nevermore Oluşturma zamanı: Mart 21, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 21, 2009 http://www.ruhsalfenomenler.com/icerik/19_0.jpgMaji, irade doğrultusunda değişiklik yaratmanın Sanatı ve Bilimidir.” Alaister Crowley Maji kelimesinin kökeni Hind- Avrupa dillerinde “yüce” veya “ulu” anlamına gelmektedir. Batı dillerinde de Mag veya Maj kökü itibariyle; Majeste, Magnificant, Major, Magister,Mage gibi gücün ve asaletin karşılığını veren kelimelere bürünmüştür.Eski İran’da Zerdüşt rahiplerine Magi denilirdi. Daha sonra ortaya çıkan Mecusilik kökenini buradan almıştır. Ayrıca Kalde rahiplerine de Magi denirdi. Magiler bilge ve erdemli kişiler olarak toplumda çok büyük saygı gören ve çok önemli rolleri olan kişilerdi.Bu rahipler (inisiyeler), nefsini,duygu ve düşüncelerini denetlemesini bilen, enerjilerini bireysel çıkarları için kullanmayan, kısaca psişik etkinliklerini asla ak sınırından kara sınırları içine taşırmamayı bilecek derecede kendilerini denetleyebilen kimselerdi. Her yerde var olan, aşkın olan, mutlak güce sahip, dirilten bir yaşam bütün evrene nüfuz etmiştir. Hiyerarşik düzenle en tepeden en alttaki saçaklara kadar inen bir bütünsel şuur ve onun yöneticileridir yaşamı sağlayan. Bu da psişik varlığın gizli derinliklerinde ‘Toplu Bilinçaltında’ sürekli var olan ilahi şuurdur. C.G. Jung, bu ilahi yaşam formlarını arşetipsel imgeler olarak tanımlamaktadır. Böylece, sonsuz tekamül yolculuğunda beşeri şuurun tanrılarla birleşmesiyle insan ruhu adım adım nihai menşeine yaklaşabilir.Bu yolculukta maji, bir anlamda varlığın özünün bilgisine ulaşmada bir iletişim aracıdır.Böylece kendini tanıyan ve titreşimlerini yükselten varlık, sembolleri de kullanarak tanrılarla iletişim kurma becerisine sahip olur. “ Tanrıların iletişim yöntemleri; sözlerle değil, ses ve renk titreşimlerinin karşılıklı etkileşimleriyle olan bu yarı zeki güçlerle nasıl iletişim kurarsınız veya hakim olursunuz ? Zira ses ve ışık bu zeka mertebelerinin oluşumunda başlıca unsurlardır...” The Mahatma Letters” Maji tek bir bilim altında felsefede en kesin ve dinde en mutlak ve yanılmaz şeyleri birleştirir. İlk bakışta birbirine tamamen zıt gözüken – inanç ve mantığı, bilim ve imanı, yetki ve özgürlüğü mükemmel bir uyum ve ahenkle bağdaştırır.” olarak açıklamıştır majinin ana fonksiyonunu Eliphas Levi. Eskilerin eşyanın tabiatı olarak adlandırdıkları maddenin varlık bilgisini keşfetmekle bir farkındalık seviyesi niteliğine bürünen majiyi ; Crowley’nin deyimiyle “her bilinçli fiil, majikal bir fiildir ”olarak da açabiliriz. Yani farkında olarak yaptığımız her düşünce ve eylem gerçek anlamda özgür iradeyi çalıştırır ve bu da majidir. Majinin amacı, Gurdjief’in dediği gibi “uyku” halindeki varlıkları uyandırmak, otomatizma ile hareket eden insan bilincini değiştirerek onu uyandırmak ve özgür kılmaktır. Maji şimdiye kadar anladığımız anlamda “sihir” değildir. Sihir, doğanın kendisinin içindedir ve maji teknikleri sayesinde biz doğanın bilgisini alırız. Aslında bir biyoenerji çalışması ya da bir ağaca sevgiyle sarılışımız dahi majik bir aktivite olarak nitelendirilebilir. Maji, gerçekte kökleri çok daha eskilere dayanan kadim bir bilimdir. İnsanın kendi öz bilgisine ulaşma yollarını içeren ve dev bir düşünce olan evrenin bilimidir. Psikolojik açıdan somut ve soyut objelerden enerji çeken bir dizi teknikler olarak da yorumlanabilir. Majinin aksiyonları psişik ve kollektif bilinçaltındaki belirli kademelerde meydana gelmektedir. Böylece libidodaki bilinç dönüşümüyle şuur yenilenmesi ve değişimi için yeni yaratıcı kapılar açarak ışığın ve özün ayırdında altınsı bir yaşam doğurur. Maji disiplinindeki yöntem ve metodlar, sırası geldiğinde ilahi ışık için şuurlanma ve içsel aydınlanma için önemli psikolojik araçlardır. Bu teknikler; diğer bir deyişle kendimizi hatırlamamızın araçlarıdır.Kadim felsefedeki; İlahi Aşk, Hikmet ve İlahi Kudret (Tanrısal Bilgelik) ve aralarındaki dördüncü unsur olan saf şuurluluğa ulaşmanın yollarından birisidir maji yolu. Düşünce formları/formpanseler, insanların imajinatif güçleri tarafından yaratılan formlardır. Bu formların bir çoğu dinsel folklorik ve mitolojiktir. Bunlar, tanrılar (ilahlar), melekler ve cinler olarak ifade edilen ve bizlerden yayılan enerjilerle beslenerek oluşan tekamül seviyeleri farklı formlardır. Formu üreten ve üretilen form arasında manyetik bir bağ vardır ve aralarında karşılıklı etkileşim vardır. Kollektif bilinç- dışında yaratılan hemen hemen her form bir şekilde astral boyutta varlığını korur. Astral alan düşünce formlarının mekan bulduğu bir alandır. Eğer bir düşünce formu ilahi alemdeki arşetiple ilintiliyse o bir şekilde güçlenerek hayatiyet kazanır. Yani aynı ilahi arşetipin varlıksal olarak fiziki vasatta farklı yansımaları olur; Hermes / Toth : Grek = Hermes , Mısır = Toth, Kelt = Tout gibi Ya da doğa halklarından Hopi’lerin algılamalarına baktığımızda; insanın düşüncelerinde, tavırlarında süptil, ince bir duyumun varlığının yaptığımız her şeye izini bırakır olduğunu görürüz. Geleneksel büyüde – örneğin Tibet’te- düşünce formlarının yoğun bir konsantrasyon ile var edilebileceğine inanılır.(Tibet’te buna Tulpalar denir.) Bunlar iyicil olabilir ya da olmayabilir. Bu düşünce formları bizim kayıtlarımızdaki ilk varoluşlarımızdır.Dolayısıyla olacak olan = (şu an) olandır. Olmamış bir şeyi yaşayamayız veya düşünemeyiz.Olmuş olan kayıtlıdır. Biz de sadece olanı hatırlarız/keşfederiz.O yüzden an sonsuzdur ve düz bir zaman kavrayışı olan geçmiş- gelecek algısından farklıdır. Geleceğin, dünyadaki varlıklarla ilgili kısmı, varlıkların kendi iradeleriyle yaptıklarının ilahi yasalara göre kesinleşmiş sonuçlarının Yüksek İdari Mekanizma tarafından bir plan ve program dahilinde düzenlenmesiyle oluşan ve sürekli oluşum halindeki kısmıdır.Yani bizim boyutumuzdan daha üst bir boyuttaki ve farklı bir zaman algısıyla programlanmıştır. Tüm bunlara göre aslında “zaman hala duruyor” diyebiliriz. Dünya’nın başlangıcından beri tüm serüveni ve dünyada meydana gelmiş her şey “akaşik kayıt” olarak onun seyyal bedenine nüfuz etmiş olarak bulunur. Akaşa, Batı ve Hint Teozofisinde “ evrendeki tüm uzayı kapsayan temel etherik cevher” olarak tanımlanmıştır. Bu terim evrenin ortak hafızası olarak da nitelendirilmektedir ki; İslami terminolojideki karşılığı “Levhi Mahfuz”dur ve “Hafeze / Kiramen Katibin” varlıkları (melekleriyle) sembolize edilmiştir. Batı ezoterizminde ise bu yönetici meleksi varlıklara Kerubimler denilmektedir. Akaşik alemde, geçmiş ve gelecek içiçedir. Jung, bu anlamda eşzamanlılığın, gerçekliğin benzer yasalarının işleyişi olduğunu söyler. Buna göre de “ilkel büyü” olarak görünen şeyler ise “tesadüf” ve “zaman” kanunlarının anlaşılmasından ibarettir.Çünkü, “maddeyi düzenleyen önceden- mevcut bir psişe vardır”.Zihinlerimiz gerçek dünyadaki desenleri etkilemekte, şuur dışıyla da olsa sonuçları sabitlemektedir. Melekler; ancak kendilerine verilmiş olanı yapmaktan ve bilmekten gayrı bir fazlalık icra etmezler. Halbuki Adem bunların üstesinden gelmiş, idrak ve hassasiyetini belli etmiştir. İnsanın şahsiyeti komplekstir…” Sadıklar Planı Celse:101/Kademe:3 -------------------- Kişisel deneyimle kazanılmış bireysel bir şey olmayan, herkeste doğuştan mevcut olan kollektif bilinç-dışı; ilkel ve derin temel imajlar ya da içgüdüsel davranış modelleri denilebilecek arşetiplerden oluşur. Bunlar, ortak hafıza (kayıt) veya evrensel bilinç olan akaşayla varlığın etkileşiminden ortaya çıkan ve beşerde bilincin ortaya çıkmasından önce var olan kavrayış biçimleridir. Rüyalarda ve mitolojilerde rastlanılan bu arşetipik imajların yansımaları olan ortak semboller, Jung’a göre kollektif bilinçdışının en büyük kanıtıdır. Buna göre; Maji, düşünce formları aracılığıyla yapılan bir arşetip çalışmasıdır. Yukarıda sözünü ettiğimiz arşetipsel varlıklar belli bir kalıbın dolayısıyla içinde bulundukları boyutun dışına çıkamazlar. Sadece kültürlere göre ad ve şekil değiştirirler. Bu da evokasyon (çağrı) veya invokasyon (davet) ile belirlenir. (Bu eylemler, okült terminolojide, kimi zaman sesin majik etkisinin kullanılmasıyla törenlerde dua ve düşünce yoluyla, bedensiz varlıkları çağırmak ya da davet etmek gibidir. ) Onlar programlanmış enerji araçlarıdır. Evokasyonla çağrılanların özgür iradeleri yoktur ve genellikle Egregor olarak anılan esiri varlıklardır (cin,demon,vb.). Bunlar alt astral varlıklardır. Invokasyonla (üst düzey dua teknikleri ile) davet edilenler ise melek ve tanrı (ilah) gibi yüce enerjilerdir. Bunlar da astralin üst planında yer alırlar. Özgür irade sadece insana ve insanın bulunduğu boyuta verilmiştir ve majinin (değişmeyen) en temel ilkesi insan iradesidir.Ancak irade, varlığın özel bir ayrıcalığı değildir. Belli bir enerji düzeyine ulaşmış düşüncedir ve çevresindeki akışkan öğeleri etkiler. Hava nasıl sesi iletiyorsa havadan daha süptil olan bu akışkanlarda düşünceyi iletmektedir. İrade unsuru dışında insanda mevcut olan diğer önemli bir unsur da tahayyül (imajinasyon)dür. Dualite ilkesinin temel teşkil ettiği yaşamda irade ve imajinasyon, istem (niyet/eylem) doğrultusunda her zaman etkileşim içinde var olmaktadır. Bu iki unsurun bilgiyle kullanılması güç ve değişimdir; dolayısıyla gelişim... Özel zamanların belirlenmesiyle ve özel semboller kullanılarak, eskilerle ilişki kurulabilir ve onlardan istenilen kozmik bilgiler alınabilir, o zaman geçmişe ve geleceğe hakim olmak mümkündür ama bu tehlikeli bir yoldur çünkü insan taşıyabileceği bilgiyi edinebilmeli ve bunun farkında olmalıdır. Maji sanatına girmek çok büyük tehlikeleri de beraberinde getirir. Çünkü insan, imajinasyonunu egosu nedeniyle her zaman iradesiyle sevk ve idare edememektedir. Teozof ve okültistlere göre insanın imajinatif faaliyetinin ürünü olan düşünce formları otomatik olarak düşünülene etki etmeye çalışırlar. Ancak bu düşünce formlarının şekline bürünen formpanse varlıklarının vibrasyonel tesirleri, gönderilenin aurası tarafından absorbe edilemediği taktirde nedensellik ilkesi gereği geri dönüp ilk kaynağına (sahibine) etki eder.(Çünkü enerji yok olmaz ve menşeine geri dönme eğilimindedir.) Böylece tesiri (düşünce formunu) gönderen ‘geri dönüş şoku’ denilen olayı yaşar. Yani tesir/formpanse, negatif nitelikteyse ve absorbe olmayıp çekim yasası ile çıktığı merkeze geri dönerse çok yıkıcı hatta öldürücü bir şekilde sahibine etki edebilir. Dolayısıyla DÜŞÜNCELERİMİZDEN SORUMLUYUZ... Ata sözünün de dediği gibi; “Ne ekersek onu biçeriz”.Farkında olarak veya olmayarak sürekli düşüncelerimizle yaptığımız etkiler ve oluşumlar vardır. Dualarımız ve beddualarımız hatta niyetlerimiz; hepsi birer majikal tesir yaratmakta ve neden- sonuç ilkesi gereği bize de direkt etki yapmaktadırlar. Dünyamızı bazen pozitif bazen negatif güç alanları etkisi altına almaktadır. Bu güç alanları bilinçlidir ve Şeytan tanımı aslında bu negatif güç alanının tanımıdır.Ancak bu güç alanını yine düşünceleriyle insan beslemektedir.İnsanın kendisine ait bağlı olduğu ve geliştirdiği perisperik alanlar, şuurlu bir varlık olan Gaia (Sümercesi= Kia)’ nın alanları ile de iç içe bir etkileşim halindedir. Görülüyor ki; maji bir sanat ve bilim olmasının öncesinde egonun sesinden daha çok vicdanın sesini dinlemeyi gerektiren bir sabır ve irade yolculuğu olarak algılanabilecek bir yüce iletişim tekniği aslında. Majisyenler tüm bu ilahi sanatı bilen ve uygulayan yüksek farkındalıklı ve vazifeli kişilerdir. İnsanın kendine olan yolculuğundaki incelikli ve karmaşık maceralardan bir tanesi; akıl,irade, imgelem ile evrenin ve yaratılışın gizeminin keşfidir. ruhsal fenomenler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
alternate_aya Yanıtlama zamanı: Mart 24, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 24, 2009 Ancak yeterli kabiliyete ve kişiliğe sahip insanlar başarıya ulaşabilir onun dışınca egosuna yenilen insanlar belli bir çizgiyi geçemez sanırım. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.