Jump to content

Nihat Behram


sensizim

Önerilen Mesajlar

358.jpg 18 Kasım 1946'da Kars'ta doğan şair Nihat Behram, ilköğrenimini Çankırı’da, lise öğrenimini de Bursa ve İstanbul’da tamamladı. 1972 yılında Gazetecilik Yüksekokulu’nda öğrenimini sürdürürken siyasi gerekçelerden dolayı tutuklandı ve bir buçuk yıl tutuklu kaldı. Serbest kaldıktan sonra yarım bırakmak zorunda kaldığı eğitimini tamamladı. Mezun olduktan sonra 1975’de Vatan gazetesinde işe başladı. Ardından da “Halkın Dostları” dergisinin yönetimine katıldı.

 

Nihat Behram, ağabeyi Ataol Behramoğlu ile “Militan” dergisini kurdu ve yönetti. Ayrıca “Güney” dergisini çıkaranlar arasında yer aldı. 12 Eylül döneminde Bakanlar Kurulu kararıyla T.C. vatandaşlığından çıkarıldı. Uzun yıllar Türkiye’den uzakta yaşamak zorunda kalan Behram, 17 yıllık politik sürgünden sonra, 1996'da Türkiye’ye döndü.

 

Hayatımız Üstüne Şiirler (1972), Fırtınayla Borayla Denenmiş Arkadaşlıklar (1974), Dövüşe Dövüşe Yürünecek (1976), Hayatı Tutuşturan Acılar (1978), Irmak Boylarıda Turaç Seslerinde (1980), Savrulmuş Bir Ömrün Günlerinden (1982), Militan Şiirler (Seçmeler, Almanya'da 1984), Ay Işığı Yana Yana (Seçmeler, Almanya'da 1986), Yine de Gülümseyerek (Seçmeler, 1987), Cenk Çeşitlemesi (1988), Kundak (2000), Yalın Yürek I/Haytımız Üstüne Şiirler (Toplu Şiirler 1, 2001), Yalın Yürek II/Ayrılık da Yakışıklıdır (Toplu Şiirler 2, 2001), Sürgün Yılları; İntikam Alır Gibi (Toplu Şiirler 3, 2001) şairin çıkardığı şiir kitaplarıdır. Çeşitli eserleri yabancı dile de çeviren Behram’ın şiir kitaplarının dışında pek çok kitabı var: Daragacında Üç Fidan (1967, belgesel), Göğsü Kınalı Serçe (1976, çocuk kitabı), Kuyruğu Zilli Tilki (1976, çocuk kitabı), Gurbet (1988, roman), Kız Ali (1991, roman), Özlemin Dili Olsa (1999, yazılar-söyleşiler),Yılmaz Güney'le Yasaklı Yıllarımız (roman).

--------------------

muhteşem bir eseri Dar Ağacında Üç Fidan okumanızı tavsiye ederim...

 

Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaştık!"

1968'ler. Yazılı tarihin en barbar asrının en umutlu, en ışıklı, en cesur günleriydi. Coşkun bir devrimci dalganın bütün dünyayı sarstığı, onlarca ülkede milyonlarca insanın ayağa kalkarak, "Gerçekçi ol, imkansızı iste, " diye haykırdığı günlerdi.

Böyle bir dünyada, Denizler de özgürlük bayrağını Türkiye'de yükseklere taşıdılar. ABD'ye, NATO'ya, yurtlarını yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekmek isteyenlere en iyi cevabı eylemleriyle, yürüyüşleriyle, cesaretleriyle verdiler...

Ve egemenler, bu özgürlük kabarışının intikamını 12 Mart karanlığında üç gençten çıkarmak istediler. Somut hiçbir yasal dayanak olmadan Deniz'i, Yusuf'u, Hüseyin'i ve nice arkadaşlarını idamla yargılayıp, "Asalım, asalım !" çığlıklarıyla darağacına göndererek özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini boğmayan çalıştılar...

İşte Nihat Behram, o günlerin ölüm karanlığını sivil tarihçiliğimize belgesel bir katkı olan bu kitabıyla yırtmıştır. Denizler'in asılmadan önceki son sözlerinin de ilk kez açıklandığı, yayımlanır yayımlanmaz yasaklanan ve ancak yirmi iki yıl sonra aklanan Darağacında Üç Fidan, içten sesi, ince duyarlılığı ve ödünsüz tavrıyla, bütün iktidarların geçici olduğunu, milyonların kalbinde yaşayacak olanların daima özgürlük savaşçıları olduğunu göstermiştir...

Baskı altında geçen yirmi iki yılın ardından, yirmi ikinci basımıyla Darağacında Üç Fidan'ı sunarken, bugün koyu bir karanlığın ve ahlâksızlığın içine itilmek istenen yurdumuzda, gözlerimizde hâlâ bir umut ışığı, darağaçlarında "solmayan" üç fidanın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ÖLÜLERİMİZ

Her sabah

her sabah

o kusursuz acının kollarında

o kusursuz acının kollarında öpüştüğüm gökyüzü

artık

çırpınan yüreğimi yatıştırmıyor. Ve onun

koparıp dizginlerini

uçarcasına boylu boyunca

sakınmasız çarpışı

heyecanlandırıyor beni.

Bir serçe kümesinin konması karşıki dala

belki hiçbir şeydir,

ama sevgilimin mektubunda bir kuş resmi

beni coşkulandırabilir.

Milyarla yıldız arasında tanırım onu

çünkü seyredince güzelleşir sevginin ışıltısı;

binlerce gözüm var

binlerce şafak halindeyim

anlamak istediğim şeyin karşısında

çünkü anlamak zorundayım;

her sevinç kolayca ele geçmez

insan her acının sahibi değildir;

gökyüzü ve nehirler olmasa toprak da anlaşılmaz

ve hayatın kararı kesin:

son ana kadar onuru koruyanlar yaşayacak

söylenecek son söz kahramanca olmalıdır.

Vurgunum

inceliğinim senin

eyy

yapraklarda bir kuş hafifliğinde sürüp giden titreyiş

vurgunum

bir nehri besleyen suların uyumuna,

taşlara hırsla vuruşuna dalganın.

Ölüm seni yanıltmasın...

Nasıl ki yığılır yüzüne gecenin karanlığı

gözlerinle bir başına kalırsın

ölüm öylesine gözuçlarında

savun, kavuştur yüreğini

minicik bir çiçeğin bile kökleri

yaşamak hırsıyla uykusuzdur.

Ölülerimiz...

İşte Stevan Flipoviç.

Bir kahraman.

Faşistler sarmış çevresini.

Sehpada.

Boynunda ip.

Ve o son nefesiyle dalayıp ciğerini

bir bıçak gibi vuruyor kelimeleri dişleri arasından

haykırıyor: "Kahrolsun faşizm; Yaşasın mücadelemiz..."

Steven Flipoviç

onurun bekçisi

direnmenin.

Ölüm seni yanıltmasın...

Bir bir düşün yaşayanları

alnını korkusuzca kaldır

kimin yanındasın

yerin neresi

ve senin en çaresiz anında

tek silahın nedir?

Ölüm seni yanıltmasın...

Usanma hayata yaraşan sesi aramaktan

her kuşun palazlandığı bir yuva vardır,

her dal güneşin ve rüzgarın avuçlarında

kendi hevesince boyanır;

çünkü yaşaması gerekiyor bir şeylerin

bir şeylerin bir şeylerin: senin olan

Bak: kollarını bağlıyorlar;

son defa bakıyor dünyaya Nguyen Van Troi

Birazdan göğsünü parçalayacaklar.

Ama kan onu geriletmiyor.

Başlıyor şarkısına:

"Yaşasın Ho Chi Minh: Yaşasın Vietnam..."

Damarlarım damarlarına bağlı yaralarından

çünkü öldürülmek istenen benim de sevincimdir

Nguyen onun siperi...

Bir buğday tanesi midir

aynı titreyişle

toprağa düşer düşmez kıpırdayan

o şarkı... bir buğday tanesi mi?

Ölülerimiz...

Sesleri dünyamız kadar bilge.

Birazdan kalkacaklarmış gibi

uzanıp bir sipere

koyulaşan...

Ölülerimiz...

Bakışları

uçmaya hazırlanan bir kartal kadar çevik,

vurgunum

gizleyemem.

Sen bağrımı amansızca zorlayan siyahlık

unutma

öldürmekten daha kuvvetlidir ölebilmek.

 

 

 

YAŞADIKÇA

 

Ah benim aşkla beslediğim sevgilim

kalbimi zorlayan heyecanla sana

savaşın gitgide yaklaşan uğultusuyum

 

Günler

sazlarla çevrili göl kıyısında

suyun inanılmaz berraklığıyla çalkalanıp geçti

serçeler karla yıkadı tüylerini

taşların oyuklarına doluşan kertenkeleler

düşlerimde zamanla silikleşti

Bazan düşünmek acı veriyor bana

içimde yırtılarak uzaklaşan çayırları

 

Ah, benim aşkla beslediğim sevgilim

bütün güzel şarkıları sanki ben bestelemişim

üstelik merakla bakıyorum tanıdık her yüze

 

 

 

Çayırları düşün

anamdan emdiğim sütün tadı

yırtarak uzaklaşan çayırları

 

Artık tek afiş kan kokusu şehrin sokaklarında

gerisi düşmanın kurduğu pusu

kan kokusu diyorsam

ah, benim aşkla beslediğim sevgilim

kalbimi zorlayan heyecanla sana

savaşın gitgide yaklaşan uğultusuyum

 

YİNE DE GÜLÜMSEYEREK

 

Ne sağnaklar görmüşüz, yarılan gökyüzünden alnımız

yıldırımlarla ağmış,

ne rüzgarlar çınlamış bağrımızda, coşkusundan kırılmış

kaburgamız,

dişlenip kayaları ne ateşler yakmışız, aşmışız ne zifir

uçurumlar,

yine de ürkütmeden öpmüşüz bir ceylanı gözlerinin

yaşından

incitmeden tutmuşuz ağzımızda yorulan kelebeği;

şimdi asmalardan korukların tadı silinmiş,

sesimizde sendeleyen bir keder,

uykusuzluk serin serin sızıyor acıyan tenimizden;

ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzde aşkın yeri çok derin.

 

Ne azgın canavarlar üstüne yürümüşüz bir demet

çiçek için,

neyimiz var neyimiz yok vermişiz bir narin dilek için,

yıllarını taş duvara örmüşüz ömrümüzün bir hırçın

yürek için;

şimdi çevremizde yosunlaşmış sessizlik,

yabanıyız gittiğimiz her şehrin, çiğdemsiz, kükremesiz,

kimsecikler sezmiyor boynumuzdan didişen örümceğin

zehrini;

ziyanı yok, nasıl olsa nabzımızda durulanır yaşamanın

iksiri.

Ne güzel sevmişiz, ağzımızda mavi bir tat kekremiş,

ne sızılar sarmışız yumuşacık öpüşlerin çığlığını kuşanıp,

şafaklar tutuşkunu şarkılar yuvalanıp ne mintanlar yırtmışız,

şimdi usulcacık ürpersek kara gece uykumuz kaçacak

kadar delik

üstümüz çimensiz tepeler gibi bereketsiz, örtüsüz, serin;

ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzün çayırları ipekten,

bakışımız lekesiz.

 

Ne masalar düzmüşüz kıvrımları gümüş, kakmaları sedeften,

ne milyonlar yanından başeğmeden geçmişiz, huyumuz

değişmemiş,

hayatımız günbegün çarpışarak yaşanılan sırların ürünüdür;

şimdi kar altında avcumuz, avurdumuz ilaçsız,

ıssızlaşmış sabahlar, yoksunluk arsızlaşmış,

kaçışır yolumuzdan gölgesini de alıp o şaklabanlar

inildesek açlıktan;

ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzün dağı taşı altından.

 

Ne devlerle dalaşmış kanımızı göstermeden silmişiz.

ne kudurgan günlerde elimizi dost eline titremeden vermişiz,

bir ömür seğirtmişiz bir nefes beklemeden;

şimdi nice anışların dudağı üşüyen bir çocuk kadar uçuk,

nicesi elsıkışların sahtekar çıkmış.

 

- Bizi eşkiyalar soymamış abi

muhabbet yıkmış!

 

YENİLGİ

Ah susuşu o saf yüreğin

ah, acısı acemi çocukluğun

düş kırıklığı, coşkudaki bozgun

 

Ah yenilginin yorgun kısrağı

kendi içini kavuran kızgın ateş

bekleyişe bağlanan umut, tasası haykırışın

 

Ah, ardı ardına kenetlenen ölüm

ah, hıncı sabırla bezeyen sır

yazmadaki sırması ağlayışın, tırnaklara oturan kan

 

Sanki delirmenin eşiğindeyim

boş bomboş gözlerine gömülmüşüm bir köpeğin

mısırların süt taneleri, kestanelerin

bademlerin daha olgunlaşmamış

suyla susuzluk arası kayganlığında

aranıp duruyorum kendimi

 

Ey yangınlarda patlamaya hazırlanan merak

ey içimi ekşi sularla çalkalayan baş dönmesi

ıssız ıpıssız boşluğu aysız gecenin

ölümle yaşamak arasındaki şerit

naneler, kekikler, ebegümeçleri

ve şifalı bulutu kaynar kükürt deresinin

çekiyor altımdan nemli döşeğimi

 

Ah, yürekleri toprağa saplanan arkadaşlarım

ah, oğlakların, tayların, buzağıların

acı otlarla kararan damakları

(akşamları barut kokusuyla dönsem de odama,

sancısı: çaresiz seyrettiğim ölümün

 

Ah, bir kere daha kederliyim

ah, çılgın bir aşkın kollarında incelen bıçak

seni öperek bilemeliyim

Nihat Behram...

 

 

bunlarda ek olsun benden

:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...