sensizim Oluşturma zamanı: Ocak 30, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 30, 2007 18 Kasım 1946'da Kars'ta doğan şair Nihat Behram, ilköğrenimini Çankırı’da, lise öğrenimini de Bursa ve İstanbul’da tamamladı. 1972 yılında Gazetecilik Yüksekokulu’nda öğrenimini sürdürürken siyasi gerekçelerden dolayı tutuklandı ve bir buçuk yıl tutuklu kaldı. Serbest kaldıktan sonra yarım bırakmak zorunda kaldığı eğitimini tamamladı. Mezun olduktan sonra 1975’de Vatan gazetesinde işe başladı. Ardından da “Halkın Dostları” dergisinin yönetimine katıldı. Nihat Behram, ağabeyi Ataol Behramoğlu ile “Militan” dergisini kurdu ve yönetti. Ayrıca “Güney” dergisini çıkaranlar arasında yer aldı. 12 Eylül döneminde Bakanlar Kurulu kararıyla T.C. vatandaşlığından çıkarıldı. Uzun yıllar Türkiye’den uzakta yaşamak zorunda kalan Behram, 17 yıllık politik sürgünden sonra, 1996'da Türkiye’ye döndü. Hayatımız Üstüne Şiirler (1972), Fırtınayla Borayla Denenmiş Arkadaşlıklar (1974), Dövüşe Dövüşe Yürünecek (1976), Hayatı Tutuşturan Acılar (1978), Irmak Boylarıda Turaç Seslerinde (1980), Savrulmuş Bir Ömrün Günlerinden (1982), Militan Şiirler (Seçmeler, Almanya'da 1984), Ay Işığı Yana Yana (Seçmeler, Almanya'da 1986), Yine de Gülümseyerek (Seçmeler, 1987), Cenk Çeşitlemesi (1988), Kundak (2000), Yalın Yürek I/Haytımız Üstüne Şiirler (Toplu Şiirler 1, 2001), Yalın Yürek II/Ayrılık da Yakışıklıdır (Toplu Şiirler 2, 2001), Sürgün Yılları; İntikam Alır Gibi (Toplu Şiirler 3, 2001) şairin çıkardığı şiir kitaplarıdır. Çeşitli eserleri yabancı dile de çeviren Behram’ın şiir kitaplarının dışında pek çok kitabı var: Daragacında Üç Fidan (1967, belgesel), Göğsü Kınalı Serçe (1976, çocuk kitabı), Kuyruğu Zilli Tilki (1976, çocuk kitabı), Gurbet (1988, roman), Kız Ali (1991, roman), Özlemin Dili Olsa (1999, yazılar-söyleşiler),Yılmaz Güney'le Yasaklı Yıllarımız (roman). -------------------- muhteşem bir eseri Dar Ağacında Üç Fidan okumanızı tavsiye ederim... Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaştık!" 1968'ler. Yazılı tarihin en barbar asrının en umutlu, en ışıklı, en cesur günleriydi. Coşkun bir devrimci dalganın bütün dünyayı sarstığı, onlarca ülkede milyonlarca insanın ayağa kalkarak, "Gerçekçi ol, imkansızı iste, " diye haykırdığı günlerdi. Böyle bir dünyada, Denizler de özgürlük bayrağını Türkiye'de yükseklere taşıdılar. ABD'ye, NATO'ya, yurtlarını yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekmek isteyenlere en iyi cevabı eylemleriyle, yürüyüşleriyle, cesaretleriyle verdiler... Ve egemenler, bu özgürlük kabarışının intikamını 12 Mart karanlığında üç gençten çıkarmak istediler. Somut hiçbir yasal dayanak olmadan Deniz'i, Yusuf'u, Hüseyin'i ve nice arkadaşlarını idamla yargılayıp, "Asalım, asalım !" çığlıklarıyla darağacına göndererek özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini boğmayan çalıştılar... İşte Nihat Behram, o günlerin ölüm karanlığını sivil tarihçiliğimize belgesel bir katkı olan bu kitabıyla yırtmıştır. Denizler'in asılmadan önceki son sözlerinin de ilk kez açıklandığı, yayımlanır yayımlanmaz yasaklanan ve ancak yirmi iki yıl sonra aklanan Darağacında Üç Fidan, içten sesi, ince duyarlılığı ve ödünsüz tavrıyla, bütün iktidarların geçici olduğunu, milyonların kalbinde yaşayacak olanların daima özgürlük savaşçıları olduğunu göstermiştir... Baskı altında geçen yirmi iki yılın ardından, yirmi ikinci basımıyla Darağacında Üç Fidan'ı sunarken, bugün koyu bir karanlığın ve ahlâksızlığın içine itilmek istenen yurdumuzda, gözlerimizde hâlâ bir umut ışığı, darağaçlarında "solmayan" üç fidanın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Nietzsche Yanıtlama zamanı: Ocak 30, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 30, 2007 ÖLÜLERİMİZ Her sabah her sabah o kusursuz acının kollarında o kusursuz acının kollarında öpüştüğüm gökyüzü artık çırpınan yüreğimi yatıştırmıyor. Ve onun koparıp dizginlerini uçarcasına boylu boyunca sakınmasız çarpışı heyecanlandırıyor beni. Bir serçe kümesinin konması karşıki dala belki hiçbir şeydir, ama sevgilimin mektubunda bir kuş resmi beni coşkulandırabilir. Milyarla yıldız arasında tanırım onu çünkü seyredince güzelleşir sevginin ışıltısı; binlerce gözüm var binlerce şafak halindeyim anlamak istediğim şeyin karşısında çünkü anlamak zorundayım; her sevinç kolayca ele geçmez insan her acının sahibi değildir; gökyüzü ve nehirler olmasa toprak da anlaşılmaz ve hayatın kararı kesin: son ana kadar onuru koruyanlar yaşayacak söylenecek son söz kahramanca olmalıdır. Vurgunum inceliğinim senin eyy yapraklarda bir kuş hafifliğinde sürüp giden titreyiş vurgunum bir nehri besleyen suların uyumuna, taşlara hırsla vuruşuna dalganın. Ölüm seni yanıltmasın... Nasıl ki yığılır yüzüne gecenin karanlığı gözlerinle bir başına kalırsın ölüm öylesine gözuçlarında savun, kavuştur yüreğini minicik bir çiçeğin bile kökleri yaşamak hırsıyla uykusuzdur. Ölülerimiz... İşte Stevan Flipoviç. Bir kahraman. Faşistler sarmış çevresini. Sehpada. Boynunda ip. Ve o son nefesiyle dalayıp ciğerini bir bıçak gibi vuruyor kelimeleri dişleri arasından haykırıyor: "Kahrolsun faşizm; Yaşasın mücadelemiz..." Steven Flipoviç onurun bekçisi direnmenin. Ölüm seni yanıltmasın... Bir bir düşün yaşayanları alnını korkusuzca kaldır kimin yanındasın yerin neresi ve senin en çaresiz anında tek silahın nedir? Ölüm seni yanıltmasın... Usanma hayata yaraşan sesi aramaktan her kuşun palazlandığı bir yuva vardır, her dal güneşin ve rüzgarın avuçlarında kendi hevesince boyanır; çünkü yaşaması gerekiyor bir şeylerin bir şeylerin bir şeylerin: senin olan Bak: kollarını bağlıyorlar; son defa bakıyor dünyaya Nguyen Van Troi Birazdan göğsünü parçalayacaklar. Ama kan onu geriletmiyor. Başlıyor şarkısına: "Yaşasın Ho Chi Minh: Yaşasın Vietnam..." Damarlarım damarlarına bağlı yaralarından çünkü öldürülmek istenen benim de sevincimdir Nguyen onun siperi... Bir buğday tanesi midir aynı titreyişle toprağa düşer düşmez kıpırdayan o şarkı... bir buğday tanesi mi? Ölülerimiz... Sesleri dünyamız kadar bilge. Birazdan kalkacaklarmış gibi uzanıp bir sipere koyulaşan... Ölülerimiz... Bakışları uçmaya hazırlanan bir kartal kadar çevik, vurgunum gizleyemem. Sen bağrımı amansızca zorlayan siyahlık unutma öldürmekten daha kuvvetlidir ölebilmek. YAŞADIKÇA Ah benim aşkla beslediğim sevgilim kalbimi zorlayan heyecanla sana savaşın gitgide yaklaşan uğultusuyum Günler sazlarla çevrili göl kıyısında suyun inanılmaz berraklığıyla çalkalanıp geçti serçeler karla yıkadı tüylerini taşların oyuklarına doluşan kertenkeleler düşlerimde zamanla silikleşti Bazan düşünmek acı veriyor bana içimde yırtılarak uzaklaşan çayırları Ah, benim aşkla beslediğim sevgilim bütün güzel şarkıları sanki ben bestelemişim üstelik merakla bakıyorum tanıdık her yüze Çayırları düşün anamdan emdiğim sütün tadı yırtarak uzaklaşan çayırları Artık tek afiş kan kokusu şehrin sokaklarında gerisi düşmanın kurduğu pusu kan kokusu diyorsam ah, benim aşkla beslediğim sevgilim kalbimi zorlayan heyecanla sana savaşın gitgide yaklaşan uğultusuyum YİNE DE GÜLÜMSEYEREK Ne sağnaklar görmüşüz, yarılan gökyüzünden alnımız yıldırımlarla ağmış, ne rüzgarlar çınlamış bağrımızda, coşkusundan kırılmış kaburgamız, dişlenip kayaları ne ateşler yakmışız, aşmışız ne zifir uçurumlar, yine de ürkütmeden öpmüşüz bir ceylanı gözlerinin yaşından incitmeden tutmuşuz ağzımızda yorulan kelebeği; şimdi asmalardan korukların tadı silinmiş, sesimizde sendeleyen bir keder, uykusuzluk serin serin sızıyor acıyan tenimizden; ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzde aşkın yeri çok derin. Ne azgın canavarlar üstüne yürümüşüz bir demet çiçek için, neyimiz var neyimiz yok vermişiz bir narin dilek için, yıllarını taş duvara örmüşüz ömrümüzün bir hırçın yürek için; şimdi çevremizde yosunlaşmış sessizlik, yabanıyız gittiğimiz her şehrin, çiğdemsiz, kükremesiz, kimsecikler sezmiyor boynumuzdan didişen örümceğin zehrini; ziyanı yok, nasıl olsa nabzımızda durulanır yaşamanın iksiri. Ne güzel sevmişiz, ağzımızda mavi bir tat kekremiş, ne sızılar sarmışız yumuşacık öpüşlerin çığlığını kuşanıp, şafaklar tutuşkunu şarkılar yuvalanıp ne mintanlar yırtmışız, şimdi usulcacık ürpersek kara gece uykumuz kaçacak kadar delik üstümüz çimensiz tepeler gibi bereketsiz, örtüsüz, serin; ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzün çayırları ipekten, bakışımız lekesiz. Ne masalar düzmüşüz kıvrımları gümüş, kakmaları sedeften, ne milyonlar yanından başeğmeden geçmişiz, huyumuz değişmemiş, hayatımız günbegün çarpışarak yaşanılan sırların ürünüdür; şimdi kar altında avcumuz, avurdumuz ilaçsız, ıssızlaşmış sabahlar, yoksunluk arsızlaşmış, kaçışır yolumuzdan gölgesini de alıp o şaklabanlar inildesek açlıktan; ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzün dağı taşı altından. Ne devlerle dalaşmış kanımızı göstermeden silmişiz. ne kudurgan günlerde elimizi dost eline titremeden vermişiz, bir ömür seğirtmişiz bir nefes beklemeden; şimdi nice anışların dudağı üşüyen bir çocuk kadar uçuk, nicesi elsıkışların sahtekar çıkmış. - Bizi eşkiyalar soymamış abi muhabbet yıkmış! YENİLGİ Ah susuşu o saf yüreğin ah, acısı acemi çocukluğun düş kırıklığı, coşkudaki bozgun Ah yenilginin yorgun kısrağı kendi içini kavuran kızgın ateş bekleyişe bağlanan umut, tasası haykırışın Ah, ardı ardına kenetlenen ölüm ah, hıncı sabırla bezeyen sır yazmadaki sırması ağlayışın, tırnaklara oturan kan Sanki delirmenin eşiğindeyim boş bomboş gözlerine gömülmüşüm bir köpeğin mısırların süt taneleri, kestanelerin bademlerin daha olgunlaşmamış suyla susuzluk arası kayganlığında aranıp duruyorum kendimi Ey yangınlarda patlamaya hazırlanan merak ey içimi ekşi sularla çalkalayan baş dönmesi ıssız ıpıssız boşluğu aysız gecenin ölümle yaşamak arasındaki şerit naneler, kekikler, ebegümeçleri ve şifalı bulutu kaynar kükürt deresinin çekiyor altımdan nemli döşeğimi Ah, yürekleri toprağa saplanan arkadaşlarım ah, oğlakların, tayların, buzağıların acı otlarla kararan damakları (akşamları barut kokusuyla dönsem de odama, sancısı: çaresiz seyrettiğim ölümün Ah, bir kere daha kederliyim ah, çılgın bir aşkın kollarında incelen bıçak seni öperek bilemeliyim Nihat Behram... bunlarda ek olsun benden Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.