nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 25, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 25, 2010 güneş mavi tabutunu aralayıp, kılıçtan geçiriyor gök bahçesini.. kızıla bulanıyor uzaklar.. o uzaklara bakıyorum da; bir "off" çekiyorum bol dumanlı, salıyorum sonra ciğerlerden.. denizler,dağlar ve karanlıklar aşıp uzaklara varıyorlar.. yağmur olup pencereme çarpıyorlar, uzaklardan haber getirmişler; orada hayat yok!! güneş kızıla boyamış kanlarıyla gök bahçesinin nefeslerini.. kapım çalınıyor sonra, güneşin elçileri; geçmiş zamandan gelen, biri çocuk diğeri adam.. nefes isterler benden, biri körpe ciğerinin yaşlanması için.. diğeri düşünmemek için.. dışımı sarhoş ederim, içimi zehirlerim.. http://www.dailymotion.com/video/xcxbgp_eric-clapton-she-s-gone_music Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2010 gidelim... hiç kucaklanmamış bir ağaç bulalım... hiç ağlanmamış bir duvar.. ufkuna bakılmamış adalar.. suyu içilmemiş okyanuslar.. gidelim.. http://www.dailymotion.com/video/xc8zsd_nazan-oncel-gidelim-buralardan_music bir şeyler götürelim.. aşk götürelim.. sevgi büyütelim... hadi gidelim... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
TaiNTeD_LoVe Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2010 http://www.dailymotion.com/video/x4p66u_sting-shape-of-my-heart_music he deals the cards as a meditation Kağıtları bir meditasyon olarak dağıtıyor And those he plays never suspect Ve onlarla oynarken hiç şüphe etmiyor He doesn't play for the money he wins Kazandığı para için oynamıyor He doesn't play for the respect Saygı için oynamıyor He deals the cards to find the answer Kartları cevabı bulmak için dağıtıyor The sacred geometry of chance Şansın kutsal geometrisi The hidden law of probable outcome Muhtemel sonucun gizli kanunu The numbers lead a dance Sayılar bir dansa öncülük ediyor I know that the spades are the swords of a soldier Biliyorum ki maçalar bir askerin kılıçları I know that the clubs are weapons of war Biliyorum ki sinekler savaşın silahları I know that diamonds mean money for this art Biliyorum ki karolar bu sanat için para anlamına geliyor But that's not the shape of my heart Ama hiçbiri kalbimin şekli değil He may play the jack of diamonds Karo valesini oynayabilir He may lay the queen of spades Maça kızını serebilir He may conceal a king in his hand Elinde bir papaz gizleyebilir While the memory of it fades Onun hatırası solarken I know that the spades are the swords of a soldier Biliyorum ki maçalar bir askerin kılıçları I know that the clubs are weapons of war Biliyorum ki sinekler savaşın silahları I know that diamonds mean money for this art Biliyorum ki karolar bu sanat için para anlamına geliyor But that's not the shape of my heart Ama hiçbiri kalbimin şekli değil That's not the shape, the shape of my heart Hiçbiri kalbimin şekli, kalbimin şekli değil And if I told you that I loved you Ve eğer sana seni sevdiğimi söyleseydim You'd maybe think there's something wrong Birşeylerin ters gittiğini düşünebilirdin I'm not a man of too many faces Ben çok yüzlü bir adam değilim The mask I wear is one Taktığım maske bir tane Those who speak know nothing Konuşanlar hiçbir şey bilmiyor And find out to their cost Ve hayatları pahasına öğreniyorlar Like those who curse their luck in too many places Çok fazla yerde şanslarını lanetleyenler gibi And those who fear are lost Ve korkanlar kayıp şimdi I know that the spades are the swords of a soldier Biliyorum ki maçalar bir askerin kılıçları I know that the clubs are weapons of war Biliyorum ki sinekler savaşın silahları I know that diamonds mean money for this art Biliyorum ki karolar bu sanat için para anlamına geliyor But that's not the shape of my heart Ama hiçbiri kalbimin şekli değil That's not the shape, the shape of my heart Hiçbiri kalbimin şekli, kalbimin şekli değil Sting - Shape Of My Heart ahh be mathiLda 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2010 Yağmur yağıyor şehrimize sevgilim. Birlikte oturup, kayalıklarında fısıldaşma fırsatı bulamadığımız üsküdar, sana benim şiirlerimi anlatıyor. Beni hatırla sevgilim... Sizin semte eylül yağmurları yağıyor. Ulaşamadığında bana, su içmesine rağmen susuzluktan ölen bir kerbala günahkarı gibi sanacaksın kendini. Çünkü artık bazı kelimeleri sürülmeyecek gönülden gözlerine. Artık bazen konuşamayacak gibi olduğunda, seni okşayacak bir kıyı ve sana sen kifayeti katan bir ben bulamayacaksın. Kendine dikkat et ve sen yine de yokluğumla iyi geçin. Belki sonbahar yağmurları yine yağar... Belki, bir kaç martı yine gelir beni sana çığlıklar. Bundan sonrası için bazı şeylerin önemi kalmadı artık... İstersen bir başkasının elinden tut, İstersen de; kendi yalnızlığınla sonsuz ol. Ben, avunabileceğim kadar; sonbaharlardan bir "sen" hayâli yetiştirdim kendime.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
persephone Yanıtlama zamanı: Haziran 27, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 27, 2010 Biriyle fena halde konuşmaya ihtiyacım var biriyle fena halde dertleşmeye evimde ne sıcak bir tabak yemeğim var ne de televizyonun sesinden başka ses ama içimde bi' yerlerde sabır taşı gizli sanki doğduğum günden bugüne orda duruyor sessiz bir kaya düşün deniz kıyısında yalnız dalgalara göğüs gerip soğuktan üşüyor ne ahlak ne de sevgi gökten dünyaya indi insanlık istedi keşfetti hepsini dün doğmuş bir bebeğe bile girebilen mikrop misali içimizde hem kötü var hem iyi hangisi daha güçlü ? ...diye beklemektense heyecanla attım kendimi dans pistine ayrı ayrı hepsiyle dans edecektim biraz sohbet ederek çözmeyi deneyecektim neden böyle olmuşuz nerelerde kaybolmuşuz aklımdaki soruların hepsini soracaktım "senin ne haddine böyle şeylerle uğraşmak?" Diye soran hazırcı tembel sen misin? Böyle yaşlanmak olmaz seninki eskimek, çökmek ruhu küskün bomboş bir bedensin kelimeler yetse daha neler neler buldum elimle koymuş gibi huzurluyum geniş ve loş bir yer istersen sen de bir uğra ...doğru yanlış iyi kötü herkes orda hangisi daha güçlü diye beklemektense heyecanla attım kendimi dans pistine ayrı ayrı hepsiyle dans edecektim biraz sohbet ederek çözmeyi deneyecektim neden böyle olmuşuz nerelerde kaybolmuşuz aklımdaki soruların hepsini soracaktım http://www.youtube.com/watch?v=SfNeqx0dfvA&feature=related 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 30, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 30, 2010 Ben Romeo'nun Jüliet'i tanıdığından dah fazla tanıyorum seni. Sen de beni. Juliet'in Romeo'yu, Ophelia'nın Hamlet'i, Eva Braun'un Hitler'i, Diana'nın Charles'ı tanıdığından daha fazla tanıyorsun. En azından onlardan daha çok sohbet ettik. Daha çok vakit geçirdik birlikte. Ve yakında sıra ölüme gelecek. Bütün aşıklar gibi. Aşkımızla ilgili yazılı bir belge olmayacak belki, ama ilgilenenler ilerde internet kayıtlarından bulabilirler bizim hikayemizi. Ve ben, iki sevgiliye yaraşan en güzel ölümü buldum. Anlatayım mı? Siyanür dolu bir küvete girmeliyiz önce... Ya da baldıran otu... Evet, bu daha iyi. Siyanür derimizden içeri girebilir. Ve de vaktinden önce öldürebilir bizi. En iyisi baldıran otuyla kaynatılmış köpüklü su. Üzerinde ful yaprakları. Binlerce yaprak. Önce o suya girip yıkanmalıyız... Saatlerce... Sadece dokunmalıyız birbirimize. Ellerimizle... Saçlarımızı okşamalıyız. Omuzlarımızı, göğüslerimizi, bacaklarımızı... Sonra çıkmalıyız köpüklerin ve ful yapraklarının arasından... Gözlerimiz kapalı, kokularımız ciğerlerimizde, tenimiz, terimiz ve baldıran otlu vücutlarımız birbirine karışmış, dakikalarca sevişmeliyiz. Wagner çalmalı odada. Faust bizi izlemeli perdenin kenarından, sessizce... Gerçek aşkları göze alamadık. Ölüme bile atlayamadık gerçek aşklarımız için. Oysa nedir ki ölüm? Hiç değilse düşlerimizdeki aşklar için yapmalıyız bunu. Yok olsak bile adresimiz belli olmalı bu saçma sapan boşlukta. Madonna ve Richard. Güneş sistemi... Mars... Kainat... Özel ulak. Gün ağırınca, önce kapıyı çalacaklar. Meraklılar. Sonra da kıracaklar kapıyı. Sonra da, ne yazık ki iki ayrı beden bulacaklar içerde. İki baş, dört kol, dört bacak ve birbirine sırtını dönmüş iki yürek. Ben şimdiye kadar hiçbir ölüme üzülmedim aslında. Ne bir savaş esirine, ne babama, ne de ful yapraklarına... Gülüp geçmedim belki ama hiç üzülmedim. Umursamadım. Ve de... Hep korktum ölümden. Çok düşündüm ölmeyi ama cesaret edemedim. Mars'a yollanacak olan kapsüle isimlerimizi yazdırdım bu sabah. Düşünsene, aşkımız tarihe geçecek. Adem'den beri hiçbir aşk bu kadar uzaklarda duyulmamış, hiçbir aşık böylesine bir gurur yaşamamıştır. Mars'a isimleri yazılan ilk bir milyon insan arasında biz de varız Madonna. Önce uzun bir süre boşlukta dolaşacak adlarımız, sonra da bambaşka bir gezegene düşecek. Ve insanlık kendini yok edinceye, kainat bir atom çekirdeği haline gelinceye kadar orda kalacağız. Sonsuzluğa kazınan kutsal bir aşk. Sen ve ben. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
melenie Yanıtlama zamanı: Temmuz 1, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 1, 2010 döktürmüşün yine Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Temmuz 1, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 1, 2010 Unut diyorsun… Şehir gülümsüyor bu isteğine. Oltasıyla balık tutan emekliler Final telaşıyla test çözen öğrenciler Simitçi,garson,yan masamda Göğüslerinin iriliğiyle güveni yerinde Bir kadın dönüp bakıyorlar. Unutmak,cinayettir diyorum. Hangimiz işleyebilir ki bunu?! Herkes önüne dönüyor Rutin bir seramoniyle... Bir sigara daha yakıyorum Çay’ın hatırına.. Ve sen,inatla Unut diyorsun hiçbir alfabe kullanmadan.. Zerafetin,güzelliğinde budur ya! Ses çıkartmamalı ölmesi gerekenler… Bir köşe seçmeliler hayatlarında.. Her şeyin biraz köşesinde ölmeliler. Ancak o zaman cesetlerini zaman kaldırır. Unutulur gider… Bunu yapamam. Yokluğunun yeminli tercümanıyım ben Bu,bana yaptığın son kıyaktı.. Son terfi ettiğim makamdı gittiğinde.. Ne rivayetler ne hikayeler Uydurdum yüreğin mistik bahçesine.. Dolduruşa getirdim tüm çocukları Dinleri inkar edip,tanrıya çıplak Bir ruhla sığındım. Ki;işte o vakit Sevmek, başlı başına ibadet! Unut diyorsun şimdi. Olacak iş mi? http://www.dailymotion.com/video/xa0u2j_more-than-words-extreme_music Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
xteksus Yanıtlama zamanı: Temmuz 6, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 6, 2010 CAT POWER - WEREWOLF en iyi hatırladığın yer hangi kısım hatırındaysa başlaman gereken yer orası olmalı.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
optimist Yanıtlama zamanı: Temmuz 7, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 7, 2010 bir organ nakli gibi sevmiştim seni ; Çürük gözlerine bağışlanan ellerim, Yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim.. Darmadağın kadınların,darmadağın ettiği erkekler gibi Sevmiştim seni... Çok eskitilmiş bir aşkın hatırlanması, Sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması Aslında işin açıkçası; Rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi Hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi Geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi Sevmiştim seni... Ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi deniz gibi, Neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi Ortalık yerde durup dururken Sevmiştim seni... Atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı, Mızraklar kırıldı,kalkanlar delindi,ganimetler paylaşıldı. Kasaba meydanında birbirini dövmekten Yorulan iki kovboy gibi, Bir tabancanın namlusuyla tetiğiyle, Kendisinden farklı, Kendisinden ayrı, Bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi, Aynı bedene sıkılan iki el kurşun gibi, Katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla Sevmiştim Seni... http://www.dailymotion.com/video/xbnzua_nil-karaibrahimgil-kyryk_music Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
persephone Yanıtlama zamanı: Temmuz 8, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 8, 2010 Saçlarını rüzgara savurma yoksa beni de rüzgara savurursun Naz yapma ki nazınla benide geçmişten ediyorsun Başkalariyla mei içme yoksa benim ciğerim kanar Isyan etme yoksa ben feleğe isyan ederim Saçlarını buruk yapma yoksa ben kendine bağlarsın Başkalarina yar olma yoksa ben kendimden geçerim ْBu hayatin gamını çekme yoksa beni üzersin Yuzunü her zaman ferah tut ki ben gullere bakmayayim Her zaman ayakta ol ki çinarlara bakmayayim Her mahfelin mumu olma yoksa beni yandirırsin Herkesi yad eyleme yoksa ben seni unuturum şehirde ünlü olma yoksa başımı alip daglara giderim şirin gibi olma yoksa ben ferhad olurum aci bana ve sesimi duy ki haykirişimin sesi üzüntünün toprağına yetişmesin Yalan olur eğer ki hafiz senin hüznünden bikarsa çünkü ben senin zindaninda oldugum gunde ozgurum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Temmuz 16, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 16, 2010 Sus. Bir ses geliyor içimden. Çağlayan gümbürtüleri, deprem çığlıkları. Dinle. Martılar intihar ediyor sevişerek kız kulesiyle. Bırak kalemi. Yazdıkların, çizdiklerin öylece çırılçıplak kalsın. Hişşttt. Ses etme. Parmak uçlarına basarak yürü. Bastığın her yer mezar. Saygın olsun biraz öldürdüğüm sevinçlerime. Bak. İyice bak işte bir enkazın makyajlı haline. İçim, dışım su bu aciz bedende. Görüyor musun kuraklık o öteden üstüme üstüme gelen. Üzülme. Yalnızca bedenime bir iz bırak. Hadi suya yazı yaz. [video=google;-7958523521733794255]http://video.google.com/videoplay?docid=-7958523521733794255# Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Temmuz 16, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 16, 2010 Hey! Dinle bak beni ne diyeceğim? Görüyor musun gözlerimin ucunda seyreden geceleri? Karanlığın içine hapsoluyor mu gündüzlerin? Yağmur yağarken gökyüzünden güneşi seyredebiliyor musun? Hey! Dinle bak ne diyeceğim? Çatlamış ellerimden sızan kandamlalarının acısını hissedebiliyor musun? Görüyor mu gözlerin gece ay batanda? Sözlerin düşlüyor mu yalnızken ölmeyi? Can çekişiyor mu ruhun şafak vakti ebedi? Hey Dinle bak ne diyeceğim? Gözlerimin içindeki karanlığın senfonisini duyuyor musun? Sana sesleniyor uzaklardan. Dalabilir misin içine? Haykırır mı gözlerin? Uçurumun ucundan atlar mı gecelere? Hey! Dinle bak ne diyeceğim? Buralarda sabahlar geç olur, gündüzler hiç! Yangınlar yanar görmezsin. Buralara geldiğinde gözlerin kör olur. Yollardaki derin çatlakları gördün mü? Aralarından akan nehirleri? Hey! Ellerimi görüyor musun? Kan damlıyor, kan damlıyor, kan damlıyor! Nehir oluyor kirli kanımdan, nehirler zehirleniyor, sözcükler lekeleniyor. Hey! Çığlıklarım geliyor mu sana? Burası, burası yaşadığım yer. Buralarda gece uzun olur, sabahlar yok! Gölgelerin arasında titrer bedenler. Gölgelere karışır görmeyen gözler! Hey! Fark ettin mi? Bacaklarım yok benim! Kestiler onu benden, kopardılar vahşice. Adımlarım yok benim. Hey! Duyuyor musun beni? Buralarda rüzgâr esmez fırtınada, söz kesmez düşünceyi bre hey! Otların seslerini duyuyor musun? Birbirilerine sürtüyorlar. Koşarak geliyorlar üzerimize Çatlamış yüzümün çizdiği resmi görüyor musun? Delik deşik olmuş düşleri resmediyorlar Buralarda gündüzler yok. Gündüzler karanlık geceler nefret! Kan kusar gözyaşları, kan kusar kelimeler! Sen hiç gördün mü öldüğünü bre hey! Vücudun bedeninden ayrıldı mı hiç yaşarken? Kelimelere karıştı mı nefretler Hey! Dinle bak ne diyeceğim! Kokuşmuş düşüncelerin, bayat bedenleri sahnelenir bu şehirde! Gözlerin yalancı, sözlerin idam mahkûmunun son isteği gibi acı! Hey! Dinle bu sözlerimi! Aklından çıkmasın hiç! Buralarda güzele yer yok bre hey! Buralarda nefret ve kibir var. Buralarda rüzgârın sallanışı yok Buralarda çürüyen bedenlerin düşleri var Hey! Aç gözlerini ve iyi dinle beni! Sen hiç gece yarısı mezarlıkta dolaşıp, rastgele bir mezarı açıp içine girdin mi? Gözleri oyulmuş, çürüyen bedenlerin orkestrasıdır bu, iyi dinle bu ezgileri. Ezgiler yalan söylemez burada. Ezgiler gerçek olur; “Ölülerin Şafağında!” http://video.google.com/videoplay?docid=-9153522895483451612&hl=tr Bilirim ruhun, tahliye vanası yazıdır Alın gidin üstüm de becerdiğiniz yalnızlıkları. Öylece “ışık” olmakla yeterli aydınlanmıyor kimlikleriniz. Çok kuvvetli cümleler bunlar... Muhteşem... Hepsini tek tek okumak istiyorum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Temmuz 17, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 17, 2010 bütünsel bir sızı... zümrüt rengi akarken gözlerimden, az sonraya saklamalıyım aslında, tüm yaşlarımı, gurur yaralanmasın diye... hangi kurguda kötü kadın seçilmişsem artık, yapıştı yakama artık,bu ölüm. illa ki finalde asmalıymışım kendimi... olur;baş üstüne! ....... yangın çıkmış, hayal sokağında... tam ordan geçerken gördüm, bana aitti ki o sokak... neyse deyip yoluma devam ederken, ani bir çarpma etkisi ile dağıldı saçlarımdaki tüm yıldızlar... şahit olduğum; bir ihanetin fotoğrafıydı ve sahibi benim hayatımdı... içimden çok şey geçse de susmak eyleminde kalmak zorundaydım... hayatımın tüm yüklemleri az önce bitmiş, hayatımın öznesinin gidişini "izlemek" kalmıştı geriye... bulutlardan mıydı yoksa gözlerimden miydi bu sağanak? bilemedim... ben az sonra ölmeli miydim? onu da bilemedim... ... güz düştü bir anda içime... titreyen bir yaprak koptu içimin kurmuş dallarından... hayal ekinlerim erozyona maruz kaldı... soru işaretlerimin peçeleri açıldı birer birer... cevaplamaya hangisinden başlamak istersin? peki ben anlattıklarına inanacak mıyım ki, sana konuşma hakkı tanıyorum?... ... kötü olan ben değildim de aslında işte, rol verilmişti ya bana, inanmıştı herkes de buna... şimdi burda; masum ve gerçek olan bendim desem bile inanmayacak ki kimse bana... az önceki resmin başrolü, sırf iyi adam seçilmiş diye, adaletten yana,lehine kararlarla su üstüne çıkacak, ben ise;finalde asılacağım kalbimden... ... kendimi aklamak şimdi ne işe yarar ki deyip, kaderime razı,acıma bağlı çöktüm yere... avuçlarım yerden kırıklarımı toplarken, final gelip çattı... izlemek için meydana toplanmak ister misiniz? http://www.dailymotion.com/video/x6gr6a_metallica-mama-said_music Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Temmuz 17, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 17, 2010 SEVGİ DUVARI sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi dilimizde akşamdan kalma bir küfür salonlar piyasalar sanat sevicileri derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni yakanda bir amonyak çiçeği yalnızlığım benim sidikli kontesim ne kadar rezil olursak o kadar iyi kumkapı meyhanelerine dadandık önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi aramızda görevliler ekipler hızır paşalar sabahları açıklarda bulurlardı leşimi öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri çöpçülerin elleriyle okşardın beni yalnızlığım benim süpürge saçlım ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi baktım gökte bir kırmızı bir uçak bol çelik bol yıldız bol insan bir gece sevgi duvarını aştık düştüğüm yer öyle açık seçik ki başucumda bir sen varsın bir de evren saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi yalnızlığım benim çoğul türkülerim ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi Can YÜCEL Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Temmuz 17, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 17, 2010 ve korktu şehir suskunluğundan mülksüz ve zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmayanların başkaldırısından. denildi ki onlar için; bakma şükrettiklerine esrar çekip huşu içinde mayıştıklarına. işsiz aşsız aşksız ve kimsesiz kaldıklarına. her şey bir rüzgara bakıyor bir gün var ya bir gün yakacaklar bu şehri kendileriyle beraber. http://www.dailymotion.com/video/x6gr8w_metallica-wherever-i-may-roam_music Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Temmuz 18, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 18, 2010 Bir yıkım olmadığını kanıtlama çabasında yaşadığım bitkinlik, yaptığım silkinme hamlelerimin hepsini geri savurdu. Saat gece yarısını geçmişti. Her şeye sebep gösterdiğim güneş, benim bulunduğum kısmı terk edeli çok olmuştu. Arada beni yakalayan ayılma anlarının her seferinde çöpe gidişi ve attığım her adımın ayak izi yerine ardımda koca bir çukur bıraktığını görmeme rağmen, umut denilen yapışkan şeyden kendimi bir türlü kurtaramıyordum. Bitkinlik ve sıkıntı gerçekten berbat bir bileşim… Ebediyen bu karanlığın içinde yaşayacak gölgelere ait fikir cesetlerinin arasında, kendi ölülerimin anısına, adı konmamış bir sokağın ucuz bir otelinde, aldığım her soluk ciğerlerime külliyen zararken, bir de sensizlik var ki; tam bir aksilik… Tenimin rengiyle aynı olan bir ayna karşısında, suratlar büyük bir hızla surete dönerken, bomboş odanın duvarlarındaki çivilerden medet uman mutluluk tablom bir köşede asılmayı bekliyor. Soğuğun içine işlediği yatağın, hüzünlerimle yaptığı dans, özensizce serilmiş beyazperde çarşafta sahneleniyor. Bir de yokluğun var ki şu an da, odayla birlikte omuzladığım en ağır yük de bu. Ne olduğunu bir türlü anlayamadığım romantizm tınılarını kendine fon yapan saatlerin, beni çileden çıkarması ve seninle her kavganın sonrasında vücudumda peydah olan kemirgenin iç organlarımı kemirmeye başlaması, kendimle kalmaktan korkar hale getiriyor beni. Şu sensizlikten kurtulmakta aciz kaldığım vakitlerdeyim. Bakma sen bana, hala kağıtlarla karşılıklı oturamıyorum. Sen çok güzeldin! Öpüşlerin dudaklarımı tekrar tekrar bestelerdi. Şimdi kilometrelerce uzağımdayken, seni hayal edebiliyor olmak bile bir lütuf benim için. İliklerime kadar donduğum şu mevsimde, seninle ufacık dünyamı paylaştığım kocaman cümleler karşısında, yine seni hayatımın dimağına iliştiriyorum. ... Gel tanı beni, otur aklıma. İki kaşımın arasından sev beni ve sonra oradan vur. Sertçe düşsün gözümdeki cesetler. Ben seni tanırım inan. Giy aklına beni, Söz gibi. -ler gibi. -in gibi. Bak saat 06:06… hadi bir dilek tut, acele et, bir bozukluk at, yok mu hiç? Moralim bozuk, beni at. Kahkahamı al düşünmeden sat!! Senin istediğin gibi her şey. Etimde felaket. Affet... http://www.youtube.com/watch?v=YAZyjARWKzM Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Temmuz 27, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 27, 2010 ...gök kuşağının perdelere yansıyan karanlığı kadar yakındı yıldızlar sokak köpeğinin bir sokağı mesken tuttuğu görüldü yaz yağmurlarında ve... ve yükseldi düşüşlerin rakımı bir uçurum kenarına eklemlenen bir kedi.. hani..her hangi bir tabloda... kaç fırça darbesiydi ki ben sildim kalemden taşanları... artı bilmem kaç karalama kağıdına yansıyan karanlık.. hangi mevsimin tuzu ve biberiydi..unuttum mesela.. yer yüzüne inmen gereken yerde gök yüzünü ölçüyorsun.. burası yüksek ateşte kaynamıyor.. hani...çıplak bir ateş ses tellerine zararlı.. ellerime dokunan çığlıklar aşırı bir ben'dim.. benliğimden sızan kalemin lekelerini silecek bir silgide örttüm ben tüm gölgeleri ve bir gölge bir gölge daha tek bir gölge olmadı yamaçlarda.. artsın dedim artsın sıcak hangi elimi yakabilir ki bu tütsü yağmurunda üstelik...çıplak ateşin tadındayken sualler.. hiçbir yanıt arşınlayamaz aklımı... örtülen bir çukur var rüyada ya da yanımda.. kimse olur dokunurum ben yalnızlığın aklına.. ve kavgada kaybederim bir yanımı http://www.dailymotion.com/video/x14vuq_led-zeppelin-whole-lotta-love_music Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Temmuz 28, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 28, 2010 sözcükler düşüyordu kalbini maviye açan bir martının kanadından ellerini bir oya gibi işlediğim gözlerine. içinden deniz geçen bir şehir vuruyordu kendini nedensiz, içinde deniz geçen şehirdin sen kıyısız içinden deniz geçen şehirde ölüyordum. kanatlarından haziran düşüyordu eteklerine, bilinmez bir ekimden kalan. imgesi çalınmış bir şiir bırakıyordu kör bir martı, bir şiir, vazgeçtiğin boşluklarıma. gözgözü gizlerken sisten bir kıyı buluyordu içimdeki deniz, kör martılara yataklık yapan Sesli harfleri siliyordum bir bir teninden yabancılaşıyordu kent, uzaklığını yitip göğsüme. ve bi beklemektir gidiyordu çıkmaz sokaklarda. hareketsiz dönüş mü olurdu ? oluyordu, bekledikce sana dönüyordum. içime doğrulup gözlerinden denize susuyordum. gittikce kararan gökyüzüne şükür! parlayan yıldızları ile gözlerini andırıyor geceler boyu kedere bulanık, inceden bi sızı içimi yoklayıp kalbimi dağlıyor. çok şükür ölmüyor da yokluğun! ayak ucumda nöbet tutuyor. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ağustos 7, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 7, 2010 Silinmeye yüz tutan birkaç küçük iz kaldı evet. acısız olduğunu sanma bu vazgeçişin. Bile bile keskin yaptım senin için tasarladığım mezar taşının köşelerini. Hazırlarken tenime her sürtündüğünde yaşadığım acıyı bir gün ziyarete gelirsem hatırlayabilmek için. dökülen kanları da görmedin sen tabi, sadece tahmin edebilirsin ne kadar koyu bir tonda olduğunu. Ve geldim bir gün biliyomusun. Çok yaklaşamadım ama üzerine yazdığım onursuzca bitmiş bi hikayenin özetini tekrar okuyamıyacağım kadar uzak bir mesafeden bile o taşın ne ne kadar soğuduğunu hissedebildim. İtirafım şu ki asıl o an ölümü tadan ölümsüzlüğe şahit oldum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ağustos 11, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 11, 2010 Metaforik hasarlar bırakıyor beynimin homojenliğinde kelimelerin devrimci manifestosu. Tek başına kaç cümleye bedeldir bir kelime?mesela adın? İçtenliğe ...içorganlarıyla yatırım yapmış hikayeler anlatabilirim, Noter huzurunda resmi olarak sevişebilirm de biçim değiştirmeden, Ne dediğimi anlamak için yaralarına bakmana gerek yok,kurşun kalemle bir kağıdı kurşunlamayada… Biraz özveri bir girdaba dönüşebilir hayatına “soktuğun” insanlarda Kilometrelerce sövebilirsin,ellerini çoğalta bilirsin…kaçkişiyi kavrayabileceğini hiç düşündünmü? Sen iyisimi en sevdiğin kelimeyi kendine sakla Buna dost de, arkadaş,sırdaş de, amfetamin,yar,sevgili de, tecrit de,kahramanım de, yuh de İnsan en çok kendine yalancıdır nasıl olsa hayatının sabit terimi hep “sen”, diğer değişkenler “sen” i açıklama biçimi burda… Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ağustos 23, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 23, 2010 ../ yazdan kalma bir kış ölüsüyüz ikimiz zaman alnımızda bilenen kör bıçak şimdi ...ve bilir misin ayrılmak vazgeçmek gibidir doğru değildir ama gereklidir... çünkü hayat olduğu gibidir olması gerektiği gibi değil... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2010 Güzel gözlerine baktığımda dans ediyor tüm kötülükler kırmızı kana dönmüyor yürdüğüm toprak kurak olsa da yeşil çimenleri görüyorum orda birden her şey yeşeriyor umut etmek güzel şey ne kadar çaresizliği hatırlatsa da bana elimde olanın en iyisiyle yola devam ediyorum hayal etmek de güzel senin gibi seni beklemek de dünyanın en romantik filmlerindeki o içi cızlatan hikayenin imrenerek izlediğimiz kahramanı gibi hissediyorum seni düşündüğüm o kısa zamanlarda ne düşündüğünü merak ediyorum uzağımdayken yine kötümsel olmak istemiyorum ama zaman birbirimizi unutturmak için mi yol alıyor yoksa daha da mı yakınlaştırıyor bir gün bir yerde yine görüşür müyüz yine kokunu duyar mıyım yine seni düşünmemeye çalışıp gizli kahramanı yapar mıyım yazıların koşmayı da özlüyorum uçmayı da tabii soluksuz kelimlerin yan yana dizilişinde çaresiz bir çığlık ya da çıplaklık yırt içimi ya da yukarda da demiştim beklemeyi, umut etmeyi sevmiyorum aslında ama elimdeki en iyi şeyler bunlar daha iyisini sunsaydın ben de iyi şeyler derdim ama olmuyor işte yine laf dönüyor, dolaşıyor güzel şeyler söylememeye geliyor olsun... illa güzel bir şey demeye gerek yok ki güzel şeyler dile getirmeye de gerek yok kimi zaman hissediyorum söyleyeceklerimi unutuyor konsantrasyonum bozuluyor ama adım atmaya devam ediyorum hangi kural saçmalamama engel olabilir ki çok oldu kısacası geriden kalıyor yaşadıkça birçok şey ettiğimiz laflar, başkalarına vücutlarımız başkalarına yine sunuluyor bayram çoktan geçti mutlu edecek bir şeker de yok artık toparlanmayı söyledim herkese az önce herkes ayağa kalksın dedim kendi kendime toparlan dedim gidiyoruz gidiyoruz haberiniz olsun bu zamanda bu dünyayı keşfetmek bize düştü arkama baktım kimse yok aynaya baktım çok kalabalık inanamadım ama yükselmeye devam ettim yine de beklemeye devam et her nerdeysen bir gün geleceğim ve geldiğimde unutma ki yanında son nefesimi vereceğim kutla kendini Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ağustos 26, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 26, 2010 düz yolda zigzaglar çizer haldeyim.. ya çok normal dünya ben sıyırdım yada.. yada.. yadası yok işte... kendi labirentlerimde oyun oynuyorum sessizce. dışarı ise alabildiğine düzlük.. [video=youtube;GquTOv-Dr08]http://www.youtube.com/watch?v=GquTOv-Dr08&feature=related Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ağustos 26, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 26, 2010 Işıkları söndür. Suni kör olayım. Görmek mi ? Ne fark eder. Nasılsa senin yüzün yok beni bir daha öldürmeye. Yüzsüz. Işıkları söndür ne olursun. Soluğun dönsün köhne karanlıkta. Yalnızca gözlerinin içi parlasın, pili bitmeye yakın bir fener gibi. Nefret edilmeye ihtiyacım var bu gün, burada, şimdi ölürken. Her zaman sevemezsin ya. Hele ki bir ceset hangi biçimde sevilir ki. Cevap verme sessiz ol. Usulca, bir cellat ustalığı ile yaklaş aydınlığıma. Parmak izini bas lambanın düğmesine ve imzala karanlığımı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.