istarber Oluşturma zamanı: Nisan 8, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Nisan 8, 2009 Minik bir testi elimde. Orijinal üstelik. Boyası, cilası yok. Onu yandaki koltuğa itina ile koyuyorum. Nasıl da çarçabuk yapıyorlar, kendi kendime gülümsüyorum. Yaşlı amcanın elleri öyle alışmış ki onları yapmaya, gözü kapalı yapabilir biliyorum. Burası büyülü bir yer. Taş evler, dar sokaklar ve yaklaştığın her yerde sürekli bulunan bir küfümsü koku çekiyor kendine. Sanki daha önce buralarda yaşamışsın da, sürülmüşsün gibi bir his. Tüm bu eskimişliğin içinde, teknolojinin her imkânı da mevcut… Otelin önüne geldiğimde, park sorunu olmadan otomobil yerleştirmenin keyfini yaşıyorum. Otopark’da yok zaten. Öylesine bırakıyorsun, biraz düzgün sadece. Testi elimde giriyorum içeri. Gülümsüyor olmalıyım ki, resepsiyondaki çocukta bana gülümsüyor. Odama doğru taş merdivenlerden çıkarken, görev için bile olsa burada olmanın huzuru var içimde. Bir an önce eşofmanlarımı ya da jean’i giyinip terasa çıkmak istiyorum. Müthiş güzel bir manzara beni bekliyor. Yaklaşık dört gündür seyrediyorum ve her gün yeni bir yerini boyuyorum bu büyülü görüntünün. Yarın son günüm. Bugün iyice izlemeliyim. Ismarladığım üzümlerde gelmiş. Benden mutlusu yok. Bir an önce eve gitmek ile burada ömür boyu kalmak istemenin gel-git sendromunu yaşıyorum. İnsan nasıl da oynak fark ediyorum ve ürküyorum. Garson kaburga dolmasını getirdiğinde, gözlerim büyüyor. Aç gözlüyüm tamam da bu kadar da kocaman bir tabak olmaz ki! Yanında köpüklü bir ayran, hayır diyemiyorum. Oysa canım şarap içmek istiyor. Ayranı içersem, şarabı içemem ki! Görüntü olsun diye hayır diyemediğim bu kaçıncı ayran hesabı yok! Enfes bir yemek bu, kuzu etinin bu denli lezzetli olduğunu bilmiyordum, bundan sonra asla dana eti yemem. Farkı fark etmek gibi… Terası çevreleyen taş blogun kenarımdaki divana geçiyorum. Örtüsü bildiğimiz kilim ama öylesine yumuşak ki, uzun bir süre elimi gezdiriyorum üzerinde. Gitmeden bunlardan bir tane almalıyım. Bir de buradaki sap yastıklardan… Bel ağrısı diye bir şey kalmadı bende ya da buradaki rahatlığımdan dolayı, unuttum! Gecenin koyusuna rağmen, garip bir ışıltı var bu şehirde. Gözün algısı dışında gelişen, sanki insanı içine çeken bir girdap. Duldasında bulduğum tüm sihirini içime çekiyorum bu şehrin. Hep hatırlamak için, asla unutmamak için ve yaşlarını siliyorum gözlerimin. Sevgilimin gidişine bile ağlamamışken bu şehirden ayrılacağıma ağlıyorum… Şarap kadehi bildiğimiz cam kadehlerden değil, topraktan yapılma. Yine şarap bildiğimiz markalardan değil yerli. Bu şehrin üretimi, nasıl da lezzetli bir aroması var. Damağa bıraktığı buruk tad, tekrar gel ya da benden çok alıp götür der gibi. Kadeh ısıtmıyor şarabı, demek ki toprak kadeh kullanmalı bundan sonra. Tıpkı ayranı bakır ve kalaylanmış kapta içmenin keyfi gibi. Gece ve şarap, sürüklüyor derinliğe iyiden iyiye. Dünya üç otuz kuruşluk aklıyla dönedursun.. Ben de onun etrafında pervane böceği olarak takipteyim biliyor.. Bazen yakaya takılsam da, sonuçta nizam ve intizamdan hisseme düşen payı ziyadesiyle aldığımı biliyorum.. Misyonum var benim öyle demeyin. Boşu boşuna arz-ı endam edilir mi dünya yüzeyinde.. Benim de fikirlerim var ve bence bu taşlar kesinlikle yaşıyor. Soluk alış-verişlerini hissediyorum desem, deli kısvesiyle tımarhane tarifi yapacaklar ki pekte uzakta değil.. Şunun şurasında Elazığ kaç kilometre.. Onun için düşünceler iyi ki okunmuyor artık diyorum.. Zira bu taşlara yaşam veren enerji bir zamanlar eminim ki düşünceyi de okuyordu… Ya da ikinci şık var tabii.. Süryani şarabı çarpıyor insanı.. Eh! olur mu olur, böcek adayı bir insanız neticede.. Elimdeki bu müthiş ısıyı çok sevdim açıkçası. Geçmiş bir zaman dilimine kaymış ve beni ne kadar görmeyi merak ettiğim şey varsa onların yanına doğru sürüklüyor.. Zamanda yolculuk gibi bir şey bu, belki de öyledir kim bilir? ben! )) Kaburga dolmasının, ne kadar yağlı kısmı varsa tüketmek zihnimi açtı sanırım.. Bu hayvanlar işi biliyor, otun en güzel taraflarını alıp yağ ediniyorlar, eh gerekiyorda kendilerine.. Yanılıyor muyum? Belki de… Garson sanki tatlı çektiğini anladı canımın.. Bir helva getirdi ki, lezzetinden ölebilirim.. O lezzet damağımdayken çok da güzel olurdu.. Şarabın üstüne helva olur mu demeyin, pek bi güzel oluyor üstelik arkasından şarabın tadını daha bir farklı algılıyor beyin.. Tavan yaptırıyor diyebilirim.. Sonra o bilmediğim el alıp beni kuyusuna misafir ediyor.. Tanrı siyahtan beyazı yaratmakla muhteşem bir iş yapmış.. Işığın tadına varmak bu olmalı. Karanlıkta oynaşan elektrik ışıklarını saymazsak, o ışığın vücudunuzda gezmesi muhteşem ötesi.. Gizli bir terapi… Bir dibeğin altında eziliyorum ama bu ezilmek hiç mi hiç can yakmıyor, aksine keyifli. Ezildikçe, öz suyum çıkıyor ortaya ve çıktıkça arınıyorum.. Bu ağırlığın şimdiye kadar beni niye ezmediğini bile düşünüyorum.. Ve anlıyorum ki, özlemek sunnî ve yalıtımsız olmalı.. Şartlı ve güdük özlemleri içimden bir çırpıda bırakıyorum boşluğa.. karanlık biraz daha aydınlanıyor şimdi. Ve baktığım şey her ne ise bir isim bulmak zorunda değilim onu da biliyorum.. Yaşanmışlık bırakamadığım herşeyden arınmak istiyorum.. Sabrı biliyorum ama hiç tahammülüm yok şu an.. Bir an önce olsun istiyorum, hatta bir an önce ölmek ve yeniden doğmak istiyorum börtü böceğimle, otum çiçeğimle.. Öyle ya, neden ki bu korku..? Varlık savaşı mı? Yokluğun keyfini bilince, varlığa savaşın gereksizliğini görmek.. Ve ben artık neyi özlediğimi ve özleyeceğimi biliyorum… Çantama gidiyor elim, gündüz aldığım bir küçük poşet çamur orada.. Çömlek çamuru.. Elime alıp sevgiyi yoğuruyorum. Zerreciklerin birleştirdiği, suyun iyonize gücünü ve toprağın beni çekişini, aslında hissettiklerimin özüme dair özümseme olduğunu.. Garson hâlâ çaktırmadan, yüzümdeki munis gülümsemeye odaklı, onun da farkındayım. Şimdi çözüyorum işte.. Meğer yıllardır, ne zaman deniz kıyısına gitsem taş toplayıp saklamanın ve onlarla oynamanın aslında bana neden iyi geldiğini… konuşuyorum ben onlarla, bilinmedik bir alfabeyle.. Sadece bizim bildiğimiz.. bin yıl önceki muhteremin dokunduğuna, ben de dokunuyorum da ondan.. Sulhü yaşıyorum şimdi, kendi ruhumla bedenimin sulhünü… aslı’nın ayn’ıdır. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.