hexagram Oluşturma zamanı: Ocak 29, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 29, 2007 Akupunktura dair herşeyi içeren bu yazıları eklemek herkes için iyi olacaktır Nasıl yapıldığından ne işe yaradığına dair her bilgiyi bulabilirsiniz... Yazılar alıntıdır.. İşte bölümler: I. Akupunktur Nedir? II. Akupunktur Nasil İşlev Görür? III. Kişilerin Enerji Dengesinin Bozulduğu Nasil Ölçülebilir? IV. Akupunktur Uzmaninin Teşhis Yöntemleri V. İğnelerin Kullanilişi VI. Moksa Kullanimi ve Diğer Tedaviler VII. Akupunkturun Faydali Olabileceği Hastalik Tipleri VIII. Tedavi IX. Akupunktur Tedavisi Olurken İlaç Almak X. Akupunkturun Değişik Kullanimlari XI. Hastaliklarin Önlenmesi XII. Uzmanin Eğitimi ve Dereceleri XIII. Beden, Zihin ve Ruh Akupunktur Nedir? Akupunktur insanliğin bildiği en eski iyileştirme yöntemlerinden biridir. İlk kez yaklaşik 5000 yil Önce Çin'de ortaya çikmiştir. Bugün hâlâ kullaniliyor olmasi, bu tedavinin yararliliğini ve temel aldiği ilkelerin gerçekliğini gösterir. Bu ilkeler, doğanin düzenine bağlidir. Bu ilkelerin gözlemlenmesi ve anlaşilmasi geleneksel Çin tip düşüncesini de içeren tüm Çin uygarliğinin temelinde yatar. Bu ilkelerin, insan bedeninin sağliği için uygulanmasi ilk kez yazili olarak yaklaşik M. Ö. 2000 yillarinda, Çin düşüncesinin altin çağinda, tüm Çin Tibbi'nin bugüne kadar temel olarak aldiği bir kitapta yer almiştir (akupunktur ve moksa tedavisi bu kitabin önemli bölümleridir). Nei Ching'in, "San İmparatorun İç Hastaliklar Klasiği", yaşam üzerine bilimsel bir eserdir. Nei Ching, tüm akupunkturun temellerini oturttuğu ilk teoriyi ortaya koyduğu bu kitapta, evrenin doğa kanunlarin da nasil yaşanmasi kanunlarinca gerektiğini anlatir ve insan bedeninin işlevlerini uzun uzun inceleyip, hastaliklarini ve nedenlerini tanimlar. Bu ilk teori bedenin içinden akan hayat verici enerji ile ilgili Meridyen Teorisi'dir. (Bu konu bir sonraki bölümde incelenecektir.) Akupunktur ve moksa tedavisi, kişideki enerjiyi, doğal akişina ve dengesine döndürecek şekilde etkileyerek doğaya yardimci olur. Bu da beden, zihin ve ruhun sağliğina kavuşmasina olanak verir. Etki, bedenin belirli noktalarina çok ince iğneler batirilmasi ya da bir çeşit otun (ortemisia vulgaris latiflora) bu noktalarda yakilmasi ile sağlanir. Söz konusu otun bu yanmasina da moka tedavisi (Moxabustion) denir. Ben her akupunktur sözcüğünü kullandiğimda Geleneksel Çin Akupunkturu'nü kastediyorum: Daha doğru adi ile Klasik Çin Akupunkturu. Bu çok karişik bir iyileştirme sistemidir ve öğrenimi oldukça uzun zaman alir. Ustaliğini ve ilmini tam olarak öğrenmek ise çok daha uzun sürer. Bir geleneksel Çin Akupunktur uzmani hastasini tedavi ederken aklinda belirli hedefler vardir. Bunlar: • Hastayi bir bütün olarak tedavi etmek. Bu da, uzman, hastayi beden, ruh ve zihni ile bir bütün olarak ele almasi anlamina gelir. Uzman bu birliğin tüm evrenin bir parçasi olduğunu ve çevresi ile kendine özgü, kişisel, benzersiz bir ilişkide olduğunu kabul eder. • Hastaliğin nedenini araştirmak. Ortaya konan şikayetlerin ana konu olarak ele alinmasi son derece önemlidir. Şikayetler gerçekte bedenin yardim çağrisidir. Uzman, hastaliğin altinda yatan nedenleri bulmaya çalişacaktir. Bu amaçla enerji dengesizliğinin özelliklerini ve doğal enerji akiş ve dengesinin nerede ya da ne şekilde nerelerde bozulduğunu anlamasi gerekir. Bu bozukluk fiziksel, zihinsel ya da ruhsal olabilir. • Enerji dengesizliğinin nedenini bulduktan sonra, bu nedeni ortadan kaldirmak. Denge ve uyumu tekrar sağlanan enerji tüm doğanin gerektirdiği gibi aktiğinda, hastaliğin belirtileri de yok olmaya başlayacaktir (belirtilerin özellikle tedavi edilmelerine gerek kalmaksizin). Hastanin kendi hastaliğinin nedenleri ile ilgilenebilmesi için, mümkün olduğunca, rahatsizliğinin altinda yatan nedenleri anlamasi önemlidir. Ancak o zaman hastaliğina neden olan durumlari değiştirme olanaği bulabilir. • Hastayi iyileştirmek ve sağlikli kalmasini sağlamak. Tedavi süreci içinde hastanin da sorumluluk almasi gerekir. (Bu konu ilerideki bölümlerde ayrintili olarak incelenecektir.) Bir Geleneksel Çin Akupunktur uzmaninin hastayi sadece muayene ettiği andaki gibi görmesi yeterli değildir. Onu, tüm özgün kişiliği ile, beden, zihin ve ruh olarak kusursuz bir bütün olduğu halinde de görmeye çalişmalidir. Hasta olan kişinin davraniş ve hareketleri kendi doğal yapisina uygun olmayabilir. Hatta çok farkli da olabilir. Geleneksel Çin Akupunktur uzmaninin görevi, hasta kişinin yenilenmesini, canliliğini ve mümkün olan potansiyelinin ortaya çikmasini sağlamaktir. Burada şunu da belirtmeliyim ki, bugün tüm akupunktur uzmanlari Geleneksel Çin Akupunkturunu uygulamamaktadirlar. Bir çoğu, akupunkturu hastalik belirtilerinin tedavisinde kullanip, hastalik nedenleri ile ilgilenmezler. Gelecekte hastanin bu iki yöntem arasindaki farki bilmesi ve belirti tedavisindeki tehlikelerin bilincinde olmasinin çok önemli olduğuna inaniyorum. (Bu, X. Bölümde, ayrintilariyla incelenecektir.) Son olarak, akupunktur ameliyat ve operasyonlarda genelde kullanilan anestezi teknikleri yerine, ağri ve aci hislerinin uyuşturulmasinda kullanilir Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Akupunktur Nasıl İşlev Görür? Akupunktur niye etkilidir? Daha önce bahsettiğiniz enerji akişi bedende dengelendiğinde ne oluyor? Geleneksel Çin tibbi, bedendeki ana organlarin ve sistemin çalişmasini kontrol eden bir "hayat gücü" olduğunu söyler. Bu hayat gücü ya da Ch'i enerjisi, meridyen olarak tanimlanan belirli hatlar izleyerek, bir organdan diğerine, her zaman ayni yönde hareket eder. Her biri bedendeki bir ana organi ya da beden fonksiyonlarini besleyen, oniki meridyen vardir. Bunlar kalp, ince bağirsak, mesane (sidik torbasi), böbrek, dolaşim, seks, üç isitici, safra kesesi, karaciğer, akciğerler, kalin bağirsak, mide ve dalaktir. Bunlardan her birinin ve dolayisiyla tüm sistemin sağlikli olmasi, düzgün ve uyum içinde çalişabilmesi için Ch'i enerjisinin her meridyende yeterli kuvvet ve miktarda serbestçe dolaşabilmesi gereklidir. Hastalik, bu enerjinin dengesinin bozulmasi durumudur. Ağrilar ya da hastalik belirtileri bize fiziksel, zihinsel ya da ruhsal nedenlerle bu dengenin bozulduğunu gösterir. Böylece akupunktur, kişinin enerjisindeki dengesizlikleri düzeltmeyi amaçlar diyebiliriz. Amaç, bu enerjiyi doğal dengesine ve akişina kavuşturmak, günlerin, mevsimlerin ve günün her saatinin doğal devri ile olan ritmini tekrar kurmaktir. Sonuç olarak uyum ve denge, kişinin beden, zihin ve ruhunda ve de çevresi ile ilişkilerinde tekrar sağlanmiş olur. Enerji dengesinin bozukluğu düzeldikçe kişinin bedeni, zihni ve ruhu da düzenli ve dengeli çalişmaya başlar. Böylece akupunktur uygulandiğinda ne olduğu özetlenmiş oluyor. Sağliğa kavuşmak için enerjiyi dengelemek gerekir. Akupunktur, iğne ve moksa kullanarak bu dengeyi nasil sağlar? Akupunktur meridyenler üzerindeki belirli noktalarda enerji akişini kontrol eder. İğneler bu noktalara yavaşça batirildiğinda, değişik etkiler meydana getirirler. İğneler el ile hareket ettirilmesine bağli olarak, enerji meridyene doğru çekilebilir veya meridyen uzaklaştirilabilir. Akupunktur tedavisinin sonunda meydana gelen enerji değişimi kendini bir çok şekilde gösterir. Önce nabiz atişi değişir ardindan ileride daha detayli anlatacağim gibi renksel, duygusal ve diğer değişiklikler görülür. Bu değişimlere burada değinmemin nedeni, değişimlerin çok açik olarak gözlemlenebilir olduğunu vurgulamaktir. Bir çok defa hastalar kendileri bu değişimlerin farkina varirlar: Örneğin Ch'i enerjisi dengesinin tekrar normale döndüğüne işaret olarak ağrilarin yok olmasi gibi. Kişi, hastaliğin gerçek nedeni iyileştirilmese de sağliğa kovuşturulabilir mi? Hem evet, hem de hayir. Tedavi genellikle yeterli görülebilir. Hastalar, organlar ve işlevleri kuvvetlenip normal duruma döndüğünde kendilerini daha iyi hissederler ve hastaliklari süresince baş edemedikleri durumlarla daha kolaylikla uğraşabilirler. Sağlikli olduklarinda olaylari daha açik görebilir ve böylece hayatlarina ilişkin daha olumlu ve akilci kararlar alabilirler. Örneğin, bazilari mesleklerini değiştirebilir. Bazilari o zamana kadar sakladiktan ve görmezlikten geldikleri sikinti ve dertlerini dişa vurabilirler. Tedavi öncesi yeteri kadar kuvvetli olmadiklari için yüzleşemedikleri tüm olaylar gibi, özel ilişkilerinde de uzlaşmaya varabilirler. Bunun yanisira tedavinin gerçekleşmesi ve kalici olmasi için, hastayi yönlendirip, beslenmede ya da yaşam tarzinda bazi değişiklikler yapmasi için cesaretlendirmemizin gerekeceği zamanlar da olacaktir. Bugün, eskiden de olduğu gibi, geleneksel akupunktur uzmaninin önemli bir rolü de hastayi sağlikli bir hayatin temeli olan Tao'ya (Çinliler'in anlayişi ile "Bütünlük"-XIII. Bölüm) yönlendirmektir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Kişilerin Enerji Dengesinin Bozulduğu Nasıl Ölçülebilir? Yin-Yang ve Beş Element Enerjinin dengede ve uyum içinde olmasi ne demektir? Akupunktur uzmani bunu nasil ölçer? Çinliler kişinin enerji durumunu okuyabilecekleri bir sistem geliştirmişlerdir. Bu sistem, tüm Çin kültürünün temelinde yatan yin-yang ve beş element prensibidir. Bunlar doğrudan doğruya gözlemlerden doğmuştur. Çok eski zamanlarda Çinliler Doğa'ya karşi oldukça duyarliydilar ve onu yakindan izlediler. Gözlemlerinde her şeyin devamli değişim içinde olduğunu ve dünya üzerinde olan bizlerin de bu değişimden doğrudan etkilendiğimizi gördüler. Bunlar arasinda en açikça görülebilenler yil içindeki mevsimlerin, hatta gece ve gündüz değişiminin etkileriydi. Yin-Yang Çinliler yaradiliş enerjisinin devamli olarak gece ve gündüz, hayat ve ölüm gibi iki uç arasinda hareket ettiğini gördüler. Bir pilin arti ve eksi kutuplari arasinda akan enerji gibi, bir kutup diğeri olmadan aktif olamaz. Çinliler bu Ch'i enerjisinin kutuplarini yin ve yang olarak isimlendirdiler. Bunlarin doğada her alanda varolduğunu gözlemlediler. Fazla teknik ayrintilara girmeden, bu terimlerin anlamlariyla ilgili bir fikir vermek gerekirse, yang en basit şekilde güneş, sicaklik, büyüme, gündüz, isi ve erkek; yin ise gece, soğukluk, sakinlik ve kadin olarak isimlendirilebilir. Daha yakindan incelersek, yin ve yang'in biraz daha derin bir seviyede birbirlerini karşilikli etkilediklerini görebiliriz. Örneğin güneş olduğunda, yang bir dağin güneşli tarafi, yin ise gölgede kalan tarafi olarak tanimlanabilir. Bu öncelikle yang olarak tanimlanacak bir durumdur- gündüz, işik, güneş vardir ancak yin'de gölge ve bulutlarda mevcuttur. Ayni durum önceden yin olarak tanimladiğimiz gece için de söylenebilir. Yildizlarin işiklari yin içindeki yang olacaktir. Dolunay dünya üzerine işiklarini yaydiğinda yine dağin bir yüzü daha aydinlik, diğer yüzü da karanlik olacaktir. Burada, öncelikle yin olarak tanimlayacağimiz durumda da yin ve yang hep birlikte yer alirlar. Yin ve yang arasinda denge ve uyumu anlamak çok önemlidir. Her ikisi de gereklidir. Biri diğerinden daha üstün değildir. Her ikisi de, birinden öbürüne hareket ederek, sürekli değişerek ve birbirlerini dengeleyerek birlikte varolurlar. Görüyoruz ki gündüzler geceye, geceler gündüze değişiyor. Bu birbirine geçiş, yin-yang değişimi her yerde ve herşeyde vardir. Çinliler, bu dengenin sadece doğa içinde değil, insanlar için de önemini gördüler. Enerjinin bu iki halinin (güneş işiği ve gölgenin) bir kişi içinde de olupolmadiğina baktilar. Kişi, hareketli, enerji, sicak, dostça ve sempatik mi? Yoksa çekingen, durgun, içine mi dönük? Çinliler kişilerin, yin veya yang'in daha kuvvetli olduğu durumlarda sağliksiz olduğunu gözlediler. Devamli çalişan, hiç dinlenmeyen biri sonunda yiğilip kalacaktir. Devamli içine dönük, morali gittikçe bozulan, dişa açilma kabiliyetini kaybeden bir kişi de sonunda bedence de hasta olacaktir. İşte bu, kişinin dengede olup olmadiğini öğrenmek ilk ana anahtarimizdir. Bu yüzden ilk olarak kişinin yin ve yang özelliklerinde bir fazlalik ya da eksiklik olup-olmadiğina bakariz. Beş Element Çinliler gözlemlerinde bir adim daha ileri gittiler. Beş mevsimin dönüşümüne dikkat ettiler (ilkbahar, yaz, sonbahar ve kiş) ve ardindan, bu mevsimlerin yin'den yang'a, yang'dan yin e geçişlerinin insandaki etkilerini gözlemlediler. Örneğin ilkbahar ve yaz mevsimlerinde enerji artar ve aktivite başlar ve bu öncelikle yang'dir. Sonbahar ve kiş mevsimlerinde ise enerji azalir, durgunlaşir ve içe döner, bu da Yin'dir. Yilin her mevsimi kendine özgü niteliklere, lezzete ve varliğa sahiptir. Çinliler enerjinin tüm yil boyunca nitelik ve işlevlerinde beş ana değişimin yani beş mevsimin, olduğunu gözlemlediler. Örneğin, ilkbaharin bir doğuş ve büyüme mevsimi olduğunu zaten biliyoruz. Bu, tohumun filizlenip yukariya doğru büyümesinde görülür. Havada doğuşun heyecani vardir. Yazin güneş dünyayi isitir, bitkileri kucaklar ve onlara büyüyerek olgunlaşmalari için enerji verir. Yaz sonu ise, yazin şiddetinin yanisira serinletici, yumuşak bir esintiyi de beraberinde getiren bir mevsimdir. Bu doğa kanunlarinca, atilan tohumlarin haşatinin yapildiği mevsimdir. Sonbahar yapraklarin, içinden çiktiklari toprağa döküldükleri mevsimdir. Yaprak ve meyve yüklü ağaçlar bir sonraki yila hazirlik olarak tüm yeşilliklerini atmaya ve soyunmaya başlarlar. Kiş ise, bir geri çekiliş mevsimidir. Daha önceki dört mevsimin aktiviteleri şimdi yavaşlamaktadir. Tüm mevsimlerde değişik aktiviteler izleriz ama kiş bir dinlenme zamanidir. Çinliler mevsimlerin dönüşümünde, yaradilişin ana prensibinin ifadesini, yin'den yang'a, ve tekrar yin'e geçişte enerjinin büyük akişini gördüler. Durgunluktan aktiviteye ve tekrar durgunluğa; ölümden hayata ve hayattan ölüme, hepsi mevsimlerde gördüğümüz bir düzen içerisinde beş evre içerisinde hareket eder. Her evre kolayca tanimlayabileceğimiz özelliklere sahiptir (yaratici enerjinin beş evresi, beş element). Çinliler bu beş elementi ağaç, ateş, toprak, metal ve su olarak isimlendirdiler. Bu isimler sizi endişelendirmesin. Bunlar sadece her birimizin içinde dolaşan Ch'i enerjisinin değişik özelliklerini tanimlamak için konan isimlerdir. Size yukarida açikladiğim doğa kanunlari, içimizdeki enerjiyi de kontrol eden kanunlardir. Belki, elle tutulamayan, gerçek olduğunu görmediğimiz şeylere bildiğimiz isimleri vermek Önce şaşirtici gelebilir. Fakat bunlar Çinliler'in verdikleri isimlerdi ve bugün de hâlâ kullanilmaktadirlar. Çünkü, ileride göreceğimiz gibi, uygun özellikleri ifade ederler. İlkbaharda, yaratici devinim enerjisini, Çinliler Ağaç olarak isimlendirmişlerdir. Ağaç enerjisinin özelliklerini, ilkbahar mevsimini düşünerek tanimlayabiliriz. Bu enerji, doğuş, büyüme ve ekinlerin olgunlaşmaya yönelişinde kendisini gösterir. Bunu ilkbahar mevsimini de gördüğümüz gibi, kendimizde ve başkalarinda da görebiliriz. Bu, insanin doğuşunda, büyümesinde, gelecek için ümitlerinde, düşünce ve taşanlara başlamasinda ve buna benzer oluşumlarinda kendini gösterir. Yazin, enerjinin yaratici aktivitesi kendini, Çinliler'in ateş olarak isimlendirdiği biçimde ifade eder. Ateş enerjisi, yaz güneşinin sicakliğinda kendini ifade eden ve insan davranişlarinda da gözlemlenebilir. Ateş enerjisi insanin içindeki sevgi, neşe, şefkat gibi duygularla ilgilidir. Toprak elementinin özelliği bir anneninki gibidir. Ayni çocuğunu doyuran, bedeni, zihni ve ruhu için sevgi ve sicaklik veren bir anne gibi. Metal elementi sonbahar gibidir; ağaçlarin, yil sonunda yapraklarini dökmeleri gibi, bir sonraki ilkbahara ya da yeni bir başlangica kadar, tamamlanmiş olani elden çikarmak, yeni çabalara yer açmak gibi. Bu element ayni zamanda zehirlerin, toksit maddelerin ve gereksiz atiklarin atilmasindan sorumludur. Ayrica, kalite ile ilgili elementtir. Toprak elementinin anne oluşu gibi. Metal elementi de babadir. Dünyanin sonbaharda yeşilliğinden soyunmasiyla, iç ruhsal dünyalara, semaya, babaya bir dönüş vardir. Kişi hayatinin sonbaharinda çoğu kez ruhsal konulara döner, iç dünyasina, o kişiye daha anlamli gelen yeni bir hayat anlayişina yönelir. Su elementinin özellikleri, kiş mevsiminde gözlenebilir. Bu, sivilarin biriktirilip depolanmasindan sorumlu elementtir. Yağmurun tüm yil boyunca ve yazin yoğun sicakliğinda bize su sağlamak üzere dağlarin yamaçlarindan akarak nehirlere ve göllere birikmesi gibi. Su elementi de vücudumuzdaki tüm gerekli sivi ve salgilari temin eder. Elementlerin mevsimlerde gördüğümüz bu devinimini kendimizde de görebiliriz. Bizler de büyür, başkalarina sicaklik verip onlardan sicaklik alabiliriz; ihtiyaçlarimizi sağlar ve yönlendirebiliriz. Ve dinlenme zamani geldiğinde geçmişi düşünerek şükredip, önümüzdeki yeni mücadelelere zevkle bakabiliriz. Mevsimlerin dönüşümünden biliyoruz ki, doğa kanunlarina uyum gösterirsek, her sene tarlalarimizi ekip biçtikçe hasat, büyük sevinç ve kutlama olacak ve anne babamizla bağlanti kurulmuş olacaktir. Fakat bir de mevsimlerin ya da elementlerin dengeleri bozulduğunda ne olduğuna bakalim. Eğer, örneğin, yaz boyunca hiç sicaklik olmazsa, güneş ve onun isisi yoksa, o zaman ürünler olgunlaşamayacak ve ekinleri biçmek mümkün olmayacaktir. Toprak soğuk olacak ve ürün vermeyecektir. Bu çok eski zamanlarda, yiyecekleri bu mahsullere bağli olanlar için açlik demekti. Eğer bu açliği Ateş elementi ile karşilaştirirsak görürüz ki insanin içinde bir ateş, sicaklik yoksa, aşk, sevgi, anlayiş olmadan ve kendi içindeki sicakliği olmadan o kişi de yaşaminin mahsûlünü alamayacaktir. Dişaridaki toprak gibi verimsizleşip soğuyacak ve sonuç olarak hayati da tahil anban gibi boş olacaktir. Bu elementlerin devinimi, Çinliler'in, kişinin enerjisini ölçmekte kullandiklari ikinci önemli prensiptir. Beş elementin tutumunun beraber bir uyum içinde ve dengede çalişip-çalişmadiğina, herhangi birinin diğeri ile dengesinin bozulup bozulmadiğina bakarlar. Örneğin, çok fazla ya da çok mu az Ateş özellikleri var. Böylece yin-yang ve beş element prensiplerini ve Çinliler'in herşeyde bunlarin nasil çaliştiğini gözlediğini açiklamiş oldum. Onlar bir insanin içinde ve dişindaki enerjiler arasinda bir fark görmüyorlardi. Tüm yaradilişin ve dünyamizdaki tüm canlilarin içinde hareket eden ayni hayat gücüdür. Çevremizde gözleyebildiğimiz Ch'i enerjisinde olacak herhangi bir değişiklik bedenlerimizdeki Ch'i enerjisinde de görülecektir. Örneğin, çoğu insan ilkbaharda bir enerji artişi hisseder. Bizler, mevsimlerde kendini gösteren beş enerjinin devinimi ve yin-yang ile uyum içindeyiz. Bu da demektir ki, kişilerin yin-yang ve beş elementlerinin devinimine bakarak, dengelerinin bozulduğunu görebiliriz. Bu beş elementin kendini nasil ifade ettiğini açiklar misiniz? Beş elementin her biri kendini herşeyde gösterir. Duygularimiz, konuşma sesimiz, yüzümüzün rengi ve vücudumuzun kokusu, herbirimizde bu elementlerin durumlarini açikça ortaya koyar. Bunlarin yani sira başka şeylerden de bilgi edinebiliriz. Örneğin; tercih edildiği söylenen yemeklerin tadindan, bazi renklerin günün belirli saatlerinde sevilip sevilmemesinden olduğu gibi. Her bir elementin sadece fiziksel bedenimizle değil, daha da önemlisi zihinsel ve ruhsal yanimizla da açik bir ilişkisi vardir. Bu noktalari açiklamak için, daha önce anlattiğim meridyenleri ve enerji yollarini hatirlamanizi istiyorum. Bu oniki meridyenden iki tanesi Ağaç enerjisinin egemenliği altindadir. Belirli meridyenlerin enerjisi belirli organ ve işlevlerin çalişmasini kontrol eder; bu örnekte, Ağaç organlari karaciğer ve safrakesesidir. Ağaç, ayni zamanda gözlerimizin işlevini ve görüşümüzü, tirnaklarimizin, tendon ve ligmentlerin (kemikleri ve başka organlari birbirine birleştiren bağ) durumlarini kontrol eder. Duygularimizla ilgili olarak Ağaç kizginliği kontrol eder. Eğer ilkbaharin karakterinin tanimini hatirlarsak, yeniden büyüme ve gelecek için ümitten söz etmiştim, iki Ağaç meridyeni bizi hayatimizin bu yönleri ile ilgilenmeye iter; "özel" girişim ve gelecek için ümit. Bati dünyasinda büyümüş olan bir kişi, elementlerin bu niteliklerini anlamada önce zorluk çekebilir. Eski Çinliler, bunlarin, varliğimizin her düzeyinde kendilerini nasil ortaya koyduklarini anlatmak için çok güzel bir yol bulmuşlardir. Her bir elementin kontrol işlevim devletin bir bakani ile karşilaştirmişlardir. Her bir meridyen kişinin beden, zihin ve ruh birliği içinde belirli işlevleri olan bir bakanin kontrolünde denmiştir Böylece iki Ağaç elementi meridyenlerinin bakanlari, Planlama (karaciğer) ile Karar Alma ve Yargi (safrakesesi) ile ilgilenirler. Bu bakanlar kişi ile ilgili her düzeyde bu işlevlerin çalişmasindan sorumludurlar. İlk duyuşta bu biraz soyut gelebilir. Fakat daha yakindan incelersek bu düşüncedeki bilgeliği görebiliriz. Tekrar ilkbahar düşüncesine, ilkbaharin niteliğine ve Ağaç enerjisine dönelim. Daha öncede söylediğim gibi bu, yeniden doğuş, ümit ve gelecek aylarin planladiği zamandir. Burada planlama ve karar alma yetkililerini çalişirken görebiliriz. Hayatimizin ilkbaharinda geleceğimiz, seçeceğimiz yön ve işimiz için planlar yapariz. Yeni bir fikrin doğuşunda, yeni bir tasarimda, kendimizi planlama ve karar alma durumunda buluruz. Yillik tatilimiz, örneğin, önce ilk fikirlerimizle, nereye gideceğimize karar vermekle ve onun planlanmasi ile başlar. Belki şimdi Ağaç enerjisinin gözlerimizi kontrol etmesinin anlamini anlayabilirsiniz. Neler olduğunu görebilmemiz için fiziksel olarak gözlerimize, geleceğimizi tasarlamak için de "iç gözümüze" ihtiyacimiz vardir. Böylece Ağaç "bakanlari", görmenin tüm yönleri ile fiziksel, zihinsel ve ruhsal ilgilenirler. İnsanlarin "ne yapacağimi bilmiyorum; doğruyu göremiyorum" ya da "ne yönde karar alacağimi göremiyorum" dediklerim duyariz. Ya da geleceğimizin olmadiğini düşünürsek ne olur? Umutsuz, içimize kapanmiş, olabileceklere karşi kendimizi korku içinde hissetmez miyiz? Böylece görme (vision)nin, kelimenin tam anlamiyla tüm duygularimizla ilgili olduğunu görürüz. Bu durumda kendimizi huzursuz hissedip kizmaz miyiz? Bize hiç bir gelecek vaad etmeyen bir dünyaya kizmamiz anlaşilmaz değil midir? Ayni şekilde yanliş planlar yapip, kararlar alarak kendimizi zor durumlara sokarsak yine öfkelenmez miyiz? Sonuç olarak, umut ve öfke Ağaç elementinin ifadesinin doğal bir parçasidir. Daha önce söylediğim gibi, iki Ağaç meridyeni karaciğer meridyeni ve safrakesesi meridyeni olarak adlandirilir. Herbiri, doğrudan beslediği ve sorumlu olduğu organin ismini taşir. Belki de böyle fiziksel olarak isimlendirilmiş olmalari bir talihsizliktir. Çünkü Bati'daki bizler o zaman sadece organlarin kendilerini düşünürüz. Fakat daha önce açikladiğim gibi, meridyenler çok daha fazlasiyla, tüm beden, zihin ve ruhtaki belirli işlevlerin ince yönleri ile de ilgilidir. Tüm elementleri ve meridyenlerini bu şekilde açiklayabilirim. Fakat, ümit ederim ki, bu tek örnek Çinliler'in beş elementi nasil kavradiklarina ve herşeyin bir birlik içindeki ilişkilerine bir açiklik getirmiştir. Kişi sağlikli olduğunda bu birlik ile uyumdadir. Element dengesizliği nedeni ile bu birlikten uzaklaşip yabancilaşmak o zaman hastaliklara da açiğiz demektir. Sonuç olarak, Ağaç elementinde, eğer bunlar doğanin takdir ettiği gibi işlev görmüyorsa, eğer dengede değillerse, o zaman Ağaç enerjisinin ifadesi olarak tanimladiğim yönler de dengelerini kaybedecek ve işlevlerinde başarili olamayacaklardir. Karaciğerin ve safrakesesinin ya da her ikisinin de düzgün işlev görmeyeceğini bekleyebiliriz. Hastalik fiziksel olarak çok ilerlememiş olabilir, fakat gözlerde ve görüşte (vision), fiziksel olduğu kadar zihinsel görüşte de, zorluklar ortaya çikabilir. Tirnaklar bazi sağliksiz belirtilerini ortaya koyabilir (fazla sert, kirilgan, fazla kalin, fazla yumuşak olduklarinda). Ligmentlerdeki rahatsizliklar ağrilara, kasilmalara neden olabilir. Kişi çok kizgin olabilir. Belki, kişi plan yapamadiği, karalar alamadiği için zihni karişmiş olabilir; yeni gelişmelere, yeni fikirlere yol açacak olan "gelecek için ümit besleme" yeteneğini yitirmiş olabilir. Bu durumda Ağaç elementinin dengede olmadiğini anlariz. Ağaç elementi kendini her yerde ifade eder. Bu elementleri yakindan taniyarak, kişi hakkinda doğrudan bilgi edinilebilinir. Dengenin bozulduğunu; beden kokusunun, kişinin sesinin ya da yüz renginin değişmesinden anlayabiliriz. Kişinin bazi yemeklere daha çok yöneldiğini görebiliriz. Ayni kişinin mevsimlerden birini daha çok sevip, bir diğerini sevmediğini, günün belirli saatlerinde kendini kötü hissettiğini görebiliriz. Bütün bunlar teşhis koymamiz ve daha sonra da tedavimizin nasil etki ettiğini anlamamiza yardimci olur. Bu geleneksel Çin Akupunkturu'na ait çok özgün bir durumdur. Bati tibbinda, devamli gelişen bir teşhis koyma sistemimiz var, ancak bu teşhis koyma sistemi, hastaliğa neden olan problemlerin tedavisi üzerine yol gösterici bilgi vermeyi içermez. Geleneksel Çin Akupunkturu'nda teşhis, uzmana hastaliğin gerçek nedenlerini tedavi etmede, doğa kanunlarina uygun olarak yol gösterir. O nedenle ağaç elementinde bir dengesizlik teşhis etmişsek, tedavisi onu tekrar dengesine kavuşturmak, diğer elementlerle dengesini tekrar kurmak olacaktir. Kişi bundan sonra iyileşmeye başlayacak ve arizalar da yok olacaktir. Sadece karaciğer ve safra kesesi düzgün olarak çalişmayacak, ayni zamanda gözleri ve görüşü de iyileşecek, tirnaklari ve ligmentleri düzelecektir. Kişi daha az alingan olup, hiddetini daha iyi kontrol edecektir, planlama ve karar almada daha başarili olacaktir. Yüksek tonda konuşmayi birakacak ve ekşi yemeklere olan aşin isteği azalacaktir. İlkbahar için duyulan aşiri sevgi veya nefret normale dönecektir. Ağaç enerjisi dengeye girdikçe ve diğer elementlerle uyum sağladikça tüm şikayetlerin ve arizalarin yok olmaya başladiği gözlenecektir. Bana beş elementin bir kişide nasil kendini gösterdiğini sormuştunuz. Ağaç elementini Örnek göstererek kişide denge ve dengesizlik halini gösterdim. Ayni şekilde diğer dört elementin de nasil kendini ifade ettiğini görebiliriz. Ayni zamanda akupunktur uzmaninin, kişinin enerjisini nasil algilayip, yin-yang ve beş elemente bağli olarak denge ve uyum içinde olup-olmadiğini anlayabildiğini gösterdim. Kişinin element durumunun izlenmesi akupunktur teşhis ve tedavisinin özünü oluşturur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Akupunktur Uzmanının Teşhis Yöntemleri Hastanin Enerji Durumu Daha Ayrintili Olarak Nasil Anlaşilir? Akupunktur uzmani teşhiste Bati'daki doktorlardan daha farkli yöntemler mi kullanir? Evet. Daha önce denge ve dengesizlikten söz ettiğimde anlattiğim gibi, Çin tibbinda teşhis, kişideki enerji dengesizliğin ne tip bir dengesizlik olduğunu bulmak demektir. Akupunktur uzmani, ilk önce hangi elementin dengesinin bozulduğunu bulmalidir. Çünkü ancak ondan sonra o element içindeki hangi meridyenin dengesini kaybettiğini bulabilir. Böylece, Batili bir doktorun muayenesinde yaptiğindan çok farkli bir yol izler. Akupunktur uzmani, fiziksel hastalik belirtisini aramaz, buna neden olan enerji dengesizliğini araştirir. Yüksek tansiyon olsun, damar sertleşmesi olsun, migren ya da başka bir şey olsun, belirtilerin kendisi o kadar önemli değildir. Bunlar yararli bilgilerdir, fakat teşhis koymaya doğrudan yardimci olamazlar. Hastaliğa isim koymak, onun nedeninin tedavisine yol açmaz. Bunun için, geleneksel Çin doktoru örneğin yüksek tansiyona, kas tutulmasina ya da migrene neden olan element enerji dengesizliğini araştirmak ister. Bunun teşhisi ona tedavi için ne tür bir yol seçmesi gerektiği üzerine çok açik bilgiler verecektir. Akupunktur uzmani önce hangi elementin dengesini kaybettiğini nasil bulur? Bunun için nelere bakar? Daha önce Ağaç elementinin, dengesi bozulduğunda, kendini nasil gösterdiğini anlatmiştim. Ne yazik ki, geleneksel teşhis bu kadar basit değildir. Sadece bir elementin dengesini kaybettiği hastayi bulmak oldukça zordur. Kişi daha çok iki ya da üç elementin dengesizlik belirtilerini gösterir; çünkü birindeki dengesizlik diğerini de etkileyecektir. Şimdi bir Su dengesizliği, bir Ağaç dengesizliği ve bir Ateş dengesizliği olduğunu düşünelim. Teşhis koymadaki ustalik bunlardan hangisinin esas olduğuna karar vermektedir. Akupunktur uzmani, esas element üzerine çalişmaya başladiğinda, diğer bir element de kendini düzeltebilecektir. Esas enerji dengesizliğini bulmak için, geleneksel akupunktur uzmani dört ana tekniği kullanmak üzere eğitilmiştir. Enerji dengesizliğinin belirtilerini (Ağaç elementinde bahsettiğim gibi) dört yolla bilgi toplayarak bulur. Soru Sorma: Bu yolla problemin tarihini ve tanimini öğrenecektir. Problemin belirtilerini, ne zaman ve nasil başladiğini, tedavi olarak o zamana kadar nelerin yapildiğini, kişinin tüm hastaliğinin geçmişini ve hastanin yaşamini genel çizgileri ile öğrenmek isteyecektir. Örneğin, geçmişte ve yakin zamandaki zorluklar, başka hastaliklar, üzüntüler, önceki rahatsizliklar, çocukluk dönemine ilişkin konular, aile ilişkileri ve diğerleri gibi. Esas elementin dengesinin bozulmasi hastanin çok genç yaşinda başlamiş ve kendini belirli hastalik ve duygusal rahatsizliklarla göstermiş olabileceği için aile geçmişi Özellikle önemlidir. Yillar geçtikçe bu ilk denge bozukluğu diğer elementlerin de zorlanmasina ya da dengelerinin bozulmasina neden olmuş olabilir. Akupunktur uzmani, hastaya daha önce değindiğim diğer bir çok konuda da sorular soracaktir. Sorular fiziksel rahatsizlikla doğrudan ilişkili olmayabilir, ancak rahatsizliğin esas nedenlerini bulmak üzere düzenlenmişlerdir. Onun için hasta muayene sirasinda yilin değişik mevsimleri, günün değişik zamanlari, hava ve özellikle sevdiği ve hoşlanmadiği yiyecekler üzerine sorular sorulduğunda fazla şaşirmamalidir. Mesleği, anne ve babasi, okulu hakkinda sorular olacaktir, liste çok uzundur. Akupunktur uzmaninin amaci, fiziksel bedeni olduğu kadar zihinsel ve ruhi durumu da anlamaktir. Çünkü sadece fiziksel bedendeki belirtileri tedavi etmek geçici olur, hastayi tüm sağliğina kavuşturmakta yetersiz kalabilir ya da hiç yarari olmayabilir. Bu nedenle ilk muayene iki ya da üç saat kadar sürebilir. Nedenlerden emin olamazsak, beden, zihin ve ruhumuzu sağliğa kavuşturabileceğimizden emin olamayiz. Dinleme: Hastayi dinlemek akupunktur uzmaninin bilgi almak için başvurduğu ikinci yoldur. Dinlenecek iki önemli şey vardir. Birincisi, hastanin sesidir. Daha önce de söylediğim gibi, eğer Ağaç enerjisi dengesizse, o zaman hastanin bağirarak konuştuğu gözlenecektir (ya da bağirma sesinden tamamen yoksun olacaktir. Hasta yalniz kizgin olduğunda değil, en uyumlu zamanlarda da bağiriyor olacaktir. Gerçekten hoşlandiği bir şeyden bahsederken ya da gerçekten üzgünken bile. İkincisi de hastanin kullandiği kelimeler ve onlari söyleyiş şeklidir. Akupunktur uzmani kişinin kendini nasil ifade ettiğini dinler. Akici bir şekilde mi konuşuyor, durarak, kekeleyerek, tereddütlü, korku ile mi, yoksa endişeli mi konuşuyor? Kelimelerin ve sesin element dengesizliğine nasil ip ucu verdiğinden bahsetmiştim. Ağaç enerjisinin gözleri ve görüşü kontrol ettiğini ve Ağaç dengesizliği olan bir hastanin "yönümü göremiyorum" ve "yarin için bir umut göremiyorum", diyebileceğini söylemiştim. Bu konuşmalar bir problemin işareti olabilir ve bu durumda akupunktur uzmani Ağaç elementim ve bu elementle birlikte kabul edilen iki organi daha yakindan incelemek isteyebilir. Ayni zamanda yalnizca duyduğu sesleri değil, hastanin bedeninin pozisyonunu ve konuşurken tavrini da irdeleyecektir. Uzmanin ilk bakişta belli gözlemleri olabilir, fakat daha dikkatli dinleyip baktiğinda ilk izlenimlerinin, gerçekte doğru olmadiğinin farkina varabilir. İlk görünüşteki davraniş, hastanin gerçekten kendini nasil hissettiğini belirtmez. Örneğin, her gün gözlemleyebileceğimiz gibi, bayan X kendini perişan ve mutsuz hissediyor olabilir. Yine de sokakta "Merhaba, nasilsiniz" diyen bir tanidiğina rastladiğinda "O, çok iyiyim, teşekkür ederim" diye cevap verebilir. Siradan bir insan bu cevabi gerçek olarak kabul edecektir. Deneyimli bir akupunktur uzmani, bayan X'in bir maske arkasinda gizlendiğini görüp duyacaktir. O kişinin gerçekten kendini gösterdiği gibi değil, aslinda tamamen farkli hisler içinde olduğunu görecektir. Daha ileri gitmeden, bu örneklerin benim burada yazdiğim kadar basit olmadiğini vurgulamaliyim. Amacim akupunktur teşhisinde kullanilan metodlarin kolayca anlaşilabilmesi. Uygulamada teşhis çok defa karmaşiktir. Size örnek verdiğim Ağaç'in kendini göstermesi ayni zamanda başka organlar vasitasi ile ortaya çikiyor olabilir. Bu ancak yillarin deneyimi ile yeterince anlaşilabilir. Bunu belirtiyorum, çünkü biri yersiz bağiriyor ya da "gelecek için bir ümit göremiyorum" dediği için o kimsenin Ağaç dengesizliğinden dolayi rahatsiz olduğunu sanmamaliyiz. Böyle olabilir ama bu mutlaka öyle öyle demek değildir. Yukarida verilenler akupunktur teşhis metodlarinin daha iyi anlaşilmasi için verilen bazi örneklerdir. Görme: En çok bilgiyi sağlayan "görme" bizi teşhis koymanin üçüncü bölümüne getiriyor. Bu, belki de diğer üç teknikten en önemlisidir. İlk önce Akupunktur uzmani, yüzün belirli kisimlarindaki renklere bakar. Bu, cildin yüzeydeki rengi değil, bedenin bir organinda ya da herhangi bir elementte dengesizlik olduğunda ortaya çikan bir renktir. Bu renklenmeyi ayirdedebilmek deneyim ve ustalik ister. Örneğin, bizim üstünde konuştuğumuz Ağaç dengesizliğinde yeşilimsi bir renk yüzün belirli kisimlarinda görülebilir. Bu, karaciğer ya da safra kesesi normal işlevini göremediği zaman daha belirgin hale gelir. Ayrica bu dengesizliğe dikkat çeken diğer ipuçlari da vardir. Kişi özellikle giyiminde yeşil rengi seçiyor olabilir; ya da çevresini; yeşille donatabilir. Öte yandan yeşilden tamamiyle kaçiniyor, hiç bir şekilde yeşil giymiyor da olabilir. Bu her iki tutumda, coşku ile sevme ya da hiç hoşlanmamak, Ağaç dengesizliğinin belirtileri olabilir. Hayatinizin belirli bir döneminde özellikle bir rengi nasil bir tutku ile sevdiğinizi, o renk için deli olduğunuzu hatirlayin. Zaman geçtikçe bu tutkunuz azaldi. Bugün o rengi de diğer renklerle ayni derecede önemsiyorsunuz. Hatta şimdi bu renkten hiç hoşlanmiyor da olabilirsiniz. Akupunktur uzmani hastanin hareketlerini, duruşunu izleyecektir. "Hastanin nereden geldiğine" karar vermesini sağlayacak ifadelere bakacaktir. Yüz ifadelerine, saçinin cinsine, tirnaklarina bakacaktir. Hastanin kendisine, bedenine, giyimine özen gösterip göstermediğine dikkat edecektir. Tüm bunlar hastanin tavri üzerine bilgi verir. Ayrica, işlev bozukluklarini ya da zihinsel ve fiziksel yara izlerini, hastanin değişik durumlarda gösterdiği davranişlari yeni bir insanla karşilaşmada, randevularini planlamasinda, kendi hakkindaki konuşmalarini izlemesi gerekir. Tüm bu izlenimler herhangi bir element dengesizliği hakkinda bilgi verebilir. Böylece, Ağaç dengesizliği olan bir hasta yeşil giyiyor ve yüzünde de koyu yeşilimsi bir renk gösteriyor olabilir. Hasta çok gergin ve kati beden yapisinda olup genellikle sinirli ve sert hareket edebilir. Gülümsemesine rağmen ifadesi sert olabilir. Giyimi, aşiri titizliği düşündürecek şekilde temiz ve düzenli, ya da tamamiyle bakimsiz görülebilir. Başka bir insanla karşilaştiğinda güler yüzlü olabilir, ancak konuştuğunda güvensiz ve saldirgan bir tavir takinabilir ve bir sonraki buluşmasi için karar vermekte güçlük çekebilir. "Şu saatte mi yoksa bu saatte mi olsun, şu gün mü yoksa, bu gün mü olsun?" gibi kararsizlik ya da "her Pazartesi saat onbirde gelebilirim" diyerek aşin derecede kararlilik gösterebilir. Ya da ne zaman geleceğine kendi karar vermek isteyebilir. Akupunktur uzmaninin belirli bir saati kendisi için ayirdiğini bilir ve başkasina verilmesini istemeyebilir. Tüm bunlar ya hirçinlikla ya da hiç bir kizginlik işareti olmadan ifade edilebilir. Görmek son derece önemlidir. Çoğu insan, görmenin sadece fiziksel gözlerimizle yaptiğimiz bir şey olduğunu kabul eder ve çoğumuzun yaptiği da odur. Bu, yalniz A'dan B'ye gidebilmek için gereklidir. Kararlarimizi da, bu şekilde yüzeyde gördüklerimizle aliriz. Akupunktur uzmani hastaya bir bütün olarak bakmak üzere eğitilmiştir. Hasta sadece fiziksel gözü ile hevessizce görmeden mi bakiyor. Aklinin gözü ile bakamiyor mu? Ya da daha önemlisi ruhu ile, ya da ruhunun gözü ile göremiyor mu? Belki kişi, etrafina yalnizca bakiyor ve herşeyi maddi yönü ile tartiyor; bir çoğumuzun yaptiği gibi. Kişi bir sürü şey de özellikle Doğa'da olan güzellik ve coşku ile, ilişkide değildir. Bu yetenek, en iyi birbirimizi nasil gördüğümüz konusunda değerlendirilebilir. Dürüst olursak kaçimiz "şu insandan hoşlaniyorum, ya da hoşlanmiyorum" diye yargida bulunur. Böyle bir sözü yüzeyde gördüklerimiz ile söylemeye öylesine hevesliyizdir ki, eğer o kişilerin yüzü sevimli ise, onlara daha rahatlikla sokulabiliriz ve iyi giyimli ise yine daha rahatlikla yaklaşabiliriz. Fakat yüz o kadar sevimli değil ve giyimi perişan ve derbeder ise onlara kolayca yaklaşamayiz. Onlar hakkinda küçültücü şeyler bile söyleyebiliriz. Görüyorsunuz bu yalniz fiziksel ya da profesyonel olmayan bir gözle görmektir. Öyle olmasaydi, onlara ne kadar neşe ve güzellik verebilirdik, çünkü nihayet bunlarin altinda Tanri ile olan bağ yatmaktadir. Her bir kişide o güzellik, neşe, Tanri vardir. Belki de bu neşe o kadar ilginç ve çekici olmayan, elbiseleri bakimsiz bir kişide daha açiklikla ortaya çikar. Gerçekten o kişiye görerek bakarsak dikkatimizi çekecek öylesine bir güzellik görebiliriz ki. Her birimize, her insanda, her yaşayan hücrede, her çiçekte, her bir çimende, her ağaçta, olan gerçek özü görmeyi öğretebilsek, bu herkes için büyük bir mutluluk kaynaği olacaktir. Geleneksel Akupunktur uzmani devamli olarak kendini yüzeyin altindakini görmek için geliştirir ve hiçbir zaman diş görünüşe göre tedavi kararlari almaz. Hissetme: Hissetme teşhis koymada dördüncü tekniktir. Yine buradan toplanabilecek bilgiler çok farklidir. Hissetme, sedece hastaya dokunmak değildir. Ne zaman bir kişi ile karşilaşsaniz, ondan bir duygu alirsiniz; ve onun nasil bir insan olduğunu hissedersiniz. Varliğini odanin içinde hissedersiniz, duygularinin nasil olduğunu hissedersiniz, ayrica ruhunu hissedersiniz, büyük bir ruh mu taşiyor? Cesur mu? Ya da zayif ruhlu mu? Kendine az mi güveniyor? bunu hissedersiniz, bu hisle iletişim kurabilirsiniz. Bu beni Geleneksel Çin teşhisinde en önemli "hissetme" yöntemine getirdi; nabiz ölçme. Akupunktur uzmani dokunma ile her bilekte alti olmak üzere toplam oniki nabzi ayirt edebilir. Bu nabizlardan hissettikleriyle her oniki meridyenden akan Ch'i enerjisinin durumunu okuyabilir. Enerjideki en ufak dengesizliği açik bir rahatsizliğa dönüşmesinden çok daha önce hissedilebilir. Sadece nabizlarin okunmasi ile hastanin sağlik durumu hakkinda hemen her şeyi öğrenmek mümkündür. Muayene sirasinda nabizlar bir kaç kez alinacaktir. Fiziksel muayenede akupunktur uzmani cildin dokusuna ve kalitesine, cildin sicaklik derecesine, bedenin değişik yerlerindeki sicakliğina bakacak ve karnin muayenesinde göbek nabzini da ölçecektir. Eklem yerlerinin hareketliliğine ve omurganin duruşuna bakacaktir. Uzman, hastanin bu muayene sirasinda onun dokunmasina karşi gösterdiği tepki ile de bir çok yararli bilgiler elde edebilir. Tüm muayene iki saat veya daha uzun sürebilir, fakat bu sürenin sonunda Akupunktur uzmani her beş elementin durumu ve oniki meridyen üzerine yeterli bilgi sahibi olacaktir. Hangisinin hastaliğa neden olan, problemlerin kaynaklandiği ana element olduğunu yeterli şekilde hissedecektir. Ancak son kararini vermeden önce bazi diğer noktalari da göz önüne almalidir. Bu konuya devam etmeden önce nabiz ölçmede Çinliler'in yönteminden söz eder misiniz? Daha önce söylediğim gibi, Akupunktur uzmani her iki bilekte toplam oniki nabiz hissedebilir. Sol bilekteki alti tanesi kalp, ince bağirsak, karaciğer, safra kesesi, böbrek ve idrar torbasi meridyenlerinin nabizlaridir. Sağ taraftakiler ise akciğerler, kalin bağirsak, dalak, mide, seks-dolaşim ve üç isitici meridyenlerinindir. Bu oniki nabiz belirli yerlerdedir. Akupunktur uzmani aynen Batili doktorlarin yaptiği gibi, anadamarda kanin aktiğini hissederse de gerçekte bu damar boyunca belirli yerlerdeki gerekli Ch'i enerjisinin miktarini ve kalitesini ölçüyordur. Bu oniki yerden her birinde Ch'i enerjisinin bir meridyendeki, dolayisiyla onun kontrol ettiği organin durumunu tam olarak anlamasi mümkündür. Örneğin, karaciğer meridyenindeki Ch'i enerjisi karaciğer organini besler ve karaciğer meridyeninin nabzini dinleyerek karaciğer yetkilisinin nasil görev yaptiği ve organin nasil çaliştiği öğrenilebilir. Batida eğitim görmüş ve akupunktur öğrenmek için gelen doktorlar bu tür nabiz ölçme yöntemini kabul etmekte güçlük çekerler. Karaciğer, böbrek ve midenin durumunun sadece bir ana damardan okunabilineceğine inanamazlar. Buna rağmen, kendileri bu oniki nabzi ölçmeyi öğrendikçe, zamanla bir yer ile diğeri arasindaki farkliliklari hissetmeye başlarlar. İlk önceleri bu farkliliklari bileğin anatomik yapisi ile açiklamaya çalişirlar. Bir nokta da damar cilde daha yakin olduğu için daha kuvvetli hissedilir, diğer bir noktada daha içeridedir diye düşünürler. Fakat ilk tedavilerini yaptiklarinda nabiz ölçmenin gerçek değerini kabul ederler. Nabizlari okuyup tedavilerini planladiktan sonra uygun noktalari iğnelerler. Nabizlari tekrar okuduklarinda değişmiş olmasina hayret ederler. Kolun çok içerisinde olduğu için zayif hissedildiğim düşündükleri nabiz, cilde yakin olduğu için kuvvetli olduğunu sandiklari nabiz kadar kuvvetli hissediyordur. Çoğunlukla bu nabiz değişmesinin niçin olduğu üzerine bir fikirleri yoktur ama şimdi bu değişime kuvvetle inanmaktadirlar. Biraz daha deneyimle, tüm Geleneksel Çin Tibbinda uğraşanlarin inandiği gibi, bu çok sayida nabizlarin gerçekliğine, tedavinin planlamasindaki ve yapilan tedavinin etkinliğini ölçmedeki değerine inanirlar. On iki nabzi okumak kolay midir? Hayir, kolay değildir. Nabizlari okumak çok deneyim ister, Parmak uçlarinin hassasliğini geliştirmek çok çalişmayi gerektirir. Yillarin deneyimi olan bir akupunktur ustasi her bir oniki nabizda yirmi sekiz farkli atişi okuyabilir. Bu ölçmelerden hastanin beden, zihin ve ruh sağliği açisindan neleri geçirmiş olduğunu, şimdiki durumunu ve neler olabileceğini söyleyebilir. "Sorma" dan söz ettiğinizde hastanin kendisini günün belirli zamanlarinda daha iyi ya da kötü hissedebileceğine değinmiştiniz. Niçin olduğunu söyleyebilir misiniz? Daha önce Çinliler'in gece ve gündüz devirlerini gözlemlediğini ve güneşin gökte yükselmesi, gecenin gelip güneşin alçalmasiyla enerjinin kalitesinin değiştiğim gördüklerini söylemiştim. Ayni dikkatle gözlediklerinde, oniki meridyenden her birinin aktivitesinin yirmi dört saatlik devirde en yüksek ve en durgun zamanlari olduğunu gördüler. Yüksek enerji dalgasi bir meridyenden diğerine devamli bir devir halinde bedende gece gündüz hareket ediyordu. Örneğin, safra kesesi meridyenindeki enerjinin gece on birden sabah bire kadar, karaciğerin sabah birden üçe kadar en yükseğe ulaştiğini gördüler ve böylece her oniki meridyenin devinimini buldular. Bu teşhis için son derece değerli bir bilgi kaynağidir. Örneğin, kişi "sabah üç'e kadar uyuyamiyorum" diyebilir. Bu ağaç elementinin üzerinde şüphe uyandirir. Safra kesesi ve karaciğerin o saatten sonra önce hastanin uyumasina firsat vermeyecek kadar aktif olduklari akla gelir. Ya da başka biri sabah birde veya üçte çok şiddetli başağrisi ile uyandiğini söyleyebilir. Ağrilarin çok şiddetlendiği saatlerde ya da rahatsizliğin artmasi gibi nedenlerden akupunktur uzmani dikkatini çoğu zaman belirli organa çevirebilir. Yirmi dört saatlik devirde, yükseliş zamaninin tam aksi olan saat (12 saat önce ya da sonra) meridyenin dinlendiği süredir. Kişi "Günün ortasinda moralim çok bozuk olabiliyor. Sabah on bir civarinda başliyor" diyebilir. Bu, bedenin ağaç elementlerden birindeki enerjisinin çok alçak olmasi ile başedemediğinin işareti olabilir. Yeryüzündeki enerji ayni bu yükseliş ve alçaliş devirlerini izler. Buna Çinliler Gün ortasi ve Gece Yarisi Kanunu derler. Bu kanun, yukarida kisaca verdiğim tanimlamaya göre çok daha karmaşiktir, fakat size günün değişik zamanlarinin belirli organlarla nasil bağlantili olduğunu göstermek için ana hatlariyla verdim. Size tekrar tavsiyem kendi kendinize teşhis koymaya başlamamanizdir. Gerçekte ağrilarin sabah bir ile üç arasi daha şiddetlenmesi ya da hafiflemesinin nedeni karaciğer olmayabilir; neden, karaciğeri etkileyen bir başka organ da olabilir. Bu ön muayeneyi yaptiktan sonra akupunktur uzmaninin hangi meridyenin öncelikle dengesini kaybettiğini ya da hastaliğa hangisinin neden olduğunu bulmasi için başka neler yapmasi gerekir? Hatirlayacaksiniz, daha önce mevsimlerin devimine bakmiştik. Örneğin, ilkbahar nasil yaza geçer? Bu mevsim değişkenliğini Ağaç'in Ateş haline gelmesi olarak da görebiliriz; ya da daha doğrusu Ağaç'in Ateş'i meydana getirişi olarak görebiliriz demiştim. Böylece eğer hasta Ağaç dengesizliğinin bir çok belirtilerini gösteriyorsa, Ateş elementinde de bazi rahatsizlik işaretlerini görmeyi bekleriz. Zayif bir Ağaç enerjisi çok kuvvetli bir Ateş enerjisi yaratamayacaktir. Bu nedenle dikkat edersek, hastanin bazi Ateş dengesizlik işaretlerini de gösterdiğini görürüz. Neşesiz olduğunu, güneş işiği ya da sicaklik istediğini izleriz. Ancak biz buna rağmen problemin öncelikle bir Ağaç enerji dengesizliğinden kaynaklandiğini söyleyebiliriz. Fakat diyelim ki hastanin toprak elementinde de problem olduğunu bulduk. Örneğin, beslenme konusunda çok dikkatli olmasina rağmen kontrol edemediği bir iştahi var fazla tatli yiyor. Daha önce belirtmiştim ki böyle bir kişi kati ve soğuk olabilir. Sorunlarina sempati gösterildiğinde çok aşin tepki gösterebilir. Sempatiden hiç hoşlanmiyor olabilir ve reddeder; daha da soğuk davranabilir. Bu Toprak belirtilerinin bir anlami olabilir mi? Cevap, "evet"tir. Çin'liler mevsimleri izlemelerinden, bir kontrol çemberinin varliğini gördüler. Bir çiftçi, yaz sonunda topladiği mahsullerin o yilin ilkbaharinin ne kadar iyi geçtiğine bağli olduğunu söyleyecektir. Ne kadar tomurcuklanma vardi? Aşilanma oldu mu? İlkbahar soğuk muydu? Böylece, bir anlamda ilkbahar, gelen "yaz sonu" mevsimini etkiliyor, üzerinde etki yapiyor denebilir. Ayni şekilde bir mevsimin bir sonraki mevsimi etkilemesi tüm devir için geçerlidir. Eğer mevsimleri ayni kalitede Ch'i enerjisi ile değiştirirsek (çizime bakiniz) görürüz ki Ağaç Topraği kontrol ediyor ve böylece enerji bir çember etrafinda dönüyor. Böylece, eğer Ağaç enerjisinin sorunu varsa, toprak enerjisinin dengesini kaybetmesini bekleyebiliriz. Yeterli derecede kontrol altinda değildir. Böylece hasta, hem Toprak enerjisinde hem de Ağaç enerjisinde dengesizlik gösterebilir. Ama denge bozukluğunun Ağaç enerjisinde olduğunu düşünmemiz daha anlamlidir. Bu, bizi Çin'liler tarafindan yapilmiş teşhis ve tedavide etkin olan, olağan üstü bir gözleme getirir. Ağaç enerjisinde dengesizlik belirtileri olduğunu söylediğim hastaya geri dönelim. Bu, bir deyişle bu dengesizliğin diğerlerinden daha belirli olmasidir. Bu Ağaç enerjisi nereden gelmektedir? Çizimde gösterdiğim gibi bu bir önceki elementten kaynaklanmaktadir. Ağaç Su'ya bağimlidir ya da Su elementinin Ağaç enerjisinin annesi olduğunu söyleyebiliriz. Bu terimleri tanimladiğimizda spekülasyon yapip teorilere destek göstermeye çaliştiğimiz düşünülebilir. Ancak Çin'liler bebeğini emziren anneye baktiklarinda onun çocuğuna olan doğal sevgi ve ilgisini gördüler. Anne hastalandiğinda belki çocuğuna yeteri kadar süt veremiyordur ya da sütün kalitesi bozulmuştur. Bu nedenle bebek daha çok acikir ve ağlar. Bebeğin istediği sadece annesinin sevgisi ve sütüdür. Bu sahneye şöyle bir bakarsak, önce böylesine ağlayan bir çocuğun hasta olduğunu, tedaviye ihtiyaci olduğunu düşünürüz Fakat bu yanliş olacaktir. Gerçekte, bu durumda gereken, anneyi sağliğa kavuşturmak için mümkün olan her şeyi yapmaktir. Anne iyileştiğinde bebeğini yeterli miktarda ve kalitedeki sütü ile besleyecek ve sadece bir annenin verebileceği yumuşak sevgi dolu ilgiyi gösterebilecektir. Tabii ki çocukta artik ağlamayacaktir. Şimdi hastaya geri dönersek ve Ağaç enerjisinin sikintida olduğunu görürsek kendimize "bebek sikintida" ise "annesi artik onu beslemiyor mu?" diye sorariz. Su elementinin; "çocuk" olan Ağaç elementi için savaşina yakindan bakariz. Burada sikinti nedenini ve çözümünü bulabiliriz. Örneğin, akupunktur uzmani hastanin geçmişi ile ilgili olarak not aldiğinda, çok zor bir çocukluk dönemi geçirmiş olduğunu görmüş olabilir. Çocuk kendisini en ufak yanlişlari için çok ağir cezalandirilan babasindan korkmuş olabilir. Çocuk içine dönük ve sinirli büyüyüp, korkunç kabuslar görmüş olabilir. Genç yaştaki bu korku belki onun Su elementini tehdit etmiştir. Şimdi, yetişkin olan hasta, Su elementinin çocuğu olan Ağaç elementi üzerindeki gerginliğin belirtilerini gösteriyordur. Böylece, problemin Ağaçta görülmesine karşilik, anneye yani Su'ya bakip önce onu iyileştirmek gerekecektir. Su enerjisini tedavi edip onun dengesini kurunca "çocuk" olan "Ağaç"da kendi kendisini iyileştirecektir. Çinliler Shen (yaratici) devinimin bu yönünü Anne/Çocuk Kanunu olarak isimlendirmişlerdir. Size bu kanunun değerini göstermek üzere bir örnek vereceğim. Batili doktor tarafindan bir kalp hastaliği tespit edilen hastayi ele alalim. Hasta bu yüzden ilaç almaktadir. Fakat bir Çin'li doktor -hastaya kendi anlayişi ile teşhis koyup- Ateş enerjisi belirtileri olmasina rağmen ya da kalp şikayetleri olmasina rağmen, sorunun "anne"de- Ağaç enerjisini de olduğunu görebilir. Bu nedenle, tedavi edilecek olan Ağaç enerjisi, organ olarak da karaciğer ve safra kesesidir. Karaciğer meridyeni "kalbin annesi"dir ve böylece, karaciğer tedavi edildikçe, kalp sikintilari da yok olacaktir. Eğer kalp sürekli olarak ilaçla tedavi edilirse durumu hafifletebilir ama hastanin hiç bir zaman gerçekten iyileşemeyeceği trajik bir gerçek olarak kalir. Söylediklerimizden ilk olarak hangi meridyenin baski altinda bozulduğunun teşhisini koymanin oldukça karmaşik bir işlem olduğu anlaşiliyor. Bu ilk muayenenin sonunda belirlenebilir mi? Akupunktur uzmani genellikle ilk görüşmenin sonunda hangi meridyenin öncelikle yardima ihtiyaci olduğunu ya da hastaliğin çikmasinda etken olmuş olduğunu anlayacaktir. Ancak, bazen iki saat kadar vakit alabilecek olan ilk muayenenin sonunda, tüm bilgiler uzman tarafindan tekrar dikkatle gözden geçirilir. Etkenlerden birini ya da hastaliğin nedenini açikliğa kavuşturup, emin olmadan önce, bu işlem üzerinde oldukça vakit harcamasi gerekebilir. Bu yüzden, ancak çok nadir olarak ilk muayenenin sonunda tedavinize başlanir. Akupunktur uzmani hastaliğin nedenlerini saptayip tedaviye başlamadan önce elindeki tüm bilgileri değerlendirecektir. Hasta ilk muayeneden sonra kendisine ne gibi bilgiler verilmesini bekleyebilir? Bu akupunktur uzmani ve hastaya bağli olarak değişir. Ancak, söylediğim gibi, hasta batili anlayişta bir teşhis konmasini beklememelidir. İlk görüşmeden ve alinan notlar üzerinde çaliştiktan sonra uzman sonuçlari açiklamak isteyecek ve normal olarak enerji dengesizliğinin ve hastaliğin nedenlerini akupunktur anlayişi içinde anlatacaktir. Genellikle akupunktur uzmani, hasta isterse, tedavinin her safhasinda sonuçta nereye ulaşilmak istediğini anlatacaktir. Biz bunun son derece önemli olduğuna inaniriz. Çünkü dengeye kavuşturmayi ümit ettiğimiz sizin bedeniniz, zihniniz ve ruhunuzdur. Bu nedenle neler yapildiğini öğrenmek en doğal hakkinizdir. Hastanin, yapmak istediğimizi anladiğinda, bize daha çok yardimci olduğunu ve tedavi için işbirliği yaptiğini belirledik. Bu teşhis yöntemini; kişide kendini gösteren elementleri seçebilmeyi, yüzde renkleri görmeyi, konuşmasinin sesini duymayi, kokusunu almayi, diş görünüşün altindaki duygulari algilamayi ve nabzini ölçmeyi öğrenmek zor mudur? Şüphesiz ilk düşünüldüğünden daha zordur. Gerçekte bizler görmez, işitmez, korku almaz ve hissetmeyiz. Belki de, dürüst davranmak gerekirse, bu alandaki yeteneklerimizin sadece çok az bir kismini kullaniriz. Okuyucu bu söylediklerime itiraz edebilir, onun için ne demek istediğimi açiklayacağim. Geleneksel Çin Akupunktur uzmanliğinda ustalik kazanmanin çok uzun zaman almasinin nedenlerinden biri, insanlarin doğduklarinda Tanrinin onlara verdiği duyulari geliştirmemeleridir. Bu duyulari geliştirecekleri yerde, tekrar eğitilmelerini gerektirecek kadar köreltmiş, bazi durumlarda zarar vermişlerdir. Örneğin, görüşümüz çok kisitlidir. Gördüklerimiz sadece elde etmek istediklerimizle ilgili olarak görmek istediklerimizdir. Diyelim ki sabah ise ya da alişverişe gitmek için evden çiktik ve yolumuzun üzerinde çiçek açmiş bir ağaci, çimenlerle çevrilmiş bir çiçek bahçesini ya da bir tarlayi gördük, bazi insanlara rastladik. "O çok güzel çiçek açmiş ağaci gördün mü? ya da "Bahçedeki çiçekleri gördün mü?" diye sorulduğunda, "evet, gördüm. Çok güzeldi" ya da "Mary'i gördün mü?" sorularina "Evet, onu işe giderken yolda gördüm" veya "Onu aliş verişe giderken gördüm" diyebiliriz. Hatta Mary'nin elbisesi üzerine bir gözlemde bulunabiliriz. Ama bu bati dünyasinda ki siradan bir kişinin en değerli armağani olan görmeyi nasil rastgele ve yüzeysel olarak kullandiğinin göstergesidir. Eğer biz gerçekten bahçedeki çiçeklerden sadece birisine tam anlami ile görmek için baksaydik, tanimlamasi güç bir güzellik ve büyü olduğunu görecek ve neredeyse o çiçekten çikan canliliği ve titreşimleri hissedebilecektik. Doğa onlari, hepimizin zevk almasi için yaratmiştir. Elimizde bir çiçeği tuttuğumuzda daha önce yaptiğimiz gibi gelişi güzel değil de, yapisina, dokusuna, renklerine ve şekline bakarsak sadece fiziksel gözlerimizin yani sira nerede ise "zihnimizin gözüyle" görürüz. Ve hatta bir an için, "ruhumuzun gözü" ile de görebiliriz. Çiçek açmiş bir ağaca yakindan baktiğimizi kabul edelim. Ancak böylece bu tek ağaçtaki ululuğu ve mucizeyi fark edebilir ve dünyada ki her ağaçtan ne kadar farkli olduğunu görürüz. İki ağaç hiç bir zaman birbirinin aynisi olamayacaği gibi iki çiçek ya da iki insan ayni olamaz. Eğer doğanin yarattiği, benzeri olmayan ağacin kendisini görebilmek için zaman ayirabilseydik ve sadece gelişi güzel değil fakat fiziksel, zihinsel ve ruhsal gözümüzle görmeyi öğrenebilseydik, herkese açik olan bu muhteşem güzellikten etkilenecektir. Fakat bunlara hala vakit ayirmayiz. A'dan B'ye giderken yanlarindan geçeriz. "Evet, o çiçeği, çimeni, ağaci gördüm" deriz, îşte, görüşümüz sinirli dediğimde bunlari kastediyorum. "Bunu görüyorum, şunu görmüyorum" gibi ifadeler kullandiğimizda, sadece fiziksel gözümüzün bir tabakasi ile gördüklerimiz üzerine- belki de görülmesi gerekenin ancak beste birini gördüğümüz halde- büyük iddiada bulunuruz. Bu durum, daha da önemlisi, insanlari nasil gördüğümüze de uygulanabilir. Bir kişiyi sadece giyimi nedeniyle bile kendimizden uzak tutabiliriz. Eğer durup, her kişiye zaman ayirabilsek, tekrar benzersiz güzelliği, her yaşayan insanda ki Tanriyi görebiliriz. Bu da bize kendi insanliğimizi, kardeşlerimizin gerçek değerini gösterecektir. Ancak genellikle biz sadece fiziksel gözümüzle gördüklerimizin işiği altinda kararlar alir ve yargilara variriz. İşte Geleneksel Çin Akupunkturu eğitiminde zor olan bu sikici alişkanliklardan kurtulabilmektir. Görme üzerine söylediklerim işitme içinde geçerlidir. Prensip olarak sadece istediklerimizi duyariz ve istemediklerimizi duyduk!arimizin dişinda birakiriz. Kelimeleri duyabiliriz, fakat kelimelerdeki sesi duymak için ya da onlarin arkasindaki ifadeleri hissedebilmek için, kişinin içinden derinden gelen özellikleri durup dinlemeliyiz. Ayni kisitlamalar, şüphesiz koku alma ve dokunma duyularimiz içinde söylenebilir. Hiç çocuklarina bunlari açiklayip, onlari bu yeteneklerini son sinirlarina kadar kullanmalari için yüreklendiren anne ve baba hatirlayabilir misiniz? Eğer bunu yapsalardi sonuç, daha mutlu ve doyumlu çocuklar olurdu. Ama hayir. Ne yazik ki bize verilen bu yetenekleri hakkimiz olarak görürüz ve onlari geliştirip kullanacağimiza, köreltip görmezlikten gelir, belki de ilmi eğitim, isim, mevki, daha iyi bir iş peşinde koşarken köreltiriz. Sanki maddi dünyada ki servetlere sahip olmak için, mevsimlerin güzelliğini, hayatin kalitesini bir kenara birakir ve bencilce işlerimizin peşinde koşariz. Sanki elimizde bir bardak taze kaynak suyu varken gidip bayatlamiş havuzun suyunu içmeyi tercih ederiz. Burada ilave etmek isterim ki, insanin size öğretebilecekleri sinirlidir. Bizim gerçek ve en bilgili hocamiz Doğa'nin kendisidir. Doğa, bizim kendi içimizde olgunlaşabilmemiz için hayati öğretmek üzere vardir. Bizim açik fikirli olmamiz, duyularimizi onarmamiz ve Doğa'nin bilgeliğine duyarli olmamiz gerekir. Bir çocuğu alin, -henüz yanliş yönlendirilmemiş, aldatilmamiş, bu gün bir çok insanin peşinde olduğu maddesel uğraşlara yönlendirilmemiş bir çocuğu- onda kavranmasi güç bir güzellik, kalp temizliği ve duyarlilik göreceksiniz. Bir bebek, annesini tam anlami ile "görebilir", hatta anne fiziksel görme alaninin dişinda olsa bile. Bir bebek annesinin varliğini, annesini görmediği halde hissedebilir. Bir bebek sadece bir dokunma ile o kişinin ona yakin biri olup olmadiğini anliyabilir ve bu yalnizca ona Tanri'nin bu dünyada yolunu bulmasi için verdiği duyulari kullandiğindandir. Her birimizde bir zamanlar bu yetenekler vardi. Akupunktur uzmani için gereken, bu tür bir duyarliliktir. Bunu tekrar kazanabilmek uzun yillar isteyen bir çalişmadir. Ancak o zaman uzman beden, zihin ve ruhun sikinti işaretlerini doğrulukla algilayabilecek ve Geleneksel Çin tibbina hükmeden doğa kanunlarini yorumlayabilecek ve kullanabilecektir. Tekrar soruya dönersek, batida eğitim gören bir kişi için insanin beden, zihin ve ruhunun verdiği işaretlerin (sorunlu elementlerin verdiği işaretlerin) anlamlarini doğru olarak algiliyabilmek ve okuyabilmek güçtür. Bunu yapabilmek için kişi kendi duyarliliğini geliştirmelidir. Teşhis koyma, o uzman için kendi doğal yeteneklerini geliştirdikçe kolaylaşacaktir. Akupunktur uzmani bilinen batili teşhis yöntemlerini de kullanacak midir? Bazilarini uygulayacaktir. Ne de olsa batinin etkisinde olan bir toplumda yaşiyoruz ve Bati tibbinin deneyimlerinin getirdiği yararli bazi bilgileri kullanmak akillica olur. Bu yöntemler bir çok okullarda yine batida yetişmiş doktorlar tarafindan öğretiliyor ve öğrenciler bu yöntemlerle yetiştiriliyorlar. 30-40 yillik bir deneyimi olan akupunktur ustasi sonuca varmak için bati yöntemlerinden faydalanma gereği duymayacaktir. Fakat böyle bir ustalik kazanana kadar uzmanlar bazilarini kullanabilirler ve ilk muayenelerinde yararlanabilirler. Bunlar, geleneksel yolla konulan teşhislerin doğruluğunu kanitlamak için olabilir. Tansiyon ölçülmesinin, stetoskop ile kalp ve ciğerlerin dinlenmesinin teşhis koymada yararlari olacaktir. Elektro kardiogram ve idrar tahlilleri gibi teşhis teknikleri kullanilabilir. Ancak, esas olarak, fiziksel yoklama Geleneksel Çin tibbinin esaslari çerçevesinde yapilacaktir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 İğnelerin Kullanışı Akupunktur tedavisinde kullanilan iğnelerin içerisinde ya da üzerinde herhangi bir madde var midir? Geleneksel eğitim görmüş bir akupunktur uzmanina tedavi oluyorsaniz, herhangi bir ilaç kullanilmaz, elektrik akimi verilmez ve iğnelerin içerisinde ya da üstünde başka bir madde yoktur. Nasil iğneler kullanilir? Genelde paslanmaz çelikten olup insan saçindan daha kalin değildirler. Bati tibbinda kullanilan iğneler gibi içleri boş değil. İğne can acitir mi? Duyulacak hissi tanimlamak güçtür. Bir kişinin duyacaği bir başkasinin duyacağindan farkli olacaktir. Bazi kişiler aci duyarlar ama bu, anliktir. Genellikle iğne cilde batirildiğinda deri altindaki akupunktur noktasina ulaşana kadar bir şey hissedilmez. Bu his uyuşma, ağri, "canlilik" duygusu ya da sivri bir şeyin dokunma hissi olabilir, ama yine de kaza ile iğne battiğinda duyduğunuzdan çok daha az aciyacaktir. İnanlarin çoğu ise hiç bir şey duymazlar. İğnenin batişini, duyulan aci olarak bati tibbinda yapilan iğnelerle karşilaştirabilir miyiz? Böyle bir karşilaştirma öz konusu olamaz. Akupunktur denince bir çok kişinin aklina deri altina uygulanan şiringalarla yapilan iğneler gelir, fakat onlardan çok daha az ürkütücüdür. Bir çok kez hasta iğnenin battiğinin farkinda bile değildir. Farkli boylarda ve tiplerde iğneler var midir? Evet, en yaygin olarak kullanilan iğnelerin boylari 1.5 ile 4.0 cm arasinda değişir. Değişik tipte iğneler vardir ve akupunktur uzmaninin tercihine bağli olarak kullanilirlar (aslinda belirli işlemleri olan iğneler vardir, örneğin moksa tedavisinde kullanilan iğneler gibi-... VI. Bölüm'e bakiniz). İğneler hangi derinliğe kadar batirilirlar? İğnelerin batirildiği derinlik oldukça değişir. Çoğu akupunktur noktasi derinin hemen altinda olduğu için genelde iğne sadece deriyi delecek kadar batirilir. Ancak diğer bazi noktalar için iğnenin 0.5 cm ile 4-5 cm derinliğe inmesi gerekebilir. Bu derinlik ayrica hastanin bedenindeki yağ miktarina da bağlidir. Ancak iğnenin derine inmesiyle hastanin duyacaği acinin artacağini düşünmeyin. Hasta iğnenin 5 ile 7 cm arasinda bir derinliğe batirilmasiyla, derinin hemen altina batirilan iğne ile duyduğundan daha fazla aci duymayacaktir. İğne akupunktur noktasina ulaşana kadar hissedilmeyecektir. İğne batirildiktan sonra ayrica hareket ettirilir mi? Bu amaçlanan etkiye göre değişir. Ama çoğunlukla hafif bir şekilde döndürülür. Tabii ki bu teknik bir konudur fakat bu döndürme çok hafif bir şekilde yapildiği için hasta çoğu kez bu döndürmenin bilincinde değildir. Genelde kaç iğne kullanilir? Bu hastadan hastaya ve gereken tedaviye göre değişir. Çoğunlukla bir tedavide 2 ile 6 arasinda iğne kullanilir. Uzmanin daha çok sayida iğne kullanmak isteyeceği durumlarda vardir. Saniyorum dergilerde yayinlanan yazilar nedeni ile -prostati olan bir hastanin 40-50 iğne batirilmiş olarak yattiğini gösteren resimler gibi- bu soru çok sik sorulur. Geleneksel tedavide bu sayida iğne kullanmaya gerek yoktur. Kullanilan iğnelerin sayisi uzmanin becerisini, ustaliğini ya da tedavinin başarisini göstermez. Daha çok iğne daha iyi tedavi demek değildir. Hiç bir zaman kevgire döndürülmezsiniz! Akupunktur iğneleri bedenin nerelerine batirilir? Daha önce açikladiğim gibi, her meridyenin beden içinde hareket ettiği belirli bir hat vardir. Bu hat o meridyene ismini veren organdan geçer. Her meridyenin, cilde yakin geçtiği varsayilan bu hattinin üzerinde de akupunktur noktalari yer alir. Çok sik kullanilan noktalar, bacaklarin alt kisimlarinda, ayakta, kollarin dirseğe kadar olan kisminda ve ellerdedir. Ancak, bedenin diğer kisimlarinda olan ve sik kullanilan noktalar da vardir. Geleneksel akupunkturda tedavi, rahatsizlik belirtilerinin olduğu bölgelere yapilmadiği için, tedavi noktalarinin bedende çok yaygin olmasi doğal karşilanmalidir. İğnelerin vücutta batirildiklari noktalar çoğu kez şikayetlerin olduğu bölge ile doğrudan ilişkili değildir. Ancak meridyenlerin genel enerji akişini özellikle kontrol eden noktalar kollarin ve bacaklarin alt kisimlarinda, el ve ayaklardadir. Bu nedenle, en çok kullanilan noktalar buralardadir. Hasta çok kan kaybeder mi? İğnelerin batirildiklari noktalar kanamaz. Her yüz iğneden doksan dokuzunda kan çikmayacaktir. Ancak, iğne akupunktur noktasina çok yakin olan kilcal bir damara dokunabilir ve çok az bir kan çikmasina ya da çürümeye neden olabilir. Bu gerçekten çok az görülür. Çok nadir olarak cinlilerin kan "meridyene girdi, tikadi" dediği bir olayda olabilir O zaman uzman isteyerek bir noktanin kanamasini sağlayabilir. Sonuçta bir, iki, en fazla üç damla kan çikacak ve hemen de duracaktir. İğne tedavi süresinde kirilabilir ya da eğritebilir mi? Hasta iğne bedene girerken ya da girdikten sonra çok ani olarak hareket ederse, bazen eğrilebilir. Uzman en iyi kalitede iğne kullandiği takdirde, iğnenin kirilmasina ya da ucunun kopmasina olanak yoktur. Yeterli eğitim almiş her uzman en iyi kalitede iğneleri kullanilmasinin ne kadar önemli olduğunu bilir. Bu iğneler paslanmaz çelikten yapilmiştir, sap ve ana kismi ayri olmayip tek parçadir. Bu iğneler kirmadan düğüm atilabilecek kadar esnektir. Bu nedenle tedavi sirasinda kirilmalarina olanak yoktur. İğneler sadece Çin'de mi yapilirlar? Etkinlikleri kullanilan malzeme ile değişir mi? İğneler dünyanin bir çok yerinde yapilmaktadirlar, ben Çin'de elle yapilmiş olanlari kullaniyorum. Gümüş ya da altin iğnelerin bazi sonuçlari elde etmek için kullanildiklarini duymuşsunuzdur. Kanimca bu fikir eski Çin yazilarinin tercümesinde yapilan hatalardan kaynaklanmiştir. Bu iğneler bulunan en iyi malzemelerden yapilmişlar fakat kullanilacaklari sosyal siniflara göre altin ya da gümüş saplara takilmişlardi. Batida iğnelerin kendi değerlerine fazla önem verilebiliyor. Tedavinin etkinliği kullanilan metalin cinsine ya da değerine bağli değildir. Çin'de akupunktur metal iğnelerin keşfinden çok daha önce de vardi. O zamanlar taş ve kemikten yapilmiş iğneler kullanilirdi. İğneler tedaviden önce sterilize edilirler mi? Evet. Bu son derece önemlidir. Bu yapilmadiğinda virüs ya da bakteri iltihaplari geçirme riski olacaktir. İğneler her tedaviden önce sterilize edilirler. Akupunktur uzmani çoğu kez belirli iğneleri sadece bir hastada kullanacak ve bu iğneleri ayni hastanin ilerideki tedavisi için saklayacaktir. Sterilize etmede kullanilan sağlik bilgileri her bölgede değişebilir, her bilinçli eğitim görmüş uzman o bölgedeki sağlik kurulunun gerekli gördüğü şartlara uyacaktir. Bunlar bölgeden bölgeye çok az farklilik gösterir. Bu yöntemler kaynatma ve sicak hava metodlarini içerebilir. Bu metodlar iğne kalitesinin bozulmasina neden olabileceği için iğneler her sterilize edildiklerinde oluşabilecek çukurlaşma, çikintilar ve de körleşmeleri açilarindan kontrol edilirler. İğnelerde bozulma tespit edilir edilmez atilirlar. Hastanin cildini sterilize eden bir siviyla silmek bu gün artik standart bir uygulamadir. Sterilize işlemi uzmanin her zaman çok önem verdiği bir konudur. Geleneksel Çin Akupunktur Kolejinin 21 senelik tarihinde mezunlarimizdan tek bir tanesinin bile bu konuda ihmal ile suçlandiğini hatirlamiyorum. Bu Kolej mezunlarinin ihmal sonucu hiç bir kimse sariliğa ya da mikrobik bir hastaliğa yakalanmamiştir. Bu, kanimca, bilinçli yetiştirilmiş akupunktur uzmanlarinin uygulamada bu konuya verdikleri büyük önemi gösterir Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Moksa Kullanımı ve Diğer Tedaviler Uzman, iğnelerin dişinda başka tedavilerde uygular mi? Evet, bazi durumlarda hiç iğne kullanilmaz. Bir çeşit masaj akupunktur noktalarina uygulanabilir ve bazen da bir Çin Osteopathy sistemi kullanilir. Ayrica akupunktur noktalari değişik yöntemlerle isitilabilir. Akupunktur noktalarina isi nasil uygulanir? En çok uygulanan küçük koni şeklinde ki bir moksa parçasinin akupunktur noktasina konularak yakilmasidir. Moksa, Artemisia Vulgaris Latiflora isimli, Çin Pelin otu gibi bir bitkinin soyulmuş ve kurutulmuş yapraklarindan yapilir. Kahverengi yün görünümdedir. Akupunktur noktasi isidan çok etkilenir. Çoğunlukla üç ya da beş parça ardi ardina akupunktur noktasinda yakilir, bazen bu sayi daha da artabilir. Nadir olarak moksa sarimsak, zencefil ve tuz karişimi üzerinde özel etki sağlamak üzere de yakilabilir. Başka bir şekilde de, l, 1.5 cm çapindaki bir moksa çubuğu yakilir. Çubuk cildin üzerinde, isi rahatsizlik vermeyecek kadar yakinma getirilerek, ileri geri dolaştirilir. Moksa cildi yakabilir mi? Hayir. Moksanin ucu yakildiktan sonra, çubuk çok yavaş yanar. Uzman hastaya o bölgenin yeterli isinip isinmadiğini sorar ve cevap üzerine kalan moksa ciltten uzaklaştirilir. Çubuk cilt üzerinde yanmaya neden olacak kadar tutulmaz ve bu nedenle, tedavi doğru yapilirsa, hiç bir yanma tehlikesi yoktur. Etkinlik olarak moksa ve iğne kullaniminin arasinda ne fark vardir? Moksanin Chi enerjisi üzerinde isitici ve besleyici bir etkisi vardir ve hastanin ya da denge bozukluğunun özelliğine bağli olarak etkisinin kuvvetli olacaği durumlarda iğne yerine kullanilabilir. Çoğunlukla, her ikisi beraber, önce moksa, sonra da iğne kullanilir. Diğer bir şekilde de moksa özel bir iğnenin diğer ucuna konarak yakilir ve isi akupunktur noktasina yavaşça iletilir. Hastada gerçek bir iğne korkusu varsa ya da bazen çocuklarin tedavisinde, iğnelerin yerine sadece moksa ve masaj uygulanir. Bir masajdan söz ettiniz. Gazetelerde okuduğum yazilara göre insan bedenindeki belirli noktalari ovarak bazi şikayetleri rahatlatabiliyor. Bu gerçek bir akupunktur yöntemi midir? Hayir bu uygulama bir çeşit "yerel doktorluk" (I. Bölüm) ya da şikayetlerin doğrudan tedavisine yönelik bir akupunkturdur. Bu noktalara masaj yapilmasi şikayetlerin bastirilmasina neden olabilir. Fakat, şikayetler azalmiş gibi görünürse de, hastalik daha derinde ilerleyebilir. Bir örnek verecek olursam, bir kimsenin arada bir başi, dişi ya da kami ağriyorsa belirli noktalara masaj yapilmasi istenen rahatlamayi getirebilir. Fakat o kimsenin sürekli bir baş ağrisi, devamli bir karin ya da başka bir ağrisi varsa bu yöntemle rahatlamayi sağlamak tabii ki hastaliği bastirmak olacaktir. Masaj bir yandan ilk yardim olarak kullanildiğinda faydalidir ama öte yandan sürekli ve geçmeyen şikayetlerin tedavisinde son derece tehlikeli olabilir. Örneğin, bir kimse karaciğer dengesizliği nedeni ile devamli baş ağrilari çekiyorsa, bedenin belirli noktalarina masaj yapmak baş ağrilarini azaltabilir ama baş ağrisinin nedeni olan karaciğer dengesizliği, onun işlev görmemesi ya da ona bağli enerjilerle ilgili olarak hiç bir şekilde etkin olmayacaktir. Bir Geleneksel Akupunktur uzmani baş ağalarinin nedenini belirleyebilecektir. Örneğin, ağrinin nedeni karaciğer enerji dengesizliğindense, bunu tekrar kuracak ve uyumu sağlayacaktir. Baş ağrilari yok olacaği gibi, tekrari önlenmiş olacaktir. Ancak tabii ki hastanin dengesini korumasina olanak olmayabilir. Örneğin, hasta çok aşin alkol ya da uyuşturucu kullaniyor olabilir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Akupunkturun Faydali Olabileceği Hastalik Tipleri Bu başlik konusunda biraz duraksadim, çünkü akupunkturun kişiye bir bütün olarak bakmasindan çok, bilinen hastaliklarla uğraştiği izlenimini veriyor. Bizim belirli isimlerle tanidiğimiz hastaliklar aslinda altta yatan enerji dengesizliğinin işaretleridir. Bu nedenle akupunkturun belirli isimlerle bilinen hastaliklari tedavi ettiğinden söz etmek doğru olmaz. Her kişi kendine özgü olduğundan, ayni hastaliğin değişik kişilerde ortaya çikişi farkli nedenlerle olacaktir. Şikayetler kendilerine benzer şekilde gösteriyor olabilir ancak altta yatan nedenler farklidir. Çok rastlanan bir şikayeti, örneğin Migren'i ele alir ve bu bir çeşit baş ağrisinin nedeninin, bundan şikayet eden bütün insanlar için ayni olduğunu söylersek, söz konusu bütün insanlarin özgün tabiatini ve yapisini göz ardi etmiş olmaz miyiz? Çin düşüncesini bir kenara birakirsak bile bu genel mantik ve bilinen gerçeklere ters düşer. Doğanin sonsuz farkliliğini alaya almak olur. Bunun yani sira, bilinen hastaliklarla açiklanabilecek durumlarda vardir. Fakat unutmamaliyiz ki, Geleneksel Akupunktur uzmanina her danişildiğinda, uzman o kişiyi sadece bu kisitli ve belirli isimlerle değil bir bütün olarak, özgün beden, zihin ve ruh olarak, düşünecektir. Saniyorum ki, insanlar "migrenimi tedavi edebilir misiniz?" ya da "depresyonumu geçirebilir misiniz?" dediklerinde, çoğunun sorduğu "benimkine benzer şikayetlerde başarili oldunuz mu?" sorusudur. Fakat, dürüst olmak gerekirse, uzman hastayi geleneksel yöntemlerle muayene edip, ilk bir kaç tedaviye ne cevap verdiğini görene kadar hastanin tedaviden yararlanip yararlanamadiğini bilemez. Hastalik akupunkturun faydali olamayacaği kadar ilerlemiş olabilir mi? Hastaliğin, tedavinin ötesinde ilerlediği, insanlarin artik etkin olamayacaklari safhaya geldiği zamanlarda olur. Uzman bir kaç tedaviden sonra bunu anlayacaktir ve de ahlak kurallarina göre bunu hastaya söylemesi gerekir. Buna rağmen akupunktur tedavisi yine de ağrilarin azaltilmasinda kullanilabilir. Bu, uzmanin yasal olarak "yerel-doktor"luğa ya da aneztezi tedavisine baş vurarak hastanin geri kalan ömrünü mümkün olduğu kadar rahat geçirmesini sağlayacaği nadir durumlardandir. Ancak bu sadece uzman hastaya durumu tüm gerçeği ile açikladiktan, hasta da anlayip onayladiktan sonra yapilabilir. Hangi durumlarda kesinlikle akupunkturun uygulanmamasini tavsiye edersiniz? Akupunkturun kullanilmasini, bir kaza sonucu ya da çok ilerlemiş hastaliklarda, hastanin hayatini kurtarmak üzere acil olarak ameliyat ya da başka bir müdahale gerektiren durumlarda tavsiye etmem. Yukarida da söylediğim gibi artik kimsenin etkin olamayacaği ölümle sonuçlanacak durumlarda akupunktur sadece inanin ağri ve izdiraplarini azaltmak amaci ile kullanilabilir. Tedavi edip etmeme kararinin kolaylikla alinamayacaği durumlarda muayeneden sonra kendime bu kişi için akupunkturun en iyi tedavi yöntemi olup olmadiğini sorarim. Bir çok nedenle batili tedavi yöntemlerini -ameliyat ya da başkasi- tavsiye etmek daha iyi olabilir. Şüpheye düştüğüm her durumda, kendime bu hasta karim ya da çocuğum olsaydi ne yapardim diye sorarim. Kronik hasta olan bir çok kişi ağri kesmek gibi çeşitli nedenlerle devamli ilaç almaktalar. Bu akupunktur tedavisini güçleştirir mi? Tabii ki uzmanin işini zorlaştirir. İlaçlar izdirap çeken kişiyi çok rahatlatabilir fakat, uzun vadede bedene zarar verirler ve uğraşilmasi gereken bir konu daha yaratirlar. Kişinin hastaliktan kurtulmasina yardim etmek yerine onu bastirir, hastaliğin daha derine inmesine neden olurlar. Hastanin asil şikayetlerine, ilaçlarin neden olduğu yan etkilerde eklenir. Yine de, tüm bunlarin yani sira, hastayi, yan etkileri olmayacak şekilde rahatlatmali ve korumaliyiz. Bu da o kişinin aldiği ilaçlara ve dozajina bağli olacaktir. Sağlam bir beden hastaliklari yenecek, yapilan zararlari tamir edecek ve kendini dengede tutacak tüm "ilaçlari" kendi yapar; hastalikli bir beden yapamaz. Akupunktur bedenin kendini tamir ve bakimi için gerekli enzim ve salgilari, insülin, pepsin, adrenalin, kortizon, hydrochloric asiti ve diğerlerini üretme kabiliyetini tekrar sağlamasini amaçlar. Akupunkturun belirli kifayetsizlikten kaynaklanan hastaliktan iyileştirebileceğini mi söylüyorsunuz? Çok kez bu tür hastaliklar akupunktura iyi cevap verirler. Batida hastaya eksik olan maddeyi vererek onu iyileştirebileceğimize inandiririz. Örneğin, demir (kansizlik için), insülin (diabetikler için), vitaminler, kalsiyum, hormonlar, ve diğerleri... Bu maddelerin bedene verilmesi o madde ile ilgili eksikliği kalici bir şekilde düzeltemez, bedene sadece bir süre için yardimci olur. Akupunktur, yetersizliğin nedenini düzelterek bedenin ya gerekli maddeyi kendinin üretmesini sağlamayi ya da düzgün dengeli bir beslenme ile gerekli olani alabilmesini amaçlar. Tabii hemen eklemek gerekir ki akupunktur bazi durumlarda başarili, bazilarinda ise başarisizdir. Akupunktur uyuşturucu, alkol ve sigara gibi alişkanliklara faydali olabilir mi? Evet, olabilir. Kişi beden, zihin ve ruh olarak sağlikli olduğunda alkol ve uyuşturucularin uyarisina, rahatlatmasina, yardimina ihtiyaç duymaz. Bu alişkanliklarin her biri bu gün modern yaşamda kaçinmasi güç olan bir güvensizlik, gerginlik ya da zorluklarin işaretidir. Akupunktur sonuç olarak ortaya çikan enerji dengesizliğini geçici olarak düzeltebilir, fakat kalici olarak iyileştirilmesi ancak bu alişkanliklara neden olan zorluklarin ya da gerginliklerin sona erdirilebilmesi, çözülebilmesiyle mümkün olabilir. Soruya basit bir cevap vermek yerine bu alişkanliklara yatkin olma konusuna dengeli bir şekilde bakalim. Sigara, alkol ve uyuşturucu maddeleri kinamak çok kolay. Taraf tutmak istemiyorsam da, belki içimizde belli bir hoşgörü ile, tüm bunlara karşi tek tarafli, ön yargili ve düşmanca tavir almak yerine, daha akillica ve sevgi ile bakmamiza imkan verecek bir olgunluğu geliştirebiliriz diye düşünüyorum. Önce sigara içmeyi ele alarak ne söylemek istediğimi açiklayayim. Son yillarda sigara içmenin zararlari üzerine o kadar çok açiklama yapildi ki, sigara içen olsun içmeyen olsun, hiç kimsenin sigara içmenin açabileceği zararlari, akciğer hastaliklari, kalp hastaliklari, bu hastaliklar için harcanan çok büyük miktarda paralar ve benzerleri- red edebileceğini düşünemiyorum. Sigara içenleri bu hareketlerinin sonuçlarini hak ettiklerini söyleyip, dişlamak çok kolaylaşti. Bu tezi elinde viski bardaği ile savunan o kadar çok insan gördüm ki! Alkole de ayni şekilde bakildiğini varsayalim- çok büyük sayida karaciğer, böbrek ve daha önemlisi alkolü aşin kullanmaktan doğan akil hastaliklari olduğunu görebiliriz. Yine hastanelerde büyük sayida yataklarin bu nedenlerle işgal edildiğini, bakimlari için zaman ve para harcandiğini görüp yine başlarina gelenleri hak ediyorlar diyebiliriz. Bu kadarla niye yetinelim? Bu tür yorumlar uyuşturucu alanlar için, hatta doktorlarin reçete ile ilaç verdikleri insanlar için bile söylenebilir. Uzun sürede tekrarlanan reçeteler sonucu, artik doktorun kontrolünden çikmiş alişkanliklar için de çok büyük harcamalar yapilmaktadir. Çok sayida insanlarin ilaçlarin yan etkileriyle ya da neden olduklari hastaliklarla hastane yataklarini doldurduklarina işaret edebiliriz. Daha da ileri gidersek yemek yemede bile alişkanliklar bulabiliriz. Aşin yemek yeme alişkanliği olan insanlar gittikçe aşin kilolu olmaya başlarlar. Ayni şekilde benzeri sonuçlar bunlarda da görülür- çok fazla yemenin getirdiği sağliksizlik ve hastaliklar. (Bunun terside ayni şekilde geçerlidir; kendilerini fazla dietle hasta eden insanlar gibi.) Bunlarda yine sağlik ve hastane kaynaklarinda aşin boşa harcamalara neden olur. Bu nedenle, eğer sigara içenlere karşi bir tavir almak istenirse, adil davranarak, ayni şekilde içki içenlere, uyuşturucu bağimlilarina ve aşin yemek yiyenlere karşida alinmasi gerekir. Şimdi tekrar soruya geri dönersek. Çok sigara içen, aşiri içki ve fazla ilaç alan ya da gereksiz yemek yiyen, benim gözümde hasta bir insandir. Onlari bu aşiriliğa sürükleyen bir neden vardir. Bu alişkanlik, onlari oyalar ya da bir tür rahatlik sağlar; belki de yüzleşmeyi başaramadiklari bazi güncel sorunlardan kaçmalarina yardimci oluyordur. Geleneksel Çin Akupunkturu bu tür alişkanliklarda başarili olabilir ve de oluyor. Daha iyi bir denge ve uyumu beden, zihin ve ruh arasinda sağlayabilir; ve böylece bu aşiriliklar için gereksinme de yok olur. Herhangi bir kişinin ara sira içki, sigara içmesinde, arada bir abur cubur yemesinde ya da ilaç almasinda (reçete ile verilmek şarti ile) hiç bir sakinca görmüyorum. Denge ve uyum için de biraz hoşgörü gereklidir. Akupunktur uzmani, hastasi ile işte böyle bir denge kurmaya çalişir. Akupunktur hamilelik süresince de kullanilabilir mi? Evet, kullanilabilir; fakat sadece iyi eğitim görmüş, çok deneyimli bir uzman tarafindan uygulanmalidir. Ancak böyle bir uzman hamile bir kişinin hastaliklarini güvenle tedavi edebilir. Hastaliğin yani sira, usta bir uzman hamileliğin sağlikli geçmesini de sağlayabilir. Sağlikli demekle sabah mide bulantilarinin, aşin kilo, depresyon ve diğer sorunlarin olmadiği bir hamilelikten bahsediyorum. Hamileliğin son ayindaki tedavi çoğu zaman daha kolay ve normal doğumu sağlar. Doğum sirasinda akupunktur anestezisi de kullanilabilir. Usta bir uzman, sürekli olarak annenin enerji seviyesini tam olarak anlamak üzere eğitildiği için, bunu da tam bir güvenlik içinde yapabilir. Hamile bir kadini tedavi ederken ne kadar dikkatli olmak gerektiğini söylememin nedeni, annenin tedavisi yapilirken, henüz doğmamiş bebekte etkilenecek ve de tedavi görüyor olacaktir. Bu nedenle, bu tedavilerin sadece ve sadece çok iyi eğitim görmüş ve çok deneyimli uzmanlar tarafindan yapilmasi gerektiğini tekrar vurgulamak isterim. Akupunktur doğum kontrolünde ve düşüklerde kullanilabilir mi? Bazi doğu ülkelerinde akupunktur hem doğum kontrolünde hem de düşüklerde kullanilmaktadir. Fakat bu tür bir akupunktur uygulamasi, çeşitli nedenlerle, benim kolejimde eğitilmiş ve mesleğe hak kazanmiş uzmanlar tarafindan kullanilmayacaktir. Bu sadece bizim meslek ahlaki prensiplerine değil, ayni zamanda bu tip sistemine hükmeden doğa kanunlarina da aykiridir. Akupunktur kemik kiriklarinin tedavisinde de kullanilir mi? Evet. Hastanin kirik kemikleri her zaman yapildiği gibi yerine oturtulmalidir, fakat akupunktur iyileşmesine yardimci olur ve iyileştirme sürecini hizlandirir. Benim tedavisini yaptiğini bir çok hastanin alçilarinin tahmin edilen süreden yaklaşik olarak üç hafta önce açilmasi mümkün olmuştur. Modern tip ve Geleneksel Çin Akupunkturu'nun en başarili uygulamasi Çin'de bu konuda yapilmiştir. Çinliler iyileşme süresinin, alçinin çikarilip yerine ince çubuklarin kullanilmasiyla çok kisaltilabileceğini iddia ediyorlar. Bu çubuklar, kemikleri siki olarak istenilen pozisyonda tutarken, öte yandan çevresinin de bir ölçüde hareket etmesine izin verir. Böylece, akupunktur tedavisi, bu bölgeye enerji getirerek, bedenin o kisminin işlevlerini en uygun şartlarda yerine getirmesine yardimci olarak, hizla iyileşmeyi sağlar. Akupunktur tümörlerin tedavisinde kullanilir mi? Daha önce de işaret ettiğim gibi, Geleneksel Çin Akupunkturu, hastaliklari bilinen isimlerine göre tedavi etmez ve "tümör" de bu gruba girer. Tümörlerin küçüldüğünü ya da tamamen yok olduğunu kaydeden bir çok çalişma olduğu gibi tedavinin hiç bir şekilde etkin olmadiği durumlar da vardir. Bu, esas olarak hastaliğin nedenine ve ne kadar ilerlemiş olduğuna bağlidir. Saman nezlesi, alerjiler ya da uykusuzluk gibi şikayetlerde akupunktur faydali olabilir mi? "Saman nezlesi", "alerjiler", "uykusuzluk" tekrar şikayetlere verilen isimlerdir. Alerjilerin ve uykusuzluğun nedenleri çok çeşitlidir. Bu çeşit dertler üzüntü, korku, gerginlik, depresyon, keder ve bir çok diğer zihinsel durumlardan kaynaklanabilir; ya organik bozukluklarin neticesi olabilirler; ya da bir çok kez olduğu gibi organik ve zihinsel faktörlerin bileşiminden kaynaklanabilirler. Hastanin enerji dengesi sağlandikça saman nezlesi, uykusuzluk ve diğer alerjiler de yok olacaktir. Bu zihinsel hastaliklarin da akupunkturun faaliyet alanina girdiğini mi gösterir? Evet, gerçekten Öyledir. Geleneksel Çin Akupunktur uzmaninin her zaman beden, zihin ve ruhu bütün olarak ele aldiğini ne kadar söylesem azdir. Özellikle belirtmek isterim ki bunlar birbirinden ayri, kopuk düşünülmez. Tüm fiziksel bozukluklar zihinsel olarak denge bozukluğuna neden olacaktir; bu da kendini depresyon, kizginlik, üzüntü gibi şekillerde gösterir. Ayni şekilde, tüm zihinsel rahatsizliklar fiziksel bedende tepkilere neden olacaktir; örneğin hastalik, uykusuzluk, iştahsizlik, yorgunluk ya da ağrilar gibi. Fiziksel ya da zihinsel rahatsizliklarin tek başlarina var olmalari olanaksizdir. Kişideki her hangi bir dengesizlik kendini, bir bütünün iki parçasi olan fiziksel ve zihinsel "beden"de gösterecektir. Tabii ki ruh da etkilenebilir. Çoğu insan fiziksel ağrilara bir dereceye kadar dayanabilir; insanlarin dayanmayi güç bulduklari zihinsel izdiraplardir. İnsanlar ruhen çok kötü etkilendiklerinde de artik yaşama devam etmekte bir anlam bulamazlar. Tüm tedaviler beden, zihin ve ruh arasinda denge kurmayi amaçlar. Bu nedenle, kişilerin fiziksel ve zihinsel yönleri birlikte tedavi edilir; biri iyileştiğinde diğeri de iyileşecektir. Bugünlerde bir çok hastaliğin Psikomatik-akil ile beden arasindaki ilişkiden doğduğunu duyuyoruz. O zaman, siz bu fikre tam olarak katilmiyorsunuz diyebilir miyiz? Dikkatinizi yine beden, zihin ve ruh arasindaki devamli etkileşmeye çekerim. Bir insanin devamli baş ağrisi çektiğini varsayalim. Bunun nedeni zihinsel zorluklar ya da belirli bir fiziksel bozukluk olabilir- örneğin böbreklerin ya da sidik torbasinin ya da bedendeki başka bir organin görevini tam yapamamasi gibi. Aynca neden ruhsal da olabilir. Tedaviye başlamadan önce, hastalik nedeninin nereden kaynaklandiğini (vücut, zihin, ruh) doğru olarak tespit etmek son derece önemlidir. Bir hasta bana lumbago (bel ağrisi) tedavisi için geldi. Kendisini daha iyi hissedip tedavisi bittiğinde kocasi teşekkür etmek için beni ziyaret etti. Bana kaminin lumbagosunu tedavi ettiğim için teşekkür ediyordu. Karisi daha önce herşeyden o kadar çabuk sinirleniyordu ki, hayatini onunla paylaşmak çok güçleşmişti. Kaminin bu derece değişeceği hiç aklina gelmemişti. Karisi tekrar mutlu ve neşeli idi ve kocasinin ifadesi ile yine "iki çocuk gibi" idiler. Öyle görünüyor ki Bati tibbi her zaman fiziksel rahatsizliklarin kişinin zihinsel durumunu etkilediğini takdir edemiyor. (Bugün bunun daha önemsenmesi, çok sevindiricidir.) Bedendeki her organ ve işlevin bozukluğu kişinin zihinsel ve ruhsal durumunda çok özel ve değişik şekilde etkili olur. Bu zihinsel ve ruhsal durumun gözlemlenmesi uzmanin fiziksel bedende ki bozukluğun kaynağini belirlemesine yardim eder. Akupunktur bu konuya çok şüphe ile bakan bir kimseye de faydali olabilir mi? Evet, tabii. İyileşme işlemi, kişinin inanmamasindan etkilenmeyecektir. Bunun yani sira, bu işlemi etkileyebilecek bazi diğer nedenler olabilir. Örneğin, kişi iyileşmeyi engelleyecek bir hayat tarzini sürdürmekte israr edebilir. (Bu kendi başina bir hastaliğin işaretidir.) Fakat, tedavi ilerledikçe, bu kişinin dengesini bularak tavrini ve hayat tarzini değiştirdiğini ve böylece gelişmeleri ters yönde etkilemediğini görmeyi ümit ederiz. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Tedavi Genelde kaç tedavi gereklidir? Bu kişiye göre değişir. Başkalarinin tecrübesine göre yol göstermek yanliş olur. Bazi hastalarin sekizden az tedaviye gereksinimleri olabilir, bir başkasinin ise seksen. Daha çok hastaliğin şiddetine ve ne süredir devam ettiğine bağlidir. Bir sürü başka etkenlerin yani sira, hangi ilaçlarin alinmiş olduğu ya da alinmakta olduğu iyileşmenin hizini etkileyebilir. Bazen hastaliği çok uzun süredir devam eden bir hastanin akupunktur tedavisine çok çabuk cevap vererek yalnizca iki uç tedaviden sonra "mucizevi" şekilde iyileştiğini duyabilirsiniz; ama bu çok nadirdir. Hastalik çok yerleşmişse düzeltilmesinin de uzun süre alacaği beklenir. Bunun için çok sabir ve çalişmak gerekecektir. Tedaviler ne araliklarla yapilir? Bu da değişir. Genelde, tedavi ilk iki, üç hafta için haftada iki kez, daha sonra da bir kez yapilir. Hasta kendim daha iyi hissetmeye başlayinca tedavilerin arasi, belki iki haftada bir, sonra da ayda bir olmak üzere açilir. Tedavinin getirdiği yararlar kalici midir, yoksa bir kaç ay ya da bir yil sonra tekrar tedavi gerekir mi? Bu büyük ölçüde hastaya bağlidir. Hasta ilimli beslenme şekli ve alişkanliklarla yaşamini sürdürüyor, gereksiz gerginlik ve sikintilardan kaçiniyorsa tedavinin bir süre sonra tekrarlanmasina gerek kalmaz. Fakat hasta, tekrar hastaliğa neden olan yaşam tarzina ve şartlarina geri dönerse, hastalikta yine ortaya çikacaktir ve başka tedaviler gerekecektir. Genelde, insanlar tedavi sonrasinda yaşamlarinda daha ilimli bir davranişa geçerler. Kliniğe belki bir kaç ayda bir, örneğin mevsimlerin değişiminde ya da yilda bir, iki kez kontrol için gelirler. Uzman o zaman nabizlardan beden, zihin ve ruhta olan herhangi bir bozukluğu, hastalik arazlariyla ortaya çikmadan çok önce söyleyebilir. Zaten Geleneksel Çin Akupunkturu öncelikle önleyici bir tip sistemi olarak düşünülmüştü. Hastaliği ortaya çiktiktan sonra tedavi edecek tip sistemi olarak düşünülmesi ikinci derecede kaliyordu. İlk görüşme ve tedaviler kaça mal olur? Fiyatini belirlemek çok güç, çünkü bu uzmandan uzmana ve mevcut imkanlara bağli olarak değişecektir. Fakat, genellikle diğer alternatif tip uzmanlariyla ayni ücreti alirlar. Tedavi ne kadar sürer? Genelde, tedavi yarim saat ile kirkbeş dakika arasinda değişir, ama bir çok tedavi de bir saatten fazla sürecektir. Tedavinin kendisi için ayrilan süre ana kistas olmamalidir. Uzman tedavi süresince hastada bazi değişikliklerin olduğunu görmek isteyecektir. Genelde , bu sonuçlar elde edilinceye kadar hastanin gitmesine müsaade etmeyecektir. Bazen hasta çok çabuk yanit verir ve uzman yarim saat içinde istediği neticelere ulaşir; bazen de bu bir saat ya da daha uzun bir süre gerektirebilir. Tedavi sirasinda ne olur? Önce nabizlar dinlenir ve uzman bir önceki tedaviden beri hastanin nasil geliştiğini tespit etmek için sorular sorar. Daha sonra da istenen neticelere ulaşmak için ya iğne ya da moksa kullanacaktir. İğneler bazen sadece bir iki saniye, bazen ise bir kaç dakika, arada birde yarim saatten fazla ciltte tutulur. Sonra hastanin tepkilerini ölçmek için nabizlari ölçülür ve hastanin renk, koku, ses ve duygularindaki değişimler gözlenir. Bu süre içinde iğne ve moksa görevlerini yaparken hasta sadece gevşeyip dinlenecektir. Hasta tedavi süresince yatar mi yoksa oturur mu? Bu tamamen hastaya bağlidir. Çoğu kez hastanin tam olarak gevşeyebilmesi için yatmasi önerilir. Ancak hastanin tedavi için ötüyor olmasinin gerektiği durumlarda vardir. Hastalar genelde tedaviden ürkerler mi? Evet, sanirim çoğu hasta ürker. Eminim ki, on hastanin dokuzu iğneler batirildiğinda enjeksiyon iğneleri kadar aci vereceğini düşünürler. Biz uzmanlarimizin, ilk konsültasyondan sonra hastaya iğneyi ve nasil batirildiğini göstermesini isteriz (ancak bunun, enerji dengesini etkileyebileceği için, herhangi bir meridyen ya da akupunktur noktasina yapilmasi uygun olmaz.) Böylece hasta ilk tedavi için geldiğinde kendini daha güvenli ve rahat hissedecektir. Bu ilk deneyimden sonra insanlar genellikle yapilacak tedaviye hazir hissederler. Hasta ne kadar kisa zamanda kendini daha iyi hissedeceğini ümit edebilir? İyileşmenin hizi hastaliğin cinsi, şiddeti ve hastanin durumuna bağli olarak çok farklilik gösterir. Bazi hastalar ilk tedavi ile beraber değişiklikleri hissederler, fakat genelde iyileşmenin dört, beş tedaviden sonra görülmesi beklenir. Görülen ilk iyileşmenin belirtileri her zaman şikayetlerin azalmasi değildir. Çoğu kez hasta daha kolaylikla gevşeyebilir, kendini daha canli hissediyordur, daha huzurludur ya da hayattan daha çok zevk aliyordun Tüm bunlar Chi enerjisinin tekrar dengesine kavuştuğunu gösteren olumlu işaretlerdir; doğal olarak bunu şikayetlerin azalmasi takip edecektir. Hasta tedaviye karşi ters bir tepki gösterebilir mi? Duyulan rahatsizliklar genelde azdir ve hastayi günlük yaşaminda etkilemez. Bazen şikayetlerin arttiği ya da şiddetlendiği görülebilir ama bu fazla sürmez. Çoğunlukta hasta, tedavinin böyle bir etkisi olabileceği konusunda uyarilir. Bu tür şiddetlenmeler, aslinda, yüreklendirici bir işaret olarak da görülebilir. Hastanin tedaviye iyi tepki verdiğini, durumunun hafifletileceğini ya da iyileştirilebileceğini gösterir. Bu şiddetlenme enerji dengesinin tekrar kurulduğunu gösteren bir "iyileşme krizi" olarak görülür. Dediğim gibi, şikayetlerin bu şekilde artmasi sadece biraz rahatsizlik verir. Fakat, şunu da belirtmek gerekir ki, hastaliğin çok yerleşmiş olduğu durumlarda, duyulan tepki de ağir olabilir. Ancak, çok kisa, belki bir saat ile bir gün arasinda sürer. Tabii ki uzman bu tür ağir tepkilerin ortaya çikmasina engel olmak isteyecektir ama bazen fazla seçeneği yoktur. Bir seferinde alti aydir çok hasta olan biri bana "önemli olan, iyileşmeme yardim edebilmeniz. Eğer sonunda tam olarak iyileşeceksem, bu tür sikintiya dayanirim" dedi. Bu tür sikintilarin yani sira başka etkilerde görülebilir mi? Evet, olabilir. Hasta şikayetlerinin artmasi dişinda, enerji dengesini tekrar ayarlanmasina tepki gösterebilir. İlk tedavilerden sonra kendini her zamankinden daha yorgun ya da uykulu hissedebilir (ve de eve gidip bir saat kadar dinlenmesi önerilir). Tedavi bağirsaklarin çok çalişmasina, üşümeye, cilt tahrişine ya da sivilcelere ya da terlemeye neden olabilir. Tüm bu belirtiler hastanin tedaviye cevap verdiğini ve toksik madde ve zehirlerden kurtulduğunu gösterir. Bu tür tepkiler tedavi edilen organa ya da işleve bağlidir. Örneğin, aylik kanamasi çok ve ağrili geçen rahatsizliğinin düzeltilmesi için dalak ve midesi tedavi edilen bir kadin, daha önce tercih ettiği baharatli ve acili yemekler yerine, caninin şekerli yiyecekleri çekmesine şaşirabilir (ya da tam tersi, tatlilarin yerine baharatli yemekler için aniden duyulan istek gibi.) Benzer tepkiler geçicidir ve organin işlevi düzeltildiğinde doğal dengeye ulaşilacaktir. Uzmanin sonuçta varmak istediğinin beden, zihin ve ruhun bir bütün olarak dengesini kurmak olduğunu akilda tutmaliyiz. Tedaviden kaynaklanan tüm bölgesel tepkiler ve sikintilar, enerjinin belirli organ ve işlevlerde ki akişinin özel olarak ayarlanmasindan ortaya çikmaktadir. Son olarak ta bir sürü insanin da hiç bir tepki ya da sikinti belirtisi göstermediğini söylemeliyiz. Tedavi Kanunu: Tedavi etkilerinin daha iyi anlaşilabilmesi için geleneksel tibbin önemli bir kanunundan burada söz etmek faydali olacaktir. Bu kanuna göre, tedavinin etken olabilmesi için hastalik içerden dişariya, üstten alta ilerlemelidir ve hastalik belirtileri tedavi süresince ilk ortaya çiktiklarinin tersi bir sirada tekrar belirecektir. Buna Tedavi Kanunu denir. Bu kanunun akupunktur tedavisi boyunca pratik bir önemi vardir. Eğer geçmişte bir hastalik geçirdiyseniz -örneğin kizamik- ve bedeniniz bu hastaliği doğal olarak geçirip, yendiyse, sisteminiz hastaliktan tamamen temizlenmiş olacak ve ileride de hiç bir sorununuz olmayacaktir. Fakat, bir nedenden dolayi hastalik bastirilmiş ve doğal olarak geçişi önlenilmiş ise, o zaman, hastalik geçmiş gibi görünüyorsa da (hastalik belirtileri yok olduysa) gerçekte daha derinlere itilmiş olabilir. Örneğin, hastalik ve rahatsizliklar çoğunlukla ilaçlarla bastirilirlar. Ateşiniz yükseldiğinde doğal dönüm noktasina ulaşmadan düşürülmüş ve dolayisiyla bedenden tam olarak temizlenmemiş olabilir. Doğal olarak iyileşme röntgenle, radyoterapi ile, şok, ilaç, aşi ve benzeri yöntemlerle önlenilmiş olabilir. Hastanin hayatinda daha önce bastirilmiş ya da önlenilmiş olan sorunu, akupunktur tedavisiyle ve vücut dengesini bulup kendini iyileştirmeye başladiğinda tekrar ortaya çikabilir (eğer bir soğani düşünecek olursak, soğanin zarlarini soydukça her bir zara ulaşildiğinda orada bastirilmiş olan rahatsizliklara tekrar rastlanacaktir). Fiziksel, zihinsel ve ruhsal olsun, bastirilmiş sorunun tekrar ortaya çikmasi iyiye işarettir. Bu beden, zihin ve ruhun tedavi için en iyi şekilde çaliştiklarini, içeriden dişariya doğru tüm eski problemleri temizlediklerini gösterir. Bir varsayimi ele alalim. Bayan B'nin sürekli göğüs şikayeti için tedavi istediğini düşünelim; son 7-8 yildir bu dertten şikayetçi olsun. İlk görüşmemizde, genç kizken çok kötü bir egzamasi olduğunu ve kortizonlu bir kremle tedavi edilmiş olduğunu öğreniyoruz. Gerçekte yapilan yüzdeki egzamayi kremle temizleyip, egzamaya neden olan etkenlerin göz ardi edilip tedavi edilmesidir. Sonuçta, egzama bastirilmiş ve beden, zihin ve ruhun derinliklerine itilmiştir. Bu nedenle, yillar sonra yine ayni şikayetlerin belirmesini anlayişla karşilamak gerekir, fakat bu kez bedenin yüzeyinde, ciltte değil akciğerde, belirmektedirler. (Cilt Geleneksel Çin Akupunkturu'nda akciğerlerin devami olarak düşünülür.) Bayan B akupunktur tedavisi gördükçe göğsündeki şikayetlerinin de azaldiğini göreceğiz; fakat tedavi süresince bir ara egzamanin da tekrar ortaya çikmasina şaşirmamak gerekecektir. Tedavi Kanunu ile anlatilmak istenen bu; içeriden dişariya doğru iyileşmedir. Başka bir durumu ele alalim- omuzlarda ki bir mafsal iltihabi iyileşmeye başladikça, önce ellerde daha kötüleşecektir. Bu da hastaliğin yenildiğini gösteren bir işarettir. Yukaridan aşağiya doğru hareket ederek bedenden çikmaktadir. Bastirilmiş bir sorun kendini fiziksel olarak ifade edebilir, ancak zihinsel ve duygusal karşiliği da olabilir. Bu nedenle, tedavi sirasinda, hastanin ilk ortaya çiktiğinda tamamen halledilmemiş duygusal bir sorunu tekrar yüzeye çikabilir- eski bir korku, çözülmemiş bir keder, unutulmamiş bir kizginlik ve benzerleri gibi. Bu eski çözülmemiş problemler tedavi sirasinda bir iki saatliğine ya da daha uzun bir süre için tekrar ortaya çikabilir; bu tamamen hastanin vücut, zihin ve ruhu ile sorunu ne sürede çözebileceğine bağlidir. İlk çiktiğinda problem çok ağir ve uzun sürmüş ise, o zaman uzman tarafindan tedavisi de zaman alabilir ve hastanin da yardim ederek üzerinde çalişmasi gerekecektir. Önemli bir nokta, hastanin ne olduğunu anlamasi ve ne beklemesi gerektiğini bilmesidir. Herşeyin olumlu bir yönde -iyi olmaya doğru- hareket ettiğini bilmesinin verdiği tatminle, bu problemlerin tekrar ortaya çikmasini da olumlu karşilayabilir. Bu deneyim ile hastanin akupunktur tedavisi olmamasi tavsiye edildiği bazi durumlarda vardir. Örneğin, yaşli bir kişi mevcut hastalik belirtileriyle ilaçlarin yardimi ile de olsa baş edilebiliyorsa- örneğin astimi var ve geçmişinde kötü bir egzama ve sedef hastaliği geçirmiş- o zaman enerji dengesini bozup, bu tür bir tedaviye başlamak hiç de akillica olmayacaktir. Bu eski şikayetlerin tekrar ortaya çikmasiyla hastanin daha da kötü olacaği düşünülebilir. Genç bir insanda ise, çoğu zaman bu tür geçici sikintilari yaşayip hastaliği derinden temizlemek, gelecekte ki sağliği açisindan daha uzun vadeli bir yatirim olur. Akupunkturun zarari ya da zararli yan etkenleri olabilir mi? Bu konuda araz tedavisi yapan akupunktura dönmek isterim. Eğer gerçekten Geleneksel Akupunktur tedavisi yapiliyorsa, hasta sadece yukarida anlatilan tepki ve rahatsizliklarla yüzleşecektir. Bu tedavi ile hastaya herhangi bir zarar vermek imkansizdir. Ama, eğer "yerel doktor" ya da (nedenlerini değil) belirtileri tedavi eden bir akupunktur uygulaniyorsa, hastaliğin altinda yatan dengesizliği daha da bozacaği için, zararli olabilir. Bu tür "ilk yardim" tedavileri, geçici rahatlama getirirse de, uzun vadede hastanin enerji dengesi ve sağliği için zararli olabilir, bu nedenle, uzmanin gerçekten Geleneksel Çin Akupunktur tedavisi (arazlar değil, hastaliğin nedenlerini ortadan kaldirmayi amaçlayan tedavi) yapmaya ehliyetli olmasina dikkat etmek son derece önemlidir. İğnelerden mikrop kapma tehlikesi var midir? Eğitim süresince iğnelerin sterilize edilmesi konusuna son derece ağirlik verilir (V. Bölüm). Klinik sağlik bilgisi son derece önemlidir. Her iyi yetişmiş uzman okulunun ortaya koyduğu uygulama kurallarina uymak zorunda olduğu gibi, çaliştiği bölgenin ve ülkenin yasalarina da uymak zorundadir. Bu kurallara uyulmasi zorunluluğu Geleneksel Akupunktur Odasi tarafindan ve (XII. Bölüm) diğer iki profesyonel Akupunktur Odasi tarafindan denetlenir. Akupunktur tedavisi sirasinda ilaç almayi durdurmali miyim? Hayir, tabii ki değil. İzin almadan ilaç almayi durdurmak tehlikelidir. (Bu, bir sonra ki bölümde daha etrafli olarak anlatacağim, son derece önemli bir konudur.) "Sosyal alişkanliklar" için ne düşünüyorsunuz? sigara ve içki içmeye her zamanki gibi devam edebilir miyim? Uzman bunlari sadece tedaviye engel olduklarina inandiği zamanlarda yasaklayacaktir. Daha önce söylediğim gibi, çoğunlukla, hastalar kendi dengelerini düzelttikçe, bu tür "sosyal alişkanliklara" olan bağimliliklari ve istekleri azalacaktir. Doğal olarak, ya tamamen birakirlar ya da azaltirlar. Başlangiçta uzman bu konularda, hastanin sağliği tehlikede olmadikça ya da tedaviyi engellemedikçe, bu konuda kesin bir tutum içinde olmayacaktir. Akupunktur tibba olan ihtiyaci ortadan kaldirir mi? Öyle olmasi gerekmez. Nadir olarak akupunktur tedavisinin yani sira bir tür dahiliye ilaci vermek gerekebilir. Reçetesi akupunktur uzmani tarafindan yazilacak ve tüm tedavinin içinde yer alacaktir. Bu tür bir ilaç Bati bitki tibbinda ve de Homoeopati'de olduğu gibi doğal kaynakli olacaktir. Buna rağmen, büyük sayida hasta, akupunktur tedavisine geldiklerinde zaten Bati ilaçlari ile tedavi görmektedirler. Bunlar birden bire durdurulmamalidir, ama bir süre içinde hasta onlar olmadan işlev görmeye başlayana kadar yavaş yavaş azaltilmalidir. Bu tabii hastanin doktoru ile bir anlaşma içinde yapilmalidir. Bilhassa tekrar belirtmeliyim ki doktora danişmadan ilaç almayi birden birakmak çok tehlikelidir. Tedavi için yaş haddi var midir? Akupunktur çocuklar için güvenilir bir tedavi yöntemi midir? Yaşli bir kişi için iyileşme, daha mi uzun sürer? Hiç bir yaş haddi yoktur, ama çok deneyimi olmayan bir uzman yedi yaşin altindaki bir çocuğu, tedavi etmeyecektir. İyileşmenin ne kadar süreceği hastanin yaşindan çok hastaliğinin ne kadar süredir devam ettiğine bağlidir. Yetmiş yaşinda olup sadece bir senedir hasta olan biri otuz yaşinda olup on senedir bu hastaliği çeken birinden daha çabuk iyileşecektir. Kesinlikle güvenebileceğimiz bir ölçü yoktur; her kişi özgün bir insandir ve akupunktur tedavisine yaş, cinsiyet ya da herhangi bir şeye bağimli olmadan reaksiyon gösterecektir. Tedavi sirasinda uygulayabileceğimiz öneriler ya da bilgiler var midir? Evet. Yapilmasi ya da yapilmamasi gereken bazi şeyler vardir. * Tedavi yapilacaği gün banyo yapilmamasi. En fazla iki saat önce olma şarti ile kisa bir duş alinabilir. * Tedaviye telaşla ya da acele ile gelmemek. * Tedavi öncesi ve tedaviden sonra iki saat içinde ağir yemek yememek. * Tedavinin yapildiği gün kan vermemek. * Tedaviden sonraki, bir iki saati sakin geçirmek. (Bazi tedavilerden sonra belirli öneriler ya da tavsiyeler kişisel bazda verilecektir.) Tedavinin tatmin edici bir şekilde ilerlemesi için yardimci olabilir miyiz? Bu sorunun cevabi XI. Bölüm'de kapsamli olarak verilecek, ama, kisaca alişkanliklarda, beslenmede ve yaşam tarzinda aşiriliğa kaçmamak gerektiğini önemle belirtmek isterim. Bir çok insanin doğal kabul ettiği yaşam tarzlarindan doğan gerginliklerle savaşabilmek her tür tip bilimi için zordur. İnsanlarin bir gecede hayatlarini değiştirmelerini beklemek haksizlik olursa da, en azindan bu tür zorluklarin etken olduğunun farkinda olmali ve hayatimizi yönetmelerine izin vermemeliyiz. Ch'i enerjimiz yediğimiz yemekle ve soluduğumuz hava ile yenilenir. Ve eğer organlar ya da beden, zihin ve ruhun "memurlari" (düzenleyenleri) işlerim başarili bir şekilde yürüteceklerse, o zaman en üstün kalitede ki Ch'i enerjisi ile beslenmelidirler. Bir Rolls Royce'un normal benzinle işlemesini bekleyemezsiniz, biz de beden, zihin ve ruhumuzun karişik bir beslenme ve taze olmayan bir hava ile işlem görmesini beklememeliyiz. Fiziksel bedenimiz için olduğu kadar, zihinsel ve ruhsal sağliğimiz için, beslenmemizin en üstün kalitede olmasina, taze hava ve egzersize ihtiyacimiz vardir. Genel olarak, dengeli bir beslenmeyi amaçlamaliyiz. Dondurulmuş hazir gidalar yerine taze olanlari tercih ediniz. Beyaz şekeri ve unu, kepekli un ve rafine olmamiş şekerle değiştiriniz. Daha önce pişirilmiş,, dondurularak ya da konserve edilerek muhafaza edilmiş "kolay yemekler" yememeye özellikle dikkat ediniz. Besin değerlerini kolayca yok ettiği için sebzeleri fazla pişirmeyiniz. Fakat öte yandan da çok aşin "yemek hastasi olup yemeğe esiri olmayiniz; bunun faydadan çok zarari olacaktir. Neleri yediğimize bir bakmak faydali olabilir. Besin değeri olmayan ne çok şey yediğimizi anladiğimizda hayret edebiliriz. Biraz gayretle, bu değersiz şeyler besin değeri olduğu gibi, ayrica hoşlanabileceğimiz yemeklerle değiştirebilir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Akupunktur tedavisi yapilirken bütün diğer ilaçlarin birakilmasini tavsiye eden broşürler gördüm. Böyle yapmak doğru olur mu? Bir önceki bölümde de söylediğim gibi, bu doğru olmaz. Bu tür açiklamalari sorumsuzca ve tehlikeli buluyorum. Geleneksel Çin Akupunktur tedavisine gelen hastalarin büyük bir bölümünün daha önce reçete ile verilmiş ilaçlar almakta olduğunu ve de bir çoğunun bu ilaçlar sayesinde yaşamlarini devam ettirdiğini kabul etmemiz gerekir. Bu ilaçlarin cinsi, dozaji çok farklidir ve hastanin uzmana hangi ilaçlari, ne dozda aldiğini söylemesi çok, önemlidir. Geniş kapsamda ele alirsak, bu ilaçlarin iki sinifa ayrildiğini görürüz. Birincisi ağrilar, gerginlikler, sikintilar gibi şikayetler için verilenler, ikincisi insülin, steriod gibi yaşamin bağimli olduğu ilaçlar. Hastanin, akupunktur tedavisine gösterdiği cevaba bağli olarak, birinci grupta ki ilaçlara ihtiyaci azaldiğini gördüğünde, bunlari yavaş yavaş almayi birakmasi daha kolay ve tehlikesiz olacaktir. Ama ikinci grup ilaçlarin erken birakilmasi hastanin sağliği ve hatta yaşami için ciddi şekilde tehlikeli olabilir. Akupunktur tedavisi ilerledikçe, bu tür ilaçlari da azaltmak mümkün olabilir; ama bu son derece dikkatli ve yavaş olmali, etkileri de çok yakindan gözlenmelidir. Akupunktur, uzmani doğal olarak hastanin tedaviye cevap verdiğini ve tedavi ettiği organ ve işlevlerin kuvvetlendiğini görmeden ilaçlarin azaltilmasini tavsiye etmeyecektir. Ancak o şartlarda ilaçlarin az bir oranda azaltilmasini düşünebilir. Mümkün olan her durumda, bu ilaçlari vermiş olan doktorla anlaşarak, onun onayi ile ilaçlari azaltacaktir. Hiç bir durumda hasta, iyimser olduğu bir anda dahi bu hislerin etkisinde kalarak aniden ilaçlarini almayi durdurmamalidir. Eğer bunu yaparsa bedenine gereksiz bir yük bindirmiş olur ve başka bir kriz yaratarak iyileştirmesini de geciktirebilir. Doğal iyileştirme uzmanlarinin ilaçlara karşi olmadiğini belirtmeliyim. Bu son derece mantiksiz bir tutum olacaktir. İlaçlar, yaşamin bağimli olmadiği durumlarda olsa bile, özellikle kronik (yerleşmiş) durumlarda çok yararli olabilirler. Örneğin, zor ve gergin bir durum karşisinda alman uyku ilaci, hastanin beden, zihin ve ruhunun dinlenmesini sağlayarak, geçici ve kisa süreli bir darbenin etkisinden kurtulmasinda yardimci olabilir. Ama uyuyamiyor diye (benim bir çok hastamin başina geldiği gibi) birisine beş yil uyku ilaci vermek çok akillica bir tutum olmayacaktir. Uyuyamamasinin nedenini araştirip onu düzeltmeye çalişmak çok daha olumludur. Akupunktur tedavisi olurken arada bir aspirin ya da hazimsizlik tabletleri almak doğru olur mu? Akupunktur tedavisi görürken, herhangi bir ilaci almadan önce uzmana danişmaniz sizin için çok daha iyi olacaktir. İdeal olarak, uzmana şimdiye kadar reçete ile verilmiş hangi ilaçlari almakta olduğunuzu söylemelisiniz ve uzman da tedaviyi bunu göz önüne alarak planlayacaktir. Ama eğer siz uzmana haber vermeden kendi kendinize yeni ilaçlar almaya başlarsaniz, bu planlanan tedaviyi kariştiracak ve tedavinin iyi bir şekilde gelişmesini de önleyebilecektir. Akupunktur tedavisinin belki de en önemli özelliği, hastanin "iyileşme kanunu" türünden veya tedaviye karşi tepkiyi ağirlaşarak ve şiddetlenerek gösteriyor olmasidir. Böylece, hasta geçirdiği nezle, baş ağrisi, derideki lekelerin ya da bağirsak bozukluğunun doğrudan doğruya tedavinin bir neticesi olduğunu anlamazsa kendini tedavi etmeye kalkişacaktir (ve hatta ilaç için bir doktora gidecektir). Bu noktada ilaç almak, beden tam hastalikla uğraşmaya başlamişken ve onu doğal olarak yenerken, belirtilerini bastirmak, hastaliği beden içine geri itmek olacaktir. İyeleşmenin olabilmesi için, bu tüm tepkilerin doğal gelişimlerini geçirmelerine izin vermek önemlidir. Ama, şüphede iseniz, uzmaniniza danişin. Ayni şekilde bunun tersi bir hataya da düşmemek gerekir -akupunktur tedavisi görürken beliren her başka hastaliğin yapilan tedavi sonucu olduğunu düşünmek gibi. Gerçekten soğuk almiş, nezle olmuş, içkiyi fazla kaçirmiş, zonaya yakalanmiş, yiyecek zehirlenmesi ya da başka bir şey geçiriyor olabilirsiniz. Böyle bir durumda gerçekten ilaç gerekebileceği için uzmani haberdar etmelisiniz- çünkü tedavisini yaptiği asil nedenlerin yani sira bu tür gelişmeleri de iyileştirebilir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Akupunkturun Değişik Kullanimlari Daha önce bazi akupunktur uzmanlarinin hastalik nedenleriyle ilgilenmeyip hastalik arazlarini tedavi ettiklerinden söz ettiniz. Bu konuda biraz daha açiklama yapabilir misiniz? Akupunkturun birbirinden farkli iki ayri şekilde kullanilabileceğini açik bir şekilde ortaya koymamiz son derece önemlidir. Bunlardan biri sadece hastalik arazlarini tedavi amaci ile kullanilmasidir ve bu tedavi yöntemi büyük tehlikeler yaratir. Hastaliğin ve nedenlerinin ele alinişina kisaca bir daha değinmek isterim. Daha önce açikladiğim gibi, bir meridyendeki enerji dengesini yitirirse bir süre sonra kişi tehlike işaretlerini almaya başlayacaktir. En basit şekilde, beden, zihin ya da ruh. "yolunda gitmeyen bir şeyler var, lütfen yardim et" demektedir. Bu işaretler fiziksel, duygusal ya da zihinsel olabilir; ama her biri hastaliğin ilk belirtisidir. Bunlar ikaz ya da yardim çağrilaridir. Eğer yardim etmek üzere hiç bir şey yapilmazsa, durum daha kötüleşecek ve sonunda romatizmal eklem ağrilari, lumbago (bel ağrilari, migren (başağrilari) gibi isimlerle bilinen hastaliklarin arazlari ortaya çikmaya başlayacaktir. Eğer hastanin iyileşmesi isteniyorsa, hastalik nedenleriyle ilgilenilmesi, mümkünse de ortadan kaldirilmasi gerekliliği çok açiktir. Enerji dengesi akupunktur ile sağlaninca, belirtiler de yok olacak, hasta kendini daha iyi hissedecek ve sağlikli kalacaktir. Çinlilerin akupunkturu ilk kullanma amaçlari buydu. Geleneksel Çin Akupunkturu kişi ile bir bütün olarak ilgilenir ve amaci hastaliğin altinda yatan nedenleri keşfetmek ve bu nedenlerle doğrudan ilgilenmektir. Böylece, ilk endişe, arazlari ortadan kaldirmak değildir, eğer böyle yapilirsa hastalik bastirilmiş olacaktir. Geleneksel akupunktur, "bu kişinin hastalik belirtileri neler?" diye değil "nasil bir insan bu tür arazlari gösterir ve niçin?" diye sorar. Uzmanlari bu tip sisteminde yetiştirmek çok uzun zaman alir. Çinliler, gerçek ustaliğa yirmi yilda ulaşilabileceğini söylerler. Geleneksel akupunktur teorisi basit görünse de uygulamasi karmaşiktir. Örneğin, nabizlari ve enerji durumunu okumak, ana enerji durumunu okumak, ana enerji dengesizliğini belirlemek ve gerekli tedaviyi kararlaştirmak, seslerin, renklerin, duygularin ve kokularin analizini yapmayi öğrenmek kolay değildir. Bu nedenlerden ötürü akupunktur ustasi olabilmek uzun zaman alir. Bütün bunlari söylüyorum çünkü diğer tip akupunktur uygulamasinin -"formüllü akupunkturun"- Batida yaygin olmasinin bir nedeni de budur. Batililar geleneksel Çin Akupunktur uzmanlarinin uyguladiği akupunktur tedavisinin başarili sonuçlarini gözleyip, akilda tutarak kopya etmek istemişlerdir. Fakat, gerçekte, uzmanlari ve tedavilerini sadece gözlemekle çok az bilgi sahibi olunabilinir, çünkü Geleneksel akupunktur da hiç bir zaman iki insan ayni şekilde tedavi edilmez. Her insan eşsiz bir varliktir ve kendine özgün bir tedavi gerektirecektir. Bu nedenle, çoğunlukla görülen arazlar için formüle edilmiş tedavileri uygulamak doğru olmayacaktir. Çinliler, yüzyillardir belirli sorunlar için çeşitli formülleri toplayip onaylamişlardir. Ama, iyi eğitim görmüş bir uzman, önce Geleneksel Akupunktur prensipleriyle teşhis koyup, ondan sonra uygun formüllerden birini seçebilecek kadar Geleneksel Akupunktur kavramlari ve uygulamasi üzerine bilgi sahibidir. Batida, bu formüller uygunsuz şekilde kullanilmaktadir. Sadece bir hafta sonu ya da bir hafta kadar kisa bir eğitim görüp; belki de bir kaç hafta Çin'de kalarak, akupunktur yapan çok insan vardir. Bunlar, kendilerini akupunktura yetkili görürler, fakat, gerçekte yaptiklari tedavi sadece hatirladiktan ve belirli isimlerde ki hastalik ve arazlari için kullanilan formülleri uygulamaktir. Bu tarzda çalişan bir uzman örneğin migren için kitabina bakar ve formül olarak verilen bir noktalar listesini yardimci olur ümidiyle uygular. Bu sadece aptalca olmayip, daha önce de söylediğim gibi, ayni zamanda zararli da olabilir. Migren ağrisi çeken tüm hastalari rahatlatmak için herbirine ayni noktalari kullanmak her hastanin ayri bir insan olduğunu reddetmek olur. Hiç bir migren ağrisi ayni nedenlerden kaynaklanmaz. Birinin migreni çok endişeli olmasindan, diğerininki çok fazla yağli yemek yemesinden ve öbürününki de belki aldiği ilaçlardan kaynaklaniyordur. Problem belki dalakta, belki karaciğerde, belki de safra kesesinde ya da küçük bağirsaklardadir. Migrenden şikayeti olan her iki insanin ayni noktalari kullanarak tedavisi nasil mümkün olabilir? Eğer yetersiz eğitilmiş bir uzman hastalik belirtilerine dayanarak tedavi uygular ve bu belirtilere iyi geldiği varsayilan genel bir formül seçerse, hastanin enerjisi dengeye gireceğine daha da bozulabilir. Hastalik belirtileri kaybolsa bile, bir kaç ay ya da bir kaç yil sonra (hastalik belirtilerine yönelik akupunktur tedavisinin enerjiyi daha da bozmasi nedeni ile) çok daha ciddi rahatsizliklar ortaya çikabilir. Uzak Doğu'da, daha önce de söylediğim gibi Geleneksel Akupunktur, "yereldoktorluğu" ya da formül akupunkturunu sadece geçici ve ilk yardim olarak onaylar ve izin verir. Başinizin ağridiğini varsayalim, belki çok geç yattiniz, fazla içki içtiniz, beklenmeyen bir sikinti ve şok geçirmişsiniz- ağriyi geçirmek için bir Aspirin ya da Disprin alirsiniz. Böyle bir durumda, Uzak Doğu'da, ağriyi geçirmek üzere bir Disprin almak gibi, formül tedavisi uygulanabilir. Fakat tekrar eden baş ağrilariniz varsa o zaman siz de devamli Disprin almazsiniz; yardim etmesi için doktorunuza danişirsiniz. Bunun gibi, devamli baş ağrisi çeken biri geleneksel tip uzmanindan yardim isteyecektir. Size bu iki tip akupunkturu ortaya koyan gerçek bir olayi anlatayim. Otuz sekiz yaşinda bir Amerikali doktor çok kisa bir akupunktur kursuna devam etmiş; sanirim bu 10 günlük bir kursmuş. Akupunktur noktalarinin nerelerde olduğunu ve belirli problemlere yardimci olabilecek noktalari öğrenmiş. Kendinin beş senedir tekrar eden bir diz ağrisi vardi ve kendi kendini tedaviye karar vermiş. Bir kaç hafta dizinin çevresinde ki bir kaç noktayi uyarmiş ve ağrisi tamamen yok olmuş. Aşaği yukari bir sene sonra bir kalp krizi geçirdi. Uzmanlar hiç bir neden bulamadilar. Görünüşte hayatinda, sağliğinda ya da ailesinin geçmişinde herhangi bir kalp rahatsizliğina neden olabilecek hiç bir sorun yoktu. Uzmanlar bunun nedenlerine bir açiklik getiremediler. Ama hiç kimsenin aklina doktorun kendi kendine akupunktur tedavisi yapmiş olacaği gelmedi. Büyük bir olasilikla kalp krizine neden olan ya da katkida bulunan uyguladiği "araz akupunkturu" idi. Bu noktalarin her gün yoğun olarak uyarilmasi kalp enerjisini dengesini çok ciddi bir şekilde bozabilir ve kalbin üzerine de büyük bir baski yaratabilir. Ağriyi geçirmek üzere bedenin bir bölümüne enerji verildiğinde, o enerjinin, bedenin başka bir yerinden alinmakta olduğu bilinmelidir. Yukaridaki olayda, kalp meridyeni enerjisinden mahrum edilmiş olabilir. Görüyorsunuz ki bu harika tip sistemi çok kolaylikla yanliş ya da kötüye kullanilabilir. Batidaki uygulanmasinda ki bir diğer zorluk da bizim sağliğa ve hastaliğa bakiş ve anlayişimizin Çinlilerden farkli olmasidir. Bizim için geçerli olan sağlik yöntemi, hastalik belirtilerinin bir an önce ortadan kaldirilmasidir. Bati ve Doğu tedavi sistemleri rahatsizliklara tamamen farkli iki uçtan bakarlar. Batili doktorlar belirli rahatsizliklari tedavi etmek üzere eğitilmişlerdir. Bu nedenle her birinin belirgin ilgi alanlari ve (kalp, böbrek, göz, sinir ve bir çok diğer konularda) hünerleri olan uzmanlarimiz vardir. Doktorlar iltihaplari öldürmek, ağrilari geçirmek, hastalik belirtilerini kontrol etmek ve (hormon yetersizliği gibi) yetersizlikler için reçeteler yazarlar. Cerrahlar bedenin hastalikli kisimlarini keser, kiriklari tamir ederler. Daha önce söylediğim gibi, Geleneksel Çin doktoru hastalik belirtilerine sorunun kendi değil, sadece bir işareti olarak bakar. Hastaliğin nedenlerini araştirmak üzere eğitilmiştir ve amaci öncelikle nedenlerle uğraşmak ve ikinci derecede belirtilere bakmaktir. Batida eğitim görmüş bir doktor için Geleneksel Akupunktur öğrenmek, tani olarak anlamak ve uygulamak, hastalik ve rahatsizliklara bakiştaki temel farkliliklar nedeni ile fazlasiyla zordur. Öte yandan, "araz akupunkturu" mevcut tip sistemine kolaylikla girebilmektedir. Batida eğitilmiş bir doktora migren için bir formül, lumbago için bir başka formül, eklem ağrilari için bir başkasi ve benzerleri olmasi gayet normal gelir. Bu nedenle akupunktur noktalarini bulmayi öğrenip onlari bu şekilde kullanabilmek işlerine gelir. Günümüzde, Bati'da akupunktura gittikçe artan bir ilgi var. Tip dünyasinda, bir çok doktor akupunkturu kendi uğraşilari içine alip, hastanelerde de bunun uygulanmasini istiyorlar. Ne yazik ki, gittikçe artan sayida doktor kisa kurslara devam edip sadece "araz akupunkturu"nu öğreniyor. Bu yöntemin vereceği zararlar ve Geleneksel Akupunkturun uygulanmasi üzerine hiç bir bilgileri yok. Başka bir nokta da bir kimsenin ayni anda hem Doğu, hem de Bati tibbim uygulamaya çalişmasinin akillica bir davraniş olmayacağidir. Yedi ile on sene eğitimden geçtikten sonra, çok az sayida doktor beş on sene harcayip geleneksel akupunkturu yeterli bir şekilde öğrenmeyi istemektedir (Bati sistemiyle tatmin olmayip, tamamiyle alanlarini değiştirmek isteyenler dişinda). Bunun yani sira, akupunktur uygulamasinda, Bati tibbinin rolü yok gibidir. Daha önce de söylediğim gibi, kavramlar tamamiyle farklidir. Cinde, tüm tip öğrencileri anatomi, fizyoloji, patoloji gibi ayni temel eğitimden geçerler. Ondan sonra ya Bati Tibbinda ya da Geleneksel Çin tibbinda uzmanlik kazanirlar. Mezun olduktan sonra, yan yana çalişirlar ve belli bir hasta için geleneksel tibbin mi yoksa modern tibbin mi daha yararli olacağina beraber karar verirler. Ama hiç biri her iki tibbi birden ne öğrenmeye ne de uygulamaya kalkar. Eğer bu prensip Bati'da bu şekilde anlaşilmaz ve uygulanmazsa, bir çok doktorun muayenehanesinde ve hastanelerde çok sağliksiz bir akupunktur uygulaniyor olacaktir. Ne yazik ki, akupunktur da bu yetersiz temellere göre yargilanacaktir. Ayni zamanda, doğal olarak insanlar doktorlarinin yapacaği herhangi bir akupunktur tedavisinin iyi ve tamamen güvenli olduğunu da sanacaklardir. Açikladiğim gibi, bu tamamen doğru olmayabilir. İyi bir akupunktur sadece iyi taninmiş bir kolejde, en az üç senelik bir eğitim görmüş ve araz ya da formül akupunkturu yapmayan bir uzman tarafindan yapilabilir. Esasinda çok eskiden Cinde, özel bir çalişmadan geçmeden akupunktur üzerine biraz bilgi edinmiş insanlarin var olduğunu düşünebiliriz. Bu kişiler belirli tedavilerin, kulak, karin, baş ağrisi gibi ağrilara iyi geldiğinin farkina varmişlardi. Böylece kendi ailelerini tedaviyle başlayarak yine kendi çevreleri içinde diğer kişilerin de basit rahatsizliklarini tedavi etme alişkanliği doğmuştu. Bu şekilde çalişan kimse de 'yerel doktor' (local doctor) ya da 'yalinayakli doktor' (barefoot doctor) diye taniniyordu. Çin gibi çok büyük kirsal yerleşmelerin olduğu bir ülkede en yakindaki yetkili uzmanin yüzlerce kilometre ötede olduğu düşünülürse, böyle bir sisteme olan ihtiyaci anlamak da kolaylaşacaktir. Yerel doktor tedavisi bu nedenle, tam yetkili bir Geleneksel Akupunktur uzmanina ulaşilana kadar, gerektiği halde acil servis ve ilk yardim tedavisi olarak çok önemliydi. Bu gün de Çin'de, çok geniş kirsal kesimlere başka bir şekilde hizmet etmek mümkün olmadiğindan, hâlâ bu tür akupunktura ihtiyaç duyulmaktadir. Ama, bu Bati için gereksiz olduğu gibi uygun da değildir. Bati doktorlarinin ciddi hastaliklar için yeterli eğitimi olmadan 'araz akupunktur" tedavisi yapmasi, ilk yardim için eğitilmiş bir kişinin ameliyata kalkişmasina benzer. İyi, etkin, güvenilir ve uzun vadede yararli akupunktur geleneksel bir eğitim gerektirir. Son zamanlarda kulağin zimbalanmasinin, kilo kaybetmek, sigara ya da alkolden vazgeçmek için yardimci olduğu üzerine çok reklam yapildi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Kulaktaki bir akupunktur noktasini zimbalayarak o kişiyi yemekten, sigara ya da alkol almaktan vazgeçirmeye çalişmak yine bir arazi tedavi etme çabasidir. Daha basit olarak yine bir 'araz akupunktur' örneğidir. Bu insan niçin alkol aliyor, sigara içiyor ya da aşin yemeğe düşkün diye kendi kendimize sormaliyiz. Genelde, tüm bu alişkanliklar insanlarin yaşamlarini olduğu gibi devam ettirmeleri için koltuk değneği görevi görürler. Sağlikli bir beden, zihin ve ruh halindeki hiç bir insan kendine, ailesine ve içinde bulunduğu topluma yük olacak kadar alkole bağlanmaz. İnsanlarin "içkiye itildiğini" söyleriz ve çoğu kez bu kesinlikle doğrudur. Kişi zihninde, vücudunda ya da ruhen öylesine izdirap çekmektedir ki, bundan kaçmak ihtiyacini duyar. İşlev görebilmek ve izdiraplariyla başa çikabilmek için alkolün yardimina ihtiyaci olduğunu düşünür. Ayni şey yemek içinde geçerlidir. Çaresiz olan bir sürü hasta, boşluğu doldurmak, çaresizlik hissini yenmek için teselliyi yemekle arar. Yiyecekler bir koltuk değneği ya da emzik yerine geçer. Benzer nedenler çok fazla sigara içmenin altinda da yatar. Kilo kaybetmek, sigara ya da içki içmeyi birakmak için araz tedavisi olan insanlar biliyorum. Tedavileri bazilari için etkindi; ama sadece ellerinden koltuk değneği alindiği için, sonradan ciddi bir sinir krizine neden oldu. Böyle tepkiler aşin alişkanlik nedenlerinin tedavi edilmesinin ne kadar önemli olduğunu vurgular. Neden yok olduğundan, sigara ya da içki içmek, aşiri yemek yemek arzusu yok olacaktir. Arazlar, aşin istekler bastirilarak yok edilirse, mutlaka başka yollardan ortaya çikacaktir. Son senelerde Kizil Çin 'i ziyaret eden Batili insanlarin öncelikle filme aldiklari ve üzerinde yazilar yazdiklari konu akupunkturun anestezideki kullanimi oldu. Bu, Geleneksel Akupunktur uzmaninin görevinin bir parçasi midir? Bu akupunkturun farkli ve özel bir şekilde kullanimidir. Tam anlamiyla bu uygulamaya Akupunktur analjezi (ağri duymazliği) demek gerekir çünkü hasta uyutulmamiştir. Ameliyat sirasinda hastanin bilinci yerindedir ve sadece bedeninin belirli bir kisminda aci hissini kaybetmiştir. Bati'da çok konu olmasinin nedeni kullanilan tekniğin yeni olmasi ve Cinde de çok reklaminin yapilmiş olmasidir. Modern Çin'deki akupunkturcular eski sistemleri araştirmakta ve bedenin ameliyat yapilmasi gereken farkli bölgelerin uyuşturulmasi için denemeler yapmaktaydilar. Bu, çok basit bir işlemdir- bedenin belirli noktalarina akupunktur iğneleri batirilir. Çoğunlukla iki, belki de dört iğne genellikle bacağin alt kismina ve ayaklara ya da kollarin aşaği kismina ve kulaklara batirilir. Sonra iğnelerin her biri ameliyattan yirmi dakika kadar önce uyarilir (ameliyat sirasinda da belirli araliklarla). Bu uyarmalar ya elle ya da bir makina ile yapilir. Bu uygulamanin çok başarili olduğu görülmüştür. Hastalar ameliyat süresince bilinçli ve tamamen rahat ve sakin görünürler. Kan basinci, solunum ve nabiz normaldir. Birçok kez hasta cerraha faal olarak yardimci da olur (örneğin, kendi nefes alişini düzene sokarak). Uyuşturulmuş bölgede bir his duyulur ama aci hissedilmez. Cerrah deriyi yardiğinda hasta sanki cildinin üzeri bir kalemle çizilmiş gibi bir his duyar. Bir organin hareket ettirildiğinin, kemiğin kesildiğinin farkindadir ama tüm hissettiği bu kadardir. Cinde ulaşilmasi güç kirsal bölgelerde, çok acele ameliyat olmasi gereken hastalarin hastaneye getirilemediği ya da anestezi için gerekli malzemelerin bölgeye ulaştirilamadiklari durumlarda, bu tür anestezi yöntemleri özellikle çok faydalidir. Bu tekniği kullanarak çok sayida hastanin hayati kurtarilmiştir. Batida da, Akupunktur aneljesinin oynayabileceği önemli bir rol vardir. Geleneksel anestezi kullanilmasi, yaşamlari, yaşlilik ve kalp yetersizliği gibi nedenlerle tehlikeye girecek hastalari ameliyat etmeyi mümkün kilacaktir. Bu insanlar şimdi başka tür anestezi imkani olmadiği için hayatlarini izdirap içinde geçiriyorlar. Akupunktur aneljesinin bir kaç faydasi daha vardir. Sadece kullanilan geleneksel yöntemlerden daha ucuz değil, ayni zamanda hastalara ameliyat süresince ya da sonrasinda, hiç bir yan etkide bulunmamasi gibi çok büyük bir özelliği de vardir. Acil bir durumda, midenin boş olmasi gibi bir gereksinim olmadiği için, ameliyatlar derhal yapilabilir. Hasta ameliyattan önce ya da sonra istediği zaman yemek yiyebilir. Ameliyat sonrasi hastanin kendine gelme süresi çok kisadir. Hasta çoğu zaman ameliyat masasindan kalkip yatağina yürüyebilecek kadar iyidir. Tüm bunlara rağmen, Batida ki kullanimi açisindan bir tereddütümü de dile getirmeliyim. Ağri hissinden korkmak üzere şartlandiğimiz ve önemli ameliyatlar sonunda ortaya çikan sarsintilari gözlediğimiz ve hakkinda çok şey duyup düşündüğümüz için, ameliyat sirasinda bilinçli olmamizi beklemek bize çok zor gelebilir (özellikle bölgesel uyuşmanin ameliyat sirasinda birden azalmasi da mümkün olduğu için). Akupunktur aneljesi doğum sirasinda çok başarili olarak kullanilabilir. Anne doğum sirasinda tamamen bilinçli olduğu halde hiç bir ağri duymayacaktir. Ayrica ilaçlara da gerek kalmayacaktir. İnsanlar bu konuda kolaylikla eğitilebilecekleri için, doğum sirasinda akupunktur kullanilmasi Batida sağlik hizmetlerine çok büyük yararlar sağlayabilir. Bu durumda, Geleneksel Akupunktur uygulamak için gerekli tüm eğitimi almaya gerek yoktur. Uzman akupunkturu sadece bu amaçla kullanacaktir ve teşhis koyma ya da tedavi ile ilgilenmeyecektir. Görüldüğü gibi. Akupunktur aneljesi Geleneksel Akupunktur ve hatta "yerel doktor" ya da "yalinayakli doktor" tatbikatindan çok farklidir. Eğer bir kimseye ameliyat, diş tedavisi, doğum gibi nedenlerle akupunktur aneljesi uygulanmişsa, daha sonra bir Geleneksel Akupunktur uzmani tarafindan kontrol edilmeli ve enerjisinin tekrar dengesini bulduğundan emin olunmalidir (sadece nadiren dengeyi tedavi etmek gerekir). Bu kontrol, o kimsenin gelecekteki sağliğini güvenceye alacaktir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Hastaliklarin Önlenmesi Eğer kişi zamaninda akupunktur tedavisi olursa, hastaliğin ilerlemesi önlenebilir mi? Çoğu kez, evet. Önlem, Geleneksel Çin Akupunkturu'nun ana amaci ve temelinde yatan ana kavramdir. İdeal olarak ve öncelikle bir önleyici tedavi olarak görülmeli ve kullanilmalidir. Uzman, hastalik ciddi olarak gelişmeden çok önce, hastanin nabizlarindan ve diğer teşhis yöntemleri ile o kişide herşeyin yolunda olmadiğini anlayacaktir. Daha önce Çinliler, oniki organ ve işlevler beraberce dengede ve uyumluca çaliştiklarinda, kişinin beden, zihin ve ruhunda hiç bir hastaliğin olamayacağini keşfettiğini anlatmiştim. İnsanoğlu tarafinda bilinen her hastalik bir ya da daha fazla sayida organ ve işlevlerin enerji dengesizliğinden kaynaklanir. Bu nedenle, eğer uzman dengesizliğin ilk işaretlerini görebilirse, düzeltip bedenin normal işlevlerine dönmesini sağlayabilir ve böylece hastaliğin ilerlemesini engeller. Düzenli araliklarla muayene olmanin çok önemli olduğu anlaşiliyor. Akupunktur uzmani, insani yalnizca bir şeyin bozulmaya başlayip başlamadiğini anlamak için muayene etmeyi kabul eder mi? Tabii, memnuniyetle eder. Geleneksel akupunkturun en keyifli, kuvvetli ve güven veren yönü onun bir önlem ve sağlik bakimi sistemi olmasidir. Eski Cinde, insanlar akupunktur uzmanlarini, her mevsim değişiminde herhangi bir dengesizlik işaretinin olup olmadiğini kontrol etmesi ve düzeltmesi için ziyaret ederlerdi. Bu, modem Çin içinde hala geçerlidir. Eğer biraz düşünecek olursaniz, arabamizi iyi çalişmaya devam etmesi için düzenli araliklarla servise götürürüz. Eğer tamirci araba üzerinde çalişmasi gerektiğini söylerse, hiç tereddüt etmeden izin veririz. Ama biz sahip olduğumuz en değerli şeyler olan beden, zihin ve ruhumuz için ne yapariz? Onlari gözleyip, uzun yillar sağlikli ve mutlu yaşamalari için arada bir servise götürür müyüz? Kaç kişinin geç kalip, zararin ortaya çikarak, bedenlerinin mekanizmasi bozulana kadar beklediğini görmek için herhangi bir doktorun muayenehanesine gidip bakmaniz yeterli olacaktir. Keşke daha önce dikkat etmiş olsaydilar. (Onlari da suçlamak doğru olmaz. Bati tibbi sağlik bakimindan çok, devamli olarak hastaliğin tedavisini vurgular ve çareler arar.) Çinliler çok daha akilli davranmişlardir. İnsanlar akupunktur uzmanlarina hastaliklari önleme yeteneklerinden dolayi, kendilerini iyi hissettiklerinde giderlerdi. Gerçekten de, hastalanirlarsa da uzmanin vazifesine son verildiği söylenir. (Eski Çinin askeri ya da yüksek derecede ki memurlar sinifinda, bazen de uzmanin hayatina son verilirdi!) Fakat, doktorlarin bu sorumluluklariyla açikça ortaya konan, hastaliği engellemek için sadece arada bir kontrolden geçip tedavi görmenin yeterli olmadiğidir; insanlar kendilerine de bir rol düştüğünü bilirlerdi -doktorlarin önerilerini dinlemeleri, beden, zihin ve ruhlarinin işlevlerini, çevre ve başkalariyla olan ilişkilerini gözlemeleri gerektiğini bilirlerdi. Daha önce, akupunktur uzmaninin insanin enerji dengesini neden yitirdiğini anlamasi gerekir demiştiniz. Galiba kişinin de tekrar ayni dengesizliğe ditmemesi için dengesizliğin nedenini anlamasi gerekir? Söylediğiniz doğru. Kişi, dengesizliğin ilk ortaya çikişinda nedenlerini bilmez ve tekrar etmesine önleyecek önlemler almazsa, o zaman dengenin tekrar bozulmasi çok kolay olacaktir. Eğer hastaliği önleyeceksek, nedenlerini bizim de anlamamiz gerekir. Kendi kendimize "hastalik nasil ortaya çikti?" diye sormaliyiz. O zaman, oniki meridyen ya da enerji hatlarinin işlevlerini ve dengelerini neler bozar? Bunun cevabi iki yönlüdür. İlki, kişinin yaşamini nasil sürdürdüğüdür. Bu genel yöndür. Çinliler oniki meridyenden akan enerjinin gerginlik, zorluklar ve duygusal sarsintilara karşi hassas olduğunu görmüşlerdir. Tüm hastaliklar bu faktörlere bağlanabilir diye düşünülür. (Tabii mekanik ve kimyasal nedenli hastaliklarin dişinda.) İkincisi kişinin beden, zihin ya da ruhsal bir hastaliktan şikayeti olabileceğidir. Çinliler, hastaliğin kişinin içindeki durumla diş dünyanin birbirlerini etkilemesinden kaynaklandiğina ve bunu ortaya çikaran belirli iç ve diş (her biri yedişer) etkenler olduğuna inanirlar. Örneğin, aşin korku, keder, kizginlik, sevinç, üzüntü ve endişe iç etkenler olarak enerji dengesini etkileyecektir. Ayrica kalitsal beden yapisi da etken olabilir. Diş etkenler olarak da çevresel değişiklikler etkin olabilir; bunlar, geleneksel olarak, soğuk, sicak, kuruluk, nemlilik, islaklik, rüzgar ve ateştir. Hepimiz, belirli zamanlarda, bu iç ve diş etkenlerle yüz yüze geliriz ama sağlikli bir beden, zihin ve ruh bunlarla başa çikabilir. Örneğin, bazen endişeleniriz ya da çok aşiri sicak ya da nemli yerlerde bulunuruz; fakat, kisa bir süre sonra zihin ve bedenimiz alişir ve bu durumdan kötü etkilenmeyiz. Fakat, beden, zihin ve ruhumuz devamli olarak iç ve diş etkenlerin etkisi altinda kalirsa, bu Chi enerjisinin ciddi olarak dengesini bozmasina ve beden, zihin ve ruh olarak hastalik belirtilerinin ortaya çikmasina neden olur. İltihapli ve bulaşici hastaliklarda, eğer kişi tam olarak sağlikli ise, Çinliler bedenin hastaliğa karşi gelebileceğine inanirlar. Gerçekten, bedenin direnci, bu etkenlerden biri yüzünden azaldiğinda ise hastalik yerleşebilir. Sağlikli kalmak için olaylarla hareket edip, değişebilmeliyiz ve gerginlik yaratan etkenlerle direncimizi bozacak ve normal enerji dengemizi tekrar kuramayacak kadar yüklenmemeliyiz. Enerji dengemizi bozmamak için ne yapmaliyiz? Çinliler ne yaparlardi? Çinliler bizim doğada var olan herşeyin bir parçasi olduğumuzu ve de herşeyden etkilendiğimizi anlamişlardi. Bizim bugün çok sik yaptiğimiz gibi kendilerini herşeyden ayri ve kopuk görmezlerdi. Ayrica kendi sağliklarinin, bugün, bizim sağliğimiz için sorumluluğu doktorlara birakmamizdan çok farkli olarak, kendi sorumluluklari olduğunu görmüşlerdi. Çinliler için nasil sağlikli ve dengeli olunacağini bilmek çok önemli idi. Önce yaşam hizlarini düşünelim. Tabii ki bizimkinden çok daha yavaşti. İnsanlarin düzen, huzur, mutluluğunun (buna bağli olarak sağliğinin) her kişinin Tao'yu takip etmek için sarfettiği çabadan çiktiğini anlamişlardi (XIII. Bölüm'e bakiniz). Her kişinin öncelikle yapmak istediği kendi içinde ve hayatinda denge ve uyumu bulabilmekti. İdeal olarak, bu denge ve uyum gittikçe genişleyen daireler halinde yayilacakti- aileye, evlerine, oradan köy ya da şehre, oradan da gittikçe genişleyerek tüm ülkeye. Tüm yönleriyle işlerini, ailenin ve komşularin tüm ihtiyaçlarini, ülke hükümetinin siyasetini destekleyecekti. Hayatin ve sanat çalişmalarinin tüm gereksinimlerinin üretimini etkileyecekti. Bu Doğa ile yaşamayi ve Doğa'nin kanunlarini kabul eden bir hayat felsefesi idi. Yaşam her zaman günden geceye, hareketten dinlenmeye, mutluluktan hüzne, yang'den yin'e devamli hareket edip akmaktadir. Böylece herşey geçicidir. Çinliler, yarin başarisizliğin olabileceğini, başari ve hirsa kapilmanin manasiz olduğunu gördüler. Yarin yok olabilecek bir şey için böbürlenmek aptallikti. Böylece iyi ya da kötü, gelen ve gideniyle, doğa kanununu kabullendiler. Bu nedenle, Tao'yu takip etmek için çok eski Çinliler aşiri olan her şeyden kaçmayi, herşeyde ilimli olma gerekliliğini vurguladilar. Genelde basit yemeyi ve yaşami seçtiler, çok nadir olarak vücutlarini ya da zihinlerini fazlasiyla yorarlardi; ve doğal olarak da aşin kazanç için uğraşmazlardi. Doğa kanunu anlayişlari ve hastaliğa neden olan yedi iç ve diş etkenlerle (bir önceki cevaba bakiniz) kendilerinde de herhangi bir hastalik işaretini tanirlardi. Başağrisi, iştahsizlik, yüksek ateş ya da benzeri gibi en ufak belirtilere dikkat edip, onlarla mümkün olduğu kadar kendileri uğraşirlardi. Yaşamlarinda neler olduğunu, neler yediklerini, mevsimi, günün hangi saati olduğunu, havayi düşünürlerdi. Ve arazlarin nedenlerine, doğanin verdiği mesajlara uyarak, karşi koymaya çalişmişlardi. Belirtiler aşiri gerginlik, ya da çalişmadan; ya fazla, ya da yanliş yiyeceklerden olabilirdi. Bazi yiyecekler ateşli durumlar, bazilari ise soğuk ve uyuşuk durumlar, kol ve bacak ağrilari için yararlidir. Bazilari ise kani temizlemek ya da kan yapmak için faydalidir. Bazisi kuvvet ve enerji verir, ve bazilari enerjiyi yatiştirir. Böylece beslenme alişkanliklari, yiyecek, egzersiz, davraniş, nefes alma, bağirsak v e benzeri şeylerle ilgilenmişler ve hastaliğin nedenlerini belirliye bilecek miyiz diye bakmişlardi. Çinliler ayni zamanda hastaliklarin yavaş geliştiğini gözlemlediler. Hastaliğin belirtileri, kendisinin ciddi bir şekilde ortaya çikmasindan aylar ya da yillar önce görülebilir. Ne kadar küçük olsa da, tekrar eden her belirti ciddi bir ikaz işareti, beden, zihin ve ruhun her şeyin yolunda gitmediğini söyleyen bir tehlike belirtisi olarak alinmalidir. Bu ilk belirtiler yerlerini ciddi bir hastaliğa birakmadan önce, sorunun altinda yatan nedeni keşfedecek kadar bir süre vardir. İnsanlar, sadece kendi kendilerine çözüm getiremediklerinde, Geleneksel akupunktur uzmanina başvururlardi. O da ustalik ve bilgisi ile nedenin kesin olarak yerini belirler ve düzeltmeye koyulurdu. Akupunkturun yani sira bu tedavi, bitkileri kullanmak ve masaj, diet ve fiziksel egzersiz programi, nefes alma egzersizleri, bağirsaklarin daha iyi çalişmasi için ilaçlar gibi şeyleri de içirirdi. Bu bilgileri, burada, Bati'da hastaliğin önlenmesi için ne şekilde kullanabiliriz? Bir kez beden, zihin ve ruh hastaliklarinin kendi kendilerine olmadiklarini, bizim hiç bir sorumluluğumuz yokmuşçasina dişaridan gelip bize saldirmadiklarini anlarsak onlardan daha az korkariz. O zaman belki biz de kendimiz için biraz daha sorumluluk üstleniriz. Genellikle soğuk alginliği, baş ağrisi, aylik kanamalarin düzensizliği, kusma hissi ya da yüksek ateş gibi şeylerin ne yazik ki öyle rast gele olduğunu düşünürüz. Hatta daha ciddi bronşit, anfizem, kalp zafiyeti, mafsal iltihabi ya da kanser gibi problemlerde bizim hiç bir hatamiz olmadiğini düşünürüz. Fakat bu hastaliklar çoğu kez doğal yaşami ve doğa kanunlarini hiçe saymaktan çikar. Çoğu zaman sağliğimizla yaşamamiz arasindaki ilişkiyi göremeyiz. Bizlerinde eski Çinliler gibi bu bilgiyi kullanabilmemiz gerekir. Ayni zamanda bizi doktorun iyileştirmesi gerektiğini düşünür, müdahale ederek bizi iyileştirmesini bekleriz. Bizi iyileştirme sorumluluğunu ona yükleriz (başaramazsa onu suçlayabiliriz de). Esrarengiz bir diş kuvvetin bizi iyileştirip birakacağini ümit ederiz. Eğer doktor ile beraber çalişmayi isteseydik, sağlikli kalmak için onun önerilerini kabul edip sorumluluk yüklemeydik ne kadar iyi olurdu. Sağliğimizin ve mutluluğumuzun başkalari tarafindan gözetilmesini beklemekle biz kendimize sahip çikmamiş oluruz. Kendi kendimize yetecek gücü yitirmek bizi gereksiz yere korkutur ve aciz kilar. Geleneksel Çin Akupunkturu'nun güzelliği bunu tam tersini yapmasindadir. kendimize bakmamiz ve saklanmamamiz için güç verir; kendimize yardim etmemizi ve yine kendimiz için sorumluluk almamizi sağlar. Dikkat edersek, biz kendi şartlarimiz, çevremiz, iç ve diş diğer etkenlerden etkilenmeyi önleyebiliriz. Hasta olmaya başladiğimizi farkettiğimiz zamanlar vardir ve işte o zaman bunlari düşünüp hastaliğa neden olan etkenleri düzeltmeye çalişmaliyiz. Hastalik hiç de esrarengiz değildir. Basit olarak neden, vücut, zihin ve ruhumuza fazla yüklenilmesinin doğal ve kabul edilebilir bir sonucudur. Çinlilerin verdikleri mesaj ilimli bir hayat sürmek, ve doğanin ritmi ile uyum içinde yaşamaktir. Bunu biraz daha açikliğa kavuşturmak için doğanin ritminin ve ilimli yaşamak ile ne demek istediğimizi düşünelim. Önce, yin ve yang ve beş elementin nasil çaliştiğini düşünelim. (Bunlardan III. Bölüm'de söz etmiştim). Yin ve yang'in doğal ritminin gün ve gecenin, ve hareket ve dinlenmenin birbirini takip etmesinde ifade edildiğini görebiliriz. Beş elementin doğal ritmini de mevsimlerin ritminde görebiliriz. Bu doğal ritimlerin bozulduğunu hayal edin. Günün gece boyunca ya da gecenin gün boyunca devam ettiğini varsayalim. Ya da sonbahar yerine yine ilk baharin geldiğini düşünelim. Tam bir karmaşa yaşanacaktir. Ama işte bizim yaptiğimiz da zaten budur. Devamli olarak günleri gecelere, ve geceleri güne uzatmaya çalişiyoruz -dinlenme zamaninda aktif olmak, ya da tam tersi gibi. Çocuklar yorulduğunda gözleyiniz. Kivrilip yatar ve hemen uyurlar. Aciktiklarinda, yemek yerler; ve biktiklari zaman da dururlar. Bu yin ve yang'in doğal ritmine uymak demektir. Ama biz büyükler bu ritim ve ilimli yaşamayi reddederiz. Çok yorgun olduğumuz halde kendimizi çalişmaya zorlariz. Gece çok geç saatlere kadar uyanik kaliriz. Kalkmamiz gereken saatte uyuruz. Karnimiz tokken, ya da henüz acikmamişken yeriz, aciktiğimizda da doğru dürüst yemeyiz. Bu tür alişkanliklarin hiç bitmeyen bir listesini yapabiliriz. İstediklerimizi yapmak için doğayi bilmemezlikten geliriz; doğa kanunlarini devamli hiçe saymamiza rağmen, iyi bir haşati tüm yil boyunca hiç durmadan biçebileceğimizi düşünürüz. Duygularimizla neler yaptiğimizi düşünelim. Bir çocuk mutlu olduğunda güler; üzgün olduğunda ya da cani acidiğinda ağlar. Ama büyükler içimizden geldiği gibi doğal olmanin kabul edilemeyeceğini düşünürüz. Gözyaşi, keder ve kizginliğimiz, bastirir, ve içimizden geleni çok az gösteririz. Böylece doğal tepkileri ve beş elementin akişini durdururuz. Tekrar Günortasi ve Geceyarisi (IV. Bölüm) kanunlarini düşünelim. Eğer kendi doğal saatimize biraz daha dikkatle bakarsak, işlerimizi doğru (ya da yanliş) zamanda yapmamiz için bize yol gösterecektir. Yemeklerimizi mide için en uygun zamanda. örneğin sabah yedi ile dokuz arasi yersek, doğanin ritim akişina uymuş oluruz ve bu da bizim yararimizadir. Diğer bir deyişle, iyi kahvalti etmek önemlidir. Bağirsaklarimizi sabah beş ile yedi arasi boşaltmamiz daha iyidir. Akşam saat yedi ve onbir arasi sosyal ve aktif olmak daha kolaydir. Gece onbir de yatip uyumak iyidir (böylece ahşap elementinin "bakanlar"i, biz zihinsel ve fiziksel olarak hareketli değilken, planlama ve karar alma ile uğraşabilirler. Bu saatte fazla hareket uykusuzluğa neden olabilir). Hastaliğa neden olan yedi iç ve yedi diş etkeni düşündüğümüzde (daha önceki cevaplarda açiklanan) dengeye ve her hangi bir faktörün fazla olup olmadiğina dikkat etmeliyiz. Çok uzun zamandan beri mi kederliyim? Aşin derecede üzüntülü ya da kizgin miyim? Rutubetli evden niçin aşiri rahatsiz oluyorum? Niçin hep üşüyorum? Yaşam tarzimizi, içinde olduğumuz durumlari ve bunlarin sağliğimizi nasil etkilediklerini düşünmeliyiz. Ne tür aşin baski ve gerginliklerle karşilaşiyorum? Beğenmediğim ve kizdiğim bir işte mi çalişiyorum? Başa çikmak zorunda olduğum öfke, kizginlik, nefret, kiskançlik, yalnizlik ya da keder mi var? Çok kötü şartlar altinda mi çalişiyorum? Çok aşin mi çalişiyorum, yoksa gerektiği kadar çalişmiyor muyum? Çok fazla karar ve sorumluluk almak durumunda miyim? Belki canim sikiliyor? Belki de günümüzdeki rekabetten derece almak, takdir edilmek, başari, güç, mevkii için çalişmaktan mi rahatsiz oluyorum? Bu nedenle beş elementi hatirlamamiz gerekli. Duygularimiz aşin ya da uygunsuz olduğunda farkina varabiliriz. Hep ağliyor muyum? Her zaman şikayet mi ediyorum? Belirli yiyecekleri ve tadlari canim çok mu çekiyor? Sik sik bulunduğum yerin fazla sicak ya da soğuk olduğunu mu hissediyorum? Buna benzer her hangi bir işaret bizi dengesizlik mi var diye şüphelendirmelidir ve daha iyi bir denge ve uyum için değişiklikler yapmayi arzu etmeli ve böylece de hastaliklari önlemeliyiz. Günümüzde, doğal olarak sağlikli bir yaşam sürmek kolay değildir. İdeal olarak çok daha temiz yiyecekler yemeli, daha temiz hava almali, doğa ile daha uyumlu ve baskilardan uzak, sakin çalişmaliyiz. Doğaya, evrene ve tanriya daha yakin sakin ve mutlu yaşamasini bilmeliyiz. Bütün bunlarin hepsi bizim kontrolümüzde değildir ve tabii ki bazi zorluklara, baski ve endişelere mani olunamaz. Bazen işlerimiz yolunda gitmez ve kazalar olabilir; ama kişisel durumumuzu düzeltmek için yapabileceğimiz çok şey vardir. Belki yapilacak en önemli şey değerlerimizi yeniden gözden geçirmektir. Teknolojik hengameden hayal kirikliğina uğramiş ve hayatlarina başka yönlerde zenginlik ve anlam getirmek isteyenler her zaman daha sağlikli bir yaşama doğru adim atmişlardir. Yaşamdaki kaliteyi nerede bulduklari hiç önemli değildir. Dinde, felsefede, sanat ya da müzikte, doğaya ve doğa kanunlarina daha yakin yaşamayi mümkün kilan bir yaşam tarzinda bulabilirler. Günlük yaşamin basit işlerinde ve zevklerinde de bulabilirler. Önemli olan onu nerede olursa olsun bulabilmektir. Bir kez bu değerlendirme yapildiğinda her şey yerini bulacaktir. Yaşama, işimize, zevklerimize ve sahip olduklarimiza karşi olan tutumumuz doğal olarak değişir. Zevklere ve maddi zenginliğe verdiğimiz önem yok olur. Yaşamdan alacağimiz şeyler için çabamiz azaldikça, yaşama neler verebileceğimizi görmenin zevkini keşfederiz. Tüm insanlara bedava verilmiş doğal şeylerdengökyüzü,kuşlar, ağaçlar ve hepsinden önemli bize eşlik eden tüm insanlardan zevk alacak zamani daima bulabiliriz. Daha çok görür, işitir ve yapilmasi gereken şeylere dikkatimizi daha çok verebiliriz. Koşuşma ve telaş içinde iken gözümüzden kaçan yaşam zenginliğini bulmaya başlariz. Değerlerimizi ve hayata bakişimizi doğrudan bu şekilde değiştirmeye başlarsak, fiziksel bedenin durumunu etkileyen zihin ve ruh uyumuna doğru yaklaşiyoruz demektir. Ch'i enerjisi daha kuvvetlenip dengesini bularak, çok daha sağlikli düzeyde işlev görmemizi mümkün kilar. Böylece, değerlerin tekrar gözden geçirilmesi bile beden, zihin ve ruhun bakiminda yardimci bir adimdir. Özetleyecek olursak, kendi sağliğimiz için sorumluluk almayi öğrenebiliriz. Yaşam tarzimiza ve onun getirdiği gerginliklere dikkatle bakabilir ve baskilarin belirtilerini görebiliriz. Ayni zamanda, doğa kanunlari ve devinimiyle uyum içinde yaşamaya çalişabilir ve bizi daha dengeli ve ilimli bir yaşama götürmelerine izin verebiliriz. Kendimize -bedenimize, zihnimize, ruhumuza- iş ve oyun, egzersiz ve dinlenme için uygun zaman ayirarak, daha iyi bakabiliriz. Burada dinlenme, güneş ve dünyanin devrimi ile uyumlu olarak uyumaktir, geceyi gündüze, gündüzü geceye çevirmeye çalişmak değil. Her gün kendimizi tazelemek ve tekrar kendimizle bir olabilmek için yalniz ve sessiz olabileceğimiz zamani ayirmaliyiz. Beslenme ve Yemek Yeme Alışkanlığı Diğer bir sorumluluk da beslenmemize ve yemek yeme alişkanliklarimiza dikkat etmektir. Daha önce söylediğim gibi, belirli tadlar belirli elementlerle ilgilidir. Bu nedenle doğru dengelenmiş bir şekilde beslenmek hem tad, hem de besin açisindan faydali olur. Çok tatli, ekşi ve aci, fazla baharatli, tuzlu yememeye dikkat etmeliyiz. Tüm tadlari kararinda almaliyiz. Çinliler, eskisinden yaptiklari gibi, hala yiyeceklerin taze olmasina çok önem verirler. Sebzeleri topladiktan, eti hayvanin öldürülmesinden bir kaç saat içerisinde yemeğe çalişirlar. Bunun nedeni, içindeki Chi enerjisi henüz canli iken yiyeceği yemektir. (Bu nedenle günde iki kez sebze pazari kurulur). Bu uygulamada büyük bilgelik vardir ve biz de mümkün olduğunca aynisini yapmaya çalişmaliyiz. Çok fazla dondurulmuş, konserve edilmiş, kimyasal madde ile muhafaza edilmiş yiyeceklere bağimli olmamaliyiz; yiyecekleri taze iken, yani mevsiminde almali ve yemeliyiz. Yemekleri belirli saatlerde ve en önemlisi, kararinda, yemeğe çalişabiliriz. Hatirlamaliyiz ki mide, yemeği en iyi sabahlari, en az da geceleri sindirebilir. Sağlik açisindan günün ana yemeğini çoğunlukla yaptiğimiz gibi geceleri yemek elbette ideal değildir. Bir ata sözü vardir, "Kahvaltiyi kral gibi, öğle yemeğini prens ve akşam yemeğini de yoksul gibi yiyin"der. Bu çok anlamlidir. Beslenme şeklimizin mümkün olduğu kadar sağlikli, dengeli ve taze olmasini sağlamanin yani sira, püskürtülen ilaçlarla kirlenmemiş, çok fazla kimyasal tad ve renk verilmemiş ve de ticari amaçlarla bozulmayi önleyici kimyasal ve kati maddeleri olmayan yiyecekleri seçmemiz gerekir. Çok miktarda doğal gübre ile yetiştirilmiş, buğday tohumu gibi besinleri parçalanmamiş tahil ve hububat yemeliyiz. Kepekli ekmek ve kepekli un ürünleri, işlenmemiş pirinç, kepekli buğday, arpa, çavdar dövülmüş yulaf- tüm bunlarin sağlikli bir beslenmeye büyük yardimi vardir. Baklagiller ve nohut, fasulye, soya fasulyesi, mercimek, findik ve ceviz gibi sert kabuklu yemişler, susam ve ayçiçeği tohumlari, filizlenmiş Çin fasulyesi gibi belirli tohumlarin besin değeri son derece yüksektir ve değerli protein kaynaklandir. Beslenmemizi bunlarla takviye edersek, fazla yendiğinde bedenimize hayvansal yağ veren et ve peyniri çok yememize gerek kalmaz. Çok miktarda sebze, salata ve meyve yemek (tekrar taze ve mevsiminde olmalari tercih edilmeli) alişkanliğini edinmelisiniz. Eğer tatlandirilmiş yiyecekler istiyorsak saf rafine edilmemiş şeker ve bal kullanmaliyiz. Batida çok fazla tatli ve yağli yemek yeme eğilimindeyiz. Bedenlerimizi şeker, pasta, tatli, şekerleme, meşrubat ve bisküvilerle doldurmamaliyiz. Ayni şekilde, çok miktarda tereyaği, krema, yağli süt, peynir, çikolata yememeli ya da tereyağli, kizartilan etten damlayan yağ ve domuz yaği ile pişirilmiş ya da kizartilmiş, çok yağli, şişmanlatici yemeklerden kaçinmaliyiz. Yeme alişkanliklari üzerine son bir nokta olarak da "yemekleri içmeli, içecekleri yemeliyiz". Bu çok eski ama akilli bir sözdür. Yiyeceklerimizi ağzimizda iyice ufaltip su gibi olana kadar çiğnemeliyiz ve sivilari da çok yavaş yudum yudum içip ağzimizdaki salgilarla iyice karişana kadar tutmaliyiz. Yiyeceklerimiz kadar nasil yediğimizde önemlidir. Hazim ve sindirimi doğru başlatmaliyiz, bu da tüm yiyecek ve içeceklerin ağizdaki salgilarla iyice karişmasindan önce olamaz. İhraç Etmek Beslenme ve yemek yeme alişkanliklarina baktiktan sonra, dikkatimizi bunlari ihraç etmeye çekmeliyiz. Bunun önemini ne kadar söylesem azdir. Bağirsaklar, sidik torbasi ve böbrekler işlevlerini düzgün görebilmelidirler. Eğer onlarla ilgili herhangi bir sorun varsa, önemseyip göstermeli ve tedavi ettirmeliyiz. Daha önce Çinliler'in saatlerinden (IV. Bölüm) bahsedildiğinde söylendiği gibi bağirsaklarin en iyi çaliştiği süre sabah beş ile yedi arasindadir. Eğer bu zaman içinde dişari çikmayi alişkanlik haline getirir ve kendinize zaman tanirsaniz, göreceksiniz ki kabizlik ve benzeri şikayetler sonucu ortaya çikan bir çok rahatsizliklar yok olacaktir. Deri üzerinden de ihraç etmek çok önemlidir, terle atilan atiklar düzenli olarak yikanmalidir. Bedenden boşaltilmasi ve atilmasi gereken artiklarin bedende tutulmasi doğal değildir ve kaçinilmaz olarak zararli ve toksik etkileri olacaktir. Bedene gerekeni almak önemli olduğu gibi, gerekli olmayani atmak ta o kadar önemlidir. Nefes Almak Nefes almamiza özellikle dikkat etmeliyiz. İyi yemek kadar doğru nefes almakta önemlidir. Hayati Ch'i enerjisi sadece "toprak ana"dan yediklerimizle değil, ayni zamanda "gök baba"dan aldiğimiz nefesle yenilenir. Her gün bilinçli olarak taze hava almak için harcanan zaman iyi harcanmiş zamandir. Nefes verme de ihraç etmenin başka bir şeklidir. Doğru nefes vermesini bilmek, kendimizi atiklardan, toksin ve gerginliklerden kurtarmak için yine çok faydali olacaktir. Egzersizler Egzersizlere gereken ilgiyi göstermeli ve kendimize uygun olanlari bulmaliyiz. Yürümek belki en iyi yoldur ama değişik sporlar, dans, tai chi gibi hoşumuza gidebilecek başkalari da vardir. Çin'de yaşli genç, hemen hemen herkesin sabahin erken saatlerinde sokaklarda, meydanlarda ve parklarda taichi egzersizleri yaptiklari görülür. Egzersiz dolaşimi, nefes almayi ve ihraç etmeyi düzeltir; ve hepsinden önemli zihin ve duygularimizi sakinleştirir, rahatlatir. Alışkanlıklarımızda Kararda Kalma Alişkanliklarimizin kölesi olmamaliyiz. Arada sigara ya da puro, bir davette alkollü bir içkinin bize hiç bir zarari olmaz. Yüklü geçen bir günden sonra insanlar bir sigaranin ya da bir içkinin onlari rahatlatip gerginlikleri atmalarina yardimci olduğunu hissederler. Ama bunu kararinda birakma önemlidir. Eğer kendimizi siki bir gözlem altinda tutmuyorsak, çok sik olarak kendimizi aşiriliğa kaçmiş buluruz. Bedenimizi gerginlikten kurtaracağimiza, onu daha çok baski altinda biraktiğimizi görürüz. Bu aşiriliğa kaçma eğilimi çok şeyde görülür; gece geç saatlere kadar uyanik kalmak, bir sürü partiler, davet ve eğlence, fazla televizyon seyretmek, fazla fiziksel iş ya da egzersiz, fazla zihinsel çalişma, fazla konuşma, fazla yemek yeme, fazla uyumak. Tüm bu aşiriliklar bizi sağliksizliğa sürükleyebilir. Bu nedenle amacimiz herşeyi kararinda birakmak olmali; ne kendimizi bu tür zevklerden mahrum etmeliyiz, ne de aşiriliğa kaçmaliyiz. Mutlaka aşin dengesizlik hallerinde olduğu gibi bazi şeylerin yasak edilmesi gerekebilir. Dikkatli davrandiğimizda bu durumlarla da karşilaşmayiz. Kişisel Olarak Dengeyi Bulma Her birimiz diğerimizden farklidir. Bir kişi için doğru olan, bir başkasi için yanliş olabilir. Her kişi kendi beden, zihin ve ruhunun ihtiyaçlarini anlamaya çalişmali ve belirli sinirlar içinde kalmak için aklini kullanmalidir. Aşiriliğa kaçip tüm hayatimizi bir şeyi yapmalimi yoksa yapmamali miyim diye endişe ile geçirmenin de bir anlami yoktur. Beden son derece esnek bir organizmadir ve arada bir karşilaştiğimiz çoğu baski ve gerginliklerle başa çikabilir. Bunun ötesinde, kendi deneyimlerimden, iç dengeyi bulmamizda hayata bakiş açimizin da önemli bir rol oynadiğini öğrendim. Eğer insanlar kendi endişelerini daha az önemserler ve onun yerine başkalarina yardim etmeye çalişirlarsa, daha kuvvetli ve sağlikli gelişeceklerdir. Bu alanda dengeyi bulmak, ruh ve zihni kuvvetlendirir ve zamanla bu da kendini, bedenin sağlikli olmasinda kendini gösterir. Çocuklarımızın Eğitimi Biraz zaman ayirir ve dikkat edersek, çocuklarimiza çok küçük yaşlarda başlayarak sağlikli bir beden, zihin ve ruh için çalişmalarini ve aşiriliğa kaçmamanin önemini öğretebiliriz. Bir çocuğun, henüz gelişme yaşinda iken her hangi bir konudaki aşiriliğini hoş görmek, onu ilerideki yaşlarinda sağliğina zararli alişkanliklara itmek olacaktir. Çocuklar beden mekanizmasinin mucizelerini ve zihin, çevre ve tüm evrenle olan yakin ilişkisini öğrenmelidirler. Hayatin en büyük zenginliklerinin hepimize bedava verilmiş olduğunu ve onlara, tanrinin lütfettiği bütün bunlardan zevk alma firsatini da verildiğini öğrenmelidirler. Eğer "doğru" yetiştirilmişlerse; doğal devinim ve ritimlerle uyumlu yaşamaya, kendi zihin ve bedenlerinden gelen mesajlari dinlemeye, yaşam tarzlarinin ve çevrelerinin sağliklari üzerindeki etkilerini gözlemlemeye dikkat edebiliyorlarsa ve tüm bunlara tepki gösterip ona göre davranabiliyorlarsa- yaşamlari da uzun, ve mutlu olacaktir. Eğer gerçek değerleri sezme yeteneğini kazanabilmişler, mutluluğun mevki, zenginlik ve maddi şeylerde olmadiğini anlamişlarsa ve yaşamin kalitesinin yillarda değil, sadece her anin zenginliği ile ölçülebileceğini öğrenmişlerse, hemen her durumda mutlu ve sağlikli olma firsatini bulacaklardir. Modern Dünyada Sağlık Bakımı Kendimize bakmak için çaba gösteriyor ama buna rağmen basitte olsa yine bazi sikinti veren rahatsizliklarimiz varsa, o zaman gerekli kişilere danişip tedavi görmeliyiz. Bir sorun ne kadar erken teşhis edilir ve tedavisine başlanirsa, o kadar az zarar vermiş olur ve düzeltilmesi de çok daha kolay olur. Geleneksel Çin Akupunkturu burada kendini ortaya koyar ve niçin dünyada ki en güzel iyileştirme yöntemlerinden biri olduğunu gösterir. Teşhis koyma ve tedavi yöntemleri hastalik ciddi olarak gelişmeden, insanlarin sağlikli olmaya dönebilmelerine sağlar. Öte yandan akupunkturun tek başina hastaliği önleyemeyeceği de açikça söylenmelidir. Uzman hastaliğin gelişmekte olduğu teşhisini koyar ve hastanin yaşamindan kaynaklanan nedenleri, hastaliği hizlandiran etkenleri bulmaya yardimci olabilir. Sonra o kişiye hastalikla savaşmasina yardim edecek tedaviyi de yapabilir. Fakat, iyileşmenin kalici olabilmesi için, kişinin hayatinda hastaliğa neden olan sebeplerin yine kişinin kendisi tarafindan düzeltilmesi gerekir. Teknolojik çağimiz, tüm ilerlemelere rağmen sağlik ve mutluluk açisindan kendi tehlike ve risklerini de beraberinde getirmiştir. Ancak sorunlari taniyarak ve insanlarin çözüm üretmek üzere birleşmesi ile sağlik şartlarini en iyi haline getirebiliriz. Daha önce söylediğim gibi, Çinliler, insanin herşeyin, tüm evrenin bir parçasi olduğunu, evrendeki her şeyden etkilendiğini gördüler. Doğaya ve onun değişen şartlarina büyük saygi duyuyorlar ve doğa kanunlarina göre yaşamaya önem veriyorlardi. İnsanlarin sağliği açisindan çevrenin durumu son derece önemlidir. Akupunktur uzmani kişileri boşlukta yaşiyorlarmiş gibi tedavi edemez. İyileştirilmeleri ve sağlikli kalmalari, ancak çevreleri -kendi toplumlari ve yaşam tarzlari- ile bir ilişki içinde mümkün olur. Uzmanin görevi, gerektiğinde hastaliğa neden olan etkenleri azaltmak için, insanlarin yaşam tarzlarinin sağliklarini nerede etkilediğini göstermek ve durumu düzeltmek için önlem almalarini sağlamaktir. Çevre sorunlari ve Bati'daki yaşam üzerine çok şey yazildi. Ona rağmen bu konular sağlik için o kadar önemlidir ki, burada kisaca yine değinmek istiyorum. Örneğin kendimize, "yüksek" yaşam standartlarinin, gittikçe artan dünya nüfusunun, silahlanma ve uzaydaki yansin ve benzerlerinin bizi sağliğimiz açisindan nasil etkilediğini sormaliyiz. Son on yil içinde, çevre bilimi konusunda gittikçe artan bir duyarlilik gelişti ve sağliğimizi tehdit eden tehlikelere karşi birkaç önlem de alindi. Buna rağmen, geniş ölçekte yapilmasi gereken çok şey var. Bu gün yalnizca kendimizin değil, dünyamizda yaşayan herkesin sağliği açisindan da sorumluyuz. Artik davranişlarimizin dünyadaki etkileri her zamankinden daha fazla. Uzaydaki faaliyetler, nükleer silahlanma, bilimsel araştirmalarin hepsi tüm gezegeni etkilemektedir. Toksit maddelerin atilmasi hepimiz için endişe konusudur. Çikan atiklar atmosferi ve okyanuslari kirletiyor, şimdiki ve gelecekteki nesillerin sağliğini tehlikeye atiyorsa, sanayi ve imalati daha da geliştirmemize hakkimiz olup olmadiği kendi kendimize sormaliyiz. Her birimizin günümüzdeki ve gelecekteki dünya sağliği için endişe etmesi gereklidir. Yalnizca tip ve benzeri mesleklerdeki insanlarin sağliği tehdit eden tehlikelerle ilgilenmesi yeterli değildir. Hepimiz -politikacisi, sanayicisi, bilimle uğraşanlari, araştirmacilari da içermek üzere- beraber çalişmali ve modern çağimiz ve günümüzde ki davranişlarimizin sonuçlarina dikkatle bakmaliyiz. Artik dünyamizin sağlikli olmadiği ya da eskiden olduğu kadar sağlikli olmadiği şüphe götürmez. Bugün tüm dünyada çok fazla huzursuzluk ve karişiklik var ve nükleer savaş tehdidi azalmiş değil. Tip dünyasi insanlari sağlikli tutmak için zorluk çekiyor. Tip dünyasinda büyük adimlar atildi; ama bu ilerlemeler Bati'daki yaşam tarzinin insanlari hastaliklara itmesiyle tesirsiz hale getiriliyor. Akupunktur uzmaninin görevinin çok önemli bir kismi hastalik nedenlerine dikkati çekmek ve hastasinin önlem almasini önermektir. Hastaliklarin artmasini önlemek istiyorsak Bati'nin davranişlarini oldukça değişmesi gerekecektir. Toplum, yaşam tarzimizin, yaninda getirdiği tüm gerginliklerle sağliğimizi etkilediğinin farkina varmalidir. Toplumun modem yaşamda değişiklikler yapmayi istemesi ve bunun için bazi özverilerde bulunmasi gerekir. Ancak bu öncelik kazandiğinda daha iyiye gidilebilir. Özetlersek, modern dünyada, akupunktur sağlik bakimina üç şekilde olumlu katkida bulunabilir: 1. Geleneksel teşhis koyma yolu ile- organ ve işlevlerin enerjilerindeki dengesizliği, hastalik beden, zihin ve ruhta ortaya çikmadan, önce görebilir; 2. Tedavi ile- bu dengesizliği, nedenlerini hastalik gelişmeden tedavi ederek, düzeltmeyi amaçlar; 3. Eğitim yolu ile- daha iyi bir sağliğa sahip olmayi mümkün kilacak bir yaşam tarzi için önerilerde bulunur. Ümit ederim ki eski Çin öğretiminin, eskiden olduğu kadar bu gün de geçerli olup, uygulanabilirliği açikça ortadadir. Bu sağlikli yaşam eğitimini uzmanin bugünkü uğraşilari arasinda görüyor musunuz? Uzmanin zamani, hasta kişileri tekrar sağliğa kavuşturma uğraşisi ile dolu değil midir? Bunun, günümüz uzmani için bir soru olduğu tartişilmaz. Her ne kadar zamanini iyi olan, ama yine de akil danişmak isteyen insanlara yardim etmek ve yol göstermek için harcamak istese de, ciddi şekilde hasta olup ondan yardim isteyen hasta kişilerin önceliği vardir. Genel olarak, günümüzde akupunktur, genel sağlik üzerine öğretim görevini daha basit şekillerde yerine getirir. Danişmanlik ve öğretim görevliliği yapmak -böylece genel olarak sağliği düzeltmek- gerçek Geleneksel Çin Akupunktur uzmani için her zaman çok önemli idi. Eski Çin'de tip biliminin uğraşi alani çok genişti. Bu, Geleneksel Çin Akupunkturu'nun temeli olan Nei Ching isimli kitaptan kisa bir bölüm vererek, gösterilebilir. "The Yellow imparator", başbakan Ch'i Po ile konuşurken sağlik ve yaşama sanati üzerine tüm sorulara yanit ister. Ch'i Po'nun Doğa, Cennet ve Tao (The way- yol) konulari ve onlarin çalişmalarini anlatmasi için israr eder. İnsanin, fiziksel yapisi, kani, yaşam nefesi, gelişmesi ve ölümü üzerine en ileri seviyedeki çalişmalari anlamak ister. Ölüm ve yaşaminin nedenlerini ve tüm bunlar için neler yapilmasi gerektiğini bilmek ister. Tip eğitiminden beklenen, böylesine geniş kapsamli olmasiydi. Bu örnek Çin tip kavrami üzerine bize ancak bir fikir verirdi. Tip, o zamanlar ayri ve kendine özgü fiziksel bilim olarak öğrenilmezdi. İnsanin yaşamini ve evreni tümüyle içine alan bir bilimdi, iyileştirme sanatinin, Doğa ve evrenle birliğini savunur, felsefe ve dini de içerirdi. Böylece tip öğrencisi, eski Çin kültüründe var olan üç basit inanci -Tao, Yin ve Yang ve beş elementi- içeren, eski felsefeyi çalişip anlamak zorunda idi. Beden, zihin ve ruhu iyileştirmek için anatomi ve fizyoloji kadar, bu tür bilgileri de bilmek zorundaydi. Akupunktur uzmani böylece basit bir tip adamindan daha da ötedeydi. Sağliğin her yönü ile ilgileniyordu. İnsanlara, beden, zihin ve ruhlarinin doğa kanunlari ve tüm evren ile uyum içinde yaşami takip etmesi için yardim eden, yol gösterici, akilli ve güvenilir bir eğitimciydi. Modern dünyamizda bu kavramlarin artik yer almamasina rağmen, bugün bile Geleneksel Akupunktur uzmani bunlari aklinda tutmali ve hastalarinin tedavisinde uygulamalidir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Uzmanin Eğitimi ve Dereceleri Geleneksel Çin akupunktur sanatinda ustalik kazanmak için ne kadar eğitim gerekir? Geleneksel Çin Akupunkturu teşhisinde ustalik kazanmak gerçekten bir 'ömür boyu" sürebilir. Bunu söylerken, tüm teşhis hünerlerini- örneğin oniki nabzin her birinin yirmi sekiz değişik özelliklerini okuyabilmeyi, yüzün renklerini açikça görebilmeyi, konuşmanin sesini, kokulari ve duygulari derin ve tam olarak ayirabilmeyi demek istiyorum. Akupunkturun tüm tekniklerini öğrenerek hüner kazanmak çok uzun zaman alir. Ama pratikte yeterli yetkiyi kazanabilmek için en azindan üç yillik bir eğitim gerekir demek doğru olur. Diğer tip sistemlerinde olduğu gibi bir kaç belirli ustalik derecesi vardir. Geleneksel Çin Akupunkturu Kolejinde, üç senelik bir eğitimden sonra lisans belgesi veririz. Bu belgeyi (Lic. Aç.) alan her kişi akupunktur tedavisi yapmaya hak kazanmiştir. Belge sahibi, birinci, ikinci ve üçüncü yillarin teorik ve pratik sinavlarindan geçmiş ve bir senelik klinik eğitimini kontrol altinda tamamlamiştir. Lisans belgesi alanlarin çoğu eğitimlerine devam etmek isterler. En az derece Lic. Aç. derecesi olduğu için, bu sanati daha derin çalişmalari için teşvik edilirler. Bu Tip sistemi öylesine ilgi çekicidir ki çoğu da eğitime devam etmeye isteklidirler. Daha sonraki her derece (B. Aç., M. Aç. ve diğerleri) uzmanin aldiği eğitim, deneyim ve anlayişin göstergesidir. Bu Tip sisteminin eğitimi sadece zeka kabiliyetine bağli değildir. Daha önemlisi, yaşama karşi bir duyarlilik geliştirebilmek ve Geleneksel Çin Tibbinin altinda yatan felsefeyi anlayabilmektir. Bu Tip sisteminin arkasindaki bilgelik öylesine derindir ki, uzmanin öğreniminin hayatinin geri kalan kisminda da devam edeceği bir gerçektir. Eğitimi hiç bir zaman sona ermez. Lisans belgesi almiş olanlarin çoğu devam ederek Diploma (Bachelor degree) derecesi almaya çalişirlar. İki yil süren bu çalişmada önem verilen, Klinik teşhis ve tedavisidir. Başarili öğrenciler iki sene daha eğitim ile kazanilan yüksek (Master degree) derecesi için kabul edilebilirler. Diploma eğitiminde olduğu gibi bunda da öncelikle Klinik çalişmasi ağirliktadir. Bu iki derece kurslarinin sinavlari ilk ve ikinci yilin sonunda yapilir ve dereceler ancak Klinik eğitim ve sinavlari başari ile tamamlayanlara verilir. Son olarak, uzmanlarin üç yil sürecek olan doktorluk (Doktoral degree) derecesi için müracaatlarina izin verilir. Bu Kolejin verdiği en yüksek derecedir ve Koleje ilk başvurudan sonra en az on yillik bir eğitimin tamamlandiğini gösterir. X. Bölüm'de, araz akupunkturunun sinirlarini ve bu gelenek üzerine yeterli bilgi sahibi olmayan kişiler tarafindan uygulanan akupunkturun tehlikelerini açiklamiştim. Burada da yalnizca yetersiz eğitim almiş kişilere tedavi olmanin güvenli olmayacağini tekrarlayabilirim. Akupunktur tedavisinin çok faydalari vardir, ama yanliş uygulandiğinda zarar da verebilir. Onun için, akupunktur uzmani ararken, akupunktur tedavisi yapan bazi kişilerin (hastanelerde ve muayenehanelerde ki bir çok doktor da dahil olmak üzere) çok kisa bir eğitim gördüklerini ve sinirli akupunktur bilgi ve anlayişina sahip olduklarini hatirlamaliyiz. Genellikle, bu kişilerin yetersiz eğitim gördüklerinden haberleri yoktur ve içinde bulunduklari durumun tehlikeleri konusunda bilgi sahibi değildirler. Kolejde okuyan öğrencilerin bir kismi Batili doktorlardir ama yine de diğer öğrencilerle ayni sürede bir eğitimden geçmeleri gerekir. Bir uzmanin tedavi için yeterli eğitimi olup olmadiğini nasil bilebiliriz? Uzman seçerken bakmaniz gereken iki şey vardir, ilk olarak Geleneksel eğitim görmüş olmasi ve uygun yeterlilik lisanslarinin olmasi, sonra da, güvendiğiniz kişiler tarafindan tavsiye edilmiş olmasi. Herhangi başka bir uzmani, avukat, dişçi, veteriner ve diğerleri- seçerken olduğu gibi, ayrica anlaşabileceğiniz ve güvenebileceğiniz biri olmalidir. Yeterlilik derecesi ne olursa olsun, uzmanin yetkili, baştan sona kadar bilgili ve dikkatli olmasi için fazladan bir önlem ve güvence olarak aşağidaki önerileri de dikkate alabilirsiniz. İlk muayeneniz ne kadar sürdü? eğer bir saatten az sürmüş ise yapilacak tedavinin kalitesinden şüphe edebilirsiniz. Uzman nabizlari sik sik dinledi mi? İyi bir akupunktur uzmani nabizlari en azindan her tedaviden önce ve sonra dinler. Kendi kendinize, ayrica uzmanin keyfiniz ve sağliğinizi araştirip araştirmadiğini (yoksa sadece arazlarla ilgilenip mi tedavi etti?) sormalisiniz. İngiltere'de, Çin'de tip eğitimi yapan hastanelerin düzeyinde eğitim programlari olan üç Geleneksel Çin Akupunkturu koleji vardir. Tabii ki, en yetkili şekilde, 1960 yillarinda Royal Leamington Spa'da kurulan kendi kolejim üzerinde konuşabilirim. Geleneksel Çin Akupunkturu'nu batililara çok siki geleneksel yöntemlerle öğretmek üzere açilan ilk Kolejdi. O zamandan beri bir çok öğrenci Kolej sinavlarini verdi ve hepside şimdi kayitli uzmanlardir. Çoğu İngiltere'de, diğerleri ise dünyanin çeşitli ülkelerinde çalişmaktadirlar. Diğer iki kolej, the International College of Oriental Medicine ve the British Acupuncture Society (İngiliz Akupunktur Odasi). Bu kolejlerin öğrencileri de profesyonel standartlarda geleneksel eğitim görürler ve yukarida açiklanan dereceleri alirlar. Ülkedeki standartlari daha da korumak üzere Geleneksel Akupunktur Derneği adinda profesyonel akupunktur uzmanlarinin kayitli olduğu bir dernek vardir. The College of Traditional Chinese Acupuncture kolejinden Lisans ya da daha yüksek derecesi olan herkes buraya üye (M. T. Aç. S) ya da (Associate Member) aza (A. T. As. S) olabilirler. Bu dernek ciddi bir sorumluluk yüklenmiş olan bu sağlik bakim mesleğinde gerekli standartlari korumayi amaçlar ve üyeleri siki iş ahlak kanunlarina göre çalişirlar. Bu kanunlar halki korur ve dernek üyelerinin dürüstlüğünü/güvenirliliğini (integrity) sağlar. Aşağidaki adrese yazarak kayitli uzmanlarin isimlerini ve çaliştiklari bölgeyi öğrenebilirsiniz; The Secretary, Traditional Acupuncture Society, "Grange Pal Stratford -upon- Avon, Warwickshire. The British Acupuncture Association ve the International College of Oriental Medicine kolejlerinin kendi mezunlarini kaydettikleri profesyonel dernekleri vardir. Bu üç kuruluş, şu anda beraber çalişmaktadirlar ve eğitim ve profesyonel bakim üzerine ortak standartlar geliştirmeye çalişiyorlar. Beraberce tüm üyeler için bir meslek kanunu yayinladilar ve bastirdiklari, her üç derneğe de üye olan uzmanlarin adlarinin bulunduğu Ulusal akupunktur sicilini her üçünden de isteyebilirsiniz. Şunu da ilave etmeliyiz ki, bu ülkede eğitimlerini dişarida görmüş uzmanlarda çalişiyorlar. Bu durumlarda güvence ve yol göstermek için en emin yol, onlarin da eğitimlerini araştirmak olacaktir. Üç yilin altinda yapilan her hangi bir akupunktur çalişmasi yetersiz olacaktir. Teşhis ve tedavileri de Geleneksel Çin Akupunkturu'na uygun olmalidir. Diğer tip alanlarindaki yeterlilik belgeleri onlari akupunktur alaninda yeterli kilmaz. Her ne kadar akupunktur bağimsiz ve ayri bir tip bilimi ise de, batidaki uzmanlarin (orthodox) anatomi, fizyoloji ve patoloji üzerine sağlam bilgileri olmasi gerekir. Yukarida ismi geçen her üç kolej, yeni öğrencilerinden bu konularda yeterlilik belgeleri isterler ve bu belgeleri yoksa eğitimleri süresince bu konularda da eğitilirler. Daha önce bahsettiğim gibi, Çin'de tüm tip öğrencileri Geleneksel Çin tibbi ya da Bati tibbinda ihtisas yapmadan önce bu ana konulari öğrenirler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 29, 2007 Beden,Zihin ve Ruh Tao ve hayatin ruhsal yönlerine daha önce kisaca değinilmişti. Bütün bunlari bir araya getirerek insanin Doğa'ya uyumunu daha iyi gösteren bir anlayiş getirmek istiyorum. Hemen bir güçlükle karşilaşiyorum, Tao üzerine konuşmak öncelikle varoluşu ile çelişkiye düşmektedir. Taoist bilgin Lao L'zu "Tao bir 'yol'dur, tarif edilemez, sadece yaşanir" der. Basitleştirirsek, Tao güzellik, harmoni ve bütünlüğü dolu dolu içeren Doğa ile tam bir uyum içinde bir varoluş şekli olarak görülebilir. Beden, zihin ve ruhu; doyum, mutluluk ve sağliğa kavuşturacak olan yol tüm güzelliği ile yaşamin özüne bağlidir. Geleneksel Çin Akupunkturu, Tao'nun geliştirilmesinde yardimci olur. Tao ile uyum içinde olan bir iyileştirme biçimidir. Uygulamasi her zaman o kadar dikkatli ve güvencelidir ki, önlenmedikçe, vücut, akil ve ruhu Doğa'nin ön gördüğü şekilde sağliğa kavuşturur. İnsanin kaşlarini çatmasina, ruhunun çökmesine neden olan doğal kanunlara karşi gelmek ve uymamak, doğa ile ahengi bozmaktir. Tao, hepimizin ruhundaki güzellik ve potansiyelin algilanmasi olduğu için bedenden çok zihin yoludur. Ama o zaman ruh nedir? Bir çok kişi 'ruh" sözcüğünü kullandiğinizda rahatsiz olur. Sizin bir takim mistik yaratiklarindan söz ettiğinizi ya da bir çeşit dini sefere çiktiğinizi sanirlar. Ben, kendim, ruhun gerçek anlam ve öneminin unutulmasini ve bilinmek istenmemesini modem Bati dünyasinin büyük trajedilerinden biri olduğuna inaniyorum. Medeniyetin zirvesinde olduğumuzu iddia ederiz ama gerçekte yaşadiğimiz barbar bir çağdir. Şüphesiz, eğer yalnizca zihin ve bedenden ibaret olsaydik o zaman sadece akilli robottan başka birşey olmayacaktik. Teknoloji bize bugün "düşünebilen" ve "uygulayabilen" makineler sağladi. Fakat bir kişiyi benzersiz ve eşsiz yapan nedir? insan hayatina gerekli olan, sonsuz neşe, anlayiş ve merhameti kazandiran kalite ve kivilcimi veren nedir? İşte o ruhtur. Fakat bugün ona ne kadar değer vermekteyiz? Üzülerek söylüyorum ki nerede ise hiç. Bir çocuğun ilk yillarindaki fiziksel gelişmelerini "o, bebek ne kadar büyüdü" der ölçeriz. Daha sonra, zeka gelişmesini "biliyor musunuz, oğlum siniftaki diğer öğrencilerden iki kitap daha önde" der ölçeriz. Fiziksel vücudun gelişmesi ve aklin gelişen yetenekleri bize gurur veren nedenlerdir. Fakat çocuğun en önemli yönü ne olmalidir? Çocuğu ruhsal gelişimi için ne kadar teşvik ederiz? Hastaliklara karşi savaşi kazamamamizin nedeni bu ruhsal dünyanin ihmal edilmesidir. İnsanin en derin ve öz tarafini terk ediyor ve ihmal ediyoruz. Ve, ruhumuz inkar edildiğinde uyum ve dengemizi sağlayamayiz. O nedenle de hastaliklara karşi zayif kaliriz. Bazi kişiler ruhu "tanri" diye adlandirirlar ve haklidirlar da, çünkü tanri her birimizin içindedir. Bir takim imgesel mistik ya da doğaüstü yaratiklardan değil, sizinde içinizde olan kendi "tanri"nizdan (ne isim ile adlandirirsaniz) söz ediyorum. En kutsal varlik. Tüm evrenin yaraticisi. Gökyüzünde ya da bir kilisedeki bir kimse değil, her birimizin içindeki kutsal varlik. Bilim ve teknolojide, tipta ya da benzer konulardaki "gelişmelere" karşin hastalik olaylari gittikçe artmakta. Öyle gözüküyor ki günümüzde yaşamimizi geçmiş zamanlardakinden de fazla kendi ateşimizi ve de o elementin temsil ettiklerini söndürecek şekilde yaşiyoruz. Doğal, anlik yaşadiğimiz sevgi, neşe, merhamet, anlayiş ve affetme duygularimizi geri plana atiyoruz. Her insanin dünyada her şeyden çok gereksinimi olan (ve burada özellikle 'arzuladiği sözcüğünü kullaniyorum) sevilmek ve sevmektir. Başka hiç bir şeye ondan daha çok önem veremeyiz, çünkü sevgi hayatimizin yakitidir ve eğer ateş elementi dengesini kaybederse ateş sönmeye başlar. O kişi başka birini sevme, başkasi tarafinda sevilme ya da kendini sevme yeteneğini kaybeder. O zaman affetme, merhamet ve anlayiş olamaz. Günümüzde kaç kişi sevgi alişverişi olmadiği için bomboş bir hayat yaşiyor olmali? Gerçekten, eğer kimseyi sevemiyorsaniz ya da kimse sizi sevmiyorsa, hayatin ne anlami olabilir? Bu beden, zihin ve ruhumuzu ihmal etme gibi aptalca davranişlari, gereksiz ölçüde mevki ve zenginlik için uğraşilan birakip, onlarin gerçek gereksinimlerine dönmeliyiz. Bunlarin hiç biri tek başina neşe ve doyum getirmez, bunlara olan aç gözlülüğümüz hastaliklarla son bulur. Tabii ki bir çocuğa sevgi vermenin önemini kavrariz; fakat sonra yaşimiz ilerlediğinde gereksinimlerimizin daha farkli olduğunu düşünürüz. Bu konuda çok eski Çin bilgeliğinden çok şey öğrenebiliriz. Hepimiz biliyoruz ki, bebekliğimizde annemizin bizi sevip beslemesine, babamizin bize yol gösterip korumasina bağimliyizdir. Fakat büyüyüp anne ve babamizdan ayrilma zamani geldiğinde, hayatta kalmamizi yediğimiz yiyecekleri (ki yaşantimiza destek olur) ve nefes aldiğimiz havayi (ki bize ilham verir) öleceğimiz güne kadar sağlayan toprak ana'yi ve gök baba'yi unuturuz. Ama, Çinliler gibi, her zaman hatirlamaliyiz ki, insanlar yaşlari ne olursa olsun, her zaman 'çocuk'turlar ve Doğa'daki anne ve babamizi, tipki fiziksel dünyadaki anne ve babamiz gibi, sevme ve saymayi öğrenmeliyiz, çünkü onlarsiz biz de yok olmaya mahkum oluruz. Ruhsal öncelikleri iyi kavramak bize iyi ve doğal bir hayati olduğu gibi görme sağ duyusu verir. Büyümüş rolü oynamamiz, büyükler gibi davranmamiz ve onlarin sahip olmalarini düşündüklerimize sahip olmak için çabalamamiz gerekmiyor. Çocuklar gibi, çocukken olduğumuz gibi mutlu ve doyumlu olabiliriz. Bu anlayiş bizi kendimizi önemseme duygularindan kurtarip alçak gönüllü olmaya yöneltir. Bütün insanlarin toprak anaya ve gök babasinin bir olmasi onlarin bir insanlik ailesinde kardeş olmalari demektir. Herkesin eşit olduğu ve herkesin birbirine özen gösterdiği bir aile. Böylece, Geleneksel cin Akupunkturcusu kendi rolünün çok özel olduğunu, insanlari iyileştirebileceğini iddia etmez. Uygulayici Doğa'nin bir hizmetkâri olarak her çocuk adina vücut, akil ve ruhun denge ve harmonisi için çalişan alçakgönüllü bir aracidir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2007 oo birleştirince acayip birşey olmuş hepsini okuyamazsınız hemen sanırım ama kopyalayın dursun bilgisayarınızda Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hilmiselvi Yanıtlama zamanı: Eylül 2, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 2, 2007 Ellerinize saglik cok zahmet olmus, Ben de ufak bir katki yapayim. Rahatsizligim sebebi ile akapunktura gitmistim. Turkiye'nin ilk akapunktur doktorlarindan biriydi ve kendisinde eski belgelerin oldugunu soyledi. Bu belgelre gore akapunktur Uygur Turklerindne Cine gecmis, bu eski Cin belgesinde Turklerin kemik uclarini vucuda batirarak rahatsizliklikleri gecirdikleri yaziyor. Eger igneden korkuyorsaniz EFT teknigi de akapunkturun baska bir versiyonu ve hatta daha etkilisi, cunku sebebi bulup onu ortadan kaldirabiliyor, Selamlar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Eylül 2, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 2, 2007 Enerji noktalarına bastırarak tedavi yöntemi eski bir yöntemdir,haklısın.Nokta tedavi diye biliyorum ismini.Vücudun her yerinde enerji noktaları vardır.Akupunktur da zaten kulaktaki enerji noktalarından tüm vücuda etki etmek vardır.Aynı şey aslında el ve ayaklarımız için de geçerlidir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.