alternate_aya Oluşturma zamanı: Nisan 1, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Nisan 1, 2009 Vudu dininde (Benin'de vodun; Haiti' voudu; Dominik Cumhuriyetinde vudu olarak bilinir) bebeklere iğne batırmak gibi bir gelenek yoktur. Vudu dininin büyü pratikleri karmaşıktır ve batı afrikadan çıkıp Karayipler ve Amerika'ya gelmiştir.Çoğu ayinin amacı iğleştirmeye yöneliktir."vudu bebeğine" en yakın şey bocbeo adı verilen küçük delikleri olan tahta bir biblodur, iğleştirici enerji ince çubukların uygun deliklere yerleştirilmesiyle yönlendirilir. Popüler olmuş vudu bebeği efsanesi, büyücülükte kullanılan "poppet" (latincede "bebek" anlamındaki pupa'dan gelir) adı verilen avrupai bir kukladan kaynaklanmaktadır.Bunun kaynağıda koruyucu kuklalar olarak kullanılan kolossoi adındaki eski yunan bebekleridir.Bu kuklalar kil,bal mumu, mısır ve meyveden yapılır ve kişinin hayatının sembolü olurdu. O kuklaya ne yapılırsa o kişinin başınada aynılarının geleceğine inanılırdı.Kral 1. james bunlardan Demonology [şeytan bilimi] adlı kitanında {1603} bahseder. "[şeytan] son zamanlarda bizim dışımızdakilere bal mumunu ve kili pişirerek nasıl resim yapılacağını öğretmektedir.Bu nedenle ismini verdikleri insanları, yaptıkları kuklaları sürekli kaynatıp kurutarak aralıksız bir hastalığa sevk ederler" Avrupadaki yasaklanmış "kara büyü" pratiklerini vudu dinine mal edip hikayelerini zenginleştirmek için yamyamlık, zombiler ve insan kurban etmeyle ilgili şüphelerini de buna ekleyenler ilk sömürgeciler ve köle sahipleriydi. İşte vuduyu karanlık ve korkunç birşey olarak belleklere kazıyıp, yaygın kabul görmüş kanıyı şekillendiren ve ilk film yapımcılarıyla ucuz roman yazarlarının iştahını kabartanda bunlar olmuştur.İnsanalra iğne batırma ve acı çekme üzerine düşünme fikri hıristiyanlığa tamamen yabancı değildir.Daha dehşet verici olan Rönesans karşıtı bazı çarmaha gerilme heykelcikleri hayal gücüne gerek bırakmıyordu. Vudu hıristiyanlıkla barışıktır, iki gelenek gayet mutlu bir şekilde bir arada varolabilmektedir, yaygın bir haiti özdeğişi şöyle der "Haitililer %80 katolik %100 vududur." (Alıntıdır) kaynak cahillikler kitabı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Nisan 1, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 1, 2009 Vudu uygulamaları incelendiği zaman karşımıza geniş bir yelpaze seriliyor. En ilkel kaynaklarına indiğimizde, Afrika'nın çeşitli yerlerinde bazen gerçekten korkunç uygulamaların yer alığını görüyoruz. Vudu'da, Umbanda gibi her türlü kanlı kurbandan uzak duran tarikatlar olduğu gibi, horoz, tavuk, keçi ve domuz kurban eden, hatta, Ogun, Eşu ve bazı şer varlıklara köpek kurban eden tarikatlar da mevcuttur. Zaman zaman "iki ayaklı keçi" kurbanından da söz edilir. İki ayaklı keçi, insandır. İnsan kurbanlarının Vudu'nun karanlık geçmişinde yer yer uygulandığı gibi, günümüzde hiç uygulanmıyor demek acaba mümkün müdür? zira bunu kim bilebilir. Ancak, modern merkezlerde bunun sözü bile edilmez. Vuducular bu tür sorulardan hoşlanmazlar, bir cehalet örneğin dışında, inançlarına karşı bir hakaret olarak alırlar. Böyle uygulamaların kendi karanlık geçmişlerinde olduğunu bilirler, ancak örneğin Hıristiyanlığın geçmişinde yüz binlerce insan cadı veya büyücü diye diri diri yakılmadı mı? Ayinlerde kurbanların kesilmesi, kanın kullanılması çok eski uygulamalara dayanır. Bunun ökült gerekçeleri şöyle olduğu söylenir: kan hayat enerjisini ve bedensiz varlıkların maddi ortamda tezahür edebilmeleri için gerekli ektoplazmayı sağlar. Bunun yanında, tütsü, mum, alkol ve yakılan diğer organik maddelerde de aynı şekilde ektoplazma yayıldığı söylenir. Ayrıca dans etmenin de, atmosfere bu tür psişik enerjileri boşalttığı inanılır. Özellikle Batı'da Wica kültü, dansı bu amaçla kullandıklarını açıkça söylerler. Bu açıdan eğer bu tezin arkasında bir gerçek yatıyorsa, denilebilir ki atmosfere muazzam bir enerji yayılıyor. “‘Tanrılara adaklar ve kurbanlar güç verir’ ve kurbanlar ne denli fazla ve ihtişamlı olursa tanrılar o denli etkili olurlar.” “Uzak ve soluk, boğuk davul sesi sanki ormanın kalbinden yükseliyordu. Ses titreşimlerin dışında başka bir şeylerin varlığını hissetim. İlkel geçmişin o anla kaynaştığı, bilinmeyene doğru sürükleyen bir çekim gücü, hiç değişmeyen ritimli zonklamalarıyla beni çağırıyordu. “... yalnız bir davul, yalnız bir ruh tekrar ve tekrar “gel bana, gel bana, gel bana” diye çağırıyordu. İki yalın vuruş ve hemen ardından heyecan verici oyuk bir titreşim yayan sert ve büyüleyici tek bir vuruş...” Strange Altars, Marcus Bach (1) 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
alternate_aya Yanıtlama zamanı: Nisan 1, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 1, 2009 Voodoo (Vudu) Dini Voodoo, müritleri için "korku"nun ve "zafer"in iç içe girdiği bir yaşam tarzı... Afrika´nın Benin Cumhuriyeti´nde konuşulan bir etnik dil olan "Fon" dilinde "voo" içe bakış, "doo" ise "bilinmeyen" anlamına geliyor. Voodooistler Tanrı "Djo"ya inanıyorlar. "Evrensel nefesin efendisi" olan Tanrı Djo, dolaysız olarak insanların kaderiyle ilgilenemeyecek kadar büyük bir varlık... Bu nedenle her insan, Voodoo dininde, potansiyel bir hayvandan farksız olarak dünyaya geliyor. Başlangıçta, her insana rehber olarak bir ruh, yani "loa" veriliyor. Böylece, potansiyel olarak hayvandan farksız olan "insan", "ruhsal bir varlığa" dönüşüyor. Bu ruhsal varlık "birer küçük melek" olan üç ruhsal parçadan oluşuyor. İnsanın yaşamı boyunca bu ruhsal parçalarını kendi iradesiyle geliştirmesi ve mükemmelleştirmesi gerekiyor. Böylece "savunmasız" bir yaratık olan insanın yeniden "tanrı"ya dönmesi sağlanıyor. Voodoo dini, animist inançlarla da yakından ilişkili... Nitekim başlangıçta "birer küçük melek" olan üç ruhsal parça, tapınaklardaki özel odalarda, kilden yapılmış kavanozlar içine konuluyor. Amaç, onları kötü ruhlardan, büyücülerden korumak... Kişi öldüğünde, bu kavanoz kırılıyor ve serbest kalan ruh parçaları, cansız bedenin etrafında yedi gün boyunca dolaşıyor. Voodoo dini, tektanrılı dinlerin aksine, ruhun fiziksel olarak tekrar dirileceğine inanmıyor. Ama, ruhun bedenden ayrılıp yeni bir serüvene başladığını kabul ediyor. Ruhun bedenden ayrılma işlemi ise, ölümün üstünden 7 gün geçtikten sonra yapılan"asıl ölüm ayini" ile gerçekleştiriliyor. Bu ayinin sonunda bedenden ayrılan ruh, suların altında yaşamaya gidiyor. Derinliklerde bir yıl bir gün kalan ruh, daha sonra "Wete Mo Nan Dlo" töreni sırasında yeniden geri çağrılıyor ve bir kavanoza konup ormana bırakılıyor. 16. yeniden doğuştan sonra ise bu ruh, Tanrı Djo ile birleşiyor ve her yeni doğan insana rehber olarak verilen "loa"ları üretiyor. Böylece voodooistler, ölümle sadece tanrılarına hizmet etmekle kalmıyor, onun yeniden doğmasını da sağlıyorlar. Tabii, böyle bir dini anlayışta, ölüm bir "son" değil, tam aksine "kutsal" bir göreve dönüşüyor. Voodoo dini, Afrika´nın batı sahillerindeki Benin (eski Dahomey), Nijerya ve Kongo bölgelerinde yaygın bir dinken, nasıl oluyor da 20. yüzyılda Karaibler´de, Amerika´nın kuzey sahillerinde ve Kanada´da ortaya çıkıveriyor ve giderek Haiti´nin resmi, ulusal dini haline geliyor ? Bunu anlamak için 500 yıl kadar geriye, Batı ve Orta Afrika´nın günlük yaşamına kadar gitmek gerekiyor... O çağlarda bazı kabileler, kendilerini temiz tutabilmek için, belirli zamanlarda binlerce kabile üyesini zehirleyerek kurban ediyordu. Bu, temel olarak belirli bir nüfus planlaması gereğiydi ama, Goa adasında demir alan ilk köle gemileri bu geleneğe daha temiz ve karlı bir yol getirmişti... Tarihler 1503 yılını gösterdiğinde, Atlantik Okyanusu´nu aşan bu gemiler, o zamanlar adı San Domingo adası olan Haiti´ye ulaştılar. Köle ticareti böylesine karlı bir hale gelmişti ama, siyahi Afrikalıları köleliğe ikna etmek pek de kolay olmuyordu... İşte tam bu sırada "Zombi"ler de ortaya çıktı... 18. yüzyıla gelindiğinde, Haiti adasındaki köle sayısı 400 bini geçmişti. Başını Dahomey Kraliyet Ailesi´nin çektiği bu köle ticareti sonucu, büyük Afrika krallıkları bir bir yıkılmış, ve kıtanın nüfusu hızla azalmaya başlamıştı. Ancak, köle olarak satılan Afrikalıların çoğu zehir ve zombiler hakkında çok şey biliyordu ve tüm bu bilgileri kendileriyle birlikte Yeni Dünya´ya taşıyorlardı... Haiti´ye getirilen bu köleler arasında "Fon" ve "Yoruba" kökenli Voodoo inanışları da hızla yayılmaya başlamıştı. Bu Afrika dini, farklı dil ve inançlardaki Afrika´lıları birbirine bağlamakla kalmıyor, aynı zamanda bağımsızlık hareketinin de "motoru" haline geliyordu. Afrikalı köleler giderek "Ougan" denen şeflerin etrafında gizli cemiyetler biçiminde örgütleniyorlardı. Gizli cemiyetler, Batı Afrika´nın en önemli sosyal gücüydü. Kölelerin gözetim olmaksızın toplanmasına izin vermeyen acımasız sömürge sahiplerine karşı direniş başlatabilmek için gizliliği de sağlamaları gerekiyordu. Bu nedenle, gizli şifreler, değişik el işaretleri geliştirdiler. Köle´ye talep arttıkça, sıradan Afrika´lıların yanı sıra iyi eğitim görmüş Afrika soyluları da bu kalabalığa eklendi. Bunlar, Arap öğretmeler tarafından askeri disiplin, tıp, büyü ve fizik konularında eğitim görmüş kişilerdi. Sonuçta da, eğitimli köleler içlerinden ayaklanma liderleri, gizli cemiyet başkanları ve Voodoo büyücüleri çıkardılar. Ne var ki, 1985 yılında, zencilerin bu faaliyetlerinden kuşkulanan beyazlar, "zenci toplantılarını ve danslarını" yasaklamakla kalmamış, "davul çalınmasını"da suç olarak kabul etmişlerdi. Köleler, batı ordularında görülen liderlerle kıyaslanabilecek güçlü kişilikler çıkaramadılar ama, bu ordular karşısında yenilmelerinin asıl nedeni başka bir unsurun yokluğuydu: Zehir... Ancak, Fransız Devrimi´nin dünyaya yaydığı bağımsızlık rüzgarları, bir süre sonra Haiti´de de ağırlığını hissettirmeye başlamıştı. Köleler önce şef Haalaou´nun önderliğinde isyan bayrağını açtılar. Haalaou, savaşa giderken kolunun altında beyaz bir tavuk taşıyor ve bu tavuğun ona tanrının isteklerini ilettiğini söylüyordu. Haalaou´nun öldürülmesinden sonra isyanın bayrağını devralan Toussaint Louverture´e de halk arasında "Siyah Spartaküs" adı takılmıştı... Kuşkusuz bu ayaklanmaların sonunda, Haiti hemen bağımsızlığını kazanamadı ama, beyazlar da önemli ödünler vermek zorunda kaldılar... Örneğin, köleler katolik kiliselerinde vaftiz olmaya hak kazanmışlardı. Bir köle için vaftiz olmak, günlük eziyetlerden az da olsa uzak bir hayat anlamına geliyordu. Kölelerin birçoğu vaftiz olmanın kendilerine rahibinkine benzer güçler kazandıracağını sanıyordu ve bunun için de vaftiz kuyruğuna giriyorlardı. Ancak, kısa sürede Fransızca´yı Batı Afrika dilinin kesik ritimlerine uyarlayan köleler, Katolik dinini isyan dinleri olan Voodoo ile özdeşleştirmekte gecikmediler. Örneğin, cennetin anahtarını elinde tutan Aziz Petrus´u Voodoo dininin "Legba"sı olarak kabul edip, her Voodoo ayininin başında onu çağırıyorlardı. "Syncretism" denilen ve "farklı din sistemlerinden alınan parçaların birleştirilmesi" demek olan bu uygulama, aslında maske takmaktan farksızdı ve köleler, geçerli olan bir dinin örtüsü altında kendi dinlerinin kurallarını uygulamayı sürdürüyorlardı. Voodoo dini özellikle 1915-1934 yılları arasında adayı işgal eden Amerikan Deniz Piyadeleri döneminde kanlı bir baskı altına alınmıştı. Bu dönemde binlerce Voodooist, Amerikan askerleriyle işbirliği yapan yerli şefler tarafından öldürüldü. Voodoo dini ancak, 1957 yılında iktidara gelen Diktatör Duvalier döneminde yeniden soluk almaya başladı. Bu din Duvailer döneminde kağıt üzerinde yasaktı ama, diktatör, halkı baskı altında tutmak için Voodoo liderleriyle işbirliği yapıyordu. 1986 yılında Duvalier´in devrilmesinden sonra, iş başına geçen rejim Voodoo şeflerinin etkinliğini azaltmak için bu dini resmen yasallaştırma yoluna gitti.Ancak, arka planda "Bizango" adıyla örgütlenen gizli cemiyetler, bu dinin "resmi olmayan"kimliğini hala kontrol altında tutuyor ve sürdürüyorlar. Haitililer´in dedikleri gibi, bugün ülkenin yüzde 85´i Katolik ise, yüzde 110´u da Voodoo dini mensubu... Günümüzde 2004 yılında Bağımsızlığının 200. yılını kutlayan 8 milyon nüfuslu Haiti´de Vodoo resmi din oldu. Birazdaha bilginin kimseye zararı olmaz sanırım alıntıda olsa Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
woodoo Yanıtlama zamanı: Nisan 1, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 1, 2009 kısaca acıklamıssınız saolun merak eden arkadaslar vardı onlara ıyı bı arsıvlık olur Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
alternate_aya Yanıtlama zamanı: Nisan 13, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 13, 2009 Yardımcı olabildiysek ne mutlu Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.