Jump to content

Demon sigilleri


nevermore

Önerilen Mesajlar

@Ninque

 

İlk olarak burası bir forum ve forumlarda farklı düşünceler mevcut olur.

Siz demonlarla ilgili kendi tezlerinizi yazıyorsunuz, bende aynı konudaki bilimsel tezleri yazıyorum.

Bunlar benim kendi şahsi fikirlerim değil, bilimsel gerçeklerdir.

Tutupta gerçekleri söylemek ne zamandır kendi fikirlerimi dayatmak oldu bilemiyorum..

Forumda uyanık ve dinç halde bazı varlıkları gördüğünü söyleyenler var. Hastalıktır kardeşim bu. Bu kişiler hasta.

Sen veremden ölmek üzere olan bir adama "git bir ıhlamur iç düzelir" diyorsun.

Bu forumda konuşulan olaylar insan sağlığı için zararlı!.. Burada hasta insanlar var.

 

Şimdi bundan sonra benim bilimsel açıklamalarıma karşı bir anti-tez sunacaksan sun!.. Sunmayacaksan sesini kes.

Forumu bana nasihat vererek bulandıran sensin. Nasihatlerine ihtiyacım yok.

 

Hasta?Pardon?Kime göre,neye göre hasta?Kimse size bir şey kanıtlamak zorunda değil.Ve kimseye tutup hasta damgası yapıştıramazsınız.Eğer burada konuştuklarımız çılgınlık olsaydı güzel devletimiz mutlaka el atardı emin olun.Daha söylenecek söz yok bu konuda...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

@Burccu

 

Epifiz bezi hakkında daha fazla araştırma yaptım ve dediğiniz gibi omurgasızlarda gerçek bir üçüncü göz olduğunu ve bizlerde de evrim sürecinde epifiz bezine dönüştüğünü öğrendim. Metafizik varlıkları hangi organımızla algıladığımız ile ilgili teorim de suya düşmüş oldu ama başka bir algı aracımız olduğunu düşünüyorum çünkü yaşadığım deneyimler inkar edilemeyecek kadar gerçek benim için. Hayatın her alanında her konuya bilimsel açıdan da yaklaşıyorum fakat bilim her konuda net cevaplar veremiyor henüz. Siz haklı olarak kanıt istiyorsunuz ama metafiziksel olayların sahte olduğuna dair kanıtımız da yok henüz.

 

Öncelikle, objektif yorumun ve görüşlerin için çok teşekkürler. Burada en azından, epifiz bezinin mistik bir olayla bağlantısı olmadığını açığa çıkardık ve bu konuyu okuyacak kişilerin yanlış bilgilere yönlenmesini engelledik. İnsanlar için en kötü şey kirli bilgidir.

 

Bilimin herşeyi açıklayamadığı konusundaki şüpheciliğinizi anlamakla beraber, aynı şüpheciliği kendi deneyimleriniz için de duymanızı tavsiye ederim. Tarih boyunca hem mistisizm hem de bilimde pek çok yanılgı, insanların şüpheciliği sayesinde ortaya çıkmıştır ve bu şüphecilik sayesinde insanlar herzaman o konu için daha rasyonel açıklamalar üretebilmiş ve uygarlığımızı bir adım ileri taşıyabilmişlerdir. O yüzden her konuda şüpheci olmakta fayda var.

 

Şimdi neden kendi deneyimleriniz konusunda şüpheci olmanızı tavsiye ediyorum? Benim şu ana kadar elde ettiğim veriler sonucunda, kendi beyninizi halüsinasyon görme konusunda eğittiğiniz kanısına vardım. Peki neden böyle bir kanıya vardım? Daha önceden bahsettiğim üzere, beyin süper bir illüzyon (hem uyku hem uyanıklık sırasında) ve sebep-sonuç kurma makinesidir. Beyin halüsinasyon ve gerçek arasında ayırım yapmayacaktır. Buna örnek olarak uyku esnasında “erekte olma ve boşalma” örneğini verebiliriz. Beyin uyku esnasında gördüğü rüyanın etkisini bir sonuca bağlar. Dolayısı ile uykumuzda gördüğümüz bir olay neticesinde beyin vücuda belli hormonları salgılatabilir ve vücuda boşalma emri verebilir.

 

Bu olayın tam tersi de gerçekleşebilir. Yani bir duyumuzun aktif olması sonucunda, beyin halüsinasyonu da yönlendirebilir. Mesela; bir varlık çağırma ritüeli yapıyorsun diyelim. Ritüel esnasında kol kasın seğirse, beyin bunu bir sebep-sonuç ilişkisine oturtmak isteyecektir ve halüsinasyonu "o varlığın gelip koluna dokunduğu" şeklinde yönlendirecektir. Oysaki sen bunu “inkar edilemeyecek kadar gerçek bir deneyim” olarak nitelendiriyor olabilirsin.

 

Halüsinasyondan organ aktivitesine boşalma örneğini vermiştim.

Organ aktivitesinden halüsinasyon yönlendirmesine ise; “uyuyan bir kişinin çevresinden duyduğu gerçek sesleri rüyasında görmesi” örneğini verebilirim. Mesela siz uyurken pencerenizin önünde kuşlar ötüyor olabilir fakat siz rüyanızda kendinizi bir cennet bahçesinin ortasında kuşlarla birlikte dans ederken görüyor olabilirsiniz. Sanıyorum ki herkese olmuştur buna benzer bir olay.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

@vitrioltool

 

Bana özel mesajda yazdıkların ile bu başlık altında yazdıklarını birleştirerek birşeyler sormak istiyorum.

 

Özel mesajda bana, Maji öğretilerinde belli formüller ezberleyip, evren yasalarını belli yöntemler ile tanımladığınızı söyledin. Hatta entropi gibi kavramları hem fizik, hemde metafizik perspektifinden inceliyorsunuz. Sanıyorum ki burada sistematik olan ve bilimsel yönteme benzer bir yöntem kullanıyorsunuz.

 

Biz fiziksel büyüklükleri tanımlarken bunları belli birimler ile tanımlıyoruz. Bu sayede örneğin; kuvvet ile kütlenin ayrımını yapabiliyoruz ve bunların birbirleri ile olan ilişkisini yine birimler üzerinden tanımlayabiliyoruz.

 

Bu bağlamda uluslar arası birim sisteminde Enerji için Joule [J] birimini kullanıyoruz. Yani birimi Joule olan herşey enerjidir.

 

Yukarıda bana en son yazdığın iletide çember çizerek kötü enerjileri uzakta tuttuğunuzu söyledin. Burada belli "fiziksel veya metafiziksel" büyüklükler arasında bir sınıflandırma yaptın ve adına "kötü enerji" dedin. Bu "kötü enerji" ile bizim "fiziksel anlamdaki enerji"nin Majikal Sistemdeki birimleri aynı mıdır? Bu "kötü enerji"nin yine fiziksel anlamda bildiğimiz "madde" üzerinde iş yapabilme kabiliyeti var mıdır?

 

Mesela daha önceden iyi korunma sağlanamazsa, su borularının falan patlayabileceğini söylemiştin. Su borularını patlatan şey bu "kötü enerji" midir?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

@Burccu

 

Her mesaja üşenmeden, uzun ve detaylı cevaplar verdiğin için ben de teşekkür ederim. Bilimsel terimlerde altyapın sağlam. Amacının burada birilerini aşağılamak veya inançlarını yıkmak olmadığı ortada. Farklı bakış açıları bir araya gelecek ki gerçek ortaya çıksın.

 

Ama halüsinasyon ile gerçeği ayırt edebildiğimi düşünüyorum. Deneyimlerim genelde uyanık halde meydana geldi ve dediğim gibi burada detaylara girmek istemiyorum çünkü ulu orta her şeyi söylemek huyum değil. Şunu da belirteyim, benim deneyimlerim demonlar kategorisine girmiyor ve bu konu şimdilik ilgi alanım değil. Bu güne dek bir çok kez halüsinasyon gördüm ve zaten bu sebepten ötürü halüsinasyon ile gerçek deneyimi ayırt edebiliyorum. Rüyaların hormonlarımız ile bağlantılarını da biliyorum tabi ama metafizik deneyimleri bu kadar basite indirgeyemem. Ve son olarak, ben yaşadığım her deneyime zaten şüphe ile bakıyorum ve 'şimdilik' bu konunun net bir sonuca varmasını beklemiyorum.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

@vitrioltool

 

Bana özel mesajda yazdıkların ile bu başlık altında yazdıklarını birleştirerek birşeyler sormak istiyorum.

 

Özel mesajda bana, Maji öğretilerinde belli formüller ezberleyip, evren yasalarını belli yöntemler ile tanımladığınızı söyledin. Hatta entropi gibi kavramları hem fizik, hemde metafizik perspektifinden inceliyorsunuz. Sanıyorum ki burada sistematik olan ve bilimsel yönteme benzer bir yöntem kullanıyorsunuz.

 

Biz fiziksel büyüklükleri tanımlarken bunları belli birimler ile tanımlıyoruz. Bu sayede örneğin; kuvvet ile kütlenin ayrımını yapabiliyoruz ve bunların birbirleri ile olan ilişkisini yine birimler üzerinden tanımlayabiliyoruz.

 

Bu bağlamda uluslar arası birim sisteminde Enerji için Joule [J] birimini kullanıyoruz. Yani birimi Joule olan herşey enerjidir.

 

Yukarıda bana en son yazdığın iletide çember çizerek kötü enerjileri uzakta tuttuğunuzu söyledin. Burada belli "fiziksel veya metafiziksel" büyüklükler arasında bir sınıflandırma yaptın ve adına "kötü enerji" dedin. Bu "kötü enerji" ile bizim "fiziksel anlamdaki enerji"nin Majikal Sistemdeki birimleri aynı mıdır? Bu "kötü enerji"nin yine fiziksel anlamda bildiğimiz "madde" üzerinde iş yapabilme kabiliyeti var mıdır?

 

Mesela daha önceden iyi korunma sağlanamazsa, su borularının falan patlayabileceğini söylemiştin. Su borularını patlatan şey bu "kötü enerji" midir?

 

Burada bahsedilen enerji, fiziki evrende madde üzerinde iş yapabilecek türde bir enerji değildir. Bu enerji fiziki dünya dediğimiz şuan yaşamakta olduğumuz evrene tesirini direkt değil, indirekt yolla sağlamaktadır. Öyle ki burada bahsedilen enerji aslında bir enerji değil maddedir, maddenin daha ileri tekamülündeki hali olarak karşımıza çıkar. Maddenin ilk ve en gelişmemiş hali amorf maddedir ve şuan insanların bu maddeyi ve ilk atomu algılayabilecek düzeyde bilimsel teknikleri bulunmamaktadır. Daha sonra evrende var olan her enerji, her madde, her rezonans ve zaman amorf maddenin farklı tesirler altında kalmış, farklı gelişmişlik seviyelerindeki hallerinden oluşmuştur. Isı enerjisi aslında bu anlamda bakıldığında bir maddedir, ve bu maddenin şuan bilim tarafından kavranabilen kısmının haricinde daha az gelişmiş ve daha çok gelişmiş halleri aynı anda evrende bulunur. İnsan duyguları da aynı şekilde maddenin ileri tekamül seviyesindeki halleridir, maddedirler, lakin bilim henüz bunu kavramakta yetersizdir.

 

Burada bahsettiğim "kötü" kavramı sizin de anlayabileceğiniz üzere öznel bir tabirdir, çünkü madde tektir, özünde iyi veya kötü enerjiler yoktur. Majisyenin kendisini veya o an yaptığı çalışmayı olumsuz etkileyebilecek olan enerjileri kastetmiştim. Bu tür enerjilerin düşük tekamül seviyesindeki halleri evrenimizde bulunup maddeler arası etkileşime sebep olabilir. Lakin büyüde evrenimizde maddeler üzerinde iş yapabilecek olan enerjilerden değil, bu enerjilerin daha ileri tekamül seviyesindeki hallerinden yararlanılır ve sakınılır. Dolayısıyla bu kastedilen enerjilerin evrenimizde algılayabildiğimiz maddeler üzerinde herhangi bir direkt tesiri olamaz. Bu enerjilerin evrenimize ilk tesirleri astral planda başlar ve zincirleme reaksiyona benzer şekilde devam eder.

 

Not: Bu görüşler kişiden kişiye farklılık gösterebilir. "Boyut" kelimesi kullanılmaktan özellikle kaçınılmıştır. Benzer görüşleri savunan ve ardında güzel kitaplar bırakan Bedri Ruhselman'ın eserlerini incelemenizi tavsiye ederim.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

@vitrioltool

 

Şimdi işin aslını söylemek gerekirse; biz fizikçiler de maddeyi enerjinin bir hali olarak tanımlıyoruz (meşhur E=mc^2 formülü). Temel olarak aralarında fark yok. Enerji maddeye, madde enerjiye dönüşebilir.

 

Senin burada madde olarak tanımladığın şeyin ise Majikal öğretilerdeki manasını kavrayabildiğimi sanıyorum. "Amorf Madde" olarak tanımladığın şeyi ise "süpersimetri teorileri" altında tanımlayabiliyoruz. Tabi biz bu tanımladığımız şeye madde ismini vermiyoruz çünkü fizikte sadece kütlesi olan enerji formuna biz madde diyoruz. Şu süpersimetriyi biraz açayım çünkü "maddenin tekamülleri" diye anlattığın şeyleri biz matematiksel formüllerle açıklayabiliyoruz.

 

Evrenizimde temel olarak 4 tane kuvvet türü bulunmaktadır. Bunlar 1)Gravitasyon, 2)Elektro-manyetizma, 3)Zayıf nükleer kuvvet, 4)Güçlü nükleer kuvvet. Bizim evrenimiz içinde var olan herşey bu 4 temel kuvvetin yarattıkları enerji alanlarının birbirleri ile etkileşimi sonucunda meydana geliyor. Bigbang'den önce bu 4 temel kuvvetin bir süpersimetri halinde bulunduğunu düşünüyoruz (düşünüyoruz derken; bunları bize düşündüren şey, yaptığımız matematiksel hesaplamaların sonuçlarıdır. Felsefe yaparak düşündüğümüz birşey değil). İşte bu "süpersimetri hali" senin adlandırdığın "amorf madde" olacak ki; bu süpersimetrinin birşekilde kırılması ile bigbang oluşuyor ve senin deyiminle maddenin tekamül süreci başlıyor. Biz bu tekamül sürecine fizikte "evrim yasası" diyoruz (Evrim teorisi ile karıştırılmasın).

 

Birde tanımlayamadığımız fakat etkisini gözlemleyebildiğimiz 2 enerji türü var ki; bunlara da "karanlık madde" ve "karanlık enerji" diyoruz. Kimi bilim adamları bu 2 enerji türünün evrenimizin içinde bulunduğunu, kimiside evrenimizin dışından etkiyen kuvvetler olduğunu savunur (ben evren dışından olduğu kanaatindeyim). Karanlık madde pozitif gravitasyon etkisi yapıp galaksileri bir arada tutarken, karanlık enerji de negatif gravitasyon etkisi yaparak galaksileri birbirinden uzaklaştırıyor. Burada şuraya varmak istiyorum ki; evren içinden veya dışından olsun, makro boyuttaki etkisini direkt veya indirekt olarak gözlemleyemediğimiz bir enerji türü yok. (Boyut kelimesini büyüklük-küçüklük anlamında kullanıyorum. Yani makro boyut gözümüzle görebildiğimiz şeyler, mikro boyut ise gözümüzle göremediğimiz atomlar falan)

 

Şimdi olayı biraz da mikro alemde irdeleyelim. Mikro boyuttaki olayları "kuantum mekaniği" ile inceliyoruz. Kuantum alanında ciddi anlamda belirsizliklerimiz var fakat bir o kadar da emin olduğumuz şeyler var. Lafı fazla uzatmadan kısa bir örnek vereceğim. Eğer verdiğim örnekte anlaşılmayan bir yer olursa, daha sonra farklı örnekler verebilir ve konuya daha detaylı girebilirim. Herhangi bir atomaltı parçacığın herhangi bir kuantum özelliğini (mesela o parçacığın spini) inceliyoruz diyelim. Deney ortamını hazırladın ve parçacığın spininin yönünü saptadın. Diyelim ki bu parçacığın spini aşağı yönü gösteriyor. Deney ortamında bir değişiklik yapmadığın sürece (!) bu parçanın spini sonsuza dek aşağı yönü göstermeye devam eder. İstediğin zaman, istediğin kadar ölçümünü yapabilirsin. Parçanın spini deney ortamında değişim olmadığı sürece (!) hiç değişmez. Şimdi senin bahsettiğin enerjilerin indirekt etkileri olsa idi, biz bu etkileri parçacıkların kuantum özelliklerinde gözlemleyebilirdik. Çünkü burada deney ortamını sabit tutarak (senin söylediğin evren dışı enerjilere herhangi bir müdahalemiz yok. Burada dikkatini çekerim) her gözlemimizde bir önceki gözlemimizi onaylıyoruz. Bu onaylama işlemi yapılan deneyin tasdiklenmesi anlamına gelmektedir ki; bilim yapabilmemizi ve insanlara kanıt sunmamızı sağlayan şey de budur. Sözünü ettiğin enerjilerin indirekt etkisi mikro boyutta kendini gösterse idi, bu etkileri de makro boyutta olduğu gibi dolaylı yoldan gözlemleyebilirdik.

 

Birde insan duygularının da maddenin bir tekamül hali olduğunu söylemişsin. Bu kesinlikle mümkün olamaz, çünkü duygu dediğin şey; vücutta gerçekleşen bir takım biyokimyasal tepkimelerin beyin nöronlarına elektriksel iletimi sayesinde meydana gelir. Duygu, bu sinirsel iletimin beyin tarafından algılanış biçimidir. Şimdi bu konuyu kanıtlamak için zihinsel bir deney yapalım;

 

İki tane insan olsun. Birisi normal ve sağlıklı, fakat diğeri ise bitkisel hayatta. Bu iki insan arasındaki tek fark; birinin beyin fonksiyonları sağlıklı işliyor, diğerinin ise bozuk. Birisi mutlu olup, üzülebiliyor ama diğeri yapamıyor. Şimdi burada sağlıklı olan insanın sadece "beyin fonksiyonları farkı" sayesinde "kendi deyiminle" madde ürettiğini savunuyorsun ki; böyle birşey mümkün değildir ve termodinamik yasalarına aykırıdır. Yoktan madde veya enerji var olamaz. Dolayısı ile söylediğin şeyin mümkünatı yok.

 

Bu açıklamalardan sonra şunu sormak istiyorum; bu bahsettiğin enerjiler astral düzlemde bir zincirleme tepki yaratarak, dünyada indirekt etki gösteriyor dedin. Bu indirekt etkilerin sonuçlarını ritüelden bağımsız birisi görebilir mi?

Mesela, başarılı bir ritüel yaptınız diyelim. Ritüel bittikten sonra sokaktan geçen rastgele bir adamı çağırıp, bu indirekt etkinin neticesini adama gösterebilme ihtimaliniz var mı?

  • Beğeni 1
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Amophous solid diye bir ifade var, kristallenmemis materyaller icin kullaniliyor ama amorf madde diye bir sey duymadim hic. Bununla ilgili kaynak paylasilirsa sevinirim.

 

Biz ilk ve şekillenmemiş maddeyi ki onu madde olarak da görmüyoruz, aynı sayın Burccu'nun da söylediği gibi, amorf madde isminden farklı bir isimle çağırıyoruz. Bu ismi paylaşmam olası olmadığı için en yakın anlamda Bedri Ruhselman'ın 1959 yılında kaleme aldığı İlâhî Nizam ve Kâinat (ISBN:6056384509) isimli kitabının ilk elli sayfasında iyice açıkladığı amorf madde ismini referans aldım.

 

@Burccu

 

Oldukça istisnai durumlar dışında bu bahsedilen enerjilerin evrenimizdeki mikro parçacıklara bir tesiri yoktur. Bu istisnai durumun bir bilim adamının araştırmasına denk gelme ihtimalini hesaplamak bile mümkün değildir, ayrıca böyle bir tesir olduğunda zaman da etkilenir. Söylediğim gibi bu enerjiler evrenimizdeki maddeler üzerindeki etkilerini indirekt olarak gösterirler.

 

İnsan ve hayvan duyguları evrenimizden başka evrenlerde de bulunan daha az ve daha çok tekamül seviyelerine sahip olan maddeler/enerjilerdir. Yalnız evrenimizde ve evrenimizden daha düşük tekamül seviyesine sahip evrenlerde bu enerjiler/maddeler duygu olarak adlandırılamaz, duygu bazı maddelerin ileri tekamül seviyesindeki halidir. İnsan bedeninde duyguyu oluşturan biyokimyasal hareketler dışında bu biyokimyasal hareketlerin sebebini oluşturan koordinasyon merkezleri vardır. Bu koordinasyon merkezleri insan vücudundan dışarı elektromanyetik etkileri olmayan bir tür enerji yayar ve çevredeki enerjileri yakalar. Bu sayede beyindeki biyokimyasal aktiviteler sonuçlandırılır. Bu alanda yapılmış bir bilimsel araştırma var mıdır bilmiyorum ancak elimizdeki bilimsel teknikler şuan için duygu maddesini analiz edecek düzeyde değildir. Ayrıca insan vücudunun madde ürettiğini hiçbir zaman söylemedim, var olan maddeyi alır, dönüştürür ve kayıplı olarak geri verir, termodinamiğe aykırı bir durum yok ortada.

 

Elbet ki çoğu ritüel, ritüeli gerçekleştiren kişi haricindeki insanları da etkiler. Bazı ritüeller/büyüler sırf bu amaçla yapılır. Gözlemlenmesi tabi ki mümkündür, aksi taktirde büyü bozma diye yaygın bir terim olmazdı dilimizde.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

@vitrioltool

 

Kuantum alanında bilim adamları tarafından yapılmış sayısız deney var. Fakat yine de bütün evreni düşündüğümüzde yapılan bu deneyler, koskoca bir okyanustaki kum tanesinden ufak kalır. Dolayısı ile bu kadar nadir gerçekleşen bir olayı gerçekten de fark edemiyor olabiliriz. Fakat dünya şartlarında düşünürsek; bu mikro boyuttaki etkileşimlerin milyonlarca bilim adamının detaylı deneylerine denk gelmeyip, sınırlı sayıdaki Majisyenlerin ritüellerine denk gelme olasılığı ciddi anlamda bir sıfırdır.

 

Canlı ve cansız olan tüm varlıklar mutlak sıfırın (sıfır Kelvin) üzerindeki sıcaklıklarda entropi üreteceği için elektromanyetik radyasyon yayarlar. Ayrıca insan vücudunda oluşan biyokimyasal tepkimeler, adından da anlaşılacağı üzere aslında birer kimyasal tepkimedir. Bu kimyasal tepkimelerin aynıları biyolojik olmayan ortamlarda, yani laboratuvarlarda oluşturulabilir. Yani bu duygu maddesi vücutta oluşan tepkimelerin bir sonucu ise, aynı tepkimeleri laboratuvar ortamında da analiz edebiliriz. Ve bu tepkime sonucunda açığa çıkacak toplam enerji miktarını ölçebiliriz. Eğer senin iddia ettiğin gibi bilmediğimiz bir enerji türü olsa idi; şimdiye kadar yapılan kimyasal tepkime analizlerinde ortaya eksik miktarda enerji çıkardı. Oysaki böyle bir durum söz konusu değil.

 

Bir önceki yazımda belirttiğim gibi evrende 4 temel kuvvet vardır ve bu kuvvetlerin etkileşimi sonucunda hangi enerji türlerinin meydana geldiğini çok iyi bilmekteyiz. Eğer etkisini dolaylı ve dolaysız göremediğimiz, ölçemediğimiz, sınıflandıramadığımız bir enerji türü olsa idi; termodinamik yasalarımız bu kadar mükemmel çalışmazdı.

Her zaman giren enerji, çıkan enerjiye eşittir ve bu eşitliği bozacak mistik bir enerji türü yoktur. Dolayısı ile vücudumuz elektromanyetik ışıma yapar ve bu ışıma türünü beynin algılayacak reseptörleri de yoktur.

 

Bu amorf maddenin tekamülüne neden olacak mekanizma nedir? Amorf maddenin denge hali hangi sebepten dolayı bozulur?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

@Burccu

 

Söylediğiniz gibi, ben de insanlık tarihinden bu güne kadar hiçbir majisyenin bu olaya tanık olduğunu düşünmüyorum. Ama gelişmiş bir varlığın yardımı ile astral kayıtlar incelendiğinde bu olaylar görülebiliyor.

 

Tüm evrenlerin zaman maddesi de dahil olmak üzere büyük bir resim olarak çizildiğini düşündüğümüzde tüm evrenlerdeki tüm maddeler aynı anda aynı yerde olarak görülür. Maddenin tüm tekamül seviyelerindeki halleri aynı anda var olmaktadır, çünkü evrenlerarası zaman farklı işlemektedir. Lakin biz bu evrenlerden yalnızca birinde var olan maddelerin bileşiminden oluşan basit bir organizmayız ve bu maddelerin yalnızca belirli tekamül seviyelerindeki hallerini deneyimleyebiliyor, ölçebiliyor ve tanıyabiliyoruz. Bizim tanıyabildiğimiz tekamül seviyesinin altındaki ve üstündeki maddeler bu yüzden elektromanyetik radyasyon yaymaz. Ancak entropi tüm evrenlerde kaçınılmaz olduğundan ötürü düşük ve yüksek tekamül seviyesindeki maddeler entropiye daha farklı tepkiler verirler ve gerekli ölçüm aletleri üretilebildiği müddetçe bu tepkiler gözlemlenebilir, ölçülebilir.

 

Kimyasal tepkimeler laboratuvar ortamında oluşturulabilir elbette lakin bilim henüz duyguların tam olarak işleyiş mekanizmasını çözmüş, taklit edebilmiş veyahut bir denekte sahte duygu oluşturabilmiş değildir. Eğer aksini iddia ediyorsanız ilgili makaleleri görmek isterim. Ayrıca duygu maddesi biyokimyasal tepkimelerin bir sonucu değildir, burada bir yanlış anlaşılma var sanırım. Daha doğrusu biyokimyasal tepkimeler duygu maddesinin sonucudur. Yani tümevarım değil tümden gelim kullanmamız gerekir. Duygu enerjisi/maddesi doğada her zaman vardır, sadece vücuda girer, analiz edilir, gerekli kısmı dönüştürülerek auraya katılır ve geri kalanı vücuttan atılır. Bu işlem sürekli gerçekleşir. Dönüştürülen duygu enerjisi biyokimyasal tepkimelere katılmaz, direkt olarak etki etmez bu yüzden de söylediğiniz şekilde keşfedilebilmesi olanaksızdır. Bu mekanizmanın bilimsel tekniklerle hiçbir zaman kavranamayacağını düşünmüyorum, aksine sizin de söylediklerinizle teyit edebileceğimiz üzere sonuca pek de uzak değiliz.

 

Etkisini dolaylı ve dolaysız göremediğimiz, ölçemediğimiz, sınıflandıramadığımız bir enerji türü olsa idi sadece termodinamik değil fizik ve matematik kuralları da bu kadar mükemmel çalışmazdı. Mesela Mars'a insansız araçlar gönderebiliyoruz bugün, eğer söylediğiniz şekilde maddeye etki eden göremediğimiz bir enerji türü olsaydı bu kadar hatasız ölçümler yapamazdık. Demek bizim evrenimizdeki maddelere tesir eden algılayabildiğimiz her enerji türünü algılayabiliyoruz. Maddelere tesir etmeyen enerjiler var ise de bunları henüz bilmiyoruz. Bu konuda mutabık olduğumuzu düşünüyorum.

 

Beyin daha önce de söylediğim gibi elektromanyetik ışımaları algılayamaz, duyguları algılayan ise insan beyni değildir.

 

Amorf madde hakkında daha derin sorular sormanız sizi tatmin edecek cevaplar almanızı zorlaştıracaktır. Çünkü bundan sonrası algı sınırlarımızın ötesine geçmekte ve kişiden kişiye görüş farkları derinleşmektedir. Benim cevap vermemi istiyorsanız vereceğim cevaplar öznel olacaktır. Ancak uzun ve teknik terimler olmadan anlatılamayacak bir konu olduğundan bu işlerin dışındaki birisine bu durumu izah etmeye çalışmak çocuğa masal anlatmak gibi olacaktır. Bu yüzden bu konuyu kendiniz araştırmanızı tavsiye ediyorum.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

"...Bu ışık patlamalarını hâlâ zaman zaman yaşıyorum. Yeni bir fikrin zihnimde parıldayıvermesi gibi durumlarda ortaya çıkıyor. Ama artık eskisi kadar heyecan verici değil bu, eskiye nazaran daha etkisiz. Gözlerimi kapattığımda, ilk önce mutlaka çok koyu ve tek tonlu bir mavi fon görüyorum. Tıpkı açık ama yıldızsız bir gecede olduğu gibi. Birkaç saniye içinde bu alan parıltılar saçan ve bana doğru ilerleyen yeşil ışıltılarla doluyor. Neden sonra sağ tarafımda birbirine paralel ve yakın ışınların oluşturduğu iki ayrı sistem görüyorum. bu iki sistem birbirleri ile dik açı oluşturacak şekilde duruyorlar; sarı, yeşil ve altın renklerinin hakim olmasına karşın, her türlü rengi içeriyorlar. Sonra bu çizgiler daha da parlaklaşmaya başlıyor ve her yere parıltılar saçan belirgin noktalar serpiliyor. Bu resim yavaş yavaş görüntü alanımdan çıkıyor ve sola doğru kayarak yok olup gidiyor, yerini pek de hoş olmayan ölü bir griliğe bırakıyor. burayı çabucak kabaran ve kendilerine canlı formlar vermeye çalışıyormuş gibi duran bulutlar doldurmaya başlıyor. İşin ilginç yanı şu ki, ikinci aşamaya geçilinceye değin bu griliği belirgin bir şekle benzetemiyorum. Her seferinde, uyuyakalmadan az önce, gözlerimde kimi şeylerin ya da insanların görüntüleri canlanıyor. onları gördüğüm anda anlıyorum ki bilincimi yitirmek üzereyim. Eğer ortaya çıkmıyorlarsa ya da bunu reddediyorlarsa biliyorum ki bu uykusuz bir gece geçireceğim anlamına geliyor..."

 

"...Beş duyusunun aşırı hassaslaşması ve bundan dolayı çektiği sıkıntılar konusunda şöyle demiştir; "Yakından ve uzaklardan gelen kükreyen sesler beni korkuya sürüklüyordu ve bunların ne olduğunu bir türlü ayırt edemiyordum. Güneş ışınlarının önü periyodik olarak kesildiğinde bu beynim üzerinde öylesine büyük bir güç alanı yaratıyordu ki kendimden geçiyordum. Bir köprü ya da bunun gibi bir yapının altından geçebilmek için tüm irademi zorlamam gerekiyordu çünkü kafatasım üzerinde dayanılmaz bir basınç hissediyordum. Karanlıkta bir yarasa kadar duyarlı olabiliyordum, metrelerce uzaklıktaki bir nesnenin varlığını alnımda hissettiğim bir ürperti sayesinde fark edebiliyordum..."

 

“Doğa birçok yolla aynı sonuca ulaşabilir. Sonsuz bir okyanus ortamında tümüyle yayılan fizik dünyasında bir dalga gibi, yani organizmalar dünyasında, yaşamda, zaman zaman ileriye doğru ilerlemeye başlayan bir impuls belki zaman zaman ışık hızıyla, belki de asırlardır yavaşça insanlar için tasavvuru bile edilemez bir karmaşıklık süreçlerinden geçerken yavaşlıyor gibi görünüyor. Fakat tüm formlarda, tüm evrelerde, doğanın enerjisi sonsuza kadar mevcut bulunmaktadır. Geçmiş zamanlarda bir tiranın (zorba bir hükümdarın) gözü üzerine düşen uzak bir yıldızdan gelen tek bir ışık ışını onun hayatının seyrini değiştirmiş olabilir, belki de ulusların kaderini de değiştirmiştir, belki de Dünyamızın yüzeyini dönüştürmüştür, bu yüzden akıl almaz bir şekilde, tasavvuru yapılamaz bir karmaşıklıkla Doğa’da süreçler işliyor.“

“Benim beynim sadece bir alıcıdır (reseptör). Evrende, bilgiyi, gücü ve ihamı ondan aldığımız bir öz var. Bu özün sırlarına nüfuz etmedim, ama var olduğunu biliyorum.”

 

Nikola Tesla

 

***

 

Albert Einstein birçok yazısında panteist eğilimler sergiler, kişileştirilmiş bir tanrıya inanmadığını belirten "Asla doğaya bir amaç ya da hedef ya da insanmerkezci (antroposantris) olarak anlaşılabilecek herhangi bir şey yüklemedim" sözü, Spinoza hayranlığını belirttiği yazısı "Evren'in harikulade düzenlenmiş olduğunu ve belli yasalara uygun hareket ettiğini görüyoruz ama bu yasaları sadece bulanık bir şekilde anlayabiliyoruz. Spinoza’nın panteizmine hayranım, ama onun modern düşünceye katkısına çok daha fazla hayranım, çünkü o ruh ve bedenî iki ayrı şey değil de bir bütünmüş gibi gören ilk filozoftur" ve "Tanrıya inanıyor musun?" sorusuna verdiği cevap "Varolanların düzenli uyumunda kendini gösteren Spinoza’nın Tanrısı’na inanıyorum, insanların kaderiyle ve eylemleriyle ilgilenen bir Tanrı’ya değil."

 

 

Geleceğin dini, kozmik bir din olacak. Bu din, teoloji ve dogmalardan uzak olup, kişisel tanrıya üstün gelecek.

 

Albert Einstein

 

***

 

Evren bir kaos sonucu oluşamaz. Bu nedenle tanrı tarafından tasarlanmıştır. Yerçekimi gezegegenlerin nasıl hareket ettiğini açıklıyor yoksa gezegenleri neyin yörüngeye soktuğunu değil…herşeyi tanrı yönetir.

 

Newton

 

 

***

 

Bilim adamları cehalet dağını aştılar, en yüksek tepeye tırmandılar, ancak en üstteki kayaya çıkınca orada binlerce yıldır oturan ilahiyatçılarla karşılaştılar.

 

ROBERT JASTROW

 

***

 

Bazı sözleri derledim . Kendini bilim adamı sanan çok bilmişlerin , bazı bilim adamlarının sözlerini okumasında ve tartmasında fayda var. Görüşler elbette ki farklı olacak ama "metafizik yoktur" ,"bilmem ne yoktur ","bu yanlış şu yanlıştır ","kesinlikle yoktur" gibi düşüncelerle ilerleyebileceğini düşünenler var ama "Adam olacak çocuk b*kundan belli olur" diye bir laf vardır . Lafın kısası Burcu hanım yüksek lisansta daha başından evreni çözdüğünü düşünmesi ilginç. Psikiyatristler tarafından analiz edilmesi gereken insan profiline sahiptir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gerçekten gözlerim yaşardı. Uzun zamandır böylesi güzel bir tartışmaya (aslında fikir alış-verişi daha doğru) denk gelmemiştim. İşlerim yüzünden biraz meşgulüm ama bu güzel tartışmaya en kısa zamanda dahil olmak niyetindeyim. Bu harika görüş , öneri ve soru-cevaplarınıza kendi adıma teşekkür ederim :)

  • Beğeni 1
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ben hatuna balam derim ya, gerçi kullanıcı adımda öyle ama ben bir düşmüş melek olduğu bilgisindeydim bu ismin. değişik şeyler riyavetleri varmış ve burada da demon siğili olarak belirtiliyor. bu şekilde birine isim vermek pek de iyi birşey olmaz o zaman sanırım?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

@breamseces

 

Yanıldığın şey şu ki; inançlı-inançsız bir sürü bilim adamı var ve tüm bunların kendilerine özgü farklı felsefi görüşleri var.

Biz bilim yaparken bilim adamlarının felsefi görüşleri üzerinden değil, teorileri üzerinden bilim yapıyoruz.

İnsanların felsefi düşüncelerine yaşadıkları devir ve toplumlar etki eder. Fakat deneyler aynı şartlar altında ne kadar tekrarlanırsa tekrarlansın, sürekli aynı neticeyi verirler. Bilimin en önemli temeli olan deney ve gözlemlerin neticeleri insanların yaşadıkları devir ve kültür düzeylerinden bağımsızdır.

Kısacası fikirler değişirken, gözlemler değişmez.

 

Aradaki farkı anlayabildiğini ve benim hakkımda yaptığın iğnelemelerin saçmalığını kavrayabileceğini umuyorum.

Forumda metafiziksel olduğu "iddia edilen" pek çok konuya yeterli yanıtları verebildiğimi düşünüyorum. Vaktim elverdiğince de yanıtlamaya devam edeceğim. Objektif görüşe ve analitik analiz yetisine sahip ve en önemlisi de gerçeği aramakla meşgul kişilerin, burada yapılan tartışmalardan insan aklına yatkın olan, rasyonel fikirleri ayırt edip, kavrayabileceklerini düşünüyorum.

 

Kendi hayal dünyalarında ve kendi yarattıkları illüzyonlarda kaybolup gitmekten zevk alan kişiler için ise yapacak bir şeyim yok. Benim burada bulunma amacım, gerçeği kavramak isteyen insanların saçma düşüncelere aldanmasını engellemek.

 

Ayrıca bir şeyi daha kavrayamadığınızı düşünüyorum ki; burada benim bilimsel çıkarımlarıma anti-tez üretmeyip, benim üzerimden kritik yaparak konuyu dağıtıyorsunuz. Konuyu dağıtmadan ciddi bir şekilde tartışmaya devam eden 1-2 kişi var sadece ki; bu kişilerden "vitrioltool" isimli arkadaşımızın son yazdığına hala cevap verecek vaktim olmadı. Kafamdaki bilgileri belli bir formatta toplayıp, düşüncelerimi en verimli şekilde aktarmak için vakit bulamadım (okul, ödev, tez, ıvır-zıvır nedenleri). Bu mesajımı okursa, kısa zamanda cevap vereceğimi de bildirmek isterim.

 

Özellikle "vitrioltool" isimli arkadaşımızla yaptığım tartışmanın bir çok kişiye "tartışmanın nasıl yapılacağı" konusunda örnek olacağını düşünüyorum. Moderatörümüzün de, bu tartışmanın "verimli bir tartışma" olduğu konusundaki yorumları beni ayrıca mutlu etti.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

@breamseces

 

Yanıldığın şey şu ki; inançlı-inançsız bir sürü bilim adamı var ve tüm bunların kendilerine özgü farklı felsefi görüşleri var.

Biz bilim yaparken bilim adamlarının felsefi görüşleri üzerinden değil, teorileri üzerinden bilim yapıyoruz.

İnsanların felsefi düşüncelerine yaşadıkları devir ve toplumlar etki eder. Fakat deneyler aynı şartlar altında ne kadar tekrarlanırsa tekrarlansın, sürekli aynı neticeyi verirler. Bilimin en önemli temeli olan deney ve gözlemlerin neticeleri insanların yaşadıkları devir ve kültür düzeylerinden bağımsızdır.

Kısacası fikirler değişirken, gözlemler değişmez.

 

Aradaki farkı anlayabildiğini ve benim hakkımda yaptığın iğnelemelerin saçmalığını kavrayabileceğini umuyorum.

Forumda metafiziksel olduğu "iddia edilen" pek çok konuya yeterli yanıtları verebildiğimi düşünüyorum. Vaktim elverdiğince de yanıtlamaya devam edeceğim. Objektif görüşe ve analitik analiz yetisine sahip ve en önemlisi de gerçeği aramakla meşgul kişilerin, burada yapılan tartışmalardan insan aklına yatkın olan, rasyonel fikirleri ayırt edip, kavrayabileceklerini düşünüyorum.

 

Kendi hayal dünyalarında ve kendi yarattıkları illüzyonlarda kaybolup gitmekten zevk alan kişiler için ise yapacak bir şeyim yok. Benim burada bulunma amacım, gerçeği kavramak isteyen insanların saçma düşüncelere aldanmasını engellemek.

 

Ayrıca bir şeyi daha kavrayamadığınızı düşünüyorum ki; burada benim bilimsel çıkarımlarıma anti-tez üretmeyip, benim üzerimden kritik yaparak konuyu dağıtıyorsunuz. Konuyu dağıtmadan ciddi bir şekilde tartışmaya devam eden 1-2 kişi var sadece ki; bu kişilerden "vitrioltool" isimli arkadaşımızın son yazdığına hala cevap verecek vaktim olmadı. Kafamdaki bilgileri belli bir formatta toplayıp, düşüncelerimi en verimli şekilde aktarmak için vakit bulamadım (okul, ödev, tez, ıvır-zıvır nedenleri). Bu mesajımı okursa, kısa zamanda cevap vereceğimi de bildirmek isterim.

 

Özellikle "vitrioltool" isimli arkadaşımızla yaptığım tartışmanın bir çok kişiye "tartışmanın nasıl yapılacağı" konusunda örnek olacağını düşünüyorum. Moderatörümüzün de, bu tartışmanın "verimli bir tartışma" olduğu konusundaki yorumları beni ayrıca mutlu etti.

 

 

Yeterli cevabı veremedin. Kestirip attın , kaçamak cevaplar verdin hatta hiç vermedin çoğu soruya.. Varlık geldiği zaman dünya kara deliğe girecek dedin , tekrar soruyorum neden ? Bunu bana bilimsel olarak kanıtla ve bunu deneyleyen gözlemleyen bir deney söyle. Kaç kere varlık geldi de dünya kara deliğe girdi ? Şuana kadar böyle bir şey yaşandı mı ? Yaşanmadıysa nasıl bunu söyleyebiliyorsun ?

 

Aksi takdirde uyduruk bilgilerinle senin apaçık bir şarlatan olduğunu söyleyeceğim.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

@breamseces

 

Sorduğun sorulara yeterli cevabı verdim. Daha sonra benim sorularımdan belli terimleri ayıklayıp, bu terimlerin ne anlama geldiklerini sormuştun en son. Sana burada kendi cevabımı alıntılıyorum:

 

 

Bunlar haricinde yukarıda bilimsel bazı terimler ile ilgili sorular sormuşsun. Fakat burası demonlar ile ilgili bir başlık ve dikkat ettiysen sürekli olarak insanlara demonlar ile ilgili soru sorup, edinebildiğim bilgiler doğrultusunda belli yorumlar yapmaya çalışmaktayım. Dolayısı ile sorduğun soruların tartışma yeri burası değil ve ayrıca başka insanlar da buraya demonlar ile ilgili bilgi edinmeye gelip karadelikler ile ilgili uzun uzun yazılar görünce, eminim ki hiç hoşlarına gitmeyecektir.

 

Bu nedenle eski medeniyetlerin teknolojileri veya bilimsel terimler hakkında uygun yerlerde uygun başlıkları açar, ve bu başlıkların linklerini bana özel mesaj yolu ile iletirsen, bu konular üzerinde de seve seve dilim döndüğünce yardımcı olurum.

 

Sen bu kadar cömert bir teklif karşısında "Yeterli cevabı veremedin. Kestirip attın , kaçamak cevaplar verdin hatta hiç vermedin çoğu soruya.." şeklinde iddialarda bulunursan bu noktadan itibaren artık benim sana verecek bir cevabım kalmamıştır ve bu iddialarının hepsi senin karaktersizliğini ortaya koyar.

 

Şimdi sana bir hikaye anlatayım: Bir zamanlar Isaac Newton diye bir insan yaşarmış. Newton günün birinde bir elma ağacının dibinde otururken, ağaçtan yere bir elma düşmüş. Daha sonra elmanın hangi doğa mekanizması nedeni ile yere düştüğü konusunda derin derin düşünmeye başlamış. Bu düşüncelerini kendisinden önce yapılmış olan bilimsel çalışmalar eşliğinde değerlendirmiş. Aylar boyunca çalışmış, geceler boyunca uykusuz kalmış. Fakat en sonunda üstesinden geldiği zorluklar meyvesini vermiş ve elde ettiği matematiksel denklemlerin neticeleri sonucunda şu açıklamayı yapmış: "Elmayı yere düşüren mekanizma ile gezegenleri Güneş'in etrafında döndüren mekanizma aynıdır."

Newton bu buluşu sayesinde yüzyıllar boyunca "tüm zamanların en dahiyane bilim adamı" şeklinde anılmış ve Newton yasaları Dünya'nın kaderini değiştirmiş. Hikayemiz de burada bitmiş.

 

Bu anlattığım hikayede dikkat edersen; Newton, birbirinden bu kadar alakasız görünen iki doğa fenomenini tek bir yasa altında açıklayabilmiş. Dolayısı ile biz bilim yaparken herşeye ayrı ayrı sonuçlar bulmak yerine, ayrı ayrı "gözüken" olayları tek bir sonuç altında birleştirmeye çalışıyoruz. Bilimde asıl olan budur.

Dolayısı ile "farklı iki evren arasında geçit açıldığı zaman" ne olacağına dair bir soru sorduğun zaman, aslında ben şunu duyuyorum:

 

"Birbirlerinden yalıtılmış iki sistem birbirleri ile temas haline geçince ne olur?"

 

Evrenler kapalı fiziksel sistemleridir. Farklı enerji düzeylerindeki sistemler temasa geçtikleri zaman yeni bir denge hali oluştururlar. Evrenlerin birbirleri ile tamasında oluşabilecek olayları nedenleri ile birlikte daha önceden zaten anlattım.

 

Newton otururken elma yere düştükten sonra, bunun sebebine dair genel bir çözüm bulmakla uğraşmak yerine manava gidip elma, armut, portakal, muz eline hangi mevye geçtiyse acaba bunlar da yere düşecek mi diye yere atmaya başlasa adama deli derlerdi.

 

Ama sen bana gelmiş diyorsun ki; sonucu ne olacağı belli olan birşeye dair kanıt göster. Yani git manava eline ne geçtiyse yere at diyorsun. Kanıt istiyorsan, kapalı herhangi iki sistemi birbirleri ile temas ettir ve gör.

 

Bir önceki mesajında değerli bilim adamlarının söyledikleri sözlerden çok güzel alıntılar yapmıştın. Bende bu mesajıma Newton ile başladım ve, senin manavda meyveleri teker teker yere atmakla uğraştığın sırada, yine O'ndan bir alıntı yaparak Newton ile bitirmek istiyorum:

 

"Her varlık türünün kendine özgü gizli bir özelliği bulunduğunu ve bu özelliğine dayanarak hareket edip belirgin etkiler yaptığını söylemek, aslında hiçbir şey söylememeye eşittir. Oysa doğa olaylarından iki yada üç genel kural çıkarıp ardından da tüm varlıkların özellikleriyle devinimlerini o belirgin kurallarla tanımlamak, işte bu büyük bir adım atmaktır."

-Isaac Newton, Optics

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

@apocalypse

 

 

Dünya üzerinde evrimleşmiş bir göz, adından da belli olacağı üzere fotonları algılayabilecek bir şekilde evrimsel bir süreçle ortaya çıkmıştır. Dolayısı ile körelmemiş bir üçüncü göz (eski, nesli tükenen omurgalılardan bahsediyorum), fotondan başka hiçbir şeyi algılayamaz. İnsanlarda ise körelmiş ve başka fonksiyona bürünmüş bu dokunun insan metabolizmasında oynadığı rol bellidir ve herhangi bir enerji türünü algılayan reseptörleri yoktur.

 

 

 

 

 

 

 

 

Eğer epifiz bezi herhangi bir insanda yukarıda belirttiğim üzere bir "aktivite" gerçekleştiriyorsa, bu o insanın fonksiyonel bazı bozuklukları olduğunu gösterir. Ayrıca epifiz bezinin Melatonin salgıladığını söylemiştim ve melatonin bir uyku hormonu olduğu için kişide "halisünasyon etkisi" yaratabilir.

 

 

Edgar Cayce adlı psişik ve transandantal medyumu olan ünlü şifacı adam endokrin bezleri hakkında şu etkileyici görüşlerde bulunuyor ;

 

Öncelikle birçok ezoterisyen ve bilim adamından ayrılarak , endokrin sistemi ve özellikle hipofiz bezini ruhun hafıza merkezi ( mekanı ) , karmanın taşıyıcıları ve ruhun gelişimi için gerekli dersler olarak niteliyor . Buna uygun şekilde bu bezleri , enerji kuşakları merkezleri olarak görüyor . Hem spiritüel uyumlanma hemde fiziksel dengeyi kontrol ettiğini söylüyor . Böylece onların büyük rolünün , çeşitli seviyelerde denge ve sağlık olduğunu söylüyor . Yani aynı zamanda psişik hemostazı korumak için ..

 

Mesela bu psişik hemostazın korunması için kişiler haberci rüyalar falan görebilirler . Başlarına gelecek olan travmatik olaylar ile yüzleşmeleri için . Ben mesela oldukça görüyorum bu haberci rüyaları , hatta yanıma gelen astral bedenleri ve enerji bedenleri falan . Materyal bilim bunu açıklayabiliyor mu ? , Eterik beden , astral madde hakkında ne kadar bir yetkinliğe sahipler ki sen reseptörlerin yokluğundan bahsediyorsun ?

 

Kuranı kerimdeki iç açıcı bir ayetten de örnek vereceksem . Biz her bir insana şuuru ona yaşamsal mekan olarak tasarladık ve verdik diye geçen bir ayet . Majikal teoride ise bilinçdışına imgelerin hazine evi denir . Çünkü insanlar büyük oranda kendi imgelemleri tarafından yönetilirler .

 

Bu sistemin evrimi ; tıpkı ayna-nöron sistemi gibi maymunlardan daha duyarlı olduğumuz söz konusu . Dünyada enkarne olduğumuz için , maddenin yoğun vibrasyonlarında da yavaş yavaş evrim geçirmemiz gerekiyordu . Ve materyalist bilim adamları bu olguyu bahane ve temel realite ilan ederek . Ruhsal idare merkezlerini görmezden gelmeye devam ediyorlar ..

 

Ruhsal evrim konusu . Aynı zamanda herkesin neden oldukça farklı bir zihinsel matrixe , yazılıma veyahut parmak izlerine falan sahip olduğunu söyleyebilecek olan tek yegane yetkinliğine güvenebileceğimiz bir perspektif ..

 

Aynı zamanda DDA ve majikal yetenekleri göz önüne alırsak , kimilerinin neden daha yetenekli olduğu sorusunada cevap verebilecek tek yegane yetkin perspektif .

 

 

 

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Edgar Cayce adlı psişik ve transandantal medyumu olan ünlü şifacı adam endokrin bezleri hakkında şu etkileyici görüşlerde bulunuyor ;

 

Öncelikle birçok ezoterisyen ve bilim adamından ayrılarak , endokrin sistemi ve özellikle hipofiz bezini ruhun hafıza merkezi ( mekanı ) , karmanın taşıyıcıları ve ruhun gelişimi için gerekli dersler olarak niteliyor . Buna uygun şekilde bu bezleri , enerji kuşakları merkezleri olarak görüyor . Hem spiritüel uyumlanma hemde fiziksel dengeyi kontrol ettiğini söylüyor . Böylece onların büyük rolünün , çeşitli seviyelerde denge ve sağlık olduğunu söylüyor . Yani aynı zamanda psişik hemostazı korumak için ..

 

 

Edgar Cayce'in bu görüşüne hiçbir majisyenin katılabileceğini düşünmüyorum. Özellikle de tüm medyumların hem spiritüalizm hem de spiritüalizmi aşan konularda belirttikleri görüşlere şüpheyle yaklaşmak ve daha derin araştırmak gerekir. Ruhun hafıza merkezinin vücutta bulunabilmesi imkansızdır, çünkü bu evrende ve diğer tüm evrenlerde ruh namına bir şey yoktur. Ruh vücutta belli bir merkeze tesir etmez, ruh vücuttaki tüm maddelere, tüm atomlara aynı anda tesir eder. Aydınlanma sonrasında beyinde bazı değişiklikler gözlemlenebilir lakin bu değişiklikler tüm beyni, tüm organizmayı kapsar. Yalnızca hipofiz bezini içeren özel bir değişim mevcut değildir. Karmada ise vücut yalnızca verici görevi görür, hipofiz bezinin bu verilerin iletilmesinde vücudun diğer organlarına nazaran belirli bir üstünlüğü yoktur. Organlarda majikal yönler aramak yerine majikal etkinin mikrokozmozda başladığı ilk evrelere bakmak daha realist bir yaklaşım olur.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

@sidar

 

Herhangi bir medyumun saçma iddiaları ile bilimin karşısına çıkarsan, bilim bu iddiaları anında çürütür.

Metafiziksel bir olgunun, fiziksel bir etki yarattığını söylüyorsun.

Yani meydana gelen bu fiziksel etkiyi Dünya'da ölçüp, test etme olanağımız var demektir bu.

Termodinamik yasaları bellidir ve toplam enerji her zaman korunur.

Veya etki-tekpi yasası vardır. Etki ile tepki birbirine eşittir.

İddia ettiğin metafiziksel olgular fiziksel bir etki yaratsaydı, termodinamik yasaları dahil hiç bir doğa kanununu tanımlayamazdık. Oysaki bu bu kanunlar mükemmel işlediği için, bilim yapabiliyoruz.

 

Şunu çok net söylemeliyim ki; evrende etkisini gözlemleyemediğimiz fiziksel veya metafiziksel herhangi bir olgu yoktur.

Bu, bu kadar net ve kesindir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Burcu hanım bilim evrenin sadece %5 ini anlamışken ne bu kibir

 

Yukarıda yazdıklarım daha açık ve net nasıl ifade edilebilir bilemiyorum.

Eğer bu yazdıklarımı anlayamıyorsan ya bilimi adam gibi öğreneceksin, ya bilimden gelen insanlara saygı göstereceksin.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Misafir
Bu konu artık başka yanıtlara kapalıdır.
×
×
  • Yeni Oluştur...