını. Önünde yaşayacağın daha çok uzun yıllar var. Hayatını değiştirerek yepyeni tecrübelere açma şansını reddedersen, inan çok yazık olacak.

 

Neşe ve mutluluğun yalnızca insan ilişkilerine dayandığını düşünüyorsan yanılıyorsun. Tanrı bu hazzı her yere saçmış durumda. Yaşadığımız her şeyin içinde bulabilirsin bunu. Tek ihtiyacımız olan, alışkanlıklarla örülü yaşam tarzımıza sırtımızı dönüp de yeni bir yaşama adım atmamızı sağlayacak cesaret.

Demek istediğim, hayatına yeni bir ışık tutmak için bana ya da herhangi bir başkasına ihtiyacın yok. Bu şey hemen dışarıda; Yapman gereken yalnızca uzanmak ve onu kavramak. Kendin ve yeni koşullara geçmemek için gösterdiğin inatçılık dışında savaşacağın hiçbir şey yok.

 

Ron, en kısa zamanda Salton City’yi ardında bırakarak, küçük bir çadır alıp Amerika’nın batısında Tanrı’nın elinden çıkmış bu muhteşem güzellikleri görmeni umut ediyorum. Yeni şeyler görecek, insanlarla tanışacaksın. Onlardan öğreneceğin çok şey var, Ve bunu ekonomik bir tarzda yapman lazım; otel yok, kendi yemeğini pişireceksin ve genel bir kural olarak, mümkün olan en düşük miktarda para harcayacaksın. İnan bana, bütün bunlardan çok daha fazla keyıf aldığını göreceksin. Seni bir daha gördüğümde, karşıma bir sürü macera ve deneyim yaşamış yepyeni bir adamın çıkacağını umuyorum. Kararsızlığa düşmemeli, kendine mazeretler uydurmamalısın. Çık ve yap bunu. Bundan çok ama çok memnun kalacaksın.

 

Kendine iyi bak Ron,

ALEX

 

Lütfen şu adrese yaz: Alex McCandless . Madison, Güney Dakota 57402

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...